• Sonuç bulunamadı

Antik kaynaklara göre İç Batı Anadolu'nun (Phrygia) jeopolitiği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Antik kaynaklara göre İç Batı Anadolu'nun (Phrygia) jeopolitiği"

Copied!
252
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ANTİK KAYNAKLARA GÖRE

İÇ BATI ANADOLU’NUN (PHRYGIA) JEOPOLİTİĞİ

Fatih Mehmet BERK

Doktora Tezi

Doç. Dr. Özdemir KOÇAK

(2)

T.C.

Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadar ki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiği, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T.C.

Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

DOKTORA TEZİ KABUL FORMU

Fatih Mehmet BERK tarafından hazırlanan “Antik Kaynaklara Göre İç Batı Anadolu’nun (Phrygia) Jeopolitiği” başlıklı bu çalışma 16/05/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği / oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından doktora tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç. Dr. Özdemir KOÇAK Danışman

Prof. Dr. Hasan BAHAR Üye

(4)

ÖNSÖZ

Gerek ders döneminde ve gerekse tez döneminin konu seçimi ve tez yazımı aşamasında, her daim kapısını rahatlıkla çalabildiğimiz, odasında bize değerli vakitlerini ayıran, gerek telefon ve gerekse e- posta ile sıkıntılı anlarımızda yardımını esirgemeyen, mütevazi şahsiyet, danışman hocam Sayın Doç. Dr. Özdemir KOÇAK’a sonsuz teşekkür ederim. Sadece Selçuk Üniversitesi’nin değil, ülkemizin yetiştirdiği duayen hocalarımızdan, entellektüel birikimiyle ufkumuzu açan, bizi cesaretlendiren, sadece ilmi yönü ile değil irfani noktada da tüm öğrencilerini rehberlik edip, yetiştiren, birikimini sadece yerel çapta değil, uluslar arası alanda da sunan, Tarih Bölümü Başkanı, Sayın hocam, Prof. Dr. Hasan BAHAR’a minnet duygularımı sunarım.

Öğrencilik hayatımın başlangıcından bu ana kadar, bende emeği bulunan tüm öğretmenlerime saygı ve şükranlarımı sunarım.

Dualarıyla desteklerini sürekli hissettiğim, çalışmalarımda itici güç olan anne ve babama, akademik hayatımın ve bilhassa doktora tezimin her aşamasında yanımda olan, moral veren ve sıkıntılarımı paylaşan eşim ve çocuklarıma, beni devamlı uyarıp çalışmamı sağlayan, “Babacığım, senin doktoran yok muydu?” deyip, televizyon kumandasını elimden alan küçük oğlum Ertuğrul Yusuf’a sevgi ve saygılarımı bir kez daha iletirim.

Almanca çevirilerde Almanya’dan e-posta yolu ile yardımcı olan kardeşim Lütfullah BERK ve eşi Britta BERK’e ve sevgili öğrencim Neslihan ÖZTÜRK’e teşekkür ederim.

(5)

T.C.

Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı: Fatih Mehmet

BERK

064102011002

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih Bilim Dalı /Eskiçağ Tarihi ABD.

Ö

ğrencin

in

Danışmanı Doç. Dr. Özdemir KOÇAK

Tezin Adı

Antik Kaynaklara Göre İç Batı Anadolu’nun (Phrygia) Jeopolitiği

ÖZET

Phrygia, Anadolu’nun jeopolitik konumuna değer katan en önemli merkezlerden birisidir. Medeniyetin ilk başlangıç yıllarından günümüze kadar devam eden serüveninde, Doğu- Batı, Batı- Doğu arasında meydana gelen karşılıklı etkileşimde Doğu’nun Batı’ya açılan son penceresi olurken, Batı’dan Doğu’ya yönelen hareketlerde, Doğu topraklarına adım atılan ilk nokta olmuştur. Batı medeniyetinin sahiplendiği birçok değerde Phrygia’nın ruhu vardır. Phrygia, sadece köprü görevi görmeyip, Doğu’dan aldığı değerleri kendi bünyesinde harmanlayıp, Batı’ya yeni bir model olarak sunma becerisini göstermiştir. Doğu, Phrygia’nın esin kaynağı olmuştur. Tam tersi istikamette Batı’dan Doğu’ya yönelen hareketlerde Phrygia vazgeçilmez bir nokta olmuştur.

Phrygia’nın müstesna konumu, jeopolitik gücünün “sürdürülebilinirliğini” günümüzde iki noktada devam ettirmektedir. Birincisi, kendi dönemi içinde jeopolitik gücünün oluşmasına neden olan coğrafi unsurlar sonucu oluşan ekonomik,

(6)

ticari ve ulaşım gücüdür. Farklı devletlere beşiklik eden bu güç, günümüzde varlığını Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde devam ettirmektedir.. Bu bölge, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Batı’ya uzanan, ekonomik, ticari ve ulaşım yönü kuvvetli olan bir bölgedir. Sürdürülebilinirliğin devam ettiği ikinci nokta ise, Phrygia’nın o dönemde oluşturduğu ve Yunanistan aracılığıyla Batı dünyasına ve tüm dünyaya yayılan mitsel hikâyeleridir. Bu güç, antik yazarlardan günümüze kadar birçok edebiyat ve sanat dünyasının seçkin insanlarının eserlerine yansımış ve yansımaya da devam etmektedir.

(7)

T.C.

Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı: Fatih Mehmet

BERK 064102011002

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih Bilim Dalı /Eskiçağ Tarihi ABD.

Ö

ğrencin

in

Danışmanı Doç. Dr. Özdemir KOÇAK

Tezin Adı

The Geopolitics of Mid West Anatolia (Phrygia) in the View of Ancient Resources

ABSTRACT

Phrygia is one of the distinguished centers that contribute a lot to the geopolitical position of Anatolia. From the beginning of the civilization line to the today’s world, the region of Phrygia has always been the focus point of different civilizations. This power depends on its geopolitical position. In the 1st millennium B.C. , it was the last point of the East that extends the West during the mutual interaction of civilizations and it was also the first step point of the West on the location of the East concerning the civilization movements extending from the West to the East. There is an essence of Phrygia in many European values and norms. Phrygia didn’t only serve as a bridge but also blend the Eastern values and presented to the West as a new form. The East was the source of inspiration. On the contrary movements from the West to the East, Phrygia again became the indispensable location.

The geopolitical power of Phrygia obtained through the exceptional location of itself has been carrying on its “sustainability” in two points. The first one is the economical, financial and transportation power based on its geographical factors that

(8)

and the geopolitical power related with this location still maintain their importance in the borders of Turkish Republic. This region is an indispensable location of Turkish Republic with the contribution of economical, financial and transportation powers that extend to the west. The second one is, the mythological tales of Phrygia spreading to the West through the Greece and then to the entire world. This literal power has been represented in many distinguished authors, poets and artists’ works and still carries on its sustainability.

(9)

KISALTMALAR

AAG. Assocaiton of American Geographers.

AAAG Annals of the Association of American Geographers

AGS American Geogrraphical Society

AJA. American Journal af Archaeology.

AJAHFA American Journal of Archaeology and of the History of the Fine Arts

AKÜ. Afyon Kocatepe Üniversitesi.

Anat St. Anatolian Studies.

APSR American Political Science Review

ASAM Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi

ASR. American Sociological Review

AKÜ Afyon Kocatepe Üniversitesi

AÜ. Ankara Üniversitesi

AÜDTCFD. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi.

BASOR Bulletin of the American Schools of Oriental Research

BAR. British Archaeological Reports

BC Before Christ

BiOr. Bibliotheca Orientalis

(10)

CAH. The Cambridge Ancient History.

CJ Classical Journal

CJES Canadian Journal of Earth Sciences

CUP. Cambridge University Press

Çev Çeviren

EÜ. Ege Üniversitesi

Encylop. Encylopedia

Edit. Editör

FGrH Die Fragmente der Griechischen Historiker

FOA Formae Orbis Antiqui

G. Gram

GUAM. Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova

GÜEFD. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.

H. Harita

HRA Historical Records of Assyria

IBG. Institute of British Geographers

JCR Journal of Conflict Resolution

JHS. Journal of Hellenistic Studies.

JRS. Journal of Roman Studies.

(11)

İTÜ İstanbul Teknik Üniversitesi

M. Metre

METU. Middle East Technical University

MÖ. Milattan Önce

MS. Milattan Sonra

NSDAP. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Die

Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei)

PA Pacific Affairs

PBSR Papers of British School of Rome

RE. Pauly-Wissowa Kroll Real Encyclopadie

SÜ. Selçuk Üniversitesi

TIB. Tabula Imperii Byzantini

TTK. Türk Tarih Kurumu.

Yay. Yayıncılık

Trans. Çeviren

Vol. Volume (Cilt)

WP World Politics

WPQ Western Political Quarterly

YKY. Yapı Kredi Yayınları

(12)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... ii

DOKTORA TEZİ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ... iv

ÖZET ... v

ABSTRACT... vii

KISALTMALAR... ix

İÇİNDEKİLER ... xii

RESİMLER LİSTESİ ... xvi

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM: TARİH & COĞRAFYA VE JEOPOLİTİK İLİŞKİSİ... 4

1. 1. Tarih & Coğrafya ve Jeopolitik Üçgeni... 4

1. 2. Tarih Kavramı………...5

1. 2. 1. Tarih ve Jeopolitik ... 6

1. 3. Coğrafya Kavramı... 8

1. 3. 1. Tarihi Coğrafya... 10

1. 3. 2. Coğrafya ve Jeopolitik ... 11

1. 3. 3. Siyasi Coğrafya ve Jeopolitik ... 13

1. 4. Tarih ve Coğrafya Arasındaki Bağ ... 16

İKİNCİ BÖLÜM: JEOPOLİTİK ... 19

2. 1. Jeopolitik Kavramı... 19

2. 2. Jeopolitiğin Gelişimi………..21

2. 3. Jeopolitiğin Unsurları…… ... 21

(13)

2. 4. Jeopolitiğin Klasik Dönem Teorileri ... 26

2. 4. 1. Kara Hâkimiyet Teorisi ve Mackinder ... 27

2. 4. 2. A.T. Mahan ve Deniz gücü Teorisi... 28

2. 4. 3. A.T. Haushofer ve Alman Hayat Alanının Genişletilmesi………. 30

2. 4. 4. Ratzel ve Organik Varlık Olarak Devlet... 31

2. 4. 5. Kjellen ve Jeopolitik ... 33

2. 4. 6. Spykman ve Kenar Kuşak Teorisi ... 33

2. 5. Jeopolitiğin Yeni Klasik Dönemi ... 35

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: PHRYGIA BÖLGESİ ... 38

3. 1. Phrygia’nın Tarihi Coğrafyası ... 38

3. 2. Phryglerin Kökeni ve Siyasi Tarihi ... 46

3. 2. 1. Phryglerin Kökeni... 46

3. 2. 2. Phryglerin Siyasi Tarihi ... 49

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: PHRYGIA’NIN JEOPOLİTİK GÜCÜ ... 63

4. 1. Phrygia’nın Jeopolitik Konumu... 63

4. 2. Phrygia’nın Ekonomik ve Ticari Gücü... 69

4. 2. 1. Phrygia ve Mermercilik ... 79

4. 2. 1. 1. Mermer Ocaklarının Yönetimi... 84

4. 2. 1. 2. Yukarı Tembris Vadisi Mermer Ocakları... 89

4. 2. 2. Phryg Dokumacılığı... 91

4. 2. 3. Phrygia Cam Endüstrisi ... 95

4. 3. Phrygia’nın Ulaşım Gücü ... 97

4. 3. 1. Gordion ve Stratejik Konumu... 103

4. 3. 2. Kral Yolu ... 110

(14)

4. 4. 1Phrygia’nın Mitolojik Gücü ve Günümüz Edebiyatına Yansımasının

Karşılaştırmalı Olarak Analizi ... 113

4. 4. 1. 1. İskender ve Gordion Düğümü... 115

4. 4. 1. 2. Kral Midas ve Altın Dokunuş... 117

4. 4. 1. 3. Apollo ve Pan’in Müzik Yarışması ... 118

4. 4. 1. 4. Kybele ve Attis ... 122

4. 4. 1. 5. Kral Nannakos ve Tufan ... 124

4. 4. 1. 6. Philemon ve Baucis ... 126 4. 4. 2. Phryg Sanatı... 129 4. 4. 2. Phryg Dili... 132 4. 4. 4. Phryg Müziği ... 137 4. 4. 5. Phryg El Sanatları ... 139 4. 5. Phrygia’nın Teolojik Gücü ... 145 4. 6. Phryg Mimarisi ... 151 Sonuç ... 162 Kaynakça ... 169 Antik Kaynaklar... 169 Modern Kaynaklar ... 174 E-Kaynakça... 203 Ekler... 204 Haritalar ... 204 Resimler ... 219 ÖZGEÇMİŞ ... 236

(15)

HARİTALAR LİSTESİ

Harita 1: Phrygia’nın da içinde bulunduğu Küçük Asya (Vermeule, 1968) ... 204

Harita 2: Phrygia ve Komşuları Phrygia (Butler, Samuel, 1907) ... 205

Harita 3: Phrygia ve Küçük Asya (Mc Evedy 1979, 44) ... 206

Harita 4:Phrygia bölgesi haritası (Barclay, 1906 ) ... 207

Harita 5: Kimmer İstilası Sonrası Küçük Asya (Mc Evedy 1979, 47) ... 208

Harita 6: Pers İmparatorluğu (Mc Evedy 1979, 51) ... 209

Harita 7: B. İskender’in Fetih Güzergâhı (Butler, Samuel, 1907)... 210

Harita 8: B. İskender İmparatorluğu (Mc Evedy 1979, 59)... 210

Harita 9 : B. İskender Sonrasi Oluşan Krallıklar (Mc Evedy 1979, 61)... 211

Harita 10: B. İskender Sonrası Oluşan Krallıklar (Smith, Barry D.)... 212

Harita 11: Roma Dönemi K. Asya (Thomas, 2007: 251) ... 212

Harita 12: Anadolu’daki Ana Yollar (Winfield, 1977: 151). ... 213

Harita 13: B. İskender’in Phrygia Rotası (Stark, 1958: 109)... 214

Harita 14: Phrygia Bölgesi’ndeki Roma Yolları (Frend, 1956: 50) ... 215

Harita 15: Gordion ve Kral Yolu (Young, 1963: 349) ... 216

Harita 16: Kral Yolu (Calder, 1925: 8)... 217

Harita 17: M. Ö. 8. ve 7. yüzyıl Yunanistan ve Anadolu (Birmingham, 1961: 188-189). ... 218

(16)

RESİMLER LİSTESİ

Resim 1: Roma İmparatorluğu’ndaki Maden Ocakları (Hirt, 2010: 11) ... 219

Resim 2: Augustus Forumu’ndaki Mars Ultor Tapınağı ... 220

Resim 3: Pantheon’da Pavonazetto mermerinden yapılmış sütunlar. (http://www.romeartlover.it/Stones.html)... 221

Resim 4: Pantheon Dıştan Görünüm. ... 222

Resim 5: Yukarı Tembris Vadisindeki Mermer Ocakları(Waelkens, 1985:642) .... 223

Resim 6: Phryg Dokuma Tezgâhı Rekonstrüksiyon. (Burke, 2005, 77) ... 224

Resim 7: Ağırşak. (Burke, 2005, 73). ... 225

Resim 8: Dokumada kullanılan bıçaklar (Burke, 2005, 79) ... 226

Resim 9: Dokumacı Tarağı (Burke, 2005, 78)... 227

Resim 10: Toledo Sanat Müzesi Cam Koleksiyonu: İç Kalıp Tekniği ile Yapılmış Akdeniz Bölgesi Kaseler (Jones, 2005, 103)... 228

Resim 11:Gordion’da Tümülüs P’de bulunan 15,4 cm çapında kalıba dökülerek yapılan mesomphalic phiale (Jones, 2005, 105) ... 229

Resim 12 Phryg Tarzı Taç Süslemeli Cam Kase Parçası (Jones, 2005, 107)... 230

Resim 13: Gordion’da bulunan kuş figürlü (M. Ö. 650-640) kap. (Young, 1963:351). ... 231

Resim 14: Gordion’da Büyük Tümülüs’te bulunan tunçtan yapılmış sade, yivli ve taç yapraklı desenlerle süslenmiş göbekli kâseler (Young, 1963: 361). ... 232

Resim 15: Gordion’da Büyük Tümülüs’te bulunan tunçtan yapılmış hakla kulplu, derinliği az olan kâseler (Young, 1963: 362). ... 233

Resim 16: Mezar Odalarında Kullanılan Ahşap Malzemeler ve Zıvanaları Gösteren Restore Edilmiş Halini Gösteren Çizim (Young, 1960: 4)... 234

Resim 17: M. Ö. 8. Yüzyıla Tarihlenen Duvara Çizilmiş Üç Ev ve Kuş Resmi (Young, 1960: 7)... 235

(17)

GİRİŞ

Anadolu, sahip olduğu konumundan aldığı güçle yüzyıllardır birçok medeniyete kucak açmıştır. Günümüzden geçmişe doğru yolculuk edecek olursak, kültür ve medeniyetin bayraktarlığını yapan, Avrupa ve Amerika’nın kadim medeniyetler beşiği olan Orta Doğu’ya açılan kapısı olmuştur. Eskiçağ tarihinde ise Phrygia varolduğu M.Ö. I. binyılda Doğu’nun Batı’ya açılan son penceresi olmuş, Doğu-Batı arasından yaşanan karşılıklı etkileşimde önemli katkılar sağlamıştır.

Türkiye, günümüzde Amerika, Avrupa Birliği ve Orta Doğu arasında bir köprü vazifesi görürken, aynı vazifeyi geçmişte K. Asya görmüştür. K. Asya, medeniyetinin ilk tohumlarını Mezopotamya ve Mısır’dan alıp, Yunanistan ve Trakya’ya akışına öncülük ederek bu görevi gerçekleştirmiştir. K. Asya, medeniyetin yeşerdiği ilk yıllarda Doğu’dan Batı’ya doğru ilerleyen hareketin geçiş noktası olmakla kalmayıp, aynı zamanda birçok etkide bırakmıştır. Bugün Batı medeniyetinin temel taşlarından olan Yunan medeniyeti, K. Asya’dan pekçok şeyi alarak kendi bünyesinde harmanlamıştır.

Türkiye’nin çağımızda rol aldığı stratejik ve jeopolitik gücü konusunda farklı alanlarda çalışmalar bulunmaktadır. Geçmişten miras kalan bu rolün Eskiçağda’ki boyutu tam anlamıyla henüz değerlendirilmemiştir ve bakir bir vaziyettedir. Hatta Anadolu’nun üstlendiği bu rol konusunda geçmişten günümüze doğru sıralanan çok boyutlu bir çalışma yoktur. Lokal anlamda makale çalışmaları vardır.

Phrygia, medeniyetin ilk adımlarının atıldığı M.Ö. I. binyılda Doğu’dan yükselen ışığın Batı’ya taşınmasına öncülük etmiştir. Doğu sanatının, aklının ve dininin Yunan medeniyetine ulaştırılmasında öncü rol oynamıştır. Bu noktada, konum itibariyle Yunanistan’a çok yakın olan, K. Asya’nın batıya açılan penceresi olan Phrygia’yı, jeopolitik unsurlar doğrultusunda değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamızda Batı’nın ruhunda var olan Doğu’nun izlerini bulmaya ve K. Asya’nın kilit noktalarından biri olan Phrygia’nın bu sentezde varolan rolünü irdelemeye çalıştık.

(18)

Çalışmamızın birinci bölümünde, 19. yüzyılın sonralarında tanımlanan, ancak varlığı insanoğlunun toplumsal bir varlık olarak sahneye çıktığı andan itibaren var olan ve tarih, coğrafya, siyasi coğrafya vb. disiplinler adı altında mevcudiyetini devam ettiren jeopolitiğin köklerine inmeye çalıştık. Coğrafyanın tarihi, insanoğlunun yeryüzüne inmesiyle başlarken, bu oluşum, tarihi olayların şekillenmesinde de rol oynamıştır. Coğrafi unsurların siyasi olaylarla bağlantısı Herodotos, Strabon ve Platon gibi tarih, felsefeci ve coğrafyacılar tarafından dile getirilmiştir. Strabon, kara ve deniz devletininin toplumlara etkisini dile getirmiştir.

Bir devletin jeopolitik konumunu, politikalarını belirleyen en önemli unsur coğrafyadır. 13. yüzyılda İbn-i Haldun, coğrafyanın mahiyetini ortaya koyan önemli şahsiyetlerdendir. Montesquieu, Turgot, Comte, Kant vb. düşünürler ve birçok stratejist tarafından coğrafya ve devlet ilişkisi incelenmiştir.

İkinci bölümde, var olan fakat adı konulmayan jeopolitiğin 19. yüzyıldan itibaren başlayan ve değişik teorilerle ortaya çıkan gelişmesini dile getirmeye çalıştık. Portekiz’in Afrika’yı keşfetmesi ile ortaya çıkan dünyanın diğer bölgelerindeki zenginlikler, Avrupa ulus devletlerinin iştahını kabartmış ve Avrupa devletleri bu amaçlarını gerçekleştirirken, yıllardır var olan fakat adı konulmayan “Jeopolitik” kavramını ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Bu kavramın öncü isimleri de, sömürgecilik konusunda ön plana çıkan devletlerin bünyesinden çıkmıştır. Bu kapsamda Klasik ve Yeni Klasik teoriler başlığı adı altında jeopolitiğin temel teorilerini ve ana unsurlarından bahsettik.

Üçüncü bölümde jeopolitik konsept içinde inceleyeceğimiz Phrygia bölgesinin kökeni, siyasi tarihi ve tarihi coğrafyasını tanımladık.

Son bölümümüz olan, dördüncü aşamada ise, M.Ö. I. binyılın önemli devletlerinden olan, medeniyetin oluşumuna kayda değer katkılar sunan Phrygia’yı jeopolitik unsurları baz alarak değerlendirmeye çalıştık. Phrygia, sahip olduğu müstesna konumu sayesinde Yakın Doğu’dan aldığı medeniyetin ilk tohumlarını Anadolu’da harmanlayarak, Yunan medeniyetine komşu olması sebebiyle, Avrupa’ya aktarılmasında öncülük etmiştir. Batı medeniyetinin önemli saç ayaklarından olan Yunan medeniyetinde var olan birçok unsur aslında Doğu’dan

(19)

alınıp, harmanlanmış şekliyle karşımıza yeniden çıkmıştır. Bu aktarım rolünde Phrygia’nın rolü asla inkar edilemez.

Bu bağlamda Phrygia’yı, içinde bulunduğu dönem itibariyle sahip olduğu coğrafi konum sayesinde elde ettiği ekonomik gücü, maden, dokumacılık, cam endüstrisi, gibi alt başlıklar altında analiz etmeye çalıştık. Yine coğrafi konumu sayesinde medeniyetin Doğu’dan Batı’ya akış noktasında kilit noktada bulunmasını ve bu noktanın sağladığı ulaşım gücünü dile getirdik.

Phrygia’nın sahip olduğu jeopolitik konum ve onun oluşturduğu güç, “sürdürülebilinirlik” kavramı dahilinde analiz edildiğinde, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde varlığını devam ettirmektedir. Bir Eskiçağ devleti olmasına rağmen, Phrygia’nın adını, varlığını unutulmaz kılan temel güç, edebiyat ve sanat gücüdür. Bünyesinde doğan mitolojik efsaneler ve bunların sinema, tiyatro, roman, hikaye, resim ve opera gibi birçok edebiyat ve sanat dalına yansıması Phrygia adını unutulmaz kılmıştır. Bu yansıma sadece bir döneme damgasını vurmamış, her dönemde var olmaya devam etmiş ve edecektir. Bu bölümde edebiyat ve sanat dünyasına yansıyan Phryg izlerini bulmaya çalıştık. Phrygia’nın sanatını, dilini, müziğini ve el sanatlarını, edebiyat ve sanat gücü bağlamında değerlendirdik.

Teolojik gücü, edebiyat ve sanat gücünde olduğu gibi sürdürülebilinirliğini sürdüren bir diğer önemli unsurdur. Tüm dünyada bilinen Ana Tanrıça Kybele Phrygia kökenli olup, birçok devletin teolojik gücüne katkıda bulunmuştur. Mimari gücü ise içinde bulunduğu dönem itibariyle oldukça gelişmiş olarak karşımıza çıkar.

Çalışmamız antik ve modern kaynaklardan istifade edilmiştir. Elektronik kaynaklar olarak istifademize sunulan birçok antik kaynağa İngilizce çevirilerinden istifade edilerek ulaşılmıştır. Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans kaynaklarında bölge ile ilgili çalışmalar taranmıştır. Ayrıca bölgede yapılan kazı çalışma raporları ve bölgede okunabilen yazıtlarla ilgili makalelerden istifade eilmiştir.

(20)

BİRİNCİ BÖLÜM

TARİH & COĞRAFYA VE JEOPOLİTİK İLİŞKİSİ 1. 1. Tarih & Coğrafya ve Jeopolitik Üçgeni

Bilim dalları nadiren tek başına gelişim gösterebilirler. Kapladıkları alan içinde güçlü ve tahmin edilmesi zor bir paralellik vardır. M. Elibüyük, coğrafyayı “Bilimler topluluğu” olarak tanımlar ve devamında “İnsanla doğal ortamı etkileşimleriyle, dağılış, karşılaştırma ve nedensellik ilkelerine uygun olarak araştıran ve sentez halinde veren bilimler topluluğudur” diyerek sonlandırır (Elibüyük, 1995: 31).

Jeopolitik, coğrafya ve siyaset arasındaki bölünmez ilişkiyi tanımlar (Sen, 1975: 6). İnsanoğlu medeniyeti inşa ederken jeopolitik sahneye çıkar. Jeopolitiksel bir çalışma geniş bir çalışma alanı gerektirir ve medeniyetin başlangıcıyla başlamalıdır. Jeopolitiği daha iyi anlayabilmek için, içinde barındırdığı coğrafya ve tarihi daha iyi değerlendirmek gerekir. İnsanoğlu ve medeniyet, coğrafyanın ürünü iken, coğrafya da doğanın ürünüdür. Bundan dolayı jeopolitiği incelerken tabiat, coğrafya ve insanoğlunun coğrafya üzerinde sergilediği olaylar sonucu oluşan tarihle olan ilişkiyi dikkate almak gerekir.

E.Churchill Semple’e göre insanoğlu, yeryüzünün bir ürünüdür. Yeryüzü onu beslemiş, görevler vermiş, düşüncelerini yönlendirmiş, onu güçlendirecek kemale erdirecek zorluklarla baş başa bırakmış, zekâsını keskinletmiş ve karşılaştığı sorunların çözümünü kulağına fısıldamıştır (Semple, 1909: 422).

İnsanoğlunun çevreyle olan ilişkisi karmaşık ve sonsuzdur. Bu ilişki, tarih, sosyoloji, antropoloji vb. adlar altında incelenir. Bu alanlarda coğrafi şartlar dikkate alınmadığı zaman tatmin edici sonuçlara ulaşılamaz (Semple, 1909: 423). İnsanoğlu, coğrafya ile olan savaşında her zaman baskın olan taraf olmuştur. M. Foucault, tarihi, güçlerin olduğu kadar, mekânların da hikâyesi olarak tanımlar. Jeopolitiğin, stratejilerin, habitatın küçük taktiklerine uzanır (Tuathail, 1996: 44). Yaşanan

(21)

geçmişe baktığımız zaman coğrafi şartların durağan bir güç olarak güçlü ve ısrarlı tutumunu sürdürebildiğini göremeyiz.

1. 2. Tarih Kavramı

Alman Üniversitelerinde “Tarih” adı altında ilk kez ders veren G. Schaeffer şöyle der (Özlem, 2010: 40):

“Dünya üzerinde yaşayan bir kimseye olgunluk konusunda en çok yardımı dokunacak, her şeyden daha çok yararlı ve verimli olacak şey, tarih okumaktır.”

16. yüzyılın ortalarında Wittenberg üniversitesinde “Dünya Tarihi” adlı dersi veren Melanchton, tüm tarihi, “Senaryosunu Tanrı’nın yazdığı ve yönettiği bir oyun” olarak tanımlar (Özlem, 1998: 40). F. Bacon’a göre insanın 3 tür yetisi vardır: “Birincisi, akıl (ratio), ikincisi, hayal gücü (fantasia) ve üçüncüsü, anımsama (memoria). Buna göre felsefe akıla, şiir hayal gücüne ve geçmişte olup bitenler, yani tarih ise anımsamaya dayanırlar” (Özlem, 2010: 42).

Johann Gottfried von Herder’e göre “Tarih, hareket halindeki coğrafyadır” (Murphy, 1933, 1). Tarih, var olan geçmiş, tarih bilimi ise bu geçmişi inceleyen bilim disiplinin adıdır (Gümüşçü, 2006: 52). Tarih bilimi sadece geçmişle değil, gelecekle de yakından ilgilidir. Buna ilave olarak geleceğe dair söz söyleme hakkını kendinde bulur (Gümüşçü, 2006: 53). Bu da bize tarih biliminin statik değil, dinamik olduğu gerçeğini ortaya koyar. Tarih bilimi, var olan her şeyin zaman ile olan ilişkisini incelerken, özelde insanoğlunun faaliyetlerini sonucu oluşan olayları daha fazla gündemine alır. Bu olayları incelerken sadece dizin halinde değil, olayların doğuş, gelişme ve çöküş vb. safhalarını neden ve sonuçlarıyla birlikte kronolojik bir tutarlılık içinde inceleyerek analiz eder ve yorumda bulunur. Elde ettiği sonuca göre geleceğe dair ifadeler neşreder. Bundan dolayı tarihi, geçmişin bilimi diye adlandırmak eksik kalır (Gümüşçü, 2006: 54). Tarih, geçmişin konuşan dilidir ve bu karakteri yansıtabilmesi için geçmişe gidebilme ve bir fizikçi ve kimyacı gibi laboratuarda inceleme imkânı olmadığı için var olan belgelere dayanarak tahlil yürütmek zorundadır kalır (Gümüşçü, 2006: 55-56).

(22)

Herder’e göre tarihin içinde var olan Tanrı’nın gizli bir planı vardır. Bu planı, insanoğlu ne kadar ilerlerse ilerlesin bir bütün olarak göremez. Tek bir sahnesinde rol olan bir kişi, dramın bütününü kavrayamaz (Gökberk, 1948: 89). Devamında şu ifadeleri ekler:

“Herkes bulunduğu yerde zincirin halkasıdır, zincire asılıdır ve zincirin sonunda nereye asılı olduğunu göremez. Her halka kendisinin ağırlık merkezi olduğuna kapılır. Güzel kuruntu. İçinde yaşadığımız evren Tanrı’nın eseri ise, bu evrenin içinde mukim olan insanoğlu ve onun oluşturduğu tarihte Tanrı’nın eseridir. Tarih, birçok sahneleri olan sonsuz bir dramdır. Tanrı’nın insan nevi ile yeryüzünde yaratmış olduğu bir destandır, büyük bir mana ile dolu olan bin bir şekilli bir masaldır. Tanrı’nın uluslar üzerinden gidişidir.”

Tarih, insanlık kültürünün gelişmesidir. Tarih, bu kültürün birliğini ve sürekliliğini sağlayan gelenek zincirinin zaman içindeki yürüyüşüdür (Gökberk, 1948: 114). E. H. Carr ise tarihi, “Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz karşılıklı bir iletişim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” olarak tanımlar (Carr, 2005: 35).

1. 2. 1. Tarih ve Jeopolitik

Jeopolitik, gelişmiş bir kavramsal çerçeve oluşturma kapasitesiyle tarihi bilgileri birleştirir. Debabrata Sen, tarih ve jeopolitik arasında üç temel fark sayar (Sen, 1975: 1-2):

Birincisi, tarih, uzak ve yakın geçmişi incelerken, jeopolitik ise geçmişi, günümüzü ve geleceği inceler. Jeopolitik, geçmiş, günümüz ve gelecek adı altındaki bu üç alanı insanoğlunun yaşadığı tecrübeleri analiz ederek bir yol haritası çizer.

İkincisi, her ne kadar insan, madde ve düşünce, hem tarih hem de jeopolitiği itekleyen güçler olsa da, tarihin kapsam alanı jeopolitikten daha geniştir. Tarih, din, sanat, mimari ve kültür ve medeniyetin diğer safhalarıyla ilgilenir. Hatta diyebiliriz ki bilim, sanat ve ticarette var olan her maddenin bir tarihi vardır. Jeopolitik ise medeniyetin coğrafya, tarih, siyaset, ekonomi, sosyoloji ve askeri strateji gibi birkaç bilim dalıyla ilgilenir. Sanat, mimari ve edebiyatla çok az

(23)

ilgilenir. Bir medeniyeti etkileyen dini inceler fakat sistematik bir dinler tarihi çalışması yapmaz.

Üçüncü önemli fark ise, tarihin medeniyetleri kayıt altına alan bir tutanak, jeopolitiğin ise tarihin membası olmasıdır. Tarih, dünyanın farklı bölgelerinde farklı zamanlarda var olan devletlerin yükseliş ve çöküş aşamalarını anlatır. Diğer taraftan jeopolitik ise, tarihin ve medeniyetlerin başlangıç ve gelişme süreçlerinin perde arkasındaki olayları irdeler.

Coğrafya - tarih ilişkilerinin açıklanması, tarihe, jeopolitik bakışla genişlik kazanır. S.İlhan, jeopolitik-tarih ilişkilerini iki ana başlık altında toplar: Birincisi, tarihin jeopolitik unsurlar dikkate alınarak incelenmesi ve yorumlanması, ikincisi, günümüz jeopolitik yapısında tarihin etkilerinin incelenmesidir (İlhan, 1985:618). Tarihin jeopolitik unsurlarla incelenmesi, coğrafi platformda politikalar akışı dikkate alınarak yapılabilir. Jeopolitik unsurlar tarihi süreçte etkin bir rol oynarlar. Olayların tetikleyicisi olan güç merkezlerinin arkasında jeopolitik unsurlar vardır. Farklı zamanlarda farklı bölgelerde cereyan eden olaylar, o dönemde bölgenin sahip olduğu yapı ve çevre güç merkezlerinin incelenmesi ile değerlendirilebilinir (İlhan, 1985:618). Kurtuluş Savaşı’nı incelerken bölge güç merkezleri ve Türkiye’nin o dönemde sahip olduğu karakter, Osmanlı’nın ilk dönemlerini incelerken Beylikler ile mücadelesi ve Phrygia’yı incelerken Doğu ile Batı arasındaki ulaşım gücünü, Yunanistan’ a olan yakınlığı, Urartulular’dan almış olduğu etkileşim göz önünde bulundurulmalıdır.

Günümüzde var olan bir devletin jeopolitik gücü, jeopolitikte kullanılan teorilerden istifade edilerek tanımlanır. Bizim çalışmamızda Phrygia gibi eski çağ dönemine ait bir tarihi çalışma olduğu için, jeopolitik teorilerden ziyade, jeopolitiğin değişen ve değişmeyen coğrafi unsurlarıyla Phrygia’yı değerlendireceğiz. Coğrafi konum, coğrafi bütünlük, sınırlar, stratejik kaynaklar, ekonomik, politik ve kültürel değerler bunlardan bazılarıdır. İncelenilen bölge, o dönemin güç merkezleri dikkate alınarak yapılmalıdır (İlhan, 1985:619). Günümüzde bir bölgenin jeopolitik değerlendirmesi yapılırken de, bugünkü jeopolitik değerlerin bütünü ile geçmiş değerlerin tarihi gelişimi birlikte analiz edilmelidir.

(24)

Coğrafi oluşum, tarihi oluşumu etkilemektedir. Jeopolitik unsurların etkisini İngiltere’nin bir ada devleti olmasında görebiliyoruz. A. Toynbee İngiltere için “İkinci bir dünya” der. A. Toynbee’ye ait olan “Tarihi güçler atom bombasında daha patlayıcı olabilirler” sözü tarih ve jeopolitiğin el ele vermesi sonucu oluşabilir. (İlhan, 1985:619-620). Tarihi analiz, jeopolitiğe derinlik kazandırır ve olayların sebeplerine yaklaştırır. Tarih, insanda mekân ve millet duygusu yaratır. Bu iki duygu siyasi toparlanmayı sağlayıp, güç oluşturur ve ülkenin jeopolitik konumunu sağlamlaştırır.

1. 3. Coğrafya Kavramı

Coğrafya adını Eski Yunan döneminde “geo-yer; graphies-yazmak” kelimelerinden alır ve “ yerin tasviri/ yazımı” anlamına gelir (Pitzl, 2004: 87). Coğrafyanın tarihi, insanoğlunun yeryüzüne inişinden itibaren başlar. Coğrafya, terim olarak ilk defa karşımıza M. Ö. 3. yüzyılda karşımıza çıkar. Matematik, coğrafya, ve astronomi konularında çalışmaları olan Yunanlı Eratosthenes tarafından kullanılmıştır (Pitzl, 2004: 87; Koçak ve Şahin, 2001: 338).

Ana Britannica’nın Türkçe baskısında “Yerin yüzeyini, insana ve fiziksel yapıya ilişkin mekânsal görünümlerle farklılaşmaları ve bunların gerçekleştirdiği ortamı inceleyip, tanımlayan disiplin “ şeklinde tanımlar (AnaBritannica, 1994,190).

Yazının keşfinden önce oluşturduğu altyapı ile ilk Yunan eserlerinde üç coğrafi yaklaşım gözlenir: Birincisi, topografik gelenek, ikincisi, matematik ve astronomik gelenek ve üçüncüsü teolojik gelenek (Tümertekin ve Özgüç, 2004: 3). Herodotos’un “Historia” adlı eseri topografik gelenek, Tales, Pisagor, Eratosthenes’in eserleri matematik ve astronomik geleneği kategorisi içerisinde yer alan eserlerdir.

Strabon’a göre coğrafya, Yunan ve Roma toplumlarına siyasal anlamda hizmet ediyordu. Ona göre “Coğrafya devletlerin ihtiyaçlarına hizmet eder. Coğrafyanın kumandanlar üzerinde büyük bir etkisi vardır” (Tümertekin ve Özgüç, 2004: 3). The Times gazetesinin muhabiri Charles A. Court, “Geography and War/ Coğrafya ve Savaş” adlı makalesinde, askeri operasyonların hatasını, coğrafya

(25)

bilgisinin eksikliğine bağlar (Repington, 1904:). M.Ö. 400-320 yılları arasında yaşayan Çinli General ve askeri teorisyen Sun Tzu, bir generalin coğrafyayı muharebede nasıl kullanacağına dair teoriler oluşturmuştur (Sloan, 2003: 19). George. T. Renner, Almanya, Japonya ve İtalya gibi devletlerin başarılarında siyasi gerçeklerle coğrafi gerçekleri birlikte değerlendirmelerine bağlayıp, coğrafyanın önemini şu şekilde ifade eder (Encylop. Americana, 1967: 473):

Dünya kontrolü, coğrafya adıyla adlandırılan gerçekleri tanımak ve onun gerektirdiklerine göre hareket etmekle olur. General George Marshall’in ifade ettiği gibi “Coğrafyaya hâkim olan savaşı kazanır.”

Amerikan coğrafyasına yön veren isimlerden birisi olan William Morris Davis (1850-1934), 1932’de yayımladığı “ A Retrospect of Geography” adlı yazısında Shakespeare’nin ünlü sözünü alıntılayarak devam eder ( Tümertekin ve Özgüç, 2004: 20): “Tüm dünya bir sahnedir. Burada perde hiç kapanmaz; oyun ise sürekli sonu olmayan bir temsildir. Kumpanyanın tüm gücü sahnededir; perde arkasında kimse yoktur. Tek giriş ve çıkışlar doğumlar ve ölümlerdir. Oyunun bugünkü kısmı coğrafyadır.”

Hans. W.Weigert, “Coğrafya tartışmaz, var olduğu gibidir” der (Sen, 1975: 7). Coğrafya, tarihin sahnelendiği alandan ziyade, tarihte meydana gelen değişikliklerde etken olan bir faktördür. Phrygia bölgesinde var olan nehirler, dağlar ve ovalar bizim için birinci derecede önemli değildir. Önemli olan bu nehir, ova ve dağların insanlarla kurduğu etkileşimdir. İnsan odaklı bu coğrafi yapıya Vidal de La Blache şu şekilde katkıda bulunur: “İnsan, bütün coğrafyanın esasını oluşturur (Aktaran: Gümüşçü, 2006: 31).” İ.Hakkı Akyol, coğrafyayı üç temel nedene dayandırır. Birincisi, illiyet yani vakıalara niçin diye soran nedensellik bağı, ikincisi, ittisa yani olayların yeryüzüne dağılışını inceleme, üçüncüsü ise ortak ilişkileri bularak bunları bir kanuna bağlamak (Gümüşçü, 2006: 29).

Benzer bir yaklaşımı şu şekilde ifade edebiliriz. Coğrafya da karşımıza iki sorun çıkar; “Nerede” ve “Neden”. “Nerede” sorusu olayların dağılışını ifade ederken, “Neden” sorusu ise olayların arka planını irdeler ve çözümlemeye çalışır (Gümüşçü, 2006: 23). Antium’da kısa bir süreliğine dinlenmeye çekilen Cicero,

(26)

arkadaşı Titus Pomponius Atticus tarafından coğrafya ile ilgili bir şeyler yazma teklifini M.Ö. 59’un Nisan’ında tereddütle kabul eder. Daha sonra yazdığı ikinci mektupta endişelerinde haklı olduğunu ve coğrafya ile ilgili bir şeyler yazmanın zorluğundan bahseder ve yapamayacağını fakat bu konuda elinden gelen desteği sağlayacağını ifade eder (Roman, 1994: 3)

1. 3. 1. Tarihi Coğrafya

Tarihi coğrafya, disiplinler arası bir araştırma sahasıdır. Tarihi coğrafya, tarih ile coğrafya arasında bir ara kesit, bir tür köprü vazifesi görmesi dolayısıyla her iki bilim dalından da yararlanır. Tarihi coğrafyacılar geçmişteki yerlerin nasıl inşa edildiğini kendi bakış açılarıyla anlatırken, tarihçiler ise geçmişteki dönemlerin insanlar tarafından nasıl inşa edildiğini kendi bakış açılarıyla yansıtırlar (Baker, 2003: 8). Jean Mitchell’ e göre tarihi coğrafya, tarihi sıralaması insanoğlu tarafından tayin edilen geçmişteki herhangi bir dönemin coğrafi çalışmasıdır (Baker, 2003: 10).B. İplikçioğlu tarihi coğrafyanın ele aldığı konuları iki ana grupta toplar. Bunlardan birincisi, doğal coğrafi durumların insan ve davranışları üzerindeki, diğeri ise, insanın coğrafi durumlar üzerindeki etkileridir (İplikçioğlu, 1997: 26). R. A. Butlin’e göre “Tarihi coğrafya, geçmiş zamanın coğrafyasını, insan hareketlerini, değişimi, evrimi, doğal kaynakların tüketilmesi gibi konuların ait olduğu döneme uygun bir şekilde yeniden inşası olarak kabul edilerek; yerleşme sürecini, önceki coğrafi bilgilerin ve gücün insan ve doğa üzerindeki kontrolü gibi değişimleri mekansal bir saha içinde kabul eden bir çalışma olarak yapılandırılacaktır” şeklinde dile getirir (Butlin, 1993: 9). Ekrem Memiş, tarihi coğrafyayı “ Coğrafi faktörlerin tarih ilmine etkilerini inceleyen bilim dalı” olarak tanımlar (Memiş, 1990: 5).

Tarihi coğrafya, Avrupa’da 19. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyılın başlarında değişen siyasi sınırları tanımlamak için kullanılırken daha sonraki yıllarda Italyan coğrafyacı Charles Pergami’nin dediği gibi “Geçmişin beşeri coğrafyasına” dönüştü (Baker, 2003: 25). H. Darby’nin 1936 yılında yayımladığı ve 14 bölümden oluşan “İngiltere’nin 1800’den Önceki Tarihi Coğrafyası”, Ralph H. Brown’ın 1948 yılında yayımladığı “Birleşik Devletlerin Tarihi Coğrafyası”, H. J. Jager’in 1969 yılında yayımladığı “Tarihi Coğrafya” ve Fransız Tarihçi Xavier de Planhol tarafından hazırlanan eserler, dünyada tarihi coğrafya ile ilgili yazılmış önde gelen

(27)

eserlerdir. Türkiye’de tarihi coğrafya ile ilgili ilk eser “The Historical Geography of Asia Minor / Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası” adlı eserdir. İlerleyen yıllarda W. D. Hutteroth, Martin Vivien de Saint ve Z.V. Togan, Celal Nuri İleri, Veli Sevin gibi birçok yazar tarihi yerel yazar ülkemizin tarihi coğrafyası ile ilgili eserler kaleme almışlardır (Gümüşçü, 2006: 154).

Carl. O. Sauer, önemli kültür bölgelerini yeniden inşa ederken şu üç noktaya dikkat çekiyor: Birincisi, var olan kültüre ait tüm bilgilerin elde edilmesi, ikincisi, o dönemdeki farklı alanlardaki tüm belgeleri kontrol edilmesi, üçüncüsü ise var olan kültürün bölgeye kazandırdığı en yüksek değerin ortaya konulmasıdır (Sauer, 1941: 9).

Coğrafya, genişliği, uzunluğu, derinliği ve yüksekliği olan “Üç boyutlu” bir ortamdır. Kara, su ve havadan meydana gelen bu mekân ile insanlar arasındaki etkileşimi incelemektedir. Bu üç boyuta “Zaman” eklendiğinde ortaya tarihi coğrafya çıkmaktadır (Gümüşçü, 2006: 148).

1. 3. 2. Coğrafya ve Jeopolitik

Coğrafya, jeopolitik için zemin hazırlar ve devletlerin ve toplumların taleplerine cevap verir ( Kristof, 1960: 34). Bir ülkenin jeopolitik konumunu, ulusal politikalarını belirleyen en önemli faktör coğrafi alandır. Hem savaş zamanında hem de barış zamanında önemini korur. Çünkü tek sabit kalan odur. Nice krallar, başkanlar, toplumlar gelip geçmiştir, fakat coğrafi alan yerinde kalmıştır. Son zamanlarda ekolojik dengenin bozulması neticesinde yok olan coğrafi alanları bunun dışında tutmak lazım. Devletlerin coğrafi karakterleri bu yüzden değişmez. Yüzyıllardır süren mücadelelerin altında devletlerin değişmeyen coğrafi arzuları yatar (Spykman, 1938: 29).

Politik hayatın tamamı coğrafya ile ilişkilidir. Bütün politik meseleler coğrafi bir alan içinde meydana gelir. Bundan dolayı da C. S. Gray, politikanın tamamı coğrafya derken, politikanın tamamını jeopolitik olarak düşünmüştür (Gray, 2003: 219-220). Coğrafya belirleyici (determining) olmaktan ziyade, koşullandırıcı (conditioning) bir faktördür. Bu, coğrafi yapının belirleyici bir dış politika, jeopolitik açılım noktasında belirleyici bir rol oynamadığı anlamına gelmez. Bir ülkenin

(28)

coğrafyası, devletin siyasetini ya da jeopoliğini belirleyen nedenden ziyade, bunları belirleyen materyaldir (Spykman, 1938: 29).

Jeopolitik analiz için coğrafi bilgi şarttır. Tarih boyunca ülkelerin birbirleriyle olan mücadelesinde coğrafya devamlı olarak sahne pozisyonunu devam ettirmiştir. Tarih boyunca coğrafya, ülkelerin jeopolitik oryantosyanlarını ya karaya ya da denize doğru yönlendirmiştir (Sempa, 2002: 5)

Jeopolitik, coğrafyayı sahip olduğu değer ve üzerinde yaşayan topluma kattığı değer açısından değerlendirir. Napoleon Bonaparte “Devletlerin politikaları onların coğrafyalarında yatar” diyerek coğrafya ile jeopolitiğin arasında yatan ilişkiyi yansıtır (Aktaran: Short, 1993: 71). Coğrafyanın sunduğu verileri değerlendirir ve toplum hizmetine ve ülkenin çıkarlarına sunar. Yaşanan güç mücadelesinde, jeopolitik konuma değer katan belirli coğrafi etkenler ve bu etkenlerin oluşturduğu yapılar vardır. Ülkenin yüzölçümü, doğal kaynakları, nüfus yoğunluğu, iklim, topografya ve ekonomik yapı bunlardan birkaçıdır (Spykman, 1938: 31).

Topografya iç ahengi ve birliği etkilediği için güce etki eder. İklim, ulaşımı etkiler ve üretimi sınırlar ve devletin ekonomik yapısını ve dolayısıyla dış politikasını ve jeopolitik değerlerini belirler. Coğrafi boyutun jeopolitik güce etkisi tarih boyunca sürekli var olmuştur. Tarihin ilk dönemlerinde güçlü devletlerin çoğunluğunu Mısır, Babil, Persler ve Roma gibi coğrafi boyut olarak geniş bir alana sahip olanlar oluşturmuşlardır. Modern zamanlarda da büyük güçler yine geniş araziye sahip olan ülkelerden oluşmuş ve genişleyen ülkeler komşuları için her zaman tehdit oluşturmuştur (Spykman, 1938: 31).

Coğrafya, stratejinin anasıdır. Bundan dolayı da jeopolitikte önemli bir yer tutan stratejin planlama noktalarında coğrafi yapı doğru ve yanlış kullanımda farklı sonuçlar doğurabilir (Gray, 2003: 220). Jeopolitiğin önemli bir kesimini oluşturan coğrafya, bir ülkenin gelişimi için emperyalist bir bakış açısıyla “Kanuna benzer nitelikte” gerekçeler sunmuştur. Sunulan bu gerekçeler, tarihi, ekonomik ve hatta dinsel içerikli olmuştur. Amerikalılara ait bir özdeyiş bunu şu şekilde özetler:

(29)

“Tanrı’nın parmağı Cumhuriyet’in genişlemesine ters bir yönü asla işaret etmez”1 (Vagts, 1943: 84). Bir devletin büyüklüğü, nüfusu ve toprak alanı ile ölçülemez. Öyle ülkeler vardır ki coğrafi alanı küçüktür fakat kocaman krallıkların çekirdeği olabilecek güçtedir (Bacon, 2002: 123). Bu gücü de o ülkeye bulunduğu konum ve diğer jeopolitik unsurlar sağlar.

Will Durant, medeniyetin oluşmasına katkı sağlayan nedenlerden birisini “Coğrafya” olarak tanımlar. Tropikal bölgelerin sıcaklığı ve burada oluşan sayısız olumsuzluklar medeniyetin oluşmasına engel olurlar. Eğer bir coğrafi alan yiyecek ve tabii kaynaklar bakımından verimli ise, eğer nehirler ulaşımı kolaylaştırıyorsa ve hepsinden önemlisi bir millet Atina, Kartaca, Floransa ve Venedik gibi dünya ticaretinin ana yolu üzerindeyse, o zaman coğrafya tek başına bir şey yaratmazsa da, medeniyete gülümser ve onu destekler (Durant, 1996: 14). Will Durant’ın bu ifadelerinde coğrafya-medeniyet ve jeopolitik üçlemesinin yansımasını görüyoruz. Coğrafi alt yapısı güçlü olan ve bunu kullanabilen devletlerin medeniyete katkıda bulunmasının ardında, coğrafyadan almış olduğu güçle oluşturduğu jeopolitik gücü görebiliyoruz.

1. 3. 3. Siyasi Coğrafya ve Jeopolitik

Siyasi coğrafya, coğrafya ailesinin “Asi çocuğu” olarak adlandırılır (Hartshorne, 1950: 95). Siyasi coğrafya ile jeopolitiğin birlikte inceleme eğilimi, jeopolitiğin siyasi coğrafyacılar tarafından ortaya konması ve siyasi coğrafyanın da uygulamaya yönelik değerlendirmelerde yetersiz kalmasındandır.

F. Ratzel (1844-1904), siyasi coğrafyaya, ekonomi, sosyoloji, siyasi bilimler, kültür ve medeniyet tarihlerini de ekleyerek siyasi coğrafyanın dışına çıkmıştır. Ratzel, siyasi coğrafyaya “Cansız ve yalın kalmış” der ( İlhan, 1986, 613). Bundan dolayı da siyasi coğrafya statik ve tanımlayıcıdır. Tanımlar, tartışır ve bir koşulu ifade eder. Jeopolitik, dinamik bir bilimdir ve mekâna hayat verir (Kruszewski, 1940: 969). Genel tarihi coğrafyadan, siyasi coğrafyanın ayrışma temellerini “Die Politische Geographie / Siyasi Coğrafya” isimli eseriyle F. Ratzel ortaya koymuştur. 1897’de bastığı bu eser, siyasi coğrafyanın ilk sistematik olarak

(30)

incelendiği eserdir (Hartshorne, 1935: 789). Siyasal coğrafya, devleti alan gözüyle incelerken, jeopolitik alanı devlet gözüyle inceler.

Siyasi coğrafya alanındaki önemli gelişmeler I. Dünya Savaşı’nın tetiklediği gelişmelerle meydana gelmiştir. Bu dönemde doğdu demek yanlış olur. Aslında coğrafya kadar eskidir. Coğrafya ilk başlarda iklim, topografi, toprak ve kaynakları inceleyen bir bilim dalı iken, daha sonraları doğal olaylar ve bunların topluma etkilerini de incelemeye başlamış ve böylelikle ekonomik, sosyal ve siyasi coğrafya tanımlar oluşmaya başlamıştır. İlk siyasi coğrafyacılardan birisi de Yunanlı felsefeci Aristoteles (M.Ö. 383-322)’dir. Politika adlı eserinde İdeal Devlet’in vazgeçilmezleri olarak nüfusun büyüklüğü ve bölgenin doğasını işaret eder. Aristoteles’ye göre bu iki faktör, devletin zayıflığını ya da güçlülüğünü belirleyen en önemli faktörlerdir (Dikshit, 2000: 15-16).

Herodotos tarihçi, coğrafyacı olmakla birlikte aynı zamanda bir siyasi coğrafyacıdır. Strabon (M.Ö. 63-M. S. 24)’da da bu özellikler vardır. Aristoteles, Yunanistan’da daha küçük devletleri incelerken, Strabon, Roma İmparatorluğunu inceleme fırsatı bulmuştur. “Coğrafya” adlı eserinde büyük bir devletin yaşaması için gerekli olan şartları sıralamıştır (Dikshit, 2000: 16). Devletin başarılı olabilmesi için sağlam bir merkezi hükümet modelini şart koşmuştur. Devletler ve doğa şartları arasındaki ilişkiler, Plato’dan Montesquieu ve Kant’a kadar uzanmış ve siyasi coğrafya günümüze kadar felsefeciler, tarihçiler ve coğrafyacıların ilgi alanına girmiştir (Hartshorne, 1935, 787).

Almanya’da modern coğrafyanın kurucusu olarak addedilen Carl Ritter (1779-1859) mevcut fiziki coğrafya üzerine siyasi coğrafyanın temellerini inşa etmeye çalışmıştır (Hartshorne, 1935: 1817). Crone’nun belirttiğine göre Ritter, insanoğlunun Tanrı tarafından kaçamayacağı bir coğrafi çevre içine gönderildiğine inanır. İnsanlık tarihi önceden tasarlanmış ve değiştirilemezdir. Bu ilahi görevi sürdürebilmesi için insanoğlunun kendi ve çevresinin potansiyelini algılamalıdır. Aynı kader devletler içinde geçerlidir. Her bir devletin kalıtsal kabiliyetleri vardır ve bu kabiliyetler içinde bulunan toplum tarafından anlaşılıp harekete geçerse başarılı olur (Dikshit, 2000: 16).

(31)

İslam dünyasından bu alana katkı yapanlardan en önemli isimlerden birisi de İbn-i Haldun (1332-1406)’dur. “Mukaddime” adlı eserinde toplum ve şehir, ekonomik ve politik hayat, insan ve çevre konularını incelemiştir. Kimble, bundan dolayı İbn-i Haldun’a “Coğrafyanın gerçek mahiyetini ortaya atan kişidir” demiştir. Preston James ise “ İnsan ve çevre ilişkisini ilk dile getiren bilim insanı olarak tekakki eder (Dikshit, 2000: 16).

Haushofer, siyasal coğrafya ve jeopolitiği birbirinden farklı görür. Haushofer’a göre siyasi coğrafya, dünyanın farklı bölgelerindeki siyasal güç dağılımını inceleyen bir bilim dalıdır. Jeopolitik, siyasal coğrafyanın aksine dinamiktir ve alan konsepti içerisinde kitleleri eğitme yoludur (Kiss, 1942: 641). Haushofer’in editörlüğünde çıkan “ Zeitschrift für Geopolitik / Jeopolitik Dergisi” adlı dergide siyasi coğrafya ve jeopolitik arasındaki ayrım şu şekilde tanımlanır:

“Jeopolitik, siyasal gelişmelerin yeryüzü tarafından tayin edildiğini araştıran, belirleyici rolde olan bir bilim dalıdır. Doğaya coğrafi bakış açısıyla bakmak jeopolitiğe bir çatı oluşturur. Jeopolitik, siyasi eylemlerin uygulanmasında yardımcı olur ve siyasi hayata rehberlik eder. Jeopolitik devletin coğrafi vicdanı olmalıdır” (Kiss, 1942: 641-642).

Russel H. Fifield ve G. Etzel Pearcy siyasi coğrafyayı “Jeopolitiğin babası” olarak tanımlarlar (Sen, 1975: 14). Jeopolitiğin kapsamı siyasi coğrafyadan daha geniştir. Çünkü hava, deniz ve kara stratejileri olmak üzere askeri stratejileri de içerir. Jeopolitiğin çift fonksiyonu vardır. Siyasi coğrafyada olduğu gibi gerçekleri ifade eder fakat siyasi coğrafya ve coğrafyadan farklı olarak bir ülkenin ulusal politik durumunu ve global dünyadaki konumunu inceler ve analiz eder. Daha sonra iç ve dış politikasını yönlendirecek çapta çalışmalar yapar. Bundan dolayı Alman jeopolitikçiler, jeopoliği “Siyasal olayların yeryüzüyle olan ilişkisini inceleyen bilim dalı” olarak tanımlarlar (Sen, 1975: 15).

Siyasi coğrafya, devlette meydana gelen tarihi ve gerçek olayları inceler. Jeopolitik ise, devletlerin siyasi sistemlerinde meydana gelen değişiklikler ve siyasi olaylara coğrafyanın etkisini gözlemler ve bu konuda yorum yapar. Devletleri dinamik bir fenomen olarak değerlendirir (Hagan, 1942: 485). Siyasi tarih,

(32)

jeopolitikçiler için birer laboratuardır. Siyasi coğrafya bir ülkenin gücünü ölçen bir barometredir. Bir ülkenin gücü aşağıdan belirtilen altı noktada belirtilmiştir (Sen, 1975: 9):

1-Fiziki coğrafya da dâhil olmak üzere sahip olduğu alan. 2-Doğal kaynakların genişliği.

3-Endüstriyel ve ticari amaçlı mekanın ne derece kullanıldığı. 4-Askeri hazırlık.

5-Sosyo-politik yapı.

6-Nüfus ve nüfusun dağılım tablosu. 1. 4. Tarih ve Coğrafya Arasındaki Bağ

Tarihi olaylar, farklı coğrafyalarda, farklı şekilde meydana gelir. Bundan dolayı da tarihi olayları daha rasyonel bir şekilde anlamak için meydana geldiği coğrafyayı da göz önünde bulundurmak gerekir (Huntington, 1937: 565).

Montaigne’e göre bir ulusun karakteri, tarihi oluşumların en önemli etkenlerinden birisidir. Bu ulusal karakterde, bulunulan bölgede insanoğlu ve tabiat arasındaki etkileşimden etkilenir. Buckle ise, fiziki çevrenin insanoğlunun bazen önünü açtığını bazen de kapadığını söyleyerek, tarihin bu şartları göz önüne almadan anlaşılamayacağını söyler. (Huntington, 1937: 566). A.Toynbee ise “ A Study of History” adlı eserinde tarih ve coğrafyanın iç içe bütünleştiği bir portre çizmiş ve bir kişinin herhangi bir gecede ki uykusunu tarihin konusu, rüzgârlı bir tepede mi yoksa rahat bir yatakta mı uyuduğu ise coğrafyanın konusu olarak nitelemiştir (Huntington, 1937: 566).

Tarih ve coğrafya dünyaya farklı gözlerden bakan yollardır. Fakat o kadar iç içedirler ki birbirlerini ihmal etme lüksleri yoktur. James Bryce, “Coğrafyayı, tarihin anahtarı olarak görür” (Baker, 2003: 16-17). Sekiz ciltlik dünya tarihi adlı eserinde coğrafyanın tarihi inşa ettiğini ve herhangi bir ülkenin gelişiminin ya da diğer uluslar ile olan ilişkisinin ele alınan ülkenin iklimi, yüzeyi ve ürünleri öğrenilmeden anlaşılamayacağını belirtir. Benzer düşünceleri H. B. George’ da da görüyoruz (Baker, 2003: 16-17). George’a göre coğrafya olmadan, tarih anlaşılmaz. Bir tarih

(33)

okuyucusu, bir devletin sınırlarının nerede olduğunu, nerelerde savaşlar meydana geldiğini ve nerelerde koloniler kurulduğunu bilmek zorundadır. Sosyal ve kurumsal gelişmeler coğrafyadan bağımsız değildir. Devletlerarasında oluşan barış ve kin barındıran tüm düşünceler büyük oranda o ülkenin coğrafi potansiyeline dayanır. Carl Ritter, tarih ve coğrafyayı “Biri olmadan diğerinin yaşayamayacağı kız kardeşler olarak görür.” (Aktaran: Tümertekin ve Özgüç, 2004: 16).

Yeryüzünde denizlerin, karaların ve dağların bileşimi insanlık tarihinin karakterini belirlemiştir. Sıradağlar ve ırmaklar dünya tarihinin istikamet çizgileri olmuştur. Yeryüzünün yapısal karakteri insan hayatını şekillendirmede büyük rol oynar. Herder’e göre tabiat ile tarih, en içten bir bağ ile birbirlerine bağlıdırlar. Tabiat ve tarih, mahiyetçe birbirlerinden ayrı olmayıp, devam eden bir sürecin birbiri ardına gelen iki basamağıdır ve bundan dolayı da tarihin kanunları, yüksek tabiat kanunlarından başka bir şey değildir (Gökberk, 1948: 89).

Kant’a göre “ Tarihin temelinde coğrafya yatar”( Semple, 1909: 422) ve her ikisi algılama alanlarımızın tümünü doldururlar (Richards, 1974: 3). Her ikisi de birbirinden ayrılamaz. Uluslar arası İlişkiler Profesörü Walter A. Mc Dougall, tarihi öğrenmek için, coğrafyayı öğrenmeye mecbur olduğumuzu dile getirir (Tümertekin ve Özgüç, 2004: 2). Tarih, insanoğlunun farklı zaman dilimlerinde oluşturduğu olayların araştırılması alanıdır. Tüm tarihi olaylar yeryüzünde meydana gelir ve coğrafi şartlar tarafından şekillendirilir. İnsanoğlu, akademik anlamda incelendiği zaman, sürdüğü toprak, seyahat ettiği mekan, ticaret yaptığı deniz vb. hariç tutularak ifade edilemez ( Semple, 1909: 423).

F. Braudel, tarihin coğrafyaya borçlu olduğunu ve tarihin sorununun ne ressam ile tablo ne de tabloyla resim arasında olmadığını, manzaranın içinde yani bizzat hayatın göbeğinde yer aldığının altını çizer (Braudel, 1992: 30-41). Braudel, devamında Treitschke’nin “İnsanlar tarih yapar” sözüne karşı çıkar ve tarihinde insanların kaderini değiştirebileceğini belirtir.. Tarih, ona göre dünün, bugünün ve yarının öğretilerinin ve ifadelerinin bir koleksiyonudur. Braudel, coğrafya ile tarihi kıyaslarken “Coğrafyayı üzerinde tarihi dramaların oynandığı bir sahne olarak görür” (Aktaran: Baker, 2003: 21). Coğrafyasız tarih, ölü bir bedene benzer. Ne

(34)

yaşam vardır ne de hareket (Clarke, 1999, 4). Tarihsiz coğrafyada ise, yaşam ve hareket olmasına rağmen tekdüzelik hâkimdir.

Dr. H. R. Mill 1901 yılında coğrafyanın vazgeçilmezliğini şu şekilde tanımlar (Aktaran: Baker, 1947: 4):

“Yeryüzü ve insanoğlu arasındaki karşılıklı ilişkilerde meydana gelen problemlerin çözümünde, tarihin rotasını aydınlatmada, siyasi hareketlerin trendini tahmin etmede, sağlam endüstriyel ve ticari gelişmelerin yönünü tayin etmede coğrafya en önemli kılavuz olacaktır.”

Jean Mitchell tarih ve coğrafyayı şu şekilde tanımlar (Aktaran: Baker, 2003: 10):

“Tarih ve coğrafya arasında çok fazla ortak yön vardır. Dünyayı anlamak için aynı modeldeki birçok kalıbı görmeye çabalarlar. Fakat bakış açılarında keskin bir fark vardır; Dünya tarihçi için bir medeniyet iken, coğrafyacı için dünyanın yüzeyi anlamını ifade eder.”

Cilfford Darby, coğrafya ile tarih arasına sınır koymanın zorluğundan bahseder. Günümüzün coğrafyası birazdan tarih olacaktır. Tarih ve coğrafya arasında kendisinin “ Zihni sınır (intellectual borderland)” diye tanımladığı dört tanım belirler ( Baker, 2003: 28):

(1) “Tarihin arkasında coğrafya”, özellikle fiziki coğrafyanın tarihe olan etkisi üzerine odaklanır.(2) “Geçmiş coğrafyalar”, hem tarihçiler hem de coğrafyacılar tarafından inşa edilen, geçmiş zamanların coğrafyası üzerine eğilir. (3) “Coğrafyanın arkasındaki tarih”, tarihçi ve coğrafyacıların eşzamanlı ilgi alanına giren, değişen coğrafi yapıyı konu alır. (4) “Coğrafyada tarihi faktör”, coğrafi tanıma, tarihi yaklaşımı temel alır.

Tarihçi André Blanc’ a göre coğrafya, tarihin kurbanı olmuştur. Pierre George ise tarih ve coğrafya arasında yaşanan hızlı süreci “Bugünün coğrafyası hızlı bir şekilde çağdaş tarih olmaya doğru yol almaktadır” der (Baker, 2003: 28). Reynaud’a göre ise coğrafya günümüzde başlar ve günümüzde biter. Geçmişte kalan coğrafya, tarihin alanına girer (Baker, 2003: 30).

(35)

1880’de Fransızların Prusya Savaşı’nda yenilmeleri üzerine M. Ludovic Drapeyron, Revue de Géographie’de yazdığı bir yazının sonunda devlet adamlarına “Önce coğrafyacı olun” der.” (Aktaran: Tümertekin ve Özgüç, 2004: 20).

Genel coğrafyanın, insanın yeryüzünde yayılışını inceleyen dalı olarak karşımıza çıkan antropocoğrafya terimi ve siyasal coğrafyanın kurucusu olarak bilinen Ratzel, tarih ve coğrafya ilişkilerini şu şekilde tanımlar (Tezkan ve Taşar, 2002: 47):

“Tarih, toprağın tarihselliğini ve siyasi mekân oluşumunu göstermek, ölçmek ve tanımlamak için coğrafyaya ihtiyaç duymaktadır. Coğrafya, öncelikle tarihi ve insani sorumluluk olmaksızın yeryüzünün tarifi ve araştırılmasıdır ve bu görevi tek başına yerine getirebilmek için antropolojik alanda tarihle birlikte ortak hareket etmek gerekmektedir.”

İKİNCİ BÖLÜM JEOPOLİTİK 2. 1. Jeopolitik Kavramı

Jeopolitik, medeniyet kavramı kadar eski bir kavramdır, 1899 yılında Kjellen tarafından sadece adı konulmuştur. Fakat sistematik bir çalışma alanı olarak yakın zamanda ortaya çıkmasının nedeni, düzenli olarak tarih, coğrafya, ekonomi vb. gibi diğer disiplinler arasında hayatını sürdürmesidir. Jeopolitiği, tarih ve coğrafyanın birleşimi olarak adlandıranlar da vardır (Cahnman, 1943: 579).

Tarih, birbirleriyle mücadele eden milletlerin hikâyeleriyle doludur. Bilimin gelişmesiyle, mücadele etmenin, dünyaya hâkim olmanın veya en azından kendini korumanın bir disiplin halinde ortaya konulması gerekliliği jeopolitiği ortaya çıkardı. Jeopolitik kavramı ortaya çıkmadan öncede Hititler ile Mısırlılar, Romalılar ile Kartacalılar, Grekler ile Persler, Selçuklular ile Bizanslılar vb. güç merkezleri arasında çatışmalar meydana geliyor ve jeopolitik anlamda hareketlilik yaşanıyordu. Bu bağlamda, dinlerin ortaya çıkışı, devrimler, coğrafi keşifler de jeopolitik düzeyde olgular olarak algılanabilir (İlhan, 2005: 23).

(36)

Jeopolitik, dünyanın coğrafi, tarihi ve politik ilişkilerinin farklı bir manzarasını sunar ve uygulandığı devlete göre farklılık arz eder (Bowman, 1942: 646). Hiç bir ulus sahip olduğu alanı, kaynakları ve insanları hakkında daha fazla bilgiye sahip olma avantajını görmemezlikten gelemez. Yeryüzünün mekân olarak coğrafyada ortaya koyduğu sonuçlar, jeopolitiğin çatısını oluşturur (Encylopedia Americana, 1967: 472)

Jeopolitik incelenirken iki yön göz ardı edilmemelidir: Birincisi, bir ülkenin coğrafi şartlarının o ülkenin siyasetine olan objektif etkisinin araştırılması, yani ülke yönetiminin karşı karşıya bulunduğu doğal çevre ve konumsal ilişkiler. İkincisi ise, o ülkenin coğrafyasının, ülkenin siyasetine sübjektif etkisi, yani o ülkede yaşayan insanların kendi coğrafi şartlarına ne gözle baktıkları ve kendi dünya görüşlerini (Weltanschaung) oluşturmalarıdır (Kristof, 1960: 35-36). Jeopolitik, 1928’te Berlin’de çıkan “Baustein zur Geopolitik” adlı dergide şu şekilde tanımlanır: “Siyasal olayların coğrafi alana uyarlanma teorisidir” (Hagan, 1942: 484).

Jeopolitik, Karl Haushofer’ e göre bölgenin ve tarihi gelişmelerin etkisi altında değişen siyasi hayat şeklinin, yani devletin üzerinde yaşadığı yer ile ilişkisidir. R. J. Kjellen ise “ coğrafi teşekkül veya mekân içinde ilmi olarak devletin tetkikidir” diye tanımlar (Read, 1972: 9). “Yeryüzü münasebetlerinin siyasi gelişmelerle olan bağlantısının ilmidir” ifadesi ise Haushofer’a aittir (İlhan, 1995: 35). D.Whittlesey’ e göre jeopolitik, babası savaş olan bir devrim çocuğudur (Encylop. Americana, 1967: 472).

Jeopolitik, ekonomi ve teknoloji ile değişen alan, nüfus, konum ve doğal kaynakların devletlerarası ilişkilerini ve dünyaya hâkim olma mücadelesini nasıl tetiklediğini inceler. Jeopolitik, coğrafyadan daha çok siyaset bilimine ve siyaset sosyolojisiyle iç içedir. Devletle ilgilidir. Devletin özellikle çevreyle, mekânla ilişkisini inceler. Siyasal olaylara rehberlik ve araç sağlayan bir bilim dalı olarak düşünülebilir (Cahnman, 1943: 55). Pek çok kişinin tahmin ettiği gibi, coğrafyanın tek başına olayları yönlendirdiği bir alan değildir (Nathan, 1942: 155).

İnsanoğlunun aktif ve belirleyici bir faktör olarak sahneye çıktığı dünyada, Otto Maul’un belirttiği gibi insanoğlu faili muhtar (başına buyruk) bir yol izler

(37)

(Kristof, 1960: 24). Dünyanın jeopolitik yorumu, insanoğlu göz ardı edilerek yapılamaz. Kant’ın belirttiği üzere doğanın özgür ve bağımsız tabiatının aktif ve belirleyici elementi olarak insanoğlu sahneye çıkar (Kristof, 1960: 25). İnsanoğlunun etkisini Mezopotamya’da suyun yönünün değiştirilip, ülkenin güney merkezli olmasında görebiliyoruz (Braudel, 2007: 79). Ülkelerin birbirleriyle olan münasebetlerini etkileyen, zaman ve güç ilişkilerini inceleyen bir çalışma alanı olarak telakki edilebilir (Flanders, 1945: 578). Denis Retaillé, devleti, teşkilatlanmış toprak parçası olarak görür ve devletin var olmadığı yerde jeopolitiğin olamayacağını savunur (Retaillé, 2002: 22).

Jeopolitik görüşler, değişen coğrafi alan ve bu değişikliğe insanoğlunun getirdiği yorumlara göre farklılık arz eder. Mackinder, bu konuyu şu şekilde özetler: “Her bir yüzyılın kendine ait coğrafi perspektifi vardır” ( Sen, 1975: 18). Fiefild ve Percy, “Jeopolitik, dış politika gözüyle devletin coğrafi çalışmasıdır” der (Sen, 1975: 18).

Her bir milli ekolün niteliksel yaşamını yansıtan Anglo- Sakson, Alman, Rus, Çin, Japon, Türk vb. jeopolitiği olacaktır ve bundan dolayı da jeopolitikten objektif bir yaklaşım beklenilmez (Dugin, 2005: 10).

2. 2. Jeopolitiğin Gelişimi

Coğrafi faktörlerin politikaya etkisini araştıran bir bilim dalı olarak ortaya çıkan jeopolitik, kökeni insanoğlunun siyasete ilgi duymasıyla başlar. Napolean, “Devletin politikası coğrafyasında saklıdır” der (Gottmann, 1942: 197). Joseph J. Thorndike, jeopolitiği bir makalesinin başlığında şu şekilde tanımlar ve aynı zamanda gelişimi konusunda yol gösterir: “ Jeopolitik: İngilizlerin icat ettiği, Almanların kullandığı ve Amerikalıların çalışmaya ihtiyaç duydukları bilimsel bir sistemin sıra dışı bir uğraşıdır” (Thorndike, 1942: 106).

İnsanoğlu, ilk başlarda tamamen doğa tarafından kuşatılmış iken, modern insan, sosyal çevre tarafından kuşatılmış durumdadır. Doğanın kurallarını sosyal kurallar almıştır. İnsanoğluna doğanın müdahale gücü azalmıştır. Fakat insanın doğaya hükmetmesi sınırsız değildir. Alman jeopolitikçilerin “Erdgebundenheit /

(38)

Earth dependance (İng.)” diye tanımladıkları “Dünyaya olan bağlılık” hâlâ devam etmektedir (Kristof, 1960: 16).

Doğa ile insanoğlu arasındaki bu etkileşim ilk dönemlerde “Doğanın insanoğlu üzerine hâkim olduğu dönem” (nature directed man) iken, ilerleyen yıllarda bu “Doğanın insanoğlunu sınırladığı dönem ( nature limited man)” olmuştur (Kristof, 1960: 16). Aristoteles ve Jean Bodin, doğal çevrenin insanoğlunu etkilediğini savunan ve bu alanda çığır açan yazarlardandır. Fransız Vidal de la Blache’e göre coğrafi faktör, insan iradesi ve girişim arasında güçlü bir bağ kurmuştur (Kristof, 1960: 25). Jeopolitik kavramı ortaya çıkmadan 23 yüzyıl önce, insan karakteri ve devletin askeri ve ekonomik yapısı üzerine etkileri hakkında Aristoteles, fikir beyan etmiştir (Kristof, 1960: 17). Herodotos (M.Ö. 485-425), tarihi olayları coğrafi mekân üzerine ilk yerleştirenlerdendir (Jensen, 2009: 33). Modern jeopolitiğin ilk görüşlerinin Eflatun’la başladığını ifade edenler Eflatun’un şu sözüne atıfta bulunurlar: “Toprak, bir zamanlar ahalinin geçinmesine kâfi geliyordu. Fakat şimdi gelmiyor, demek şimdi komşularımızdan toprak almak mecburiyetindeyiz” (İlhan, 1986: 611).

Devletin üzerinde varlığını devam ettirdiği coğrafi alan ve mekânın diğer devletler ile olan ilişkiler üzerine oluşturduğu gücün bir disiplin olarak incelenmeye başlanması, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarına rastlar. Bu dönemde ekonomik aktivitelerin ve sosyal düşüncelerin ülkenin tabiat ve çevre şartlarına bağlı olduğu, insanoğlu ve doğa ilişkilerinin yoğun olarak ele alındığı bir yüzyıldır (Trol, 1949: 134).

Bu incelemeye “Jeopolitik” adını veren İsveçli Rudolf Kjellen (1864- 1922)’ dir (Tezkan, 2005: 13). R. Kjellen, 1916 yılında yayımladığı “ Hayat Formu Olarak Devlet” isimli kitabında “ Coğrafi bir organizma olarak devletin mekânda incelenmesini” jeopolitik olarak adlandırmıştır. Yani devleti toprak, arazi, ya da en anlamlısı olarak, ülke olarak incelemektir (Kristof, 1960: 25).

Jeopolitik, dünyada milletlerin sınırlarını, bölgesel kapasitelerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlamada karşımıza çıkan yeni bir ifadedir. Karşımıza ilk çıktığı anlarda tam şeklini almış vaziyette değildi. Coğrafya ve siyaset arasındaki

(39)

ilişkinin farklı mekânsal boyutuyla yerel ölçekten küresel ölçeğe yansıyan izdüşümüydü ve önceleri “Siyasal coğrafya” olarak adlandırılıyordu (Dodds ve Atkinson, 2000: 28). İlk başlarında bu tanım, devletin coğrafyanın geometrik yapısı ile alakalıyken, ilerleyen yıllarda devletin dış politikasını belirlemede coğrafi unsurların incelenmesi olarak karşımıza çıktı. Her ne kadar jeopolitik kelimesini ilk kullanan R. Kjellen ise de, coğrafyanın küresel çapta etkilerini inceleyen, bu incelemelerin sonunda yansımaları bugüne kadar gelen jeopolitik bir tez ortaya koyan kişi H. J. Mackinder’dir (Tezkan, 2005: 13).

Jeopolitikçilerin çoğu araştırmalarını kendi ülkelerinin çıkarlarını şekillendirme amaçlı kullanmışlardır. Amerikalı A. T. Mahan (1840-1914) Deniz Hâkimiyet Teorisi, N. J. Spykman (1893-1943) Kenar Kuşak Teorisi, Alman Fredrich Ratzel (1844-1904) Hayat Alanı İhtiyacı, K. Haushofer (1869-1946) Alman Hayat Alanı’nın Genişletilmesi Teorileri ile kendi ülke politikalarına yön vermeye çalışmışlardır (İlhan, 2005: 17). Kara Hâkimiyet Teorisini ortaya atan H. J. Mackinder (1861-1947) ile jeopolitiği ilk kez kullanan İsveçli R. Kjellen sadece teorileriyle ön plana çıkmışlardır.

Jeopolitiğin doğuşunu hazırlayan nedenleri S. İlhan şu şekilde sıralar (İlhan, 1971: 64):

Siyasi coğrafyanın yetersizliği, tarih, coğrafya ve siyasi ilimler arasındaki ilişkilerin geliştirilip, tanımlanması, coğrafyadaki determinist görüşler, toplumların oluş ve gelişiminde göze çarpan yeni unsurlar, mevcut ilimlerin olayları yorumlamada eksik kalışı, küreselleşme sonucu ilişkilerin artması ve bazı devletlerin emperyalist duygular içinde genişleme politikaları.

Denis Retaillé, jeopolitiğin çıkış noktasında üç temel ilkeye oturtur (Retaillé, 2002: 24):

Referanslar

Benzer Belgeler

• İnsanın yalnız olmak yerine başkalarıyla birlikte olayı tercih etmesinin nedeni, hayatta kalabilmek için.. karşılanması gereken ihtiyaçlarımızın uzun süre

Karşılaştırma gereksinimi toplumsallığa yol açtığı için, artan belirsizlik toplumsallık arzusunu da arttırır... TOPLUMSALLIKTA

Ancak, özellikle SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinin yönetim zafiyetleri, milli ordularının bulunmaması, Rusya’ya bağımlılıkları,

Maden eserler arasında olağanüstü güzellikte bronz taslar, tabaklar ve bronz kazanlar ile kemerler de yer almaktaydı.. Ayrıca bu eserler de İon ustaları

yüzyıl sonu Ayağına Batan Dikeni Çıkaran Çocuk M.Ö.. Myrina

The most important problems, which decrease the export potential of the Turkish steel sector, which is integrated with the world in any term, are lead by the financial

Yeme ilave edilen antibiyotik veya probiyotik katkılarının lizozim aktivitesi, myeloperoksidaz aktivitesi, serum total protein, albümin, globülin, trigliserit ve kolesterol

雙和醫院執行新一代人工膝關節置換術,讓退化性關節炎患者關節不卡卡 66