• Sonuç bulunamadı

PHRYGIA’NIN JEOPOLİTİK GÜCÜ 4 1 Phrygia’nın Jeopolitik Konumu

Her tarihsel sistemin canlı bir organizma gibi başlangıcı, gelişmesi ve sonu vardır. Bu yaşam süresi ülkeden ülkeye değişiklik arz eder. Braudel’in “Longue Durée / Uzun vade” adını verdiği bu sürecin içinde konjonktürleri oluşturan çevrimsel süreçler bulunmaktadır. Belirli bir tarihsel sistemin konjonktürel ve yapısal süreçlerini yani çevrimsel ritimleri ile asırlık yönelimlerini analiz etmede jeopolitik bakış açısı gereklidir. Tarihsel sistem, gerçek mekân ve zaman içinde mevcuttur (Wallerstein, 1993:142).

İbn-i Haldun’a göre toplum, genel anlam itibari ile yatağı hiçbir zaman kurumayan bir ırmağa benzetilir. Yatağında ilerlerken tepelere rastlar ve eğilmek zorunda kalır. Bu anlar bir devletin çektiği sıkıntılar anlardır. Devlet için “Doğuş”, “Gelişme” ve “Yaşlanma” dönemlerinden sonra yok olup gitmek kaçınılmaz bir sondur. Bu son noktaya gelince devlet yıkılıp gider ama toplum kalır ve yıkılan devletin yerini başka bir devlet alır. Toplum, bir başka devletin içinde erimiş dahi olsa, yenilenerek kalıcılığını sürdürür (İbn-i Haldun, 1977: 28).

Bir devleti tarihsel sistem içinde incelerken araç olarak kullandığımız jeopolitik, kendine dört hedef belirler: Birincisi, jeopolitiğin sistematik bir disiplin olarak gelişebileceği sağlam bir teoriksel temel kurmaktır. İkincisi, bölgesel ve küresel jeopolitiğin gelişimini incelemektir. Üçüncüsü, herhangi bir bölgenin, ülkenin ya da tümünün jeopolitik tarihini inşa etmektir. Dördüncüsü ise önemli ülkelerin ulusal gücünü analiz etmektir. (Sen, 1975: 2)

Hans Weigert, bütün devletlere atfedebileceğimiz bir jeopolitik tanımın olmadığından bahseder. Coğrafi şartlar altında mücadele eden birbirinden farklı devletler sistemi kadar jeopolitik düşünce vardır. Her ülke layık olduğu jeopolitiğe sahiptir (Dodds ve Atkinson, 2000:8).

Jeopolitik, en iyi şekilde ancak kendi içinde bulunduğu tarihsel durum içerisinde anlaşılabilir. D. W. Meinig’e göre jeopolitikçilerin görüşleri bulunduğu

görünmemektedir. İnsanlar bu terimleri yerleştirmeye devam eder ve düşüncelerini bu kalıplara göre biçimlendirdikleri takdirde gerçeği yansıtmayan bir durum ortaya çıkabilir (Meinig, 1956: 555). Bu yaklaşım tarzını geçmişe dönük olarak ta uygulayabiliriz. Bu durumda jeopolitik teorilerden yararlanmakla birlikte, asıl değerlendirme jeopolitik unsurları dikkate almak olacaktır. Phrygia’nın yaşadığı çağı baz alacak olursak, genelde Anadolu, özelde Phrygia sahip olduğu jeopolitik gücü dünya güç merkezlerinin odak noktasında bulunmalarına borçludurlar. O dönemde güç merkezleri, Anadolu, Trakya, Yunanistan, Suriye ve Mısır ve Mezopotamya içine alan geniş bir alanda toplanmıştır (Koçak ve Şahin, 2001: 357).

W. M. Ramsay, Anadolu’yu tanımlarken şu ifadeleri kullanır ( Ramsay,1902: 257):

Eğer coğrafya, bir ülkenin fiziki yapısı ve konumunun üzerinde yaşadığı insanlara etkisi ise bunu tanımlayabilecek tek ülke Küçük Asya’dır.

Ramsay’e göre Küçük Asya fiziki yapısı güçlü bir şekilde konumlanmış, benzersiz bir yapıya sahiptir. Sonsuz çeşitliliği içinde yüzyıllardır devam eden bir tarihe sahiptir. Anadolu’da meydana gelen olaylar genelde Doğu-Batı mücadelesi şeklinde olmuştur ( Ramsay,1902: 259).

Doğu-Batı arasında köprü vazifesi gören K. Asya’ da var olan bu iletişimden dolayı birçok fikirler doğmuştur. Büyük İskender ile birlikte Grek düşüncesi Doğu’ya yayılmıştır. Ramsay, Anadolu’nun sadece arabulucu rol oynamadığını, aynı zamanda yaratıcı bir role bürünerek önemli bir ayağı temsil ettiğini söyler. Anadolu tarihi incelendiğinde karşıt güçler ve topraklar arasında sadece köprü olmamış, aynı zamanda dış dünyayı etkileyebilecek büyük göçlere ev sahipliği yapmıştır. Erken Dönem Yunan tarihi ile ilgili öğrenilen her şeyin içinde mutlaka Anadolu tarihi vardır (Ramsay, 1902: 270).

Hegel felsefesi açısından bakıldığında Doğu’dan Batı’ya baskı rejimlerinden aristokrasi ve demokrasi yolu ile Germen mutlakıyetçiliğine doğru gerçekleşen bir evrim görülür. İnsanlığın ilk çocukluk dönemi Asya’da, gençliği Yunanistan’da ve yetişkinlik dönemi de Roma’da yaşanmıştır (Bulaç, 2007: 30). Anadolu’da filiz atan insanlık, yetiştirip büyüdükten sonra Yunanistan’a ve oradan da Roma’ya geçmiştir.

Dolayısıyla Anadolu’nun Yunanistan’a geçişte önemli bir ayağı olan Phrygia’nın da bu etkileşimde tartışılmaz bir yeri vardır. Phryg kültürünün Yakın Doğu ve Anadolu kültürü ile bütünleştiği aşikârdır (Vassileva, 1995: 14).

Spykman’a göre medeniyetler ilk başta Doğu’da neşv ü nema bulmuş, daha sonra Doğu’dan Batı’ya doğru hareket etmiştir. Bu medeniyet hareketi, hangi yolu seçerse seçsin Avrupa’dan Asya’ya ulaşılabilecek en kısa yol, Anadolu üzerinden geçmek zorundaydı (Spykman, 1938: 45).

Anadolu’nun Doğu ile Batı arasında medeniyetler arasında mekik dokuması, çalışmamızın konusu olan Phrygia bölgesinin Batı medeniyetin temellerinin atıldığı Yunanistan’ yakın olması ve Yunanistan’ın medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya ve Mısır’dan aldığı etkileşiminin Anadolu’dan, bilhassa Yunanistan’a yakın konumdaki Phrygia üzerinden alması, bu bölgenin coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Phrygia’nın konumu merkezi bir konum olup, hem gelişmeye hem de saldırılara açık bir yapı arz eder. Braudel, Phrygia için yapmış oldduğumuz tespiti doğrular nitelikte “Uygarlıklar, coğrafya ile belirlenmiş alana sıkı sıkıya bağlıdır” der (Braudel, 1992: 104).

Klasik kültürün oluşmasında Antik Yakındoğu ve Mısır’ın katkıları göz ardı edilemez. Yakındoğu, Akdeniz dünyasında alfabenin ve Yunan felsefesindeki bazı unsurların oluşumunda katkıda bulunmuştur. John Boardman’ın ifade ettiği gibi “Beşinci yüzyıldan önceki Yunanistan’a, Batı’lı dünyanın Doğu’lu uzantısı olarak bakmak bence daha kolay” (Freemann, 2005: 15).

Sürekli olarak tutumlu yaşayan ve topraktan daha fazla ürün alabilmek için her türlü zahmete katlanan Yunanlılar için Doğu hiç bir zaman cazibesini yitirmemiştir. Öyle ki bu cazibe ilerleyen yıllarda Büyük İskender’in Doğu seferlerine ilham olmuştur (Freemann, 2005: 120).

Yunanistan’ın konumu Doğu’yla irtibata geçmek noktasında sıkıntı yaratmıyordu ve bundan dolayı da ülke doğal olarak Doğu’ya odaklanmıştı. Ticari açıdan üne kavuşmuş Yunan limanlarının hepsi doğu sahilindedir (Freemann, 2005: 120). Yunanistan, Mezopotamya kaynaklarını ikinci el olarak Yakın Doğu’dan almıştır. Anadolu, bu çift yönlü köprü vazifesi sayesinde ışığın Doğu’dan

yükselmesine yardımcı olmuştur. Anadolu süzgecinde, ışığın yükseldiği yerden geçerek Hellas’a ulaşmıştır. Anadolu coğrafi bir köprüden öte, Doğu sanatının, aklının ve dininin bir geçiş noktası olmuştur. Phrygia, Doğu Akdeniz’in gelişimi ve özellikle Helen Medeniyeti’nin oluşumu için önemli katkılarda bulunmuştur (Petrova, 1995: 49). Karşılıklı olarak Trakya ve Phryg kültürü arasında yaşanan kültürel etkileşim Helenistik sentezin oluşumuna önemli katkıları olmuştur (Vassileva, 1995: 15). Phrygler ve Yunanlılar arsındaki bu ilişki o derece yakındır ki Phrygler “Doğu’lu Grekler” olarak adlandırılır (Perrot ve Chipiez, 1892: 4).

Phrygia, Osmanlı’nın ilk kurulduğu noktaya yakın bir yerde kurulduğu için Osmanlı’nın oluşturduğu jeopolitik önem ile Phryglerin oluşturduğu jeopolitik önem benzerlik taşır. Osmanlı Boyu Anadolu’nun kuzeyinde, Marmara Denizi’nin verimli sahil şeridine, Çanakkale Boğazı’na ve İstanbul Boğazı’na yakındı. Osmanlı kuzeyde Avrupa’ya, güneyde Orta Doğu’ya, güneybatıda Akdeniz’e ilerledi (Grygiel, 2006: 96).

Phrygia ise kuzeyde Trakya ve Yunanistan, güneyde Suriye ve Kıbrıs, Doğuda Asurlular ve Urartular ile yakın işbirliğinde bulundu. Medeniyetin beşiği olan Mısır ve Mezopotamya ile Yunanistan arasında köprü vazifesi gördü. Phrygia, sahip olduğu jeopolitik konum itibariyle Doğu ile Batı’nın temas noktası oldu. Batı’nın eşiğindeki Phrygia, Doğu-Batı ilişkilerinde kimi zaman köprü, kimi zamanda engel olmuştur (Crawford, 1922: 257).

İlk çağlarda insanları bir araya getiren üç unsur vardı: Jeoloji, su ve maden (Crawford, 1922: 257-258). Phrygia, her ne kadar Küçük Asya’nın ortasında olmasına rağmen etrafındaki ırmaklar ve denizlere olan yakınlığı ile bu sorunu çözmüş görünüyordu. Jeolojik olarak ise Phryg arazileri, o dönemin insanlarının temel uğraşı olan tarım ve hayvancılığa uygun geniş arazilerden oluşuyordu. Topraklarında çıkan mermerler o derece değerliydi ki Roma’ya Phrygia’dan mermer ihraç ediliyordu.

Medeniyetin etrafında şekillendiği ilk denizlerden birisi de Ege Denizi’dir. Denizin her iki yakasını ele geçirme için sayısız savaşlar yapılmıştır. Girit Krallığı M.Ö. 2. bin yılda Anadolu’nun batı sahillerini ele geçirmek için karşıya geçmiştir.

Yunalıların gözü Ege Denizi’nin karşı yakası Anadolu’da olmuştur. Aiol’lar, Batı Anadolu’nun kuzey sahilini Ionianlar, İzmir’den Milas’a kadar, Dorlar ise Cythera, Girit, Rhodos ve Karya’ya kadar ilerlemişlerdir. Persler Yunanlıların sahillerini ele geçirmek için sık sık gelmişlerdir (Spykman, 1939: 603-604).

Doğu ile Batı arasında süregelen bu mücadelede, İç Batı Anadolu Bölgesi, Ege Denizi’nin Anadolu yakasına yakın konumda olması hasebiyle, Doğu medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında bir köprü vazifesi görmüştür. James H. Breasted’in Hititler üzerinde yorumladığı bu etkileşim daha sonra Hititlerin yerini alan Phrygler tarafında da sürdürülmüştür (Mellink, 1966: 114):

“Yakındoğu ve Güney Avrupa gibi iki büyük medeniyet arasında Hitit medeniyeti bir bağlantı rolü üstlenmiştir. Ege Denizi etrafındaki medeniyetleri etkileyen bu bağlantı kalıcı izler bırakmıştır”.

Anadolu’nun bu aracı pozisyonu ona yardımcı rol yüklemiş olabilir. Köprünün iki noktası olan Mezopotamya ve Yunanistan kendi hesapların göre parlak dönem geçirmiş olabilirler. Mezopotamya birçok kültürel ve teknolojik yeniliğin beşiği iken, Batı’nın lideri olarak Yunanistan sanatta, dinde, felsefede, edebiyatta ve fende Doğu’nun ruhunu özümseyerek Batı geleneğine yeni bir hayat kazandırmıştır. Anadolu bu konumuyla kültürel bir koridor olmuştur (Mellink, 1966: 115). Mellink, Anadolu’nun yapısının otokton (yerli) bir karaktere sahip olduğunu ve bu karakteri anlatmak içinde fazla söze hacet olmadığını belirtir (Mellink, 1966: 129).

Tyan- Şanskiy, jeopolitikte üç tür kontrol mekanizmasından bahseder: Halka denetimi, nokta denetimi ve kıta denetimi (Cafersoy, 2002: 65). Halka denetimini kullanan devletler kendilerini iç deniz alanını denetim altında tutan halka biçiminde görmekteydiler. Eski dönemlerden itibaren kullanılan bu modeli Yunanlılar, Kartacalılar, Romalılar, Venedikliler ve Genovalılar kullanmıştır. Phrygia kendi döneminde kullanılan bu denetim mekanizmasında en önemli halkalardan bir olmuştur. Doğu’nun Batı’daki son halkası ya da Batı’nın Doğu’daki ilk halkası olarak görebiliriz. Öyle bir halka ki, koptuğunda diğer tüm halkalar önemini kaybetmiş duruma düşme tehlikesi yaşayabilirler (Cafersoy, 2002: 65).

William Ramsay, Anadolu’nun yüksek duvarlı bir köprüye benzetir. Anadolu’nun dağlık yapısını tanımlayan bir diğer benzetme de ise Anadolu açık bir sol ele benzetilir ve içe doğru kıvrılan başparmak Toros dağlarıdır. Avuç içi ise ovaları simgeler. Avucun yüksek yerleri doğu kesimini, parmaklara doğru inen kesim ise batı tarafıdır (Lloyd,1989: 13). Phrygia bu tanımda avuç içinde yer alan ova kısmında, batıya doğru yönelen taraftadır.

Herodotos, Anadolu’nun gök ve mevsimler tarafından en fazla tercih edilen ülke olduğunu dile getirir (Lloyd, 1989: 16). Phrygia’da bir Anadolu kenti olarak bu hisseden payını fazlasıyla almaktadır. Bu dağlık kesimler Hititlerden itibaren askeri amaçlı olarak yoğun bir şekilde Phryg ve Urartu’da kullanılmıştır (Bahar, 2010:178).

Crawford, İngiltere ve Galler’de tarih öncesi çağları incelerken “Long Barrows (Uzun Höyük)” denilen ve toplu mezar olarak kullanılan yerlerin neden yerleşim birimi olarak tercih edilebileceğini araştırır. İlk yerleşim yerleri ırmak ve suyun kenarlarına ya da suya kolayca ulaşılabilinen yerlere yapılmıştır. Jeoloji dolaylı olarak topluluğu bir bütün olarak kuşatır. Crawford, o dönemde insanların sürülerini otlatabileceği açık arazileri olan yerleri seçtiğini dile getirir ve grafiksel olarak yerleşim yeri seçiminde etkin olan maddeleri şu şekilde tanımlar (Crawford, 1922: 257):

Jeoloji---bitki örtüsü--- hayvancılık--- insan

Yükseklik, kontrol edebilme imkânı verirken, su, hem insanlar hem de hayvanlar için vazgeçilmezliğini korur. İlk başlarda insan hayatına pek fazla etkisi olmayan metal, ilerleyen yıllarda ticaretin gelişmesinde ve sosyal hayatı düzenlemede etkin bir yapıya bürünmüştür (Crawford, 1922: 257). Phrygia’nın sahip olduğu su kaynakları, geniş arazileri ve maden gücü o dönemde Phrygia’yı ayakta tutan nedenlerin başında gelir.

Phrygia’da yerleşim yerleri, merkezdeki tepelerin etrafında orta dereceli rakımlı bölgelerde yoğunlaşmıştır. Görünen odur ki farklı tarzlarda Phryg yerleşimi vardır. Sadece yüksek yerlerde, güçlendirilmiş kalelerde değil, aynı zamanda kalelerin yakınlarında veya uzak bölgelerindeki aşağı kısımlarda yerleşim alanları

oluşturmuşlardır. İlk olarak güçlendirilmiş kalelere yerleşilmiş, daha sonraları ise nüfus çoğaldıkça daha açık alanlar tercih edilir hale gelmiştir (Haspels, 1971: 72).

Phrygia’nın yüksek bölgeleri, coğrafyanın jeolojik yapı ile birleşmesiyle Anadolu’da emsalsiz bir önem kazanır. Coğrafi olarak merkezdeki yüksek plato, kuzeybatı sınırında anahtar bir konumdadır ve bundan dolayı da Anadolu’nun hâkimiyeti için “Batı kilidi” rolünü oynar. Phrygler, Anadolu’da bir devlet kurmak istedikleri zaman, bu yüksek tepeler, geniş platoyu kontrol altına almada vazgeçilmez birer nokta olmuşlardır. Bu dönemde oynadığı rolü ilerleyen yıllarda Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı döneminde de sürdürmüştür ( Haspels, 1971: 143).

4. 2. Phrygia’nın Ekonomik ve Ticari Gücü

Ekonominin yanı sıra felsefe ve tarih ile ilgili çalışmaları olan Alman August Lösch (1906-1945), bir ülkenin kaderi ile o ülkenin iç ekonomisinin yakından bağlantılı olduğunu dile getirir. Batı, endüstriye dayalı ekonomisinin baskın olmasında dolayı Doğu’ya hâkim olmuştur (Sen, 1975: 12).

Tarım, hayvancılık, madencilik, ormancılık, sanayi, ulaşım gibi faaliyetlerin tümünü içine alan ekonomik faaliyetler bir ülkenin jeopolitik gücüne katkıda bulunurlar. Bir devletin askeri, ekonomik ve siyasi gücü ne kadar büyükse, o devletin hayati önem taşıyan jeopolitik çıkarları ve bunun kapsam ve etkileri de sınır komşularını da aşacak düzeyde geniş çaplı olur (Brzezinski, 1997: 38).

Amery’e göre dünyada üç tür ekonomik-askeri güç vardır: Eski çağlardan itibaren iç steplere doğru uzanan geniş bir alana uzanan ve tarım için elverişli olan bölgeler ve sahil kesimleri vardır. Bu iki bölge ile üç tür ekonomik ve üç tür askeri sistem oluşturulur. Birincisi, bir tarım ülkesinin ekonomik ve askeri gücü, ikincisi bir sahil ülkesinin ve denizci bir kavmin ekonomik ve askeri gücü ve üçüncüsü bir bozkır ülkesinin ekonomik ve askeri gücüdür. Bunların içinde en güçlü olanı çoğu kez tarım ülkesinin ekonomik ve askeri gücü olmuştur. Her ne kadar içinde zayıflıklar barındırsa da, bu tür tarım ülkelerinde Mısır, Babil, Roma gibi büyük imparatorluklar çıkmıştır (Amery vd., 1904: 440). Amery’nin bu ifadelerine Phrygia’nın coğrafi özelliklerini göz önünde tutarak dâhil edebiliriz.

Anadolu’nun zengin kaynakları sadece bünyesinde kucak aştığı kavimlere geçim kaynağı olmakla kalmamış, aynı zamanda Anadolu’yu istila eden kavimler tarafından da sömürge kaynağı olarak kullanılmıştır (Malay, 1983: 50).

Ramsay, K. Asya’yı eski çağın en zengin ülkesi olarak tanımlar (Ramsay, 1923: 279). Cicero, Anadolu için “Topraklarının verimliliği, ürünlerinin çeşitliliği ve ihraç mallarının bolluğu açısından birçok ülkeyi geride bırakır” der (Cicero, 1908: 6.14).39Anadolu M.Ö. I. bin yılda gelişen ticari olayların merkezinde yer almıştır. O dönemin odak noktası olmuştur (Koçak ve Şahin, 2001: 359).

Ticari ilişkiler kurarak hammadde elde etmek Son Tunç Çağı toplumlarının ve daha sonra gelen toplumların ilişkilerine damgasını vurur. Bakır, kalay, fildişi, cam ve diğer değerli taşları edinme tutkusu ticari ilişkilerin gelişmesine yol açıyordu (Kozal, 2010. 13). Mezopotamya yer altı kaynaklarının çok fakir, K. Asya’nın ise zengin olması Mezopotamya halklarını K. Asya’ya yöneltiyordu. M. Ö. 2200’lerde Akkad Kralı Naramsin’in seferleri ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda (M. Ö. 2000- 1750) , Suriye ve Mezopotamya halkları özellikle de Asurlular, Orta Anadolu’daki kentlere yerleştiler (Kozal, 2010. 13). Asur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde açılan bu kapı ilerleyen yıllarda kendisini batıya kadar uzatacaktır (Kozal, 2010. 15).

Anadolu’ya Asur’un ilgisi İlk Demir Çağı’nda doğuda Urartu’dan, Orta Anadolu’da Phrygia’ya ve hatta batıda Ege üzerinden Yunanistan’a kadar uzanan zengin bir metal ticaret ağına dayanabilir. Fenikelilerin K. Asya’nın içlerine, Batı Akdeniz’e kadar uzanan pazar arayışları da bakır ve demir hammaddesi içindir (Denel, 2010: 68). Phryg mezarlarında bulunan metal ürünler muhtemelen Urartu bölgesinden gelmektedir (Ulmann, 1936: 151). Anadolu’nun batı ve güneybatı bölgesinde Hititlerin yerleşiminde temel etken metal kaynaklarıdır. Bu bölgenin ilerleyen yıllarda Phryg merkezi olduğunu göz önüne aldığımız zaman bu etkinin devam ettiğini düşünebiliriz (Jesus, 1978: 97). Hyginus, Phryg kralı Midas’ın kalay ve kurşunu keşfeden kişi olarak tanımlar (Hyginus, 1960: CCLXXIV).40 Plinius,

39 Asia vero tam opima est ac fertilis ut et ubertate agrorum et varietate fructuum et magnitudine pastionis et multitudine earum rerum quae exportentur facile omnibus terris antecellat (Cicero, 1908: 6.14).

40 Midas rex Cybeles filius Phryx plumbum album et nigrum primus invenit (Hyginus, 1960: CCLXXIV).

mitsel kaşifler ve mucitler listesinde Midakritus adındaki kişinin Cassiterid Adası’ndan kalay getirdiğini dile getirir. Buradaki kişinin Phrygia’lı Midas olabileceği Hardouin tarafından dile getirilir (Plinius, VII,57). İlk Demir Çağı’nda doğuda Urartu’dan, Orta Anadolu’da Phrygia’ya ulaşan ve muhtemelen daha da ileriye doğru Ege Sahillerine ve Yunanistan topraklarına kadar erişen zengin bir metal ticaret ağı olma ihtimali yüksektir. Zira demir fibulalar, boğa ve siren figürlü metal kazanlar, kâseler, at koşum takımları vb. birçok eşya Urartu merkezlerinden Ege yerleşmelerine kadar yaygın bir dağılım alanı ortaya koymuştur (Denel, 2010: 68).

Phrygia döneminde deniz kenarında yaşayan halkların yönü denize bakmakla birlikte, tükettikleri ürünler ve ticarette takasta kullandıkları ürünler Anadolu’nun içinden gelmekteydi. Bu ihtiyaçlarını gidermek içinde Phrygia ve Anadolu’nun orta bölgelerinde konumlanmış devletlerle iyi geçinmek zorundaydılar (Perrot ve Chipiez, 1892: 11).

Erken Dönem Phrygia Kralları Neo- Hitit heykellerini yerleşik devletlerle iletişim ve ticaret ağı kurarken kullanmışlardır. Gordion ve K. Suriye arasında fikir, sanat ve ticaret ağı, Erken Phryg Dönemi’nden itibaren gözlemlenmektedir (Voight vd., 2000: 50). Sangarios Nehri’nden elde edilen kil, Erken Dönem Phrygia’sında seramik yapımında etkin olmuştur. M. Ö. I. bin yılda Gordion’daki kraliyet ekonomisi çömlekçilikten kazanç sağlamaktaydı (Voight vd., 2000: 50-51).

Gordion’da bulunan ve K. Suriye planından esinlenerek yapılan evden yola çıkılacak olursak, M.Ö. 9. yüzyılda Phrygia ile Suriye civarında oluşan yeni Hitit devletleri arasında iletişim vardı. Buradaki ortostatlar uslup olarak M.Ö. 9. yüzyılı işaret etmektedir. Stil, imge, mimari ve teknik açıdan K. Suriye’nin anıtsal yapılarından etkilenmişlerdir. Buradaki evin stratigrafik yapısı Phryglerin kendi kültürlerinden ayrı olarak Yakın Doğu izlenimleri taşır. Mavi cam boncuklar, eğer Tunç Çağı’ndan kalmadıkları takdirde, aynı çevreden gelmişlerdir. Cam üretiminin yapıldığı bölgelerle yapılan süs eşyası ticareti Phrygia’nın uluslar arası alan yaptığı ticaretin ilk ayağını oluşturur. Phrygia bu dönemde tunçdan yapılmış eserler üretmeye başlar. Bu dönemde perçin başları ve gergi kolları (strutted handles) gibi

madeni parçalar, çanak çömlek üretiminde bir etkileşimin sonucu olarak görülmeye başlanır (Sams, 1993: 549).

Phrygia’da tunç üretiminin başlangıcı Yakın Doğu teknolojisinden oldukça etkilenmiştir ve Suriye bölgesinde kurulan Yeni Hitit Devletleri bu teknik bilgiyi aldıkları yerlerdir. Phryglerin Midas tahta çıkmadan önce Yakın Doğu ve K.Suriye ile ilişki kurmuş olma ihtimalleri yüksektir. Midas, burada var olan bir ilişkinin üzerine bir şeyler katmaya çalışmıştır (Sams, 1993: 549).

M. Ö. 8. yüzyılın ortalarında bu bölge ile yapılan kültürel ilişki arkeolojik verilerle teyit edilmiştir. Bu ilişkiyi ortaya koyan en güzel örnekler Gordion’da Tümülüs W’dan elde edilmiştir. Muhtemelen bir krala ait olan mezarda öküz başlı iki tunç kazan (bull headed cauldron), Yakın Doğu stilini anımsatmaktadır. Yakın Doğu’dan ithal edilen kaplar ise görkemli ithal ürünlerin en başını çeker. Bu ürünler devletlerarası ticaretten ziyade, krallar arası hediyeleşmeyi simgeleyebilir. Burada bulunan omphalos dipli kâseler de Yakın Doğu izleri taşımaktadır. M. Ö. 8. yüzyıldan sonraki dönemlerde daha çok karşımıza çıkan fildişi eserler ticari ilişkileri belgeleyen bir diğer unsurdur (Sams, 1993: 550).

Tümülüs III’te bulunan ve kulpları nilüfer çiçeği süslemeli tepecikler (hotoz), K. Suriye ve Kıbrıs ile paralellik gösterir. Tümülüs P’de bulunan materyallerde kullanılan çömlek hamuru Mısır’da yapılan mavi çömlek hamurlarının aynısıdır. Bu hamur, mezarlarda bulunan küçük sürahilerin yapımında kullanılmıştır. Kıbrıs’ta kullanılan üst ton renklerin direkt olarak Kıbrıs’tan gelmeyip, Suriye, Filistin ve Kilikia üzerinden gelme ihtimali vardır. Tümülüs P’de bulunan işlenmiş cam kâseler Asur ürünüdür ve Phrygia ve Asurlular arasındaki ticaretin nadir

Benzer Belgeler