• Sonuç bulunamadı

Nazım Hikmet'e borcumuzu ödemeliyiz!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nazım Hikmet'e borcumuzu ödemeliyiz!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

______________________ ^ % O * ^ ^ ^ CUMHURİYET ■________________________ ''' '

______________OLAYLAR VE GÖRÜŞLER_____________

Nâzım Hikmet’e Borcumuzu Ödemeliyiz!

Nâzım Hikmet ölüm yıldönümünde sadece anılmayı değil, kendi yurdundan uzakta, içinde kıvrandığı esrikliğinin giderilmesini bizlerden bekliyor... Onun şiirlerini okurken, gözlerimizin birbirimizin gözlerinin içine korkmadan bakmasını, taramasını istiyorsak bunu yapmalıyız, birlikte yapmalıyız... Ancak o zaman, Türkçe vurgunu, şiirlerini sadece Türkçenin berraklığında yazan büyük şairin dil zenginliğinden, dilin kıvrımlarında dolaşan engin birikimden yararlanabilir, onun özgürlüğe çağıran dizelerine koşabiliriz...

Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZı

Çankaya Belediye Başkam

N

âzım Hikmet, şiirin ve T ürk- çenin büyük akıncısı, geç­ ti boydan boya bir hayatı, acıların, ülkülerin, sevda­ ların yolundan... Ülkeyi sev­ meyi, ülke için kendi varlığını ortaya koy­ mayı, bağımsızlığı bir bayrak gibi mavi gözlerinde dalgalandırmayı sevdi... Çün­ kü bu topraklan, bu ülkeyi sevdi...

Onu ideolojik körlüğün sınırlı ufkuyla karalayanlar şimdilerde unutuldu, ona yafta olarak yapıştınlmak istenen “hain” sıfatı hanidir ortalarda dolaşmıyor... Çün­ kü tarih, Nâzım Hikmet dersinde kendi­ sini yanlışlamaya kalkışanları mağlup ederek onu akladı... Büyük şair, “Mem­

leketimi Seviyorum” adını verdiği şiirin­

de “Memleketimi seviyorum ¡/Çınarların­

da kolon vurdum, hapishanelerinde yat- ümAliçbir şey gideremez iç sıkmümı/Mem- leketimin şarkıları ve tütünü gibi” derken

aslında bir yerde bu ülkeye olan derin bağlılığını kendisini sorgulamaya kalkı­ şanları adeta tekzip ederek vurgulamıyor mı?

Nâzım Hikmet, bir kuşağın, adanmış bir kuşağın çileli, hasret yüklü, hüzünlü topografyasının sembol ismidir, Onun Kuvayi Milliye’sinden daha iyi bir biçim­ de Ulusal Kurtuluş Savaşı’m anlatan bir başka yapıt var mıdır acaba? Bunu, ucuz suçlamaların gölgesine sığınanların bir düşünmeleri gerekmez mi?.. Onun şiirin­ deki maya, şiirde yarattığı yenilik, Türk şiirine evrensel bir damar katmış, bu da­ mar daha sonra güçlenerek Türk edebi­ yatının en çok ses getiren ırmağı haline gelmiştir... Bu ırmağın billur sesi bugün içimizi ısıtıyor, bizleri heyecanlandınyor- sa, bu muazzam dizelerin muazzam ya­ zarına vefa borcumuzun varlığını da ha­ tırlatmıyor mu?

Otobiyografi adlı şiirinde “ 1902’dedoğ-

dum/Doğduğum şehre dönmedim bir da- ha/Geriye dönmeyi sevmem” diyen şair,

hasretin gergefinde yaşama veda eder­ ken, gerçekten geriye dönmedi, çok sev­ diği şehrine de dönmedi ama ülkesine de hâlâ dönemedi... Onun yıllar yılı mersi­ yeler ve methiyelerle arasında ziyaretgâh halini almış mezarına gidip gelenleri din­ lemek ve okumak, bizim iç sızımızı ne öl­ çüde dindirebilir ki?

Onu, kırgın bir yürekle sonuna kadar ya­ şatmakta direndiği Türkçenin içinde öy­ lece bırakan bir ülke olarak, ona olan bor­ cumuzu hiç olmazsa şimdi yerine getire­ lim ve onun, vasiyetindeki gibi Anadolu’da bir köy mezarlığına, başına hani bir taş maş da istemediği bir köy mezarlığına gömül­ me rüyasını gerçekleştirelim ... Nâzım Hikmet’in dumanlı bir dağ gibi alıp ba­ şını giden şiiri, kim ileyin “Akıyordu

su/Gösterip aynasında söğüt ağaçları- nıVSalkmısöğütler yıkıyordu suda saçla­ rını” diye haykınrken kimileyin de içimi­

zi usul usul ziyaret ederek “Kapının önün­

de üç selvi vardıVÜç selvi/selvüer rüzgâr­ da sallanırdı./Üç selvi” diye fısıldamakta­

dır...

Bir ulus, sanatçıları ve bilim adamlan kadar hürdür... Onu besleyen ve büyüten, uluslararası arenada “alnı yukarda” tutan güç, onun yetiştirdiği değerleri sahiplen­ me ölçüsüdür... Bizler, yalnızca Nâzım Hikmet’i değil, bütün Nâzım Hikmetleri eze eze, onları öcü gibi göstere göstere, bu topraklan düşünsel ve kütürel olarak yoksullaştırdık, yoksunlaştırdık... Oysa kültür bir devamlılığı içeren, alttan alta ken­ di yatağında akan, inatçı, dik başlı bir alandır, bir yönüyle direnmeye çalışır ama yine de sınırlılıkların ve yasaklann mah- besinde kalmış olması onu takatten düşü­ rür... Kültürel kesintiler, zoru içeren mü­ dahaleler zihinleri çoraklaştırdığı gibi as­ lında bir yerde toplumlann kolayca van- dalizmin kıyılarında gezinmesine de kay­ naklık etmektedir...

Türkiye olarak on yıllarca, gurur abide­ lerimize reva gördüğümüz muameleleri hiç olmazsa Nâzım’ın şahsında düzeltme yo­ luna giderek, bir yerde toplumsal ayıbı­ mızı gidermeyi denemeliyiz... Eğer Nâ­ zım Hikm et hâlâ kendi öz yurdundan uzaktaysa ve biz bunu bir toplumsal me­ sele, ulusal onur haline getirememişsek, siyasetçisinden, kültür adamına kadar he­ pimiz bir vicdani sorumluluk duymuyor­ sak, asıl o zaman kahırlanmak, utanma­ nın yeraltı dehlizlerinde kaybolmalıyız... Nâzım Hikmet bugün dünyayı şiirle­ riyle dolaşan, Türkiye adını ülke sınırla- nnm dışına taşıran benzersiz bir abidedir... Nâzım Hikmet’i sahiplenen bir kültür po­ litikamızın onun şiirlerinin ulaştığı her

coğrafyaya ulaşması ve onun tanıtımına katkı sağlaması gerekirdi... Aslmda bugün Nâzım, yaratıcılığıyla kendisini ebediyen var edecek bir şiir varlığının temsilcisidir ve ek desteğe de ihtiyacı yoktur... Bu yur­ dun tüm bireyleri olarak bizler, onun bu varlığını almak, bilmek, yaşamımıza kat­ mak, yaşamımızda yarattığı renkleri bir­ birimize ulaştırmakla yükümlüyüz... Sa­ nat adamlarının üstlendikleri bir misyon da budur aslmda... Nâzım Hikmet’in şi­ irlerinden Anadolu’ya bakmanın ve onun şiirlerinde bu ülkeyi sevmenin lezzetini başka nerede yakalayabiliriz ki?

Nâzım Hikmet’in “Bir dev gibi seviyor­

du dev” derken aslmda kastettiği sadece

minnacık bir kadının ötesinde, yüreğinin orta yerine yerleştirdiği idealleri, bu ide­ allerinde salkım saçak açan ümitleri de­ ğil miydi? Bizler şimdi bu ümitlerin ne­ resindeyiz diye yaşadığımız her günü bir sorgu mabedine çevirebiliyor muyuz aca­ ba? Bir düşünelim!

Nâzım Hikmet ölüm yıldönümünde sa­ dece anılmayı değil, kendi yurdundan uzakta, içinde kıvrandığı esrikliğinin gi­ derilmesini bizlerden bekliyor... Onun şi­ irlerini okurken, gözlerimizin birbirimi­ zin gözlerinin içine korkmadan bakması­ nı, taramasını istiyorsak bunu yapmalıyız, birlikte yapmalıyız... Ancak o zaman, Türkçe vurgunu, şiirlerini sadece Türkçe­ nin berraklığında yazan büyük şairin dil zenginliğinden, dilin kıvrımlarında dola­ şan engin birikimden yararlanabilir, onun özgürlüğe çağıran dizelerine koşabiliriz...

Bugün Türkiye uluslararası güçlerin kıskacında sadece siyasal ve ekonomik ba­ ğımsızlığını değil, Türkçeyi de rehin ver­ me tehdidi altındadır... Gönlü buna razı olmayan herkesin dil bilincinin bağım­ sızlık bilinciden farklı bir şey olmadığı­ nı bilerek dilimize ve ulusal varlığımıza sahip çıkması gerekir... Çünkü bu ikisi birbirinden özde farklı olmayan aksine birbirine kopmaz bağlarla bağlı olan, bir­ birlerini besleyen, birisindeki tasanın öte­ kinde, birisindeki sevincin yekdiğerinde kendisine yer bulduğu iki kardeştir... Bu iki kardeş, bizim N âzım ’dan aldığımız kardeşlik şiirlerinin de adıdır...

O halde dilimize en güzel şiirleri arma­ ğan edenlerden birisini, Nâzım Hikmet’i şimdi yeniden okumalı, yeniden anlama­ lı ve aydınlığa onun şu mısraları eşliğin­ de ulaşmak için uzun bir yolculuğa çık­ malıyız: “Bugün pazar/Bugün beni ilk

defa güneşe çıkardılarAe ben ömründe ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzaki Bu kadar mavi/Bu kadar geniş olduğuna şaşarak/Kımıldamadan durdunı./Sonra saygıyla toprağa oturdum, /Dayadım sır­ tımı duvara./ Bu anda ne düşmek dalga- lara/Bu anda ne kav ga, ne hürriyet, ne ka- I nm/Toprak, güneş ve benJBahtiyanm...” l

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın "Uluslararası Terör ve Gençlik" adlı yayınında, Agop Di- laçar, adı anılmadan "Özel olarak

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra

sürekli olarak Köln de oturuyor Iş için Münih'e geldiğinde acı kahvemi içmesinde garipsenecek bir taraf görmüyorum" diyor MEHMET AKTAN.. M ÜNIH’ten

Meşrutiyetin ilânını mütaakıp BabIâli’de na­ mus ve iffetiyle ihtisasına güve­ nilen yegâne adam olarak, Yıl­ dız Sarayında mevcut mahrem evraklı jumaUann