• Sonuç bulunamadı

Kendime Dair

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kendime Dair"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

J /YHv». T T - fc>3£

5 A 1 îi

'**$<'»*-ERKEN DOĞAN ÇOCUK

Anam, dokuz doğurmuş.Ama dokuzumuz bir arada yaşayamamışız. Çoğu, küçük yaşlarda ölmüşler. Ben ailenin beşinci çocuğu, yâni ortancasıyım.. Benden evvelkiler, benden sonrakiler bugün yok..

6 , 5 - 7 aylık olarak doğmuşum. "Bu çocuk fazla yaşamaz" demişler. Pamuklar ve tülbentler içerisinde büyütmüşler.

Çocukluk yıllarında zafiyet, ortaokul sıralarında, kalp hastalığı geçirmişim. Röntgende, kalbimin büjdik olduğu görülmüş ! Bu sebepten okullarda, jimnastik derslerinden muaf tutulmuşum !

Yaradılışım itibarı ile, koşmak, güreşmek, sıçramak ve atlamak gibi her çocuğun doğal eğilimlerinden olan oyunların hiçbirine sıcak bakmamışım. İp atlamak, uzun atlamak, yarış yapmak, top oynamak, saklambaç, sobe gibi sportif sayılan çocuk oyunlarının hiçbirine katılmamışımdır.

Okulda jimnastik derslerinde , türlü sportif hareketler y a p a n, sınıf arkadaşlarımı seyrettikçe, doktor raporu ile,bu zevkli derslere katılmamın engellenmesine çok üzülürdüm. Hatta bazı geceler, yatmadan önce -kimselere görünmeden ve duyurmadan- arkadaşlarımın gündüzki jimnastik oyunlarını kendikendime tekrarlar, bu suretle oyalanırdım.

Ortaokul sıralarında topa ayağımı dürmediğim halde, arkadaşlarım, beni spor klubünün başkanlığına seçtilerJİ.

Bazen o çocukluk yıllarımı düşünüyorum da, o yılların ilerleyememiş röntgeninde, kalbimin-vücuduma göre-büyük olduğunun nasıl belirlendiğine şaşıyorum !

Gerek Orta, gerek Lise sıralarında muaf tutulduğum jimnastik derslerinden ve sportif faaliyetlerden hayli üzüntü duymuşumdur. Bunlara engel olan kalbimin büyüklüğü imiş ! Ne var ki, maddi açıdan büyük olsana, manevî açıdan (kalbi büyük) bir kişi sayılmam. Hatta buna ekleyebileceğim bir huyum daha var : (Hoşgörüsü) kıt bir kişiyim. Yaşamım boyunca, şikâyetçi olduğum bu huy, benden hiç ayrılmamıştır.

Madem ki, biraz çocukluk bedenimden bahsettim. Bu arada böbreklerimin fazlalığmdanda söz etmeliyim:

Ben 4 böbrekliyim.Hem de 4 böbreği#,ayrı ayrı olmak üzere, 4 yolu var.Küçük oğlumun da durumu böyle. Bu aileden gelen bir kalıtım olsa gerek.Ote yandan ailemizin geçmişinde hayli ikiz varmış.Ama doğduklarından , 3-4 ay sonra birer eşleri ölmüş.Benden küçük kardeşlerim de ikiz olarak doğdu.İkizin biri 40 gün sonra öldüydü. Küçük halam ile küçük amcam da ikiz olarak doğmuşlar. Onlarırfcia ikizleri küçük yaşta ölmüşler.

(2)

ADIMIN HİKAYESİ

"Taha" , Kuran-ı Ker i m ’in ortasına rastlayan bir (Sure)nin adıdır. Büyük din bilginimiz Elmalılı Ahmet Hamdi Hoca, şerhettiği K u r a n ' m bu bölümünde "TAHA"kelimesini , Allahın Peygamber’e bir hitabı olarak yorumlar.Bu adın bana verilmesinin ilginç bir öyküsü var. Şöyle ki:

Benden 15 ay evvel doğan ve doğumundan 3 ay sonra ölen (Ömer) isimli kardeşim, Tarsus nüfusunda kayıtlı imiş. Babam, Tapu Müdür Vekili olarak bazen Mersin'de bazen Kozan sancağında görevli imiş . " Eski mülki teşkilatta (Sancak), il ile ilçe a r a smda,bir makamdır."

0 yıllarda ağabeyim (Ali Ragıp), Adana İdadisinde yatılı olarak okuyormuş, ilk oğlu olması nedeniyle babam, ona pek düşkünmüş.Gelgelelim

9

dönemin en fazla tahrib edici hastalıklarından olan Verem, Ali Ragıb'ı idadi sıralarında yakalamış. Çocuğun evde bakılması gereği üzerinde durulmuş. Bu durumu Vali öğrenmiş,

Çalışkanlığı ve mevzuata vukufu,

takdir edilen babamı, A d a n a ' ya aldırmak i'-fmniç r r -rr -- -pglivc

lohiHnn, ■ ıWrlrtfgffii-ş. Babamın daimi olarak bu suretle" Adana'da oturması kararlaştırılmış. 0 da sonbahar'da taşınmak üzere Adana'da bir ev kiralamış ve muvakkit görevle Kozan'a gitmiş. Biz , â ç Toroslar'daki sayfi

3

7emızden sonbaharda,doğruca Adana'ya taşınacakmışız.

Ne var ki ben, Toroslar'daki yayla evimizde beklenenden 2,5 -3 ay kadar erken doğmuşum. Tarsus'ta memur olan küçük amcam durumu telgrafla’babama bildirmişibir taraftan da çalıştığı hükümet binasının bitişiğindeki odada bulunan nüfus memurluğuna giderek, ölen (ÖMER) adını^ bana verilmesini istemiş. Meğer ölen kardeşim Ömer'in ölüm kaydı , defterden silinmeden, duruyormuş ve kendisi sağ gözüküyormuş. Bu suretle, onun nüfus kâğıdı benim için geçerli sayılmış. (Esasen bazı ailelerde, ölen bir çocuğun adının, yeni doğana verilmesi gelenek gibidir.)

Öte yandan babam Kozan'dan Adana'ya gelerek, yeni taşınacağımız evin hazırlığını yaptırırken -Adana nüfus müdürlüğüne uğramış,ölen çocuğu Ömer in adını yaşatmak gayesiyle,beni (ÖMER) adıyla kaydettirmiş.

Yıl : 1328.

Toroslar'daki sayfiyemizden Adana'daki eve taşınma yapılacağı sırada babam -Şeyhülislam tarafından- Tarsus müftülüğüne tayin edilmiş. Bu görev o dönemde çok saygılı bir makamdı. Bu tayinde, babamın 1900 den evvel İstanbul a giderek (Bab—ı meşihat)da katıldığı bir imtihan sonucunun takdiri niteliğindeydi. Bu atama önce telgrafla İstanbul'dan bildirilmiş. Arkasındanda tayine ait yaldızlı kararnamesi gönderilmiş.

Bu suıetle, mecbuıen, Tarsus'taki ikametine devam etmiş.Biz sonbaharın son günlerinde yaylamızdan şehre inmişiz ve annemize ait olan taş yapılı konakta oturmağa başlamışız.

Babam, tarih ve edebiyat meraklısı ve özellikle geniş bir kütüphaneye malik aydın bir sarıklıydı. Ailesi açısından (Ebcedi) idiler. Bu konuyu biraz

daha açmak isterim. Eski edebiyatımızda günün olaylarını, yapılarını, doğumları, ölümleri tarihleştiren» bir (Ebced) sistemi vardı.Alfabenin her harfinin sırayla rakkamları bulunurdu. Bu harflerden oluşacak kelimelerle veya manzumelerle o günün tarihi belirtilirdi. Babamın bütün erkek çocuklar ıÇ-kendi ecdadından gelen bu Ebced'îlik dolayısıyla— doğum yılların» Ebcett'le belirlemiştir. Mesela, ölen büyük kardeşlerim (Ali Hayali), (Ali Ragıp) ile diğer kardeşim (Hüseyin Melih) ve küçük kardeşim

(Ali Ruhi)nin adları EbceA'le doğdukları tarihleri yansıtırlar.

Bana gelince, göbek adım olan Öme r

1

in y a n m a koymak istedikleri bütün adlar doğum tarihime denk gelmemiş. Tarsus'ta ve Adana'da EbceA'le ilgilenen edebiyat adamları çok uğraşmışlar. Bir türlü -Miladi 1912'ye tekabül eden- Rumi 1328 rakamını tutturacak bir ad bulamamışlar !

Dönem, İttihat ve Terakki partisinin parlak bir dönemi.Cavit Bey ile Hüseyin Cahit Bey zamanın belirgin ve aydın kişileri.

(3)

Zaten gelenektir. Tanınmış kişilerin adlan, sıksık yeni doğan çocuklara verilir. Benim (ÖMER) göbek adımın y a n m a (Cahit) veya (Cavit) Bey'in adını koymak istemişler. (ÖMER CAVİT) deseler 334, (ÖMER CAHİT) deseler 323'ü tutuyor. Bir türlü,doğum yılı olan Rumi 3 2 8 'i belirleyecek,ad bulamamışlar. Ben uzun siiçe adsız kalmışım! Tam o sırada, Musul müftüsü Taha Efendi -ki CMülkiyeyi Şahane/ dev okumuş sarıklılardan-ara seçimlerinde , Musul

1

dan milletvikili seçilmiş.... Musul'dan Adana'ya gelmiş.Tarsus'a uğrayarak Mersin'e gidecek, Mısır'dan gelen (Hidiv kumpanyası)na ait vapura binerek», İstanbul'a varacak ve Osmanlı meclisine katılacakmış. Tarsus'a gelince, babamın müftülüğe seçilmesini tebrik için, bizim eve,uğramış ve konuk olmuş. Babam, memleketin ileri gelen adamlarını da davet eder ek J Musul' lu Taha Efendi'ye evimizde büyük bir yemek vermiş. Ben bitişik odada huysuz ve sesi çok çıkan bir bebekmişim. Avazım çıktığı kadar bağırıyormuşum.B u , babamın canını sıkmış. Konuğuna da kendisinin Ebcedi durumunu anlatarak halâ göbek adı ile yaşadığımı ve Ebced'e uygun bir ad bulamadıklarını üzüntü ile -dile gafamniş. Musul müftüsü Taha Efendi de bu duruma çok üzülmüş ve uzun uzun yemek sonuna kadar düşünmüş. 0 gece bizde yatan^yeni Musul mebusu,Taha Efendi sabahleyin veda ederken, babama dönmüş :

— Müftü efendi; müsaade ederseniz çocuğunuza kendi adımı bağışlayacağım ! demiş. Ve bunu gece hazırladığı bir manzumenin son satırında ustalıkla dile getirmiş: .

"4 Melek y a r d ı m ı e t t i m ismimi İhta" diyerek kendi adını bana armağan etmiş.Burada,Ebcet hesabına göre, (ÖMER TAHA) harflerinin rakkamları tutarına 4 rakkamının eklenmesi gerekiyor. Bu suretle Rumî 1328 olan benim doğumum bulunuyor. Bu tarih miladî 1 9 1 2 'nin karşılığıdır.

Ne varki ben ilkokula başlarken, Tarsus' taX*!=w, — ben doğmadan evvel-ölen kardeşimin adı kayıtlı olan, nüfus kağıdını kullanmışlar. Onu, tahsil hayatımda kullandığım gibi,askerliğimde de kullandım. Hatta bu nüfus kaydına

göre , askerliğimi yaptığım halde , A d a n a ' daki unutulan nüfus kütüğüne göre bir kere daha muvazzaf askerlik hizmetine çağırıldım. Aynı kişi olduğumu ispat edebilmek

(4)

f f

: îi . i ö i s î i î i'ERAi.ı

İlkokuldayken, yüreğimde tomurcuklanan , bazı meraklarım vardı. Yaz aylarında, Toroslar'daki sayfiyemizden gelip geçen, aşiretlerden türküler toplardım. Kış günlerinde, ağırlığını tarih, seyahat kitapları teşkil eden babamın kütüphanesinde, saatlerce resimli kitapları karıştırırdım.

Aile geçmişinde rastlanmamasına rağmen, resme ve musikiye merakım fazlaydı. Özel ilkokulumuzda, müziğin önemli bir yeri vardı.

. Ben iki enstrüman çalardım. İlkokulun ilk yıllarında, bando şefi Andrice'dan ders aldım.

Ortaokul'a başlayınca karakalemle, çini mürekkeple, hocalarımızın karikatürlerini çizerdim. Resim hocamız, İstanbul'dan gelen bir ressamdı. Yaptığım suluboya manzaraları, beğenirdi. Ama din dersiöri hocamız, bendeki resim eğilimine kızardı ! Tüm derslerden 10 numara aldığım için, yaptığım karikatürüne kızsa da, o da bana tam numara verirdi. Ama karikatürleri yüzünden, babam şikâyetlerini tekrarlardı !

Yine ortaokulun ilk sınıfındayken, bâzı hocalarımız ve arkadaşlarım için, mizahî biçimde çocukca, dörtlükler yazmaya başladım. Orta ikinci sınıfta Türkçe hocamız Şahap Rıza Bey'di. Geçmişi sanatla dopdolu bir edebiyatçıydı.Osmanlı Darülbedayiinde, Feylesof Rıza Tevfik'le beraber, diksiyon hocalığı yapmış, saltanat döneminde piyesler yazarak sahneye koymuş, İlk Türk filmlerinden olan Hüseyin Rahmi'ninm (Mürebbive) adlı eserinin sinemaya uygulanmasında hizmeti geçmiş, hatta, kadın kıyafetine girerek, eserin kahramanı olan (Mürebbiye)yi canlandırmışta!i

Şahap hoca, sebep olduğu bir aile faciasından sonra-bir daha dönmemek üzere- İstanbul'u terkederek, Anadolu'da Türkçe ve Edebiyat hocalığı yapmış. Kısmet bu ya, o yıl bizim okula atanmıştı.

Adını ve hatıralarını minnetle andığım Şahap Rıza, bize edebiyatımızı tanıtan ve sevdiren bir hoca oldu. Bize Namık Kemal'i Tevfik Fikret'i o tanıttı, o sevdirdi. Seçtiği şiirleri ezberletti. Ben_,(Aruz)u ondan öğrendim.

Ortanın ikinci sınıfındayken, yazdığım manzumeler, İstanbul'daki çocuk

debilerinde yayınlandı. î.akallî ya s e t e l e r i n t e p s i n d e i i r i erim, k i t l e l e r i m

Lisenin birinci sınıfındayken edebiyatla daha fazla meşgul olmamın nedeni,

ünlü edebiyat tarihçisi İsmail Habib'in teşvikidir. İsmail Habip (Sevük)

1927 yılında, Adana'da Maarif Emini iken, (Maarif Mecmuası) adında, aylık

bir mecmua yayınladı. Birgün lisemizin müdürü delaletiyle, beni -şiir defterimle-makamına çağırttı. Manzumelerimi aldı.Seçtiklerini, mecmuasında yayınladı. Eski harflerle yayınlanan bu mecmua -yeni harflerin kabulu üzerine- adını (MEMLEKET)e dönüştürdü. Şiirlerimiz yeni Türk h a r f l e r i y l e ^ yayınlanmaya devam etti.

'■nceleri eski harflerle, sonraları yeni harflerle, Ankara'da yayınlanan büyük bir kültür mecmuası vardı: HAYAT. Mecmuanın her iki döneminde de şiirlerim yayınlandı. Bu mecmuaya girecek şiirleri Faruk Nafiz seçerdi. Ondan ve Necip Fazıl'dan teşvik mektupları alırdım.

(5)

lise I den itiİT.m

clmif.lsırdj

I

filin oVıu"

t

j

e"

z ı

» r e s i n te misilli i l e u ğ r r t r x x

Anr., iS d eb iy etls, irolKLorlc. 3nacak 3cic.cc. ğr. y a şa d ır..E d eb iy a tın k er tt.rr.yle

net y a l oldan, k i i r l e r »d e s ta n la r , f ıln ra la r, kiin f.yeler, rom anlar, p iy e s le r

yaK dın«l£sen e sk i d e f t e r l e r i k a r ıç t ır ıy o r a r < ÇokTssnan-kai^nkt £ ürünle­

rle kadar ç ocakca t. e y le r o l dayana, r t lt ı:s e y e r e k , olasyoran.

İstanbul'daki yüksek tahsilimiz yıllarında, şiire olan sevgim, araştırmalara, antolojilere, ansiklopedik bilgilere kaydı. Kültür tarihimizin derinliklerine inebilecek arşiv çalışmalarına başladım. Şiiri bırakmış gibiydim. Çünkü çağdaşlarımdan ve yakın dostlarımdan Cahit Sıtkı, Rıza Polat ve Munis Faik, bu şiirli yolun başarılı yolcularındandı.

Piyesler yazdım. Radyoda ve Halkevlerinde sahnelendi. Ama, eninde sonunda ve olgunluk çağında, yöneldiğim konuların ağırlığını biyografi ve kültür

tarihimiz teşkil etti.

Sanat ve tarih, milletimizin diğer milletlerle olan ilk ilişkileri konusu ve gençliğimde uzun yıllarımı verdiğim folklor araştırmalarım, 60 y ı l i. vr.rr.n arşiv çalışmalarım, batı dünyasında, Türkiyeyle ilgili incelemelerim, beni âdeta bir başka dünyada yaşatıyor. Geçmişi gelecek nesle aktarmakta küçük bir köprü kurabilmek, şüphesiz, zevkine doyulmayan bir mutluluktur. . İ Ü m i n i n s o n yıllarında, biiirini i ç e r i s i n d e ,d o l u d o l u r e E t i l e r * i n 0s.nl ıi: d e n i l e n s e y r e d e r e k ; e o i r ü o r t u n .

i n b u .} vtü.pka.nende v e r .r r iT ir tin ç e k i c i l i ğ i

r *i v ortan. O v -n le riı. ’ i n b i r b ölkünün* s o h b e t l e r l e

sntinûe,loğrsiçi ’ııin sihirli Hin

elliğini

H ) I E L 0 E ÜZM-.ÎKDS ÇAIIŞİİALAP.

Türk folkloru ile uzun yıllar uğraşanlardan biriyim. Bunu, memleketim olan

Çukurova'da başlattım. Pek azını dile getirdiğim bu çalışmalarımın küçüsk b i r ü gazete veya dergi sütunlarında kaldı. Daha sonra bütün illeri kapsayan

ç a l ış »fil a r i r oldu.Amp. y e y m l a y m a d ı m . .

6

ciltten fazladır.

Folklor ile ilgim, ortaokul yıllarında, 1925-26'da başlar. Yaz tatillerim Toroslar'daki sayfiyemizde geçerdi. Aşiretlerin ve özbeöz Türkmen olan köylülerin arasında geçen yaşamımızda, hayli türküler ve CÖNK'ler topladım. Aşiretlerle ilgili fermanlar buldum. Daha sonraki yıllarda bu fermanların konularım. , Hazine-i Evrak dediğimiz Bâb-ı Alı arşivindeki bilgilerle değerlendererek»- tarihi açıdan,- gerçek yönlerini tespite çalıştım.

Çukurova ve Toroslar'da folklor ve araştırmalar konularında d&V.s ol*--.) çalışmalarım, 1937-1940 yıllarını kapsar, 1941-1975 yılları arasındaki Ticaret Bakanlığı Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevim sırasında, Türkiye'deki bütün illeri ve büyük ilçelerin bir kısmını dolaşırken vakit buldukça, her gittiğim yerin folkloru ve edebiyatı, tarihi" ile meşgul oldum. Hayli malzemeler edindim.

(6)

Ortaokul sıralarında başladığım bu çalışmalarda büyüle şansım vardı. Çünkü büyük halamın eşi Tekelioğlu Mustafa A ğ a , güneyde ünlü bir aşiretin (Tekelioğlu) son reisiydi. A d a n a ' n m ve Tarsus'un şimalindeki bazı köylerde, ecdadından kalma, otoritesi vardı. Tekelioğlu aşiretinin bazı kolları da, yaz aylarında Niğde-Kayseri taraflarına giderler, ecdatları zamanında, fermanla kendilerine tahsis edilen meralarda sürüleriyle yaşarlardı. Ben de, bu aşiretin yaz aylarındaki yaşamları içerisinde, misafir olarak bulundum. 0 sıralarda ortaokulda ve Adana Lisesinde öğrenciydim. Üniversite'yi bitirdikten sonraki yıllarda da, daha bilinçli olarak, Maraştan başlayıp Silifke'ye kadar uzanan,Toros dağlarındaki tüm aşiretleri ve köyleri dolaştım. Bu gezilerimin yegane nedeni, Çukurova ve Toroslar'a ait, folklorun , ölmedentyerinde incelenmesiydi. Birçok aşiret reisiyle dostluk kurdum. Dedelerimiz dönemindeki tanışıklıktan dolayı bana hep yardımcı oldular. Eski köylerden cönkler topladım. Bunlar halk edebiyatı açısından birer küçük hazinedir. İçlerinde, değişik halk şairlerinin yaşadığı döneme ait türküler, destanlar, halk ilaçları, dualar

mevcuttur.}-fallarının i ç e ririndi: ry i r e t •

,\1

m : ı ı d e r e b e y l i ğ i n jador k~.-.l&ırılnf.r,ı i ç i n lifVb-î Â l î ’c e r Ö n ö e r i l e n

1

r çr.lr.rlr jr-pılen rr-

T f t l a n n rîri İl eri. öestr.nlr.rı rcırdı. D ö n e n i n yr.s lile.nn.drji s z c a r

-1

e eliklerinle ue î:r.r* ılr.ç tırercJ: değ e r l e n d i m e l e r yrptır.»

Bu arada, Karacaoğlan ve özellikle Dadaloğlu, (Aşık Nihali) takma adı ile hayli destan yazmış olan (Huzurlu Kerim) gibi halk şairlerimiz anılarıyla, türküleriyle yaşamaktaydı. Ölmek üzere olan birçok folklor konularına yetişebildim. Ama bunlardan yanlızca - o yıllardaki kağıt kıtlığı dolayısıyla -(Dadaloğlu) n u ^ k ü ç ü l t e r e k yayınlayabildim.

Benim Dadaloğlu’nun şiirleriyle tanışıklığım , 1925-26 yıllarındadır. Turknen aşiretleri arasında saz çalan aşıklardan türlü türkülerini dinlemiş ve bunları çocuk yaştayken not etmiştim.

0

sıralarda, ı ılım

¡1 1

m l u foiklorcurnuz Ali Rıza Bey <*- (Yalgın), Tarsus gazetesinde, eski Türk h rfierıjüe bu halk şairimizin bir türküsünü yayımlamış ve adını Dadanoglu olarak kullanmıştı. Ben orta mektep talebesi iken,-sonradan uzun ostiugumuz surmuş bulunan-Ali Rıza Bey'e bir mektup gönderdim. Bu Şairı" adlnı,n Dadan o glu olmayıp, Dadaloğlu olduğunu ve Türkmen aşiretleri arasında dinlediğim aşıklardan bu bilgiyi' edindiğimi bildirdim.

^°nradanA^A1^ Rlza BeY de şairimizin adını Dadaloğlu diye, düzeltti. Rl^a Reyla dostluğumuzun başlangıcı, bu yazışma oldu).’ 19^7 37 arasında Dadaloğlu üzerinde daha geniş bilgiler toplama)* çalıştım. Bu arada Saadettin Nuzhet ve merhum dostum Ahmet Şükrü Esen de Radal°§lu, na dair kısa yazılar yayınladılar. Benim yayınım üzerine Fuat

p ulu hocamız da rahmetli (fakülteden arkadaşımız) Fevziye Abdullah i ^“ arac^llgl7 la y bana gönderdiği notla, bâzı bilgiler istedi s«*. dereisi^olan

6

fhvr''1 " SOrularına verdiğım cevabı, o sırada halkevleri A h d i m i t nUn^ ,yayın mudürlüğünü üstlenmiş bulunan Fevziye ı h Ransed e g b n d e r i i ş * ^ Hatırladığıma göre, Fuat Köprülü bir kitabının dipnotunda kaynak olarak bunu belirtmişti^.

Ben Da^loğlu'nun tek şair olmadığını , iki üç kuşak bir şair ailesi niteliğinde bulunduğunu tespit ettim. Kitabımda mümkün olduğu kadar gerçek

olayları yansıttım.

6

Ancak İkinci Dünya S a v a ş ı ' n m başlamış olması, kağıt kıtlığı ve basım m a s r a f l a ı m m ağırlığı karşısında, 1937'lerde hazırladığım kitabımı, 1939 yılında basıma verirken, bu halk ozanımızın türkülerinin çoğunu kitabıma koyamadın. Dahe sonraki yıllarda!, Dadaloğlu'nun devlet k a y ı ğ ı m a geçen elgelerını de görmüş ve n e s i m d e n gelenlerin bir şeceresini de yakın zamanımıza kadar hazırlamıştım. Bunlar» -kısmet olursa-kitabın ikinci baskısında kullanmayı düşünüyorum.

(7)

YtU £L3 TAHSİL Y

İLLAKİ

Adana Lisesinden; 1929-30 ders döneminde, mezun olduktan sonra, yüksek tahsil için İstanbul'a gönderildim.Hem h u k u k , hem edebiyat fakültesine kaydımı yaptırdım.Babam, hukuk tahsilimi yapmamı arzuluyordu.Benim iç dünyam tarihe(jjl. edebiyataf dönüktü.

Yüksek tahsilimin son senesinde -derslerimi aksatmayacak- bir görev üstlendim: Rum Okulunda Türkçe hocalığı.

Bir yıl sonraki memuriyet hayatınla , (1 EYLÜL 1933) Hukuk fakültesi diploması ile, Maliye teşkilatında başladım. 0 yıl,İstanbul Defterdarlığı ilga edilmiş, İstanbul'un üç bölgesinde tahsil ve tahakkuk müdürlükleri kurulmuştu. Ben bölge olarak Beyoğlu'nu seçtim. Kısa müddet Maliye nin İcra memurluğunu yaptıktan sonra , terfien t Beyoğlu Bölgesi tahsil müfettişliğine SKaodaaDifeyin e dildir.. S e d a t S i n e r i ’n i n y a y ı n l a d ı ğ ı (7 Gtİlf)ûerriöinâe r ö p o r t a j l a r ı m ı d a cr.r dfcr&y o r d m i «Patfel t e n e y e t ı n d a , k a l e n i n i h i ç b ı r a k - nadısiiI93I y ı l ı n d a ( S O E P O STA)ys. y e s ı l a r y a s a r d ı n . H a t t a b u yar.ete adine Ü n i r e r E İ t e g e n ç l e r i n d e n b i r f'n?.brıı-Tkrk,Y u n a n dostlu'-

nyıjutın P e k i

e

t i r i 1

m

«

ası?

c

i t

1

a-ATÎ1TA

y

a

hate katılmıştım*

gönderilmesi sırasında,ben de yaseteci olarak ur.

ceya-Beroylıs Bölgesi Tahsil ikiettiiliffir.,bana fcfcltkjrlt. dostlar kaşandırdı*

Amirlerimi* f:8.yet n&tik re samimi ki

çiler

di.

kendilerini daima rahmetle

sayrıyla anarım*

İS I A K B U L L A K A L A K A »Y A - A L A K A ’ L A K A K E J L R A Y A

1 9 5 0 d a n 1 9 5 7 y ı l m a k a d a r , İ s t a n b u i d a kalduruBıa. a r a d a Je d e k s u b a y l ı k

¿•örerini A d a n a ’d a yaptım*-1 9 5 5 - 1 9 3 7 a r a s ı n d a k i y ı l l a r ı m ı n ç o £ u ictanbrJ.dE y e n i llaliye t e ş k i l a t ı n d a f e ç t i *

1 9 3 0 - 1 9 3 7

a r a c ı n d a ,s ı k s ı k T o p k a p ı r e A r ş i r U m u m m d k d r l b r k n e , S k l e y m a n i y e r e B e y a s ı t Z k t b p k a n e l e r i n d e y y a m m a f i d e r e k , y a s m a e s e r l e r k.* e r i n d e ç a l ı # t ı m * B » . d ö n e m , s e r k i n e d o y a n a d ı g ı » ç a l ı ş m a l a r l a doludınr*

1937 yılının Mayıs'ında Adana Ticaret ve Sanayi Odası Umumî Kâtipliğine -ailevî zaruretle- atanmıştım. Orada İktisat vekaletine bağlı olarak çalışıyordum ve Bakanlığın memuruydum. Bakanımız Celal Bayar'dı. Öğrencilik yıllarımın geçtiği Ada n a 'da , daha sonra , (Ticaret ve Sanayi Odası Ununu Katipliği) görevi ile (1937-1940) 4 yıl bulundum. Bu yıllarda Halkevinin bütün faaliyetlerine katkılarım oldu. Gençlerin C.H.P.sine kazandırılması için Adana'da ilk olarak C.H.P. Merkez Reisliğine seçildim. Eski Adana'l ı l a r m ve ileri yaşta bulunanların kalbinde taht kurmuş olan Vali Tevfik Hadi Baysal ile . ahenkli çalışmalarımız oldu. Onun döneminde Millî Günlerin ve diğer olayların hatipliği bana düşerdi. Lozan konferansının yıldönümlerinde, Cumhuriyet bayramlarında, 19 Mayıs'larda, Halkevindeki toplantılarda, Hatay davası için düzenlenen mitingde, 1937 Ağustos'unda Zafer B a y r a m ı ' n m 15ci yılı törenlerine Adana gençliği adına gönderilerek konuşmalar yaptım. Çukurova'da sonradan baraja dönüştürülen sulama kanalının temel atma töreninde , bugün belediye binası olarak kullanılan,Halkevinin temel atılışında hep beni konuştururlardı.

Mahallî gazetelerle, dergilere hayli makaleler yazdım. Ticaret ve Sanayi Odasının dergisini çıkardım. Durmak bilmeksizin, Çukurova'nın geçmişi, kültürü, alim ve şairleri, aşiretleri, tarihi ve toplumu üzerinde çok zevkli araştırmalar yaptım. Özellikle lise öğrenciliğim sırasında derlediğim Kurtuluş Savaşı anılarını*7-belgelerini daha çok zenginleştirdim.

(8)

194 0 'tan sonra , Ankararda Ticaret Bakanlığı Teftiş Heyetine nakledildim.Buradaki müfettişliğim sırasında İktisat ve Ticaret Bakanlıkları birleştirildi. Bu birleştirmede ve Bakanlık Teşkilat kanunu tasarılarının hazırlanmasında hizmetlerim oldu.

Bu arada Dr.Bade ve Prof.Newmark ile birlikte çalıştım. İkinci Dünya savaşında ikinci kere askerlik hizmetimi İskenderun’da, General Şükrü Kanatlı

1

n m yanında yaptım.

10 yıl kadar Ankara'da ikamet ettikten son r a ,çocuklarımı İstanbul'daki Ingiliz okulunda okutabilmek amacı ile , ikametgahımı İstanbul'a naklettim. Ama Ankara'da Bakanlığa bağlı olarak İstanbul'da «örev yaptım. Bir aralık Iktasadi Tetkik ve Kontrol Heyeti . Avusturya hükümetinin davetlisi olarak Vi y a n a 1ya gittim.

Bakanlık Başmüfettişliğim sırasında, iki yıl ve iki defa görevle Paris’e^ gönderildim. Paris'teki Ticaret Müşavirliğinin teftişinde bulunduğum gibi , Fransa'da da araştırmalar yaptım. Paris'te hiç' boş durmadım. Paris e 7 kere gidişimde değişik konularda etüdlerde bulundum ve dünyanın kültür ve sanat merkezi saydığım bu şehirde çok yarayışlı çalışmalarda bulundum.

DIŞ tİI£ELEElMİİ ÇALICI

:

JJj&

bırakmadım. Bu arada Londra'da yaptığım etüdlerde çok yararlı oldu. İlginç belgeler buldum.

Fransa'da ve İngiltere'de olduğu gibi İsviçre'de de Jöntürkler ile ilgili geniş araştırmalarım oldu.

Polonya'ya davet edilerek fGeçmişte Türkiye-Polonya İlişkiler)- adlı Türkçe ve İngilizce kitabımla ilgili konuşmalarda bulundum. Bu kitabı kutlayan P a p a ' n m gönderdiği mektpp üzerine, onun özel müsaadesi ile, Vatikan arşivlerinde çalıştım. Bu suretle Batı Avrupa'daki zengin arşivlerde Türkiye ile ilgili hayli dokümanlar inceledim.

Pariste iken, iki defa Gülaekyan'm sanat müşavirliğini yapan Prof.Berberyan vasıtası ile, Londra'ya çağrıldım. Eski fermanlar üzerinde bilirkişilik yaptım. Yine Paris'te bulunduğum yıllarda , Ayvozoski'nin 100 civarındaki tablolarını bir kolleksiyoncunun Rusya'ya satması sırasında bu tabloların Türkiye ile ilgili olanlarının teşhisinde hazır bulundum.

0 yıllarda, renkli film çekilemiyordu. Sözü geçen tabloların bir kısım siyah negatileri bana hediye edildi.

Londra müzeleri ile arşivlerindeki tetkiklerimi, iki kez gittiğim,Amerika'da da sürdürdüm.

(9)

L i s e s ı r a l a r ı n a a y k e n - r ^ y ^ t c . a t ı l ı n c a - 2 V v y b k ?ehrir, l i r i n d e arzulardım. Bu arada Paris'i de hayal eder, bir kere olsun bu şehri görmeyi isterdim. Tanrı bana Paris'i, bir kere değil, 7 kere nasip etti. Önce devlet tarafından iki sene Paris'e gönderildim. Sonra yapılan bir davet, yine milletlerarası bir Kongre, daha sonra araştırmalara devam arzusu ile Paris'te bulundum.

Özellikle Paris'e Ticaret müşavirliğinin teftişi dolayısı ile iki yı] ,iki defa görevle gönderilmiş olmam, bana kültür ve sanat açısından,çok yararlı oldu.

Paris yıllarını boş geçirmedim. Bir insanın 10 yıf^da yapamayacağı kadar Tu inli t-nnnea r, -i

1

i ~

1

~j

1

~ inli iıiğrr Kültür ve Sanat alanlarında , özel çalışmalarda bulundum.

0

yıllarda yabancı ülkelere görevle gönderilenlerin dönüşlerinde, tasarruf ettikleri dolarlarla, bir otomobil alıp getirmeleri geleneklerden sayılırdı. Getirdikleri bu otomobili satarak, bir apartman katı alanlar bile olurdu. Ben, son gidişimdejı~*feîi£

3

^ei^/ otomobil almak yerine, Türkiye ile ilgili % sandık dolusu evrak, belge, kitap ve tablo ile döndüm. Bunlar bugünkü arşivimin zengileşmesine neden kültür ve sanat varlıklarıydı.

40 yılı aşkın memuriyet hayatımda ve özellikle Başmüfettişliği* döneminde bütün vilayetlerimizi dolaştım. Tanınmış ilçeleri de gezdim. Her birinde , özel olarak , yörenin lcültürü, sanatı, folkloru ve tarihi üzerinde araştırmalar yaptım. Hayli belgeler ve fotoğraflar aldırdım. Bunlar arşivimde -henüz tam tasnifi yapılmamış olarak ^ büyük dosyalar içerisinde uykusunu uyumaktadır.

c*nrr <tr\r?

Sağlıklı olduğum her günüm, ya çalışmakla veya kültür ağırlıklı sohbetlerle geçmiştir. Bütün bildiklerimi, gördüklüremi , okuduklarımı, 80 yıllık bir ömrü ,bu kadarcık az sahifelere sığdırmak mümkün değil.

Çok görmüş, çok gezmiş, çok okumuş, mühim olayları kahramanlarından ve yakınlarından tesbit etmiş, eski belgeleri dillendirmiş , ve yurdumuzda pek fazla bulunmayan özel bir arşiv kurmuş , yine yurdumuzda pek az rastlanan biyografi bilgisine sahip olmak her kula nasib olmaz. Ben, kendimi bu türden mutlu bir kişi sayıyorum. y

Burhan Felek "Taha'nın1bir heyet yapamaz" derdi.

Cihat Baban "Bizi bize tanıtan adam" j~ıi t o 1 ır ı ıdi.r.v rd iq£ç a vI • Haldun Taner "Böylesine cömert bilgisini Cömertçe dağıtan bir kişi"

olarak tanımlardı.

Refiğ Cevat Ulunay "Yakın tarihimizin bir hâzinesi" gibi iltifatlı sözler sarfederdi.

Oysa ben, hâlâ, kendimi yeterince olmuş saymıyorum.

Zengin anılar içerisinde, son yıllarımı yaşarken, bunları çok acele olarak kısaca 3 ayrı cilt içine sığdırmaya çalıştım. Yerli ve yabancı kişilerle ilgili olan bu yazılarım içerisinde, benim de bir bakıma anılarım bulunuyor.? Herkese, benden daha ç o k ,uzun bir ömür, benden daha çok zengin anılar ve bilgiler nasip etmesini Tanrı'dan dileyerek yazıma .karada son veriyorum*.

'öyÂJLs--Bendeki ABŞÎV k&»talı£ı, kbçbk y

t

ayken^,

yaptırım derleme Te araştırma­

larla başladı«

Ya

şlılı£ımım e

o» dönemime kadar devan etti.Im£îaı *

erkine

doyu® olmas bir kütüphanemin ve arşivim içinde yaşıyor-*®.«

Arşiv oluşintrmalc,ösellikle ülkenisde nâdir

j&z&sz&l

yetişen biyo£raf olmak

Bibliyografyada msmanlık kaşanabilmek,yararıma yemekten inaııdı£ım,kiiltür

sen£:irLLiklerindendir«*saş

5SW!. paşamı* boyunca b-eım yapmaya çalı*tim*Aslım

-

da bn komalarla, öleoiye -*.£raş

makete

derisi mümkün olmayan bir kaetalıfcfcrr

fibidlr

»B

h

£İ»

ii

kanser’in bile tedavici miürJ“ü.n«

Ama ARŞİV kartal

iyinin çe­

t e

devi

e

i

yok ] H e

diyelim,tanrı,bm türden hastalıya yakalananları kmrtar-

n a s m î

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

(Yani bu iki sektör karakteristik şehirsel faaliyetler- dir.) Hizmet ülke oranı ile hizmet şehirsel oranının karşılaştırılması ise ancak şehirleş- me derecesini verir.

Bu nakışlar bazı yerlerde sanki mutlaka ha- rap olmaları icap ediyormuş gibi ihmal olunan ve mükemmel bir Sinan eseri olan ibrahim Paşa med- resesindeki fresk kabartma nakışlara

醫生說我是 Rh 陰性的血型,是好、是壞、怎麼辦? 返回 醫療衛教 發表醫師 婦產科團隊 發佈日期 2010/03 /16     Rh

藥學院舉辦「藥局管理制度與法規研究」國際研討會 藥學院與臺北市藥師公會承辦衛生福利部食品藥物管理署計畫,於 2015 年 10 月

Dudaklar›m›z› ›s- latmaktan çok daha öte ifllevlere sahip olan tükürük, s›rad›fl› do¤al tarihiyle ol- dukça karmafl›k bir biyolojik s›v›.. Bilin- dik, ancak

musiki ve nota dersleri aldı. Plak yapmak üzere 1960 yılında İstanbul'a gitti. Daha sonra sınavını kazandığı İstanbul Radyosu'ndan 1967 yılında ayrılarak serbest

Serviks kanseri tanısı ile toplam 280 hasta te- davi edilmiş, bunlardan 134 tanesi adjuvan, 146 tanesi primer, en- dometrium kanseri tanısı ile refere edilen 320 hastanın ise 62 tanesi

Sinop elekt- rik ışığını sis düdüğü sayesinde ilk d e f a görmüş ve binanın ve düdük tesisatının sonsistem olu- şu halkın ziyaretlerini sıklaştırmış, zaten güzel