Madam Fedrona'nın Beyoğlu'ndaki rande- vuevi Sermet'le iki kafadarın buluşma yeridir. Beyaz Rus, kırk beşlik Madam Fedrona'nın evinde bütün cinsel yasakların nasıl ortadan kalktığım, cinsel arzuda sınırsızlığı, romancı elden geldiğince anlatmış, tabuları yıkmış, yapmacığa kaçmamıştır.
Bu aşamada kendisine itiraz edecekleri saptamayı savsaklamaz: “Bu gizli illetleri ana tomi masasının üzerine çıkarmak kimsenin haddi değildir. Çünkü buna şiddetle sövüp sa yanların yarısı bu ayıp şeyin düşkünleridir."
Hüseyin Rahmi açıkça dile getirmemek le, getirememekle birlikte cinsel özgürlük ta raftarıdır. Fedrona’nın evinde yaşananlarda çirkin bulduğu, cinsel fantezilerin, aykırı sa yılmış yolların, yöntemlerin ancak para kar şılığında sunuluyor olmasıdır... Zaten roman cı, eseri kitap halinde basıldığında hangi tür den denetim mekanizmalarıyla ödeşmek, uğ raşmak zorunda kaldığını bir-iki dipnotla açık lamıştır. İfadesi epey kırgındır:
“Sermet’ln Madam Fedrona’da ne gibi ah laksızlıkla heveslerini yatıştırdığı ve çocuğun ruhundaki hastalık ve bu düşkünlüğe nasıl tu tulduğu burada tamamıyla anlatılacaktı. Ah laka aykırılıkla fennin sının henüz bizde ay- nlmamış olduğu için müddei umumilik buna izin vermiyor. Fakat yaranın gizlenmesi veya ortaya serilmesinden meydana gelecek fay da veya zaran bilen kimselerin vicdanlarına havale ederim.”
Bu arada Sermet’le Kalender Nuri'nin — evli ve bir çocuk babası, evladın adı da Kud- retullah...— senlibenli ilişkileri, Fedrona’nın randevuevindeki halvetleri üstü örtük olarak yine de kaleme alınmıştır.
Ben Dell M iyim ?’in tefrikasını her gün ta kip etmiş olanlar, mahkeme salonunu tıklım tıklım doldurmaktadırlar. İleri, Tevhid-i Efkâr, Yeni Âlem, Vakit gazeteleri duruşmayı ince den İnceye yazarlar. Romancı kendini savu nur:
— Bir klinik dersinde delinin bütün hare ketlerini tetkik ve tespite müsaade yok mu dur? Sanat neşterini bu mevzua dokundurmak için Şehremanetinden ruhsat tezkeresi alan bir bakkal gibi müddei umumilikten İzin mi is teyecektir? Adımlarını kesmek için sanatın önüne yine manialar mı yığıyoruz? Yetişir efendim, o biçare zaten kan ter içindedir. Ro man bir sanattır ve sanat hürdür!
Avukatın, gazete sahibinin savunmaların dan sonra mahkeme heyeti müzakere
odası-S
U anda İstanbul Ceza Mahkem e sin in ' Adliye Sarayı’nda- kl salonundayız. Salon dedi ğimize bakmayın; kararmış ahşabı, kirli badanası, köhne- m iş sıralarıyla ruh sıkıcı bir yer burası. Son Telgraf gaze- ¿SBT tesi sahibi ve sorumlu müdü rü Fevzi Lütfi Bey le ünlü romancımız H üse yin Rahmi muhakeme ediliyorlar. Yıllardan 1924. Davanın sebebi, Son Telgrafta tefrika edilen Ben Deli Miyim? romanı. Son Telgraf, romanı tanıtırken şöyle diyordu:“Bir zırdelinin kendine mahsus müşahe deleri, gülünç, mantıki ve çok kere insanı kan dırır gibi olan saçmalan, etrafındakilerle alay edişi ve kendini akıllı, herkesi deli zannetmesi kadar gülünç bir şey var mıdır? H. Rahmi Bey, pazartesi günü tefrika etmeye başlayacağımız bu romanında, büsbütün gülünç safahati tas vir ediyor.”
Hüseyin Rahm i’miz yerleşik değer yargı larını, cinsel yasakları, toplum hayatının iki yüzlü kaidelerini adamakıllı sarsacak eserin de bir delinin söylemine sığınm ış gibidir. Öte ki bazı romanlarında usul usul geliştirdiği, handiyse kundakçı, nifak sokucu fikirlerini bu kez açık açık yazmış, korunmayı da sözü de lilere bırakmış görünmekte bulmuştur. Külyut- maz tutumuyla romanın adına koskaca bir so ru işareti eklemeyi de asla unutmamıştır.
Mahkeme Ben Deli M iylm ?’i ahlaka aykı rı bulmak eğilim ve iddiasındadır, işte, ikide birde kendi kendisine deli olup olmadığım so ran, iç düşüncesinde, İç sorgulamasında ke sin yanıta bir türlü varamayan Şadan Bey, Ka lender Nuri’yle pek sıkıfıkı arkadaştır. Serse ri mizaç Şadan Bey’in hali vakti yerinde; Ka lender Nuri ise lâkabından anlaşılacağı gibi çulsuz takımından. Nuri, teyzesinin evine komşu köşkte oturan, Haşmet Bey’le evli Re van Hanım’a tutkundur, iki kafadar genç karı- kocayı birbirine düşürmek amacıyla plan üs tüne plan kurartar.
Revan Hanım ’ın çok genç, esrarkeş kar deşi Sermet baştan çıkartılacaktır. Karısının hafifmeşrepliği konusunda Haşmet Bey'e sanrılar göstermenin yolu, köşke girebilmek ten geçmektedir. Zayıf kişilikli, ten hazları düşkünü Sermet aile faciasında başrolü oy nar... Bir vodvili andırır kurgusuyla bu roman, Hüseyin Rahm i’nin çifte ahlak görüşünü ye- dirdiği en cesur eserlerindendir.__________
MADAM FEDRONA’NIN
GARİP EVİ
Y A M A K
HÜSEYİN RAHMİ MİZ YERLEŞİK DEĞER
YARGILARINI, CİNSEL YASAKLARI, TOPLUM
HAYATININ İKİ YÜZLÜ KAİDELERİNİ ADAMAKILLI
SARSACAK ESERİNDE BİR DELİNİN SÖYLEMİNE
SIĞINMIŞ GİBİDİR. ESER, 1924'TE SON TELGRAF
GAZETESİNDE DİZİ OLARAK YAYINLANMAYA
BAŞLADIĞINDA, SAVCILIK "MÜSTEHCEN"
BULARAK DAVA AÇMIŞTI
ı gözağnsı
Hüseyin Rahmi, neden evlenmediği sorusuna şöyle cevap
verir: "Efendim, muharrirlerden kim evlendlyse yazanw
olmuştur. İnsanlar iki kısımdır, bir kısmı dimağ ile, bir
kısmı bedenle çalışır, ben birinci kısımdanım...’'
/ J j t /
na çekilir, davayı son kez inceleyerek karara varır: Romancı ve eseri aklanmıştır. Hele dö nemine göre bu ilerici tutumlu karar alkışlar la karşılanır. Romancı eserlerinin başına dö ner...
Hüseyin Rahmi Bey için ilk, belki de tek, belki de ilk ve son gözağrısı romanları, öykü leri, yazılarıdır. O kadar kİ üstadı Ahmet Mit hat Efendi bin tantanayla yetişmekte olan kı zını onunla tanıştırmış, Hüseyin Rahml’yi Bey koz’daki çiftliğine götürmüş, gelgelelim dile diğl sonuca ulaşamamıştır.
DOSTLUK DA BİR AŞKTIR
Beykoz’daki çiftlikte geçen zamanlara rağ men Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat Efendi’- ye “esasta evlenmek niyetinde" olmadığını uygun bir dille anlatır. Zaten yıllar ve yıllar ge çecek, hiç evlenmeyecek, neden evlenmedi ği sorulduğunda bu münasebetsiz soruyu uta na sıkıla yanıtlamak zorunda kalacaktır:
— Yattığım odada başka nefes istemem, sinirlenirim; bunun içindir kİ misafirlikte de kalamam.
Kimileyin biraz daha açılır:
— Efendim, muharrirlerden kim evfendly- se artık yazamaz olmuştur. Ernest Rönan da bekârmış, kendisine sebebini sormuşlar, in sanlar İki kısımdır, bir kısım dimağ İle, bir kıs mı bedenle çalışır, ben birinci kısımdanım ce vabını vermiş...
Büyük romancının en yakın arkadaşı Hu lusi Bev’dir. hiç şüphesiz dostluk da bir aşk tır. Refik Ahmet Sevengll, Hüseyin Rahmi ‘Gürpınar monografisinde şunları yazar:
"Elli yıl arkadaşlık ettiği kendisi gibi be kâr mütekait miralay Hulusi Bey’ln Hüseyin Rahmi'ye ve Hüseyin Rahmi’nin ona göster diği dostluk ve sadakat yirminci asrın ahbap lıkları arasında eşine tesadüf edilmesi müm kün olmayan bir vefa ve feragat şaheseri sa yılmalıdır.”
Romancımız Hulusi Bey'le çocukluğun dan, İlk gençliğinden beri arkadaştır. H üse yin Rahmi o zamanlar Aksaray'da, Hulusi Bey Yüksekkaldırım’da otururlar. Derken Hulusi Bey'in ailesi de Aksaray'a taşınacak, iki arka daş çok daha sık görüşecekler ve bir gün de aynı evde yaşamaya başlayacaklar. Hulusi Bey iyi kalpli, sevimli, kendisini tanımış olan
herkesin büyük bir içtenlikle gönül bağı kur duğu kimsedir. Fakat o “herkesten önce Hü seyin Rahmi’nin Hulusi Bey’idir.” Hüseyin Rahmi m asası başında yazarken. Hulusi Bey bir köşede kitabını okur. Dahası, büyük ro mancının eserlerinin ilk okuru olma onurunu kazanmıştır.
Kalın kaşlı, pos bıyıklı Hulusi Bev'le Hü seyin Rahmi geçmiş günlerde az gezip tozma- mışlardır. Mesela Güllü A g o p ’un müzikli mü ziksiz hiçbir oyununu kaçırmamışlardır. M e sela Şehzadebaşı'nı, Direklerarası'nı hep iki si birlikte dolaşırlarmış ve her konuda birbir lerinin fikrini almaktan çok hoşlanırlarmış.
Sonraları Hulusi Bey, Hüseyin Rahm i’nin roman müsveddelerini de temize çeker olmuş. Halil Fahrl’nin anışıyla, “Hulusi Bey gecele ri sofada mehtaplı denize karşı bir pencere nin önünde temize çekermiş ve hem deftere geçirir, hem kıkır kıkır gülermiş.”
İki dost bazen Heybeliada’daki evlerinden çıkarak değişik gezintilere katılırlar. Halit Fah ri de o günkü gezinin çağrılıları arasında. Li mancı Hamdl Bey yakın çevresindekileri Pavli adasına kadar Marmara gezintisine davet et miştir. Hüseyin Rahmi adadan alınacak. Yal nız deniz dalgalı. Kayıkla motora gelen Hüse yin Rahmi imdat ister gibi, sallanan kayıkta ellerini yukarı kaldırıyor... Motora biner bin mez de Hulusi Bey'e:
— Hulusi Bey, şu paketi ver de açalım, di yecektir.
“Dört köşe, gayet beyaz bir kâğıda sarılı” paket açılınca, motordaki hanımlara karanfil ler sunulacaktır. Rahmi Bey'in kendi bahçe sinden kendi eli ile koparıp üçer üçer renkli tire İle bağladığı ve dipten hepsinin sapını ay nı boyda kestiği karanfiller...
Heybeliada’da oturanlar yirmi beş yıl bo yunca iki dostun her sabah tur yolunda bir likte yürüyüşlerine bakakalırlar. Hüseyin Rah mi hasta oldu mu, Hulusi Bey bilgili bir has tabakıcıyı aratmaz. Hüseyin Rahmi birden öf kelenip parladığında yine miralay yatıştıracak tır. Miralay evin öteberisini alır, Hüseyin Rah- mi'nin romanlarının tefrika ve basım sorun- larıyla seve seve uğraşır,_________________
BURADA UYUYOR...
Hulusi Bey 1933 yılında öldüğünde Hüse yin Rahmi çok derin acılarla sarsılacaktır. Re fik Ahmet Sevengil’e gönderdiği bir zarftan Hulusi Bey'in mezar resmi çıkar. Taşta şu söz ler okunmaktadır: “Burada uyuyor / Mütekait miralay Hulusi Bey /1860-1933”. Resm in ar kasında ise mezar taşına geçirilememiş kırık duygulanımlar çlzlktlrilmiş durmaktadır:
“Bizi doyuran toprak nihayet bizimle do yuyor; çok hasis alacaklı.”
Küçük bir çizgi ve sonra:
“Ölümü niçin çiçeklerle süslüyoruz; bu da bir başka zifaf mı?”
“Ölüm hayatı, hayat ölümü yiyor; biz bu vahşi kanuna yaşamak, ölmek diyoruz.”
“Gönülleri mezarlara gömülü ne kadar sağ İnsan var.”
Utangaç bir ifadeyle sık sık küçük kahka halar atan Hüseyin Rahml’mizin arkadaşının ölümünden sonra güldüğünü kimsecikler gör memiş. “Mahzundu" diye yazıyor Halit Fah ri; “Yarı varlığı erimiş gibi idi.”
1934 kışında Refik Ahmet, Hüseyin Rah mi Bey’i İstanbul’da, Babıâli Caddesl'nde tek başına görecek, elli yıl hep Hulusi Bey'le bir likte gördüğü için de kalbi burkulacaktır. Bü yük romancımız gözyaşlarını gizlemeye uğra şır:
— Çiçekpazarı'na gitmek için indim, to hum alacağım. Geçende Hulusi'yi ziyarete git miştim, kabrini pek bakımsız buldum.
Zaten Heybeliadalılar onun birçok günler de elinde ufak bir kova, mezarlığa girdiğinin, o bahçe kovasıyla Hulusi Bey'in “kabri üstün de yeni bir hayatın yeşermesi için” tohumla rı suladığının tanıkları değiller midir? Zaten Hüseyin Rahmi bir zamandan beri içinin sı kıntısından gidecek yer aramakta ve mezar lıkların ıssız köşeleri dışında nereye giderse gitsin, “Beş dakika sonra ben buraya niçin geldim diye pişman” olmakta değil midir?
Nihayet sararık bir mektupta kalmış o kı rık dökük sözler: “Beni bu ihtiyar yaşıma ka dar kayıranlar hep bu hayat sahnesinden çe kildiler, yapayalnız kaldım...”
İj@ YARİN:
“AKŞAM, YİNE AKŞAM
YİNE AKŞAM”
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a Toros Arşivi