PERA WEEK
Anahid’in
akordeonu
suskun
Madam Anahid
akşamları Çiçek
Pasajı’nda ya da
Nevizade Sokağı’nda
değil artık. Taksim
İlkyardım
Hastanesi’rıde
yatıyor. Şişen karnını
gösterip, ‘Bu karnın
üzerinde kırk sene
durmadan akordeon
çaldım’ diyor Sayfa 16
BEYOĞLU
25 Temmuz 2003
TT-5o2é>£^
Madam Anahid akşamlan
Çiçek Pasajı’nda ya da
Nevizade Sokağı’nda
değil artık. Taksim
Hastanesinde yatıyor.
Şişen karnını gösterip,
‘Bu karnın üzerinde
kırk sene durmadan
akordeon çaldım’ diyor
Doğma büyüme
Beyoğlufuyum. Sanırım Büyükada’daydık. Yorgo adında bir genç akordeon çalıyordu. Aşık oldum ve anneme akordeon çalmak istediğimi söyledim. Yüksekkaldırım’da müzik aletleri satan Papa Corc’a
Çiçek Pasajı’nın akordeonu
Bir hayvanları
severim bir de
akordeonumu
gittik. 80 lira verip
Ç
içek Pasajı’m bilenler Madam Anahid’i de tanıyacaklardır.“Pasajın kızı”nı kim tanımaz ki... Kırk yıldır Çiçek Pasajı’nda elinde akordeonuyla kimlerin masasına konuk olmamıştır. Cezmi Ersöz “Son Yüzler” kitabında şöyle anlatıyor mada mı: “...Gerçek İstanbullulara özgü, ina nılmaz incelikleri, yoksulluklarım son suza dek gizleyen soyluluklan ve özen- tisiz misafirperverlikleri ile yok edilen eşsiz bir kültürün son temsilcisi sanki...” Bu son temsilciyle konuşabilmek için pasaja gidiyorum. Pasajı bir iki tur- luyorum ama akordeon çalan kimse yok. Garsonlardan birine Madam Ana hid’i soruyorum. Pasaja gelmeyeli bir ay olmuş. “Hiç bu kadar ara vermezdi. Hastalandı galiba, ama ölmüş olsaydı duyardık!” diyor. Telefon ve adresini soruyorum. Birkaç gün süren bekleyiş ten sonra tam olarak adresi bulamasam da Tarlabaşı’nda, Beyoğlu ilçe Emniyet Müdürlüğü’ne yakın bir yerde oturdu ğunu öğreniyorum. Elimde papatyalarla Tarlabaşı’na atıyorum kendimi.
Sonradan gelini olduğunu öğrendi ğim Bergüzar hanım açıyor kapıyı ve madanım hastanede olduğunu söylüyor. Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne yatın- lalı üç gün olmuş.
Hastaneye gidiyorum. Nihayet, günlerdir izini sürdüğünrMadam Ana- hid’e ulaşıyorum. Siroz olduğunu söy leyip, şişen kamım açıyor. “Bu kamın üzerinde kırk sene durmadan akordeon çaldım” diyor ve ekliyor: “İki ay öm rüm kaldı. Ama ben ölümden kork mam, kabullendim.” Doktoru iki ay ömrü kaldığım doğrulamıyor. “Böyle bir süre yok” diyor, ama ardından anlat tıktan durumun pek de içaçıcı olmadı ğını ortaya koyuyor: “Şekeri var, kalp yetmezliği var. Siroz tespit ettik, aynca karaciğerinde bir tümör tespit ettik, ama tetkik ve tedavi sürüyor.”
akerdeonu aldık. Bu işi başarabilmek için günde on beş saat çalıştım, dua ettim. Hiç ara vermedim.
Beni annem yetiştirdi. Annem özel dersler alarak piyano çalmayı Öğrendikten sonra Amerika’ya giden gemilerde çalmış. Şahane bir anneydi. Hayatta bir hayvanları severim bir de akordeonumu. “Papatya Gibisin”i çaldığımda başka bir yerlere giderim.
78 yıllık bu kadın neler görmedi kî...
Akordeonumu elime aldığım da aşklarım da aklıma gelir, hüzünlerim de...
Madam Anahid’in yanma üzüntüyle giriyoruz bu kez. Başım kaldmp bakı yor “Ölüyorum işte daha ne anlatayım, ne öğrenmek istiyorsunuz? Siz sorun ben söyleyeyim” diye çıkışıyor. Um ut suzluğuna bir çare olamamanın verdiği sıkıntıyla sorularımı ağır işten kulakları na yaklaşarak mümkün olduğunca yük sek sesle sormaya başlıyorum...
Akordeon çalmaya ne zaman baş ladınız?
Çalmaz olaydım. Sanırım Büyüka- da’daydık. Yorgo adında, bir genç akor deon çalıyordu. Aşık oldum ve anneme akordeon çalmak istediğimi söyledim. Yüksekkaldınm’da müzik alederi satan Papa Corc’a gittik. 80 hra verip akorde onu aldık. Hemen St. Antoine Kilise- si’ne gidip dua ettim. Bu işi başarmalıy dım. Çünkü annem Sofi Terziyan çok iyi piyano çalardı. Parmaklan piyano nun tuşlarında öyle güzel gezinirdi ki, böyle bir annenin kızı olarak müziğe il gisiz kalamazdım.
Beyoğlu’na ne zaman geldiniz, na- sd bir ailede yetiştiniz?
Doğma büyüme Beyoğluluyum. Tarlabaşı’nda oturuyorduk. Başımıza gelmeyen kötülük kalmadı. Bedrettin Dalan döneminde evlerimiz yıkıldı. Ev siz kaldık, sonra cahil insanların haksız- lıklan... Ermeni cemaatinde tanınan bir aileden geliyorum. Annemin babası
Hazine-i Hazıra’da müfettişlik yapar mış. Beni annem yetiştirdi. Annem özel dersler alarak piyano çalmayı öğrendik ten sonra Amerika’ya giden gemilerde çalmış. Şahane bir anneydi.
Sokakta çalmaya nasd karar verdi niz?
Çiçek Pasajı’ndan önce semderde çalıyordum. Dışarıda çalmaya ilk Mu zaffer İnan’la başladım. O klarnet, ben de bildiğiniz gibi akordeon çalıyordum. Topkapı, Kumkapı, Unkapanı gibi semderde belirli mekanlar vardı. Ama sokakta hiç çalışmadım.
O dönemin Beyoğlusu ve eğlence hayalına dönelim, neler kaldı hatı rınızda?
Hiçbir fark yok mekanlar aym. Ama insanlar çok değişti. O zaman in sanlar kibar ve saygılıydılar. Şimdi ne yaşlıyı, ne de hayvanı tanıyorlar. Çiçek Pasajı’ndaki garsonlar ve diğer personel çok kötü davranınca küstüm ve Nevi- zade’de çalmaya başladım. Gavur diye hitap eden kendini bilmezler var. Oy sa eğlenmeye gelen müşteriler beni se ver. Kimlerin eğlencesine eğlence katmadım ki; Ayhan Işık, Kemal Sunal ve adım hatırlamadığım y y nice sanatçı beni tanır. Gece
Çiçek Pasajı is silent...
Madame Anahid, the symbol of Beyoğlu, is no longer around Çiçek Pasajı or
Nevizade in the evenings. Now, she is in Taksim İlkyardım Hospital.
I
f you know Çiçek Pasajı, you will know Madame Anahid. Everyone knows “The Girl o f the Passage”...She has been a guest at many a table playing her accordion in the last 40 years. Cezmi Ersoz talks about Madame in his book “Last Faces”;“ ...She is like a last representative o f a unique cul ture which used to possess an unbelievable politeness, a nobility which hid its poorness. Forever, a culture which has been destroyed”...
I went to the passage to talk with this last repre sentative. I ask a waiter about her, but he says it’s been two months since he has seen her. He said, “I guess she got sick. If she had died, we would have heard from somewhere!” I leam where she lives and I visit her with daisies. Her daughter in law tells me that she has been in hospital for three days.
Finally I reach her. There are four other patients in her room. She shows me her swelling belly because of cirrhosis and says “I played my accordion at the top of this belly for forty years. Now I have two months to live but I’m not scared o f death, I have accepted it”. Her doctor’ says is in a very critical condition due
to her diabetes, a heart problem and a tumor in her liver. W e go back to her room sadly and she says, “ I’m dying, what do you want me to tell?”
“When did you start to play the accordion?”
I wish I hadn’t started at all. I guess we were in the Prince’s Islands. There was a young guy who was playing the accordion. I fell in love with him and told my mother that I wanted to play the accordion. We went to Pope George who used to sell accordions and paid 80 TL. Then I went to Saint Antoine church to pray, I must have been successful, as my mother was a very good musician, I really shouldn’t have been bad at music.
“When did you arrive in Beyoglu and what kind o f family were you brought up in?”
I was bom in Beyoglu and we used live in Tarlabasi. Our house had been destroyed during the Dalan period. I’m from a well-known Armenian fam ily. My mother was a wonderful person, after learning to play the piano, she started to work on ships which used to go to the USA. She used to speak three differ ent languages and was a very hardworking woman.
Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha Toros Arşivi