HAYATIM..
. Başladığı gün ve yer belli...Ama bu çileli ömür nerede ne zaman
noktalanacak...Ve ben herşeyi anlatmalıyım,hayatım bir yerde noktalanmadan...
"Cahide^yi kendi
kaleminden tanıyın
ı Y ıllar yılı beni sahnelerde alkışla
mış tiy a tro severlere .film le rim i
görm ek için sinem aların önünde
beklem iş
sinema se yircile rin e
hatta onların ço cu kların a b ir g ö
revim olacak, işte bunu yerine
getirm ek istiyorum . G ençler Ca-
hide S o n ku ’yu Cahide S o n ku ’-
dan tanım alı... Başkalarının yaz
dıklarından değil...
I Her dünyaya gelen çocuk gibi olmuş
benim de dünyaya gelişim...Hiç
☆
MESLEĞİM BENİ, BEN MESLEĞİMİ MAHVET
TİM. İŞTE HAYATIMIN KISACIK ÖZETİ BU...
bir şey bilmeden haykıra haykıra...
Neden olduğunu anlayamadan ağ
laya ağlaya...
»Ben Yemen’de, bir asker evinde
dünyaya gözlerimi açmışım. Dedem
asker, babam asker.. “ Asker ailesine
erkek evlat yakışır” demişler. Ablam
doğmuş. “ Bari İkincisi bizi utandır
masın” demişler, ben doğmuşum.
Doğduğumda "kara haber”i babama
telgrafla bildirmişler: “ Bir kızın oldu”
»Cephedeki askerleri düşünüp adımı
“ Mücahit” koymuşlar. Yıllarca taşı
dım o ismi. Ta ki ablamın tifodan yat
tığı gün annemin bana “ Cahide” diye
hitap ettiği güne kadar. Artık erkek
ismi taşımaktan kurtulmuştum. “ Ca
hide” ismini çok seviyordum.
_
l
A
A
27Mart 1981 Cuma
^
,r :;
H u r r ıu e t
TÜRKİYE
TÜRELERİNDİR
YIL: 33 SAYI: 11840
TEL: <Ul> 26 20 00 (Santral) İlân Servisi: 26 40 04-26 40 05 Yan İtleri: 26 20 00-26 20 20
G Ü N L Ü K M Ü S T A K İ L S I Y A S I G A Z E T E
Kurucusu: SEDAT SİMAVİ (1896 -1953)
FİYATI 10 LİRA
Hava
MARMARA: A* bulutlu, sabah saatleri hafif sisli.
EGE: Az bulutlu, iç ege sisli
İÇ ANADOLU: Parçalı bulutlu, doğusu yağmurlu
KARADENİZ: Parçalı bulutlu, doğusu yağmurlu
AKDENİZ: Parçah çok bulutlu, yer yer sağanak yağışlı
DOĞU: Çok bulutlu, yer yer yağmurlu GÜNEYDOĞU: Çok bulutlu.
TAM 41 YIL ÖNCE:
. . . • — . . _ w . . w —- uncu günii, Cahide Son-1940 yılının Mart ayının 9 ku fotoğraf makinesinin objektifine işte bu pozu veriyor. Dünya güzellerini kıskandıracak bir güzellik, tiyatro sahnelerinin, film setlerinin, milyonlan peşinden sürükleyen vaz geçilmez kadım Cahide Sonku. Acılı, karanlık günlerin hüznü, bu tatlı güzelliğe sanki o günlerde çökmüş gibi...
C a h id e S o n k u 'n u n a n ıla rı 6. s a y fa d a
16 15 20 12 22 23 12 4 16 16 16 10 14 16 16 24&
W
İstanbul Ankara l/mir Samsun Adana Antalya Bursa E r/urum E skişehir K ocaeii Balıkesir Zonguldak Çanakkale Sakarya E dirne K ıbrıs"Cahide'yi kendi kaleminden
_
J
,—
☆
☆
☆
Mesleğim beni, ben mesleğimi mahvet
tim. İşte hayatımın kısacık özeti
tanıyın
İR
önüm de bir yığın masanın başındayım.kağıt... Bomboş... Bembeyaz... Dudakları mın arasında bir cıgara. Dumanlan, yüzüme doğru yükseliyor. Gözlerimi yakıyor.
Farkındayım... Cıgaranın ucun daki kül yığını giderek uzuyor uzu yor... Ama onu ağzımdan çekip kü lünü silkeleyecek dermanım yok. Adaam sende... Varsın yansın, kül olsun.
Dudaklarımın arasında kül yığını na dönüşmekte olan şu cıgara s ar ya; benim hayatım o. Yanmış, tükenmek üzere. Her şey bitmeden... Sonra düşünüyorum. Her şey ne zaman bi tecek, diye bir soru takılıyor kafama. Önümde duran o bomboş, bembeyaz kağıtlara bir daha bakıyorum... Yaz mak gerek, diyorum... Yanıp tüke nen hayatımın küllerini bu kağıtlara sermek gerek... Hem de fazla oyalan madan yapmalıyım bunu.
Hayatım... Başladığı gün ve yer belli. Ama bu çileli ömür ne zaman, nerede noktalanacak? Dudaklarımın arasındaki şu cıgara ne zaman sade ce bir kül yığını olacak? Bilemiyo rum. Ama bildiğim bir şey var. Za man geçtikçe, dostlar, hatıralar, bi rer birer yok oldukça, bu hayatın yükü bana daha da ağır geliyor... Eziliyorum... Usanıyorum... Bıkç yorum; Yaşamaktan bıkıyorum.
Ah, şu cıgara... Dııdaklanraın- arasından hiç eksik etmediğim sadık dost. Sen de sönersen... Sende bir kül yığını olursan... İşte o zaman benim için de her şey bitmiş olacak. Elimi çabuk tutmalıyım. Cıgara sön meden, hayatım bir yerde noktalan madan, her şeyi anlatmalıyım. Yeni nesiller, Cahide Sonku’yu Cahide Sonku’nun kaleminden tanımalı. Başkalarının yazdıklarından, başka larının anlattıklarından değil.
Yıllar yılı, beni sahnelerde alkışla mış tiyatro severlere, filmlerimi gör: mek için sinemalann önünde
bekleş-• Hayatım... Başladığı gün ve yer belli.
Ama bu çileli ömür ne zaman nerede
noktalanacak...
• Her dünyaya gelen çocuk gibi olmuş
de dü
' " “ ‘ ayi
deh olduğunu anlayamadan ağlaya,
benim de dün
şey bilmeden baykıra
ıyaya
naykı
gelişim... Hiçbir
haykıra...
Ne-ağlaya...
»Ben Yemende, bir asker evinde Dün
yaya gözlerimi açmışım. Dedem as
ker, babam asker. “Asker ailesine er
kek evlât yakışır,” demişler. Ablam
doğmuş. “Bari İkincisi bizi utandır
masın,’ demişler, ben doğmuşum.
Doğduğumda “kara haber”i babama
telgrafla bildirmişler: “ Bir kızın
ol-»Cephedeki askerleri düşünüp adımı
»uep
“ Mücahit” ko
dim o ismi
oymuşlar. Yıllarca taşı
la ki, ablamın Tifo dan
İŞTE DEDEM:
Dedem Yemcn’de| 7. Ordu Konıuta- nı’ydı. Çorapsız İbrahim Paşa. Mert bir askerdi. Babam da onun maiyetinde subay.
yattığı gün annemin bana “Cahide”
diye nit
diye tıitap ettiği güne kadar.
miş sinema seyircilerine hatta onların çocuklarına bir görevini olacak. İşte bunu yerine getirmek istiyorum.
Hatıralarımı, şu önümde duran bomboş, bembeyaz kağıtlara serpiş tirmeye başlarken, bir hakikati de belirtmeliyim; Mesleğim beni, ben ■f*¡tileğiıiıi mahvettim İşte hayatımın kısacık bir özeti bu. Nasıl mı? Bu soruyu cevaplandırmak için yıllar ön cesine dönüyorum. Hayatımın başla dığı yere... Doğduğum güne.
Paşa torunu
Subay kızıydım
H
ER dünyaya gelen çocuk gibi olmuş, benim de dünyaya geli şim... Hiçbir şey bilmeden haykıra haykıra... Neden olduğunu anlaya madan, ağlaya ağlaya... Sonra T ü rkiye'de değil, Ycmen’de... "Bad’ı- Sabah", “ Sabah Kapısı" denilen bir yerde...
Bir asker evinde dünyaya gözleri mi açmışım. O devirlerde Yemen, biz Türklerin elindeydi. Büyük babam â,ker...‘YedlnciO rdukom utanı... Ço- rupşız İbrahim adıyla tanınan, ya ma.’ bir kumandan. Dört dil biliyor. Orduda, yediden yetmişe, herkese sö zünü geçiren mert bir asker. Ya ba banı? Babam da dedemin maiyetinde çalışan bir subay. Yani anne tarafın dan da baba tarafından da bir asker ailenin kızıyım.
Ablam, benden iki buçuk yıl önce dünyaya gelmiş. Babam ve dedem, yani annemin babası Çorapsız İbra him Paşa, “ asker aileye erkek evlat yakışır” diye düşünmüşler. Annemin bir erkek çocuk doğurmasını bekle mişler. Beklenen çocuk kız olunca da
hiç değilse erkek adı taşısın, demişler \c Necdet koymuşlar adım...
Ablam büyüyor, iki buçuk yaşına geliyor. Bizim evde gene bir telaş... Heyecanlı, biraz da korku dolu... An- ııgnı, yine hamileliğinin son günlerin de... Doğum sancıları başlıyor. An neannem ve evimizdeki diğer
kadın-İ
lar. "Hayriye, bari bu defa bizi utan dı rmasa” diyorlar.Ortalık, zaten karmakarışık. As ker, Yemen çöllerinde savaşıyor. Ba bam, Ingilizlere esir düşmüş. Çorap- sız İbrahim Paşa'nın evinde ise. do ğum hazırlıkları sürüyor. Sancılar ar tıyor... Sıklaşıyor... Nihayet ben dünyaya geliyorum. Kara haber, ba bama telgrafla iletiliyor: “ Bir kızın
oldu.” bir
BEN VE ABLAM:
İstanbul’a gelip Fatih’teki konak yavrusu dede evine yerleştiğimiz günlerde aile acılar içindeydi. Annemle babam ayrılmışlardı. Ablam Necdet (solda) tifoya yakalanmıştı. Faruk dayım (sağ başta) dedem ve teyzemin kocası arasın da bir çekişmedir gidiyordu. Ben (oturan) birgün ablamın buşucunda bekleyen anneme “ Necdet ablam bizi bırakıp cennete mi gidecekmiş?” diye sorunca annemin hıçkıra hıçkıra ağladığını hiç unutamam.. Telgrafın ikinci cümlesi,soru: “ Adını ne koyalım?”
Babamdan, cevap gelmiyor. De dem, cephedeki askerleri düşünüyor. “ Bu torunumun da adı Mücahit ol sun” diyor. Savaşan manasına gelen bu isim bana gerçekten uygun düş müş... Bunu yıllar sonra anlıyo rum... İster istemez hayatımın büyük bir kısmını savaşçılar gibi sürekli bir ölüm kalım mücadelesi içinde geçir menin her şeyden önce adımdan kay naklandığına inanıyorum.
İlk hatıralarım
R
AHMETLİ annemden öğrendi ğime göre, o günlerde Yemen’- de yaşayan Türkler göç hazırlığı için deymişler. Yemen, Türklerin elinden çıkmak üzereymiş. İstanbul’daki ak rabaları dedeme bir an önce İstan bul'a dönsün diye mektup üstüne mektup, haberci üstüne haberci yol lamışlar. Ama teyzemin kocası Ayı Yusuf, dedemin aklını çelmiş. Ye- men'de kalmamızı o istemiş.Çocukluğumdan aklımda kalan ilk hatıra, Yemen’den develer üzerin de çölü geçişimizdir. Çok küçüktüm ve çelimsizdim. Bunu, gayet iyi hatır lıyorum. Ablamla beni bir deveye bindirmişlerdi. Devenin üstünde, denge bozulmasın diye benim tara fıma ağırlık koymuşlardı. Sonra, bir gemi gözlerimin önünde canlanıyor. Ona bindiğimizi hatırlıyorum.
İstanbul’a geldiğimiz zaman, an neannem ile dedem Fatih’te bir ko nak yavrusuna yerleşmişlerdi. Biz de babam ve annemle birlikte babaan nemin evine sığındık. Babam, çap kın. hayırsız bir erkekti. Babaannem ise katı yürekli, bencil bir kadın... Rahmetli anneciğim, iki kızıyla Fa- tih’deki o iki katlı evde ancak bir yıl barınabildi.
Gürün birinde Fatih'teki baba evinden gene Fatih’te, Draıııan ya kınlarındaki konak yavrusu dede evi ne taşındık. Annemin, babamdan boşandığını, babanım çapkınlıkları na daha fazla dayanamadığı için de demle anneannemin yanına sığınmak zorunda kaldığını çok sonra öğren dim. Yemen'deıı gelmiş ııe kadar ak raba varsa, çoluk çocuk, herkes bu evde toplanmış.
Aradan aylar geçmiş, dedemin ço luk çocukla dolup taşan evine alış mıştım. Ablam Necdet, Nümune İr fan mektebine gidiyordu. Beni de bir ana mektebine yazdırmışlardı. O de virde, bir çocuğun ana mektebine ve rilmesi pek de olağan şey değildi. O mektebi çok iyi hatırlıyorum. Bizim konaktan üç ev ötedeydi. Sabahlan, evden yalnız başına çıkardım. Anne ciğim, odamızın penceresinden beni gözleriyle takip eder, ben de okulun kapısından içeri girerken, arkama dönüp ona bakardım.
Acı günlerim
A
NA okulundan sonra beni de bir ilk mektebe verdiler. O günlerde, evde can sıkıcı hadiselerin geçtiğini hayal meyal hatırlıyorum. Faruk dayım, dedem ve teyzemin ko cası Ayı Yusuf’un arasında bir çekiş medir gidiyor. Bir akşam, dedem tey zemin kocasıyla kavga ediyor, bu nunla da kalmayıp, başına taşla vu ruyor. Ertesi gün, teyzem, kocası, ço cukları evimizden ayrılıyorlar.Neyin nesi olduğunu anlayamadı ğım bu hadise, anneannemi yatağa düşürüyor. Kadıncağıza felç geliyor. Dedem, üzgün. Yarım asır, bir yastı ğa baş koyduğu refikasının yataklara düşmesinden belki de kendini mesul
T r Y 7 C M | ET* Teyzem Fatma ile (solda) çok iyi anlaşıyorduk. Ben I E. I c L I V I L L . (sağda) ve kızım Ender (ortada) teyzemizi gerçekten çok seviyorduk. Ama evdeki tablo bambaşkaydı. Faruk dayım, dedem ve teyzemin kocası hemen her gün birbirlerine giriyorlardı. Tabii o gün lerde ben de çocuktum ve kızım Ender daha dünyada yoktu. Birgün teyzem, kocası ve çocukları bizi terkedlp gittiler.
tutuyor. Evimizde matem havası esi yor... O günlerde, tifo salgım da ya yılmış. Ablanı tifoya yakalanıyor. Anneanneni, o hasta perişan haliyle, ablamın başuçunda nöbet tutuyor.
“ Anne” diyorum. “ Necdet ablam bizi bırakıp cennete mİ gidecekmiş? Herkes öyle diyor... Ben de burada kalmam. Ne olursun, anne ablamı gönderme. Ya da hep beraber gide lim.”
Annem, susuyor. Yüzüne bakıyo rum. Gözleri yaşlarla dolu. Zavallı nın bir deri bir kemik kaldığını da farketmemek mümkün değil. Konuş mak istiyor.aına söyleyecek söz bula madığından eminim.
Çocuk olmama rağmen, söyledi ğim sözlerin onu can evinden vurdu ğunu biliyorum... Üzülüyorum... Nc yapsam acaba? Anneciğimi neşelen dirmek. kahkahalarla güldürmek için ne desem?.. Ama sonra kıskanç lık duygulan, üzüntümü yeniyor... öyle ya, ablamın hep benden fazla sevildiği evde, onun her isteği daki kasında yerine getirildiği halde, ben zavallıya hep bir bahane bulmalan- nın boşuna olmadığını düşünüyo- ntm. Ablam güzel... Ablam zeki... Ablam becerikli... Ya ben? Ben, küçüğüm... Bcr çirkinim... Ben. be ceriksizim... Üstelik, ablamı hiç ra hat bırakmıyorum. Her şeyine ortak olmaya çalışıyorum. Benim yaptıkla- nm kötü... Onunkiler iyi, güzel...
ki
“ Şimdi bîr de hastalık tutturdu” diyorum içimden. Artık "Küçük ha nım, kimbilir nasıl nazlanacak?.. Bana eziyet etmek için neler yapa cak?”
İsmim değişiyor
Z
AVALLI annem, o perişan ha liyle bile içimden geçenleri an lamakta gecikmiyor. Bana sımsıkı sarılıyor, ağır ağır başımı okşuyor... Kısık, ağlamaklı bir sesle:“ Yavrum, Cahide’m ” diyor, “ Sen daha çok küçüksün. Böyle şeyleri an layacak yaşta değilsin. Ablan hasta, hem de çok hasta... Gel, seninle bir likte dua edelim. Ablacığın çabuk iyileşsin. Bir daha da cennete git mekten sakın söz etme emi?”
İşte o zaman hüngür hüngür ağ lamaya başlıyorum. Annem de artık göz yaşlarını tutamıyor. Bir deri bir kemik kalan vücudu kesik hıçkırık larla sarsılıyor.
Ablamın tifodan yattığı o üzüntü ve endişe dolu günlerden aklımda ka lan en önemli hatıra, annemle yap tığımız. bu konuşmadır.
Annem o gün bana ilk defa Cahl- de diye hitabetmişti. Doğrusu bu is mi beğenmiştim. Evde baııa Mücahit ya da Cahit denilmesine için için kı zıyordum. Çünkü erkek adı taşımak İliç hoşuma gitmiyordu. İşte sonunda ablama karşı bir üstünlük elde etmiş tim. Onun adı, erkek adıydı... Cahi lle ise kadın adı...
Yarın: Ölümle
ilk karşılaşma
27 Mart 1981 Cuma (T)
Cahide Sonku nun
anılan
UJSVUTİİVI
n#%Y#4J ııvı
©Cahide Sonku’nun anı
larının yayın hakkı yal
nız HÜRRİYET’e aittir.
Zaman geçtikçe
dostlar, hatıralar
birer birer yok
oldukça, hayatın
yükü daha da
ağır geliyor
Dudaklarımın arasındaki sigara, bir kül
yığını olmadan, hayatım bir yerde
noktalanmadan, herşeyi anlatmalıyım.
Gençler Cahide Sonku'yu, Cahide
Sonku'nun kaleminden tanımalı.
Başka/annın yazdıklarından değil...
Yıllar yılı beni sahnelerdealkışlamış
tiyatroseverlere, film lerim i görmek
için sinemaların önünde beklemiş
sinema seyircilerine hatta onların
çocuklarına birgörevim olacak.
İşte bunu yerine getirm ek istiyorum
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi