• Sonuç bulunamadı

Salah Cimcoz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Salah Cimcoz"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Salah Cimcoz

i

B iy o g ra fisi :

H u k u k çu , Y azar, G azeteci. . D oğ : 1877

-B abası: V e zir İbrah im Paşa T oru n u H a­ şan A sım .

İstan b u l’da H u k u k F akültesin de okud u . İstanbul M eclisin d e M illet V ek ili, T ü r k i­ y e 1. B . M. M eclisin d e son ra 4. v e 5. D e v relerd e İstanbul M ebusu oldu. E serleri: K a lem M ecm uası.

I

STANBULVn en güzel yazlık semti olap Moda’da Koço’nunr deniz üstü gazinosunda onu Ahmet Haşini bana tanıtmıştı. Uzaktan bite doğru geldiğini gördüğümüz zaman, Haşan merhum:

— Salâh Cimcoz geliyor... dedi; sana prezante edeyim... Pek nüteci bir zattır; sohbetinden hoşlanırsın!..

Bir ayağı topal olmasına rağmen, zarif bastonuna dayanıp bu aksaklığım hiç belli etmiyerek, güler bir yüzle bize yaklaştı. Kır saçlanmn çerçevelediği geniş alnı, asil gülüşü ve derin ba- kışlariyle bana, ilk anda, meşhur olan zekâsını teslim ettirmişti.

Eylül akşamı; mevsime göre akrasında siyah, çift düğmeli ceket, çubuklu bir pantalon ve boz renkte çok şık bir yelek vardı. Başı açık ve rüzgârda dağılan top saçlariyle; kırk yaş­ larında bir İstanbul beyefendisiydi.

Hâşimle pek nâzik selâmlaştılar. İkram ettiğimiz köşe­ ye, gene kendine has, çekingen ve çok zarif haliyle teşek­ kür edip oturdu. Ondan sonra, hatırımda yıllardanberi izi ka­ lan, nefis bir sohbet başladı.

Sonbahar akşamı; Fenerbahçe arkasından tam yuvarlaklı- ğiyle, san güller renginde ay yükseliyor ve solumuzdaki Bo- monti bahçesinden tatlı bir serenad yansıyordu.

Hava ılık, gazino tenha, müzik güzel ve mehtap ömre be­ deldi. Doğrusunu söylersem Salâh Cimcoz Beyin sohbeti ve gü­ zel konuşması, bütün bu güzelliklerin üstünde, şiir kadar enfes gelmişti bana...

Bizi güzel sanatlann ışık, renk, âhenk bahçelerinde dolaştı­ rıp; hey kel,resim ve edebiyattan bahsettikten sonra, bütün bu

(2)

S A L A H C ÎM C O Z 77 incelikleri bir yerde toplayan eski antika eserlerden söz aç­ mıştı.

Salâh Bey, geçmiş yılların mirası olan kıymetli eşyaların yalnız göz meraklısı bir zat değil, onları devir devir takip edip inceliyen bir tarihseverdi.

Neler anlatmamıştı o akşam... Bazan hayalimizde bize

fağtur bir kâseden şarap içirmiş, bazan beş asır evvelki bir çini sırında buğulanan renklere ve bir minyatürdeki şaheser mik- roskopik çizgilere hayran etmişti.

Ortada elle tutulan hiçbir şey olmadığı halde antikite eş­ yaları an.atıp, varmış gibi canlandıran bu zatı dinledikten sonra müzelerin meraklısı olmuştum.

ÇAL.AH Cimcöz nükteci, zarif ve güzel konuşan bir zattı o... Bir ara­ lık gülümsedi:

— Her halde Atatürk de antika meraklısı olsa gerek!.. Haşan, aıakadar oldu:

— öyle m i?. Nereden anladın bu merakını?..

Salâh Boy; yaşlılığım anlatmak ister gibi, ak saçlarını gösterdi: — Beni kaç yıldır mebus yapıyor!..

Sonra şu ikirrci nüktesiyle bizi güldürdü:

—ı Geçen günkü fırtına az kaldı pahalıya mal oluyordu!.. Bir yıl­ dırım, fakirhaneye hücum etti. Fakat evde paratoner olduğundan, ben aksak Timura bir şey yapamadı bu yıldırım!..

1877’de, İstanbul’da doğan Salâh Bey; vezir İbrahim Paşa torunu ve Haşan Asım Beyin oğludur. Hukuk mezunu olup, ka­ lem kuvveti herkesçe takdir edilmiş bir muharrir bulunan bu zat; 1908 meşrutiyet inkılâbından sonra «Kalem» is im.i bir mi­ zah mecmuası neşretmiştir.

Önce İstanbul «Meclisi Mebusan» mda teşriî vazife gör­ müş, sonra «Büyük Millet Meclisi» nde birkaç devre İstanbul mebusluğu yapmıştır.

Eski Batınye Nâzın ve Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Salâh Cimcoz Beyi hiç sevmez, fakat belli etmeyip; si­ temlerini anlamamazlığa gelerek, hasma sitem yolunu tutar­ mış. İlk cihan harbinde «Yıidınm Ordulan» kurulduğu sıra­ da Salâh Beyin bıyık altından gülümsediğini duyunca, kendim tutamamış:

— Zaten bu topal, yıldımmdan hoşlanmaz!..

Cemal Paşa; Suriye - Lübnan’da ordu karargâhım kurup; devlet içinde devlet misali, muhteşem bir hayat sürerken, bel­ ki de ihtişamım göstermek için, İstanbul’dan üeri gelen bazı

(3)

7fc T Ü R K N Ü K T E C İE E R İ

mebuslarla, muharrirleri oraya dâvet etmişti. Salâh Bey de her nasılsa bu kafile arasında bulunuyordu.

Cemal Paşa; «Âliye» deki şâhane villâsında misafirlerine bir gece ziyafeti tertip etti Öyle bir ziyafet ki sulh zamanında bile bu derece israf tenkit edilebilirdi: Bir kuş sütü eksik sof­ ralar... Sazlar ve rakkaseler!..

Türkçe, Arapça şarkıların nağmeleri arasında kadehler, do­ lup boşala dursun; ekâbirin bezme en sonra gelmesi üşülünce; paşa geciktikçe gecikmiş...

Nihayet ortalıkta bir telâş peyda olup bütün saz heyeti merdivenlere koşarak, evvelce paşa için bestelenen: «Falihyi Cemal Paşa» nakaratlı bir Arapça türküyü çalmaya başlamış­ lar.

Cemal Paşa vakar ve azametle salona girip oturunca; ya - nıbaşına isabet eden Salâh Cimcoz Bey güya kumandanın ku­ lağına fısıldıyormuş gibi, fakat herkesin duyabileceği bir sesle:

— Aman paşa, ayağını denk al... demiş; bu herifler seni defe koymuşlar!..

İşte o günden sonra aralan büsbütün açılmış.

J^JEŞRUTtYETTE İstanbul mebusu bulunduğu sırada bi- gün Mebusan Meclisine erkence gitmiş. Henüz celse başlamadığından, bekleme saiomında sigara içerken; ayandan Müşir Tatar Osman Paşa içeri gir­ miş. Salâh Beyin nüktelerine meftun olan paşa daima ona takılır ve her seferinde de uygun bir cinasla payını alıp susarmış.

Salâh Bey; o gün biraz canı sıkıntılı olduğundan, yaşlı âyan âzasiyle dalaşmak istemeyip yürüyünce, öbürü salonda kendisini takip etmiş:

Bir az göz göze bakıştıktan sonra; Tatar Osman Paşa hücuma baş­ lamış:

— Geçmiş olsun Beyefendi!.. Bacağınıza, ne oldu?.. Aksıyor biraz!. Salâh Cimcoz Bey de şu yaylımla Tatar Osman Paşayı ricate mec­ bur etmiş:

— Ayağımı bir tatarcık ısırdı!.. Muzir mahlûk hep böyle süfli yer­ lerde gezer:.. Üstelik mikropluymuş da... Topallayıp duruyorum böyle!..

E K :

ANEKDOTLAR

N E Y Z E N Tevfik, biraz çakır keyif olmak arzusiyie içmiş pusulayı şaşırarak rotadan ay­ rılmıştı. Gece yarısından sonra elektriklerin yarısı da sönünce, evini bulmakta zorluk, çekmeye başladı. Bereket versin o sırada karşısına bekçi çıktı.

Neyzen sordu: «Bizim Neyzen Tevfik buralarda oturuyormuş bekçi baba evini, «aslerir misin bana?»

Bekçi şaşırdı: «Neyzen Tevfik sizsiniz bayım !.»

'«Sana Neyzen Tevffğin kim olduğunu değil evini saruyarum be adam.»

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

This study identified the variations of morphology of the primary mandibular first molar (Type I and II coronal outline and Type A-F cusp alignment.) Type I coronal outline

Schrödinger’in kedisi kübit (kuantum bit) denen iki durumlu bir kuantum sistemine örnek teşkil ediyor; kuantum durumlarının süperpozisyonu (üst üste binmesi) sadece

Usain Bolt, Pekin Olimpiyat Oyun- ları'nda eğer yarışı daha bitirmeden önce başarısını kutlamak için yavaşla- masaydı 100 metreyi ne kadar sürede koşardı.. Bir grup

That’s why the problem of compact extraction generator creation, for using in radiologic laboratories, deals with the problem of their structure simplification,

This study focuses on exploring the biosorption potential in the recovery of a light (La), intermediate (Eu) and a heavy (Yb) rare earth elements using Sargassum biomass in

Bay Misyonerin dinler arasında mukayese yapma­ mayı ısrarla tavsiye etmesine rağ­ men, biz yine mukayeseden vaz- geçemiyeceğiz (çünki Dinler Tari­ hi ve Dinler

Birtakım şeyleri öğ­ renebilmesi, kendine çok yaban­ cı olan bir çevrede tutunabilmesi için herkesten çok çalışması ge­ rekiyordu.. Üstelik bazı kelimeleri

Sanatıyla, renkli kişiliğiyle bir döneme damgasını basan Muammer Karaca, tiyatroda olduğu kadar operet sanatımı­ za da yıllar boyu katkıda bu­ lunmuş, yurt