• Sonuç bulunamadı

Buluşları tıp dünyasında kabul edilen Prof. Muzaffer Aksoy:Yararlı bilim adamlarının yolu tıkanıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Buluşları tıp dünyasında kabul edilen Prof. Muzaffer Aksoy:Yararlı bilim adamlarının yolu tıkanıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BULUŞLARI TIP DÜNYASINDA KABUL EDİLEN Prof. MUZAFFER AKSOY:

Mmırlı bilim adam larının yolu tıkanıyor

CELÂL ÜSTER

Ülkemizin değerli bir bilim adamı, kendi alanında bütün dünyanın ta­ nıdığı bir hematolog geçtiğimiz gün­ lerde, 16 mart 1984’te İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Başkanlı­ ğ ından emekliye ayrıldı. Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, 1940’da İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirmesiyle başla­ yan meslek yaşamını kırk dört yıl sonra “ kâğıt üzerinde” noktaladı. Özellikle kâğıt üzerinde diyoruz, çünkü Muzaffer Aksoy gibi bilime vurgun bir bilim adamının araştırma­ larından, çalışmalarından kopması olanaksız. Yıllarca laboratuvarlarda- ki, hastaları arasındaki zorlu uğra­ şını, çeşitli güçlüklere karşın eşi Ne­ dime Aksoy’un da desteğiyle sürdü­ ren Prof. Aksoy, emekliye ayrıldık­ tan sonra da üniversitedeki bilimsel çalışmalarını hiçbir karşılık bekleme­ den konuk profesör olarak devam et­ tirecek. “ Bilim adamı, bilimsel yol­ larla ortaya çıkaracağı gerçeği hiçbir çıkar düşünmeden, en namuslu bir biçimde bilim önüne seren insandır,” diyen Prof. Aksoy tüm meslek ya­ şamı boyunca bu anlayışa bağlı kal­ dı. Onun bu soylu ve çetin uğraşının öyküsünü kendi ağzından dinlemek istedik.

İstanbul'da bir buluş:

“ H em oglobin İstanbul”

— Sayın Prof. Aksoy, dünya tıp literatürüne üç önemli katkıda bu­ lunduğumuzu biliyoruz. Sanırız, bunlardan ilki orak hücre kansızlık hastalığı konusunda oldu.

AKSOY — Evet, 1947’de gittiğim Mersin Devlet Hastanesi’nde başla-- dığım ve 1955’e kadar süren çalışma­ larım sonucunda, orak hücre hasta­ lığı da denilen bir kansızlık hastalı­ ğının Mersin yöresinde Türkmenler arasında da bulunduğunu tespit et­ tiril. Bu, daha çok Afrika’da, beyaz­ lar arasında da Akdeniz yöresinde Yunanlılarda, Italyanlar da görülen bir hastalıktı. Ben bu hastalığı, Mer­ sin ve çevresindeki Türkmenlerde, kend' aralarında sık evlenen bir top­ lulukta bir kan anatomisi olarak tes­ pit ettim. 1955’e kadar süren araş­ tırmalarım sonunda bu tamamen be­ lirlendi. Bu konuyu ilk defa İngilte­ re’de, ünlü bir tıp dergisi olan Lan- cet’te yayınladım. Anormal hemog­ lobinler ve onlardan biri olan orak hücre anemisi üzerindeki çalışmam, yeni birtakım hastalıkların bulunma­ sını sağladı. Orak hücre kansızlığı­ nın dünyada belirlenemeyen bazı tür­ lerini bu araştırmam sırasında bul­ dum; bunları ABD ve İngiltere’deki tıp dergilerinde yayınladım.

— Anormal hemoglobinler alanın­ da tıp bilimine yaptığınız katkılar do­ layısıyla I969’da TÜBİTAK ödülü­ nü de almıştınız...

AKSOY — Orak hücre üzerinde­ ki çalışmalarım sırasında aynı konu­

MEZUNİ YET KONULMASINDAMuzaffer Aksoy, 44 yıl önce İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdiğin­

de, mezuniyet konuşmasını zamanın Eğitim Bakanı Haşan Âli Yücel ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Cemil Bilsel'in de katıldığı toplantıda yapmıştı.

P r o f. AK SO Y’U N T IP D Ü N Y Â SIN A K A TK ILA R I

V Benzenle kansızlık arasında bulduğum ilişki

nedeniyle A B D Çalışma Bakanlığı’nın çağrılısı

olarak A m erika’y a gittim. M ahkemede tanık

olarak dinlendim. Türkiye’de bulduğum kanıt­

ları ortaya koyduk ve mahkeme kazanıldı.

t / Orak hücre kansızlığının dünyada belirleneme­

yen bazı türlerini Mersin ve çevresindeki Türk­

menler arasında yaptığım araştırmalar sırasın­

da buldum. Bu bulgularım A B D ve İngiltere’-

deki tıp dergilerinde yayınlandı.

> /

İstanbul’da 1968’den 1972’y e kadar süren araş­

tırmalarımız sonunda yeni bir anormal hemog­

lobin bulduk. Bu araştırmalarımıza Amerikalı

bilim adamları dayardım ettiler. A norm al he­

moglobinler, İstanbul’da bulunduğu için “H e­

moglobin İstanbul” adı verildi.

dan olm ak üzere İsta n b u l’da 1968’de başlayıp 1972’de sonuçla­ nan araştırmamızda yeni bir anormal hemoglobin bulduk. Bunun belirlen­ mesine Huisman gibi bazı Amerikalı bilim adamları da yardım ettiler. Bu yeni anormal hemoglobine, İstan­ bul’da bulunduğu için “ Hemoglobin İstanbul” adı verildi.

— Bizde “ Akdeniz hastalığı” di­ ye bilinen "tlıalassemi” hastalığının Türkiye’de yaygın olduğunu da siz gösterdiniz. Bu çalışmanızdan söz eder misiniz?

AKSOY — Thalassemi hastalığı­ nı ilk kez ABD’de 1925’te Cooley adında Amerikalı bir çocuk dokto­ ru tanımlamış. Bu hastalığın daha çok Akdeniz ülkelerindeki insanlar­ da gözüktüğü bildirilmiş. En çok Akdeniz kıyılarında yaşayan insan gruplarında görülüyor. Bir de Uzak­ doğu’da. Thalassemi de, orak hüc­ re kansızlığı gibi kalıtsal bir hasta­ lık. Bu konu üzerinde de Mersin’de bulunduğum dönemde çalışmaya başladım. Yurt dışında yayınlanan ilk yazımın konusu bu hastalıktı. Bu

konuda yıllarca çalıştım, dışarda sa­ yısız tıbbi bildiriler sundum. Bunla­ rın önemi başlangıçta pek anlaşılma­ dı. Ama sonradan söylediğim birçok şeyin doğru olduğu kabul edildi.

G edikpaşa'da ayakkabı

işçileri arasın d a

— Çok önemli bir çalışmanız da, bizde özellikle ayakkabı işçileri ara­ sında kullanılan benzenin birçok kan hastalığına, lösemiye yol açtığını sap­ tamanız ve kanıtlamanız. “ Benzen (Benzol): Sağlığa Etkileri ve Önleme Yolları" adlı incelemenizle de 1981 Sedat Simavi Tıp Ödülü’nü aldınız. Bu çalışmayı biraz açıklar mısınız?

AKSOY — Bu çalışmam 1960’da İstanbul’da başlamaktadır. O za­ man, ağır kansızlıkla gelen bazı va­ kaların sebebini araştırırken, tıp ki­ taplarından bilip de hiç düşünmedi­ ğimiz bir ilişkinin, bu hastalığın ben­ zenle olan ilişkisinin farkına vardık. Aslında benzenin ağır kansızlık yap­ tığı 19. yüzyıldan beri bilinmekte. Bizde, ülkemiz sanayi ülkesi olma­

dığı için 1950’lere, hatta 1960’lara kadar örneğin ayakkabıcılar yapış­ tırıcılarını geleneksel yöntemlerle ha­ zırlamışlar. Benzen kullanmadıkla­ rı için de iş ortamında benzenin za­ rarlı etkisiyle pek karşılaşmamışlar. Ama sonraları, o zaman hem ucuz olan, hem de eritici niteliği bakımın­ dan bütün kimyasal maddelerin en iyisi olan benzenden yapılmış yapış­ tırıcıları almaya başlamışlar. O za­ man gittik inceledik: Hepsi de sağ­ lık kurallarına aykırı çalışan birtakım işyerlerinde benzenli yapıştırıcılar kullanılıyor. Bunları piyasadan alı­ yorlar; çünkü kendilerinin petrolle ya da benzinle hazırladıkları yapıştırı­ cı hem çok zaman alıyor, hem de da­ ha kötü. Dolayısıyla, kısa sürede hal­ kın benzol dediği benzenle y 'ilmiş yapıştırıcı piyasayı kaplıyor. İşte, bundan bir süre sonra, ayakkabı iş­ çilerinde ağır bir kansızlık hastalığı olan “ aplastik anemi” vakaları gö­ rülmeye başlıyor. Biz, dikkati çeke­ cek kadar sıklaşan bu vakalardan, benzenin bizde kullanıldığının farkı­ na vardık ve çalışmalarımızı bu nok­

tada yoğunlaştırdık. Özellikle ayak­ kabıcıların bulunduğu Beyazıt ve Ge- dikpaşa havalisindeki işyerlerini in­ celedik. Çalışmalarımızı Zongul­ dak’taki Kok Fabrikası’na, Ereğli’­ deki, Karabük’deki fabrikalara ka­ dar genişlettik. Yıllarca süren bir araştırma sonunda, Türkiye’de ben­ zenin çok sorumsuzca kullanıldığını, işçi sağlığını tehdit eden bir sorun ol­ duğunu ortaya çıkardık.

Sağlam gibi gözüken 250 işçiyi kan bakımından incelediğimizde, yüzde 25’ine yakın kısmında benzenin kan yapıcı sisteme kötü etkilerinin baş­ lamış bulunduğunü gördük. Aynı za­ manda, aplastik anemi dediğimiz ağır kansızlık vakalarını tespit ettik. Bu çalışmalar sırasında, bir süre son­ ra, benzene bağlı olarak kan kanse­ ri dediğimiz löseminin de gözüktü­ ğünü belirledik.

ABD’d e iş

m ahkem esinde tanıklık

— Bildiğimiz kadarıyla, bu bulu­ şunuz ABD’de de ilginç bir mahke­

me olayına konu oldu...

AKSOY — Evet. ABD’de OSHA (Mesleki Güvenlik ve Sağlık Örgü­ tü) sendikaların da teşvikiyle işyer- lerindeki benzen değerinin düşürül­ mesi için harekete geçti. Çalışma Ba­ kanlığına bağlı olan OSHA bu de­ ğeri 10’dan l ’e düşürdü. ABD yasa­ larına göre, OSHA’nın aldığı karar 6 ay uygulandı, 6 aydan sonra itiraz gelince bilimsel bir mahkeme açıldı. Bu mahkemede hem kararı alan OS­ HA, hem de karara itiraz eden sa­ nayiciler, petrol şirketleri, iş çevre­ leri bir hâkimin huzurunda bilimsel delillerini takdim ettiler. ABD Çalış­ ma Bakanlığı bu amaçla beni de ça­ ğırdı. Mahkemede ikinci tanık ola­ rak dinlendim. Sanayi ve petrol şir­ ketlerinin temsilcileri bir buçuk gün boyunca beni soru yağmuruna tut­ tular. Biz, Türkiye’de elde ettiğimiz kanıtları orada ortaya koyduk. Mah­ keme kazanıldı. Ama itiraz üzerine Yüce Mahkeme’ye gidildi ve 5’e 4 kaybedildi. Gene de bilim alanında bunun yanlış olduğunu düşünenler çok. Nitekim birçok ülkede, örneğin

KİM KİMDİR?

6 W

H

Muzaffer Aksoy, 1915’de Antalya’da doğdu. 1934’te İstanbul Erkek Lisesi’ni, 1940’da İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. İlk kez Şişli Çocuk Hastanesi’nde iç hastalıkları asistanı olarak görev yaptı. Daha sonra Vakıf Guraba Hastanesi’nde Prof. E. Frank ve Prof. Dr. A rif İsmet Çetingil’in asistanlığına getirildi. 1947’de "Waterhouse Friedrichsen" adlı teziyle iç hastalıkları uzmanı oldu. Daha sonra, Mersin Devlet Hastanesi’ne uzman hekim olarak atanan Aksoy, bir yıllığına A B D ’nin Boston New England Center Hastanesi’nde Prof. Dr. Dameshek'in yanında araştırmacı olarak çalıştı. 1957’de UNESCO’nun İstanbul’da düzenlediği Anormal Hemoglobinler Sempozyumu’na çağrıldı. 1957-1960 arasında Beyoğlu İlk Yardım Hastanesi’nde görev yapan Aksoy, 1959‘da "Thalassemi majör ve orak hücre anemisindeki alkali rezistan hemoglobinin immünolojik bakımdan tetkiki" adlı teziyle doçent oldu. 1961’de İstanbul Tıp Fakültesi II. İç Hastalıkları Kliniği’ne eylemli doçent olarak atandı. Aynı yıl, Roma’daki Cooley Anemisi Sempozyumu’na

ve Kudüs’teki Genetik Toplantısı’na katılarak thalassemi hastalığına ilişkin bildiriler sundu. 1966’da "Homozigos Hb- Salfa thalassemi hastalığı ve orak hücre Beta thalasseminin iki tip i” adlı teziyle doçent oldu. 1966’da Bertin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde konuk profesör olarak ders veren Aksoy, 1968’de New York Bitimler Akademisi’nin düzenlediği Cooley Anemisi Kongresi‘ne katıldı. 1969’da New York’ta toplanan 12. Dünya Hematoloji Kongresi’ne katılarak bildiriler sundu.

Anormal hemoglobinler alanında tıp bitimine katkıları nedeniyle 1969’da TÜBİTAK Ödülünü alan Prof. Aksoy 1970’de Münih’teki Dünya Hematoloji Kongresi’nde altı bildiri sunduktan sonra, 1974’te Uluslararası Anormal Hemoglobinler ve Thalassemia Sempozyumu’nu düzenledi 1978’de M oskova’da toplanan Dünya Gençtik Kongresi'ne iki bildiriyle katıldı. 1979'da Hamburg'da düzenlenen Avrupa Hematoloji Kongresi’ne Thalassemi Sempozyumu'nun başkam olarak çağrıldı. 1981'de "Benzen (Benzol): Sağlığa Etkileri ve Önleme

Yolları” adlı incelemesiyle Sedat Simavi Tıp Ödülü’nü a k ’..

Almanya’da işyeri ortamında benze­ nin değeri l ’e düşürüldü.

— Peki, Türkiye’de çalışmaları­ nızdan çıkan sonuçlar ülkemizde ba­ zı önlemlerin alınmasına yol açtı mı? AKSOY— Ne yazık ki, bizdeki önlemler hep kâğıt üzerinde. Kanun­ lar çıkıyor, kurallar tespit ediliyor, ama bunlar uygulanmıyor. Uygula­ manın geçerli olabilmesi için kont­ rol sistemlerinin kurulması gerekir. Bizde herhangi bir önlem alındığını ben bilmiyorum. Nitekim, 1983’de İngiltere’deki benzenle ilgili toplan­ tıda, sanırını iş çevrelerinden bir doktor bana şunu sordu: “ Siz, bizim işyerlerimizdeki benzen değerinin da­ ha da düşürülmesini öneriyorsunuz. Peki, siz benzen değerinin daha yük­ sek olduğu kendi ülkenizde neden önlemler almıyorsunuz?” Kuşkusuz, bilim yönünden aynı kanıda değil­ dim; bilim, dünyanın her yerinde bir­ dir. Ama kendi ülkemizde sözümü­ zün daha az dinlenir olması gerçek­ ten üzücüydü. Çok acı bir noktaya daha değineceğim: Bizde işyerlerin­ de benzenin yoğunluğu hâlâ çok yük­ sektir. Bundan birkaç yıl önce İstan­ bul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Kür- süsü’ndeıı Turhan Akbulut arkada­ şımla birlikte Üniversite kanalıyla Çalışma Bakanlığı’na bir yazı gön­ derdik. Bu yazıda, benzen yoğunlu­ ğunun öteki Avrupa ülkelerindeki düzeye düşürülmesini istedik. Üzün­ tüyle söylemek isterim ki hiçbir ce­ vap alamadık.

Y etenekli gen çlere

kolaylık sa ğ la n m a lı

— Sayın Aksoy, en azından sizin içinde çalışmış olduğunuz bölümün­ de, üniversitede YÖK uygulamasıy­ la ortaya çıkan durumu nasıl değer­ lendiriyorsunuz?

AKSOY — YÖK hakkında bugün için kesin bir kanıya varmış değilim. Üniversitelerin eski durumu gerçek­ ten savunulacak bir durum değil. Bir zamanlar çok iyi kanunlar yapıldı, ama Türkiye’nin gerçekleri dikkate alınmadı, öğretim üyelerine sınırsız bir serbesti verilmesine karşılık, kontrol mekanizması kurulmadı. Kı­ sacası, çalışan ile çalışmayan arasın­ da hiçbir fark yoktu. Üniversitelerin mutlaka bir düzene sokulması gere­ kiyordu. Ama bugün YÖK’ün getir­ diği sistem bu durumu tedavi edece­ ğe benzemiyor. Bence, üniversitede en önemli noktalardan biri, yetene­ ği olanların, yararlı olacak insanla­ rın önlerindeki yolun açık olmasıdır. Ama bugün YÖK’ün getirdiği sis temde yetenekli gençler için bir ko­ laylık olduğunu sanmıyorum. Örne­ ğin, iyi biliyorum, ABD’de ve Avru­ pa'da levkalada iyi yetişmiş, ülkeye bilimde ve pratikle çok iyi sonuçlar sağlayacak insanlara yollar kapan­ mıştır. Beni en çok üzen, yetişenle­ rin yollarının tıkanması, layık olan­ lara kolaylıkla kadro bıılunmanıav dır.

Referanslar

Benzer Belgeler

DESTELEDİĞİ Yunus Emre Orator- * * yosu'yla dünya çapında bir musi­ ki hâdisesine yol açan bu beynelmi­ lel Türk kompozitörü 1907 senesinde İzmir'de

An- cak bilim insanları daha önce süper iletkenliği ancak ilgili malzemeyi aşırı düşük sıcaklıklara kadar soğutarak sağla- yabilmişti.. Başlangıçta -240°C olan

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan

2002 yılının ilk ulusal bilimsel aktivitesi 30-31 Mayıs 2002 tarihlerinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD tarafından Adana Hilton SA'da..

Bu üç grubun başlangıç değerlerine göre GİB’de meydana getirdiği düşüş karşılaştırıldığında, timolol grubunun saat 10’da diğer iki gruba

Tüm EUS değerlendirmelerinde stromal ya da gastrointestinal stromal tümör (GIST) düşünülmüş olup 14 (%38,8) vakada bu sonuç patolojik olarak doğrulanmıştır.. İİAB

• Diğer: Alkolik, biliyer siroz, Wilson Hast., Toksin-ilaca bağlı hepatit.. Hepatomegali

Çünkü gençlere yol açmak kendini de hazırlamak için bir desisedir zannederlerdi ben ço­ cukken. Bu hikâyeleri hep bu minval üzere naklolunur du­ yardım. Bir