• Sonuç bulunamadı

Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirini yeniden kurmak istiyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirini yeniden kurmak istiyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Şai r Fazıl H ü s n ü D a ğ l a r c a

şiirini yeniden kurmak istiyor

Dağlarca kendi şiirleri için şunları söylüyor:

I Benim şiirlerim omuz omuza kenetlenmiş kale duvarlarının taşları

gibidir onlar yanyana geldikçe kalenin duvarları, burçları çıkar ortaya

T

ÜRK Şiirinin büyük kaielerindend; Fazıl Hüsnü Dağlarca. Otuzbeş yıldır bitmek tükenmek ne bil­ miyordu. Tam, işte Fazıl Hüsnü Dağlarca bitiyor, kendi kendini tekrarlıyor denmeğe başladığı an; o, yepyeni bir ışıkla yepyeni bir söyleyişle şiir dünyamızı dolduruveriyoıdu.

Kişinin en bencil duygularından, çevreyle ilişkilerden, toplum sorunlarından, yurt sorunlarından ezenlerden, ezilenlerden, politik yergilerden, yurt sevgisinden, kahramanlık şiirlerinden tutun da en ev­ rensel duygular onun dünyasında birer şiir çağlayanı olduğunu gördük. F’ezaya ilk giden şair «Aya de­ ğen» ilk şair yine Fazıl Hüsnü olmuştur, Halta zaman zarna,, Dağlarca’mn şiirine bir dil ’yetmemiş o, yeni sözcükler yaratmış, daha daha Merihçe şiirler söylemiştir.

İstanbul’da Aksaray Meydanındaki kitabevine onunla konuşmaya gittiğimizde yine vitrinde koca­ man bir «Karşı» nın 14 üncü sayısı duruyordu.

Dağlarca ile iiç beş söz ettikten sonra amacımızı açıkladık. Şiir üstüne bir konuşmaya girmek, bir röportaja konu olmak istemiyordu, Kendisine bu konuda konuşmak için gelenlere hiç cevap vermemişti şimdiye kadar. Bunlar arasında büyük dergiler, büyük gazeteler vardı. Şimdi böyle bir konuşmaya girmekle çevresini kır­ mış olacaktı. Halbuki o, kimseyi kırmak istemiyor, çevresini, insan­ ları seviyordu.

Onunla Türk şiiri, Dağlarca’nın şiiri, şairin sorunları, yurt so­ runları, dünya sorunları üzerine uzun süren bir konuşma yaptık. Artık, bu, sorulu cevaplı bir röportaj olmaktan çıkmış, bir şiir, bir sanat sohbeti olmuştu.

Dağlarca 1964 den bu yana bir duvar gazetesi yayınlıyordu. 70x290 boyunda kocaman bir pano idi. Aksaray alanındaki «Kitap» adını verdiği kitabevinin sahibi idi Dağlarca. Ve «Karşı» adım ver­ diği kocaman bir panoda kendi şiirlerini yayınlıyordu.

Dağlarca bu konuda dedi ki:

«Topluma kendi konularını aracısız vermek istiyorum. Sonra, Toplumun bu konulan izlerken gerek yüzlerindeki, hallerindeki İz­ lenimleri görerek eksik yanlarımı anlıyorum.»

Konuşmalarımızın en hararetli, en ışıklı olduğu anlarda dükkâ­ na ya bir müşteri geliyor, ya da bir kimseyi, bir yeri soran birisi; yahut da telefon çalıyordu,

Dağlarca’nın şiirinin en zor tarafı çok yöniü olmasıydı. Birbirin­ den çok ayrı konular, söyleyişler, duyuşlarla doluydu. Onu bütü • nüyle kavramak, anlatabilmek çok zordu. Şair bu konuda diyor­ du ki:

«Benim şiirlerim omuz oımuza kenetlenmiş kale duvarının taşla­ rı gibidir. Onlar yanyana geldik­ çe kalenin duvarları, burçları çı­ kar ortaya.» Aslında bunların S hepsinin bir bütün olduğunu sey lüyor, en küçücük yaratıktan, bir Sivaslı karıncadan, Pakistan’daki «Beyaz Fil» e kadar... Taa Anado­ lu’nun en durgun bir köyünde bir noktacık olan insandan, taa Merihli’ye kadar...

Karşı’da yayınladığı şiirleri ki­ tap halinde topluyor. «Türk Ol­ mak» genel adı altında dört ki­ tap şunlar: Dışarıdan Gazel, Yer- yağı, Kazmalama. Haseki Hasta­ nesine Dolmuşlar...

Şimdiye kadarki yayınladığı kitaplarının sayısı yirmiden faz­ la. Fakat o, şiirini yeni baştan kurmak istiyor.

Bu Dağlarca dizisi olacak. 220 ser sayfalık yirmibeş kitap.. Bu serinin ilk kitapları yayınlandı bile...

Şimdi «Haydi» adlı bir kitabı­ nı tamamlamak üzere Bu şiir kitabı dörtlüklerden ibaret. «Bu kitaba 1444 dörtlük sığacak.» diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca...

Haydi «İnsanı yaşamaya çağı­ ran, yaşamanın yükünü azaltan oır kitap olacak, bir baş ucu Kitabı..» Ve Haydi’den dörtlükler okuyor bize: KAMU GÜCÜ Gecedir ya şimdi Gazeteler Ak dese Ak olurum... BENCİL Kedi köpek

Boşuna yaklaşıyor bana Ben ekmeğimi etimi taa kendi­

me Ayırmışım..

Şair, Dağlarca dizisi için «19 yıldan beri hazırlanıyorum, bun­ ların hepsi 7500 sayfa filan tuta­ bilir» diyor.

Hiç düz yazısını görmemiştik Fazıl Hüsnü Dağlarca’mn. Düz yazıyı hiç denememişti ve dene­ meğe dc niyeti yoktu. Bu konu­ da diyordu ki;

«... Sanki şiir bana haa öyle mi diyecek, gücenecek. Onunla benim mukavelem var. Ayrılama­ yız. O da benden hiç bir zaman İstediğimi esirgemedi.»

Aslında şart olan «bütün hüc­ releri ile onu yaşamak» şiiri yaşa­ mak şarttı. Yaşama bitmedikçe şiir de bitmezdi. O anda Aksa­ ray’daydık. Eğer diyordu: «Sarı­ yer’de bir taşın altında bir tek mısra var, ama buradan oraya yaya gideceksin derlerse, şimdi yola çıkarım..»

Destanları vardı Dağlarca'nın, bütün bütün, kocaman kocaman..

«Destanlarımı şövenist bir duygu ile yazmıyorum, milli var­ lığımızın öyküsünü yazıyorum. Bundan uzaklaştırılmış olan hal kımızı ona götürmeye çalışı« mm.» ıH*»"1”

ağlarca’nm duvar gazetesi. Karşı... ı 7. sayısı...

ı Woowind

ıser verecek

et 2 Eylül Cumartesi günü saat Salonunda bir oda müziği konseri r.

Birleşik Amerika’daki en mükem- -ak nitelemektedirler. Topluluk on 3irleşik Amerika'nın bütün büyük

KİTAPLAR

35 Ya Hürriyet, Ya Ölüm. Ya­ zan: Kazancakis. Çeviren: Nev zat Hatko. 322 Sayfa. 10 lira. A- rarat Yayınları.

■ Ateş Üstüne. Yazan: Talip A- paydm. Bizim Yayınlar. 142 Say. 5 Lira.

K Rus Senfonisi. Hein G. Kon- salik. Çev. inci Tekgöz - Rukiye Tümen. 361 Sayfa. 15 lira. Altın Kitaplar Yayınları.

Kamu gücü

Gecedir ya şimdi

Gazeteler

Ak dese

Ak olurum

&

F.

H, Dağlarca

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ali Mirabi ve diğ., katı faz ekstraksiyon için yeni sorbent olarak Fe3O4 manyetik nanopartiküllerinin üzerini difenil karbazon/ sodyum dodesil sülfat ile kaplayarak eser

Subsequent vertebral angiography revealed that this delayed enhancement was related to contrast extravasation from a torn anterior meningeal branch of the right vertebral

İstanbul için yeni olan fu­ arın TÜYAP Sergi Sarayı’nda gerçekleşi­ yor olması hem katılımcı hem ziyaretçi açı­ sından farklı bir etkinliği olacak.. — Daha

Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvarlar boyu Yılmaz Gü­ ney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dük­ kânında Yılmaz Güney, gezgin

Muhterem Vahap Ko­ ca Memi, bnnu amcasının el yazi- sile görünce, kendi tarafından ya­ zıldığını zanneder, ve böyle zan­ netmesi için de sebep var:

İstanbul surlarının ehemmiyeti nazarı dikkate alınarak, bunların muhafazası kati surette lcabeden kı- sımlarile yıkılması icabeden kısımla­ rının tesfoiti

Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava

Ruffini’den yüz yıl kadar sonra Niels Henrik Abel (1802-1829) be- şinci dereceden polinomların kök- lerinin cebirsel olarak her zaman bulunamayacağı üzerine bir ma-