• Sonuç bulunamadı

Kaybolan İstanbul'dan hatıralar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kaybolan İstanbul'dan hatıralar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B

İR gün Arjantin'de, orta yaşlı bir iıtanbullu'ya raslamıştım. Neşeli bir adamdı. 30 seneden beri memleketi görmemişti. İstanbul'dan bahsederken gözleri pın l pırıl yanıyordu:

— Bu sene gidiyorum a rtık !... Ne programlarım var bilseniz!... En çok da balıkları göreceğim geldi. Onun için ilk işim İstanbul Balıkpazarırıdaki koltuk meyhanelerinden birine şöyle b ir kurulmak o la ca k !... Gelsin çingene palam utu!... Ve buzlu rakı ve fasul­ ye pilakisiI... Koltuk meyhanesinden çıkıp bir tram­ vaya atlayacağım!... Yooo a zizim !... Yağma yok, taş çatlasa otomobile bin m e m !... İstanbul tramvayları, çocukluğumun bayram salıncakları gibi, rüyalarıma gi­ riyor, gözlerimde tütüyor. Onun için, dur vatman efen­ d i! ... Dan dan da dan d a n l... Ç eklin yoldan.. Ge­ liyor vatm an!... Doğru Beyazıda!... Gıııırç. Tramvay, havuzun yanındaki «m ecburi tevakkuf mahalli» nde duracak!... Havuz fıskiyesinin rüzgârla toz halinde et­ rafına savurduğu suların serinliğinde yürüyeceğim !... Ve nereye gideceğim bilir m isin iz?... Doğru K ü llü k l... Ağaçların altında gelsin nargile, gelsin güvercin ka­ nı ç a y !... Akşam üstü oldu m u ? ... Oldu. Haydi şöyle bir Taksime kadar uzanalım. Ver elini Panorama bah­ ç e s i!... Yahut Yorgancı Bahçesi...

O , bir gençlik rüyasını anlatır gibi devam ederken dü­ şündüm:

Balıkpazarındaki koltuk meyhaneleri!... İstanbul tram vayları!... Beyazıt meydanında etrafa toz halinde sularını savuran Haydar Bey havuzu!... Küllük kahve­ le ri!... Panorama Bahçesi... Yorgancı Bahçesi!...

Ya o:

Dün gece «Osmanbey» de Yakaladım seni... Kör olası gözlerin Mahvetti b en i...

diye bir zamanın kantolarına kadar giren Beyoğlunun tam göbeğindeki meşhur Osmanbey Bahçesi ( * ) .

Şimdi hepsi âdeta tarih kitaplarındaki isimler ha­ lin d e !...

İstanbullu dostum hâlâ:

— Gideceğim i... Hepsine gideceğim!... Ha Novotnl Bahçesini unuttum. Muhakkak oraya da gideceğim... diyordu.

Git dostum, g it !... Yerlerinde bulabilirsen hepsine g it...

İstanbul dünyanın en çok değişen şehri... Hem yalnız semtleri ile değil, tipleri ile, eğlence âlemleri ile, âdetleri ile, yemekleri ve kaybolan bazı ağız tatları ile değişti.

Nerede akşamları bir sokak feneri altına ayaklı tab­ lasını kurup gece yarılarına kadar mahallebi satan be­ yazlar giyinmiş seyyar mahallebiei?...

Nerede: «Naaaaaneeeee s u y u !...» , «Keeeeekik suuu- y u ! . . . » diye şişeleri, meşin ceketinin geniş ceplerinde, sokak sokak dolaşan za t? ...

Ve bir köşe başından yıldırım gibi önünüze çıkıp, sonra aşmalı dar bir sokağın loşluğunda bir hayal gibi kayboluveren alev rengi elbiseli, eli fenerli, yangın habercisi, köşklü?...

O sahici sanatkâr Eyüp oyuncakçısı ne yapıyor?... Nerede o usta Beykoz paçacısı?... Artık paça pişir­ miyor m u ? ...

Nerede «Gökte m elek... Yerde de b u lu t!... Goy, goy goy c a n ım !...» diye kapı kapı dolaşan goygoycular?...

Nerede faytonun bir tarafına yaslanıp bıyık büke­ rek kadınlara işaret eden Kuşdili Don Ju a n 'ı?...

Hepsi sanki koşa koşa bir masalın içine girip göz­ lerden kayboldular.

Bunlar henüz dünün İstanbul'u... Daha eski günler büs­ bütün buğulanmış hayaller oldu.

Bu kaybolup giden eski İstanbul'dan sahneleri, tip­ leri, eğlence âlemlerini, mesire yerlerini ressam Münif Fehim'in sanatkâr fırçasından bir araya toplayıp size eski hayatımızdan — resimli ve yazılı — bir albüm vermeyi düşündük.

Münif Fehim'in renkli tablolarını, aynı mevzua ait yazılar süsleyecektir. Zaman zaman vereceğimiz bu «Kaybolan İstanbul'dan H â tıra la r!...» ı toplayıp bir araya getirdiğiniz zaman eski hayatımıza ait bir eser elde etmiş olacaksınız.

Eski evlerde, geçmiş yıllardan kalan fotoğraflarla do­ lu aile albümü gibi bu da bir şehrin; kaybolan haya­ tımızın albümü olacaktır.

( * ) Bugün, akşam üzerleri trafikten geçilemeyen Osmanbey Caddesinin üzerinde, postanenin tam kar­ şısında. şimdiki benzin istasyonunun ee bir kısım apartmanların yerinde koskocaman bir bira ve eğ­ lence bahçesi bulunduğunu zamane gençlerine söy­ leyecek olsanız, güçlükle inandırabilirsiniz.

YAZAN : HİKMET FERİDUN ES

Babıâli'de tarihî tabloları ¡1« şöh­ ret yapan ressam Münif Fehim, Esentepe'deki evinde eski İs­ tanbul'a, eski hayatımıza ait resimlerden birini hazırlıyor...

İ l k Y a z ı :

E s k i

İstanbul’da

K a d ı n l a r

H a m a m ı

(2)
(3)

E s le i

1 s t a n b u l

€ « n |

K a d ı n l a r H a m a m ı

Yazan: Hikmet Feridun Es

MA ne utanm ıştım l... Kurna başında yıkanan ka­ dınlar bana bakıp bakıp:

— Bari babanı da g e tiri... demişlerdi.

Hamamın ıslak mermerleri çatlayıp da yer yarılsa, yedi kat yerin dibine geçecektim. O derecede rezil ve rüsva olm uştum !...

Fakat kabahat bende değildi. Mahal­ lede, yeni yeni horozlaşmak alâmetleri göstermeye başlayan bütün arkadaşlar gibi ben de ne zamandan beri evde: « A r ­ tık ben büyüdüm, bir daha dünyada ka­ dınlar hamamına g itm e m i...» diye dire­ nip duruyordum. Ama kim dinler?...

Kadınlar hamamına götürülen biraz gelişmiş erkek çocuklara: «Gelecek sefer babanı da beraber g e t ir i...» denilmesi o zamanlar salgın bir âdet halinde idi. İşte nihayet o söz benim hakkımda da söylenmişti I .. . Hamamın toparlak to­ parlak, kandil pencereli kubbeleri küçük başıma yıkılmış zannettim. Kimseye sez­ dirmeden çıktım. Bohçaları açıp elbise­ lerimi giyindim ve hamam anasına:

— Evde bir şey unutmuşuz deyip so­ kağa fırla dım !...

Kadınlar hamamından böylece kaç­ m ıştım !... Kaçış o kaçıştır!...

Lâkin o zamanki hayatımızda çarşı ha­ mamının, hele kadınlar hamamının ne

büyük önemi vardı. «Hamam telâşesi» iki gün önce başlardı. Ne yemekler efen­ d im ? ... Kehlibar parçası halinde sapsarı hıyar turşularından kereviz yaprağına sa­ rılmış çiçek patlıcanı turşularından tu­ tunuz da, çeşitli dolmalara, Rumeli işi kol pidesine kada rl... Çeşitli yemişler arasında, mevsiminde, mutlaka hamam bohçalarına birer tane ekmek ayvası atı­ lırdı. Bunlar hamamın mermerlerine vu- rula vurula kırılarak yenilirdi. «Suyu ka­ çar» düşüncesiyle ayvayı bıçakla kesmek cinayet addedilirdi. Kışın ayvasız hama­ ma gitmek ise usul ve erkân bilmemeğe delâlet ederdi.

Sanki mesire yerine gidilmiş gibi, ayrı ayrı kurulan sofralardan çok defa göbek taşında yer kalm azdı!... Sofralardan bir­ birlerine ikramlar edilir, hele hâmllelere yenilen her şeyden mutlaka tattırılmak istenirdi:

— Ayoi iki canlısınız... Sonra bir ye­ riniz şişer alim allah!...

Diye ısrar üzerine ısrar başlardı. Ba- zan ikram yerine yersizlikten dolayı tas tasa, saç saça kavgalar da olurdu. Fakat bu sahneler göbek taşından ziyade kur­ na başında cereyan ederdi.

Dışarıdan getirilen yemekler yetmiyor­ muş gibi hamamın İçinde ufak tefek gıda maddeleri satan satıcılar da bulunurdu. Susam helvacı zenci kadın, dolmacı... Fakat bilhassa gazozcu!... Soğukluktaki küçük fıskiyenin içinde, suda duran bu gazozların mantar veya kapak yerine iç­ lerinde birer cam zıpzıp bulunurdu. Ko­ yu kahverengi veya yeşil şişelerin zıp­ zıplarına parmağınızla şöyle sertçe bas­ tınız m ı? ... Şişe açılırdı. Hamam çıkışı sarındığınız sileceklerin içinde insana ne de tatlı gelirdi. Bir hamlede, nefes nefe­ se, gözlerden yaşlar gelircesine içerdi­ niz. Şişe hemen dibine inerdi.

HAMAMDA BEĞENİLEN KIZLAR

Kadınlar hamamı sadece yıkanılıp te­ mizlenilen bir yerden ibaret değildi. Çe­ şitli cepheleri vardı. Evvelâ mükemmel bir «Kadınlar kulubü» İdi. Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava kararıncaya kadar tat­ lı tatlı vakit geçirilirdi. Lâkin kadınlar hamamları arasında yüzde doksan do­ kuzunun tekin olmadığı söylendiği için hava karardıktan sonra asla içeride ka­ lınmazdı. Hattâ buna dair masallar bi­ le vardı. Hamamda uyuyup kalan 14 ya­ şındaki bir kızın başına gelenleri bu ma­ salda dehşet ve merakla dinlerlerdi.

Lâkin bu geceleri hamamlarda hayalet­ ler dolaştığına dair hikâyelerin çoğunun gene hamamcılar tarafından çıkarıldığı zannedilirdi. Çünkü İstanbul hamamları­ nın ekserisi gündüz hanımlara, geceleri beylere mahsustu. Halbuki kadınlar ha­ mamda uzun saatler geçirdikleri için.

HAMAM GÜNÜBohçalar koltuklarında, hanımlar hamama gidiyor. Kapı­

daki lâvhada « Ağa Hamamı» yazılıdır. 0 zamanın en meşhur hamamlarından.

işte eski kadınlar hamamının renkli

bir siması: Susam helvası salan kadın.

gece basmadan hamamı erkeklere hazır­ lamak fırsat ve zamanını bulmak babın­ da hamamcılar böyle bir rivayet çıkara­ bilirlerdi. içinde, güldür güldür tahta tokmakların inip kalktığı kalın kapıları, esrarengiz havasıyla hamamlar bir «pe­ rili dekor» olmak için çok müsaitti.

Bu çıplak kadınlar kulübünde bazan kızlar farkında olmadan görücüye çıkar­ lardı. Çünkü bir kızı boyasız, düzgün- süz, vücudunun bütün hatları ile gör­ mek için en müsait yer hamamdı. Eski­ den İstanbul'da hamamda görülüp be­ ğenilmiş ve tanıdık bekârlar için iste­ nilmiş ne çok güzel kız vardı.

«Peştamallı kadınlar kulübü» en çok dedikodu yapılan yerlerin başında gelirdi. Ve dedikodular ekseriya hamamla alâka­ lı olurdu:

— A kardeşim «Çocuğu ana başında, kadını kurna başında g ö r ! ...» derler y a ... doğru vallahi!... Pakize hanımın küçük gelinini geçen sefer hamamda gör­ d ü m ... Ö ö ö ö l... midem kalktı vallahi... On oğlum olsa, her birinin on gönlü bu­ lunsa vallahi de, tallahi de bir tanesine alm am ... Kıllı kıllı bacaklar!... Patlıcan rengi te n i...

Böyle dedikodular yüzünden rakiple­ rinden korkan birçok kadın hamama en derli toplu şekilde gelirdi. Hele evlen­ memiş gerjç kızlar... O zaman hamam­ lar bugünkü tiyatroların prömiyerleri, opera temsilleri gibi idi. Kendini gös­ terecek bir g ü n !...

Hamamın bir cephesi de tedavi edilen yer olması İdi. Meselâ doğumdan 40 gün sonra loğusalar, 40 hamamına götürü­ lürler, orada ıslak peştamalla belleri çe­ kilirdi. 40 hamamı aynı zamanda çok renkli bir âdet, bir eğlence âlemi idi. Hamamda kuiunç tedavisi de yapılırdı. Bunlar bir nevi bugünkü radyoterapi te­ davilerinin hemen hemen aynı gibi idi.

40 hamamından başka sazı ile, oyunu İle, ziyafeti ile gelin hamamları da vardı. Kadın hamamında yıkanmak da bir ömür törpüsü idi. Saatlerce ve saatlerce sürer ve gene de bitmezdi. Bir kere ha­ mamın kadro teşkilâtı korkunçtu. İleri gelenlerine «Ana kadın» tâbir edilirdi. Sonra «U sta » lar, sonra «kalfa» lar ve nihayet natır kadınlar gelirdi. Bu natır­ lar insanı bir keselemeye başladıkları zaman eleriniz soyuluncaya kadar ellerin­ den kurtulamazdınız. Vücudunuzu o za­ manın tâbiri ile «kese kapardı». Kese kapmak, çok sürülen keseden vücuttaki tahrişe tâbir edilirdi.

Bundan sonra iki taraflı — sık ve seyrek taraflı — fildişi tarakla uzun uzun tarandırdı. Şartlanan, ve 41 tas su dökmek suretiyle kırklananlar olurdu.

Ve nihayet kuru peştamallara sarın­ dıktan sonra ayaklara hafif serin bir su dökülür ve koltukta hamamdan çıkılırdı.

Temennalar...

«Sıhhatler olsun e fen dim ...» le r...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Gabriel gibi, Türkiye'yi ikinci vatan yaparak, Türk mimarî sanatını en ince detayına kadar dünyaya aksettireni, Türk halkına candan bağlı olarak, kara gün- lerinde

Akut miyokard infarktüsünün ilk alt› saatinde acil koroner baypas uygulanan hastalarda erken dönem sonuçlar.. Early postoperative results of emergency coronary bypass surgery

Savcılık Necmeddin Sadık Bey dışında, gazetenin diğer sahipleri Kâzım Şinasi ve Ali Naci Beylerle sorumlu müdürü Senih Muammer Bey’e de 8 Mart 1927

Pane- le konuflmac› olarak KOSGEB Giriflimcili¤i Gelifl- tirme Merkezi Müdürü Necla Halilo¤lu,Türkiye Teknoloji Gelifltirme Vakf›’ndan (TTGV) De¤erhan Usluel, Gate

6.ayda gerçekleşen FEV1 değeri, preoperatif FEV1 değeri üzerinden hesaplanan prediktif postoperatif FEV1 değeri ile karşılaştırıldığında, iki değer arasında orta ve

Almanya, Avus­ turya, İngiltere ve Hollanda’da yalnız ve oda müzikçisi olarak bir çok konserler verdi.. 1964’de

□ Uzun yıllar Divan Oteli Bar'da hizmet verdikten sonra şimdi, aynı zamanda ortağı olduğu Beyoğlu Pub'da Ahmet Vural, yılbaşı için bize iki özel kokteyl

The purpose of our study; To examine and compare the complications associated with permanent tunneled catheters placed by percutaneous or open surgical method in pediatric