Topkapı sarayında tarihî odalar
j
^
p?'
Saltan
İbrahimin
öldürüldüğü oda
Yazan: Halûk Y. Şehsüvaroğlu
I. Mustafamn hapsedildiği oda dan geçilen bir bölmeye eskiden- beri Sultan İbrahimin öldürüldüğü yer denilmiştir.
Böyle bir rivayete rağmen, içi kuvvetli tahta bir parmaklıkla iki ye bölünmüş, servanlı, yer yer gömme dolabil ve yüklü bu dar, basık oda ile vak’a arasında bir münasebet görülmemektedir.
Hammer, Sultan İbrahimin (Kuş hane mahpesine) konulduğunu yazmakta; I. Abdülhamidin serkâ- tibi ise bu kanlı odadan (... Gerek Sultan İbrahim şehid ve gerekse pederleri Sultan Ahmed şehid haz retlerinin ol gûna musibete düçar oldukları kule tâbir olunan taş o- da) diye bahsetmektedir.
I. Abdülhamidin yanma mabeyin dairesini yaptırdığı bu taş oda za manla şeklini değiştirmişitr. Bugün tek pencereli bu odanın, tarihlerin bahsettiği eski mahpesten kalmış bir parça olduğu tahmin olunmak tadır.
8 ağustos 1848 gününün korkulu ve heyecanlı anları belki bu taş o- da önünde cereyan etmiş, belki Kuşhanede eskiden mevcud bir bi nanın dehlizlerinde Sultan İbrahi min tiz sesi türlü beddualarla çin- layıp durmuştu.
O gün Sultanahmed meydanını dolduran âsi yeniçeriler yapılan zu lümlerden, Padişahın israflarından, vezirlerin haksız idamından ve mal lannın müsaderesinden şekva ediyor lar, tahttan indirilmesini ve yerine büyük şehzade Mehmedin geçiril mesini istiyorlardı. Ulema da ocak ağalaı-ile ve askerlerle birlikti.
Sultan İbrahime gönderilen Mek ke kadılığından mazül Beyaz Ha şan Efendiyi Padişah şiddetle kar şılamış ve şikâyetleri dinlemek is tememişti. Bunun üzerine Kösem Valide Sultana haber ucurulup şeh zade Mehmedin Sultanahmed ca miine gönderilmesi ve orada biat olacağı bildirilmiş, fakat Valide; (Camide ciilûs olagelmemiştir, sa raya gelsinler) cevabını vermişti.
Ocak ağalan ve ulema, bostan cıları da elde etmişler ve sonra hep birlikte Topkapı sarayına varmış lardı. İçeriden gelen davet haberi üzerine müftü, vezir, kazaskerler, ocak ağalarından Muslihiddin ve Murad Ağalar Valide dairesine gir mişlerdi.
Loş dehlizlerden geçip, duvarları fiililerle kaplı bir odaya almmşıJar, biraz sonra Kösrm Valide Sultan, başında siyah bir ibrişimden bir brtü ile kapıda görünmüştü. Bir ha rem ağası mütemadiyen bir yelpaze sallamakta idi.
Valide görününce ulema ve ağa lar huzurunda divan durmuşlardı. Kösem, gelenlere bu İsyandan do layı sitem eder görünmüş ve fitne nin sebebini sormuştu.
Herke* başım önüne iğmiş ti, İh
tiyar Muslihiddin ağa dehlizlerde akisler yapan, heyecanlı bir sesle, devletin içinde olduğu tehlikeyi ve Padişahın gafletini anlatıyordu:
— Padişahımızın hareket ve sü- lûkü hudud-u şer’ ve akıldan ha riç olmağın âleme ihtilâl geldi. Her taraftan küffar başkaldırdı.
Muslihiddin anlatıyor, Valide Sultan onlara nasihat edip yara mazlan def edip: (Onlar gene taht ta otursun, mal ve mülk tasarrufu meşvereti ülema ile vükelânın ol sun) diyordu.
Sözün uzaması dışarıda bekliyen askeri hiddetlendirmiş, patırtılar başgöstermişti. Bu hengâmede Ka ra Çelebizade tehevvürle Valide dairesine girip söze karışmıştı.
Kösem, Kara Çelebizadeye ve diğer ayak dileyenlere cevablar ye tiştiriyor, fakat gayretleri faydasız kalıyordu. Nihayet ülemanın, ağa ların ısrarına boyun iğdi: (İmdi varayım, sancağın sardırıp çıkara yım) diye yedi yaşında şehzade Mehmedi getirmeğe gitmişti.
Babüssaade önünde çocuk hü kümdara bi’at edilmiş ve kalabalık halinde Sultan İbrahimin yanına varılmıştı. Padişah vaziyetini anla dığı vakit: (Bre hainler, bre filân lar, bu nasıl istiyor. Ben her biri nize ihsanlar etmedim mi, şimdi havanıza tâbi olmadığım için beni kaldırmak tedarikin ettiniz, ben Padişah değil miyim?) diye ferya da başlamıştı.
Bu fervad üzerine, Kara Çelebi ortaya atılmış ve Sultan İbrahime:
— Hayır Padişah değilsin, u- mur-u şer.’iye ve diniyeye kayıd- sızlık ile cihanı harabe verdin. Ha reketlerinizi lehiv ve gaflet ile ge çirip rüşveti fâş, zulmeyi âleme musallat ve beytülmalı itlaf ve is raf ettiniz) demişti.
Ülemadan bazıları Sultan İbrahi min gözüne ilişmemek için önün- dekileri siper alıp kendilerini giz liyorlardı.
Sultan İbrahim, muttasıl, ben Pa dişah değil miyim, diyor, Enderun ağalan kendisini teskin için, evet, Padişahımızsınız, varıp bir eyyam huzur ve istirahat elyeyin, cevabını veriyorlardı.
İbrahim, karşısındaki kalabalığa hiddet ve şiddetle: «— Ben niçin tahttan kalkarım» diye bağırınca, Kara Çelebizade tekrar herkesin ö- nüne atılmış: «— Ecdadının yolun da gitmediğin için tahta lâyık de ğilsin» cevabım vermiş, israflarım, kötülüklerini sayıp' dökmüştü.
Sultan İbrahim, Kara Çelebiza- deye (yalan söylersin) diye muka bele ediyor ve hazır olanlara: (Be ni kaldırıp -elile yere işaret ede rek- şu kadar oğlancığı padişah mı edersiz, ol kadar oğlancığın salta natı nice olur) diyor, sonra veziri gösterip: (Malûm oldu ki bu koca- yi padişah atsenia gerektir. Vezir
padişah olur mu, bu oğlancık be nim oğlum değil midir.)
Bu sualler tekrar sert bir cevabla önleniyor, (kabil-i talim ve ıslah olmamakla lâyık-ı taht değilsin) deniliyor, bütün zulümleri, katilleri sayılıp dökülüyordu.
Çaresiz kalan Padişah, gözüne ilişen, yeniçeri ağasına: (Baka bre ben seni yeniçeri ağası etmedim mi?) diye soruyor, ağa boynunu büküp (Cümle halk bu hususta it tifak ettiler, ben cümleye muhale fete kadir değilim) diyordu.
Sultan İbrahim bu defa da Şey hülislâma bakıp: (Bre Abdürrahim, ben seni nasbetmeclim mi, şimdi sen bana kasdedeı-sin) diye istlmdadda bulunuyor, faket Şeyhülislâm, eski hükümdarı (hayır, beni sen nasbet- medin, Allah eyledi) diye tersli yordu.
Artık çaresiz kalan Sultan İbra him, ellerini göklere kaldırıp:
— Yârabbi ben bunları sana sal dım, sen bu zalim ve gaddarların hakkından gel, cümlesi ittifakla benim üzerime huruç ettiler, diye beddua eyliyordu.
Artık kendi kendine söyleniyor, etrafını azarlıyor, çaresiz ve perişan etrafım alan kalabalıkla beraber mahpesine doğru yürüyordu. Ka panacağı odanın önüne geldiği va kit: (Elhamdülillâh hele bir cemaa tin başı oldum) demişti.
Eski Padişah, memşası, gasledi lecek yeri olan ocaklı taş bir odaya kapatılmıştı. Pencerlerinden biri tepe camı ile örtülmüştü. Sahan sı ğacak kadar olanı da dehlize ba kıyordu. Odada iki cariye, yiyecek ve içecek bulunuyordu.
Kösem Sultan, karanlık taş oda yı, kapıdaki içine kurşun akıtılmış büyük kilidi kâfi görmemiş ve Sad- rıâzama: (Mahpesleri kavice sed ve istihkâm etsinler) diye haber göndermişti. Bu haber üzerine şe hirde (Sultan Ibırahim boşanmış diye bir avaze çıkmış) ve halka dehşet gelmişti.
Sadnâzamla müftü derhal saraya gelip mahpesin kapısını yemek ve recek delikten başka bütün pen cerelerini ördürmüşlerdi. İbrahim, gece gündüz feryad ediyor, bu e- ninlerile saray halkı elem ve deh şete düşüyordu.
Sultan İbrahimin tekrar cülûs et tirilmesi yolundaki konuşmalar ü- zerine. devlet erkânı, eski hüküm darı katle karar vermişler ve Şey hülislâmdan bir de fetva almışlar dı.
Ağustosun 18 inci günii Sadrıâ- zam Sofu Mehmed Paşa, Şeyhülis lâm Abdürrahim Efendi saraya va rıp mahpesin kapısını yıktırroışlar- dı. Saray halkı, yapılacak cinayet ten ürküp birer tarafa kaçmışlar; felâketin yaklaştığını anlıyan Sul tan İbrahim de: (Benim nân ve ni metim yiyenlerden baza rahmeder kimesn» yok mudur, beni göz göre
bu zalimler katlediyorlar) diye fer yada başlamıştı.
Bu feryadlarla cellâd Kara Ali ile şakirdi hamal Ali de merhamete gelip bir tarafa sinmişler ve Sad nâzamla, müftünün tehdidile yer lerinden alınıp mahpese getirilmiş lerdi. Mehmed Paşa, Abdürrahim Efendi ve cellâdlar Sultan İbrahi min yanına girmişler, diğer ülema dehlizde kalıp faciayı oradan sey retmişlerdi.
Sultan İbrahim işlemeli uçkur ları (Jışarıda kalmış kırmızı bir çakşır ve gülgün atlas bir entari giymişti, başında bir kellepuş, sol elinde Mushaf Şerif vardı. Şeyhül islâma dönüp: (Baka Abdürrahim, Yusuf Paşa bana senin için bir fet- tan-ı dinsizdir depele demişti. Seni öldürmedim. Meğer sen beni öl dürecekmişsin. İşte Kit.ab-ı Allah, beni ne hüküm ile öldüresiz, za limler) diye bağırmıştı.
Bu esnada cellâdlar kemendlerini otuz dört yaşındaki eski hükümda rın boynuna atmışlar ve oracıkta
kârını tamam eylemişlerdi.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi