• Sonuç bulunamadı

Listeden Düşmek ya da Üstüne Çizgi Çekmek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Listeden Düşmek ya da Üstüne Çizgi Çekmek"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

güncel gastroenteroloji

16/1

Listeden Düşmek ya da Üstüne Çizgi Çekmek

Ö

yle bir dönem yaşıyoruz ki ay ve güneş tutulması

derken, gerçekten “Akıl Durgunluğu Sendromu”na yakalandınız. Birbirinizin gözüne bakarak konuşma-ya cesaret edemiyor, aynakonuşma-ya bakınca bir başkasını görüyorsu-nuz artık.

Bu yazıyı yazmamak için ne yaptımsa da içimdeki isyanı bas-tıramadım. Sonunda kalemi elime aldım. Amacım kimseyi üz-mek değil. Gerçeği, en azından kendi gerçeğimi yazarak ge-lecek kuşaklara vazifemi yapmak istiyorum. Montaigne de “Düşünmekten utanmıyorsan söylemekten de utanma” di-yor.

Yalan dolanla kirlenen ortama bir de duyuntular katılınca ge-leceğin de kirleneceğinden endişe ettiğim için bildiklerimi si-zinle paylaşmak istedim. Ben Cumhuriyet’e kendini borçlu hisseden, Atatürk hayranı, hümanist ve sosyalist bir insanım. Uzun lafın kısası yaradanın adamıyım. Başıma ne geldiyse bu yüzden geldi. Biz, insanı insan biliriz yoktur farkımız birbiri-mizden. Bu nedenle de bakmayız insanın dinine, ırkına, mil-letine, rengine, diline, düşüncesine. Biz de Cumhuriyet gibi hepsini olduğu gibi kabul eder ve kucaklarız. Bakarız insanlı-ğına, adamlığına kendine zarar vermesin diye. Biz bugün in-sanların nemalanması için değil, gelecek kuşakların adam gi-bi adam olmaları için geleceği kurgulamak istiyoruz. Gelece-ği kurgulamak bilgi ve tecrübe işidir. Bu konuda bilimden ya-na tarafız. Cesaretin güçlükler karşısında gösterilecek zarafet olduğunu biliyoruz. Biz bize karşı tavır koyanların da dostu-yuz. Çünkü bizim kapımızın, yüreğimizin insanlığa açık oldu-ğunu onlar bilirler. Biz yaradanın tüm yarattıklarının ayakta durması için gerekeni yaptığımıza inanıyoruz. Dün sizin için

vardık yarın da olacağız. İnsan insanı hoş görürse gelecek ay-dınlanacaktır. Yanlış bir yaklaşımımız olursa siz de bizi hoşgö-rün ki umudumuzu yitirmeyelim. İnsanoğlu yanlışları için başkalarını da kendini de hoş görmeli ki doğru yol bulunsun. Biz elinden tutup yürüttüğümüz insanları eleştiriyorsak onla-ra kurtuluşa giden yolu göstermektir amacımız. Onların da kendileriyle tanışmasını ve gerçekle buluşmalarını istiyoruz. Son yolculuklarına yoksun çıksınlar istemeyiz. Akıllı olsunlar eleştiriden değil yağcılıktan korksunlar. İnsanın varsa dostu eleştirir. İnsanın varsa düşmanı o da arkasından konuşur. İn-sanın varsa iyilik yaptıkları onlar da ölmeden mezarını kazar. Onlardır ki kendileri ile yüzleşemedikleri için hem kendileri-ni hem de çevrelerikendileri-ni ateşe verirler.

Eğitim ve kültür seviyesi düşük toplumlarda halk kendine benzeyeni ödüllendirir ve yol gösterici olmasını onaylar. Böy-lece bilge kişilerden intikam aldıklarını sanırlar. Maalesef ba-şarıyı ödüllendiren bir toplum değil kıskanan, hatta yok et-meye çalışan bir toplum olduk. Yarışmacı bir toplum olmadı-ğımızdan kıskançlık hastalık derecesinde iliklerimize işledi. Evet, bazıları başkalarının yaptıklarını göremeyecek kadar kör olursa onlar da yaptıklarını bazılarının gözüne sokarlar. Eskiden, yani hocalarımız döneminde Ulusal Gastroenterolo-ji toplantıları 3-5 yılda bir, üniversite şehirlerinde yapılırdı. Kongreye ev sahipliği yapmaya da klinikler çok hevesli ol-mazlardı. Hatta bazı yeni tıp fakültesi gastroenteroloji klinik-leri alt yapımız, üst yapımız yetersiz diye mazeret iklinik-leri sürer-lerdi. Biz dernek yönetiminde yer aldığımız zaman manzara böyle idi. Ben derneğe Prof. Dr. Ercüment Palabıyıkoğlu’nun

“Hayat yolu pek dardır, Dikkat et önün yardır, Sakın hakkım var deme Hak yok vazife vardır” “Burhan ŞAHİN’in ilkokul öğretmeni Nazif ÖZAYDIN’ın çok sevdiği Ziya GÖKALP’in dörtlüğü”

(2)

baskısı ile girdim. “Ben ayrılacağım, sen gir” dedi ve girdik. Biz de Avrupa ve Amerika’da gördüklerimizi yaşama geçirme-ye çalıştık. Şöyle geçmişe bakıyorum, o zaman birlikte çalıştı-ğımız arkadaşlarla elbirliği içinde bir şeyler ortaya koymaya çalıştık. O dönemde en çok dikkat ettiğimiz konu hocalara saygıda kusur etmemek, her fırsatta onları onurlandırmaktı. Bizim gösterdiğimiz ilgi nedeniyle hocalarımızın ne denli mutlu olduklarını hem gördüm, hem de onlar da her fırsatta memnuniyetlerini dile getirirlerdi. İnsanlar zamanla kendile-rine saygıyı yitirdikçe hocalarına da saygıda kusur etmeye başladılar.

Ulusal Gastroenteroloji Kongresi’ni Türk Gastroenteroloji Derneği’nin yapmasına karar verdiğimiz zaman, hiç unutmu-yorum, yönetimde bulunan arkadaş “Nevşehir’de kongre ya-pılamayacağını, çünkü bazı hocaların oraya gitmek istemeye-ceğini” söylemişti. Biz her şeye rağmen Ulusal Kongreyi TGD patronajında Nevşehir’de gerçekleştirdik. Bu ilk deneyim zor oldu ama dernek kimliği güçlendi. İlk kez Nevşehir kongresi-ne Türkçe konuşan ülkelerden de gastroenterologları davet ettik. O dönemde Türki Cumhuriyetlerle iletişim kurmak dünyada en zor işti. Zaman içinde Türkçe konuşan ülkeler ile iletişimimiz gelişti, kongrelerimize yoğun katılım sağlandı ve onlar için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalıştık. Amacı-mız “Dilde birlik, işte birlik, fikirde birlik” idi. Derneklerin amacı para kazanmak değildir. Derneklerin amacı bazı proje-leri yaparak onları hayata geçirmektir. Kongreproje-lerin bilimsel seviyesini yükseltmek için, yurtdışından adam gibi adamları, özellikle de bu ülkenin çocuklarına katkıda bulunan insanla-rı konuşmacı olarak davet ettik. Ayinsanla-rıca araştırma görevlileri-ne ve temel bilimlerden katılan araştırmacılara kongre katılı-mı için tüm olanaklarıkatılı-mızı seferber ettik. Temel bilimler ile gastroenterolojinin kesiştiği alanlarda bilimsel oturumlar dü-zenlemeye özen gösterdik. Ayrıca kongreye katılımı arttır-mak için nerdeyse firmalara biz destek vermeye başlamıştık. Nihayet binli katılımlara ulaşmak mümkün olmuştu. Sonra paracılar geldi, kalite ve bilimsel katılımın yerini tatilciler aldı. Bu konuda bakın Goethe ne diyor “Gençler yaşlıların bilgi bi-rikimi ve tecrübelerinden yararlanmazsa onların da yaşamla-rı boşa geçer”. Çünkü gençler olan her şeyin kendiliğinden olduğunu, birden yürümeye başladığını zanneder. Oysaki bir şeyi dikersen çıkar, biri elinden tutarsa yürürsün. Evet, biri dikti ve bir elinden tuttu, sende aynı şeyleri yaparsan görevi-ni yapmış olursun. Bazıları ekmede dikmede görünmez, ye-mede içye-mede başköşede yer alırlar. Biz kimsenin işine

karış-mayız. Çünkü işimiz var, diğerleri iş yaratamadığından başka-larının işine karışır. Çünkü bizden gördükleriyle can vere-mezler, kan verevere-mezler, sabredip öğrenmeleri gerekir. Yap-mak isteyene iş çok ama niyetleri yıkYap-mak. Kim bu ülkeye çağ-cıl bir değer yaratmaya kalksa bazıları kriz geçiriyor. Şehirleşme sürecine, evet gezginlikten yerleşik düzene geç giren toplumlarda insanlar kendine benzeyen, kendi gibi dü-şünen, kendisi gibi çıkar peşinde koşanları çok severken top-lum yararı için çırpınan insanlardan hoşlanmazlar. Onları sa-kıncalı ya da aykırı olarak görürler. Bu nedenle de toplum için bir şeyler yapmak isteyenlere önce mani olmaya lar, başaramazlarsa bu kez onların yaptıklarını yıkmaya çalışır-lar. Bu yapıcı ile yıkıcıların savaşımı insanoğlu gerçeği öğre-ninceye dek sürecek gibi görünmektedir. Bu gece ile gündü-zün dansı değil, bu bilgi ile cehaletin kavgasıdır. Her şeyi bil-diğini zannedecek kadar cahil insanlar için bir şeyler yapmak zorundayız. Evet, ne olduklarını onlara söylemek insanlık gö-revidir.

28. Ulusal Gastroenteroloji Haftası’nın Antalya’da yapılacağı-nı aylar öncesinden duymuştum, fakat tarihi konusunda hiç-bir fikrim yoktu. Organizasyon komitesinden de ne haber, ne de davet aldım. Yıllarca TGD’ye hizmet veren ve bugünlere gelmesinde katkısı olan bir arkadaşa sordum. O da “ne ara-yan, ne de soran var” dedi. Ben ona “bunlar ne biçim insan” dedim, o da bana “üzme kendini, Atatürk’e neler yapıyorlar bizimkinin hesabı olmaz” dedi. Ben 25 yıl TGD’ye gönüllü ça-lıştım. Herkes ne yaptığını en iyi kendisi bilir, benimde ne yaptığımı en iyi ben bilirim.

Ben onlara hak veriyorum, ölmeden listeden düşmüşler. Ama bir gün sorarlar oraya hangi yoldan geldin diye. Onlar bizden değil, yaptıklarımızın altında ezildikleri için ve muha-liflerinin yüreğine su serperek puan almak için bizi listeden düşürmüşler. Muhalifleri bunları iktidar yaptık diye bizi suç-luyor, bunlar da muhaliflerin baskısına dayanamadıkları için bize çizik atıyorlar. Keşke, birlikte yaptıklarımızı yıkmadan hayallerimizi gerçekleştirebilseler. Amaçları bilimi bu ülkede yaşama geçirmekse birlikte olmaları gerekir. Amaçları farklı ise ne istiyorlarsa söylesinler artık. Bilim dünyasında kutup-laşma bilime ihanet etmektir. Artık özellikle üniversitede ça-lışan hocalarımız dedikodunun yarattığı kirli duyuntuların peşinde koşacaklarına gerçeğin peşine düşsünler. Bilimin ışı-ğından yoksun bir ülke olamaz bizim vatanımız.

(3)

16-20 Kasım 2011 tarihleri arasında Antalya Rixos Sungate Otel’de yapılan toplantıya tesadüfen bizim davet edilmediği-mizi öğrenen bir öğrencimiz bizi kongreye götürdü. Kongre-de bizi görüp te, öteki mahalle baskısı neKongre-deniyle bize hiçbir görev vermeyen bazı insanların kimyasının bozulduğunu görmek bizi üzdü. Çünkü onlar farkında olmadıkları bir gö-zün her şeyi gördüğünü hala kavrayamıyorlar. Kongreyi gü-cümün yettiğince izlemeye çalıştım, gözlemlerimi ve şahsi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu kongreden bir hafta önce dernek seçimleri yapılacağını öğrendiğim zaman bizim insanlarımızın ne denli zeki olduğu-nu bir kez daha öğrendim. Bize sabahın olup olmadığını so-ran yok, ama ben de aklımı yitirmeyeyim diye devreye gir-dim. Kongreden önce seçim olamaz, dünyada örneği yok, se-çim kongreden sonra olacak diye tutturdum ve ikna ettim. Benim bir teorim vardı. Bizim insanımız ne yapar yapar ken-di … kenken-di yapar ken-diye. Bu görüşüm artık bu olayla ispatlan-mıştır. Nedeni insanımızın her şeyi bilmesi ve kendine göre ayarlamasıdır.

Bu kongrede ömrünü ülkemizde gastroenterolojinin geliş-mesine ve günümüz hocalarını yetiştirmeye vermiş hocaları-mızı göremedik. Çünkü para kazanacaklarmış, o nedenle da-vet etmemişler. Onlar paranın her şey olduğuna inanmışlar ne yapabiliriz ki. Her ülkenin ulusal kongresinin kendine öz-gü bir geleneği vardır ve bu gelenek zaman içinde zenginle-şir. Sormazlar mı size böylemi öğrettiler diye.

Ulusal Gastroenteroloji Haftasının “WGO Regional Meeting” ile iç içe olması ulusal kongremize yeni bir nefes olmuştur. Çünkü ulusal kongremizin bilimsel seviyesi gün geçtikçe azalmaktaydı. Son yıllarda üniversitelerde yaşanan olumsuz-luklar, kutuplaşmalar ve güven bunalımı araştırmaya ilgiyi azaltmıştır. Ayrıca üniversitelerimiz hala araştırmacıları ön plana çıkaracak koşullara sahip değildir. Bu nedenle de, işin kolayı olan klinik çalışma ile yetinilmektedir. Üniversiter ya-şam tam gün olmadan, akademisyenlerin yaya-şam ve ekono-mik koşulları iyileştirilmeden bilimsel kaliteyi yükseltmek zor görünmektedir. Klinik bilimlerde çalışan gençlere süratle te-mel bilimlerde master ve doktora fırsatı verilte-melidir.

(4)

Yıllarca önce “WGO” yöneticilerine “ekonomik gücünüz yok, yaptırım gücünüz de yok, gittikçe gündemden düşüyorsu-nuz” demiştim. Onlara önerim meydanı Amerika ve Avru-pa’ya bırakmayın gelişmekte olan ülkelerde ulusal kongrele-re destek veriniz işbirliği içinde olunuz şeklindeydi. “WGO’nun Ulusal dernekler ile sıkı işbirliği içinde olması ge-rekir. Hala birçok sorunu aşabilmiş te değillerdir. Onların da maddi ve manevi desteğe ihtiyacı vardır. Bizim Türkçe konu-şan ülkelerin bile hala WGO’ya üye olmadıklarını görünce ne diyeceğimi şaşırdım. Bundan sonra da TGD’nin “WGO” ile bilimsel ilişkilerini pekiştirmesi yerinde olur. Bu ilişkilerin özellikle gençlerin geleceklerini planlamada çok yararlı olaca-ğını düşünüyorum.

Bu kongrede TGD ve WGO; birlikte, basına açık, “Üniversiter Eğitim ve Yaşam”, “Bilim-Siyaset-Din”, “Geleceğin Sağlık Sis-temi” konularında toplantılar yapsaydı çok yararlı olurdu. En azından bu konularda görüşlerini bildiren bir bildiriyi kaleme alabilirlerdi. TGD’nin gelişmesine ve bilim yaşamımıza önem-li katkıları olan Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da acılarını paylaşabileceğimiz bir konuşma yapılabilirdi.

21. yüzyıl değişim yüzyılıdır. Artık biz de değişmeye, yenilen-meye mecburuz. Artık klasik bilgilerden oluşan ya da inter-net aracılığı ile ulaşılabilen bilgileri aktarmaktan ibaret olan konferans, panel vs ile insanları uyutmaktan vazgeçelim.

Çünkü bu hastalıklı bir durumdur. Araştırma sunumlarına öncelik vermez ve araştırmacıyı ödüllendirmezseniz bu kon-greleri yapmanın gereği de yoktur.

Temel bilimlerden yapılan sunumlara öncelik vermek gere-kir. Ayrıca kongrelerimize temel bilimcilerin de ilgi duyması için çaba göstermek gerekir. Ulusal kongrelerimizde özellik-le patolog, mikrobiyolog, farmakolog, radyolog ve karaciğer-GIS cerrahlarının da güncel konularda oturumlarda yer alma-sı sağlanmalıdır. Konuşmacı belirlenmesinde ahbap-çavuş, mahalle ilişkisi değil araştırmacı kimlik ön planda tutulmalı-dır.

Yıllar önce TGD yönetim kurulunda, yönetimde görev alan arkadaşların hizmet sunucu pozisyonunda olduğu-bu neden-le konuşmacı olmaması ve satellit toplantılarda görev alma-ması konusunda karar almıştık. Bizden sonra bu konuda du-yarlı olunmadı, özellikle araştırma dernekleri konuşmacı der-neklerine dönüştü. Doğal olanı onların araştırma grupların-da konuşmacı olmasıdır.

Dernekleşme aşamasında, özellikle araştırma yapan gençler konuşmacı olarak görevlendirilerek motivasyon kazandırıl-malıdır. Araştırma dernekleri araştırmacıların sunumuna fır-sat vermelidir. Kongrenin ağırlığı araştırma sunumlu olmalı-dır ki araştırma ülkemizde yaşama geçsin.

Ülkemizde gastroenterolojinin doğuşunu izleyen yıllarda, ül-ke çapındaki toplantılar birkaç yılda bir yapılırdı. Daha düne kadar ulaşım sorunu yaşadığımızdan hocalar uçak seferi yok diye konuşmacı bile olmak istemezlerdi. Artık ülkeyi birbiri-ne bağlayan uçak seferleri ile kongre merkezleribirbiri-ne sahip şe-hirlerimize ulaşım sorun olmaktan çıkmıştır. Zaman içinde

(5)

ulusal kongreleri iki yılda bir gerçekleştirmeye başladık. Gas-troenterolojinin sorunlarının tartışıldığı bir oturumda bazı hocalar eski sisteme dönülmesini ve üniversite kliniklerinin sırayla toplantıyı yapmasının uygun olacağını ileri sürerken, biz de dünyadaki gelişimi ileri sürerek her yıl toplantı yapıl-masını önerdik. Yeterli araştırma ve çalışma yapılamadığın-dan sık kongre yapılmasına çoğunluk karşı çıktı. Biz çoğunlu-ğun değil bilimin, aklın kararının daha demokratik olduçoğunlu-ğuna karar vererek her yıl ulusal kongre yapılmasına, bunu da TGD’nin gerçekleştirmesine karar verdik. Zaman bu yaklaşı-mın doğruluğunu ortaya koydu. Kongreye ilginin yanı sıra gönderilen bildiri sayısı da arttı. Ancak yıllar geçtikçe insanla-rımızın hevesi ve heyecanı artacağına azalmaya başladı. Böy-lece kongrenin bilimsel seviyesi de düşüşe geçti. Bu tablo-nun oluşmasında kongre başkanının tanıdıklarına ya da ken-di ekolünden gelenlere fırsat ve öncelik vermesinin de rolü olmuştur. Neredeyse kendilerine kongre yapmaya başladılar. Böylece işler yozlaşmaya başladı.

Gönüllü kuruluşlar para kazanmayı amaçlayan kuruluşlar de-ğildir. Daha çok para kazanmak için ilaç ve endoskopi firma-larına baskı yapmak da etik değildir. Böylece dernek ve firma ilişkileri yozlaşmaktadır. Ana derneği gören diğer araştırma

dernekleri de mahalle baskısı yapmaya başlayarak para ka-zanmayı amaçlıyorlar. Bu davranışlar hem bilime hem de aka-demik ortamda bulunan insanlara yakışmıyor. Bu nedenle derneklerin tümünün yöneticilerinin; “toplantı nasıl düzen-lenir, program nasıl oluşturulur, kimler konuşmacı olabilir, kongre kaynağı nasıl yaratılır, kongre bütçesi nasıl düzenlenir, katılımcı ücretlerinin belirlenmesindeki kriterler nelerdir?” gibi bilgileri okuyarak öğrenmeleri gerekir. Salla-parti, laf ebeliği ile kongre yapılamaz. Olaya insanlar profesyonelce yaklaşmalı ve kongre çalışmaları için de zaman ayırmalıdır. Okumadan bilgi sahibi olunamaz, bilgi sahibi olmadan da fi-kir sahibi olunamaz. Cahildeki cehalet önce çevreye sonra da cahile felaket getirir.

Bugünden tezi yok TGD yılda iki kez Ulusal Kongre yapmalı-dır. Bunlardan biri ilk, diğeri de son baharda gerçekleştiril-melidir. Birincisi Hepatoloji ağırlıklı diğeri de Gastro-intesti-nal sistem ağırlıklı olmalıdır. Uygulamalı kurslar TGD’nin pat-ronajı altında, alt yapısı müsait sağlık kurumlarında, yapılma-lıdır. Proteomics ve genomics konularında yoğun yaz kursla-rı yapılmalıdır. Böylece ülkemizdeki gereksiz toplantı-okul-mektep de ortadan kalkar, insanlar kendilerini işe ve araştır-maya verirler.

(6)

Uygulamalı kurslara ülkemizde ilgi üst düzeydedir, çünkü kimse okuyup, gece gündüz çalışıp araştırma yapmak isteme-mektedir. Ayrıca bu ülkede araştırmanın getirisi de yoktur. Ama gençler kendini araştırmaya verirse en azından kişilikle-ri gelişecektir. Uygulamalı eğitimlerde “Eğiticiler”in de eği-timden geçmiş olması göz önünde tutulmalıdır.

Yıllarca önce Türk Gastroenteroloji Derneği şemsiyesi altın-da araştırma grupları oluşturduk. Gerçekten, bu gruplaraltın-dan çoğu başarılı çalışmalar yaptı. Böylece insanlar ilgi duydukla-rı alanda uzmanlaşmaya başladılar. Daha sonra bunladuydukla-rın bazı-ları dernek olarak örgütlendi. Dar alanda konu uzmanlığı hem bilimselliğe hem de geleceğin genç araştırmacılarının yetişmesine zemin hazırlayacaktır. Her şeye meraklı, her şey-den anlamaya çalışan akademisyenler hem kendilerine hem de bu ülkeye büyük zarar vermektedirler. Maalesef bu der-nekler de konuyla ilgili moleküler seviyede araştırma yapa-cak araştırmacıları çalışmaya yönlendirecekleri yerde okul-mektep-satellitle zamanlarını boşa harcadılar. TGD’nin bu derneklerin araştırmacı kimliklerini geliştirebilmeleri için projelere destek vermesi yerinde olur.

Türk Gastroenteroloji Derneği ülkemizdeki kamu yararına faaliyet gösteren üç beş dernekten biridir. Bu ayrıcalıklı der-nek zaman içinde uzmanlık derneği kimliği de kazanarak ör-nek bir kuruluş haline gelmiştir. TGD kendi üyelerinin kur-duğu derneklerle federatif bir yapılanmaya gidemez. Çünkü üyeleri sayısız dernek kurabilir, o nedenle üyelerin kurduğu araştırma derneklerinin TGD şemsiyesi altında faaliyet gös-termesi gerekir. Hiçbir dernek gastroenteroloji alanında TGD ile kendini aynı kabul edemez. Herkes kendine çekidü-zen vermeli, kırmızı çizgiyi geçmemelidir. TGD kendi otorite ve sorumluluklarını başka kurumlarla paylaşamaz. Eğer gele-cekte Hepatoloji, İnflamatuvar Barsak Hastalıkları, GİS Moti-lite, Girişimsel Endoskopi, Gastroenterolojinin yandal uz-manlığı olarak yasal kimlik kazanırsa o zaman TGD onlar ile birlikte el ele yürüyebilir. TGD Sindirim Sistemi Cerrahisi ve NOTES, GİS Radyoloji, Gastrointestinal Patoloji, Pediatrik Gastroenteroloji dernekleri ile federatif bir yapılanmaya evet diyebilir, fakat ben TGD’nin özel ayrıcalıklı yapısını koruma-sını uygun bulurum.

TGD ayrıcalıklı konumunu birkaç günde kurulan araştırma dernekleri ile bir tutmamalıdır. Zaten yasal olarak da bu ola-nak yoktur. TGD “WGO”ye üyedir ve Avrupa bölgesindeki kuruluşların doğal üyesidir. WGO ve TGD’nin otorite zafiyeti

nedeniyle, bazı araştırma dernekleri Asya-Pasifik bölgesinde-ki faaliyetlere katılmaktadır. Herkes olması gereken yerde ol-malıdır. “WGO” hala bizim Türkçe konuşan ülkelerde der-nekleşmeleri gerçekleştirip onları bünyesine alamamıştır. Bunda TGD’nin de duyarsız kaldığı açıkça görülmektedir. Azerbaycan’ın Avrupa zonunda, diğerlerinin de Asya pasifik zorunda aktivitelere katılması uygundur diye düşünüyorum. TGD acilen Türkçe konuşan ülkelerde gastroenteroloji der-neklerinin kurulmasına öncülük ederek, Avrasya Gastroente-roloji Dernekleri olarak Türk dilinde faaliyetlerin hızlanması-na da destek olmalıdır. TGD’nin araştırma dernekleri ile fe-derasyon oluşturmalarına gerek yoktur. Çünkü bu TC devle-tinin bir kasabası ile federasyon kurmasına benzer.

TGD ülkemizi yurt içinde ve yurt dışında temsil eden tek ya-sal dernektir. Onun otoritesini zayıflatmak kimseye bir şey kazandırmaz. Resmi kurumlarda bizi temsil eden tek dernek TGD’dir. TGD gücünü ve otoritesini gereğince kullanmalıdır. Yıllarca önce Endoskopi Hemşireleri ve Teknisyenleri Derne-ği’ni büyük umutlarla kurmuştuk. O zaman çok sayıda akade-misyen bu derneğin kurulmasına karşı çıktılar. Çünkü yozlaş-masından korkuyorlardı. Bu derneğin güçlenmesi için ilk yıl-larda TGD elinden gelen desteği verdi. Bu işin bir gezme toz-ma oltoz-madığı, bilgilenme işi olduğunu onlara öğrettik. Bu işe gönülden inananlar diğer oturumları da izleyerek bilgi ve gör-gülerini geliştirirken bazıları da ilaç firmalarının rahatsızlığına yol açan davranışlarda bulunmaya devam ettiler. Bu dernek TGD’nin kontrolü dışında faaliyeti de tercih eder hale geldi. TGD özellikle bu derneğin etik sınırlar içinde kalarak çalışma-sı için yardımcı olmalıdır. Bu dernek gastroenterolojinin geli-şimi için olmazsa olmazdır. Bu nedenle yardımcı olmalıyız.

(7)

Amaç hastaya daha iyi hizmet verebilmek için bilgilenmek ol-duğuna göre, TGD bu konuları gündemine alarak sorunların çözümüne katkı vermelidir.

Ulusal Gastroenteroloji Kongrelerinde tüm gastroenteroloji konularını programa almanın mantığı yoktur. Kongre progra-mına güncel konular ve yenilikler taşınmalı ki gençler geli-şimlere yabancı kalmasınlar. Yabancı konuşmacılar bu ülke çocuklarına katkısı olan yada olacakların yanı sıra konu ön-derlerinden seçilmelidir. Yabancı konuşmacılara kibarca Tür-kiye’de anlaşılabilmeleri için heyecanlanmaya gerek olmadığı fısıldanmalıdır. Kongrelerin başarısını belirleyecek özgün araştırma sunumlarının sayıca artması gerekir. Ayrıca kongre-lerde gastroenterolojinin sorunları ve çözümleri gündeme getirilerek, tartışılması gerekir. Araştırma sunumları yapılır-ken paralel oturum olmamalıdır. Türkçe konuşan ülkelerden gelen bildirilerden bir kısmı sözlü sunuma alınmalıdır. Bu yılki kongrede WGO ile birlikte yapılan oturumlarda ülke-mizi temsil eden konuşmacılar oldukça başarılı idiler. Benzer toplantıların gençlerin ufkunu genişleteceği kesindir. Prof. Dr. Eamonn Quigley ülkemizde gastroenterolojinin gelişimi-ne ögelişimi-nemli katkılarda bulunmuştur. Bu kongreye de renk ver-di, canlılık getirdi. Tüm oturumlara sorularıyla, katkısıyla olumlu bir hava getirdi. Zaten WGO’de de onunla başlayan bir canlılık görüldü ve o süreci inanılmaz çalışma gücüyle ha-la devam ettirmektedir.

28. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi ve WGO’nin bölgesel toplantısını başarı ile gerçekleştiren Valör firmasını canı gö-nülden kutluyorum, ama hala eğitime ihtiyaçları olduğu ke-sin. Organizasyon komitesini de kutluyorum, onların da artı-sı-eksisi var. Boş salonların sorumlusu kimdi diye herkesin kendine sorması gerekir. Etik kurallara uymak önce kongre başkanının ve dernek başkanının görevidir.

Gala yemeği kongrenin onur yemeğidir. Gala yemeği ritüelin-de müzik vardır, gösteri vardır ama akaritüelin-demik bir ortamın bek-lentisine uygun olmalıdır. WGO başkanının, Genel sekreteri olan Prof. Dr. Cihan Yurdaydın’ın, Kongre Başkanının, Dernek Başkanının konuşma yapmalarını beklerdik. Ayrıca Türkçe

ko-nuşan ülkelerden gelen misafirlere de konuşma fırsatı verilme-liydi. Yurtdışından gelen konuşmacılara bu kongreyi hatırlama-ları için anı olabilecek küçük de olsa hediye verilmeliydi. Gala yemeği bir sonraki kongrede, güzel günlerde buluşmak üzere planlanan bir yemektir. Hatırlatmak isterim; Kırgızistan’dan ge-len heyet getirdikleri hediyelerini sunma fırsatı bulamadılar. Ben zor kullanarak fırsat yaratabildim. Sizleri tenkit ediyoruz çünkü okumadan başarabileceğinizi artık düşünmeyin. Çok is-terim bazı arkadaşların tüm kongreleri gözden geçirerek nere-den nereye geldiğimizi ortaya koymalarını. Bu çalışma ile de-mokrasinin tahrip edici gücü de açıkça görülecektir.

Prof. Dr. Cihan Yurdaydın’ın bu kongrenin başarılı olması için yoğun çaba gösterdiğini biliyoruz. Kongrenin en güzel yanı gençlerin yabancılarla birlikte olduğu panellerdeki başarıları-dır. Kongreye emeği geçen tüm insanları kutlarız. Programın amacı iyi belirlenmelidir. Yoğun programlar bazen kongreyi taşıyamaz bir hal alabilir. Ah! Demokrasi… Tüm seçmenler memnun olsun diye program yaparak kongreleri, toplantıla-rı ne hale getirdik. Sorun varsa çözüm için bir yolu vardır. Ça-ba gösterilirse bilim için orta yol bulunabilir. Gerçek demok-rasilerde çoğunluğun dediği dedik olmamalıdır son sözü bi-lim ve akıl söylemelidir.

“WGO” sayesinde Richard Hunt (Kanada), Christopher Haw-key (İngiltere), Douglas Pleskow (ABD), Daniel Baumgart (Almanya), Philip Katz (ABD), David Bjorkman (ABD), Ber-nard Levin (ABD), Michael Fried (İsviçre) gibi saygın hocala-rın kongre süresince gösterdikleri özen de dikkati çekmiştir. Hala batıdan öğreneceğimiz çok şey var. Evet, öğrenmek is-teyenler için. Mevlana’nın söylediği gibi “Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.”

Son söz! Yılda iki kez, evet ilk ve sonbaharda kongre istiyoruz. Deneyin, korkmayın çok başarılı olacağını göreceksiniz. Bu kongreler her yıl, bu dünyadan çekip giden bu ülkeye hizmet vermiş gastroenterologlardan birinin anısına düzenlemelidir ki hem geçmişten ders alalım, hem de geleceği görelim.

Saygılarımla Prof. Dr. Ali ÖZDEN

“Derneğin görevi yalnız kongre yapmak değildir. Oy verenleri kongrede ağırlamak ise hiç değildir. Dernek bilim ve akıl’ın hükümranlığını kurup, bugünü ve geleceği kurgulamalıdır. Kongre yapılan araştırmaların ve geleceğe dair öngörülerin gündeme taşındığı süreçtir. Bilimin, aklın, yaratıcılığın, üretkenliğin ödül-lendirilmesi şölenidir. Biz bu şölenin nasıl yapılacağını hem gösterdik, hem öğrettik. Sonra herkes kendine göre bir yol seçti. Kongre ne para kazanmak için, ne de başkasına para kazandırmak için yapılır.”

Referanslar

Benzer Belgeler

Madde – ġube Genel Kurlarınca, bir ġube BaĢkanı olmak üzere üçyüz üyeye kadar 3, daha fazlası için 5 kiĢi olarak seçilen Ģube temsilcileri ile Dernek Genel

Tüketici Dernekleri Federasyonu olarak, Arjantin’den ithal edilen ve GDOlu oldukları hem laboratuvar analizleriyle tesbit edilen, hemde TMO Genel Müdürü Say ın

HFCS group has increased signi ficantly compared to hepatic SREB-1c level of the

- Yazar bağlı olduğu bölüm: 11 punto, sayfa ortası, italik - Özet/Abstract: 9 punto, koyu, çift sütun, iki yana dayalı.. - Ana makale: 10 punto, iki sütun, iki

Herhangi bir fiilin zarf fiil, sıfat fiil ekleri vasıtasıyla cümlede yardımcı unsur olabileceği gibi, üzerine cevheri ek fiil gelerek fiil kategorisine geçmiş bir unsur

令他倍感親切的領域,以另外一種身份為牙醫同儕們服務。「凡走過必留下痕

Yan etki: Baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi, sersemlik, kabızlık, karın ağrısı ve ishal gibi yan etkileri görülebilir. Gebelerde kullanımı önerilmez. Anne sütüne