• Sonuç bulunamadı

Ümmü Habîbe bint. Ebû Süfyan'ın hayatı ve şahsiyeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ümmü Habîbe bint. Ebû Süfyan'ın hayatı ve şahsiyeti"

Copied!
77
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI

İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

ÜMMÜ HABÎBE BİNT. EBÛ SÜFYAN’IN

HAYATI VE ŞAHSİYETİ

Emine YOLCU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mehmet Ali KAPAR

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(4)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(5)

ÖNSÖZ

Hz. Peygamber ve ashabının yaşadığı mükemmel çağ, Asr-ı Saâdet devridir. Asr-ı Saâdet dönemini ve bu dönemde yaşayan sahabeyi bilmek o dönemin az da olsa yaşanmasına vesile olacaktır. Hz. Peygamber risaletle görevlendirildiği bu toplumu bütünüyle değiştirmeyi başarmıştır. Önceleri her türlü kötülüğü yapan, içki içen, kumar oynayan, insanları köle olarak alıp satan, fakirlere zulmeden, insanın değerinin sadece soy ve zenginlikte olduğunu düşünen bir toplumu her yönüyle değiştirmeyi başarabilmiştir. Burada en önemli faktör, onun güzel ahlâkı ve insanlara en güzel örnek oluşu, yılmadan görevini yerine getirmesidir. Sahabîler de Hz. Peygamber’e dâima itaat ettiler ve onun sünnetine tabi oldular.

Bir Müslümanın hayatındaki en büyük gâye Kur’an ve sünnete uygun yaşamaktır. Bu gâyeyi gerçekleştirmenin en güzel yolu, hem Hz. Âişe’nin “O’nun ahlâkı Kur’an” dediği Hz. Peygamber’in ahlâkı ve hayatını hem de ashabının hayatını bilmekten geçer.

Asr-ı Saâdet’te erkek sahabîlerin yeri büyük olduğu gibi hanım sahabîlerin de önemi büyüktür. Yeni nesillerimizin ve aile hayatımızın düzenli olmasını istiyorsak; önce Hz. Peygamber’in eşlerinin, sonra hanım sahabîlerin uygulamalarını örnek almalıyız.

Bu çalışmamızda, İslâmiyeti kabul edenlerin ilklerinden ve Hz. Peygamber’in eşlerinden olan Ümmü Habîbe bint. Ebî Süfyân’ın hayatı incelenmeye çalışıldı. Mekke’nin reisi Ebû Süfyân’ın kızı olan Ümmü Habîbe Habeşistan’a hicret etmiş, Habeşistan’da iken Hz. Peygamberle nikahlanmıştır. Hz. Peygamber’e ve İslâm’a bağlılığı sebebiyle şerefli ve zengin bir aileyi bırakan Ümmü Habîbe’nin İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır.

“Ümmü Habîbe bint. Ebî Süfyân’ın Hayatı Şahsiyeti ve İslâm Tarihindeki Yeri” adıyla hazırlanan bu çalışma İslâm öncesi dönemi içine alan giriş ile Hz. Peygamber Râşid Halifeler ve Emevîler Dönemi, Vefâtı ve Şahsiyeti olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde Ümmü Habîbe bint Ebî Süfyân’ın nesebi,

(6)

ailesi ve doğumu hakkında İslâm tarihinin ana kaynakları ışığında bilgiler verilmeye çalışıldı. Evliliği ve çocukları da eldeki bilgiler çerçevesinde anlatıldı.

Birinci bölümde İslâmiyeti kabulü, Mekke döneminde Habeşistan’la ilişkiler, Habeşistan’a hicret, Hz. Peygamber’in Habeşistan’a gönderdiği mektup, Hz. Peygamber’le nikâhının kıyılması, Hz.Peygamber’in diğer eşleriyle ilişkileri, ailesiyle ilişkileri, Medine’ye dönüşü, katıldığı seferler ve Hz. Peygamber’in vefâtı karşısındaki durumu, Râşid Halifeler ve Emevîler döneminde yaptıkları kaynaklardaki sınırlı bilgilerle anlatıldı. İkinci Bölümde; vefâtı ve şahsiyeti incelendi. İlmi özelliklerinde ise daha çok hadisçiliğine değinildi. Yine bu bölümde güzel ahlakı ve İslâm dinine bağlılığı anlatıldı.

Gerek konumuzun seçilmesinde, gerekse hazırlanmasında her türlü fedakârlığıyla yanımda olan ve bu çalışmanın oluşmasına danışman olarak yön veren Prof. Dr. Mehmet Ali KAPAR’a, görüş ve tavsiyelerinden istifade ettiğim Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Tarihi Ana Bilim Dalı hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Emine YOLCU

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Emine YOLCU

Numarası: 084246011008

Ana Bilim/Bilim Dalı İSLÂM TARÎHİ VE SANATLARI / İSLÂM TARÎHİ

Ö

ğrencinin

Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Ali KAPAR

Tezin Adı ÜMMÜ HABÎBE BİNT. EBÛ SÜFYAN’IN HAYATI VE ŞAHSİYETİ

ÖZET

Ümeyyeoğullarından Mekke’nin reisi olan Ebû Süfyân’ın kızıdır. İlk eşi Esed b. Huzeyme kabilesinden Ubeydullah b. Cahş’tır. Eşi ile beraber İslâmiyeti ilk kabul edenlerden oldular. Müslüman olduktan sonra yapılan işkencelere dayanamayarak Habeşistan’a hicret ettiler. Eşi Ubeydullah Habeşistan’da İslamiyeti terkedip Hıristiyanlığa girince ondan ayrıldı. Hz. Peygamber Ümmü Habîbe’nin durumunu öğrenince Ümmü Habîbe ile evlenmek istedi. Hz. Peygamber ile Ümmü Habîbe’nin nikâhı Habeşistan’da yapıldı. Bu evlilik Hz. Peygamber ve aynı zamanda Müslümanlar ile Ebû Süfyân arasındaki ilişkilerin düzelmesine sebep olmuştur. Bunun neticesinde her iki taraf arasında dostluk kurulmuştur. Ümmü Habîbe Hz. Peygamber’den sonra Emevîler döneminde kardeşi Muaviye’nin hilâfeti zamanlarına kadar yaşamış H. 44/ M.664 senesinde vefat etmiştir.

(8)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Name Surname Emine YOLCU ID: 084246011008

Department/Field ISLAMIC HISTORY AND ARTS / HISTORY OF ISLAM

Student’s

Advisor Prof. Dr. Mehmet Ali KAPAR

Research Title BINT HABIB Umm. LIFE AND Personality of the EBU SÜFYAN'IN

ABSTRACT

She is daughter of Abu Sufyan, Head of Mecca from Umeyye tribe. Her first husband was Ubeydullah b. Cahş from Esed b. Huzeyme tribe. She accepted Islam as first Muslims together with her husband. After being Muslim, they went to Ethiopia because they couldn’t bear so much to tortures to Muslims. Her husband, Ubeydullah abandoned from Islam and became Christian in Ethiopia then she divorced from her husband. When Hz. Our Prophet learned the situation of Ummu Habîbe, he wanted to marry to Ummu Habîbe. The marriage ceremony of Our Prophet and Ummu Habîbe was performed in Ethiopia. This marriage cause to arrange the relations between Our Prophet, also Muslims and Abu Sufyân. Friendship was established between both parties due to this marriage. After death of Our Prophet, Ummu Habîbe lived until period of his brother Muaviye in Emevis Period. She died in H. 44/ M.664.

(9)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ... iii ÖZET... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER... vii KISALTMALAR ... ix GİRİŞ... 1 İSLÂM ÖNCESİ DÖNEM... 1

I. ARAŞTIRMANIN METODU VE KAYNAKLARI ... 1

II. ÜMMÜ HABÎBE’NİN NESEBİ, AİLESİ, DOĞUMU... 3

1. Nesebi ... 3

2. Ailesi ... 3

3. Doğumu... 13

III. EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI ... 13

BİRİNCİ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER, RAŞİD HALİFELER VE EMEVİLER DÖNEMİNDE ÜMMÜ HABÎBE 1.1. İSLÂMİYETİ KABÛLÜ... 16

1.2. MEKKE DÖNEMİNDE HABEŞİSTAN... 17

1.3. HABEŞİSTAN’A HİCRETİ ... 22

1.3.1. Ubeydullah b. Cahş’ın İrtidat Edişi ve Vefâtı ... 26

1.3.2. Ubeydullah’ın İrtidat Edişi Sonrası Ümmü Habîbe’nin Geçirdiği Günler... 27

(10)

1.4.1. Hz. Peygamber’in Necâşî’ye Mektubu ... 28

1.4.2. Necâşî’nin Ümmü Habîbe’nin Nikâhını Kıyması ... 30

1.4.3. Medine’ye Dönüşü ... 34

1.5. ÜMMÜ HABÎBE’NİN HZ. PEYGAMBERİN DİĞER EŞLERİYLE İLİŞKİLERİ.... 36

1.6. ÜMMÜ HABÎBE’NİN AİLESİYLE İLİŞKİLERİ ... 39

1.6.1. Hz. Peygamberle Evliliğine Ailesinin Bakışı... 39

1.6.2.Evlilik Sonrası Meydana Gelen Barış Ortamı... 40

1.6.3. Mekke Fethi Öncesi Ebû Süfyan’ın Medine’ye Gelişi ... 41

1.6.4. Ebû Süfyân’ın Müslüman Oluşu ... 42

1.7. KATILDIĞI SEFERLER VE YAPTIĞI GÖREVLER ... 44

1.8. HZ. PEYGAMBER’İN VEFÂTI KARŞISINDA ÜMMÜ HABÎBE ... 44

1.9. RÂŞİD HALİFELER DÖNEMİNDE ÜMMÜ HABÎBE ... 46

1.9.1. Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer Dönemi ... 46

1.9.2. Hz Osman ve Hz Ali Dönemi... 47

1.10. EMEVÎLER DÖNEMİNDE ÜMMÜ HABÎBE... 49

İKİNCİ BÖLÜM VEFÂTI VE ŞAHSİYETİ 2.1. VEFÂTI... 50 2.2. ŞAHSİYETİ ... 51 2.2.1. Fizikî Özellikleri... 51 2.2.2. İlmî Özellikleri ... 52 2.2.3. Ahlâkî Özellikleri ... 57 SONUÇ... 59 BİBLİYOGRAFYA ... 61

(11)

KISALTMALAR

b. : İbn, bin

bint. : bintü

bkz: : Bakınız

DİA. : Diyanet İslâm Ansiklopedisi

Ed: : Editör H. : Hicrî Hz. : Hazreti İA. : İslâm Ansiklopedisi M. : Milâdi Red: : Redaktör s. : Sayfa

ŞİA. : Şâmil İslâm Ansiklopedisi

Tah: : Tahkik eden

ter: : Tercüme eden

tsz. : Tarihsiz

(12)

GİRİŞ

İSLÂM ÖNCESİ DÖNEM

Bu bölümde araştırmada nasıl bir metod izlenildiği, hangi kaynaklardan yararlanıldığı, Ümmü Habîbe’nin Nesebi, Ailesi ve Doğumu, İslâmiyeti kabulü ilk eşi Ubeydullah b. Cahş ile evliliği ve bu evlilikten dünyaya gelen kızı Habîbe konuları ele alınacaktır.

I. ARAŞTIRMANIN METODU VE KAYNAKLARI

Ümmü Habîbe bint. Ebî Süfyân’ın hayatı, vefâtı ve şahsiyeti ile ilgili konuları araştırırken temel İslâm Tarihi kaynaklarından, tabakât ve rical kitaplarından ve çağdaş yazarların kaleme aldığı eserlerden istifade edilmiştir. Bu kaynaklar taranırken konuyla ilgili bilgiler titizlikle irdelenmiştir. Araştırma esnasında konu ile ilgili farklı rivayetler varsa bunlar belirtilmiştir.

Ümmü Habîbe bint. Ebî Süfyân’ın hayatı, şahsiyeti ve kişilerle olan ilişkileri için tabakât kitaplarına müracat edildi. İbn Sad’ın (v.230/844) “et-Tabakâtül-Kübrâ”sı, İbn Abdilber’in “el-İstiâb fi Ma’rifeti’l-Ashâb”ı, İbnü’l-Esîr’in (v.630/1232) “Üsdü’l-Ğabe”si, Zehebî’nin (v.748/1374) “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ”sı, İbn Hacer’in (v.852/1448) “el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe” si, konuyla ilgili başvurulan eserlerdir.

Konumuzla ilgili genel tarih kitaplarına da başvuruldu. Ümmü Habîbe’nin Habeşistan’a hicreti, Hz. Peygamber’le evliliği ile ilgili bilgiler için Taberî’nin (v.310/922) Tarihu’l-Ümemi ve’l Mülûk adlı eserine, İbnü’l-Esîr’in (v.630/1232) el Kâmil fi’t-Tarih ve İbn Kesîr’in “el-Bidâye ve’n-Nihâye” adlı eserlerine müracat edildi.

Ümmü Habîbe’nin babası Ebû Süfyân, eşi Ubeydullah b. Cahş ve Habeşistan ile ilişkiler ile ilgili bilgiler siyer ve meğazi kitaplarında bulundu. İbn İshak’ın (v.151/768) Sîretü İbn İshâk’ı, Vakıdî’nin (v.213/822) Kitâbü’l-Meğâzi’si bunlar arasındadır.

Sahabîlerin hayatları incelenirken hiç şüphesiz ki başvurulması gereken kaynaklar hadis kitaplarıdır. Ümmü Habîbe’nin rivayet ettiği hadisler ve hayatı ile ilgili bilgiler için hadis kitaplarına bakıldı. Bu bilgiler elbette ki siyer kitaplarındaki bilgileri tasdik eden ve tamamlayıcı nitelikte olan bilgilerdir. Bu kitapların başlıcaları şunlardır: İbn Hanbel (v.241/855) “el-Müsned”, Buhârî (v.256/870) “Sahihu’l-Buhârî”, Müslim

(13)

(v.261/874) “Sahihu Müslim”, Ebû Dâvûd (v.275/888) “es-Sünen”, İbn Mâce (v.275/888) Sünen”, Tirmîzî (v.279/892) Sünen”, Nesâi (v.303/915) “es-Sünen”.

Çalışmamızda bazı ayetlerin açıklanması konusunda tefsir kaynağı olarak; Kurtubî’nin ve İbn Kesîr’in tefsirlerinden yaralanılmıştır.

Hz. Peygamber ile Necâşi arasında tevdi edilen Hz. Peygamber’in İslâm’a davet mektubu ve Necaşi’nin ona cevapları için Muhammed Hamidullah’ın “el-Vesâik’üs-Siyâsiyye” adlı eserinden faydalanıldı.

Tez konumuz olan “Ümmü Habîbe bint Ebî Süfyân’ın Hayatı, Şahsiyeti ve İslâm Tarihindeki Yeri” konulu çalışmamıza başlamadan önce lisansüstü çalışmanın olup olmadığı YÖK ve İSAM gibi sitelerden araştırılmasına rağmen bu konuda yapılan bir çalışma bulunamamıştı. Çalışmamızın sonlarına yaklaşıldığı günlerde Aynur Uraler tarafından hazırlanan bir çalışmanın “Ümmü Habîbe ve Rivayet Ettiği Hadisler” ismiyle Haziran 2010’da neşredildiği tesbit edilmiş bulunmaktadır. Ancak Hadis Ana Bilim Dalında yapılan bu çalışmada Ümmü Habîbe hakkında kısa bilgi verilmekle birlikte daha çok onun rivayet ettiği hadislere yer verildiği görülmektedir. Bizim yaptığımız bu çalışma ise, “Ümmü Habîbe’nin İslâm Tarihindeki Yeri” konusunda yoğunlaştırılmıştır. Bu çalışmadan farklı olduğumuz yerler şunlardır: Ümmü Habîbe’nin babası Ebû Süfyân, kardeşi Muâviye soyu olan Ümeyyeoğulları ile ilgili bilgiler verildi. Habeşistan’la ilişkileri anlatan Mekke Döneminde Habeşistan adlı konu başlığımız ele alındı. Habeşistan’a hicretleri, Medine’ye dönüşü daha geniş ele alındı. Ümmü Habîbe’nin Hz. Peygamber’in diğer eşleriyle ilişkileri, Ümmü Habîbe’nin ailesiyle ilişkileri, katıldığı seferler, Hz. Peygamber’in vefatı karşısında Ümmü Habîbe, Râşid Halifeler ve Emeviler dönemindeki yaşamı hakkında bilgiler verildi.

(14)

II. ÜMMÜ HABÎBE’NİN NESEBİ, AİLESİ, DOĞUMU 1. Nesebi

Ümmü Habîbe’nin nesebi, Remle bint. Ebî Süfyân b. Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdi Şems Abdi Menâf b .Kusaydır.1 Kureyşlidir, Emevî kabilesine mensuptur.2

İsminde ihtilaf edilmiştir. Bir rivayete göre adı Remle3 başka bir rivayete göre ise Hind’dir.4 Meşhur olanı Remledir. Hadis, siyer, neseb ilim ehlinin çoğunluğuna göre de kabul edilen ismi Remledir.5 Arap örf adet ve geleneklerine göre ilk çocuğunun adı olan Habîbe ile künyelenmiştir. Bundan dolayı kendisine Ümmü Habîbe künyesi verilmiştir.6 İsminden daha çok Ümmü Habîbe künyesi ile meşhurdur.7

Ümmü Habîbe Peygamberimizin hanımlarındandır.8 Peygamberimizin hanımları içinde neseb olarak ondan daha yakını yoktur.9

2. Ailesi

Ümmü Habîbe’nin soyu Kureyş’in Adnânîler kolundan Ümeyye oğullarına dayanmaktadır. Bu soy, Abdüşems b. Abdümenâf’ın Ümeyye adlı iki oğlundan büyüğünün neslidir.10 Ümeyye’nin ecdâdı şöyledir: Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenâf b. Kusay. Benî Ümeyye ile Benî Hâşimin şeceresi Abdümenâf b. Kusay’da

1 İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l- Kübrâ, Beyrût, 1968, VIII/96; İbn Asâkir, Ali b. Hasan b. Hibetillah ed-Dimeşkî, Tarihu Medineti Dimeşk, Beyrût, 1998, LXIX/133, Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Beyrût,1985, II/218.

2 İbnü’l-Esîr, İzzüddîn b. Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed Üsdü’l-Ğâbe fi Mâ’rifeti’s-Sahâbe, tah:Muhammed İbrahim el-Bennâ, Kâhire,1973,VII/315.

3 Kehhâle, Ömer Rıza, A’lâmü’n-Nisâ, Dımeşk, 1959, I/464.

4 İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-Meâd fî Hedyi Hayri’l-İbâd, Mısır, 1927, I/27.

5 İbn Abdilber, Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muhammed, el-İstiâb fî Mârifeti’l-Ashab, Kâhire, tsz, IV/1843, Kehhâle, I/464.

6 İbn Sa’d, VIII/ 96.

7 İbn Hacer, Şihâbüddin Ebü’l-Fadl el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Kâhire, 1328, IV/305. 8 Ziriklî, Hayruddin, el-A’lâm, Beyrût, 1927, III/60.

9 Zehebî, Siyer, II/ 219.

10 Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed b.Ali b. Ahmed b. Abdullah, Nihâyetü’l-Ereb fî Mâ’rifeti Ensâbi’l-Arab, Beyrût, 1984, s.85.

(15)

birleşmektedir.11 Abdüşemsin iki oğlu var bunlardan biri büyük Ümeyye’yi diğeri de küçük Ümeyye’yi oluşturur.12Ümeyye Oğulları Kureyş’in en nüfuzlu ailelerinden biridir. Büyük Ümeyye’yi oluşturan kolun on oğlu vardır. Bunların dördü “A’yâs” kolunu altısı ise Anâbise kolunu oluşturmaktadır.13 A’yâs kolu Îs, Îs, Âs ve Ebü’l-Âsî ile bunların neslidir. A’yas ismi bu dördünün isimlerinden dolayı verilmiştir. Anâbise koluna gelince, bunlar Harb, Ebû Harb, Süfyân ve Ebû Süfyân, Amr, ve Ebû Amr ile bunların neslidir. Anâbise ismi Harb’ın oğullarından olan Anbese’den dolayı verilmiştir.14Ümeyye’nin itibarı büyük ölçüde mal ve evlât çokluğuna ve Kureyş kabilesindeki ordu komutanlığı görevine bağlı bulunmaktadır. Ordu komutanlığı onlara dedeleri Abdüşems’ten intikal etmiştir. Bu görev Abdümenâf’tan oğlu Abdüşems’e, Abdüşems’ten Ümeyye’ye Ümeyye’den oğlu Harb’e, Harb’den de Ebû Süfyân’a kadar ulaşıp gelmiştir.15 Anâbise kolunun en meşhur ailesi şüphesiz Harb soyundan gelir. Harb’ın oğlu Ebû Süfyân İslâm’ın başlangıcında büyük rol oynar.16

Bu soyun Kusay’dan Ümeyye’ye ve Ebû Süfyân’a gidişi şöyle özetlenebilir: Kusay çocuk iken babası ölünce annesi Fâtıma Suriye de oturan Rabîa b.Haram ile evlendi. Kusay da annesiyle birlikte Suriye’ye gitti. Kusay, gerçek memleketinin Hicaz olduğunu öğrenince, hac aylarında Mekke’ye geldi ve Mekke’nin lideri olan Huzâa kabilesi reisinin kızıyla evlendi. Abdümenâf bu evlilikten dünyaya geldi. Kusay kısa bir zaman sonra Kâbe’nin yönetimini ele geçirdi. Hakimiyet artık Kureyş’in eline geçti. Bundan sonra Mekke’nin dışında yaşayan Kureyşlileri bir araya getirerek Mekke’ye yerleştirdi. Onun ölümünden sonra Kâbe ile ilgili görevler anlaşmazlığa sebep oldu ve bir kısım görevler Abdümenâfoğullarına bir kısmı da Abdüddâroğullarına verildi. Fakat Kıyâde, Rifâde ve Sikâye görevleri Abdümenâf’ın kendisi tarafından yerine

11İbn Kuteybe, ed-Dîneverî, el-Meârif, Beyrût, 1970, s.33. 12 Kalkaşendî, Nihâyetü’l-Ereb, s.85.

13 İbn Manzur, Ebu’l-Fazl Cemâlüddin Muhammed, Lisânu’l- Arab, Beyrût, tsz, XIV/46. 14 Kalkaşendî, Nihâyetü’l-Ereb, s.85.

15 Della Vida, G. Levi, “Ümeyye” , İA, İstanbul, 1986, XIII/99-100. 16 Kalkaşendî, Nihâyetü’l-Ereb, s.85,86.

(16)

getirildi.17Ondan sonra bu görevler oğulları Hâşim ve Abdüşems’e verildi. Abdüşems ölünce onun görevini oğlu Ümeyye üstlendi.18 Fakat Ümeyye amcası Hâşim ile anlaşmazlığa düştü. Böylece Hz. Muhammed’in dedesinin babası Hâşim ile Muâviye’nin dedesinin babası Ümeyye arasında ilk düşmanlık başladı. Ümeyye’nin ölümünden sonra yerini oğlu Harb almıştır.19 Ebû Süfyân’ın babası Harb, Ficâr savaşlarında Kureyş’in reisi olan Abdülmuttalib’in ölümünden sonra kavminin en yaşlı ve en ünlü şahsı olması hasebiyle başkanlığa geçti20 Harb, Ficâr harplerinde Kureyş’in komutanlığını yaptı.21 O, Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib’in dostu idi. Fakat Harb’in Yâhudi olan Edîne (Üdeyne)’yi öldürmesinden dolayı Abdülmuttalib ona karşı tavır aldı.22 Muhtemelen bu olay Hâşim Oğulları ve Ümeyye Oğullarının arasının daha çok açılmasına sebep oldu.

Ümmü Habîbe’nin babası: Ebû Süfyân Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abd-i Menâf el-Kureşî el- Emevîdir.23

Ebû Süfyân Fil olayından 10 sene önce dünyaya gelmiştir.24 Bedir Gazvesi’nde öldürülen oğlu Hanzale’den dolayı, Ebû Hanzale künyesiyle de anılır. Annesi Hz Peygamber’in hanımı Meymûne’nin halası olan Safiyye bint. Hazn el-Hilâliyye, babası Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden Harb b. Ümeyye’dir.25

Cahiliyyede Ebû Süfyânla ilgili olarak şöyle söylenir: Kureyş’in cahiliyyede görüş olarak en faziletlileri üçtür. Bunlar; Utbe, Ebu Cehl ve Ebû Süfyân‘dır. Üçüde

17 Ezrakî, Ebu’l-Velid Muhammed bin Abdullah, Ahbâru Mekke ve Mâ Câe fîha Mine’l-Âsâr, tah: Rüşdî Sâlih Melhas, Mekke, 2002, I/104-111.

18 İbn Habîb, Ebû Ca’fer Muhammed, el-Muhabber, Beyrût, 1361, s.167. 19 Ezrakî, I/114

20 İbn İshâk, Muhammed b. Yesâr, Sîretü İbn İshâk, Tah: Muhammed Hamidullah, Konya, 1981, s.47. 21 Ezrakî, I/114.

22 Belazurî, Ahmed b.Yahya, Ensâbü’l-Eşrâf, Beyrût, 1996, I/81-82. 23 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI/148.

24 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI/148.

(17)

Allah İslâm’ı getirdiğinde görüş olarak İslâm’a sırtlarını döndüler.26Ebû Süfyân ortaya çıkışında İslâmiyetle savaşan Mekke müşriklerinin reislerindendir.27

Hz. Peygamber’in tebliğiyle İslâmiyet açılıp geniş çevrelere yayıldı. Müslümanların güçleri ortaya çıktı. Kureyş kabilesi buna sinirlendi. Rasûlüllah’a karşı kıskançlıklarını ve haksızlıklarını ortaya çıkarmaya başladılar. Bunların arasında düşmanlık içinde olanlar da vardı. Bunlardan birisi de Ebû Süfyândı.28

İçlerinde Ebû Süfyân’ın da bulunduğu bir kısım Kureyş eşrafı Hz. Peygambere gelerek: “Babalara, atalara dil uzattın, dini(atalarımızın dinini) ayıpladın, ilahlara dil uzattın, akılları akılsızlık, beyinsizlik saydın, birliği bozdun dağıttın! Aramızda yapmadığın, başımıza getirmediğin kötü iş kalmadı” dediler. “Eğer sen bu sözlerle; mal, servet, makam elde etmek istiyorsan malca bizden daha zengin oluncaya kadar senin için mallarımızdan mal toplayalım, içimizde en büyük şan ve şerefi kazanmak istiyorsan, seni seyyid ve ulu kişimiz tanıyalım, kral olmak istiyorsan seni kendimize kral edinelim” gibi vaatlerde bulundular. Rasûlüllah onlara: “Dediğiniz şeylerden hiçbirisi bende yoktur. Ben size getirdiğim şeylerle ne mallarınızı istemek, ne içinizde büyük, şeref ve şan kazanmak, ne de üzerinizde hükümdar olmak için gelmedim. Fakat beni Allah size bir Peygamber olarak gönderdi ve bana bir kitap indirdi” dedi.29 Başka bir sefer de Kureyş’in ileri gelenleri Peygamber Efendimize gelerek: “Sen bizim tanrılarımız olan Lât ve Uzzâ’ya bir yıl tap, bizde senin ilahına bir yıl tapalım” dediler.30 Cenâb-ı Hak bu hadisenin hemen sonrasında Kâfirûn suresini indirdi. Kureyş müşrikleri Peygamberimiz’le çeşitli şekillerde anlaşma yollarına gitmek istediler fakat başarılı olamadılar.

Müşrikler İslâma karşı idiler. Fakat Kur’an-ı Kerim’i dinlemeden de yapamıyorlardı. İbn İshâk’ta Ebû Süfyân, Ebû Cehil ve Ahnes b. Şerîk’in Rasûlüllah’ın

26 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, VI/148. 27 Ziriklî, III/288.

28 İbn İshâk, s.124-126. 29 İbn İshâk, s.178-180.

(18)

gece namaz kılarken okuduğu Kur’an ayetlerini dinlemek için geldiklerini, fakat birbirlerinin farkına varmadıklarını, fecr tulû’ ettiği zaman Hz. Peygamberin evinden dağılırken birbirlerini gördükleri ve; “buraya gelirsek kavmimiz bizi yanlış anlar” diyerek Kur’an dinlemeyi yasakladıkları, fakat bunu üç gece boyunca devam ettirdikleri bildirilmektedir.31

Ebû Süfyân Mekke’nin ticaret işlerini de yapıyordu.32 Ebû Süfyân’ın riyasetinde Suriye’den gelmekte olan ticaret kervanı Hz. Peygamberin emriyle Müslümanlar tarafından ele geçirilmek istendi. Bunu haber alan Ebû Süfyân kervanın yolunu değiştirdi ve Mekke’ye haber gönderdi. Bu haber Kureyş’in lideri Ebû Cehil’in tahrikleriyle Bedir Savaşına sebep oldu. Ebû Cehil’in bu savaşta öldürülmesi üzerine Ebû Süfyân Mekke Müşriklerinin reisi oldu.33 Ebû Süfyân Uhud ve Hendek savaşlarında müşriklerin komutanıdır.34

Ebû Süfyân Hz Peygamberin amcası Abbas’ın arkadaşıydı.35 Mekke’yi fetih için Rasûlüllah ve Müslümanlar yola çıktığında Ebû Süfyân bilgi toplamak için çıktı. Bu esnada Hz. Abbas’la karşılaştı. Abbas onu Hz. Peygamber’e götürdü ve sonunda Ebû Süfyân Müslüman oldu.36 Ebû Süfyân Huneyn Savaşına katıldı. Bu savaşta Müslümanlar dağılıp kaçtıklarında ve Rasûlüllah’ın yanında bulunan Mekke halkının bir kısmı hezimeti görünce ilerigeri konuşmaya başladılar. O esnada Ebû Süfyân b. Harb de:

- Bu yenilgi denizde sona erer.37, diyerek Müslüman öncü birliklerinin yenilmesine sevindi. Bu onun henüz İslâmiyeti tam olarak kabul etmediğini gösteriyordu. İslâm dinine kalbi ısındırılması gereken kimselere Müellefe-i Kulûb deniliyordu. Ebû Süfyan da bu kişilerin arasında idi. Bu sebeple Rasûlüllah Huneyn

31 İbn İshâk, s. 169. 32 İbnü’l-Esîr, VI/148.

33 Vâkıdî, Muhammed b.Ömer b.Vâkıd, Beyrût, 1984,I/20, 28, 30, 31, 149. 34Vâkıdî, II/443; Zehebî, Siyer, II/106.

35 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI/148.

36 Ya’kûbî, Ebû Ya’kûb b. Ca'fer b. Vehb, Tarihu’l-Ya’kûbî, Necef, 1358, II/59. 37 İbn Hişâm, IV/86.

(19)

Savaşının ganimetlerini paylaştırırken Müellefe-i Kulûb’dan olan Ebû Süfyân’a 100 deve ve 40 ukiyye gümüş verdi.38

Ebû Süfyân Tâif muhasarasına katıldı, bir gözünü kaybetti. Diğer gözünü de Yermûk seferinde kaybetti.39 Yermûk savaşında şöyle diyerek dua etti; “Allah’ım! Müslümanlar İslâm’ın yardımcılarıdır. Onlar ise Rum’u savunanlardır. Allah’ım bugün senin günlerindendir. Kullarına yardımını indir.”40

Ebû Süfyân Hz. Peygamberin kâtipleri arasındadır.41 Rasûlüllah’dan on yaş büyüktür.42

Hz. Peygamber’den sonra yirmi sene daha yaşamıştır.43 88 yaşında iken,

H.33/M.653 senesinde başka bir rivayete göre H.31/M.651 senesinde vefât etmiştir. Namazını Hz. Osman kıldırmıştır. 44

Ümmü Habîbe’nin annesi Safiyye bint. Ebi’l-Âs b. Ümeyye b. Abdi Şems idi.45 Hz. Osman’ın halasıdır.46 Annesinin Âmine bint. Abdi’l-Uzzâ olduğuna dair de rivayetler vardır.47 Fakat kaynakların çoğunluğu Safiyye bint. Ebi’l-Âs da birleşmişlerdir.

Ümmü Habîbe’nin kardeşleri arasında en önemlisi Muâviye’dir.48 Muâviye’nin annesi Hind bint. Utbe b. Rebîa b. Abdüşems b. Abdü Menâf b. Kusay b. Kilâbtır.

38 Zehebî, Siyer, II/106. (Ukıyye 40 dirheme eşittir) 39 Zehebî, Siyer, II/106.

40 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI/149. 41 Aycan, İrfan, “Ebû Süfyân”, DİA, X/231. 42 Zehebî, Siyer, II/ 107.

43 Zehebî, Siyer, II/ 107.

44 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, VI/149. 45İbn Sa’d, VIII/96; İbn Habîb, s. 88. 46İbn Abdilber, IV/1843.

47 İbn Asâkir, LXIX/137; Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn, Beyrût, 1986, IV/20. 48 Ziriklî, III/ 60.

(20)

49 Annesi ve babası Abdü Şems’de birleşir. Oğlu Abdurrahman’dan dolayı Muâviye’nin

künyesi Ebû Abdurrahman’dır.50 Kaza umresinde müslüman oldu. Babasının korkusuyla Müslüman olduğunu açıklayamadı. Muâviye ile annesi Hind arasında onun Müslüman olmasıyla ilgili şöyle bir konuşma geçer.

Muâviye şöyle anlatır: Hudeybiye senesinde Rasûlüllah’ı Kâbe’den alıkoydular. Aralarında anlaşma yaptılar. Kalbimde İslâm vuku buldu. Anneme bu durumu söyledim. O da;

- Sen yalnızca babana muhalefet ediyorsun.” dedi.

Muâviye devamında şöyle der: “Ebû Süfyân benim Müslüman olduğumu öğrendi ve bana şöyle dedi; “Kardeşin senden daha hayırlıdır. O benim dinim üzerinedir” Muâviye ben babama şöyle dedim;“Ben hayırda nefsimin yanında olacak değilim.” Sonrasında ise Muâviye “Fetih gününde Müslüman olduğumu halka açıkladım.” dedi.51

Hz Peygamber Muâviye için şöyle demiştir. “Allah’ım Muâviye’yi doğru yola ileten bir rehber ver, Muaviyeyi onunla hidayete erdir.”52

Muâviye hakkında; “O, fakihtir.53 Dikkatlidir ve hilm sahibidir. Arap dâhilerindendir.”54 denilir.

Muâviye Rasûlullah’ın vahiy kâtipleri arasında sayılır. Hz Peygamberle aralarında şöyle bir olay geçti: Muâviye Allah Resulüne yazı yazarken Rasûlüllah’ın başka bir şeyle meşgul olduğunu görünce kalemi ağzına koydu. Rasûlüllah ona bakarak; “Ey

49 Zehebi, Siyer, II/119,120. 50 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, V/ 209. 51 Zehebî, Siyer, III/122.

52İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V/210.

53Kettânî, Muhammed Abdülhay, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, ter: Ahmet Özel, İstanbul,1990, I/140. 54 İbn Abdilber, III/ 1420.

(21)

Muâviye yazı yazdığında kalemi kulağının üstüne koy, bu hem sen hem de yazdıran için daha hatırlatıcıdır.”55 dedi.

Muâviye Hz Peygamberle Araplar arasındaki yazışmaların da kâtibi idi.56 Rasûlüllah’ın bu konuda Muâviye için şu şekilde dua ettiği rivayetlerde bildirilmektedir; “Allah’ım Muâviye’ye kitabı ve hesabı öğret ve onu azaptan koru”.57 Sadık Cihan eserinde bu hadisin uydurma olduğunu “Emevî Hilâfeti ve Uydurma Hadisler” başlığı altında vermiştir.58

Hz. Peygamber’in Ümmü Habîbe ile evliliğinden sonra Muâviye’ye Müslümanların dayısı denilmiştir.59

Muâviye Huneyn savaşına katılmış, Râsülullah ona “Müellefe-i Kulûb’dan olduğu için 100 deve 40 ukye vermiştir.60

Muâviye Hz. Peygamber’in vefâtının ardından Suriye üzerine gönderilen dört ordudan birinde kumandan yardımcılığı yaptı. Hz. Ömer tarafından önce Ürdün, sonra Dımeşk valiliğine tayin edildi. İslâm donanmasının ilk deniz birliklerini teşkil etti.61 Hz. Osman onu Suriye valiliğine getirdi. Hz. Osman şehit edilinceye kadar bu görevinde devam etti.62 Hz. Ali’ye biat etmedi. Hz Ali’ye biat etmesi için gelen kişilere; “Vallahi biliyorum ki, o benden daha faziletlidir. Yöneticiliğe benden daha fazla hak sahibidir. Fakat siz bilmiyorsunuz Osman mazlum olarak öldürüldü. Ben onun amcasının oğluyum. Onun kanını istiyorum. Ali’ye gidin ve deyin ki; bana Osman’ı öldüreni versin. O zaman ona teslim olurum”63 dedi. Muâviye’ye Cemel savaşında Hz Ali’nin

55 Kettânî, I/210. 56 Zehebî, Siyer, III/123. 57 Zehebî, Siyer, III/124.

58 Cihan, Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla İlgisi, Samsun, 1997, s.147 59 Zehebî, Siyer, II/222.

60 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V/ 209.

61 Aycan, İrfan, “Muâviye b. Ebû Süfyân”, DİA, İstanbul, 2005, XXX/332. 62 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V/ 211.

(22)

galip geldiği haberi ulaştığında, Osman’ın kanını talep ederek Şam halkını savaşa çağırdı. Halk ona emir olarak biat etti.64 Ali ile Muâviye arasında Sıffîn savaşı oldu.65

Hz Ali’nin ordusu savaşı kazanmak üzere iken Amr b. el-Âs mızrak uçlarına Kur’an-ı Kerim sayfaları taktırarak karşı tarafı anlaşmazlığı Allah’ın kitabı hakemliğinde çözmeye çağırmasını önerdi. Bu taktik işe yaradı ve Muâviye mağlubiyetten kurtuldu. Hz Ali’nin ordusunun parçalanmasına ve aralarında savaş çıkmasına da zemin hazırlamış oldu. Çünkü bir grup işin hakemlere bırakılmasına isyan etti. Hz Ali bunlarla uğraşırken onun hakemiyle yapılan görüşmeden sonra kendisini halife seçtiklerinin açıklanmasının ardından Muâviye Şam’da halktan biat aldı.66

Hz Ali 40 senesinde ramazan ayında şehit edildi.67 Hasan halife seçildi. Muâviye Irak’a gitti. Hasan fitne çıktığını, kanların döküldüğünü, Irak halkı arasındaki ihtilafı gördüğü için hilâfeti Muâviye’ye teslim etti. Muâviye Irak’ı teslim aldı. Kufe halkı ona biat etti. Buna cemaat yılı diye isim verildi. Muâviye 20 sene emirlik, 20 sene de halifelik yaptı. Hasan’ın hilâfeti ona H.41/M.661 senesinde verdiği bildirilmektedir.68

Muâviye Recep ayında H.60/M.672 senesinde vefât etmiştir. Bir görüşe göre Recebin ortasında, başka bir görüşe göre Recep ayının bitmesine 7 gün kala vefât etmiştir. Muâviye 77 yıl yaşamıştır. 163 hadis rivayet etmiştir. Buharî ve Müslim dört hadisi almada ittifak etmişlerdir.69

Muâviye hastalandığında oğlu Yezid yoktu. Öleceği zaman Yezid’e Rasûlüllah’ın ona giydirdiği gömlekle kefenlenmesini, cesedinin ona yakın olmasını, Rasûlüllah’ın kesilmiş tırnaklarının yanında olmasını vasiyet etmiştir.70

64 Zehebî, Siyer, III/140.

65 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V/211.

66 Aycan, İrfan, “Muâviye b. Ebû Süfyân”, DİA, XXX/333. 67 Zehebî, Siyer, III/137.

68 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V/211. 69 Zehebî, Siyer, III/162.

(23)

Muâviye ilk şenlikler düzenleyen kimsedir. Kapsamlı saraylar edinen, muhafızlar edinen ilk kimsedir. Minberi 15 basamağa ulaştıran kişidir.71

Muâviye Emevî devletinin ilk halifesidir. Halifeliği krallık haline getirmiştir. Halifelik Endülüs Emevîlerin sonu gelinceye kadar bu soyla devam etmiştir.72 Ayrıca yine bu soydan Yezid’in bir başka oğlu Hâlid’in Araplar arasında kimya ilmi ile ilk meşhur olan kişidir.73

Muâviye nadir yetişen bir diplomat, çevresini iyi tanıyan ve ileriyi gören bir idareci olarak hilim ve teenniyi ilke edinmişti.74

Ümmü Habîbe’nin diğer kardeşleri Hind, Sahrâ75, Âmine, Amr, Utbe, Cüveyriye,

Ümmü’l- Hakem, Muhammed, Ziyâd, Yezid, Küçük Remle, Meymûne, Hanzala adlı kardeşleri vardır Bunlardan Amr b. Ebî Süfyân Bedir gazvesinde esir düşenler arasındadır. Hanzala b. Ebî Süfyân’ı Ali b. Ebî Talib Bedir gazvesinde öldürdü. Yezid b. Ebî Süfyân’a gelince ona Yezid el-Hayr denirdi. Ebû Bekir Yezid’i Şam valisi olarak görevlendirdi. Hz. Ömer döneminde de bu görevine devam etti. Ebû Süfyân b. Harb Yermûk savaşı gününde Yezid’in sancağı altında harbederken, Hz. Ömer Yezid’i Şam’da Amvas (Amevas) vebası nedeniyle görevlendirdi, Yezid bu görevi esnasında öldü. Anbese b. Ebû Süfyân’a ise içki içmesi nedeniyle Tâif’te had cezası verildi. Muhammed b. Ebî Süfyân’ın da Osman adında bir çocuğu oldu. Bu Yezid b. Muâviye’nin Medine’deki valisi idi. Medine halkı onu uğursuz telakki etti. Harre vakası onun yüzünden olmuştur. Utbe b. Ebî Süfyân halk arasında sevilen bir kişi değildi. Âişe ile beraber Cemel savaşına katıldı. Muâviye onu Mısır’a vali tayin etti. Onun çocuklarından Muâviye b. Utbe’yi, Muâviye Medine’ye vali yaptı. Amr b. Utbe ise İbn Eşas’la beraber isyan edip öldürüldü.76

71 Zehebî, Siyer, III/157.

72 Kalkaşendî, Nihâyetü’l-Ereb, s.85,86. 73 Della Vida, G. Levi, “Ümeyye”, İA, XIII/100.

74 Aycan, İrfan, “Muâviye b. Ebû Süfyân”, DİA, XXX/334. 75 Belâzürî, II/ 74

(24)

3. Doğumu

Ümmü Habîbe bi’setten 17 sene önce dünyaya gelmiştir.77 Bu bilgi sadece İbn Hacer’in eserinde geçmektedir. Fakat Peygamberimizle evlendiğinde yaşı 35 idi.78 Eğer bi’setten 17 sene önce dünyaya geldiğini kabul edersek, Hz. Peygamber’in hicretinde Ümmü Habîbe’nin 30 yaşında olması gerekir. Kaynaklarda verilen bilgilere göre Hz. Peygamber ile evliliği H.7/628 yılında oldu. Buna göre Hz. Peygamberle evlendiğinde yaşının 37 olması gerekir. Evlilik yaşının 35 olduğunu kabul edersek bi’setten 19 sene önce dünyaya geldiği söylenebilir. Doğum yeri hakkında bilgi verilmemiştir. Ancak ailesinin Mekke’de ikamet ediyor olması, Ümmü Habîbe’nin İslâmiyeti kabul edenlerin ilklerinden olması ve Habeşistan’a Mekke’den hicret etmesi, onun doğum yerinin Mekke olması gereğini ortaya koymaktadır.

III. EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI

Ümmü Habîbe ilk evliliğini Ubeydullah b. Cahş b. Riâb b. Ya’mer b. Sabre b. Mürre b. Kebîr b. Ğanem b. Devdan b. Esed ile yaptı.79 Ubeydullah b. Cahş’ın ailesi

Ümmü Habîbe’nin dedesi Harb b. Ümeyye’nin müttefîki (anlaşmalı) idi.80 Ubeydullah Hz. Peygamber’in halası olan Ümeyme bint. Abdülmuttalib’in oğludur. Ubeydullah soy olarak Esed b. Huzeyme kabilesindendir. Onun ailesi İslâmdan önce Kureyş kabilesinin köklü ailelerinden Ümeyyeoğullarının himayesine girmek suretiyle Mekke’ye yerleşti.81 Ubeydullah Hz Peygamber’in hanımı Zeynep’in kardeşidir.82 Mekke’nin ileri gelenlerinden olduğundan itibar ve zenginlik bakımından aynı derecede olan Ümmü Habîbe ile evlendi.83

77 İbn Hacer, el-İsâbe, IV/305. 78 Ziriklî, III/61.

79 Taberî,Ebû Cafer Muhammed b. Cerir, Târihu’l-Ümemi ve’l-Mülûk, Kâhire, 1939, II/414. 80 İbn Hacer, el-İsâbe, IV/305.

81 İbn Hişâm, I/346; Zehebî, Târîhu’l- İslâm, Beyrût, 1989, IV/133; Apak, Adem, “Ezvâc-ı Tâhirâttan Ümmü Habîbe”, Diyanet İlmi Dergi, Ankara, 2009, c: XLV, sayı:2, s. 122.

82 Belâzürî, I/226-227

(25)

Nasıl evlendikleri ile ilgili kaynaklarda bilgiye rastlanmamakla beraber Ubeydullah’ın hanif olması ile ilgili duruma yer verilmektedir. Onun hanif olması şöyle anlatılır: Kureyş bayramlarından birinde putun yanında toplandılar. Putu ta’zim ediyor ve onun için develeri kurban ediyorlardı. Putun önünde ibadet ediyor ve etrafında dönüyorlardı. Onlardan dört kişi gizli bir şekilde konuşarak ayrıldılar. Onlar Varaka b. Nevfel, Esed b. Abdi’l-Uzza, Ubeydullah b. Cahş, Osman b. Hüveyris’tir. Onlar: “Allah’a and olsun ki kavmimiz hiçbir şey üzere değildir. Babaları İbrahim’in dinini saptırmışlar. Nedir bu tavaf edeceğimiz taş ki ne işitir, ne görür, ne zarar, ne de fayda verir. Ey kavmimiz kendiniz için bir din arayınız. Çünkü siz Allah’a and olsun ki bir din üzere değilsiniz.” dediler. Böylece bunlar hanif dinini, yani Hz. İbrahim’in dinini aramak üzere memleketlere dağıldılar.84

Hanif, İslâm’a meyli doğru ve dürüst olup, İslâm dininin nurlu yolunda sabit ve kararlı olan kişidir. İbrahim (a.s)’ın dini ve milleti üzere olan kişilere denir. Hanifler Beytü’l Haram’a yönelerek ibadet eden ve cünüplükten gusletmek gibi hususlarda İbrahim’in şeriatına tabi olan kimselerdir.85 Haniflerin büyük çoğunluğu Tevrat ve İncili bilen ve ilahi kitapların varlığından haberdar olan kimselerdir. Bunlardan bir kısmının Hıristiyanlığı benimsemesinin esas sebebi, o dönemde Hıristiyanlığın en az tahrife uğramış din olması olabilir. Çünkü bu kişiler aradıkları dinin esaslarını bütün çabalara rağmen bir türlü bulamamışlardı.86

Ubeydullah b. Cahş, hak dini aramak üzere etrafı gezip dolaşmış ise de tereddütten kurtulamamıştır. Sonrasında ise Hıristiyanlığı kabul etmiştir.87

Ubeydullah Hz. Peygambere risâlet geldikten sonra iman etti ve ilk müslümanlardan oldu.88

84 İbn Hişâm, I/ 237-238.

85 Es’ad, Mahmud, Tarih-i Din-i İslâm, İstanbul, 1995, s.264. 86 Kuzgun, Şaban, Hz İbrahim ve Haniflik, İstanbul, 1985, s.187. 87 Es’ad, Mahmud, s.265.

(26)

Ümmü Habîbe’nin onunla evliliğinden Habîbe dünyaya geldi. Ümmü Habibe onunla künyelendi.89 Habîbe’nin doğum yeri hakkında farklı rivayetler vardır. Bir rivayete göre Ümmü Habîbe onu Habeşistan’a hicretten önce doğum yaptı.90 Bir başka rivayete göre ise hamile iken Mekke’den çıktı ve onu Habeşistan’da dünyaya getirdi.91 Eğer Habeşistan’a hicret esnasında hamile olduğu esas alınırsa; doğum yılı; Habeşistan’a hicret ettikleri M.616 yılı olması gerekir. Habîbe Dâvud b. Urve b. Mes’ud es-Sekafî ile evlendi92

Ümmü Habîbe’nin kızı Habîbe ile beraber Habeşistan’dan döndüğüne dair rivayetler olduğu gibi, Habîbe’nin Habeşistan’da Hıristiyan olarak öldüğüne dair rivayetler de vardır.93

89 İbn Sa’d, VIII/ 96.

90 İbn Sa’d, VIII/97; Zehebî, Siyer, II/220. 91 İbn Sa’d, VIII/ 97.

92 İbn Sa’d, VIII/ 96; İbn Hacer, el-İsâbe, IV/305. 93 İbn Asâkir, LXIX/137.

(27)

BİRİNCİ BÖLÜM

HZ. PEYGAMBER, RAŞİD HALİFELER VE EMEVİLER DÖNEMİNDE ÜMMÜ HABÎBE

Ümmü Habîbe’nin İslâm öncesi dönemiyle ilgili bilgiler verildi. Bu bölümde ise Hz. Peygamber, Raşid halifeler ve Emeviler dönemindeki yaşamıyla ilgili bilgiler yer alacaktır.

1.1. İSLÂMİYETİ KABÛLÜ

Ümmü Habîbe’nin İslâm dini gelmeden önce kocası gibi hanif olduğuna dair rivayetler vardır. 94Ümmü Habîbe’nin hangi yılda Müslüman olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber; kocası Ubeydullah b. Cahş ile birlikte Müslüman olduğu bilinmektedir. 95İslâmiyeti ilk kabul edenlerdendir.96 Ümmü Habîbe ailesine rağmen İslâmiyeti kabul etti. Çünkü İslâmiyetin geldiği yıllarda Mekke idaresine Ümeyye Oğulları hakimdi. Ümmü Habîbe’nin babası Ebû Süfyan, Ümeyye Oğullarının ileri gelenlerinden olup Utbe b. Rabîa’dan sonra ikinci adam konumunda idi.

Ümmü Habîbe her ne kadar Hanifler arasında sayılan Ubeydullah b. Cahş ile evlenmiş ise de, İslâmiyeti kabul edinceye kadar bu ailenin durumu dikkat çekmemişti. Ne zamanki onlar Hz. Peygamber’e inandılar, o günden itibaren sürekli takibe uğradılar, ezâ ve cefâya maruz kaldılar.

Ümmü Habîbe’nin Müslüman olması elbette Ebû Süfyân ailesine ağır gelmişti. Ümmü Habîbe’yi yeni dininden döndürmek için ellerinden geleni yaptılar. Ailesinin bu

94 Kazıcı, Ziya, Hz. Peygamber’in Eşleri ve Aile Hayatı, İstanbul, 1993, s.294. 95 İbn Hacer, İsâbe, IV/ 305.

(28)

davranışı Ümmü Habîbe’nin kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etmesine sebep oldu.97

1.2. MEKKE DÖNEMİNDE HABEŞİSTAN

Ümmü Habîbe ve Müslümanların Habeşistan’a hicretlerinden önce; Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık hakkında şu bilgilere yer verilmektedir;

Mekke’de nazil olan pek çok ayette Hz. İsâ ve Hıristiyanlık hakkında epeyce bilgiye ulaşılmaktadır. Allah Teâlâ, Meryem Suresi 17-36 ayetleri arasında Hz. Peygamber’e; Hz. Meryem’in durumundan ve Hz. İsâ’nın babasız dünyaya gelişinden bahsetmektedir. Bundan sonraki ayetlerde de Allah, Hıristiyanların Hz. İsâ’nın babasız doğumunu, O’nun Allah’ın oğlu olduğu şeklindeki yanlış yorumlarını düzeltmiş ve Hz. Peygamber’e şöyle vahyetmiştir: “Allah’ın evlat edinmesi olacak şey değildir. O bundan münezzehtir…”98

Mekkî olan Meryem suresinde Hz. İsâ ve Hıristiyanların durumundan bu kadar teferruatlı olarak bahsedilmesi, Mekke’de önemli sayıda diyebileceğimiz bir Hıristiyan varlığını aklımıza getirmektedir.99

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’in bir ehl-i kitabın yanına sık sık gittiğinden bahsedilmektedir. Nahl suresinde “Biz onların ona (Hz. Peygamber’e) bir insan öğretiyor! dediklerini biliyoruz. Hak’tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili acemi (yani yabancı dil) dir. Bu ise apaçık Arapça bir dildir.”100Bu ayetin inmesine sebep Mekkeli müşriklerin, Peygamberlik kendisine verildikten sonra, İslâmiyeti yayma faaliyetlerine başlayan Hz. Peygamber’in karşısında yer almaları ve ilâhi vahyi inkâr ederek, onun bir insan kelâmı olduğunu iddia etmeleridir. Taberî, naklettiği rivayetlerde Mekke’de tamircilik yapan Hıristiyan bir kişinin varlığından bahsetmektedir. İncil’in yanında onun Tevrat’ı da çok iyi bildiği, bu rivayetlerde zikredilmektedir. Hz.

97 İbn İshâk, s.24; İbn Sa’d, VIII/96. 98 Meryem 19/36.

99 Özkuyumcu, Nadir, “ Asr-ı Saâdet’te Hıristiyanlarla İlişkiler”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saâdette İslâm, Ed: Vecdi Akyüz, İstanbul, 2006, II/152.

(29)

Peygamber’ in de onun yanına sık sık gittiği ve onunla sohbet ettiği haber verilmektedir.101 Müşrikler Hz. Peygambere vahyolunan kelamı uydurma diyerek reddetmektedirler. Allah Teâlâ buna cevap olarak ayet-i kerîmede; Hz. Peygamber’e insan kelâmı olmadığını çünkü bu kişinin Arap olmadığını, Arapçayı konuşamadığını, Kur’an’ın ise apaçık bir Arapça olduğunu haber vermektedir.

Hz. Peygamber’in Habeş Hıristiyanları ile olan münâsebetleri hakkında bir takım rivayetler vardır. Bunlar şöyledir: Hz. Muhammed’in Peygamber olarak gönderildiği haberi Habeş Hıristiyanlarına ulaşınca, onlar içlerinden yirmi kadar kişiyi, yeni dini araştırmaları için Mekke’ye göndermişlerdir. Onlar Hz. Peygamber’e getirdiği yeni din hakkında bazı sorular sormuşlardır. Hz. Peygamber onların bu sorularını cevapladıktan sonra, onlara Kur’an-ı Kerîm’den bazı ayetler okumuştur. Bu kimseler Hz. Peygamber’in yaptığı daveti kabul ederek Müslüman olmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle anlatılmaktadır:

“….Bundan evvel (yani Kur’an’dan evvel) kendilerine kitap verdiğimiz (nice kimseler vardır ki) onlar buna (Kur’an’a) inanıyorlar. Onlara Kur’an okunduğu zaman “ Buna inandık. Şüphesiz ki bu, Rabbimiz’den (gelen) bir haktır. Hakikat, biz bundan evvel de İslâm’ı kabul etmiş kimselerdik dediler. İşte bunlara sabır ve sebat ettiklerinden dolayı, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle defederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (hayra) harcarlar.”102

Habeşli bu Hıristiyanlar, İslâm dinini kabul ettikten sonra oradan ayrıldılar. Bu sırada Onları takip eden ve Müslüman olduklarını gören Ebû Cehil ile bir grup arkadaşı, peşlerinden giderek onlara yetiştiler ve şöyle dediler: “Allah sizin gibi bir kafileyi isteğine ulaştırmasın. Habeşliler sizi gönderdiler ki onlar için araştırasınız da, onlara bu adamın haberini götüresiniz. Dininizden ayrılmadan ondan haber alamadınız. Onun dediklerini doğrulayıp, kabul ettiniz. Sizden daha ahmak bir kafile bilmiyoruz.”

101 Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Mısır, 1373/1954, XIV/177-180. 102 Kasas 28/51-54.

(30)

Ebû Cehil ve arkadaşlarının sataşmalarına karşı İslâm’ı kabul eden Habeşliler şöyle cevap vermişlerdir: “Selâm, size! Size küfretmiyoruz. Bizimki bize, sizinki size… biz kendimizden iyiliği kıskanmayız.”103 Onların bu cevapları Kur’ân-ı Kerîm’de yer almış. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “ Bunlar, yaramaz lakırtılar işittikleri zaman ondan yüz çevirdiler ve bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bize selâm (olsun) biz cahillerle ilgilenmeyiz.” derler.”104

Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin beşinci senesinde Müslümanlara yapılan baskı ve işkencelerin dayanılmaz boyutlara ulaşması üzerine Hz. Peygamber bizzat kendisi sahabelerine Habeşistan’a sığınmalarını telkin etti. Arap töreleri, herhangi bir kabile mensubunun iznini almayan kimselere sığınma hakkı tanınmasına imkân vermiyordu. Başka bir deyişle, sığınacak bir yer bulmak sığınmacının bir hakkı değil, tamamen onun şansına kalmış bir şeydi. Aralarında sadece erkeklerin değil, kadın ve çocukların da bulunduğu kırk- elli kişilik hatta bazen yüzlerce kişilik bir topluluğa sığınma hakkı tanımak, herkesin birbiriyle kavgalı olduğu bir ülkede o hakkı verecek kişinin rızasının yanında, bu sığınmacıların bölge ekonomisiyle kaynaşıp bütünleşmesi için önemli maddi imkanlara sahip olmayı da gerektirir. Arap Yarımadasında çok sayıda sığınmacıyı barındıracak yer yoktu. Mekkeliler uluslararası nitelikte Arap dayanışmasını öngören bir ticaret anlayışını benimsemişlerdi. Bu nedenle, yaşadığı topraklardan sürülme riskini göze almadan önce, bunun doğuracağı sonuçları düşünmeleri gerekiyordu. Mekkelilerden gelebilecek bir istilâ hareketine karşı güçlü bir devlet her zaman için bir kabileden daha güvenli bir seçenekti. Komşu ülkeler arasında ise sadece Habeşistan uluslar arası karışıklıkların dışında bulunuyor ve bu ülkenin kralı Necâşî’’nin düşünce yapısı Araplara karşı oldukça elverişli bir durumda bulunuyordu.105

Habeşistan’da yaşanan dine rivayetler kısaca şöyledir; Hıristiyanlarda kralların yanında yönetimde etkili olan patrikler vardır. Patrikler Hz. İsâ’nın arkadaşları olan havârilerin halifeleridir. Hıristiyanların dört tane patrikhanesi vardı. Bunlar, Rum,

103 İbn Hişâm, II/32. 104 Kasas, 28/55.

(31)

İskenderiye, Antakya ve Beytü’l-Makdis patrikhaneleridir.106 M.S. IV. Asrın ortalarından itibaren Hıristiyanlığın tesiri altında bulunan Habeşistan’da daha çok İskenderiye Kilisesi’nin etkisi hâkimdi. Buna bağlı olarak Müslümanlar hicret etmeden önce Habeş Kilisesi, İsâ’da tek İlâhî özellik gören Monofizit (Ya’kûbî) inancına mensup Hıristiyanlardan oluşmakta idi.107

Eski adıyla Habeşistan şimdiki adıyla Etiyopya, doğuda Somali, kuzeyde Cibuti ve Eritre, batıda Sudan, güneyde de Somali ve Kenya ile çevrilmiştir. Başkent’i Adisâbaba’dır.108 Yüzölçümü bakımından büyük bir ülkedir. Büyük dağlar nedeniyle oldukça engebelidir. Zülfita’da Necâşî’nin krallığı vardır. Ülkede 50’nin üstünde dil konuşulmaktadır. Krallarına Necâşî ismi verilmektedir. Hz. Peygamber zamanındaki Necâşî’nin adı Ashame idi. Ashame Arapça da “Atiyye” yani hediye anlamındadır.109

Yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı Habeşistan’a hicret gerçekleştirildi. Habeşistan’a yapılan birinci ve ikinci hicret Habeşistan’a hicret başlığında anlatılacak. Burada, Habeşistan’a yapılan ikinci hicretten sonra Necâşî ile Müslümanlar ve Mekke’den gelen heyetin konuşmalarına değinilecektir.

Müslümanların kalabalık bir şekilde, ikinci defa Habeşistan’a hicret etmeleri Mekkeli müşrikleri endişelendirdi. Amr b. el-As ve Abdullah b. Ebî Rebîa’yı Müslümanları geri almak için çeşitli hediyelerle Habeş Necâşî’sine gönderdiler. Necâşî’nin huzuruna çıkınca şöyle dediler: “ Ey Hükümdar! Aramızdan bazı budala gençler senin ülkene sığınmışlardır, onlar kendi halkını terk ettiler ama seninkini de kabul etmiş değiller. Aksine bizim için de senin için de meçhul, yeni bir din icât ettiler. Onların ana babaları, akrabaları ve amcalarından ileri gelen çok sayıda kişi, bu sığınmacıların hata ve kusurlarını herkesten daha iyi bilen kimseler olarak, onların ülkenden sınır dışı edilmelerini istemek üzere bizi gönderdiler.”

106 Kalkaşendî, Ahmed b. Ali, Subhu’l-A’şâ fî Sınâati’l-İnşâ, Lübnân, 1987, V/295

107 Öztürk, Levent, İslâmiyet’in Yayılmasında Habeşistan Hicretleri Örneği, Sakarya Ü.İ.F.Dergisi, 2001, sayı:4, s.10.

108 Dursun, Davut, “Etiyopya”, DİA, İstanbul/1995, XI/488. 109 Kalkaşendî, Subhu’l-A’şâ, V/289-290, 308

(32)

Necâşî ülkelerine gelen Müslümanların fikrini almayı uygun gördü. Müslümanları huzuruna getirttirdi. Ca’fer b. Ebî Talib söz aldı. Öncelikle kendilerinin cahiliyyedeki olumsuz fiillerini anlattı. Sonra da Hz. Muhammed’in kendilerine sunduğu iyiliklerden ve İslâm’dan bahsetti. Sözlerini şöyle diyerek tamamladı: “…..Hz. Muhammed’in söyledikleri bizim hoşumuza gitti ve bunları yapmaya başladık; ama hemen ardından, bizi kendi yurdumuzu terk etmek ve senin ülkene sığınmak zorunda bırakan yurttaşlarımızın işkence ve zulümleri başladı. Biz tüm seçeneklerimizin arasından seni tercih ettik, zîra senin yanında bize hiç kimsenin zulmetmeyeceğini ümit ediyorduk.” Necâşî bu İlâhî mesajdan hatırlayıp hatırlamadığını sorunca, Ca’fer Yahya ve İsâ peygamberlerin mucize doğumlarını anlatan Meryem suresinin ilk ayetlerini okudu. Tarihçilerin belirttiğine göre, o sırada orada önlerinde İncil nüshaları olan, din alimleri de bulunuyordu. Necâşî, kendileri için çok kutsal olan bütün hususların, hiç beklemedikleri bir biçimde, ayetlerde yüceltilmesi karşısında rahiplerle beraber ağlamaya başladı. Sonunda şöyle dedi: “Bu ışığın kaynağı, İsâ’ya gelen kutsal mesajınki ile aynıdır. Haydi, şimdi esenlik ve barış içinde gidiniz; sizi bu puta tapıcılara kesinlikle teslim etmeyeceğim.” Fakat Amr yılmamış Necâşî’ye Müslümanların Hz. İsâ hakkında kötü fikirlere sahip olduklarını söyledi. Ca’fer tekrar söz alarak İsâ’nın Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu bakire Meryem’den dünyaya gelmiş Allah’ın ruhu ve kelimesi olduğunu açıkladı. Necâşî böylece Mekkelilerin kurduğu tuzağın farkına vararak, kendisine yapılan hediyeleri onlara iâde ettirdi ve Müslüman sığınmacılara tanıdığı hakları yeniledi.110

Bu Müslümanlar Habeşistan’a sığındıktan kısa bir süre sonra Ca’fer’in bir oğlu dünyaya geldi ve aynı gün Necâşî’nin de bir oğlu dünya’ya geldi. Ca’fer’in hanımı sütanne olarak bu şehzadeyi emzirdi. Her iki süt kardeş arasında dostluk bağları böylece kurulmuş oldu.111

O günlerde Habeşistan’da çalkantılı bir hayat mevcuttu. Çıkan bir iç harp Ashame’nin iktidarını aynı zamanda Müslümanların emniyetini tehlikeye sokmuştu. Müslümanların, Necâşî’nin safına katılıp onun emrine girdiklerini, savaş alanında

110 İbn Hişâm, I/357-361.

(33)

onunla yan yana bulunduklarını tarihçiler söylemektedir, Zübeyr’in de bu mücadelede fiilen bulunduğu ve gösterdiği büyük hizmetlerin karşılığında Necâşî’nin, kendisine kıymetli bir mızrak hediye ettiğini haber verilmektedir.112

Müslümanlar, Habeşlilerin büyük kitleler halinde İslâm’a girmelerini sağladılar. Bunların sayısı tam olarak bilinememesine rağmen tarihçilerin söylediklerine göre, Rasûlüllah’ı ziyaret amacıyla onları taşıyan birçok gemi yolculuk sırasında batıp gitti.113Sağ olarak varış yerine ulaşanlar arasında Necâşî’nin bir oğlu da vardı. Necâşî’nin oğlu, Hz. Ali ile kardeşlik bağı kurmuş ve sahip olduğu şehzadelik haklarından vaz geçerek Habeşistan’a dönmeyi reddettmiştir.114

1.3. HABEŞİSTAN’A HİCRETİ

Mekke halkı, Rasûlüllah’ın getirdiği dine tabi olan Müslümanlardan Necâşî nezdinde şikâyetçi oldular. Müşriklerin reisleri, Allah’ın dinine tabi olan oğullarına, kardeşlerine, kabilelerinden olan kişilere dinlerinden dönmeleri için eziyet edilmesini emrettiler. Müslümanlar sarsıntıya uğradılar ve onlar için büyük bir eziyet dönemi başladı.115 Rasûlüllah, ashâbına göre Allah tarafından ve dolayısıyla amcası Ebû Talib tarafından korunmakta idi. Ashâbına isâbet eden belâ ve musîbetleri gördü. Bunları önleyecek tâkati kendisinde bulamayınca, onlara şöyle dedi: “Yüce Allah, sizleri içinde bulunduğunuz bu durumdan kurtarıncaya ve size bir çıkış yolu gösterinceye kadar Habeşistan’a çıkıp gitseniz. Çünkü orada hiç kimseye zulmetmeyen bir kral var.” Bunun üzerine Habeşistan’a birinci hicret gizli bir şekilde yapıldı. İlk hicret Hz. Peygamberin Peygamberlikle görevlendirilmesinin beşinci senesinde oldu. Hicret edenlerin 11 erkek, 4 kadın olduklarına dair rivayetler vardır.116

112 Belâzürî, II/679.

113 Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyasiyye, ter: Vecdi Akyüz, İstanbul, tsz, s.119,120. 114 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I/330.

115 Taberî, II/ 68.

(34)

Müslümanlar Habeşistan’dan memnun olmuşlardır.”Biz Habeş ülkesine gelince, iyi bir himaye gördük. Dinimiz hakkında güvenlik içinde bulunduk. Hiç incitilmeden Allah’a ibadet ettik” demişlerdir.117

İslâm Tarihi kaynaklarına göre hicret eden Müslümanların geri dönmesine sebep olan bir olay meydana gelmiş, daha sonra da ikinci hicret gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber kavminin kendisinden yüz çevirdiğini görünce; nefretlerini celbedecek âyetlerin inmemesini arzu etmişti. Allah Teâlâ’nın, kendilerini yaklaştıracak bir şeyler takdir buyurmasını içinden geçirmişti. Bir gurupla beraber Kabe’nin civarında otururken Necm suresini okumaya başlamıştı. 20’nci âyetine gelince şeytan, âyetin devamı gibi, “İşte onlar ulu kuğulardır. Şefaatleri umulur” anlamında bir metni Rasûlüllah’a okutmuştu. Sonra surenin hepsini okumuş ve secde âyeti nedeniyle secde etmişti. Orada bulunan mü’min, müşrik hepsi secde etmişti. Yaşlı olan Velîd b.Muğîre bile bir avuç toprağı alnına götürüp secde etmişti. Sonrasında Cebrâil Hz. Peygamber’e söylediği iki kelimeyi bildirip O’nu uyarmıştı. İsrâ suresi 73-74’üncü ayetler nâzil olmuştu. Habeşistan hicret eden Müslümanlar müşriklerin Müslüman olduğunu haber alınca, “Bizim kabilelerimiz bize daha sevimlidir” diyerek Mekke’ye dönmüşlerdir.118 Bu olaya İslâm Tarihinde Garânîk kıssası denilmiştir. Bu olay İslâm tarihinde bir kısım kaynaklarda ikinci hicrete sebep olarak gösterilmiştir.

Garânîk sözlükte “beyaz su kuşu, kuğu, turna; beyaz tenli genç ve güzel kız anlamlarına gelen gurnûk kelimesinin çoğuludur. Yâkût el-Hamevî’nin belirttiğine göre Kureyş kabilesi mensupları putların Allah’ın kızları olduğuna inanır ve Kâbe’yi tavaf ederken “Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüsü Menât hürmetine, çünkü bu üçü ulu kuğulardır ve şüphesiz şefaatleri umulan varlıklardır” diyerek onları yüksekte uçan kuşlara benzetirlerdi.119 Garânîk hadisesi daha çok Necm suresi 19. ve 20. ayetlerinin ve Hac suresindeki 52-54. ayetlerinin nazil olmasına ilişkin tartışmalara konu olmuştur. İbn İshak İbn Sa’d’dan farklı olarak müşriklerin secdeye kapandığını söylememiştir. Cebrâil’in Hz. Peygamber’e “Biz senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki o,

117 İbn Sa’d, I/204; Taberî, II/69.

118 İbn Sâ’d, I / 205-207; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/77,78. 119 Yâkut el-Hamevî, Mu’cemü’l-Buldân, Lübnan, tsz, IV/195.

(35)

vahyedilenleri okuduğu zaman şeytan okuduklarına bir şey karıştırmış olmasın. Ancak Allah şeytanın karıştırdıklarını iptal eder. Kendi âyetlerini de sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”120 ayetini indirdiğini bildirmektedir.121 İbn Hişâm ise, Habeşistan’a hicret eden Müslümanların Mekkelilerin İslâmiyeti kabul ettiği haberi üzerine döndüklerini belirtir. Garânîk’ten söz etmez.122 Sahih hadisleri derleyen belli başlı kaynaklarda ise Necm sûresi nazil olunca, Müslümanların yanı sıra bütün müşriklerin ve cinlerin secde ettikleri; fakat Hz. Peygamber’in garânîk metnini ayet diye okuduğuna dair herhangi bir bilgi verilmez.123

Bu hâdise, Peygamberlerin sahip olmaları gereken sıfatlarla bağdaşmaz. Naslara göre Peygamberler hem vahyi tebliğ ederken hata yapmaktan hem de küfre düşmekten korunmuşlardır. Bu olay, güvenilmez râvilerin naklettiği mürsel bir haberdir. Buhârî’de bütün insanlar ve cinlerin secde ettiği bildirilmektedir ama bunun ne anlama geldiği, hangi maksatla gerçekleştiği bilinmemektedir. Müşriklerin secdesi, adlarını duydukları putlarına saygı anlamını taşıyabileceği gibi Müslümaları dinden çevirmek için başvurdukları bir hile de olabilir. Habeşistan’a göç eden Müslümanların geriye dönüşünün bu hâdise sebebiyle olduğunu kaynakların çoğunluğu kabul eder.124 Fakat bu dönüşü Hz. Ömer’in Müslüman olmasına bağlayanlar da vardır.125Hac suresinin 52. ayetinin Medine‘de nâzil olduğu müfessirler arasında ağırlık kazanmıştır. Sonuç olarak, Garânîk hâdisesinin mevcudiyetini güvenilir rivayetlerle belgelemenin mümkün olmadığı görülmektedir. Bu olayın vuku bulduğuna delil olarak; Habeşistan’a hicret eden Müslümanların bir kısmının geri dönüşü gösterilirse de Garânîk rivayetine ilk yer veren İbn İshâk bunu muhacirlerin dönüşüne bağlamamaktadır.126

Peygamberin ashabı, birinci hicretten sonra Mekke’ye gelince kabilesi onlara saldırdı. Büyük işkencelerle karşılaştılar. Mekke müşrikleri, alay ve hakaretten başlayıp

120 Hac 22/52.

121 İbn İshâk, s.157-158. 122 İbn Hişâm, II/7.

123 Buharî, Tefsîr, 53/4, Müslim, Mesâcid, 105.

124 Cerrahoğlu, İsmail, “Garânîk”, DİA, İstanbul, 1996, XIII/365.

125 Heykel, M. Hüseyin, Hazreti Muhammed Mustafa, ter: Ömer Rıza Doğrul, İstanbul, 1948, s.155-156. 126 Cerrahoğlu, İsmail, “Garânîk”, DİA, XIII/365.

(36)

öldürmeye varan her türlü psikolojik, ekonomik baskı ve işkence tatbik etmeye başladılar. Bu faaliyetleri yapan Kureyş kabileleri arasında geçmişten beri Hz. Peygamber’in soyu Haşimoğulları’na düşmanlık besleyen Ümmü Habîbe’nin soyu Ümeyyeoğulları da bulunuyordu. Onlar, Hz. Peygamber’in risâlet görevini Kureyş idaresinde bir değişiklik talebi olarak görmüşler; olabilecek bir değişikliğin kendilerinin aleyhine olacağı düşüncesiyle ellerinden geldiğince İslâm’ın yayılmasına ve Müslümanların sayısının artmasına engel olmaya çalışmışlardır. Başta Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa, Ebû Süfyân olmak üzere kabile başkanları Müslümanlara karşı her türlü düşman faaliyetin içinde yer almışlardır.127

Müslümanlar yapılan işkencelere dayanamadılar ve tekrar hicret etmeye karar verdiler. İkinci hicret, Ca’fer b. Ebî Tâlib başkanlığında gerçekleşti. Müslümanlar toplam seksen iki kişiydiler.128

Ümmü Habîbe de kocası Ubeydullah b. Cahş ile beraber ilk Müslüman olanlardandı. Bu yüzden, müşriklerin ezâ ve baskılara en çok maruz kalanlarının başında geliyorlardı.129 Bu yüzden Ümmü Habîbe, Ubeydullah b. Cahş ile beraber Habeşistan’a yapılan ikinci hicrette yerini aldı.130

Hz. Peygamber, kralları İslâm’a davet eden mektupları hicretin yedinci yılında131 gönderdiği rivayet edilmektedir. Fakat Hamidullah Vesâik adlı eserinde müslümanlar hicret edeceği zaman Habeş kralına bir mektup gönderdiğini rivayet etmektedir. Mektubun metni şöyledir:

“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın Resulü Muhammed’den Habeş Kralı Necâşî’ye! Selâm. Ben, senin adına kendisinden başka ilâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin olan Allah’a hamdü senâ ederim ve şehâdet ederim ki, Meryem’in oğlu İsâ Allah’ın kulu ve kelimesidir. Allah ruhu çok temiz ve

127 Sarıçam, İbrahim, Emevî- Hâşimî İlişkileri, Ankara, 1997, s.107-120; Apak, Adem, s. 122 128 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/78.

129 Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı, s. 294. 130 İbn İshâk, s.24; İbn Sa’d, VIII/96; Belâzürî, II/72; Ziriklî, III/61. 131İbn Sa’d, I/258

(37)

afîf olan ve dünya hayatından tamamen çekilmiş bulunan Meryem’e nefhetti. Bu suretle Meryem İsâ’ya hamile kaldı. Allah, tıpkı Âdem’i eli ve üflemesiyle yarattığı gibi, onu da ruhu üflemesiyle yarattı.

Ey Melik! Seni, eşi ve ortağı olmayan Allah’a imana, O’na itaatte devamlı olmaya, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya davet ediyorum. Çünkü ben Allah’ın tebliğe memur elçisiyim.

Sana amcaoğlu Ca’feri ve yanında bir bölük Müslüman’ı gönderdim. Geldiklerinde onları ağırla, ceberutluğu bırak. Ben seni ve ordunu Allah’a çağırıyorum. Öğüdümü kabul et.

“Selâm, hidâyete tâbi olanlara olsun!”132

Habeşistan’a hicret eden diğer Müslümanlar gibi Ümmü Habîbe ailesi de burada olmaktan memnun oldular, en azından kendilerine eza ve cefa olmadığı gibi buranın yöneticisi olan Necâşi’nin misafiri konumunda idiler.133

Ümmü Habîbe’nin hayatının önemli olaylarından biri hicrettir. Nitekim bu hicret ve sonrasında meydana gelenler Hz. Peygamber ile nikahlanmasına sebep olmuştur.

1.3.1. Ubeydullah b. Cahş’ın İrtidat Edişi ve Vefâtı

Ubeydullah’ın Müslümanlığı fazla uzun sürmedi. O, Rasûlüllah’a yakınlığının ve onun Peygamberliği hakkında Varaka b. Nevfel’den dinlediği güzel sözlerin tesiri altında kalarak Müslüman olmuştu. Necâşî’nin topraklarına ayak basar basmaz Ubeydullah’ın eskiden Hıristiyanlığa olan sevgisi geri geldi.

Ümmü Habîbe O’nun irtidat edişini şöyle anlatır. Rüyamda Ubeydullah b. Cahş’ı çirkin, kötü bir surette gördüm. Sabah olduğunda Ubeydullah b. Cahş :

132 Hamidullah, Vesâik, s.114, 115.

(38)

- “Ümmü Habîbe, şüphesiz ben dinleri inceledim. Hıristiyanlıktan daha hayırlı bir din göremedim. Ben Hıristiyan’dım, sonra Muhammed’in dinine girdim. Tekrar Hıristiyanlığa döndüm” dedi.

Ümmü Habîbe:

- Vallahi bu senin için hayırlı değil dedim. Ona gördüğüm rüyayı anlattım. Fakat onu önemsemedi.134

Ubeydullah b. Cahş, Rasûlüllah’ın ashabından Müslümanlara rastladığında onlara şöyle diyordu;

- Biz gözlerimizi açtık siz ise henüz görmeye çabalıyorsunuz.135

Ubeydullah Ümmü Habîbe’nin de kendisine tabi olması için çabaladı. Ümmü Habîbe O’nu reddetti ve dini üzerine sabretti.136 Ubeydullah kendini içkiye verdi ve sonunda öldü.137 Ölümünün içki içmesi nedeniyle olduğuna dair rivayetler olduğu gibi, denizde boğularak meydana geldiğine dair rivayetler de vardır.138

1.3.2. Ubeydullah’ın İrtidat Edişi Sonrası Ümmü Habîbe’nin Geçirdiği Günler

Ümmü Habîbe kocasının irtidatı üzerine Hıristiyan olmayı reddetti, Allah ona İslâm üzere kalmayı nasib etti139 ve Ümmü Habîbe Ubeydullah’tan ölünceye kadar uzaklaştı.140

Ümmü Habîbe ana yurduna dönemezdi. Orada inanıp tasdik ettiği Peygambere karşı babası savaş ilan etmiş durumdaydı. O, Mekke’nin yüksek aristokrat ailesinden

134 İbn Sa’d, VIII/ 97. 135 İbn Hişâm, I/238. 136 Taberî, II/414 .

137 İbn Sa’d, VIII/97; İbn Hacer, IV/ 305. 138 Belâzürî, II/72.

139 İbn Abdilber, IV/ 1844. 140 Ziriklî, III/61

(39)

birine mensuptu. Bu yüzden de kolay kolay kimse ile evlenemezdi. Bu sebeple yabancı diyarlarda kimsesiz kaldı. Korunmaya muhtaç bir duruma düştü.141

Ümmü Habîbe’ye sabrının mükâfatı olarak Allah tarafından bir rüya gösterilir. Ümmü Habîbe bunu şöyle anlatır: “ Ubeydullah’ın vefâtı sonrasında bir rüya daha gördüm. Beni “ Ey Mü’minlerin annesi!” diye çağırdılar. Korktum, sonrasında da Rasûlüllah benimle evlenecek diye tabir ettim.”142Nitekim çok geçmeden, Ümmü Habîbe’nin rüyası gerçekleşti. Necâşî’nin Ebrehe denilen hizmetkarı, Hz. Peygamber’in mektubunu vermek ve onu müjdelemek için Ümmü Habîbe’nin yanına gitti.143

1.4. HZ. PEYGAMBERLE EVLİLİĞİ 1.4.1. Hz. Peygamber’in Necâşî’ye Mektubu

Rasûlüllah Hudeybiye’den döndüğünde H.7/M.628 yılı Muharrem ayında Krallara İslâm’a davet eden mektuplar gönderdi. Rasûlüllah’ın gönderdiği ilk elçi Amr b. Ümeyye ed-Damrî’dir.144

Hz. Peygamber Amr’ı, Necâşî’yi İslâm dinine davet etmesi 145 ve Necâşî’nin Ümmü Habîbe’yi kendisine nikâhlaması için 146 Habeşistan’a elçi olarak gönderdi.

İslâm’a davet mektubu İbn İshak’ta geçen rivayete göre şöyledir:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın Rasûlü Muhammed’den Habeş Kralı Necâşî Ashame’ye: Selâm, hidayete tabi olanlar ve Allah ve Rasûlüne iman edenler üzerine olsun. Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka İlâh yoktur; O birdir, eşi ve ortağı yoktur. Zevce ve evlattan müstağnîdir. Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür. Seni İslâm’a çağırıyorum, çünkü ben onun Rasûlüyüm. İslâm’ı kabul et, selâmet

141 Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı, s. 295. 142 İbn Sa’d, VIII/ 97; İbn Hacer , IV/ 305.

143 Belazürî, II/72; İbn Hacer, IV/ 305; Kutub, Muhammed Ali, Mevsûat, Kâhire, 2004, s.66. 144 İbn Sa’d, I/258.

145 İbn Sa’d, I/258; Hamidullah, Vesâik, s.116. 146 İbn Sa’d, I/259; Hamidullah, Vesâik, s.119.

(40)

bulursun. Ey ehl-i kitap bizimle aranızda müsâvî (ve âdil) olan bir kelimeye gelin (şöyle) diyerek, Allah’tan başkasına tapmayalım. Allah’ı bırakıp kimimizi Rabler edinmeyelim! Eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki şâhit olun biz Müslümanlardanız! Şayet iman etmekten kaçınırsan kavminden bütün Hıristiyanların günahı senin üzerinedir.147

Necâşî mektubu okuyunca Müslüman oldu ve şöyle dedi: “ Şayet ona gidebilmeye gücüm yetseydi, O’na giderdim.”148 Fildişinden küçük bir kutu isteyerek Rasûlüllah’ın mektuplarını onun içine koydu, bu iki mektup ellerinde kaldığı sürece Habeşistanlıların hayır içinde olacaklarını söyledi.149

Necâşî, Hz. Peygamber’in mektubunu Ümmü Habîbe’ye haber vermek ve onu nikâhlamak için elçisi Ebrehe’yi ona gönderdi. Ümmü Habîbe olayı şöyle anlatır: “ Kocamın ölmesi ile (beklenmesi gereken) iddet müddetimin henüz dolduğu ve hiçbir şeyden haberimin olmadığı sıradaydı ki, Necâşî’nin elçisi, içeriye girmek için izin istedi. Gelen Necâşî’nin Ebrehe adındaki elçisi idi. Ebrehe Necâşî’nin hizmetkârı idi. Ebrehe yanıma girince Necâşî sana; “Rasûlüllah seni kendisine nikâhlamamı bana (Necâşî) yazdı” haberini göndermemi istedi, dedi. Ona: “Allah Seni hayırla müjdelesin” dedim.

Ebrehe: “Necâşî seni nikâhlamak üzere bir kişiyi vekil tayin etmeni istedi” dedi. Ben de Hâlid b. Saîd b. el-Âs’a150 haber gönderip O’nu vekil tayin ettim, dedim. Ümmü Habîbe bu sevinçli haberi getirdiği için, kollarındaki iki gümüş bilezikle ayaklarındaki iki halhalı ve ayak parmaklarındaki gümüş halkaları çıkarıp Ebrehe’ye bahşiş olarak verdi.151

147 İbn İshak, s. 210; Hamidullah, Vesâik, s.116, 117. 148 İbn Sa’d, I/207.

149 Kettânî, I/272.

150 Çünkü Halîd b. Saîd Ümmü Habîbe’nin amcasının oğludur. Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye, IV/143. 151 İbn Sa’d, VIII/ 97; Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin, Delâilü’n-Nübüvve, Beyrût, 1985, III/ 461;

Referanslar

Benzer Belgeler

33 bin sterline alıcı bulan eser, insanların eşitliğinden yana olan ve Tanzimat Fermanı'nı ilan eden Sultan Abdülnıecit’i olağanüstü bir gerçekçilikle

26 Ebu Abdiilah Muhammed b.. Peygamber'in en yakınındakiler olarak, gözlemlerini aktarmışlar, konu hakkındaki görüşlerin şekillenmesinde rivayerleri ile etkili

A two-year study is proposed to reveal the relationships among physical capacity, inflammation state, and components of the metabolic syndrome, so that, the possible mechanism

[Ampicillin] - [安比西林膠囊] 返回 藥品介紹 藥師 藥劑部藥師 發佈日期 2010/02 /11 <藥物效用> 治療細菌引起之感染症狀。 <服藥指示>

Açımlayıcı faktör analizi sonucu, en uygun çözümü bulmak amacıyla faktörlerin 1 veya 1’den büyük özdeğere sahip olmaları, faktör yüklerinin 0.50’den büyük olmaları

Peygamber’in sık sık onun yanına gitmesine şahit olan Peygamber eşleri durumdan rahatsız olunca biraz daha uzak yere taşındı.. Peygamber’in onu Âliye’ye

İlk eşi Kutey- le’den Abdurrahman ve Esmâ, Ümmü Rûmân’dan Abdullah ve Âişe, Esmâ bint Umeys’ten Muhammed ve Hâbibe bint Hârice’den Ümmü Külsûm isminde

Ayrıca Ümmü Eymen‟in Rasûlullah‟a içecek ikram etmesi rivayetinde olduğu gibi Rasûlullah (s.a.v.) ile yakınlığını gösteren veya Rasûlullah‟ın (s.a.v.)