• Sonuç bulunamadı

Ali Kemal nasıl kaçırıldı?:Burada Maarif Nazırı olmaktansa Fransa'da Maarif Nezaretine kapıcı olmak daha hayırlıdır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ali Kemal nasıl kaçırıldı?:Burada Maarif Nazırı olmaktansa Fransa'da Maarif Nezaretine kapıcı olmak daha hayırlıdır"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

80 ARALIK 1048

ALI KEM A

A / A S I L K A Ç I R I L D I

^TAZAN: ~Eskl bir politikacı: No: 1

But ada Maarif Nazın olmaktansa

Ftansada Maarif Nezat etine kapıcı

olmak daha hayırlıdır

— Burada Maarif Nazın ol­ maktansa Fransada Maarif Ne­ zaretine kap' ı olmak daha ha­ yırlıdır l cevabım veriyor.

Bu cevab belki bir lâtife idi, belki bir paradokstu. Belki de o Zamanki hükümetlerde vazife almanın bir uşaklık olduğunu 1- mâ etmek istiyordu. Fakat iş­ gal altmda bulunan bir şehirın jruhlan üzgün ve ezgin Darlilfü- üunluları bu sözlere, hayli içer- lemişlerdl.

Bir başka gün Cenah bey «Vatanperverlik» ten bahseder­ ken müstehzi bir tavır takmı­ yor. Bir genç bu sözlere itiraz ederek:

— Siz vatanperver değil mi­ liniz î diye soruyor.

Cenah Şehabeddin bey t «Ha­ yır, diyor, ben vatanperver de­ ğilimi Ve size bir Türkün va­ tanperver olamıyacağım isbat edebilirim. İnsan ne için vatan­ perver olur? Çünkü kendi va­ tanında bulduğu refah ve saa­ deti, kendi vatanındaki hürri­ yet ve huzuru, başka hiç bir yer de bulamaz da ondan! Halbuki bir Türkün en çok rahatsız ol­ duğu yer kendi vatanıdır. Dışa­ rı çıktığı vakit hürriyetin ve sa adetin havasını alır, memleketi­ ne dönünce esir olmanın, hürri­ yetine sahih olmamanın acisile Vicdanı sızlar. Böyle bir adam «Ben vatanperverim!» derse ya­ lan söylemiş olur!

Gençlerin Cenab beye karşı iddiaları bun’a r ve buna benzer şeylerdi.

Rlza Tevfik beye gelince, Ma- badüttabia müderrisini fakültede sevmiyen yok gibiydi. Bir kere hoş sohbetti. Derslerinde birer vesile bulup zarif fıkralar, hi­ kâyeler anlatır h attâ taklidler yapardı. Bu sebeble Rıza Tev- fik’in ders saatlerinde diğer fa­ kültelerden de talebeler gelir, dershane hınca hınç dolardı. Bu derslerden birinde, sınıfa henüz pek küçük olan çocuklarmdan birini getirip talebeye bir ke­ man konseri verdirdiğini bile o zamanın gençleri hatırlarlar.

Talebe Demeğinin yaptığı bu heyecanlı toplantıda üstada ya pılan hücumların hepsi Sevr muahadenamesini imzalamış ol­ masından ileri geliyordu. Ûstad, bu sütunlarda çıkan hatıratın­ da Damad Ferid hükümetine ni Çin ve hangi şartlar altmda gir diğini, Sevre de hangi düşünce ve sebeblerle gittiğini izah etti­ ği için, btı mes’ele üzerinde da­ ha fazla durmayı lüzumsuz bu­ luyorum.

Talebenin istemediği hocalar­ dan biri de İran edebiyatı mü­ derrisi Hüseyin Dâniş beydi Merhum, aslen îranlı olduğu i- çin mi nedir, İran edebiyatım ve şairlerini —pek haklı ola­ rak— sever, fakat buna muka­ bil bizim edebiyatımızı ve şair­ lerimizi alçaltmaktan bir nevi zevk duyardı. Bir mecmuada edebiyatımız hakkında girişti­ ği bir münakaşada, edebiyatı­ mız için ağır hükümleri ve Di­ van şairleri hakkında hakaret sayılabilecek bazı fikirleri ihti­

va eden bir de manzume neşret- mişti.

Hüseyin Dâniş beyin dersha­ nede, vesile buldukça, dine ve OsmanlI padişahlarına karşı a- ğır sözleri, hükümleri de yok değildi. Bütün bunlar, kongrede birer birer sayılmış, neticede üstadın da istenilmiyenler liste­ sine katılması kararlaştırılmıştı. O devrin Darülfünununda bir de Ermeni hoca vardı: Ingiliz edebiyatı müderrisi Barsamyan efendi! Bu zatın Türk düşmanı olduğunu gösterecek vesikalar az değildi. Ermeni tehcirini her fırsattan faydalanarak hatırla­ tır ve bütün bir millete «Câni!» demekten çekinmezdi. Mütareke den sonra Beyoğlunda «Torlak- yan» isminde bir Ermeni tara ­ fından katlolunan Azerbaycan nazırlarından Behbut Hân'ın katilini müdafaa vazifesini üze­ rine almış, mahkeme safahatı esnasında, Türklüğe karşı pek ağır hakaretlerde ve ithamlar­ da bulunmuştu. Talebe, bütün bunlara dayanarak, Barsamyan efendiyi artık hocaları arasında görmek istemiyordu.

Gelelim Ali Kemal beye! «Os­ manlI ve Avrupa devletleri mü- nasebatı» müderrisi, derslerinde gayet ağır başlı, vakur bir a- damdı. Dersini ihmal edip gel­ mediği, h attâ beş dakika geç kaldığı, görülmüş işitilmiş şey değildi. Takririni gayet ağır yapar, mevzuun dışına çıkmaz, lâubali tavırlara, hareketlere meydan vermezdi. Esasen ders, Osmanlı devletile Avrupa dev­ letlerinin münasebatını tetkik etmek olduğundan, sırası geldik çe fikirlerini söyler, tenkidlerde bulunurdu.

Talebenin hücumlarında»- en ağır pay, Ali Kemale ayrılmış­ tı. Muhtelif tarihlerde gazetesin de çıkan yazılardan parçalar o- kunuyor ve millî ruhu baltala­ mak, Anadolu hareketini hezi­ mete uğratm ak için çalıştığı 1- leri sürülüyordu.

Gençler bir defa coşmuşlar, heyecanlanmışlardı, Artık bu selin önüne geçmeğe imkân ola­ mazdı. Beş müderris, talebe vio- danında mahkûm edilmiş, artık bu zatlan Darülfünunda gör - mek istemediklerini karar altı­ na alınmıştı. Her şeye ve her türlü müşkilâta kargı koyarak sözlerinde sadık kalacaklarına yemin eden edebiyat talebesi gazetelerde neşrolunmak üzero küçük bir de karar sureti ka­ leme almışlardır. Bu vesikada, beş müderrisin derslerine bun­ dan böyle katiyen girmiyecek- lerini ve kendilerini Darülfü­ nun hocası olarak tanımadıkla­ rım belirtmekte ve milliyetçi Türk Darülfünunundan istifa­ ları taleb olunmakta idi.

Hâdise, böylece, basit bir ııü mayiş şeklinde başlamış bulu- ; nuyordu. Filhakika talebe, o günden itibaren bu beş derse girmiyordu. îstenmiyen müder­ rislerden bazıları Darülfünuna uğramıyor, gelenler de dersha- yi bomboş görünce çekilip gidi­ yorlardı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şükrü Saraçoğlu 1925 te Fethi Okyar kabinesinde Maarif Vekâleti makamını işgal etmiş ve mezkûr kabinenin istifasını mütea­ kip Türk ve Yunan halkının

Sahne hayatını bırakan sanatçı, Nâzını Hikmet’in eserlerini sahneye koymak için kararından vazgeçti Muhsin Ertuğrul, Nâzım.. için mesleğine

Bundan anlaşılıyor ki, büyük kitleler, büyük dâvalar, büyük meselelerle meşgul olan ve yal­ nız onlara ait şeyleri terennüm eden Tevfik Fikret insan olarak

ter. Büyük musikişinas, büyük ressam, büyük heykeltraş kendi kendine yeter. Yalnız, mimar ken di kendine yetmez. Devlet adamı mimara benzer. İstanbulun

Körfare: Tıpkı köstebek gibi toprak altında yaşayan, bu nedenle de köstebekle karıştı- rılan körfareler (Spalax sp.) böcekçil değil kemirici bir türdür.. Ana

Benzeri duygular taşımaktayım, çün­ kü ellerinde yetki olanların neredeyse tü­ m ünün eylem leri, nisandan nisana zo­ runlu olarak yapılagelen etkinliklerdeki dem

Thoreau yürümenin önemini flu sat›r- larla çok güzel belirtir: "Sa¤l›¤›m› koru- yabilmem için, her gün en az 4 saat, çok kez daha uzun, koruluklarda,

Özgüven, Teknoloji Ödül- leri’nin, dünyadaki geliflmeleri izleyen, ye- nilikçi ürün üretmenin ve Ar-Ge’ye dayal› teknoloji üretiminin uluslararas› pazarlar- da