• Sonuç bulunamadı

Siyasal toplumsallaşma ve medya (Üniversite öğrencileri üzerine teorik ve uygulamalı bir çalışma)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Siyasal toplumsallaşma ve medya (Üniversite öğrencileri üzerine teorik ve uygulamalı bir çalışma)"

Copied!
206
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

HALKLA ĠLĠġKĠLER VE TANITIM ANABĠLĠM DALI

HALKLA ĠLĠġKĠLER VE TANITIM BĠLĠM DALI

SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA VE MEDYA

(ÜNĠVERSĠTE ÖĞRENCĠLERĠ ÜZERĠNE TEORĠK VE

UYGULAMALI BĠR ÇALIġMA)

Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU

DOKTORA TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. Kadir CANÖZ

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Siyasal toplumsallaĢma sürecinde medyanın rolüne odaklanan bu çalıĢma uzun ve yorucu bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkmıĢtır. Elbette bu süreç içinde birçok kiĢi ile temas edilmiĢ bu kiĢilerin tezin her aĢamasına farklı farklı katkıları olmuĢtur.

Bu noktada öncelikle tez danıĢmanım Prof. Dr. Kadir Canöz’e bu süreçte sunmuĢ oldukları katkıları ve sabırlı yaklaĢımları için Ģükranlarımı sunarım. Tez izleme komitesinde yer alan ve dostane yaklaĢımlarıyla çalıĢmam boyunca katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Ömer Bakan ve Prof. Dr. Abdulgani Arıkan’a teĢekkür ederim. Yine anlayıĢ ve hoĢgörülü yaklaĢımlarıyla bu süreçteki yükümü hafifleten Doç. Dr. Murat YeĢil ve Doç. Dr. Yasin Bulduklu’ya, tezin en baĢından beri yol gösterici yaklaĢımları ve benimle birlikte en az benim kadar yorulmayı göze alarak tezin olgunlaĢmasına ve tamamlanmasına sağladıkları önemli katkılarıyla birlikte bu süreçte her Ģeyden önce kardeĢlik hukukunu bana hissettiren Yrd. Doç. Dr. Enes Bal ve Yrd. Doç. Dr. Uğur Çağlak’a en kalbi Ģükranlarımı sunarım. Tezin olgunlaĢması aĢamasında yine önemli katkıları olan ve samimiyetlerine inanarak her an kapılarını çalabildiğim Prof. Dr. ġaban Tanıyıcı, Prof. Dr. ġükrü Balcı, Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın, Doç. Dr. Mehmet Birekul ve Doç. Dr. Erhan Tecim’e, yine uzakta olsalar da tezin son Ģeklini almasında emekleri olan değerli arkadaĢlarım Yasin TaĢpınar ve Dr. Faruk Temel’e çokça teĢekkür ederim. Ġmkânların sınırlı olması sebebiyle burada ismini zikredemediğim fakat araĢtırmaya bir harf dahi olsa katkı sağlamıĢ olan tüm hoca, meslektaĢ ve arkadaĢlarıma da Ģüphesiz en az ismini zikredebildiklerim kadar teĢekkür etmek vefa borcumuzun gereğidir.

En büyük teĢekkürlerden birisi elbette kendileri için ayıracağım zamanı bu süreçte sabırla bana sunmalarından ve bu süreçte üzerimde olan yükü en az benim kadar onlarında sabırla taĢımalarından dolayı eĢim Ümmü Seleme ve oğlum Muhammed Zahid’e aittir. Ve tabi hiçbir teĢekkürün üzerimizdeki haklarına karĢılık gelemeyeceği, dualarıyla kendilerini her daim yanımda hissettiğim kıymetli babama ve merhume anneme teĢekkürle birlikte minnet duygularımı ifade etmek isterim.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU

Numarası 114121001004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım / Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin DanıĢmanı Prof. Dr. Kadir CANÖZ

Tezin Adı Siyasal ToplumsallaĢma ve Medya (Üniversite Öğrencileri Üzerine Teorik ve Uygulamalı Bir ÇalıĢma) ÖZET

Ġnsanın toplumsal bir varlık haline gelmesi ancak toplumda var olan değerleri, normları ve davranıĢları öğrenmesi ve bunları içselleĢtirmesi neticesinde olmaktadır. Bu süreç toplumsallaĢma süreci olarak adlandırılır. Bireyin siyasallığı da toplumsallığının en önemli yönlerinden biridir. Toplumsal olan insan aynı zamanda siyasal bir kimliğe de bürünmekte, bu kimlikle toplumsal yaĢamı organize etmekte ve kendisini toplum içinde bu kimlik üzerinden konumlandırmaktadır. Bu sebeple siyasal toplumsallaĢma toplumsallaĢmanın bir alt baĢlığı olarak ele alınır. ToplumsallaĢma sürecinde rol oynayan bir takım aracılar siyasal toplumsallaĢma sürecinde de aynı Ģekilde rol oynamaktadır. Bu aracıların içinde aile, okul, arkadaĢ grupları, din, siyasi partiler, sivil toplum kuruluĢları ile birlikte medya da yer almaktadır.

Söz konusu aracılar içinde medyanın yerini ve rolünü araĢtırmaya yönelik hazırlanan bu çalıĢma teorik ve uygulamalı bölümlerden oluĢmaktadır. ÇalıĢmanın teorik kısmı tezin ilk iki bölümünü oluĢturmaktadır. Birinci bölümde ilk olarak birey, toplum ve siyaset iliĢkisi üzerinde durulmuĢ, ardından toplumsallaĢma ve siyasal toplumsallaĢma süreçleri açıklanmıĢtır. Ġkinci bölümde ise medya konusu yer almaktadır. Bu baĢlık altında medya, toplum ve siyaset iliĢkisine değinilmiĢ,

(6)

medyanın topluma yönelik etkilerini açıklamaya çalıĢan ve medya çalıĢmalarında temel iki paradigma olarak beliren liberal ve eleĢtirel yaklaĢımlar açıklanmıĢtır. ÇalıĢmanın üçüncü ve son bölümünde ise alan araĢtırması bulunmaktadır. Bu bölümde üniversite öğrencilerinden oluĢan 613 kiĢilik bir örneklem üzerinden elde edilen veriler istatistik tekniklerle analiz edilmiĢ ve yorumlanmıĢtır. Elde edilen bulgularda medya siyasal toplumsallaĢma sürecine etki eden faktörler arasında ikinci faktör olarak ortaya çıkmıĢtır.

Anahtar Kelimeler: Medya, siyaset, siyasal toplumsallaĢma, medya çalıĢmaları.

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU

Numarası 114121001004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım / Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin DanıĢmanı Prof. Dr. Kadir CANÖZ

Tezin Adı Political Socialization and Media (A Theoretical and

Empirical Study on Undergraduate Students)

ABSTRACT

The only way for a person to become a social entity is learn and internalize the values, norms and behaviours, which exist in the society. That process is called socialization process. Politics of the individual is one of the most important aspects of sociality, as well. The one to be social at the same time takes on a political identity, organizes the social life with that identity and positions self within this society through that identity. Political socialization is treated as a subset of socialization for that reason. A set of mediators, which play a role in the process of socialization, play the same role in the process of political socialization. Those mediators involve family, school, peer group, religion, political parties, nongovernmental organizations and the media.

This study, which has been prepared in order to investigate the role and place of the media among the mediators mentioned, consists of theoretical and applied parts. The theoretical part of the study constitutes the first two chapters of the thesis. In the first chapter, the relationship between the individual, society and politics is emphasized, and then the processes of socialization and political socialization are explained. In the second chapter, the issue is the media. Under that heading, the

(8)

relationship between media, society and politics is addressed; liberal and critical approaches, which try to explain the effects of the media on the society and appear as two fundamental paradigms in the media studies, are explored. The third and final chapter of the study consists of the field research. In that section, the data obtained through a sample of 613 university students are analysed using statistical techniques and are interpreted. In the findings obtained, the media has emerged to be the second, among the factors affecting the process of political socialization.

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI... Ġ DOKTORA TEZĠ KABUL FORMU ... ĠĠ ÖNSÖZ ... ĠĠĠ ÖZET ... ĠV ABSTRACT ... VĠ ĠÇĠNDEKĠLER ... VĠĠĠ TABLOLAR LĠSTESĠ ... XĠ GĠRĠġ ... 1 BÖLÜM I SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA 1.1.BĠREY,TOPLUM VE SĠYASET ĠLĠġKĠSĠ ... 6

1.2.TOPLUMSALLAġMA ... 9

1.3.SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA ... 12

1.4.SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA TEORĠLERĠ ... 16

1.4.1. Psikanalitik YaklaĢım ... 16

1.4.2. Yapısal-ĠĢlevselci YaklaĢım ... 18

1.4.3. ÇatıĢmacı YaklaĢım ... 20

1.5.SĠYASAL KÜLTÜR ... 22

1.6.PROPAGANDA ... 25

1.7.SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA KAYNAKLARI ... 27

1.7.1. Aile ... 30

1.7.2. Eğitim (Okul) ... 34

1.7.3. ArkadaĢlık Grupları ... 38

1.7.4. Siyasal Örgütler ... 41

(10)

BÖLÜM II

MEDYA, TOPLUM SĠYASET

2.1.TOPLUMSAL YAġAMDA MEDYA ... 44

2.2.MEDYA SĠYASET ĠLĠġKĠSĠ ... 54

2.3.MEDYA ÇALIġMALARINDA TEMEL ĠKĠ PARADĠGMA:LĠBERAL YAKLAġIM VE ELEġTĠREL YAKLAġIM ... 60

2.3.1. Liberal YaklaĢım: Etki Sorunsalı ... 61

2.3.1.1. Bağımlılık Kuramı ... 65

2.3.1.2. Gündem Belirleme Kuramı ... 67

2.3.1.3. YetiĢtirme Kuramı ... 69

2.3.1.4. Suskunluk Sarmalı Kuramı ... 72

2.3.2. EleĢtirel YaklaĢım: Ġdeoloji Sorunsalı ... 74

2.3.2.1. Gramsci ve Hegemonya ... 77

2.3.2.2. Althusser: Ġdeoloji ve Devletin Ġdeolojik Aygıtları ... 79

2.3.2.3. Frankfurt Okulu ... 81

2.3.2.4. Kültürel ÇalıĢmalar ... 85

2.3.2.5. Yapısalcılık ... 87

2.3.2.6. Ekonomi Politik YaklaĢım ... 88

2.4.SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA SÜRECĠNDE MEDYA ... 92

BÖLÜM III SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA SÜRECĠNDE MEDYANIN YERĠNĠ BELĠRLEMEYE YÖNELĠK ÜNĠVERSĠTE ÖĞRENCĠLERĠ ÜZERĠNE YAPILAN ALAN ARAġTIRMASI 3.1.METODOLOJĠ ... 100

3.1.1. AraĢtırmanın Amacı ve Önemi ... 100

3.1.2. AraĢtırmanın Örneklemi ... 101

3.1.3. Anket Formunun Özellikleri ... 101

3.1.4. AraĢtırma Soruları ... 102

(11)

3.2.ARAġTIRMA BULGULARI ... 104

3.2.1. Demografik DeğiĢkenlere ĠliĢkin Bulgular ... 104

3.2.1. Siyasal Tutum ve DavranıĢlara ĠliĢkin Bulgular ... 109

3.2.2. Medya Kullanım AlıĢkanlıklarına ĠliĢkin Bulgular ... 118

3.2.3. Medyanın Siyasal DüĢünce ve DavranıĢlar Üzerindeki Etkisine Yönelik Bulgular ... 135

3.2.4. Siyasal ToplumsallaĢma Sürecinde Yer Alan Faktörlere ĠliĢkin Bulgular . 139 3.2.4.1. Okul ve ArkadaĢ Çevresi Faktörü ... 142

3.2.4.2. Medya Faktörü ... 143

3.2.4.3. Aile Faktörü ... 144

3.2.4.4. Siyasal KiĢiler ve Parti Faktörü ... 144

3.2.4.6. Din Faktörü ... 145 SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME ... 154 KAYNAKÇA ... 161 EKLER ... 180 EK-1 ... 180 EK-2 ... 187 ÖZGEÇMĠġ ... 192

(12)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1. Katılımcıların YaĢ Dağılımları ... 104

Tablo 2. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımları ... 104

Tablo 3. Katılımcıların Mezun Oldukları Lise Türüne Göre Dağılımları ... 105

Tablo 4. Katılımcıların Aile Aylık Gelir Dağılımı ... 105

Tablo 5. Katılımcıların Aylık Harcama Dağılımı ... 106

Tablo 6. Baba Eğitim Durumu ... 107

Tablo 7. Anne Eğitim Durumu ... 107

Tablo 8. Katılımcıların YaĢadıkları Yere ĠliĢkin Dağılımlar ... 108

Tablo 9. Katılımcıların Sahip Oldukları Siyasal GörüĢe Göre Dağılımı ... 109

Tablo 10. Katılımcıların Ailelerinin Sahip Oldukları Siyasi GörüĢe Göre Dağılımı ... 109

Tablo 11. Katılımcıların Seçimlerde Oy Kullanma Durumları ... 110

Tablo 12. Katılımcıların Babalarının Siyasi Parti Üyeliği ... 111

Tablo 13. Katılımcıların Annelerinin Siyasi Parti Üyeliği ... 111

Tablo 14. Katılımcıların GerçekleĢtirdikleri Siyasal DavranıĢlar ... 112

Tablo 15. Katılımcıların Cinsiyete Göre Sahip Oldukları Siyasal Kimlik Dağılımları ... 113

Tablo 16. Cinsiyete Göre Katılımcıların Oy Verme DavranıĢları ... 114

Tablo 17. Katılımcıların Siyasi Kimliklerine Göre Oy Verme DavranıĢları ... 115

Tablo 18. Katılımcıların Mezun Oldukları Lise Türüne Göre Siyasi Kimlik Dağılımları ... 116

Tablo 19. Katılımcıların Kendi Siyasi Kimlikleri Ġle Aile Siyasi Kimliklerinin KarĢılaĢtırılması ... 117

Tablo 20. Katılımcıların Kitle ĠletiĢim Araçlarını Takip Etme Oranları ... 118

Tablo 21. Takip Edilen Televizyon Programı Türleri ... 119

Tablo 22. Takip Edilen Gazete Ġçerik Türleri ... 119

Tablo 23. Takip Edilen Radyo Programı Türleri ... 120

Tablo 24. Takip Edilen Ġnternet Sitesi Türü ... 121

Tablo 25. Sosyal Medyada GerçekleĢtirilen Aktivite Türleri ... 121

Tablo 26. Takip Edilen Siyasal Ġçerik Türleri ... 122

(13)

Tablo 28. Katılımcıların Medya Ġletilerini Okuma Biçimleri ... 123 Tablo 29. Katılımcıların Medya Mesajlarına KarĢı Tutumu ... 124 Tablo 30. Katılımcıların Medyanın Çoğunluk GörüĢü Olarak Sunduğu Mesajlara

KarĢı Tutumu ... 125 Tablo 31. Geleneksel Medya Haberlerinin Sosyal Medyada PaylaĢılmasının Habere

ĠliĢkin Tutumlara Etkisi ... 126 Tablo 32. Katılımcıların Gündemdeki Siyasal Konulara Ġlgi Düzeyi ... 127 Tablo 33. Cinsiyete Göre Gündemdeki Siyasal Konulara Ġlgi Düzeyindeki

Farklılık ... 128 Tablo 34. Cinsiyete Göre Siyasal Ġçerik Takibindeki Farklılık ... 128 Tablo 35. Cinsiyete Göre Katılımcıların Medya Mesajlarına KarĢı Tutumu ... 129 Tablo 36. Cinsiyete Göre Katılımcıların Medyanın Çoğunluk GörüĢü Olarak

Sunduğu Mesajlara KarĢı Tutumu ... 129 Tablo 37. Cinsiyete Göre Haberlerin Sosyal Medyada PaylaĢılmasının Habere

ĠliĢkin Tutumlara Etki Düzeyindeki Farklılık ... 130 Tablo 38. Siyasi Kimliğe Göre Katılımcıların Medya Mesajlarına KarĢı Tutumu 131 Tablo 39. Siyasi Kimliğe Göre Katılımcıların Medyanın Çoğunluk GörüĢü Olarak

Sunduğu Mesajlara KarĢı Tutumu ... 133 Tablo 40. Siyasal Kimliğe Göre Haberlerin Sosyal Medyada PaylaĢılmasının Habere ĠliĢkin Tutumlara Etki Düzeyindeki Farklılık ... 134 Tablo 41. Gündemdeki Siyasal Konulara Ġlgi ve Siyasal Ġçerik Takibi Arasındaki

ĠliĢki ... 135 Tablo 42. Medyanın Bireyin SiyasallaĢmasına Yönelik Rolü ... 135 Tablo 43. Cinsiyete Göre Medyanın Siyasal DüĢüncelerin PekiĢmesine Yönelik

Etki Düzeyindeki Farklılık ... 137 Tablo 44. Cinsiyete Göre Medyanın Siyasal DüĢüncelerin DeğiĢmesine Yönelik

Etki Düzeyindeki Farklılık ... 137 Tablo 45. Siyasal Kimliğe Göre Medyanın Siyasal DüĢüncelerin PekiĢmesine

Yönelik Etki Düzeyindeki Farklılık ... 138 Tablo 46. Siyasal Kimliğe Göre Medyanın Siyasal DüĢüncelerin DeğiĢmesine

Yönelik Etki Düzeyindeki Farklılık ... 138 Tablo 47. Siyasal ToplumsallaĢmayı Etkileyen Unsurlara ĠliĢkin Betimleyici

Ġstatistikler ... 139 Tablo 48. Siyasal ToplumsallaĢma Sürecinde Etkili Olan Faktörler ... 141

(14)

Tablo 49. Okul ve ArkadaĢ Çevresi Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 143

Tablo 50. Medya Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 143

Tablo 51. Aile Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 144

Tablo 52. Siyasal KiĢiler ve Parti Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 144

Tablo 53. Sivil Toplum KuruluĢları Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 145

Tablo 54. Din Faktörüne ĠliĢkin Değerler ... 146

Tablo 55. Siyasal Ġçerik Takibi ve Medya Faktörü Arasındaki ĠliĢki ... 146

Tablo 56. Siyasal Eylemlilik ve Medya Faktörü Arasındaki ĠliĢki ... 147

Tablo 57. Gündemdeki Siyasal Konulara Ġlgi ve Medya Faktörü Arasındaki ĠliĢki ... 148

Tablo 58. Cinsiyete Göre Okul ve ArkadaĢ Çevresi Faktörüne Yönelik Farklılık . 149 Tablo 59. Cinsiyete Göre Medya Faktörüne Yönelik Farklılık ... 149

Tablo 60. Cinsiyete Göre Aile Faktörüne Yönelik Farklılık ... 149

Tablo 61. Cinsiyete Göre Siyasal KiĢi ve Partiler Faktörüne Yönelik Farklılık .... 150

Tablo 62. Cinsiyete Göre Sivil Toplum KuruluĢları Faktörüne Yönelik Farklılık . 150 Tablo 63. Cinsiyete Göre Din Faktörüne Yönelik Farklılık ... 151

Tablo 64. Siyasal Kimliğe Göre Din Faktörüne Yönelik Farklılık ... 151

Tablo 65. Aile Siyasal Kimliğine Göre Medya Faktörüne Yönelik Farklılık ... 152

Tablo 66. Aile Siyasal Kimliğine Göre Din Faktörüne Yönelik Farklılık ... 152

Tablo 67. Siyasal Kimliğe Göre Siyasal Ġçerik Takibine Yönelik Farklılık ... 153

Tablo 68. Katılımcıların Kitle ĠletiĢim Araçlarını Takip Etme Sıklıkları ... 180

Tablo 69. Katılımcıların Gazete Tercihleri ... 182

Tablo 70. Katılımcıların Televizyon Kanalı Tercileri ... 182

Tablo 71. Faktör Analizi Açıklanan Toplam Varyans ... 183

Tablo 72. Siyasi Kimlik ve Faktörler Arası ANOVA Analizi Bulguları ... 183

Tablo 73. Siyasi Kimlik ve Medya Ölçeği Arasındaki ANOVA Analizi Bulguları 184 Tablo 74. Aile Siyasi Kimliği ile Faktörler Arası ANOVA Analizi Bulguları ... 184

Tablo 75. YaĢanılan Yer ve Faktörler Arası ANOVA Analizi Bulguları ... 185

Tablo 76. Mezun Olunan Lise ve Faktörler Arası ANOVA Analizi Bulguları ... 185

Tablo 77. Baba Eğitim Durumu ile Faktörler arasındaki ANOVA Analizi Bulguları ... 186

Tablo 78. Anne Eğitim Durumu ile Faktörler arasındaki ANOVA Analizi Bulguları ... 186

(15)

GĠRĠġ

Toplumlar içinde bulundukları Ģartlara bağlı olarak bir takım değiĢim ve dönüĢümler geçirirler. Ġçinde yaĢanılan her dönemin kendi Ģartları o dönemin toplumsal yaĢamının karakteristiğini ortaya çıkarır. Söz konusu toplumsal Ģartlar elbette toplum içindeki bir takım geliĢmelerin sonucudur. Örneğin toprağın iĢlenmesi öğrenilmeden ve bu iĢi yapmak için gerekli olan araçlar geliĢtirilmeden önce insanlar göçebe olarak yaĢamıĢlardır. Ancak bu araçlar geliĢtikten sonra yerleĢik hayata doğru bir adım atılmıĢtır. Benzer bir Ģekilde sanayi devrimi gerçekleĢmeden önce belirli bölgelerde küçük topluluklar halinde yaĢayan insanlar sanayi devrimiyle birlikte kent yaĢamına doğru adım atmıĢlar ve küçük topluluklar yerini büyük kitlelere bırakmıĢtır. Tarihsel süreç içinde teknolojik geliĢmelere koĢut olarak geliĢen kitle iletiĢim araçları da dünden bugüne toplumların yapısında önemli birçok değiĢikliğin yaĢanmasına yol açmıĢtır. Bireysel yaĢam pratiklerinden sosyal yaĢam pratiklerine, sosyo-kültürel yapıdan siyasal yapıya kadar toplumsal yaĢamın birçok yönünü etkileyen ve genel olarak medya olarak anılan kitle iletiĢim araçları bu sebeple günümüz tartıĢmalarının temel konuları arasında yer almaktadır. Gündelik dilde dahi sürdürülen bu tartıĢmalar özellikle bilim çevrelerinin dikkatini bir hayli cezbedebilmektedir.

Medyayla ilgili çalıĢmaların ilk izlerine ABD ve Avrupa’da rastlanmaktadır. Bunun sebebi bu ülkelerin sanayi devrimiyle birlikte teknolojik yeniliklerle de ülkemiz ve birçok ülkeden daha önce tanıĢmıĢ olmasıdır. Dolayısıyla bu araçların toplumsal yaĢamdaki etkisiyle ilk önce bu toplumlar yüzleĢmiĢ ve buna bağlı olarak da konu bilim çevrelerince ilk olarak buralarda ele alınmıĢtır. Örneğin Lull, ABD’de televizyonun ilk olarak 1950’li yıllarda evlerine girdiğinden ve bunun aile yaĢamlarında bir takım değiĢiklikler meydana getirdiğinden bahsetmektedir (Lull, 2001:46). Fakat kendi toplumumuz üzerinden durum değerlendirildiğinde televizyon ancak 90’lı yıllardan sonra toplumsal hayata yaygın olarak girmiĢ ve bu tarihten sonra bir takım etkileri görülmeye baĢlanmıĢtır. Yani batı toplumlarının bunları yaĢamasıyla kendi toplumumuzun bu tür geliĢmeleri yakalaması ve bunun etkileriyle karĢılaĢması arasında neredeyse yarım asırlık bir zaman diliminden bahsetmek mümkündür.

(16)

Toplumların geçirmiĢ olduğu dönüĢümler siyasete de uzanmaktadır. Nitekim toplumsal yaĢam ve siyasi yapı arasında kopmaz bir bağ olduğu kabul edilir. Bunlardan herhangi birinde meydana gelen değiĢiklik zamanla diğerini de etkilemektedir. Bunun yanı sıra tüm siyasal kurumsallaĢmalar da toplumsal etkiler sonucu meydana gelmektedir. Siyasal güç olan iktidar toplumsal düzenin bir ürünüdür. Bununla birlikte siyasal olanın da toplum üzerinde bir etkisi söz konusudur. Bir halkın içinden çıkan devlet, yine halkın içinde yaĢadığı toplumun tüm sosyal hayatını düzenlemeye, siyasal hayatı toplumsal hayatın üzerinde etkili kılmaya çalıĢmaktadır (Aydın, 2015:215-216). Diğer yandan toplumların en temel niteliklerinden birisi varlıklarının sürekliliğe sahip olmasıdır. Bu süreklilik toplumların kendilerini yeniden üretmesine dayalı olarak gerçekleĢir. Bir toplumda yaĢayan insanların o toplumun sürekliliğini sağlamak adına gerekli iliĢkileri yeniden üretmesi, belirli etkinlikleri tekrarlaması ve bir takım davranıĢları kuĢaktan kuĢağa aktarması gerekir (Kaya, 1985:17). Toplumların devamı için gerekli olan bu durum toplumsal bir kurum olan siyaset için de geçerlidir. Bütün siyasal sistemler sürekliliklerini sağlamak için kendi değer ve tutumlarını yaymak ve bunları benimsetmek zorundadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, siyasal sistemler kitleleri bu amaca yönelik olarak bir eğitim sürecinden geçirmektedir (BektaĢ, 1996:70).

Bunlarla birlikte bütün bu tartıĢmalar bireysel düzeye indirgendiğinde toplumsal bir varlık olan insanın en önemli yönlerinden birisi olarak onun siyasallığı karĢımıza çıkmaktadır. Nitekim siyasallık sadece insana özgü bir durum olarak kabul edilmektedir. Bütün varlıklar içinde sadece insan toplumsal olmasının yanı sıra siyasal bir varlık olma özelliğine sahiptir. Ġnsan-toplum iliĢkisini insanın siyasallaĢması ve siyasallığı bağlamında anlama çabası ve bir toplumsallaĢma türü olarak siyasal toplumsallaĢma (Akın, 2009:2-43), “bireyin bir siyasal insan olarak ortaya çıkması, siyasal değer inanç ve tutumların öğrenilmesi ve bunların kuĢaktan kuĢağa aktarılması” süreci olarak tanımlanmaktadır (bkz. Gimpel vd.2003:13; Kalaycıoğlu, 1984:145). Bu süreçte siyasal sistemin bireylerin norm ve değerlerine yönelik etkisi aile, okul, arkadaĢlık grupları ve medya gibi aracılar vasıtasıyla gerçekleĢmektedir (Kotze, 1986:418; Beck, 1977:134). Bu aracılar içinde medya 1970’lere kadar siyasal toplumsallaĢma sürecinde güçlü bir etken olarak ele

(17)

alınmamıĢ olsa da son yapılan çalıĢmalar medyanın siyasal toplumsallaĢmanın önemli bir etkeni olacağını göstermiĢtir (Tokgöz, 1978:83). Bireylere kendi davranıĢ biçimlerini belirlerken kullanabilecekleri bir dizi imaj, düĢünce ve değerlendirme sunan (McQuail ve Windahl, 2005:125) medyanın özellikle son dönemlerde hızla yaygınlaĢması, modern toplumlarda medya kullanım oranlarının hızlı artıĢı, medyanın birçok insan için en baĢat vakit geçirme aracı haline gelmesi ve bundan dolayı zamanlarının çoğunu medyayı takip ederek geçirmesi, her türlü bilgiye medya vasıtasıyla ulaĢabiliyor olmaları ve bunun karĢılığında da medyanın siyasetten ekonomiye, kültürden sanata kadar birçok ürün ve bilgiyi çok kısa bir zamanda çok geniĢ kitlelere ulaĢtırabilmesi medyanın bu konudaki önemini arttırmıĢtır.

Siyasal toplumsallaĢma açısından bakıldığında demokratik siyasal sistemler içinde önemli bir aktör olan medyanın, siyasal bilgi akıĢını sağlama, siyasal ilgiyi ortaya çıkarma ve bunları toplamda siyasal katılıma dönüĢtürme gibi iĢlevleri yerine getirerek bireylerin belirli bir siyasal yönelim kazanmasını sağladığı görülmektedir. Bu süreçte medyanın ilettiği siyasal bilgiyi alan bireyler bu bilgiler sayesinde siyasal değer, norm ve inançları öğrenerek siyasal toplumsallaĢma sürecine doğru adım atmaktadır. Dolayısıyla medyanın bu noktada üstlendiği görev siyasete iliĢkin birtakım değer, norm ve davranıĢları bireylere aktararak bütün bu değerlerin, normların ve davranıĢların uzun ya da kısa vadede öğrenilmesini ve benimsenmesini sağlamaktır.

Bu çalıĢma siyasal toplumsallaĢma sürecinde medyanın rolünü Türk toplum yapısı içinde incelemeye yönelik olarak hazırlanmıĢtır. Mevcut çalıĢmalara bakıldığında konuyla ilgili Türkiye’de yapılan müstakil çalıĢmaların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi Türk toplumunun kitle iletiĢim araçlarıyla tanıĢması, bunların toplumsal düzlemde yaygınlık kazanması ve sonuç itibariyle toplumsal olarak bunların sonuçlarının görülmesi Batı toplumlarına göre bir hayli geç bir zamanda olmuĢtur. Tüm toplumlar gibi Türk toplumu da elbette bu süreçten olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmektedir. Toplumun siyasal yönelimini ortaya koyabilmek için en temelinde bakılması gereken bir konu olarak siyasal toplumsallaĢma süreci de toplumla ilgili diğer konularda olduğu gibi medyadan

(18)

etkilenmektedir. Bu sebeple konunun Türk toplum yapısı içinde irdelenmiĢ olması önem arz etmektedir.

Siyasal toplumsallaĢma sürecinde medyanın etkisini üniversite öğrencileri üzerinden ortaya koymayı amaçlayan bu çalıĢma iki teorik bölüm ve bir uygulama bölümü olmak üzere toplam üç bölümden oluĢmaktadır.

ÇalıĢmanın teorik bölümlerinden olan birinci bölümünde siyasal toplumsallaĢma konusu ele alınmıĢ, bu genel baĢlık altında ilk olarak birey toplum ve siyaset iliĢkisi açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Daha sonra toplumsallaĢma ve siyasal toplumsallaĢma baĢlıklarının ele alındığı bu bölümde siyasal toplumsallaĢma teorilerine değinilerek, propaganda ve siyasal kültür konularına değinilmiĢtir. Siyasal toplumsallaĢma sürecinde etkili olan aktörler ise bu bölümün son baĢlığını oluĢturmuĢtur.

ÇalıĢmanın diğer teorik kısmını oluĢturan ikinci bölümü ise “medya toplum ve siyaset” genel baĢlığı altında ele alınmıĢtır. Bu bölümde ilk olarak toplumsal yaĢamda medya konusu üzerinde durulmuĢ daha sonrasında medya ve siyaset iliĢkisi üzerine bir değerlendirme sunulmuĢtur. Ardından medyaya iliĢkin tarihsel süreç içinde Ģekillenen iki temel paradigma olarak liberal ve eleĢtirel yaklaĢımlara değinilen bu bölümde, söz konusu paradigmaların içinde geliĢen önemli kuramlar açıklanmıĢtır. Özellikle medyanın uzun dönemli etkilerine yönelik kuramların ele alındığı bu baĢlıkta liberal yaklaĢıma ait kuramlar olarak “bağımlılık kuramı”, “gündem belirleme kuramı”, “yetiĢtirme kuramı” ve “suskunluk sarmalı kuramı” üzerinde durulmuĢtur. Medya çalıĢmalarında pozitivist örgüden ideolojiye doğru kayıĢla baĢlayan ve temelini Marksizm’e dayandıran eleĢtirel çalıĢmalarda ise ilk olarak Gramsci’nin “Hegemonya” ve Althusser’in “ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları” yaklaĢımları üzerinde durulmuĢ, daha sonra Frankfurt Okulu, yapısalcı medya çalıĢmaları, ekonomi politik ve kültürel çalıĢmalara değinilmiĢtir.

ÇalıĢmanın üçüncü ve son bölümünde ise alan araĢtırması yer almaktadır. Ġlk olarak alan araĢtırmasının metodolojik çerçevesinin açıklandığı bu bölümde araĢtırma kapsamında toplanan verilerin analizleri, bulguları ve yorumları yer almaktadır. Konya özelinde yapılan çalıĢmanın örneklemi üniversite öğrencilerinden

(19)

oluĢturulmuĢtur. Öncelikle medya kullanım alıĢkanlıklarına iliĢkin bilgilerin yer aldığı bu bölümde bireylerin siyasallıklarına iliĢkin değerlendirmeler ve siyasal toplumsallaĢma sürecinde etkili olan faktörleri ve bu faktörler içinde medyanın yerini belirlemek üzere geliĢtirilen ölçeğe uygulanan faktör analizi sonuçları yer almaktadır. Bu sonuca göre siyasal toplumsallaĢma sürecinde etkili olan durumlar altı faktör altında toplanmıĢ ve medya ikinci faktör olarak ortaya çıkmıĢtır.

(20)

BÖLÜM I

SĠYASAL TOPLUMSALLAġMA

1.1. Birey, Toplum ve Siyaset ĠliĢkisi

Bütün canlılar belirli bir çevrede dünyaya gelir, belirli bir çevre içinde yaĢamını sürdürür ve ölür. Bu canlıların hiçbirinde yeni doğan ile yetiĢkin arasındaki fark insandaki kadar büyük değildir (Ġsen ve Batmaz, 2002:20-21). Örneğin hayvanların birçoğu doğumundan kısa bir süre sonra yürüme, beslenme gibi birçok ihtiyacını karĢılayabilecek duruma gelirken, insan bu tür ihtiyaçlarını çok uzun bir süre baĢkalarına bağımlı olarak giderebilmektedir (Bryjak ve Soroka, 1997:111). Ġnsanların baĢkalarına olan bu bağımlılığı sadece biyolojik geliĢimi için söz konusu olmamakta insanın bireysel ve toplumsal yaĢamı noktasında da kendisini göstermektedir. Nitekim sosyal ve kültürel dünya ile kurulan bağlantı aracılığıyla var olabilen insan (Eriksen, 2009:64) nesilden nesile aktarılan bilgiler olmadan bireysel ve toplumsal yaĢamını sürdürme imkanına sahip değildir (Turam, 1994:21, Alkan, 1979:1). Söz konusu iki durum insanın birey olarak geliĢiminin hem biyolojik hem de sosyal olarak gerçekleĢtiğini göstermektedir (Gül, 2004:224, Coser vd, 1983:121). Bu geliĢim süreci içinde birey çevresinde kendisinin yapamadığı birçok iĢi yaparak ihtiyaçlarını giderebilen diğer insanları gözlemler ve bu gözlemler neticesinde onların sahip oldukları bir takım özelliklere sahip olma arzusu taĢımaya baĢlar. Söz konusu arzulara eriĢmek için ise eriĢkinlere bunu sağlayan bir takım çare ve metotlara baĢvurur (Adler, 2001:54-61). Bu Ģekilde bir yandan biyolojik geliĢimini sağlayan birey bir yandan da baĢkalarına olan bağımlılığın zorunlu sonucu olarak çevresindekilerle iliĢkiye girer ve böylelikle toplumsal bir varlık haline gelmeye baĢlar (Berger ve Luckman,2008:73).

Mihael Carrithers’inde belirttiği gibi “insanlar çocukluktan itibaren ortamlarının önemli bir özelliği olarak diğer insan varlıklarına yönelirler” (akt. Eriksen, 2009:63-64). Bu sebeple doğumundan itibaren kendisini belirli bir çevrenin içinde bulan insan biryandan çevresinden bir Ģeyler alma bir yandan da çevresine bir Ģeyler vermek suretiyle varlığını sürdürebilme ve o çevreyle en iyi uyum sağlamasına olanak veren bir takım davranıĢ biçimleri geliĢtirme çabası içindedir (Batmaz ve

(21)

Ġsen, 2002:20, Doğan, 2000:81).1

Ġnsanın ortaya koyduğu bu çabalar mevcut toplumsal iliĢkiler çerçevesinde gerçekleĢir ve bu iliĢkiler bireyin rolünü belirler. Toplumsal yapı tarafından rolü belirlenen birey zamanla toplumla arasındaki etkileĢime bağlı olarak toplumu yeniden biçimlendirmeye baĢlar (Kongar, 1999:35). Bu durum ise insanın toplumda yaĢayan ve toplumsal iliĢkilerle hayatını devam ettiren bir varlık olduğu gerçeğine iĢaret etmektedir (Akın, 2013:16). Diğer bir deyiĢle insanın toplumsallığı onun toplum içinde yaĢama zorunluluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ġnsanın bir toplum içinde yaĢaması onu çevresine uyum sağlayacak niteliklerle donatır. Fakat insanı bu noktada hayvanlara ait olan birlikte olma beraber olma yeteneğinden ayıran özellik insanın kendi tercih ve eğilimleri doğrultusunda bir algılayıĢla söz konusu nitelikleri benimsemesidir. Böylelikle insan diğer insanlarla olan beraberliğini insana özgü bir toplumun oluĢumuna dönüĢtürebilmektedir (Doğan, 2000:81). Çünkü toplumun en küçük birimleri bireylerdir ve toplumu ortaya çıkaran onun sürekliliğini sağlayan Ģey bireylerin birbirleriyle etkileĢimidir (Kongar, 1999:42). Nitekim toplum “sosyal gereksinmelerini karĢılamak için etkileĢen ve ortak bir kültürü paylaĢan çok sayıdaki insanın oluĢturduğu bir birliktelik” olarak tanımlanmaktadır (Fichter, 1990:68). Bu sebeple insan-toplum iliĢkisini hem insan hem de toplum için varoluĢsal bir iliĢki olarak görmek gerekir (Akın, 2013:15).

Nitekim Mead’e göre insan özellikle sosyal bir varlıktır ve toplum kavramı sürekli akıĢ, üretim ve yeniden üretim, yorumlama, müzakere ve tanımlama süreçlerini içeren insanın kendi etrafında oluĢturduğu bir dünyayı ifade etmektedir. Bu sebeple insan hem bireysel hem de sosyal bir varlık olarak bir yandan toplumu biçimlendirmekte bir yandan da toplum tarafından biçimlenmektedir (Slattery, 2012: 336-337).

Ġnsanla ilgili her alanda farklı ve yoruma dayanan, dolayısıyla da mutlak olmayan cevaplar üretilebildiği için siyasetin insanlıkla yaĢıt bir kurum olduğu söylenebilir (Akın, 2009:33).Çünkü siyaset farklı görüĢlerin ifade edilmesi, farklı amaçların mücadelesi ve çıkarların çatıĢmasıdır. Siyaseti ortaya çıkaran Ģey bu

1 Ġnsanda gözlemlenen bu durum Ģüphesizki zihinsel bir süreci gerekli kılmaktadır. Bu ise insanın diğer canlılara oranla fiziksel olarak ne kadar zayıf olsa da düĢünsel bakımdan bunların tümünden daha ileride olduğunu göstermektedir (bkz, Duverger, 1975:152)

(22)

karĢıtlıklardır. Bu karĢıtlıkların olmadığı kendiliğinden meydana gelen anlaĢma ve uzlaĢmanın olduğu yerde siyaset de yok demektir (Heywood, 2012:64). Bir baĢka deyiĢle çatıĢmanın baĢladığı yerde siyasette baĢlamaktadır (Yücekök, 1987:11).

Her toplumda egemen bir otoriteyle birlikte bu otoritenin karĢısında yer alan toplumun diğer üyeleri bulunur. Bu yapı içinde otoritenin eylemlerine karĢı toplum üyelerinin tutum ve davranıĢlarından oluĢan bir etkileĢim alanı vardır. Bu nedenle her toplumda siyaset olgusu ve bu olgu üzerinde meydana gelen bir siyasal hayat gerçeği söz konusudur. Bireyleri siyasete yönelten Ģey ise siyasal hayat içinde gerçekleĢen her türlü geliĢmenin bireylerin kendi hayatlarından bağımsız olmamasıdır (Dursun, 2008:207-209). Nitekim siyaset insanlar arası iliĢkilerde ortaya çıkan sosyal bir etkinliktir (Heywood, 2012.64). Bu sebeple insan toplumsal olduğu kadar siyasal bir varlıktır da. Toplum içinde yaĢayan her insan biryandan siyasetten etkilenmekte bir yandan da genel siyasal yapıya etki etmektedir. Ġnsanın siyasallığı toplumsallığı ve bireyselliğinden bağımsız görülemeyecek varoluĢsal bir durumdur (Akın,2013:44-45). Nitekim siyaset olgusu insanın tabiatına dayalı olarak ortaya çıkmaktadır ve insan tabiatında var olan varlığını koruma, daha iyi yaĢama arzusu, zıt duygulara sahip olma, iktidar arzusu, hürriyet içinde yaĢama arzusu gibi temel özellikler siyaset olgusunun temellendiği ve biçimlendiği bir alan olarak değerlendirilmektedir (Daver, 1969:84-89; Dursun, 2008:210-211). Bir baĢka açıdan ise bir toplumsal sistemin kendisini koruması ve varlığını sürdürmesi için belirli bir otoritenin örgütlü faaliyetlerinin belirli bir alanda meydana gelmesi siyasetin temel öğelerini ortaya çıkaran Ģey olarak değerlendirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir toplumun varlığını sürdürmesi için bir karar alma zorunluluğunun ortaya çıkmasından ve bunun sürekli tekrarlanan bir sorun olarak belirmesinden itibaren siyasal olayın ortaya çıktığı görülmektedir (Kalaycıoğlu, 1984:140).

Toplumsal bir kurum olarak siyasetin toplumun karmaĢık yapısı içinde bir yeri olduğu (Akın, 2013:44) bu değerlendirmelerden de anlaĢılmaktadır. Ġnsanların toplu halde yaĢamaları ve toplumsal hayatın farklılıklar üzerine kurulması ise siyasetin toplumun karmaĢık yapısı içinde yer almasının temel sebepleri olarak görülmektedir. Çünkü siyaset ortak yaĢamın bir sonucudur ve bu ortak yaĢamın farklılıklar barındırması toplumda üretilen değerlerin üretim ve bölüĢümünde ortaya bir takım

(23)

sorunlar çıkarmaktadır. Toplumlar hem varlıklarını sürdürmek hem de söz konusu ortak sorunları çözmek için özel bir örgütlenmeye ihtiyaç duyarlar (Dursun, 2008:35-36; Ertugay, 2015:35). Bu noktada bir çatıĢmayı çözme süreci (Heywood, 2012:64) olan ve bir kurum olarak temel iĢlevi kamu düzenini sağlamak ve genel yönetim iĢlerini yerine getirmek olan siyaset devreye girmektedir (Fichter, 2015:146). Genel düzen sağlayıcı bir iĢlev olarak siyaset insanlığın temel kurumlarından biridir (Aydın, 2011:305) ve insanın toplumsallığının en önemli yönüdür. Bu açıdan siyaset insanın kendi dünyasında yapıp ettikleri haricinde insanı etkileyen en önemli gerçeklik alanıdır (Ertugay, 2015:32).

Özetle birey toplum ve siyaset iç içe geçmiĢ durumdadır. Ne toplumdan arınmıĢ bir birey kendi baĢına var olabilir ne de bireyler arası etkileĢimin olmadığı bir toplum yapısı düĢünülebilir. Bütün bu birbirine bağlı iliĢkiler ise siyaseti gerektirmektedir. Çünkü bireylerin ortak yaĢama zorunluluğu ortaya bazı sorunlar çıkarır ve bu sorunlarla ilgilenen siyaset kurumu toplumsal yaĢamın önemli bir gereği olarak karĢımıza çıkar.

1.2. ToplumsallaĢma

Dünyaya geldiği andan itibaren toplumun bir üyesi olarak kabul edilmeyen birey sosyalliğe doğru bir yatkınlıkla doğmakta (Berger ve Luckman, 2008:190) ve bir yandan biyolojik geliĢme sürecini tamamlarken diğer yandan toplumun normları ile bütünleĢerek içinde yaĢadığı toplumun bir üyesi haline gelmektedir. Bu süreç içinde bireyi toplumun kültürü ile bütünleĢtiren ve içinde yaĢadığı topluma uyum sağlamasını mümkün kılan Ģey ise toplumsallaĢmadır2

(Aslantürk ve Amman, 2000:172; Coser vd. 1983:106;Aziz,1982:1; Ġçli, 2008:117). Sosyal bir varlık olan insan, toplumsallaĢma vasıtasıyla sosyal hayata iliĢkin toplumsal norm, değer, inanç, davranıĢ ve eğilimleri benimsemektedir (Dursun, 2008:220; Slattery, 2012:336-337; Yılmaz, 2013:320). Kimlik ve kiĢiliğini bu süreçte kazanan bireyler (Coser vd. 1983:106) toplumsallaĢma ile içine doğdukları kültürlerden edindikleri dil ve düĢünce birikimiyle dünyaya anlam verirler (Akın, 2011:141). Birey üzerinden bu

2 Konuyla ilgili çalıĢmalarda toplumsallaĢma teriminin yerine sosyalleĢme ve sosyalizasyon sözcüklerinin de kullanıldığı sıkça görülmektedir. Ancak bu terimlerin üçü de sosyoloji literatüründe aynı süreci ifade etmek için kullanılmaktadır(bkz. BeĢirli, 2013:193).

(24)

Ģekilde değerlendirilen toplumsallaĢma, toplumların varlığını sürdürebilmeleri noktasında bir zorunluluk olarak görülebilir. Çünkü toplumlar varlıklarını kültürel aktarım yoluyla devam ettirir ve toplumsallaĢma bu kültürel aktarımı sağlayan en önemli unsurlardan biridir (Türkkahraman, 2000:17).

Sosyologlar toplumsallaĢmayı toplumsal normlara3 uymayı öğrenme süreci olarak tarif etmekte (Abercrombie, Hill ve Turner, 2000:329) ve bu süreç sonucunda bireyin toplumun bir üyesi haline geldiğini vurgulamaktadır (Akın, 2011;140)4

Bu doğrultuda KağıtçıbaĢı (2006:325) toplumsallaĢmayı insan yavrusunun toplumun bir üyesi haline gelmesi olarak tanımlamakta, bunu insanın ailesinin, akraba ve komĢuluk çevresinin, yaĢadığı coğrafyanın bir parçası olduğunu öğrenme süreci olarak görmektedir. Giddens (2008:201)’a göre toplumsallaĢma “yardıma gereksinimi olan bebeğin, yavaĢ yavaĢ içerisinde doğduğu kültür için geçerli olan becerileri edinerek kendi bilincinde olan, bilgili bir kiĢi haline gelmesi sürecidir”.

3 Normlar, bireyler için uygun davranıĢın ne olduğuna iliĢkin paylaĢılan inançlar olarak tarif edilebilir. Buna göre normlar gündelik hayat içinde bireylerin tutum ve davranıĢlarını düzenleyen kurallar olarak değerlendirilebilir (bkz. Hogg ve Vaughan, 2002: 294; Bilgin, 2009:128). Durkheim’in geliĢtirmiĢ olduğu iĢlevselci toplum teorisine göre toplum, diğer organizmalar gibi bağımsız bir parçalar sisteminden oluĢur ve onlar gibi iĢler. Ekonomi, aile, yönetim vd. den oluĢan bu parçaları bir arada tutan Ģey diğer canlı organizmalardaki gibi merkezi bir sinir sistemi değil, temel bir değerler sistemi veya kollektif bilince dayanan ve toplumsal klavuz olarak görev yapan normlardır. Bu normlar toplumu genel bir çerçeveye sokup istikrarını sağlamakla birlikte toplumda yaĢayan bireyleri de kontrol altına alarak yönlendirmesi bakımından hayati bir öneme sahiplerdir (bkz. Slattery, 2012:34).

4

Sürecin “toplumsallaĢma” mı yoksa “toplumsallaĢtırma” mı olduğu konusunda Akın (2013) bir tartıĢma yürütmüĢ, konuyla ilgili ilk çalıĢmaların toplumsallaĢmayı edilgen-pasif çocuğu yapılandıran tek yönlü bir etki olarak kavramlaĢtırdığını belirtmiĢtir. Bu görüĢe göre toplumsallaĢma sürecinde bireyin herhangi bir aktif rolü bulunmamakta, süreçte etkin olan unsunlar tamamen bireyin dıĢında, toplumsal ve kültürel çevrede yer almaktadır. Bu görüĢler toplumu ve toplumsallığı birey üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan gerçeklik alanı olarak görmektedir. Bu görüĢün karĢısında yer alan diğer görüĢ ise bireyin toplumsallaĢma sürecinde aktif olduğu düĢüncesine dayanmaktadır. Nitekim yeni doğmuĢ bir bebek dahi kendi bakımını üstlenenlerin davranıĢlarını etkileyecek gereksinim veya isteklere sahiptir. Bu sebeple çocuk en baĢından etkin bir varlıktır. Akın, tartıĢmayı yürütürken sürecin toplumsallaĢtırma süreci olarak kabul edilemeyeceğine iliĢkin insanın geliĢiminde ne kalıtsallığın ne de çevresel etkenlerin tek baĢına etkili olamayacağı, her insanın özgün birey olduğu ve bireylerde gözlenen farklılıkların onların toplumsallaĢma aracılığıyla standart bir kalıba girmediği gibi örnekler vermiĢtir. Bütün bunlara rağmen bireyin süreçteki etkinliği sürece etkide bulunan çevresel unsurların daha az etkili olduğu anlamına gelmemekte, bunlarında toplumsallaĢma sürecinde önemli etkileri söz konusu olmaktadır. Burada ifade edilmek istenen nokta süreç içindeki aktifliğin ne bireye ne de onun dıĢındaki çevresel faktörlere ait olmayacağıdır(Akın, 2013:27-29). Bu tartıĢmaya rağmen Berger ve Luckmann (2008:197) çocuğun toplumsallaĢma sürecinin pasif bir alıcısı olarak kabul edilmese bile oyunun kurallarının yetiĢkinler tarafından konulduğunu ileri sürmekte, çevrede de çocuğun oynayabileceği bu oyundan baĢka bir oyun olmadığını vurgulamaktadır. Bunun sonucu ise çocuğun kendi anlamlı ötekilerini seçme Ģansı olmadığı için onlarla özdeĢleĢmesinin yarı otomatik olarak gerçekleĢmesidir.

(25)

Marshall (1999:760) ise toplumsallaĢmayı insanın gerek toplumun norm ve değerlerini içselleĢtirerek, gerekse toplumsal rolleri yerine getirmeyi öğrenerek, toplumun üyesi haline gelmeyi öğrenme süreci olarak tanımlamaktadır. Tüm bu tanımların yanı sıra Akın (2013:35) daha genel bir yaklaĢımla toplumsallaĢmanın insanlara toplumun bir üyesi olma yolunda gerekli olan toplum haritalarının kazandırılması olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak toplumsallaĢma bireyin içinde yaĢadığı toplumun kültürü ile bütünleĢmesini ve o topluma uyum sağlamasını mümkün kılan bir mekanizma (Aslantürk ve Amman, 2000:172) olarak değer ve

davranıĢ kalıplarının bireylere aktarılma sürecini içermektedir. Böylelikle bireyler toplumsallaĢma sürecindeki aktörlerin zorlamasıyla bazı davranıĢları terk etmekte, bazı davranıĢları ise benimsemektedir (Dawson ve Prewit, 1969:37).

Ġnsanın hayatı boyunca devam eden bir süreç olarak toplumsallaĢma (Ġçli, 2008:117; Gould, 2011:80, Perse, 2001:165) topluma uyum sağlamanın öğrenildiği tek yönlü bir süreç olmadığı gibi insanların bu süreçte kendi toplumsal rol ve sorumluluklarını yeniden belirleyebildikleri de kabul edilmektedir. Nitekim toplumsal ya da bireysel sebeplere bağlı olarak değiĢme ve dönüĢme potansiyeline sahip olan insanlar hayatları boyunca edindikleri tecrübelerle inanç ve bilgi yönünden farklı birçok görüĢü zamanla benimseyebilmekte ve böylece çocukluk dönemi dıĢındaki yetiĢkinlik dönemlerinde de farklı normlar, değerler ve inançlara sahip olabilmektedirler (Akın, 2013:22). Bir baĢka deyiĢle bireyin hayata dair erken yaĢlarda edindiği inançlar her ne kadar değiĢime dirençli görünse de daha sonraki dönemlerde edinilen tecrübeler bu inançları değiĢime uğratabilmektedir (Renshon, 1975:61). Bu durumu açıklamak için sosyologlar toplumsallaĢma süreçlerini aĢamalara ayırmıĢlardır. Bu aĢamaları küçük çocuğun aile içindeki toplumsallaĢması, okuldaki toplumsallaĢma ve yetiĢkin toplumsallaĢması olarak üç aĢamaya ayıranlar olsa da (Abercrombie, Hill,Turner, 2000:329) bazı sosyologlar daha genel bir yaklaĢımla toplumsallaĢma sürecini birincil ve ikincil toplumsallaĢma olmak üzere iki aĢamada incelemiĢlerdir (Bauman, 2010:44, Giddens, 2008:204).

Birincil toplumsallaĢma bireyin bebeklik ve çocukluğunun ilk dönemlerinde gerçekleĢen ve kültürel öğrenmenin en yoğun olduğu dönemdir. Bu dönemde bireyin daha sonraki öğrenmeleri için temel oluĢturacak dil ve temel davranıĢ kalıpları gibi

(26)

asli sosyal becerilerin içselleĢtirilmesi söz konusudur. Ġkincil toplumsallaĢma çocukluktan sonraki dönem ile olgunluk döneminde gerçekleĢerek bu dönemde meydana gelen sürekli benlik dönüĢümlerine vurgu yapar (Bauman, 2010:44, Giddens, 2008:204-205).5 Bu süreçler içinde aile birincil toplumsallaĢmada daha merkezi konumda iken ikincil toplumsallaĢmada ailenin bu merkezi konumunu okul, akran grupları, örgütler ve medya aileden devralır (Giddens, 2008:205).

Berger ve Luckmann (2008:191) toplumsallaĢma için söz konusu olan bu iki aĢamayı asli toplumsallaĢma ve tali toplumsallaĢma olarak ayırmaktadır. Asli toplumsallaĢma birincil toplumsallaĢmaya karĢılık gelecek Ģekilde bireyin çocukluk dönemine denk gelen ve onu toplumun bir üyesi haline getiren ilk toplumsallaĢmadır. Tali toplumsallaĢma ise daha önce toplumsallaĢmıĢ olan bireyin kendi toplumunun nesnel dünyasındaki yeni kısımlara girmesini sağlayan sonraki herhangi bir süreçtir.

ToplumsallaĢma sürecini açıklamaya çalıĢan kuramları ise Aziz (1982:11-14) “psikanalitik kuram”, “kültürleĢtirme kuramı” ve “öğrenme kuramı” olmak üzere üç baĢlık altında incelemektedir. Bunlardan öncülüğünü Freud’un yaptığı psikanalitik kuram çocuğun ahlak geliĢimine odaklanmıĢ ve daha sonra çevreninde bu süreçte etkili olabileceği görüĢünü getirmiĢtir. KültürleĢtirme kuramında ise konuyla ilgilenen insanbilimciler, toplumsallaĢmada bireyin kalıtımsal niteliklerinin değil kültürün etkin olduğunu ileri sürmüĢlerdir. Öğrenme kuramı ise son dönem için özellikle benimsenen bir görüĢ olarak bireyin toplumdaki kültürü öğrenme yolu ile aldığını, bunu davranıĢlarına yansıttığını ve sonraki toplumu da bu Ģekilde etkilediğini ileri sürmektedir.

1.3. Siyasal ToplumsallaĢma

Dawson ve Prewit (1969:vii)’in köklerinin 18. Yüzyıl sosyal hareketlerinde dayandırılabileceğini belirttikleri siyasal toplumsallaĢma, kavram olarak ilk defa Seymour Martin Lipset’in 1954 yılında yayımlanan “The Psychology of Voting: An

5 Bauman bu benlik dönüĢümlerine iliĢkin olarak bir kiĢinin yabancı adetleri ve bilmediği bir dili olan uzak bir ülkeye göç etmesini ya da taĢradan kente göç eden bir bireyi ve ani ekonomik çöküntü, kitlesel iĢten çıkarmaların baĢlaması, bir savaĢın patlak vermesi ya da bunların tersi olarak beklenmedik iyileĢmelerin olması gibi dıĢ sosyal koĢulların değiĢmesini örnek vererek bu durumların hepsinin önceki toplumsallaĢmanın kazanımlarını geçersizleĢtirdiğini, kiĢinin davranıĢında yeni beceriler ile yeni bilgiler isteyen radikal bir yeniden yapılanmayı gerekli kıldığını belirtmektedir (Bauman, 2010:44-45).

(27)

Analysis of Political Behavior” (Oy Vermenin Psikolojisi: Siyasal DavranıĢın Bir Analizi) adlı çalıĢmasında kullanılmıĢtır (Akın, 2009:56; Alkan, 1979:4). Bununla birlikte Alkan (1979:4) siyasal toplumsallaĢma olgusunu ele alan ilk çalıĢmalardan biri olarak 1930 yılında Harold D. Laswell tarafından yayınlanan “Psikopatoloji ve Politika” çalıĢmasını göstermektedir. Kavramın yaygınlaĢması ve üzerinde konuĢulan bir kavram haline gelmesi ise daha önceki yapılan çalıĢmaların derlendiği ve sistemleĢtirildiği ilk çalıĢma olan Hyman’in 1959 yılında yayınladığı “Political Socialization” adlı çalıĢmadan sonra olmuĢtur (Tokgöz, 1978:81; Merelman, 1972:135 ).

ToplumsallaĢma siyasal alanı da içine alan çerçeve bir kavramdır (Yayla:2015:351). Yani siyasal toplumsallaĢma toplumsallaĢmanın daha özel bir alanıdır (Türkkahraman, 2000:22). Bu durumda siyasal toplumsallaĢma da toplumsallaĢma için geçerli olan bireyin ve toplumun birbirini belirlediği ve dönüĢtürdüğü karĢılıklı değiĢim ve etkileĢim süreçlerinin siyasal alanda gerçekleĢmesidir (Ünal-Erzen ve Eroğlu-Yalın, 2011:53).Böylece siyasal toplumsallaĢmanın siyasal kültürün aktarımı ve siyasal yaĢamın yeniden üretimini ifade eden bir olgu olduğu söylenebilir (Kaya,1985:25). Nitekim kavrama kültür temelinde bakan bu yaklaĢım siyasal toplumsallaĢmanın bir siyasal kültürlenme süreci olarak görülmesinin önünü açmaktadır. Buna göre insan doğumundan itibaren bir kültürel iliĢkiler sistemiyle karĢı karĢıyadır. Bu kültürel iliĢkiler sistemi toplumsallaĢmanın kaynakları olarak kabul edilen değer, norm ve inançları da içine almaktadır. Bu kapsamda kültürlenme bireylerin eğitilerek bu kültürel çevreye uyum sağlaması sürecini ifade etmektedir. Kültürlenmeyi yöneten Ģeyler ise egemen inanç ve değerlerdir (Akın, 2011:98-99).

Bir öğrenme süreci olan toplumsallaĢma gibi “Siyasal toplumsallaĢma da siyasal sistem tarafından kabul edilen ve uygulanan normların, tutumların ve davranıĢların aĢamalı olarak öğrenilmesidir” ve toplumların devamını sağlama noktasında sosyalleĢme nasıl bir iĢleve sahipse siyasal toplumsallaĢma da siyasal olarak örgütlenmiĢ toplumların devamını sağlama noktasında benzer bir iĢleve sahiptir (Sigel, 1973:19-20). Dolayısıyla nasıl ki insanlar toplumun bir üyesi haline toplumsallaĢma yoluyla geliyorlarsa siyasal sistemin bir üyesi haline gelmeleri de

(28)

siyasal toplumsallaĢma yoluyla gerçekleĢmektedir (Türkkahraman, 2000:26:6; Yücekök,1987:13). Bu bakımdan siyasal toplumsallaĢma bireyin siyasi olarak olgunlaĢtığı bir geliĢim sürecidir. Bu süreçte birey, çevresindeki siyasi dünyayı anlamasına, değerlendirmesine ve bunlarla alakalı olmasına yardımcı olacak bir inanç, duygu ve bilgi birikimi edinmektedir (Dawson ve Prewit, 1969:17). Bireylerin siyasal sisteme iliĢkin bu değer, inanç, norm, davranıĢ kalıpları gibi özellikleri edinmesi siyasal sistemin varlığını sürdürmesini sağlamaktadır (Kalaycıoğlu, 1984:36). Bu sebeple siyasal toplumsallaĢma istikrarlı bir devlet için hayati bir durum olarak görülmektedir (bkz. Roskin vd.., 2013:156).

Dawson ve Prewit (1969:13) siyasal toplumsallaĢma süreçlerinin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çalıĢtığına vurgu yaparak toplumsal düzeyin bir kültürel aktarım süreciyle bireysel düzeyinde öğrenme süreciyle açıklanabileceğini, siyasal toplumsallaĢmayı kültürel aktarım süreci ve öğrenme süreci olarak gören bu iki yaklaĢımın birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu belirtmiĢlerdir.

Bu çerçeve içerisinde kavramın tanımlarına baktığımızda Greenberg (1973:3) siyasal toplumsallaĢmayı bireyin siyasal sistemle ilgili tutum, inanç ve değerleri elde ettiği (benimsediği) üyesi olduğu siyasal sistem içinde bir vatandaĢ olarak rolünü öğrendiği bir süreç olarak tanımlamaktadır. Easton ve Dennis, (1973:24-25) ise siyasal toplumsallaĢmanın bilgi, tutum, norm ve değerlerin kuĢaktan kuĢağa aktarılması olduğunu vurgulamakta ve toplumun en basitinden en önemli olanına kadar birçok siyasal yönelimi kuĢaklar boyunca aktardığını belirtmektedir.

Siyasal toplumsallaĢma sürecinde kazandığı inanç, değer ve tutumlar sayesinde birey kendisine ait siyasal bir dünya oluĢturmakta ve siyasal bir kimlik kazanmaktadır. Siyasal kültür edinme süreci olarak da görülebilen siyasal toplumsallaĢma toplumların demokratik değerlere yakınlığı ve uzaklığına bağlı olarak toplumdan topluma farklı Ģekillerde gerçekleĢebilir. Demokratik toplumlarda bu süreç daha özgürlükçü bir yapıya sahipken demokratik olmayan toplumlarda bu süreç nispeten daha müdahaleci bir yapıdadır. Bir baĢka deyiĢle demokratik olmayan toplumlarda siyasal toplumsallaĢma sürecinin devlet eli ile gerçekleĢmesi daha açık iken demokratik toplumlarda bu durum daha örtük bir yapıdadır (Kurt, 2014:443). Almond ve Powel bütün bunlara rağmen siyasal toplumsallaĢma demokratik olsun

(29)

veya olmasın her toplumda egemen siyasal otoritenin sunduğu değerler ve çizdiği sınırlar çerçevesinde gerçekleĢtiğini belirtmektedir. Nitekim her siyasal sistem için sürekliliğin sağlanmasındaki temel Ģart kendisini meĢrulaĢtırmasıdır. Bu nedenle halkı kontrol etme ve yönlendirme isteği varlığını sürdürmek isteyen bütün sistemlerde karĢılaĢılan bir durumdur. Bunun içinde toplumun her yeni üyesine mevcut siyasal kültürün aktarılması son derece önemlidir (akt., Kurt, 2014:443). Bir baĢka ifadeyle siyasal sistemin bir parçası olan yönetimlerin varlıklarını sürdürebilmeleri bireylerin siyasal görüĢ ve düĢüncelerinin üretilmesine bağlıdır. Bu görüĢ ve düĢüncelerin üretilmesi ise siyasal toplumsallaĢma sürecinde gerçekleĢmekte (Ünal-Erzen ve Eroğlu-Yalın, 2011-53)bu durum siyasal toplumsallaĢma sürecinin bir siyasal toplumsallaĢtırma süreci olduğu görüĢünü temellendirmektedir. Nitekim Turan (1996:29) bu süreci bir siyasal toplumsallaĢtırma süreci olarak adlandırmakta siyasal sisteme iliĢkin inanç, değer ve tutumların bireylere benimsetilmesini ve bunların yaygınlaĢtırılmasını siyasal sistemlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için zorunlu görmektedir.

Fichter (1990:21)’a göre toplumsallaĢma süreci nesnel olarak birey üzerinde eylemde bulunan toplum ve öznel olarak topluma tepkide bulunan birey olarak iki bakıĢ açısıyla betimlenebilir. Bunlardan nesnel toplumsallaĢma toplumun kültürünün kuĢaktan kuĢağa aktarıldığı ve bireyin sosyal yaĢamın kabul gören yönlerine uyarlandığı bir süreçtir. Nesnel toplumsallaĢmanın buradaki iĢlevi toplumun sahip olduğu değerleri ve hedefleri bireylerin benimsemesini sağlayacak bireyin toplum içinde yerine getirmek zorunda oldukları rollerini öğrenmeleri için bireylerin ihtiyaç duyduğu kabiliyet ve kuralları geliĢtirmektir. Öznel toplumsallaĢma ise bireyin çevresindekilere uyarlanması sırasında birey düzeyinde ortaya çıkan bir öğrenme sürecidir (Fichter, 1990:21). Bu bağlamda siyasal toplumsallaĢma devletin ve toplumun belirleyici olduğu bir süreç olarak toplumsallaĢtırma ve bireyin kendisine yönelen bu dıĢ baskıya karĢı geliĢtirdiği etki-tepki iliĢkisinin tanımlandığı toplumsallaĢma olarak ikiye ayrılabilir (akt.,Yılmaz, 2013:321). Nitekim sadece toplumsal iliĢkiler ağı ve toplumsal kültürün aktarılması olarak iĢlev görmeyen siyasal toplumsallaĢma, yukarıda da değinildiği gibi siyasal iktidarın kendine ait siyasal kültürü, ideolojiyi ve davranıĢ normlarını bireye öğretmesini de

(30)

kapsamaktadır. Bu durum siyasal toplumsallaĢmanın bir “toplumsallaĢtırma” amaç ve yöntemini ortaya çıkarmaktadır. ToplumsallaĢtırmada, değer ve kültür aktarımının öznesi olan toplum yerini devlete bırakmakta ve devlet siyasal toplumsallaĢma sürecini bireylerin ve toplumun kendisine uyum sağlamasının bir aracı olarak kullanmaktadır (Çetin, 2003:82).6

Siyasal toplumsallaĢmayı toplumsallaĢmanın özel bir alanı (Dawson ve Prewit, 1969:15) olarak kabul ettiğimizde toplumsallaĢmada yer alan birincil ve ikincil toplumsallaĢma süreçlerinden siyasal toplumsallaĢma için de bahsetmemiz mümkündür (Akın, 2013:62). Ġnsan hayatının ilk dönemlerinde son derece etkili olan aile içinde edinilen bilgi, inanç, tutum ve değerlerin insanın tüm hayatı boyunca etkili olması beklenebilecek bir durumdur. Bunun yanı sıra insanın sosyal çevresinde karĢılaĢtığı insanların sürekli olarak değiĢmesi de söz konusu olabilmektedir. Örneğin zamanla okul ve iĢ arkadaĢlarının değiĢmesi gibi durumlar insanların hayatlarında yine olağan durumlardan birisidir. Sosyal çevresinde farklı insanlarla etkileĢime girdiği böyle durumlar bireyin siyasal inanç ve tutumlarını sorgulamasına hatta değiĢtirmesine ya da tersi olarak bu görüĢ ve düĢüncelerini pekiĢtirmesine sebep olabilmektedir. Siyasal toplumsallaĢma dahilinde ele alınabilecek bu durumlar siyasal toplumsallaĢma içinde birincil ve ikincil toplumsallaĢma süreçlerinin söz konusu olabileceğini göstermektedir (Akın, 2013:62-63).

1.4. Siyasal ToplumsallaĢma Teorileri

Siyasal toplumsallaĢmayla ilgili teoriler bireyi ya da devleti temel alan yaklaĢımlar olmak üzere iki grupta toplanmakta (Gökçe, 2013:118)ve bu yaklaĢımlar temel olarak psikanalitik yaklaĢım, iĢlevselci yaklaĢım ve çatıĢmacı yaklaĢım olmak üzere üç baĢlık altında incelenmektedir (Çetin, 2003:47-54).

1.4.1. Psikanalitik YaklaĢım

Freud’un psikolojik görüĢleri doğrultusunda bir siyasal toplumsallaĢma anlayıĢını temel alan bu yaklaĢımın temel varsayımı insan davranıĢının önemli bir

6

Siyasal toplumsallaĢmanın bir siyasal toplumsallaĢtırma süreci olduğunu değerlendiren bu yaklaĢımlarda süreçte belirleyici olan aktörler noktasında farklılık bulunmaktadır. Birincisinde devletin ve toplumun belirleyici olması toplumsallaĢtırma kapsamında değerlendirilirken ikincisinde sadece devletin belirleyici olduğu bir süreç toplumsallaĢtırma kapsamında değerlendirilmektedir.

(31)

kısmının bilinçdıĢı süreçlerden kaynaklandığıdır (Akın, 2013:72; Morris, 2002:456) Bu yaklaĢıma göre insanda doğuĢtan var olan temel eğilim ve dürtüler toplumsallaĢma süreciyle kontrol altına alınmaktadır. Buna göre Freud toplumsallaĢmayı cinsellik temelli doğallıktan kopma ve bu doğallığın kontrol altına alınma süreci olarak görmektedir (Akın, 2011:121).

Freud bireyin kiĢilik oluĢumunu, duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almaktadır. Bireydeki ahlâk geliĢimini ise, bireydeki "alt ben" (id), "ben" (ego) ve "üst ben" (süper ego) iliĢkilerindeki denge kavramına bağlamaktadır. Kalıtımsal özelliklerden kaynaklı bu durum daha sonra çocuğun yakın iliĢkide bulunduğu anne, baba ve diğer aile fertlerinin etkisi ile biçimlenmektedir (Aziz, 1982:12).

KiĢiliğin Ģekillendiği id, ego ve süperego olarak adlandırılan bu üç yapının (Morris, 2002:456)geliĢim aĢamalarını Gould ve Howson (2011:6) Ģu Ģekilde aktarmaktadır:

Ġd bireyin haz ve tatmin kazanmasına ev sahipliği yapan ve bebeklerin temel ihtiyaçlarını (örneğin açlık) karĢılamasına izin veren kiĢiliğin en ilkel bölümüdür. Birey bebeklikten 3 yaĢına kadar kendisi için birincil olan anne baba gibi kiĢilerle etkileĢime girer. Bu samimi etkileĢim süreci egonun geliĢimini sağlar. Ego, kimlik talepleri ile günlük hayatın gerçeği arasında arabuluculuk yapar. Bu aĢamada çocuk itkilerin hemen karĢılanamayacağını öğrenir. Çocuk beĢ yaĢına geldiğinde, bireye toplumda kabul gören Ģeyleri anlamalarını sağlamakla sorumlu olan ve bireyin ahlak ve ahlaki kararları değerlendirebileceği bir süperego geliĢtirir. Böylece, sağlıklı bir benlik, bir kiĢinin akılcı ve mantıklı olmasını ve aynı zamanda id ve süperegonun sınırlarını belirlemesini sağlar.

Bu teoriye göre bireyin davranıĢlarının Ģekillenmesinde çocukluk döneminin önemli rolü bulunmaktadır. Çocukluk döneminde egemen olan zevk ilkesi (bireysel istek alanı) ile topluma hâkim olan gerçek ilkesi (siyasal, toplumsal kültür) birbiriyle sürekli çatıĢma içinde bulunmakta bundan dolayı da bireyin istekleri ve kendini gerçekleĢtirmesi tamamen sınırlı bir alan içerisinde olmaktadır (Çetin, 2003:48-49). Bu dönemde sahip olunan bu tür çeliĢkiler hayat boyu devam eden sürekli bir nitelik göstererek siyasal davranıĢlarda da etkili olmaktadır (Alkan, 1979:13). Bir baĢka

(32)

ifade ile bilinç dıĢı alan insan davranıĢlarını oluĢturmakta, çocukluk döneminde ortaya çıkan sorunlar bireylerde korku, nefret, sevgi, kendini ifade etme gibi temel tutumların ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır. Bu tutumların yol açtığı ön yargı, toplumsal iliĢkilerden kaçıĢ, kendine güven veya güvensizlik, sorumluluk alma gibi tutumlar bireylerin toplumsal rollerini ve bunun doğal sonucu olarak da siyasal davranıĢlarını etkilemektedir. Bireylerin siyasal davranıĢları Freud’a göre bilinç dıĢı alanın en çok geliĢtiği dönem olan 0-5 yaĢ arası dönemde edindiği çatıĢmacı ve uzlaĢıcı kimlik ve kiĢilik özelliklerinin bir sonucudur (Çetin,2003:48-49).

Bu bilgilerden yola çıkarak psikanalitik yaklaĢımın, bireyin kiĢiliğinde cereyan eden id-süperego çatıĢması temelinde siyasal toplumsallaĢmayı açıklamaya çalıĢtığı görülmektedir. Ancak bireyin toplumsal ve siyasal geliĢimi sadece çocukluk döneminde kendi çıkarlarına yönelik ortaya çıkan istekleri ve bu isteklerin toplumsal çevre tarafından kısıtlanması ile sınırlı değildir. Bireyin siyasal toplumsallaĢmasında çocukluk dönemi de dahil olmak üzere birçok etkenin rolü bulunmaktadır (Akın, 2013:73). Toplumsal yapı, arkadaĢ grubu ve eğitim gibi faktörlerin birey ve çevresi üzerindeki yönlendirici etkisini göz ardı ettiği için bu yaklaĢım eleĢtirilmektedir (Alkan, 1979: 14).

1.4.2. Yapısal-ĠĢlevselci YaklaĢım

ĠĢlevselci yaklaĢım toplumu birbiri ile bağlantılı parçalardan oluĢan bir sistem olarak görmektedir (Suğur, 2012:44). Bu yaklaĢımda toplumun iĢleyiĢ Ģeklini açıklamak için varlığını sürdürmek isteyen sürekli olarak değiĢen çevresine adapte olmaya, dengesini korumaya ve kendi bedeninin bütün parçalarının düzgün bir Ģekilde iĢlerliğini sağlamaya çalıĢan bir organizma benzetmesi yapılır. Yapısal- iĢlevselci düĢüncenin kaynağı olarak görülen Talcott Parsons7

bu benzetmenin yanı

7 Burada yapısal iĢlevselci düĢüncenin kaynağı olarak Talcot Parsons’tan bahsedilmesi iĢlevselciliğe sistem yaklaĢımı çerçevesinde önemli katkılar sağlayarak iĢlevselciliğin yapısal iĢlevselcilik olarak da anılmasını sağlamasına bağlanabilir (bkz. Suğur, 2012:44). ĠĢlevselcilikten bahsedildiği zaman ise Talcot Parsons’tan önce birçok düĢünür ve sosyoloğun da isminin geçtiği görülmektedir. Örneğin Suğur (2012:43) iĢlevselciliğin ilk olarak 19. Yüzyılda Durkheim’in çalıĢmalarında Ģekillendiğini 20. Yüzyılda ise A. R. Radcliffe- Brown ve Bronislaw Malinowski tarafından geliĢtirilerek daha sonra Amerikan sosyolojisinde Talcott Parsons ve Robert K. Merton tarafından ilerletildiğini belirtmektedir. Yine Poloma (1993) yapısal iĢlevselci yaklaĢımın köklerinin Aguste Comte’a kadar uzandığını belirtmekte, biyolojik ve toplumsal sistemler arasındaki benzerlikler ve farklılıklarıtartıĢan kiĢinin Herbert Spencer olduğunu vurgulamaktadır. Yine bunların yanı sıra bir

(33)

sıra bir sistemler yaklaĢımı kullanarak tüm toplumların, karĢılıklı iliĢki ve bağımlılık içindeki bağımsız ve kendine yeten sistemler olarak farklı alt sistemlerden meydana geldiğini söylemektedir. Örneğin ekonomik sistem vasıflı iĢ gücü için eğitim sistemine, eğitim sisteminde yer alan okullar ise gelecekteki öğrencileri için aileye bağımlı durumdadır (Slattery, 2012:376). Sistemin bu alt parçalarından bir tanesinde meydana gelecek bir dalgalanma diğer parçaları da etkileyecektir (Poloma, 1993:33). Böyle bir dalgalanma sonucunda ise sistem ya iĢlevsel kalıplarını değiĢtirecek ya da sistemin iĢlemesi noktasında rolünü yerine getiremeyen unsur sistem tarafından disiplin altına alınarak sistemin dengesi yeniden sağlanacaktır (Yücekök, 1987:37).

Yapısal iĢlevselci yaklaĢımda Parsons bütün sistemler için “uyum, amaca ulaĢma, bütünleĢme ve gizlilik ya da kalıp korunması” olmak üzere dört iĢlevsel zorunluluğun olduğuna inanmaktadır. Varlığını sürdürmek isteyen sistemler bu dört iĢlevi yerine getirmesi gerekir. Buna göre bir sistem çevresine uyum sağlarken kendi gereksinimlerine çevresinin uyumunu da sağlamalı (uyum), öncelikli amaçlarını tanımlamalı ve bu amaçlara ulaĢmalı (amaca ulaĢma), kendi parçaları arasındaki iliĢkiyi düzenlemeli, uyum, amaca ulaĢma ve gizlilik iĢlevsel zorunlulukları arasındaki iliĢkiyi de yönetmeli (bütünleĢme) hem bireylere ait güdüleri hem de söz konusu güdüleri ortaya çıkaran ve devamlılığını sağlayan kalıpları tedarik etmeli, sürdürmeli ve yenilemelidir (gizlilik) (Ritzer ve Stepnisky, 2014:243-244).

DeğiĢen çevre koĢullarına uyum sağlamak iĢlevselci yaklaĢıma göre toplumsal sistemin devamlılığı açısından önemlidir (Suğur, 2012:44). Parsons’a göre temel değerler sistemi istikrarlı ve etkili bir sosyal sistemin kalbi ve damarlarındaki kan niteliğindedir. Bu değerler uygun bir biçimde kurulduğunda her Ģey mükemmel bir uyuma kavuĢmakta ve sistem düzgün bir Ģekilde iĢlemektedir. Burada birbirinden her yönüyle farklı arzu kiĢilik ve tutkulara sahip milyonlarca insanın nasıl belirli temel noktalarda ortak amaçlara yönelik davranmaya itildiği, onların nasıl toplumla bütünleĢtiği, topluma uyumlu bireyler olarak nasıl motive oldukları sorusu ile

sosyolojik perspektif olarak iĢlevselciliğin yükseliĢini Emile Durkheim’in yazılarına bağlamaktadır. Aynı Ģekilde Bottomore (1977:53) “Toplumsal iĢlev” kavramını en açık Ģekilde Herbert Spencer’ın formüle ettiğini, Durkheim’in ise toplumda iĢin bölüĢümü ve toplumbilimsel yöntemin kurallarıyla toplumsal iĢlev kavramını ilk formüle eden kiĢi olduğunu belirtmektedir. Parsons’un çalıĢmalarından siyaset biliminde en çok etkilenen ise Gabriel A. Almond’tur (Bkz, Kalaycıoğlu, 1984:31).

Şekil

Tablo 3. Katılımcıların Mezun Oldukları Lise Türüne Göre Dağılımları
Tablo 8. Katılımcıların YaĢadıkları Yere ĠliĢkin Dağılımlar
Tablo 10. Katılımcıların Ailelerinin Sahip Oldukları Siyasi GörüĢe Göre Dağılımı  N  Yüzde  Geçerli Yüzde  Toplam Yüzde
Tablo 15. Katılımcıların Cinsiyete Göre Sahip Oldukları Siyasal Kimlik Dağılımları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada doğum sonrası başlangıcı olan has- ta ların serum kolesterol ve LDL düzeyleri doğum son rası başlangıcı olmayan depresyonlu hastalara göre

Meğer Himmet yeni dostlar edinmek, ayrıldığı dostlarına kavuş­ mak, yeni sohbet meclisleri kurm ak için dost diyarına buyur edilm iş.. Sevgili Himmet Biray

6- Aracı akışkan olarak propanın kullanıldığı kapalı Rankine çevriminde türbin giriş basıncı 4.74 bar, kondenser çıkış sıcaklığı 193 K, evaporatör

Kontrol grubu öğrencilerinin fen bilgisinde çalışılan konuya ilişkin ön test ile hatırlama testi başarı puanlarına göre düzenlenmiş bağımsız t-testi analizi

Otel işletmeleri de bir işbirliği sistemi olarak ele alındığında, bu işletme- lerin bireyler arası karşılıklı ilişkileri vurgulayan beşeri ve sosyal yönü ağır-

Yine Gazzâlî, diğer siyasetnâme yazarlarında olduğu gibi dinî maslahatların korunmasında ve dinî hükümlerin uygulanmasında, devletin ve devlet başkanının rolünü

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Lisans programına devam eden 181 aday üzerinde yapılan bu çalışmada, öğrencilerin duygusal farkındalıklarını ölçmek amacıyla

olayda talamus, 8 olayda pons, 9 olayda kollikulus rostralis ile nukleus kaudalusla, 10 olayda da me- dulla oblonga ta ve medulla spinaliste inkluzyon ci-