• Sonuç bulunamadı

İzmir koşullarında kışlık bazı kanola çeşitlerinde farklı ekim zamanı uygulamalarının verim, verim unsurları ve kalite üzerine etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İzmir koşullarında kışlık bazı kanola çeşitlerinde farklı ekim zamanı uygulamalarının verim, verim unsurları ve kalite üzerine etkileri"

Copied!
73
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1.GİRİŞ

Günümüzde uzmanların üzerinde durduğu ve insanlığın tamamını ilgilendiren en önemli konulardan biri de açlık probleminin çözümü ve dengeli beslenmenin sağlanmasıdır. İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesi için günlük olarak belirli miktarda vitamin, mineral madde, protein, karbonhidrat ve yağ ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir.

Temel besin maddeleri arasında önemli bir yere sahip olan yağlar, zengin enerji kaynağı olup 1 gramının vücuda sağladığı enerji (9 kcal), aynı miktar protein (4 kcal) ve karbonhidratın (4.5 kcal) sağladığı enerjinin iki katı kadardır. Bunun yanında, vücut yapısının gelişmesi için gerekli olan esas yağ asitlerinin kaynağını oluşturması, A, D, E ve K gibi yağda eriyen vitaminleri bulundurması, yemeklere lezzet vermesi, midenin boşalma süresini uzatarak acıkma duygusunu geciktirmesi ve organları dış etkilerden koruması açısından da özel bir önem taşıyan yağlar, bitkisel ve hayvansal kaynaklardan elde edilmektedir. (Nas ve ark. 1992). Hayvansal yağların insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen doymuş yağ asitlerini yüksek oranda ihtiva etmelerinin yanında üretimlerinin pahalı ve sınırlı olması nedeniyle dünyada toplam yağ üretiminin % 86’sı, ülkemizde ise % 80’i bitkisel yağlardan karşılanmaktadır (Demirci ve Alparslan 1991).

Hızla artan dünya nüfusunun beslenme gereksinimleri içinde önemli yer tutan bitkisel yağların tüketimi, son çeyrek asırda yaklaşık olarak 4 kat artarak kişi başına 13-14 kg’a ulaşmış bulunmaktadır. Ancak bu değer gelişmiş ülkelerde daha yüksek olup, özellikle Avrupa’da kişi başına tüketim 24 kg’a ulaşmıştır. Ülkemizde de bir ferdin 2500 kcal/gün olan enerji ihtiyacının yaklaşık 1/3’ünün yani 800 kcal’ sinin yağlardan karşılanması gerektiği düşünüldüğünde kişi başına yılda 28-30 kg yağa ihtiyaç olduğu ifade edilmektedir.

Bitkisel yağ hammaddelerinin belirli bir plana göre üretilmemesi veya üretim planlaması yapılsa dahi uygulama imkanlarının kısıtlı olması, kuraklık, hastalık ve zararlı problemleri dışında özellikle taban fiyat politikaları, ekonomik teşvik ve güvence, depolama, ekim alanlarının kontrolsüz genişletilmesi, kalitesiz tohumluk, düşük verim ve kalite , bir veya ikinci ürüne olan bağımlılık, tarımsal mekanizasyon ve üreticilerin bilinçlendirilmemesi gibi sebepler ülkemizde hammadde üretiminin gerilemesine yol açmıştır (Kolsarıcı ve ark. 1995).

Halen ülkemizde bitkisel yağ üretiminin büyük bir kısmı (% 95’i) ayçiçeği, çiğit ve soyadan karşılanmaktadır. Ancak bunlardan çiğit (% 15) ve soya (% 18) tohumlarında yağ oranlarının düşük olması nedeniyle bitkisel yağ üretiminde istenilen seviyelere ulaşılamamıştır (Öztürk 2000). Bunun yanında ülkemizde üretilen yağların % 65-70’ini

(2)

karşılayan ayçiçeğinin en önemli üretim alanı olan Trakya yöresinde özellikle son yıllarda “orabanj”ın yeniden zarar vermesi ve tohumluk problemleri ekim alanında daralma yanında verimde de düşüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Kolsarıcı 1993). Bu sebeplerden dolayı bitkisel yağ üretimine katkıda bulunabilmek ve bitkisel yağ açığımızı ortadan kaldırabilmek için, mevcut yağ bitkilerinin ekim alanları ve verimlerinin arttırılmasının yanı sıra kanola gibi üretimde büyük yeri olabilecek geniş potansiyele sahip görünen bitkilerin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

Ülkemizde yağlı tohum ve ham yağ ithalatı için ödenen döviz miktarı artan nüfusa bağlı olarak her yıl giderek artmaktadır. Bu miktar, parasal değer olarak 2005 yılı itibari ile 1.3 milyar dolara ulaşmıştır. Bununla birlikte, ülkemizde yaklaşık olarak 2 milyon ha alanda üretilebilecek olan kolza veya geliştirilmiş ticari ismi ile kanola % 40-50 yağ ve % 20-25 protein içeriği ile önemli bir alternatif yağ bitkisidir. Özellikle mono kültür tarım yapılan alanlarda münavebede yer alacak olan kolza yağ açığımızın kapanmasına katkıda bulunacağı gibi; münavebeye girdiği bitkilerin verimlerini de arttıracaktır.

Dünyada 1985 yılı verilerine göre 14.755.614 ha ekim alanı, 19.241.032 ton üretim ve dekara 130.4 kg verim değerine sahip olan kolzanın günümüzde ekim alanı 26.950.718 ha, üretimi 46.409.830 ton ve verimi 172.2 kg / da’a ulaşmıştır (Anonymous 2005 a).

Kolza, iklim isteklerinin geniş sınırlar içinde olması ve ayrıca yazlık ve kışlık formlarının bulunması nedeni ile diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de geniş alanlarda ekilebilecek potansiyel bir yağ bitkisidir. Zira, karasal iklime sahip ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de benzer ekolojilerde ve yıllık toplam yağışı az olmasına rağmen ilkbahar yağışlarının yeterli olduğu yöreler ile su tutma yeteneği yüksek topraklarda başarılı bir şekilde kışlık olarak yetiştirilme imkanına sahiptir. Ancak, Orta Anadolu ve Trakya’da ekim zamanı olan Eylül ve Ekim ayları başında tavlı toprak bulunması ihtimalinin zayıf olması kışlık üretim açısından önemli bir problem olarak görülmektedir. Bu durumda kuruya ekim yapılıp sulama imkanı olan yerlerde bir kez çimlenme suyu verildiğinde en yüksek verim sağlanabilmektedir (Kolsarıcı 1986). Kolzanın kışlık olarak uygun zamanda ekilmesi yetiştiricilikte önemli bir faktör olup, kışa girmeden önce bitki boyunun 10-13 cm’ye ulaşması ve rozet oluşumunun tamamlanması gerekmektedir. Bu devrede kışa giren çeşitlerin -15 ˚C, hatta kar örtüsü altında -20 ˚C’ye kadar düşük sıcaklıklara dayanabilmesi önemli bir bitkisel özelliktir (Kolsarıcı ve Başalma 1988).

Yazlık ve kışlık çeşitlere sahip olan kolza ayrıca yetişme devresinin kısa olması, birim alandan yüksek tohum verimi (200-250 kg/da) ve yağ oranı (% 45-50) elde edilmesi, ekiminden hasadına kadar bütün yetiştirme tekniğinin mekanizasyona uygun olması,

(3)

ilkbaharda hızlı gelişerek yabancı otların gelişimini engellemesi ve kendisinden sonraki ürüne temiz toprak bırakması gibi özellikleri ile de oldukça avantajlı bir bitki durumundadır. Hasat zamanının diğer yağ bitkilerinden 1-2 ay daha erken olması nedeniyle bu dönemde atıl kapasitede çalışan yağ fabrikalarına hammadde sağlayarak çalışma kapasitesini yükseltmekte ve yağ fabrikalarında ek bir tesis gerektirmeden işlenebilmektedir. Bu durum, fabrikalarda maliyetin düşmesine katkıda bulunacak ve ekonomik rahatlık sağlayacaktır. Zira, ülkemizde yaklaşık olarak 150 işletme bitkisel yağ sanayinde faaliyet göstermekte olup; yılda 3 milyon ton ham yağ işleme kapasitesine sahip fabrikalar yaklaşık % 50 kapasite; yağlı tohum işleme kapasitesi 4.5 milyon ton olan işletmeler % 60 kapasite ve margarin işleme kapasitesi 1 milyon ton olan işletmeler ise % 50-55 kapasite ile çalışmaktadır ( Anonymous 2005 b) .

Kolza küspesi ise özellikle kanatlı hayvanların beslenmesinde geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Bunun yanında, kolza ilkbaharda ilk çiçek açan kültür bitkisi olması nedeni ile arıcılıkta büyük önem taşımaktadır, dekara 20-40 kg bal sağladığı da bilinmektedir ve uygun bölgelerde ikinci ürün tarımına imkan sağlamaktadır (Kolsarıcı ve Alay 1995).

Ülkemize ilk olarak 1960 yıllarında getirilmiş olan kolza özellikle Trakya yöresinde yaygın olarak yetiştirilmeye başlanmış, ancak 1979 yılında kolza yağındaki insan sağlığına zararlı olan erusik asit ve küspesinde hayvan sağlığına zararlı olan toksik etkili glukosinolat oranının yüksek olması nedeni ile yasaklanmıştır. Daha sonra 00 tipi kaliteli yağ içeren çeşitler ülkemize getirilmiş ise de ekimi yaygınlaştırılamamıştır. Kolza tohumlarında bulunan % 40-45 oranında yağ, daha çok sıvı halde gıda sanayinde değerlendirilmektedir. Eski kalitesiz kolza yağında bulunan erusik asidin margarinde kristalleşmeyi ters yönde etkilemesi nedeni ile margarin sanayinin başlangıçta duymadıkları ilgi erusik asitsiz çeşitlerin geliştirilmesi ile tamamıyla kalkmış, kolza yağı margarin sanayinde de geniş ölçüde üretici ülkelerde tüketilmeye başlanmıştır. Özellikle yağının kalitesinin de iyileştirilmesi ile yağlı tohumlu bitkiler arasında soyadan sonra dünyada 2. sırayı alan kolzanın her yıl ekiliş ve üretiminde artışlar görülmektedir. Başta Çin, Hindistan, Kanada ve Avrupa Ülkeleri’nden Fransa, Almanya, İngiltere ve Polonya’nın üretime katkıları bu artışta etkili olmuştur.

Kolza yağı, uzun karbon zincirli yağ asitlerince karakterize edilmektedir. Özellikle erusik asit (C 22:1) kolza yağının kalitesini belirlemede ele alınan en önemli yağ asididir. Bu yağ asidinin insan sağlığına zararlı olduğunun açıklanmasından sonra dünya kolza üretiminde önemli derecede gerileme yaşanmış bunun üzerine erusik asit oranı sıfır yada çok düşük olan kolza çeşitlerinin ıslahına başlanmıştır. Özellikle 1970’li yıllardan sonra yağında % 2’den az erusik asit ve 1 g kuru küspesinde 30 µmol’den düşük glukosinolat ihtiva eden pek çok kolza çeşidi geliştirilmiş ve bu çeşitlere ticari bir isim olarak kanola (canola) adı verilmiştir. Kolza

(4)

yağında bulunan erusik asit oranının % 2’nin altına indirilirken, oleik asit oranının % 60’ın üzerine çıkarılması ayrıca yağında % 8-10 oranında bulunan linolenik asitin %3’ün altına indirilmesi, buna karşılık linoleik asit oranının olabildiğince yükseltmesi amaçlanmıştır (Baydar ve Yüce 1996). Bu amaçlara ulaşılmasından sonra kolzanın gelişmesine engel hiçbir neden kalmamıştır. Günümüzde Kanada ve birçok Kuzey Avrupa ülkelerinde kolza yağı likit ve margarin olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 1973 yılına kadar Almanya’da üretilen kolza yağının ancak % 20’si gıda sanayinde, % 80’i teknik amaçla kullanılırken, 1983 yılından itibaren % 90’ı gıda maddesi ancak % 10’u sanayide kullanım alanı bulmuştur (Marquard 1985).

Uzun yıllardan beri Kanada başta olmak üzere pek çok ülkede geniş çapta ekiliş ve üretim potansiyeline sahip kolza, Türkiye’ye ancak 2. Dünya savaşından sonra Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle girmiştir. 1950-60 yılları arasında çok az olan üretiminde 1960 yılından sonra önemli sayılabilecek artış görülmüş ve 1979 yılında 27500 ha ekim alanı ve 43 bin ton üretim değerine ulaşmıştır. Ancak sonraki yıllarda yağında yüksek oranda erusik asit bulunması sebebi ile yapılan çeşitli yasaklamalar ve sonrasında ıslah edilen çeşitlerin çiftçiye yeterli tanıtımının yapılamaması, üretilen ürünün iyi değerlendirilmemesi ve satın alacak kuruluşların bulunmaması nedeni ile kolza üretimi yıldan yıla azalan değerlerle 1996 yılında 5 ton’a kadar düşmüştür (Anonymous 1998).

Toprak ve iklim özellikleri bakımından kolza için geniş bir yetiştirme potansiyeline sahip olan ülkemizde bu bitkinin ekiminin yaygınlaşması ile tarım alanlarımız daha verimli bir şekilde değerlendirilecek, ekonomimize ve çiftçimize büyük maddi katkılar sağlanacaktır. Ayrıca Orta Anadolu ve Trakya bölgesinde kışlık, Doğu Anadolu bölgesinde yazlık kolza tarımına geçildiği taktirde kışın boş kalan arazi değerlendirilecek ve halen mevcut bulunan 5.2 milyon ha nadas arazisi kısmen azalacaktır. Son yıllarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve bazı özel tohumluk firmalarınca ıslah edilmiş yeni kolza çeşitleri ülkemize getirilmiştir. Bitkinin ekim alanını genişletmek için öncelikle çiftçiye en iyi şekilde tanıtılması, verimli ve kaliteli ıslah çeşitlerinin üreticiye ulaştırılması, çeşitlere ve bölgelere göre en uygun ekim zamanı ve yetiştirme tekniklerinin belirlenmesi ayrıca fiyat politikasının diğer ürünler karşısında etkili, üretimi geriletmeyecek şekilde uygulanması ve fiyatının mutlaka ekimden önce ilan edilmesi gerekmektedir (Kolsarıcı ve Başalma 1988, Başalma ve Uranbey 1998).

Kolza, GAP, Trakya-Marmara, Orta Anadolu ve Geçit bölgelerimizde kışlık yağ bitkisi olarak ekim nöbetine girebilecek bir bitkidir. Ancak, Trakya bölgesinde yabani hardalın olması ve son yıllarda özel tohumluk firmalarınca ülkeye sokulan ve üretim izni alan çeşitlerin kompozit olması nedeni ile kullanılacak tohumların her yıl yenilenmesi

(5)

gerekmektedir. Ancak üreticinin kullanılacak tohumluğun pahalı olması ve bilgi eksikliği nedeniyle kendi tohumluğunu kullanması durumunda, kolzanın yabani formlardan tozlanarak yağ kalitesini olumsuz yönde etkileyen erusik asidi artacaktır. Bunun nedenle kolzanın yaygınlaşması için mutlaka tohumlukla ilgili düzenlemelerin önceden yapılması ve belli bir süre sözleşmeli üretim yaptırılması, alım garantisinin verilmesi gibi teşvik edici tedbirler sağlanmalıdır.

Ülkemizde son yıllarda kolza ekim alanlarında periyodik olarak bir artış olduğu gözlenmektedir. 2001 yılında 290 hektar olan ekim alanı, 2005 yılında 500 hektara yükselmiştir. Bunun nedeni; prim sistemi uygulaması ve alım garantisidir. Üretimin ise yıllara göre değiştiği gözlenmiş olup, bunun nedeni ise verimdeki değişikliklerden kaynaklanmıştır. Tarım Bakanlığının yağ bitkileri üretiminin arttırılması için uyguladığı yüksek prim ve sözleşmeli tarım modeli uygulamasının, yağ bitkilerinin özellikle de biyodizel hammaddeleri arasında en uygun bitki olan kolzanın üretim artışını daha da artıracağı tahmin edilmektedir (Akınerdem 2005).

Son zamanlarda gündemi işgal eden diğer bir konu da, biyodizeldir. Türkiye’de 2000 yılından itibaren biyomotorine ticari girişimcilerce medyada ve devlet kurumlarında artan bir ilgi mevcuttur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı biyomotorinin Türkiye için önemini anlamış ve bakanlığın öncelikli yeni icraatları arasına koymuştur. Genel olarak petrol yada ham petrol yerine biyolojik maddelerden ve girdilerden üretilen bir alternatif dizel yakıtı yada standart dizel yakıta eklenebilecek bir katkı maddesi olarak tanımlanan biyodizel (Anonymous 2005 b), dizel yakıtı ile çalışan bütün motorlarda yakıt olarak kullanılabilir. Ham bitkisel yağlar, lokanta ve yemek fabrikaları atık yağları, bozulmuş acılaşmış yağlar, mezbaha atıkları olan hayvansal yağlar esterleştirilip biyodizele dönüştürülebilmektedir. 2005 yılı itibari ile Türkiye’de bitkisel yağ sektöründe ve yakıt sektöründe biyomotorin bilindiği için yeni yatırım alanı arayanlar, finans çevreleri, yabancı yatırımcılar ve çok uluslu şirketlerde kanolaya yakın bir ilgi ve pazar söz konusu olmuştur. Kanola özellikle tohumunda bulunan % 38-50 yağ, % 16-24 protein, zengin oleik ve linoleik asit miktarı ve kaynama noktasının yüksek olması gibi nedenlerle dikkati çekmektedir.

Ülkemizin değişik ekolojilerinde önemli yağ bitkilerinin birçoğu yetiştirilmekle birlikte bu bitkilerin Ege Bölgesi’nde ekim alanı oldukça sınırlıdır. Kanola, Ege bölgesinde özellikle mono kültür alanlarda münavebeye girerek yabancı ot kontrolü, bitki zararlıları kontrolü ve verim artışı yanında yağ açığının kapatılmasında ve biyodizel hammaddesi olarak önemli rol oynayacaktır. Bu sahalarda kanolanın ekim nöbetinde yer alarak üretimine geçilmesi için hiçbir engel bulunmamaktadır. Ancak yöre çiftçisine bitkinin tavsiye

(6)

edilebilmesi için öncelikle verim ve kalite bakımından en uygun çeşit ve yetiştirme tekniklerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.

Bu açıdan, kanola üretimine uygun ekolojik şartlara sahip olan İzmir ilinin de içinde bulunduğu Ege Bölgesi’nde yüksek verimli erusik asit içermeyen kışlık kanola çeşitlerini kullanarak tohum ve yağ verimi yönünden optimum ekim zamanı ve çeşit tespit etmek amacıyla yürütülen bu araştırma ile, kanolanın, ekim alanlarının arttırılmasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır.

(7)

2. KAYNAK ARAŞTIRMASI

Kanola (00’lı kolza) üzerinde yurt içi ve yurt dışında çok fazla araştırma yapılmış olup, bunlardan konumuzla ilgili olan ve önemli görülen bazıları aşağıda verilmiştir.

Schrimph (1953) yaptığı araştırmada, düşük sıcaklıklar ve yağış ile kolzada çiçeklenme başlangıcının geciktiğini, çiçeklenmeden önceki 40 günlük devrede en düşük sıcaklığın 7.2 ˚C olması gerektiğini belirlemiştir.

Fabry (1958), kışlık kolzanın normal gelişme seyri gösterebilmesi için belli bir sıcaklık ve ışıklanma süresi geçirmesi gerektiğini, sıcaklık ihtiyacının ancak bir soğuklanma devresi (vernalizasyon) sayesinde karşılandığı durumda bitkinin çiçeklendiğini bildirmiştir.

Klapp (1958), erken ekilen kışlık kolzanın genellikle yüksek verim sağladığını, geç ekimde ise bitkinin zayıf gelişmesine bağlı olarak hafif bir kıştan bile öldürücü tesir gördüğünü belirtmiştir. Araştırıcı ayrıca kolzanın diğer kışlık bitkilerden 3-5 hafta önce ekilmesi gerektiğini ve Almanya şartlarında kışlık ekim için en uygun zamanın 15-25 Ağustos arası olduğunu kaydetmiştir.

Olsson’a (1960) göre, kolzada kapsül sayısının belirlenmesinde çeşit özelliği yanında asimilasyona uygun çevre şartlarının bulunması ve bitkilerin yeterli ışık alması önemli faktörlerdir.

Gross (1963), kolzada ekim zamanı ile bitki boyu ve tohum verimi arasında negatif ilişki bulunduğunu; ekimdeki gecikmeyle bitki boyunun 106.7 cm’den 55.9 cm’ye, tohum veriminin ise dekara 121.3 kg’dan 34.4 kg’a düştüğünü belirlemiştir.

Kolzada kök boğazı toprağa ne kadar yakın olursa kış zararı ve ilkbaharın değişen ısılarına dayanıklılığın o derece arttığını belirten Haase (1964), verim üzerinde hakim rol oynayan esas faktörün ekim zamanı olduğunu, bu zamanın yörenin iklim şartlarına göre değiştiğini ve optimum verim için m2’deki bitki sayısının 40-50’ den fazla olmaması gerektiğini bildirmiştir. Zira çok sık ekimlerde, kış zararının arttığı, ilkbahar yağışları, gübreleme ve bakım ile fazla dallanan bitkilerde ışık rekabeti yüzünden bitki boyunun uzadığı ve gövde yapısının incelmesi sonucunda yatmaya mukavemetin azaldığı görülmektedir.

Canvin’e (1965) göre, kolzanın tohum olgunluk periyodundaki sıcaklık artışı yağ oranında azalışa, protein oranında ise artışa neden olmaktadır. Nitekim, sıcaklığın 10˚C’den 26.5˚C’ye yükselmesi durumunda, yağ oranı % 51.8’den % 32.2’ye düşerken, protein oranı % 16.4’den % 27.3’e yükselmiştir.

Gross ve Stefansson (1966) tarafından kolzanın protein, yağ ve yağ asitleri bileşimi üzerine ekim zamanının etkilerini belirlemek amacı ile yürütülen araştırmada, ekimdeki

(8)

gecikme ile olgunlaşmanın geciktiği, bitki boyunun kısaldığı, tohum veriminin ve yağ oranının azaldığı belirtilmiştir. Bunun yanında, yağın kalitesine etkili yağ asitlerinden linoleik ve linolenik asit oranlarının arttığı, oleik asit oranlarının ise azaldığı azaldığı tespit edilmiştir.

Craig (1970) kolzada ortalama yağ oranını % 41.5, bin tohum ağırlığını da 1.4 g olarak kaydetmiştir.

İlisulu (1970) tarafından Fransa ve Almanya orijinli 18 kolza çeşidinin Orta Anadolu iklim ve toprak şartlarına adaptasyonu ile ilgili yapılan araştırmada, bitki boyunun 125-151 cm, bitki başına kapsül sayısının 167-236 adet,bin tohum ağırlığının 4.2-7.5 g, tohum veriminin 75.7-133.4 kg/da, protein oranının % 23.6-27.6, yağ oranının % 31.8-36.8 ve yağ veriminin 26.7-46.8 kg/da arasında değiştiği ortaya koyulmuştur.

Schuster’e (1970) göre, kolza çeşitlerinin yağ oranı ve kalite özellikleri üzerinde genotipik yapı çevre şartlarından daha etkili olmakla birlikte, geniş ölçüde değişen ekstrem değerler yıl, lokasyon ve çevresel faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

İncekara (1972), kolzada bin tohum ağırlığının kışlık formlarda 4.5-5.9 g yazlık formlarda ise 3.0-5.0 g arasında değiştiğini ve dekara 140-180 kg tohum verimi alınabildiğini kaydetmiştir.

Bock ve ark. (1973), Doğu Almanya’da 17 Ağustos-15 Eylül tarihleri arasında yaptıkları kışlık kolza ekimlerinde, 17 Ağustos’tan sonra tohum veriminin yaklaşık 100 kg/da azaldığını tespit etmişlerdir.

Dhindsa ve ark. (1973) tarafından Hindistan’da yapılan kışlık ekim zamanı denemelerinde, Eylül ayı ortasında yapılan ekimin daha verimli olduğu bildirilmiştir.

İlisulu (1973), ülkemizde kolzanın kışlık ekim zamanının Eylül-Ekim ayları arası olduğunu ve sıra arasının 40-50 cm, iri bitki meydana getiren çeşitlerde 60 cm olması gerektiğini bildirmiştir. Araştırıcı ayrıca kanola çeşitlerinde bitki boyunun 60-150 cm, bin tohum ağırlığının 3-7 g, yağ oranının % 33-45 ve tohum veriminin 140-180 kg/da arasında değiştiğini ifade etmiştir.

Scott ve ark. (1973), kolzada ekim zamanı geciktikçe verimde oluşan azalmanın sınırlı sayıda kapsül üretimi ile ilişkili olduğunu bildirmişlerdir. Benzer şekilde, Thurling (1974), geç ekimlerde verim azalmasının temel sebebini kapsül azalmasına bağlamıştır.

Röbbelen ve Leitzke’e (1974) göre, ideal bir kışlık kolza bitkisinde bitki boyu 130 cm, yan dal sayısı 6, ana sapa bağlı kapsül sayısı 80 ve kapsülde tohum sayısı 24 olmalıdır.

Brouwer ve Schuster (1976), kolzada erken çiçeklenme ile çiçeklenme gün sayısı, tohum verimi ile kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı ve bin tohum ağırlığı arasında önemli;

(9)

kapsülde tohum sayısı ile bin tohum ağırlığı arasında ise önemsiz ilişki bulunduğunu bildirmişlerdir.

Atakişi (1977), 1974-1977 yılları arasında Adana’da pamuk hasadı sonrası kışlık devrede on iki kolza çeşidi ile yürüttüğü araştırma sonucunda, çeşitlerde bin tohum ağırlığının 3.6-5.2 g, tohum veriminin 44.3-95.9 kg/da, yağ oranının % 39.0-44.6 ve protein oranının % 17.8-20.3 arasında değiştiğini belirlemiştir.

Kondra (1977 a), kolzada maksimum verim elde etmek için tespit edilmesi gereken optimum ekim zamanının çeşitlere ve bölgelere göre değiştiğini bildirmiştir. Tohum verimi, yağ ve protein oranı üzerine ekim zamanının etkisini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, “Midas” kanola çeşidi 3 Mayıs, 15 Mayıs, 30 Mayıs, 12 Haziran olmak üzere 4 farklı tarihte ekilmiştir. Araştırma sonucunda ekim zamanı geciktikçe tohum verimi, yağ ve küspede protein oranının ilk ekim zamanından sırasıyla 330.4 kg/da, % 41.0 ve % 42.2 olarak elde edildiği belirtilmiştir.

Kondra (1977 b), kanolada tohum büyüklüğünün ekolojik faktörlere göre değiştiğini ve çeşitler arasında varyasyon gösterdiğini bildirmiştir. Bu faktörün tohum verimini ve bin tohum ağırlığını önemli ölçüde etkilediğini; tohum veriminin 199.5-307.4 kg/da, bin tohum ağırlığının 2.2-3.1 g arasında değiştiğini kaydetmiştir.

Diepenbrock ve Henning (1978) yaptıkları kanola araştırma sonuçlarına göre; bitki başına yan dal sayısının 3-5 adet, kapsüldeki tohum sayısının 18.4-26.0 adet ve bin tohum ağırlığının 4.13-4.64 g arasında değiştiğini bildirmişlerdir.

Öğütçü ve Kolsarıcı (1978), ülkemizde bilhassa Orta Anadolu’nun kurak şartlarında kışlık kanola çeşitleri tavsiye edilmekle birlikte, bölge için en uygun ekim zamanı olan 15 Eylül-15 Ekim tarihleri arasında toprakta genellikle yeterli tavın bulunmadığını bildirmiştir. Kuruya yapılan ekimden sonra çimlenme ve çıkışın erken sonbahar yağışlarına bağlı olduğunu, çıkışın gecikmesi durumunda bitkilerin kışa zayıf girdiğini ve kıştan büyük ölçüde zarar gördüğünü belirtmişlerdir. Araştırıcılar ayrıca, kanolanın yağ oranının çevre şartları ve çeşitlerin genetik yapısına göre değiştiğini ve kışlık çeşitlerin yağ oranlarının yazlıklara nazaran daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir.

Richards ve Thurling (1978), 21 Haziran, 12 Temmuz ve 2 Ağustos olmak üzere üç farklı tarihte ekilen kanola çeşitlerinde tohum veriminin geciken ekim zamanı ile azaldığını belirtmişlerdir. Araştırmada, ekim zamanlarına göre kapsülde tohum sayısı sırasıyla 13.1, 10.9 ve 10.6 adet, bin tohum ağırlığı ise 3.38, 3.26 ve 3.02 g olarak tespit edilmiştir.

Sra (1978), Orta Avrupa’da 7 farklı lokasyonda yaptığı araştırmada ekim zamanının 20 Ağustos’tan 5 Eylül’e kadar gecikmesiyle tohum veriminin, bitki boyunun, dallanmanın,

(10)

bitkide kapsül sayısının azaldığını, ham yağ oranının ise arttığını belirtmiştir. Araştırıcı ayrıca ham yağ oranı ve linolenik asit oranı üzerine çevrenin ; kapsülde tohum sayısı, erusik asit, oleik asit, palmitik asit ve stearik asit ile linoleik asit oranına ise genotipin daha etkili olduğunu bildirmiştir.

Hodgson (1979), kışlık kanolada ekim zamanı geciktikçe bitki boyu, bitki başına kapsül sayısı, bin tohum ağırlığı, tohum verimi ve yağ oranı azalırken protein oranının arttığını bildirmiştir.

Öğütçü (1979) tarafından Orta Anadolu şartları için en uygun ekim zamanının belirlenmesi amacıyla altı kışlık kanola çeşidi ile 7 Eylül, 20 Eylül, 5 Ekim ve 15 Ekim tarihlerinde yapılan araştırma sonucunda, tohum ve yağ verimi bakımından en yüksek değerler 1. ekim zamanından (sırasıyla 229.38 kg/da ve 102.50 kg/da), en düşük değerler 4. ekim zamanından (sırasıyla 196.75 kg/da ve 88.13 kg/da) elde edilmiş ve ekim zamanı geciktikçe tohum ve yağ veriminin azaldığı ifade edilmiştir. Araştırıcı, ekim zamanının bitki boyu, yan dal sayısı, kapsülde tohum sayısı ve yağ oranı üzerine etkisinin önemli olmadığını, kapsül sayısı, bin tohum ağırlığı ve sap verimi üzerine ise önemli etkilerde bulunduğunu belirtmiştir.

Öğütçü ve Kolsarıcı (1979), kanolanın diğer kışlık bitkilerden 3-5 hafta önce ekilmesini ve kışlık ekim süresinin çok sınırlı olması sebebiyle, Orta Anadolu koşullarında kışlık ekimin mutlaka Eylül’ün ilk haftasında tamamlanması gerektiğini ancak bu mevsimde bölgede yağışların henüz başlamadığını, bu sebeple ekimden hemen sonra çimlenmeyi sağlamak için sulamanın gerektiğini belirtmişlerdir.

Schuster ve Sra (1979) tarafından değişik lokasyonlarda yedi kışlık kanola çeşidi ile yapılan araştırmada, yan dal sayısının 8-22 adet ve bin tohum ağırlığının 3.5-4.8 g arasında varyasyon gösterdiği tespit edilmiştir.

Demirtola (1980), 1975-1978 yıllarında Ankara, Erzurum, Lüleburgaz ve Adana’da yapmış olduğu adaptasyon denemeleri sonucunda kanolanın Doğu Anadolu hariç bütün bölgelerimizde kışlık olarak yetişebileceğini bildirmektedir

Potts ve Gardiner’e (1980) göre, kanolada bitki boyu üzerine ekim zamanlarının etkisi önemli değildir.

Schuster ve ark. (1980), kanolada uzun gün (19 saat), düşük sıcaklık (gece 10˚C-gündüz 16˚C) ve % 50 nispi nemin etkisiyle ham yağ ve oleik asit oranının arttığını belirtmişlerdir.

Brassica türlerinin verim ve kalitelerini saptamak amacı ile araştırmalar yapan Wetphal ve Marquard (1981), kanola çeşitlerinin ortalama tohum verimlerinin 145-167 kg/da,

(11)

ham protein oranlarının % 23.0-23.6, yağ oranlarının da % 45.9-47.9 arasında değiştiğini kaydetmişlerdir.

Doğan ve Zincirlioğlu (1982), kanola tohumu küspesinin protein kalitesi ve kasaplık piliç rasyonlarında kullanılma olanakları üzerine yapmış oldukları araştırmada, rasyonda kanola küspesi kullanılması durumunda ölüm oranının düştüğünü ortaya koymuşlardır.

Bhargava ve ark. (1983), geciken ekimlerde sıcaklıkların çiçeklenmeyi geciktirdiğini, geç oluşan kapsüllerde daha az sayıda ve daha küçük tohumların gelişmesi sonucu tohum veriminin düştüğünü bildirmişlerdir.

Eöri (1983), Uj Fertödi çeşidinin optimum ekim tarihini saptamak amacı ile yaptığı araştırma sonucuna göre; 15 Eylülden sonra yapılan ekimlerde tohum veriminin 25 Ağustos verimlerinden çok düşük olduğunu ve optimum ekim tarihinde kıştan etkilenen bitki sayısı % 19-20 iken daha erken veya daha geç ekimlerde bu oranın % 30-36’lara çıktığını, en fazla yaprak sayısı ve kök uzunluğunun erken ekimlerde alındığını saptamışlardır.

İncekara ve ark.’a (1983) göre, kanola yalnız deniz ve ılıman iklim bölgelerinde değil, aynı zamanda hem yazlık hem de kışlık olarak karasal ve subtropik iklim bölgelerinde de yetişebilmektedir.

Kandil (1983), kanolanın verim ve verim komponentleri üzerine ekim tarihinin etkisini belirlemek amacı ile yaptığı araştırmada; erken ekimlerde bitki boyu, kapsül sayısı ve tohum verimi yüksek iken geç ekimlerde bin tohum ağırlığının arttığını bildirmiştir. Araştırıcıya göre, ekim zamanı kapsüldeki tohum sayısı veya yağ oranı üzerinde önemli derecede etkili bulunmamış ancak yan dal sayısı, bin tohum ağırlığı ve kapsül sayısı ile verim arasında önemli korelasyonlar gözlenmiştir.

Şaman (1983), Antalya yöresinde yapmış olduğu çalışmada çeşitlere ait verim değerlerini 143.75-259.38 kg/da, bitki boyunu 119-167 cm, bitkide kapsül sayısını 139-188, kapsülde tohum sayısını 19-24 adet arasında bulmuştur.

Weiss (1983), kanolada optimum ekim zamanından sonra yapılan ekimlerde bitki başına yan dal ve kapsül sayısının azalmasına bağlı olarak tohum veriminin de önemli ölçüde azaldığını bildirmiştir. Araştırıcı ayrıca çıkıştan ilk çiçeklenmeye kadar geçen sürenin olgunlaşma zamanını belirleyen önemli bir faktör olduğunu ve hasat öncesi bitki boyunun yaklaşık yarısına ulaşınca bitkide çiçeklenmenin başladığını belirtmiştir.

Auld ve ark. (1984) tarafından kışlık kanola üzerine ekim zamanı ve çeşit etkisini tespit etmek amacıyla yapılan bir araştırmada, 6 kışlık çeşit 1, 15, 29 Ağustos ve 12 Eylül tarihlerinde ekilmiştir. Araştırma sonucunda, ilk üç ekim zamanında % 70 olan kıştan çıkış oranının 12 Eylül ekiminde % 37’e kadar düştüğü, Ağustos başı ve ortasında yapılan

(12)

ekimlerin optimum verim verdiği ve son ekimden ilk ekimin ancak % 56-77’si kadar verim elde edildiği bildirilmiştir.

İlbeyi (1984), Bolu ilinde 5 yazlık kanola çeşidi ile yaptığı araştırma sonucuna göre; çeşitlerin yağ oranlarının % 37.88-40.58, protein oranlarının % 22.34-23.70 arasında varyasyon gösterdiğini kaydetmiş ve 220.47 kg/da tohum verimine sahip Erra çeşidinin yöre için uygun olduğunu bildirmiştir.

Martin (1984), kanolanın uzun gün yada nötr gün bitkisi olduğunu; Hindistan’da optimum 15-20˚C, minimum -6˚C ve maksimum 50˚C sıcaklıkta; derin profilli, iyi drene olmuş, kumlu-tınlıdan killi topraklara kadar da yetişebildiğini bildirmektedir.

Algan (1985), kanolada kalite özelliklerinin çeşitlerin genotipine bağlı olarak değiştiğini, ham yağ içeriğinin Ekim ayında % 41.7-46.7; Kasım ayında % 39.3-46.1 ve Şubat ayında % 40.0-42.8 olarak ekim zamanlarına göre değişim gösterdiğini; Ege Bölgesi için en uygun ekim zamanının Ekim-Kasım ayları olduğunu ifade etmiştir.

Algan ve Emiroğlu (1985), ıslah edilmiş bazı kanola çeşitlerinin değişik yetiştirme şartları altındaki reaksiyonları üzerine yaptıkları araştırmalarda, çeşitlerin vejetatif özelliklerinden bitki boyu ve yan dal sayısı ile generatif özelliklerinin ekim zamanı ve sıklık faktörlerinden büyük ölçüde etkilendiğini; bununla birlikte yağ asitleri ve glukosinolat içeriği üzerine ekim zamanlarının pek etkili olmadığını tespit etmişlerdir.

Christensen ve ark. (1985), kanolada protein ve yağ oranının ekim zamanından önemli ölçüde etkilendiğini, genellikle ekimdeki gecikmeyle protein oranı artarken, yağ oranının azaldığını bildirmişlerdir. Araştırıcılar, ayrıca ekim zamanının lokasyon ve yıllar arasındaki varyasyona bağlı olarak verimi etkilediğini bu sebeple optimum verimin yıllara göre büyük ölçüde değişiklik gösterdiğini ifade etmişlerdir.

Pop (1985) tarafından 1980-83 yıllarında Romanya’da yapılan araştırmada 1, 10 ve 20 Eylül tarihlerinde ekilen kışlık kanola çeşitlerinde bitki boyu, bitki başına yan dal ve kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı ve tohum verimi bakımından en yüksek değerler 1 Eylül ekimlerinde tespit edilmiştir. Ekim zamanındaki gecikmeyle çeşitlerde tohum verimi ve yağ oranı azalırken, protein oranı artmış ve 12.5 cm’lik sıra aralığından en yüksek verim elde edilmiştir.

Salihoğlu (1985), Edirne ve yöresinde 71 dış kaynaklı kanola çeşidi üzerinde yaptığı çalışma sonucunda, bölge için geç ekimlerden etkilenmeyen çift sıfırlı ve bölge için sorun olan Sclerotinia scloretiorum gibi hastalıklara dayanıklı çeşitlerin bölge tarımında yer alabileceğini ifade etmiştir.

(13)

Eöri (1986) tarafından kışlık kanolada optimum ekim zamanını belirlemek amacıyla 1970-80 yılları arasında Macaristan’da yapılan araştırmalarda, optimum ekim zamanını erusik asit oranı yüksek çeşitler için Ağustos sonu, ıslah edilmiş yeni çeşitler için Eylül başı olarak tespit edilmiştir.

Göksoy ve Turan (1986) tarafından Bursa yöresinde kışlık tahıllarla ekim nöbetine girebilecek ve yağ üretimine katkıda bulunabilecek yüksek verimli ve kaliteli kışlık kanola çeşitlerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, çeşitlerin tohum verimi 170.8 - 209.7 kg/da, yağ oranı % 41.8 - 44.4, protein oranı % 21.9 - 23.9, erusik asit oranı % 0.07 - 0.34 arasında değişmiştir.

Jenkins ve Leitch (1986), İngiltere’de kışlık kanolanın büyümesi ve verimi üzerine ekim tarihinin etkisini saptamak amacı ile Eylül-Aralık ayları arasında beş farklı tarihte (9 Eylül, 24 Eylül, 16 Ekim, 13 Kasım ve 2 Aralık) yaptıkları araştırma sonuçlarına göre; tohum veriminin geciken ekim ile arttığını, 13 Kasım’da yapılan ekimde İngiltere için 756 kg/da olarak belirlenen teorik verimin yaklaşık % 90’ına (670 kg/da) ulaşıldığını bildirmişlerdir. Araştırmada, bu özel durumun ilkbahar büyümesinin erken başlaması ve böylece bitkilerin çiçeklenme için yeterli süreye sahip olmasıyla ilişkili olduğu ifade edilmiştir. Araştırıcılar ayrıca ekim zamanındaki gecikmenin yağ içeriği üzerinde düzenli bir etkisinin bulunmadığını ve her bir verim komponenti için bitki sıklığı x ekim zamanı arasında istatistiki derecede önemli bir farklılık bulunmadığını belirtmektedirler.

Sang ve ark. (1986) tarafından kanolanın ekim zamanını belirlemek amacı ile yapılan araştırmada, yağ oranının geç ekimlerde azaldığı, erusik asit ve diğer yağ asitlerinin ise ekim zamanından etkilenmediği bildirilmiştir.

Tarman ve Kolsarıcı (1986), kışlık kanola ekiminin Orta Anadolu ve geçit bölgelerimize tavsiye edildiğini, kışlık ekimin başarısız olduğu yerlerde yazlık ekimin önemli bir potansiyel olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmada, ekim zamanının yağ oranı üzerine etkisi önemsiz bulunurken, tohum verimi üzerine etkisi önemli bulunmuş ve geciken ekimle verimin azaldığı tespit edilmiştir.

Jasinska ve ark. (1987), kışlık kanola çeşitleri ile farklı lokasyonlarda yaptıkları ekim zamanı çalışmalarında, optimum ekim zamanından sonra yapılan ekimlerde, çeşitlerde arzu edilmeyen morfolojik değişikliklerin görüldüğünü, verimin % 10-56 oranında azaldığını ve yağ oranının düştüğünü tespit etmişlerdir.

Lutman ve Dixon (1987) tarafından farklı ekim zamanlarının kanolanın gelişme ve verimi üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, bitki boyu 115 - 138 cm,

(14)

yan dal sayısı 5.1-7.1 adet, bitki başına kapsül sayısı 54-207 adet, kapsülde tohum sayısı 6.4-12.1 adet, bin tohum ağırlığı 4.4-5.4 g ve tohum verimi 215-501 kg/da arasında değişmiştir.

Saran ve Giri (1987) tarafından Hindistan’da 15 Ekim, 25 Ekim, 5 Kasım ve 15 Kasım tarihlerinde yapılan ekimlerde, 25 Ekim’den sonraki her 10 günlük gecikmenin verimi önemli ölçüde düşürdüğü, ekimin bir ay gecikmesiyle verimin dekara 36-61 kg arasında azaldığı bildirilmiştir. Araştırıcılara göre, ekimdeki gecikme verim unsurlarından özellikle yan dal sayısı, bitki başına kapsül ve kapsülde tohum sayısı ile bin tohum ağırlığı üzerine büyük ölçüde etkili olmuştur.

Karacaoğlu ve ark. (1988) tarafından yürütülen çeşit ve verim denemelerinde, bitki boyu 133.75-156.25 cm, yan dal sayısı 5.5-8.5 adet, kapsül sayısı 276-356 adet, bin tohum ağırlığı 1.83-3.41 g, tohum verimi 301.04-399.11 kg/da ve yağ oranı % 43.92-48.32 arasında bulunmuştur.

Kolsarıcı ve Er (1988) tarafından Amasya’da “ Quinta”, “Garant”, “Ledos” ve “ Erra” çeşitleri ile 4 farklı ekim zamanında (20 Eylül, 30 Eylül, 10 Ekim ve 20 Ekim) ve 3 farklı sıra aralığında (30, 40 ve 50 cm) yapılan araştırmada, çeşitlerin tamamında ekim zamanının gecikmesi ile başta tohum verimi olmak üzere verime doğrudan etkili olan faktörlerde (yan dal sayısı, kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı) azalma tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda, en yüksek tohum verimi 253 kg/da ile 20 Eylül’de 40 cm sıra aralığında ekilen “Garant” çeşidinde elde edilmiştir.

Popa ve ark. (1989) tarafından yapılan araştırmada, kışlık kanola çeşitleri 1 Eylül-1 Ekim arasında onar gün aralıklarla dört ekim zamanında, 0.5, 1.0, 1.5 kg /da’lık üç ekim normunda ve 12.5, 25.0 cm’lik iki sıra aralığında ekilmişlerdir. Araştırma sonucunda, en yüksek tohum verimleri 10 ve 20 Eylül tarihlerinden elde edilmiş, 1.0 kg/da ekim normu ve 12.5 cm sıra arasından elde edilen verim diğerlerine nazaran daha yüksek bulunmuştur.

Balla (1990), 1981-85 yıllarında “SLNE-2” kışlık kanola çeşidi ile 10 ve 20 Eylül tarihlerinde yaptığı ekimlerde, tohum veriminin erken ekimde 393 kg/da ile geç ekime göre % 23 daha yüksek olduğunu bildirmiştir.

Baranyk (1990), kışlık kanola çeşitlerinde ekim zamanı etkilerinin ekolojik faktörlere bağlı olarak değiştiğini, genellikle geç ekimlerde kıştan çıkış oranı ve tohum veriminin büyük ölçüde azaldığını ifade etmiştir.

Cramer (1990), kanolada bitki boyunun 2.0 m’ye kadar yükseldiğini, ancak diğer bitkisel özellikler gibi bitki boyunun da çeşitlere ve iklim şartlarına bağlı olarak değişiklik gösterebileceğini bildirmiştir.

(15)

Çiçek (1990) tarafından Menemen şartlarında 34 cm sıra arası ve 5-7 cm sıra üzeri mesafede 6 çeşit ile iki yıl süreyle gerçekleştirilen araştırma sonucunda, çeşitlerin bitki boyu 113.6-156.2 cm, yan dal sayısı 3.4-7.9 adet, bin tohum ağırlığı 2.05-3.70 g, tohum verimi 127-352 kg/da ve yağ oranı % 35.5-47.5 arasında değişmiştir. Araştırmada, çeşitlerin erusik asit oranları sıfır düzeyinde bulunurken, linoleik asit oranı en yüksek % 21.95, linolenik asit oranı en düşük % 8.66 olarak tespit edilmiştir.

Mendham ve ark. (1990), Avustralya’da kanola çeşitleri ile yaptıkları ekim zamanı denemelerinde, en yüksek tohum veriminin erken ekimden alındığını, ekimdeki gecikme ile oluşan su stresinin bitki başına kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı ve tohum büyüklüğünün azalmasına dolayısıyla verimin düşmesine sebep olduğunu bildirmişlerdir.

Perniola ve ark. (1990), kışlık kanola çeşitleri ile yaptıkları ekim zamanı denemelerinde, ekimdeki gecikme ile tohum verimi ve yağ oranının azaldığını, bu değerlerin sırasıyla 163-288 kg/da ve % 39.7-43.3 arasında değişiklik gösterdiğini bildirmiştir.

Atakişi (1991), kanola ekiminin çeşide ve iklim durumuna göre yazlık ve kışlık olarak yapılabileceğini, bölgenin özellikle yağış durumunun ekim zamanının belirlenmesini önemli ölçüde etkilediğini belirtmiştir. Ülkemizde kışlık ekimin Eylül-Ekim aylarında, 40-60 cm sıra arası ve 15-25 cm sıra üzeri olacak şekilde yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Başalma (1991), kanola ve yağ şalgamında farklı ekim zamanlarının verim ve verim unsurlarıyla, protein, yağ ve yağ asitleri değişimine etkilerini incelediği araştırmada, geç ekimlerde vegetatif ve generatif gelişme sürelerinin kısaldığını ve ekimdeki gecikme sebebi ile bitkilerin morfolojik gelişmelerini tamamlayamadan doğal olarak generatif olgunluğa zorlandığını; ekim zamanının gecikmesi ile tohum verimi ve yağ oranı azalırken, protein oranının arttığını kaydetmiştir.

Rajput ve ark. (1991) tarafından 10, 20 ve 30 Kasım tarihlerinde Hindistan’da yapılan bir ekim zamanı denemesinde, tohum verimi sırasıyla 185, 177 ve 158 kg/da olarak bulunmuş ve ekim zamanı geciktikçe protein oranı artarken yağ oranının azaldığı bildirilmiştir.

Kurmi ve Kalita (1992) tarafından “M 27” kanola çeşidi ile 18 Ekim, 2 Kasım, 17 Kasım ve 2 Aralık’ta yapılan ekim zamanı araştırmasında, yağ oranı en yüksek % 38.0 ile 2 Kasım, en düşük % 32.5 ile 2 Aralık’ta yapılan ekimden elde edilmiştir.

McKay ve ark. (1992), Amerika’da Mayıs’ın ilk haftasından başlayarak birer hafta aralıklarla dört farlı tarihte ekilen kanolada, 15 Mayıs sonrasına geciken ekimlerin tohum verimi ve yağ oranını azalttığını tespit etmişlerdir.

Özgüven ve ark. (1992), Harran ovası şartlarında 28 kanola çeşidi ile yaptıkları araştırmada, çeşitlerin bitki boyunun 112.65-150.47 cm, yan dal sayısının 4.63-6.47 adet,

(16)

kapsül sayısının 103.35-173.36 adet ve bin tohum ağırlığının ise 2.33-3.78 g arasında değiştiğini tespit etmişlerdir.

Taylor ve Smith (1992) tarafından Avustralya’da yapılan bir araştırmada, tohum verimi, yağ oranı ve yağ veriminin ekim zamanı geciktikçe azaldığı ancak bitki sıklığı içindeki varyasyonun bu faktörlere büyük ölçüde etkili olmadığı bildirilmiştir.

Barszczak ve ark. (1993), kışlık kanolanın Nisan-Haziran aylarında 200 mm yağışa ihtiyaç duyduğunu bildirmiş, kışlık çeşitlerle yaptıkları araştırmada yağ oranının % 44.2-48.6, protein oranının % 17.9-19.6 arasında değiştiğini tespit etmişlerdir.

Kolsarıcı ve ark. (1993), Ankara şartlarında “Korina”, “Tarok” ve “Honk” çeşitlerinde bitki boyunun 129.2-136.5 cm (Honk-Tarok), kapsül uzunluğunun 4.83-5.60 cm (Korina-Tarok) ve kapsülde tohum sayısının 24.20-29.07 adet (Honk-Korina) arasında değiştiğini; kapsülde tohum sayısı artışının tohum verimini arttıran bir özellik olmakla beraber bin tohum ağırlığını azalttığını belirtmişlerdir.

Yusuf ve Bullock’a (1993) göre, kanolada geciken ekim sadece tohum verimini değil üretilen yağ ve proteinin kalite ve kantitesini de etkilemektedir. Genel olarak, ekim zamanı geciktikçe yağ oranı azalırken protein oranı artmakta olup, bu değişiklikler muhtemelen yağ oluşumu esnasında artan sıcaklıklar sebebi ile olmaktadır. Ekim zamanı tohum verimine büyük ölçüde etkiliyken, yağ oranı üzerine sadece çeşit etkilidir.

Wytock ve Williams (1993), İskoçya’da yaptıkları üç yıllık araştırmada geciken ekimin kanola verimini % 13-23 oranında azalttığını bildirmişlerdir.

Ekeberg (1994), ekim zamanının kanolanın verim ve kalitesi üzerine etkisinin yıllara göre değiştiğini, ekimdeki gecikme ile artan protein oranının yağış ile negatif korelasyon gösterdiği belirtilmiştir.

Nanda ve ark. (1994) tarafından Brassica türleriyle 13 Ekim-24 Kasım tarihleri arasında yapılan araştırmada, % 50 çiçeklenmeye kadarki günlerin sayısının ekim zamanından etkilenmediği, kapsül ve tohum dolum periyodunun ise geciken ekim ile kısaldığı bildirilmiştir.

Önder ve ark. (1994) tarafından Konya şartlarında yapılan araştırmada, kolza çeşitlerinde bitki boyu 102.49-123.62 cm, bitki başına yan dal sayısı 8.70-17.27 adet, kapsül sayısı 150.8-210.3 adet, kapsül boyu 7.5-10.1 cm, bin tane ağırlığı 2.50-3.11 g, ham yağ oranı % 44.74-47.85 arasında değişmiştir.

Önder (1995), kışlık kanolada tohum ve yağ verimi ile bazı verim unsurları arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkileri belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, tohum verimi ile bitki boyu, yan dal sayısı, kapsül sayısı, yağ verimi ve kıştan çıkış oranı arasında pozitif ve önemli;

(17)

kapsül boyu, kapsülde tohum sayısı, bin tohum ağırlığı ve yağ oranı arasında pozitif ve önemsiz ilişkiler olduğu bildirilmiştir. Araştırma sonucunda, yağ verimi ile bitki boyu, yan dal sayısı, kapsül sayısı, yağ oranı, tohum verimi ve kıştan çıkış oranı arasındaki korelasyonlar da önemli bulunmuş; ekim zamanındaki gecikmeyle tohum ve yağ veriminin azaldığı ve geç ekimlere göre erken ekimlerin daha verimli olduğu bildirilmiştir.

Önder ve ark. (1995), kışlık kanola çeşitlerinde farklı ekim zamanlarının ( 27 Ağustos, 6 Eylül, 15 Eylül, 26 Eylül, 4 Ekim ve 14 Ekim) tohum verimi, kalite ve bazı morfolojik özellikler üzerine etkilerini belirlemek amacıyla Konya şartlarında yapılan araştırmada, kıştan çıkış oranı (%) bakımından çeşitler arasındaki fark önemli bulunmazken, ekim zamanları arasındaki farkın çok önemli olduğu, ekim geciktikçe kıştan zarar görme oranının arttığı belirtilmiştir. Bitkilerin morfolojik özelliklerinin genellikle genetik yapıya bağlı olmakla beraber uygulanan kültürel işlemlere göre de belli sınırlar arasında değiştiğinin bildirildiği araştırmada, yağ verimi en yüksek 27 Ağustos ekiminden (74.11 kg/da), en düşük 26 Eylül ekiminden (33.98 kg/da) elde edilmiştir.

Özgüven (1995), kanolanın zamanında ekiminin büyük önem taşıdığını, ekim zamanının tohum verimi yanında yağ, protein ve yağ asitleri kompozisyonunu da etkilediğini; kanola ekiminde sıra arasının mantari hastalık tehlikesi olan bölgelerde 40 cm, kurak bölgelerde ise 26-32 cm hatta 16 cm olması gerektiğini bildirmiştir.

Sağlam ve Atakişi (1995) tarafından Tekirdağ şartlarında yapılan araştırmada, kışlık kanola çeşitlerinde bitki boyunun 112.4-154.9 cm, yan dal sayısının 5.6-6.5 adet, kapsülde tohum sayısının 22.0-26.1 adet, bin tohum ağırlığının 3.5-3.9 g arasında değiştiği; kışlık çeşitlerde verim üzerine en önemli doğrudan etkiyi bitki boyunun yaptığı, bunu ana saptaki kapsül sayısı ve yan dal sayısının izlediği tespit edilmiştir.

Cao ve Cai (1996) tarafından Çin’de 8, 15, 22 ve 29 Eylül tarihlerinde yaptıkları kışlık kanola ekimlerinde, ekimdeki gecikme ile bitki boyu, bitki başına kapsül sayısı, bin tohum ağırlığı ve tohum veriminin azaldığını, yan dal sayısının ise attığını bildirmişlerdir.

Amerika’da farklı lokasyonlarda yapılan ekim zamanı denemelerinde, ekimin 25 Ağustos-20 Eylül tarihleri arasında yapılması durumunda, kışlık kanolanın başarılı bir şekilde yetiştirilebileceği, çeşitlerin verimlerinin lokasyonlara ve ekolojik faktörlere göre değiştiği belirlenmiştir (Christmas ve Janick 1996).

Fu ve Shao (1996) tarafından Çin’de yapılan araştırmada, erken ekim ile bitki boyu ve bitki başına kapsül sayısının arttığı bildirilmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi şartlarına uygun kanola çeşitleri ve ekim zamanının belirlenmesi amacıyla Kural ve Özgüven (1996) tarafından Diyarbakır’da yapılan

(18)

araştırmada, bitki boyu, yan dal sayısı, kapsülde tohum sayısı ve bin tohum ağırlığı değerleri sırasıyla 107.5-133.7 cm. 4.4-8.9 adet, 22.3-24.0 adet ve 3.7-5.4 g olarak tespit edilmiştir. Araştırmada, geççi çeşitten erkenci çeşide gidildikçe ve ekim zamanı geciktikçe bitki boyu, yan dal sayısı ve kapsülde tohum sayısının azaldığı, bin tohum ağırlığında ise büyük bir fark görülmediği bildirilmiştir.

Özer (1996) tarafından Erzurum ekolojik şartlarında yürütülen araştırmada, kanoladan maksimum bir verimin alınabilmesi için ekimin 1 Mayıs-10 Mayıs tarihleri arasında yapılması gerektiği, daha erken veya daha geç ekimlerin tohum veriminin azalmasına neden olduğu; ekim zamanlarının ortalaması olarak çeşitlerde tohum veriminin 91.77-126.76 kg/da, yağ oranının % 38.08-41.03 ve protein oranının ise % 23.38-25.42 arasında değiştiği tespit edilmiştir.

Akınerdem ve ark. (1997), kanolada verim ve verimi etkileyen önemli verim unsurlarından bitki boyu, bitki başına yan dal ve kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı ve bin tohum ağırlığının ekim zamanının gecikmesiyle azaldığını, fakat yağ oranı üzerine ekim zamanı ve çeşitlerin etkisinin önemli olmadığını bildirmişlerdir.

Yabancı kökenli kanola çeşitlerinin Erzurum şartlarında adaptasyonunun araştıran Özer ve Oral (1997), kanolada tohum veriminin çevre şartları ve çeşitlere göre değiştiğini ve araştırma sonucu elde edilen tohum verimi değerlerinin (57.6-154.5 kg/da) diğer bölge ve iklimlerden elde edilen değerlere göre düşük olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmada, protein oranı, yağ oranı ve yağ verimi değerleri ise sırasıyla % 19.2-22.8, % 38.8-45.8, 22.3-68.3 kg/da arasında değişmiştir.

Karaaslan (1998) tarafından Diyarbakır ekolojik şartlarına uygun yüksek verimli ve erkenci kanola çeşitlerini belirlemek amacıyla 1995-97 yılları arasında yapılan araştırmada, tohum verimi ile verim unsurlarından özellikle bitki boyu, bitki başına yan dal ve kapsül sayısının kış ve ilkbahar aylarındaki iklim şartlarından büyük ölçüde etkilendiği belirtilmiştir. Nitekim, araştırmada ilk yıl bitki boyu, bitki başına yan dal ve kapsül sayısı ile tohum verimine ait değerler sırasıyla 152.0-173.2 cm, 10.0-10.1 adet, 189.9-294.3 adet, 372.5-472.0 kg/da arasında değişirken, ikinci yıl kış ve ilkbahar aylarındaki sıcaklığın düşük seyretmesi sebebi ile bu değerler azalmış ve sırasıyla 134.1-145.2 cm, 7.1-7.2 adet, 129.0-163.3 adet ve 204.3-294.4 kg/da olarak tespit edilmiştir.

Lifeng ve Zhiping (1998) tarafından kanolanın verimi üzerine farklı ekim zamanının etkilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, ekim zamanındaki gecikmeyle bitki boyunun 182 cm’den 158 cm’ye kadar kısaldığı, bitki başına kapsül sayısı ve bin tohum ağırlığının azaldığı, bununla birlikte yan dal sayısının arttığı belirlenmiştir.

(19)

Koç (1999 a), Tokat şartlarında kışlık kanola ekiminin en fazla Ekim ayı sonuna kadar gecikebileceğini aksi halde bitkilerin kış şartlarından yüksek oranda zarar göreceğini, verim ve verim unsurları bakımından en uygun sıra arasının ise çeşitlere göre değişiklik gösterdiğini belirtmiştir. Aynı araştırıcı tarafından yapılan diğer bir araştırmada ise, ekimden ilk çiçeklenmeye ve hasada kadar geçen sürenin genotip ve ekolojik faktörlere göre değiştiği ve ekim zamanı geciktikçe bu sürelerin kısaldığı bildirilmiştir (Koç 1999 b).

Öztürk (2000) tarafından Konya şartlarında dört farklı ekim zamanı (10 Eylül,20 Eylül,30 Eylül ve 10 Ekim), dört çeşit ve üç farklı sıra aralığında yapılan araştırmada, ekim zamanı geciktikçe, ham yağ oranında düşme, ham protein oranında artış olduğu belirlenmiştir. Araştırmada en yüksek tohum ve ham yağ veriminin erken ekim şartlarında belirlenmesi sebebiyle, yörede kışlık kolza ekiminin 10 Eylül - 20 Eylül tarihleri arasında yapılması gerektiği bildirilmiştir.

Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafındankanolanın farklı bölgelerde üretim şartları, ekim alanları sınırlarının belirlenmesi ve bölgeye uygun çeşitlerin tespit edilmesi amacı ile Standing, Salomon, Expert, Labrador, Kosto, Pollen, Elvis, Embleme, EGC 102, Eldo, Olphi, Licrown, ve Licord kışlık kanola çeşitleri ile Samsun ve Amasya’da yapılan çalışmalarda her iki lokasyonda da en yüksek tohum verimi dekara 227.3-336.4 kg ile Eldo çeşidinden alınırken, en düşük verim 130.6 kg/da ile Samsun lokasyonunda Licord, 215.3 kg/da ile Amasya lokasyonunda Licrown çeşidinde belirlenmiştir (Gizlenci ve ark. 2005).

(20)

3. MATERYAL VE METOD 3.1. Materyal

İzmir ilinin Menderes ilçesinde yer alan deneme tarlasında 2004-2005 üretim yılında yürütülen bu araştırmada, Monsanto firmasından temin edilen “Capitol” ve “Bristol” ile Çimsan firmasından temin edilen “Licord” ve “Licrown” olmak üzere 4 tescilli kışlık kanola çeşidi materyal olarak kullanılmıştır. Bu çeşitler tohum verimi ve yağ oranı yüksek, erusik asitsiz ve glikosinolatsız (00 tipi) çeşitlerdir.

3.2. Metod

3.2.1. Araştırmanın kurulması ve yürütülmesi

Kışlık kanola çeşitlerinde farklı ekim zamanlarının verim, verim unsurları ve kalite özellikleri üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yürütülen bu araştırma, “Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller“ deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak düzenlenmiştir. Araştırmada, 60 parsel yer almış olup toplam deneme planı 504.0 m2’ dir. Deneme konuları olarak 4 çeşit yanında, 5 ekim zamanı (10 Ekim, 25 Ekim, 10 Kasım, 25 Kasım, 10 Aralık) ele alınmıştır. Denemede ekim zamanları ana, çeşitler alt parselleri oluşturmuştur. Alt parsellerden her biri 4 m uzunluğunda ve 7 sıradan oluşmuştur ( 2.1 m x 4.0 m = 8.4 m2 ).

Araştırmada, son ekim zamanı olan 10 Aralık’ta yapılan ekimlerde sıcaklıkların çok düşük, yağışın yüksek olması nedeni ile çıkış olmamış ve bu ekim zamanı iptal edilerek değerlendirme dışı bırakılmıştır. Bu sebeple, araştırma 4 ekim zamanı (10 Ekim, 25 Ekim, 10 Kasım, 25 Kasım) üzerinden sonuçlandırılmıştır.

Bir önceki yılda boş olan deneme tarlası soklu pullukla sürülmüş, tırmık geçirildikten sonra ekime hazır hale getirilmiştir. Bütün deneme parsellerine fosfor 6 kg/da P2O5 (TSP formunda) olarak tamamı ekimle birlikte, azot 12 kg/da N (Amonyum Nitrat formunda) olarak yarısı ekimle birlikte, yarısı ilkbaharda çiçeklenme başlangıcında uygulanmıştır

Ekim, 10 Ekim’den başlayarak 15’er gün ara ile 10 Aralık’a kadar, dekara 1 kg tohum ekim normu hesabı ile (Öğütçü 1979) , 1 cm ekim derinliğine (Zeren ve Kirişçi 1987), 30 cm sıra aralığında markör ile açılan sıralara el ile yapılmıştır. Çıkışı sağlamak amacıyla 10 Aralık hariç ekim zamanlarının tamamında bir defaya mahsus yağmurlama sulama yapılmıştır. Kış öncesi bitkilerin 3-4 yapraklı oldukları devrede sıra üzeri yaklaşık 10 cm olacak şekilde seyreltme yapılmıştır. Parsellerde ve parsel aralarında görülen yabancı otlar vejetasyon süresince çapalanarak yok edilmiştir.

(21)

Nisan ve Mayıs aylarında belirli aralıklarla tekrar etmek kaydı ile yaprak bitleri ile mücadele için DECİS EC 2,5 ve DDVP 550 EC ilaçları kullanılmıştır.

Her ekim zamanı farklı tarihte olmak üzere bitkiler hasat olgunluğuna geldiği dönemde (İlisulu 1973), 10 Mayıs-10 Haziran tarihleri arasında hasat edilmiştir. Hasat öncesi her alt parselde yanlardan birer sıra, parsel başlarından 0.5 m kenar tesiri olarak çıkarılmıştır. Geriye kalan hasat alanındaki bitkiler orak ile biçilerek tarlada 4-5 gün süreyle kurutulmuş ve dövülerek harmanlanmıştır.

3.2.2. Araştırmada İncelenen Gözlem ve Ölçümler 3.2.2.1. Verim

Verimle ilgili değerlendirmeler aşağıda verilmiştir. 3.2.2.1. Tohum verimi ( kg / da )

Her parsele ait temizlenmiş tohumlar 0.01 g duyarlı terazide tartılarak tohum verimi dekara kg cinsinden kaydedilmiştir.

3.2.2.2. Ham yağ verimi ( kg / da )

Her parselde birim alana (da) göre hesaplanan tohum verimleri o parsele ait ham yağ oranı ile çarpılarak, ham yağ verimi dekara “ kg” olarak tespit edilmiştir.

3.2.2.3. Ham protein verimi ( kg / da )

Her parselde dekara hesaplanan tohum verimleri o parsele ait ham protein oranı ile çarpılarak ham protein verimi dekara “ kg” olarak hesaplanmıştır.

3.2.2.2. Teknolojik özellikler

Ham yağ ve ham protein oranına ait laboratuar analizleri Konya Ticaret Borsası laboratuarlarında yapılmıştır.

3.2.2.2.1. Ham yağ oranı (%)

Her parselden elde edilen tohumlardan yaklaşık 50 gr örnek alınmıştır. Bunlar laboratuarda öğütülerek 70˚C sıcaklıkta 48 saat süre ile kurutulmuştur. Hazırlanan numunelerden alınan 10 g homojen örneklerde Soxhlet Metoduna göre 6 saat süre ile petrol eteri ekstraksiyonunda yağ analizi yapılmıştır (Doğan ve Başoğlu 1985).

3.2.2.2.2. Ham protein oranı (%)

Tanedeki ham protein oranının tespitinde Dumas yakma metodu kullanılmıştır. Bu metod, numunelerin 1200 0C sıcaklıktaki bir fırın içerisinde oksijen gazı altında yakılması prensibine dayanır. Bağlı azot moleküler ya da azot oksitlere dönüştürülür ve taşıyıcı gaz ile oksitleyici katalitik fırına taşınır. Yanma gazlarının temizlenmesinin ve kurutulmasının

(22)

ardından, indirgenme reaksiyonu için tungsten yada bakır bileşiklerindengeçirilerek, tüm azot bileşikleri N2 formuna dönüştürülür. Dedeksiyon Termal İletkenlik Dedektöründe (TCD) gerçekleşir. Kontrol ve değerlendirme bilgisayarı dedektörden gelen sinyalleri, numune ağırlığını ve kalibrasyon değerlerini dikkate alarak, protein değerini hesaplar.

3.2.2.3. Morfolojik özellikler

Morfolojik özelliklere ait ölçüm ve sayımlar, hasat olgunluğu devresinde her alt deneme parselinden tesadüfi olarak seçilen 10 bitki üzerinde gerçekleştirilmiştir. 3.2.2.3.1. Bitki boyu ( cm )

Toprak seviyesinden bitkinin en uç kısmına kadar olan mesafe ölçülerek cm cinsinden bulunmuştur (Öğütçü 1979, Göksoy ve Turan 1986).

3.2.2.3.2. Ana sapa bağlı yan dal sayısı ( adet )

Ana sapa bağlı yan dallar sayılmış ve adet olarak belirlenmiştir (Öğütçü 1979). 3.2.2.3.3. Bitki başına kapsül sayısı ( adet )

Bitkide bulunan kapsüllerin tamamı sayılarak, bitki başına kapsül sayısı adet olarak belirlenmiştir.

3.2.2.3.4. Kapsül boyu ( cm )

Her parselden tesadüfi olarak seçilen 10 bitkinin her birinden alınan 5’er adet (toplam 50 adet ) kapsülün sapa bağlandığı yerden gagamsı çıkıntıya kadar olan kısmının ölçülmesi ile bulunmuştur (Başalma 1991).

3.2.2.3.5. Kapsülde tohum sayısı ( adet )

Her parselden tesadüfi olarak seçilen 10 bitkinin her birinden alınan 5’er adet (toplam 50 adet) kapsül açılarak tohumlar sayılmış ve adet olarak belirlenmiştir (Öğütçü 1979). 3.2.2.3.6. Bin tane ağırlığı ( g )

Her alt parselden elde edilen üründen 4 tekrarlamalı 100’ er adet tohumun 0.001 g duyarlı terazide tartılarak ortalaması alınıp gram cinsinden hesap edilmiştir (Öğütçü 1979, Başalma 1991).

3.2.2.4. Fenolojik gözlemler 3.2.2.4.1. Çıkış süresi ( gün )

Her parseldeki bitkilerin ekiminden itibaren %50’sinin toprak yüzeyine çıktığı tarihe kadar geçen süre gün olarak kaydedilmiştir (Christensen ve ark. 1985, Özer 1996).

(23)

3.2.2.4.2. Kıştan çıkış oranı ( % )

Her alt parselin ortasında bulunan iki sıranın 1m’lik kısımları bu amaç için kullanılmış olup, sonbaharda bu kısımda bulunan bitkiler sayılarak kışa girişte bitki sayısı belirlenmiştir. İlkbaharda bitkilerin büyümeye başladıkları dönemde işaretlenen alandaki bitkiler yeniden sayılmıştır. Kışa girişteki ve kıştan çıkıştaki bitki sayılarından yararlanılarak kıştan çıkış oranı (% olarak) hesaplanmıştır ( Önder ve ark. 1995).

3.2.2.4.3. İlk çiçeklenme tarihi ( gün )

Her parselde ekim zamanından itibaren ilk çiçek görülünceye kadar geçen süre belirlenerek gün olarak kaydedilmiştir (Chay ve Thurling 1989, Başalma 1991).

3.2.2.4.4. Vejetasyon süresi ( gün )

Ekimden itibaren her parselde bitkilerin oluşturduğu kapsüllerin % 80’inde iri, küremsi, siyahımtırak renkli tohumların görüldüğü zaman kadar geçen süre gün olarak belirlenmiştir (İlisulu 1973, Schular ve ark.1992, Özer 1996).

3.2.3. İstatistiki analiz ve değerlendirmeler

Araştırma sonucu elde edilen değerler “Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller” deneme desenine göre “MSTAT” istatistik programında varyans analizine tabi tutulmuştur. “F” testi yapılmak suretiyle farklılıkları tespit edilen işlemlerin ortalama değerleri “Duncan” önem testine göre gruplandırılmıştır (Düzgüneş ve ark. 1987).

3.3. Araştırma Yerinin Genel Özellikleri

Farklı ekim zamanlarının dört kışlık kanola çeşidinde verim ve verim unsurları ile kalite özellikleri üzerine etkilerini tespit etmek amacıyla yürütülen bu araştırma, 2004 – 2005 üretim yılında Menderes / İzmir’de hazırlanan deneme tarlasında yapılmıştır. Araştırmanın yapıldığı bölgede rakım 2 m’dir.

3.3.1.İklim özellikleri

İzmir ilin Menderes ilçesinde denemenin yürütüldüğü yıl (2004-2005) ve uzun yıllar (1987-2003) ortalamalarına ait önemli iklim değerleri Çizelge 3.1’de gösterilmiştir.

Çizelge 3.1’in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, Menderes’te yapılmış bulunan 16 yıllık gözlemlere göre yıllık ortalama sıcaklık 14.6 ˚C olup, denemenin yapıldığı yıla ait yıllık ortalama sıcaklık (16.9˚C) uzun yıllara göre daha yüksek olmuştur. Kışlık kolza tarımında en önemli iklim faktörlerinin başında düşük sıcaklık, yağış ve uzun günler gelmektedir (Brouwer ve Schuster 1976). Sonbaharda ekilen kışlık çeşitlerin çimlenmesi, toprak yüzeyine çıkan genç bitkilerin düşük sıcaklıklara dayanabilmesi için kışa girmeden güçlü bir kök yapısı, kısa

(24)

Çizelge 3.1. İzmir İli Menderes İlçesi’nde Kanolanın Yetişme Dönemi (Ekim-Temmuz) İçerisinde 2004-2005 Ekim Yılı İle Uzun Yıllar (1987-2003) Ortalamasına Ait Bazı Meteorolojik Değerler *

Ort.Sıcaklık (˚C) Min.Sıcaklık (˚C) Toplam Yağış

(mm) Ort. Nispi Nem (%) Aylar Uzun Yıllar 2004-2005 Uzun Yıllar 2004-2005 Uzun Yıllar 2004-2005 Uzun Yıllar 2004-2005 Ekim 17.6 21.0 11.9 16.6 39.3 1.7 63.8 65.3 Kasım 11.5 14.4 7.1 10.9 104.6 100.0 73.1 65.3 Aralık 8.2 11.1 4.8 8.3 163.6 152.0 78.3 70.1 Ocak 6.6 9.9 2.5 6.9 82.0 124.0 7.2 71.9 Şubat 7.2 8.7 2.9 5.8 107.6 97.7 69.9 68.7 Mart 9.8 12.1 4.8 8.3 76.0 90.5 67.2 67.7 Nisan 13.8 16.4 7.9 11.6 57.8 17.3 67.0 60.3 Mayıs 19.0 21.5 12.3 16.4 32.5 35.8 61.0 60.9 Haziran 24.4 25.0 16.9 19.4 7.1 21.0 48.3 53.6 Temmuz 27.5 28.8 20.9 23.1 2.0 - 43.3 57.2 Toplam - - - - 672.5 640.0 - - Ort. 14.6 16.9 9.2 12.7 - - 57.9 64.1

* İzmir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü

bir gövde (12-15 cm) ve yeterli bir yaprak rozeti (8-10 yapraklı) oluşturması gerekmektedir (Kolsarıcı ve Başalma 1988). Bu yüzden ekimin yapıldığı Ekim, Kasım ve Aralık aylarındaki sıcaklıklar kolzanın çimlenmesi ve iyi bir kök sistemi oluşturması açısından son derece önemli olmaktadır. Denemenin yürütüldüğü yıl Ekim ve Kasım aylarına ait ortalama sıcaklıklar (sırasıyla 21.0 ˚C ve 14.4 ˚C) ile uzun yıllar ortalamasının (sırasıyla 17.6 ˚C ve 11.5 ˚C) birbirinden farklı olduğu görülmektedir (Çizelge 3.1). Brouwer ve Schuster (1976), kışlık kolzada çimlenmeden kış başlangıcına kadar olan devrede yağışın verime fazla etkisi olmadığını ancak iyi bir gelişme için bu devredeki sıcaklığın ortalama 15˚C olması gerektiğini bildirmiştir. Araştırmamızda ekimlerin yapıldığı Ekim ve Kasım aylarındaki sıcaklıklar kolza için uygun olmuş ve bitkilerin çıkışı gecikmemiştir. Ancak son ekim zamanı olan 10 Aralık’ta sıcaklıkların çok düşük, yağışın yüksek olması nedeni ile çıkış olmamıştır. Bitkilerin gerek vernalizasyon ihtiyacının karşılanabilmesi, gerekse don nedeni ile kıştan zarar görmemeleri açısından önemli olan Aralık, Ocak ve Şubat sıcaklık ortalamaları incelendiğinde, uzun yıllar ve denemenin yapıldığı yıl arasında bazı farklılıklar görülmüştür (Çizelge 3.1). Araştırmamızda, minimum sıcaklık 5.8˚C ile Şubat ayında görülmüştür. Bununla birlikte, özellikle Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat ayına ait uzun yıllar sıcaklık ekstremlerine bakıldığında (sırasıyla 7.1˚C, 4.8˚C, 2.5˚C ve 2.9˚C), denemenin yapıldığı yıl kışın hafif geçtiği söylenebilir. Schrimph (1953), çiçeklenme öncesindeki düşük sıcaklıklar ve yağış ile

(25)

kolzada çiçeklenme başlangıcının geciktiğini ve çiçeklenmeden önceki 40 günlük devrede düşük sıcaklığın +7.2˚C olması gerektiğini bildirmiştir. Araştırmamızda çiçeklenmenin başladığı Mart ayı ortalama sıcaklığının (8.3 ˚C), uzun yıllar sıcaklık ortalamasından ( 4.8 ˚C ) yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, araştırma yılında Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarındaki sıcaklık ortalamaları da uzun yıllar ortalamasından yüksek gerçekleşmiştir (Çizelge 3.1).

İzmir’de 1987’den 2003’e kadar yapılmış 16 yıllık gözlemlere göre, kolzanın vejetasyon süresi (Ekim-Temmuz) boyunca düşen toplam yağış 672.5 mm’dir. Denemenin yapıldığı 2004-2005 yılı ekim döneminde ise bu değer 640.0 mm olarak tespit edilmiştir. Çizelge 3.1 incelendiğinde, uzun yıllar ve deneme yılları arasında farklılıklar görülmüştür. Araştırmada, denemenin yürütüldüğü yılın toplam yağış miktarı, Ekim, Kasım, Aralık aylarında uzun yıllar ortalamasının altında, Ocak, Mart ve Mayıs aylarında ise üzerinde gerçekleşmiştir. Özellikle ilk iki ekimin yapıldığı (10 Ekim ve 25 Ekim) Ekim ayı içerisinde düşen toplam yağış 1.7 mm ile uzun yıllar ortalamasının (39.3 mm) çok altında yer almıştır. Bu durum ekim ayının çok kurak geçtiğini göstermekte olup, çıkışı sağlamak için sulamayı gerekli kılmıştır. Elçi ve ark. (1987) tarafından kışlık kolzada çiçeklenme döneminde görülen devamlı kuraklığın yetersiz dallanma, sararma ve tomurcuk dökülmesine neden olduğu bildirilmiştir. Kapsüldeki tohumların olgunlaşma safhasında oldukları Mayıs ve Haziran ayında düşen yağış (sırasıyla 35.8 mm ve 21.0 mm) uzun yıllar ortalamasından (sırasıyla 32.5 mm ve 7.1 mm) yüksek olmuş ve bu durum hasat tarihini geciktirmiştir.

Araştırmamızda, ekim dönemine ait ortalama nisbi nem (% 64.1) uzun yıllar ortalamasına (% 57.8) yakın olmuştur. Deneme yılında en yüksek nem Ocak ayında (% 71.9) , en düşük nem Haziran ayında (% 53.6) gözlenmiş olup, bu değerler uzun yıllar ortalamasından (sırasıyla %7.2, % 43.3) farklılık göstermiştir (Çizelge 3.1).

3.3.2. Toprak özellikleri

Araştırmanın yapıldığı deneme alanında 0-30 cm derinlikten toprak örnekleri alınmış ve analize tabi tutulmuştur. Toprak örneklerinin analiz sonuçları Çizelge 3.2’de verilmiştir. Denemenin yürütüldüğü arazinin toprakları killi-tınlı bir tekstüre sahiptir. Araştırma yeri topraklarının organik madde içeriği iyi, kireç miktarı yüksek olup, hafif alkalin reaksiyon

göstermektedir. Tuzluluk probleminin olmadığı topraklar, elverişli potasyum ve fosfor bakımından yeterli seviyededir (Bayraklı 1987).

(26)

Çizelge 3.2. Araştırma Yeri Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri * Toprak Derinliği (cm) Bünye Kireç ( % ) Toplam tuz (%) pH Fosfor (P2O5) ( kg /da ) Potasyum (K2O) ( kg / da ) Organik madde ( % ) 0-30 Killi-tınlı 11.0 0.07 7.8 9.6 79.0 2.5

Şekil

Çizelge 3.1. İzmir İli Menderes İlçesi’nde Kanolanın Yetişme Dönemi (Ekim-Temmuz)  İçerisinde 2004-2005 Ekim Yılı İle Uzun Yıllar (1987-2003) Ortalamasına Ait  Bazı Meteorolojik Değerler  *
Çizelge 3.2. Araştırma Yeri Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri * Toprak  Derinliği  (cm)  Bünye  Kireç ( % )  Toplam  tuz  (%)  pH  Fosfor  (P2O5 )  ( kg /da )  Potasyum (K2O) ( kg / da )  Organik madde ( % )  0-30  Killi-tınlı     11.0
Çizelge  4.1.  Farklı  Ekim  Zamanlarında  Kışlık  Kanola  Çeşitlerinde  Tespit  Edilen  Tohum  Verimi Değerleri (kg/da) ve Duncan Testi Grupları
Çizelge 4.4. Farklı Ekim Zamanlarında Kışlık Kanola Çeşitlerinde Tespit Edilen Ham Yağ  Verimi Değerlerine Ait Varyans Analizi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Farklı zamanlarda Güney Avustralya‟ da yapılan salkım seyreltmesinde tane ağırlığı, salkım ağırlığı, yaprak alanı, budama odunu ağırlığı bakımından fark

Bazı mayaların küf ve diğer mayalara karĢı olan katil toksinler tarafından üretilen antagonistik (katil aktivite) özelliği vardır (Magliani ve ark.. Bu özellik hasat

In this study, the history of translation, different translation types, the relation of translation, language and culture will be studied also the terms

a) Türk su yönetim sisteminde yaşanan sorunların neredeyse tamamının, kurumlar arasında etkin eşgüdüm ve koordinasyon sağlanamamasından ve planlama aşamasında

Kain buna razı olmayınca Adem, bir kurban vasıtasıyla durumu Tanrı’ya havale etmiş, kimin takdimesi tanrı tarafından kabul edilirse Kain’in ikiz kız

Toplumumuzun beslenmesinde çoğunlukla geleneksel yöntemlerle üretilen ve toplam karbonhidrat ve nişasta içerikleri oldukça yüksek olan kavrulmuş nohut (beyaz,

Modeldeki bağımsız değişken olan mobbing türlerinden işgörenin sosyal ilişkilerine ve sağlığına yönelik saldırılar ile örgütsel vatandaşlık davranışları arasında

In this study, the observation that 100 µg/mL protein containing turnip exosome- mediated inhibition of the proliferation of a breast cancer cell is unique for