Topkapı sarayında tarihî odalar ı
r ı
i 3
Mustafa 1 in hapsedildiği oda
Yazan:
Halûk
Y.
Şehsüvaroğlu
Altın yoldaki taş merdivenden çıkınca loş koridorlardan geçilip bir aralığa giriliyor, soldaki kubbe li oda 1. Mustafanın hapsedildiği yerdir.
Odaya sonradan bir asma kat ya pılmış, gözdeler tarafına bakan alçı pencerelerle diğer pencerelerden bazıları dolab haline getirilmiştir.
İçerisi malakâri nakışlarla süslü- kubbe üstüne açılmış dört alçı pen cereyle aydınlanıyor, duvarlar ve ocak çinilerle kaplıdır. Ocağın sa ğında mermer korkuluklu bir şir yan, solda üzeri çinilerin yeşil çenliğile pırıldayan bir kemer bu lunmaktadır.
Asma katın altına rastlayan yer lerde loşluk koyulaşmakta, tam kub benin altında renk renk camlardan •üzülen ışıklar ocak ve duvar çi nilerinde oynaşmaktadır.
Bu yarı aydınlık odalarda hâtıra lar daha büyük bir vuzuhla kımıl danmaktadır. Şirvanm altındaki eski bir minder üstünde âdeta Mus tafanın seyrek siyah sakallı, bed baht yüzü seçiliyor, İri gözlerini bir noktaya dikmiş, birbirini tutmıyan kelimelerle sayıklamaktadır. Üs tünde pamuklu bir hırka, başında perişan bir kavuk var.
Kuşlara, balıklara altın atmakla, huzuruna giren vezirlerin tülbend- lerinl kakıp başlarını açmakla ge çirdiği üç aylık saltanattan belki hiç bir şey hatırlamamaktadır.
Yalnız korkulu ve dalgın gözleri zaman zaman yanındaki iki güzel ve gene kadına iliştikçe gülümsü yor ve onları ellerile başile yanına çağırıyor.
Kubbeli odanın dört duvarı ara sında kim bilir günler ne sıkma ve elemle gelip geçmiştir. İki gene kadın bu mahpes hayatının bütün acılarım duymuşlar, belki Musta- faya bazan hiddetle, bazan ıstırabla bakmışlardı. Mustafa, yalnız anla şılmaz kelimeler mırıldanmış, za man zaman su ve yemek istemiş ve geceleri kubbeli odanın eski sediri üzerinde Uıtilâclı uykularına dal mıştı.
1622 yılının mayısında şehirde fevkalâde vak'alar başgöstermişti. Sipahiler, yeniçeriler ayaklanmış, Hoca Ömer Efendinin, Kızlar Ağası Süleymanın, Sekbanbaşınıü, K ay makamın, Defterdarın ve Sadrazam Dilâver Paşanın başlarını İstemiş lerdi.
meme, âjllerin İsteğini Padişaha
bildirmiş, II. Osman bu kanlı ar zuların yerine getirilemiyeceğini söylemişti. Padişah, ulemanın rica sına karşı (siz uğraşmayın, onlar başsız bir güruhtur, yakında dağı lırlar) cevabını vermiş, fakat din ve ilim adamları, ötedenberi padi şahların böyle istekleri kabul et tiklerini söyleyince gene hüküm dar (ihtilâlin başı siz imişsiniz gibi söylüyorsunuz, âsilerle beraber sizi de idam ederim) diye bağırmış ve ulemayı saraydan dışarı bıraktır- mamıştı.
Ulema geri dönmeyince âsiler saraya yürümüşler, sarayın birinci avlusunu doldurmuşlardı. Mahşeri kalabalık sopalarla, silâhlarla orta kapıya doğru ilerliyor ve Hocanın, Sadrazamın, Kızlar Ağasının başla, rım isteriz çığrışları korkunç bir uğultu halinde meydanı dolduru yordu.
Asiler ikinci avluya girdikleri vakit ulema, Babiissaadenin önün de bulunuyordu. Bunlardan Gubari Efendi, gelenlere (bizim sözümüz dinlenmedi, siz gidiniz, kendiniz söyleyiniz) demiş ve asker içeri kaçan Akağaların arkasından bir sel halinde Enderun avlusunu dol- duruvermişti.
Enderun avlusunda sesler bir denbire değişmiş (biz Sultan Muşta fayı isteriz) feryadı sarayın duvar larına aksetmeğe başlamıştı.
Mahbes odasının kubbesinde bu sesler çınlamağa başladığı vakit üç gündür susuz ve yemeksiz bu akıl mış Sultan Mustafa ne olduğunu anlayamamış, kızlar ümidle doğ rulmuşlar ve bu sırada kubbenin üstünde dolaşan insanların ayak seslerini duymuşlardı.
Kubbedekiler (Sultan Mustafayı isteriz) diye çığırışırlarken aşağı dan kızlar (Sultan Mustafa bura dadır) diye ses vermişlerdi. Bunun üzerine askerler derhal kubbeyi delmeğe başlamışlar, fakat o esna da haremağaları oklarını bunlara çevirmişlerdi. Ok atmağa kalkışan ağalar öldürülmüş ve kubbe deli- nip divanhanenin perde ipierile âsilerden biri aşağıya indirilmişti.
Bu esnada loş odada Sultan Mus tafa, eski bir minder üzerinde otu ruyor ve iki cariye karşısında du ruyordu. İnen adam Mustafaya doğ ru yürüyerek (Padişahım, dışarı daki asker size muntazırdır) demiş. Mustafa ona boş bakışlarla bakıp
sadece (su isterim) cevabını ver mişti. Yeniçeriler derhal yukarıdan telâtin bir somaki» su indirmişler, Mustafa siyah seyrek sakallarından damlalar akıtarak bu suyu kana kana içmişti.
Yeni Padişah kubbenin Üzerine çıkarılmış fakat orada kızları da is terim, diye tutturmuştu. Onlar da iplerle yukarı alınmış ve buradan avluya inilmişti. Mustafayı harem avlusunda Müftünün atına bindir mişler, fakat Padişah za'fından at üstünde duramamış, bunun üze rine arz odasına götürülmüştü.
Mustafa şaşkın bakışlarla, etra fını alan kalabalığa dalıyor, gözle rine askerlerin silâhlan İlişince tirtir titriyordu.
Askerler eski saraya koşup va lidesine müjde götürüyor, minare lerden Mustafanın padşahlığı ilân ediliyordu. Mustafa perişan kavu ğu, eski pamuklu hırkası il# iki cariyesi, Derviş ismindeki kölesi ile beraber bir arabaya konulmuş, halk arabayı ellerile çekerek Mus- tafayı eski saraya götürmüşlerdi.
II. Osrnanm da başını yiyen kanlı ihtilâlden sonra Mustafa, Topkapı sarayının loş dehlizlerinde, büyük sofalarında koşuyor, her odanın kapısına (Osman, Osman, gel beni bu saltanat yükünden kurtar) diye vuruyordu.
On beş aylık bir saltanattan son ra Mustafa tekrar tahttan indiril miş ve haremde eski mekânına ko nulmuştu.
Kubbeli odanın derin sükûtu, Mustafanın bedbaht hikâyesile do ludur.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi