• Sonuç bulunamadı

Dikkate değer bir insan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dikkate değer bir insan"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İNGİLİZCEDEN TERCÜME EDİLMİŞTİR

DİKKATE DEĞER BİR İNSAN

Her memlekette tehlikeye maruz kalan vatanı için varını yoğunu hatta hayatını fedâ etmeye hazır insanlar eksik değildir.

Fakat bir memlekette rahat ve her türlü sı­ kıntılardan âzade bir hayat sürerken ideal uğrunda çarpışmak için,mesut ve müreffeh yuvasını,bütün malı­ nı mülkünü,hatta hayatını tehlikeye koyan bir kimse hakikaten nadir bulunur.

İşte idealist bir Türk olan ve bütün hayatı boyunca hakikî demokrasi ve insanlığın hürriyeti için mücadele etmiş bulunan Satvet Lutfi Tozan böyle bir kimsedir.

Memleketi olan Türkiye'de onun çok dostu ve çok taraftarı,pek çok takdirkârı vardır.Yarım asra yakın bir zaman evvel mektep talebesi iken hapsedil­ mesi, daha sonra ölüme mahkûm edilmesi,bu cezalara kendi milletinin hürriyeti için mücadele ederken çar­ pılması itibariyle fazla hayrete şayan olmıyabilir.

Fakat ikinci Dünya Harbinde medeniyetin ta kendisinin tehdit edilmekte olduğunu görünce,Satvet Lutfi hiç bir karşılık beklemeksizin ve aramaksızın sadece vicdanının sesine uyarak bir dakika tereddüt etmeden ansızın bu kargaşalığın içine atıldı.

Siyasî ve İçtimaî durumunun kendisine bah­ şettiği imkânlardan faydalanarak müttefiklere elinden gelen bütün yardımı yaptı. Satvet Lutfi,yaşma bakmak­ sızın harbin en tehlikeli teşkilâtı olan ( S.O.E.)ile teşriki mesaiye karar verirken ne kendi ailesini ne pek yolunda giden işlerini,ne de Boğaziçindeki dünya

cennetine çevirdiği mamûr malikânesini düşünüyordu. 0 yalnız davasının doğruluğuna inandığı müttefikle­ rin safında dövüşmek ve muvaffak olmak istiyordu.

Düşmanlarımızdan uzun zaman kaçamıyacağını kendi de biliyordu.Nitekim 27 mart 1942 tarihinde

Bu-ı

dapeşte'de tevkif edilerek bir hafta içinde idâma mahkûm oldu.Bir mucize kabilinden asılmadı.Cezası oniki sene kürek hapsine tahvil edildi.İki sene Bu­ dapeşte'deki ( Margit Körüt ) hapishanesinde yattık­ tan sonra yine kendisinin teşkilâtı sayesinde Roman­ ya'ya kaçtı.Romanya diktatörü Mareşal Antonesou'nun

(2)

(

2

)

itimadını kazanarak sekiz ay sonra 26 temmuz 1944 ta­ rihinde Müttefiklere Mareşalin münferit sulh şartla­ rını getirdi.Müttefikler "bu teklifi kahul etmediler. Ve dört hafta sonra 23 ağuştos 1944 de Rus orduları Romanya’yı işgal ederek Mareşal Antonescu'yu tevkif ve idam ettiler.

Görünüşte müttefiklere,aslında ise insanlık idealine hizmet eden hu kahraman gönüllünün yapmış olduğu hizmet ve fedakârlıklar o kadar büyük ve kıy­ metli idi ki İngiltere Kralı VI.George kendisini İn­ giltere İmparatorluğunun " Honorary Officer of the Order of the British Empire " nişan ve Unvanı ile taltif etti.

GÜVENİLİR BİR DOST

Asrımızın ilk senelerinde Sultan Abdül-Ha- mid II nin despotizmi hâlâ bütün şiddetiyle devam e- diyordu.Her iki selefinin de tahttan indirilişlerine ve uğradıkları feci âkıbetlere şahit olmuş olan bu

zâlim hükümdar birbirinden tamamen farklı din,millet ve ırklara mensup otuzmilyonu mütecaviz tebası.^üze­ rinde,itimat edilen,sevilen bir padişah olduğundan değil fakat gayet iyi teşkilâtlandırılmış bir hafiye şebekesi ve fert hürriyetini sıkı bir surette zapt ve rapt altında tutuşu sayesinde,pek te emin olmıyan bir hâkimiyet tesis etmişti.

Halkın,bilhassa büyük bir baskı altında tu­ tulan azınlıkların merhametsizce istisüıar edilişi,Os­ manlI İmparatorluğunu büyük bir çöküntü ile karşı karşıya bırakmış,bütün bunlardan başka tefessüh etmiş bir kırtasiyecilik de bir zamanların bu koskoca hey­ betli İmparatorluğunun prestijini kökünden baltala­ mıştı.Nihayet milletin içinden öylesine bir nefret

uyanmıştı ki çok geçmeden mühim bir kısmı Orduya men­ sup subaylardan teşekkül eden bir gizli cephe kurul­ muştu.

Bu gizli teşkilât,başlıca " İttihat ve Te­ rakki Cemiyeti ” ve " Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merke­ ziyet Cemiyeti ” nden ibaret olup mensupları da " JÖN TÜRK'LER ” diye bilinmektedir.Bu ikinci gizli teşek­

(3)

( 3

1

küle iştirak edenler arasında Satvet Lutfi namında genç "bir hukuk talebesi de bulunmaktaydı.Bu genç öyle büyük bir tehalükle bm ihtilâl cemiyetini tutuyordu ki nihayet sarayın hafiyeleri kendisinin izini bulup

tevkif ettiler.Böylece Satvet Lutfi 1907 senesinde ilk mahkûmiyetine çarpıldı.

1908 de bu " Genç Türk'ler " Sultan Abdül- Hamid'i devirmeğe ve Meşrutiyet'i ilân etmeye muvaf­ fak oldular.Meşrutiyet sayesinde İmparatorluğun mu­ kadderatını kontrol altında tutabilmeği emniyet altı­ na almış oluyorlardı.Meşrutiyetin ilânından sonra millet,biri milliyetçi diğeri leberal olan iki cemi­

yetin yekdiğerine zıt olan programlarını görüp de şüpheye düşmesin diye bu iki cemiyet 21 ağustos 1908 de birleşti.

Fakat çok geçmeden komite içinde muhtelif temayüller çarpışmaya başladı.Milliyetçiler ve Ademi- merkeziyetçiler diye ikiye ayrıldı.Bunlardan İttihat­ çılar koyu milliyetçi ve merkeziyet taraftarı idiler. Başlıca kodamanları Talât (l),Enver (2),Cemal (3)» Kara Kemal (4),Hüseyin Cahit ve Cavit Beylerdi.

Kuvvetten ziyade ideallere dayanan Ademi- merkeziyetçiler ise, için için kaynıyan hoşnutsuzluğu dindirmek emeliyle çökmek üzere bulunan İmparatorlu­ ğu federal bir idareye bağlamayı hedef ittihaz etmiş bulunuyorlardı.Sırp olsun,Bulgar,Arnavut,Rum,Ermeni veya Arap olsun,OsmanlI'lara tabi bütün ırklara aynı medeni ve siyasî hakları tanımak,hepsine eşit imtiyaz ve muhtariyet vermek istiyorlardı.

Ademimerkeziyet partisinin lideri ve parti­ ye bu ilhamı veren,bizzat Hânedana mensup,Sultan Ab- dül-Hamid'in kızkardeşinin oğlu Sabahaddin idi.

Prens Sabahaddin 1899 da babası Damat Mahmut Paşa ile birlikte Avrupa'ya kaçmış»müstebit hükümdara karşı ve memleketinin selâmeti için 1908

senesine kadar süren mücadelesine girişmişti.

1) 15.3.1921 de Berlin'de bir Ermeni tarafından öldü­ rülmüştür.

2) Ağustos 1922 de Buhara civarında Rus'lara karşı döğüşürken öldürülmüştür.

3) 22.7.1922 de Tiflis'te bir Ermeni tarafından öldü­ rülmüştür.

4) İzmir suikastı akabinde tevkif edileceğini anla­ yınca saklandığı bir tavuk kümesinde intihar et­ miştir.

(4)

(

4

)

i

Genç Satvet,daha 1906 da Ademimerkeziyet Cemiyetine iltihak etmişti.1907 de tevkif olunmuş ve 1908 ihtilâli üzerine hapisten kurtularak hürriyeti­ ne kavuşmuştu.

OsmanlI İmparatorluğunun eski eyaletlerin­ den biri olan Bosna-Hersek'in feodal toprak sahiple­ rinden olup muhafazakârlığıyla şöhret bulmuş,o kadar ki 16 ncı asrın ilk yarısında iyi niyetli Sultanla­ rın reform yolunda yaptıkları bütün teşebbüslere karşı koymuş,bir ailesinden gelen Satvet Lutfi'nin modern demokrasinin cesur ve cür’etkâr bir müdafii olarak yetişmesi ruhundaki tahteşşuur bir mücadele­ nin eseri olsa gerektir.Belki Hersek*teki ilk tahsil

senelerinde,o zamanlar bu bölgeyi işgal etmiş bulu­ nan ve bize,zamanın reaksiyoner ve orta çağlara has bünyede bir milleti,Türk'lere ise ideal,modern ve demokratik bir devlet olarak görünen bir Avusturya mektebinde ilk tahsili sırasındaki temasları netice­

si bazı Avrupai idealleri benimsemiş olması ihtimal dahilindedir.

Bir müddet sonra cenahlar arasındaki fikir ayrılıkları had bir safhaya girdi.OsmanlI İmparator­ luğunun bu zayıf anlarından Balkan eyaletleri,ırk- . d a ş l a r ı n m kendi hudutları dahilindeki için için kaynıyan hoşnutsuzluklardan bilistifade kendilerine

zafer ve hürriyetlerini kazandıran,Türk'lere ise Balkan'lardaki bütün topraklarını kaybettiren 1912 harbine giriştiler.

Ademimerkeziyet fikrinin müdafiileri,bu milli felâketin muhakkak olduğunu çok evvelden sez­ miş ve söylemiş ve böyle bir facianın vukuunu önle­ mek için idâri Ademimerkeziyetin bir an evvel Hükü­ metçe tatbikini istemişlerdi.Bu büyük felâketten

sonra da programlarına daha büyük bir imanla bağlan­ dılar. Satvet ve mesai arkadaşları İttihat ve Terakki Hükümetine ağır hücumlarda bulunacak kadar ileri gittiler,(1912 sonları ve 1913 başları) Onun bu hü­ cumları eski dostlarını o kadar kızdırdı ki harp ha­ linden istifade ederek kendisini vatana ihanetle suçlandırıp idâma mahkûm etmek üzere iken askeri mahkeme cezayı müebbet hapse çevirdi.

(5)

(

5

)

bulunduğu sene başında,iktidar partisi behemahal ra­ kiplerinin kendilerini desteklemesine muhtaç olduk­ larından taktiklerini değiştirmek zorunda kaldılar. Sureti k a f i y e d e bir harici istikraza ihtiyaç vardı. Bunu da o zamanlar ancak Fransa'dan temin edebilir­ lerdi.Fakat Fransa'nın müstebit v e diktatörlere hiç bir şekilde yardım etmek istemiyeceğini de biliyor­ lardı.Bunun üzerine 1913 senesinde kendisini gıyaben idâma mahkûm etmiş oldukları Prens Sabahaddin'e ya­ naşmak ve onun Fransa'daki nüfuz ve kıymetli temas­ larından istifade etmek istediler.

Sabahaddin o zamanlar,kendi sine büyük mi­ safirperverlik gösteren Fransa'ya iltica etmiş bulu­ nuyordu.

Bunun hikâyesi uzundur.Hülâsa,Sultanahmet- teki hapishanede yatan Satvet,1914 ün başında birden­ bire ve hiç kimsenin haberi olmaksızın İttihat ve Te­ rakki Hükümetinin hazırlattığı müstear bir pasaport­ la Paris'e gitti.

Paris'e varınca doğruca şefi Sabahaddin Beyi buldu.Zaten Prens kendisini bekliyordu.Ertesi

sabah,sekiz aydan beri Paris'te oturan ve istikraz işini maalesef beceremeyen Maliye Nazırı Cavit Beyle buluştu.Sabahaddin Bey de Fransa Maliye N a z ı n M.Ca- illaut'yu ziyaret etti.İki gün sonra Fontainbleau' daki Berbison'da Sabahaddin Beyin oturduğu otelde Sört kişilik uzun bir öğle ve akşam yemeği tertip

edilerek istikraz meselesi prensip olarak hal edildi. Bu parlak muvaffakiyetten sonra civanmert Satvet o zamanın Dahiliye Nazırı Talât Beye verdiği sözü tutarak kemali tevazu ile İstanbul'a dönüyor ve yine hapishaneye giriyor.Lâkin iki ay geçmeden Satvet ve mahkûm bulunan diğer mesai arkadaşları o zamanın âdetine göre " Affı Şahane " ye mazhar olarak serbest bırakıldılar.

Kısa bir zaman sonra Saraybosna cinayeti vukubuldu.Onu takiben de Dünya Harbi başladı.

Ademimerkeziyetçiler Türkiye'nin Üçlü-İtti- fak (yani Fransa,İngiltere ve İtalya ) safıhda harbe girmediği takdirde hiç olmazsa tarafsız kalmasını is­ tediler .Fakat Harbiye Nazırı Enver Paşanın empoze ettiği Alman taraftarlığı o kadar kuvvetli idi ki Türkiye 1915 de Goben ve Bresslau'nun Sivastapol'u

(6)

bombalaması ile harbe girmiş oldu.

Çanakkale Harbinin sonlarına doğru,1916 da, Prens Sabahaddin ki o sıralarda İsviçre'de bulunuyor­ du,memleketini İttifak devletleri safına geçirmese bile hiç olmazsa münferit bir sulh yapması için hü­ kümeti ikna ederek,feci neticeden kurtarmak için çırpmıyordu. Satvet 'in Prens'le temas halinde oldu­ ğu bilindiğindeh Çanakkale Harbi sıralarında kendi­

si Bursa'ya sürülmüştü.

Çanakkale Harbi sona ererken Sabahaddin memleketine mümkün olduğu kadâr yakın olabilmek mak-

sadiyle bir ara,daha Harbe katılmamış bulunan Yuna­ nistan'a indi.Satvet'e bir mesaj ulaştırmaya muvaf­

fak oldu.Bu mesajda,gereken makamlarla temasa geçme­ nin tam zamanı olduğu ve ne yapıp yaparak büyük bir nüfuza sahip bulunan Talât Beyle görüşmeye çalışması bildiriliyordu.Satvet Bey,bunun üzerine Talât Beye bir Telgraf çekti.Ve onun tarafından davet edilerek teklif ve fikirleri dikkatle dinlendi.

0 sıralarda Miralay Yakup Cemil de İttihat ve Terakki Hükümetini devirmek ve münferit sulh yap­ mak için teşkilât yapıyordu.Fakat aynı gaye için ça­

lışan Satvet Lutfi 5den haberi yoktu.

Talât Beyle anlaşarak İsviçre'ye gidip orada müttefiklerle temas etme vazifesini üzerine alan Satvet Lutfi Sirkeci»den trene binip İsviçre'ye hareket edeceği sırada tevkif edildi.Bu hiç beklen­ meyen bir haldi.Tevkif sebeplerini bir türlü anlıya- mamıştı.İngiliz ve Fransız’larla (Sabahaddin Bey va- sıtasiyle) temas için İsviçre'ye gidiyorsa bu,kendi Hükümeti ile yaptığı bir anlaşma neticesi idi.Bilâ­ hare öğrendi ki Miralay Yakup Cemil sulh-u münferi­ di Hükümeti devirmek ve mevkii iktidarı ele almak

suretiyle yapmak istiyordu.Satvet'in tevkifi de bu iki teşebbüsün bir anlaşma olması korkusundan ileri geliyordu.Örfi Harb Divanı bunların arasında böyle bir anlaşma mevcut olmadığını meydana çıkardı.

Yakup Cemil,onaltı saat süren üç celselik mahkeme neticesinde idâma mahkûm oldu ve Kâğıthane-

de kurşuna dizilmek suretiyle idâm edildi.Arkadaş­ ları ise Anadolu'nun muhtelif vilâyetlerine sürgün edildiler.

(7)

Satvet,beraat etmekle beraber o zamanlar Anadolu'nun çıplak,vahşi ve eski bir kasabası olan Ankara'ya nakledildi.Orada tam bir sene sürgün ola­ rak kaldı.

Rusya'da çıkan ihtilâl ve Rusya'nın harp­ ten çekilmesi yüzünden vaziyet tekrar değişti.Türk askerleri " Rusya bitti,Moskof bitti,artık harbe lüzum yoktur " diye söylenmeye başladılar.Rusya'ya karşı harb etmeyi anlıyorlardı.Çünkü Rusya onların

ezeli ve edebi düşmanı idi.Fakat Kırım Harbinde Rus- lara karşı kendileri ile birlikte çarpışan eski si­ lâh arkadaşları ile,yani Fransız ve İngiliz'lerle niçin harp etsinlerdi ? Orduda gizliden gizliye ve içten içe harbi bitirmek istiyen bir hareket başla­ dı.Bu, Satvet ve arkadaşlarına artık hiç sevilmeyen Hükümeti devirmak için harekete geçmenin zamanının geldiğini gösterdi.0 sırada yapılan bir çok tevkif­ lerden sonra Satvet'in de tevkif edilerek Divânı- Harbe verilmesine karar verildi ve Ankara'dan İstan­ b u l ’a getirildi.Dört polis refakatinde bileklerinde kelepçe bulunan Satvet,Haydarpaşa'ya getirildiği sırada onu tâ Ankara'dan beri takip eden ve bizzat kendisinin yetiştirdiği genç ve dinamik zabitlerin müdahalesile polislerin elinden kurtulup dağlara

sığınmaya muvaffak oldu.

Satvet,firarından 22 gün sonra ikinci de­ fa olarak idâma mahkûm edilmiş olduğunu öğrendi.

Dağlara iltica tarihinden onüç ay geçtik­ ten sonra harp bitip mütareke imza olunmak üzere iken,Satvet başı,bıyığı traş edilmiş bir halde bir­ denbire İstanbul’da görünüverdi.

Yeni ve son Padişah olan Vahdettin,Satvet' i çağırtarak Prens Sabahaddin'le görüşmesi için İs­ viçre'ye gitmesini irade etti.O sırada Müşir Ahmet İzzet Paşa Sadrazam ve Harbiye Nazırı olmuştu.Müşir Ahmet İzzet Paşaya Müttefiklerle mütareke yapması için vazife verilmişti.Satvet Lutfi,Padişahın huzu­ runa kabul eiildi.Sonra da mükerreren Sadrazamla görüştü.

( Türkiye Cumhuriyeti'nin İkinci Cumhur _ Reisi İsmet "İnönü" o tarihte Harbiye Nezaretinde Müsteşardı.)

(8)

(

8

)

Gerek Padişah,gerekse Müşir Ahmet İzzet Paşa İngiliz Donanması Çanakkale’den içeri girdiği sırada Ermenilerin ayaklanıp Türk'lerden intikam almıya kal­ kacaklarını veTürk’leri katl-etmek isteyeceklerinden ve hu vesile ile büyük bir anarşi vuku bulacağından korkuyorlardı.İngiliz’leri e yakın alâkası bulunan Satvet'ten,o sıralarda donanmasiyle Mondros'ta bulu­ nan Amiral Sir Arthur Galthoper’le görüşmesi istendi. Satvet vazifesini yaptı. Ve Amiral'den, işgal kuvvetle-^- ri başkanı sıfatiyle hiç bir kargaşalığa mahal veril­ meyeceğine dair söz aldı.

Satvet,Anadolu'yu kat'ederek Mondros'a git­ tiği vakit,aralarında General Towsend'in A.D.G.yaver­ liğini yapmış bulunan ve Kutel-Amara’n m Türk’lere teslim oluşu ile esir düşen bir yüzbaşı,Mousley'in de bulunduğu bazı İngiliz subayları ile de tanışmış­ tı. Yüzbaşı Mousley,Türk'lerin elinde üç sene harp esiri olarak kalmıştı." The Secrets of Kuttite " ad­ lı eserinde,Satvet'ten,harp esnasında ömrünü ideal uğruna hapishanelerde geçirmiş ve Prens Sabahaddin'e kavuşup onu " Türkiye'nin ışığı " olarak geri geti­ rebilmek ümidiyle yaşamış bir kimse olarak bahseder. Ve Satvet'i," iyi yetişmiş,pek güzel giyiriep., zarif bir Türk " diye tasvir ettikten sonra " sakin hali ve solgun yüzü bana çok tesir etti,gayet ciddi ve

samimi bir gençtir " diye devam eder.

Satvet ve Mousley bir defasında beraber se­ yahat etmişler .ve Mousley'in kitabında yazdığına gö­ re Satvet'le birlikte Satvet'i Prjss'e götüren gemi­ nin güvertesinde güneşin batışını seyrederlerken Satvet," Yurdumun güneşi batıyor,onun için bir tek ümit kalıyor,Sabahaddin " demiştir.Sonra da Mousley'e kayaların üzerinde inşa edilmiş ve bütün 1913 sene­

sinde içinde mahpus olarak yattığı eski taş Bodrum hapishanesini göstermiştir.Satvet,bu zindana taham­ mül edemez ölür,ümidiyle atılmıştı.Fakat Allah,ona göre kendisine kuvvet verdi.İçecek su bile bulunma­ yan bu kalede,Satvet ekseriya kalenin ortasındaki yosunlu,böcek ve kurt kaynıyan su birikintilerinden

su içebiliyordu.0 soluk rengini belki de burada ka­ zanmış, zindeliğini burada kaybetmişti.

Mousley'" Bütün çektiklerine rağmen,her ne pahasına olursa olsun memleketinin menfaati ica­ bı olduğuna inandığı her şeyi yapmaktan ve söylemek­

(9)

(

9

)

ten çekinmezdi.Onu,daima hakikati konuştuğunu bile­ cek kadar iyi tanıyorum " diyor.

Satvet,bundan sonra İsviçre'ye gidip Saba- haddin'i memleketine davet etmekle vazifelendirildi. Memleketin düşürülmüş olduğu bu fena durum hem Prens*i hem de Satvet'i fevkalâde müteessir ediyordu.

İS19 ikincikânun ayında Satvet tekrar Padi­ şah' m huzuruna kabul edildi.İki gün sonra bir Fran­ sız Harb gemisi ile hareket ederek Marsilya'ya oradan Paris'e ve İsviçre'ye gitti.Altı ay Sabahaddin Beyin yanında kaldı.

0 sıralarda Türkiye'nin son Sadrazamı olan Damat Ferit Pşşa iktidara geçmişti.Ferit Paşa hem Sabahaddin'i hem de Satvet'i müthiş kıskanmakta oldu­ ğundan Padişah'ı onlar aleyhine öylesine kışkırttı ki Padişah,Satvet'in Türkiye'ye dönmesini men etti.Fakat Satvet günün birinde bir İtalya laisser-passer'sile İstanbul'a geliverdi.

Bir müddet sonra Sabahaddin de Türkiye'ye geldi.Gayet sakin ve kendi halinde bir hayat sürerek politikaya hiç karışmadan kendini sosyal problemleri tetkik etmeye verdi.

1924'e yani Cumhuriyetin ilânına kadar Tür­ kiye'de kaldı.Cumhuriyetin ilânı ile Hanedanın bütün m e n s u p l a n ile birlikte Sabahaddin Bey de memleket dışına çıkarıldı.

Satvet Lutfi'ye gelince,İstanDul'un ecne­ biler tarafından işgali onu çok meyus etmişti.1921 senesine kadar bu muzdarip hayata tahammül edebildi. Nihayet o setıe içinde İstanbul’u terk ederek Avrupa' ya gitti.Ve ancak İstanbul’un Kuvvayı Milliye tara­ fından istirdadından bir müddet sonra geri döndü. Artık şahsi işler ile meşgul olmaya başladı.Avrupa' n m muhtelif memleketlerinde edindiği iyi münasebet­ ler ve dostları sayesinde bir çok mühim fabrika mü­ messillikleri temin etmeye muvaffak oldu.1926 da dünyanın en büyük petrol şirketi ve merkezi Hollan­ da'da bulunan Royal Duch'u temsilen ve yerleşmek ü-

zere Ankara'ya geldi.

Bir sene sonra o zamanın nüfuzlu dostları kendisini Büyük Millet Meclisi'ne girmesi için teş­ vik etmişler,fakat kabul ettirememişlerdi.Çünkü Satvet sadece bir parti adamı olanak yaşıyamıyacak

(10)

kadar serazat Dir karaktere sahipti.Her vatansever Türk gibi Atatürk'ün kurduğu partiyi her vesile ile destekledi.Lâkin hiç bir vakit politikaya karışmadı. İş hayatında hayli muvaffak oldu.Geniş tecrübesinden ve Avrupa'daki rotasyonlarından istifade ederek uzun seneler Türk Ordusunun silâh ve cephane müteahhitli­ ğini yaptı.

1939 ağustosunda yine Milli Müdafaanın bir işi için Polonya'ya gitmiş ve Varşova'nın Alman'lar tarafından harp ilânından sonra bombalanışma şahit olmuştu.Bunun üzerine derhaljmukavemet kuvvetleriyle temasa geçmiş ve onlara mühim miktarda silâh ve

cephane temin etmişti.

0(D

1940 senesinde bir gün müteveffa Sir Deni- son Ross'la İstanbul'da Abdullah Lokantasında yemek yiyorduk.Sir Ross biraz ilerimizde oturan orta boy­ lu,kuvvetli yapılı,zeki bakışlı,elli yaşlarında ka­ dar tahmin ettiğim bir zatı işaret ederek " Türki-1 -ye'nin en zengin adamlarından biridir.(l) Ordunun müteahhididir." demişti.Kendisine sadece bir merak

saikasiyle bakmış,nasıl bir insan olabileceğini tahmin edememiştim.

(1) 1940 senesinde Sir Denison Ross'un " Türkiye' nin en zengin adamlarından biri " diye gösterdiği Satvet Lutfi Tozan,o tarihte, şimdi Emirgân Korusu olarak bilinen -araziye ve içindeki müştemilâta sa­ hipti. Şimdiki değeri yüzlerce milyon lira olan bu yerler,1942 senesinde Hükümetin gayrı adil ve keyfi bir istimlâk kararı ile,burayı bir servet dökerek ihya eden Satvet Lutfi T o z a n ' m elinden gülünç de­ recede az bir karşılık ödenerek alınmıştır.

Bu suretle,1940 senesinde hakikaten zengin bir insan olan Satvet Lutfi Bey,1942 de servetinin büyük bir kısmını kaybetmiştir.

Satvet Lutfi Tozan,bütün hayatı boyunca,Osman­

lI İmparatorluğu'nun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaat ve şerefini korumak için çalışmış,bu uğurda

servet dökmüş,defalarca idâma mahkûm olmuştur.Fakat bu çetin hayat mücadelesinde,onu en çok müteessir eden olay,Macaristan’da Faşist'ler tarafından idâma mahkûm edilmişken,Türk Hükümet ricalinden kimsenin

(11)

(

11

)

Orada bana,aldığım izahata nazaran,Boğaz- içinde şahane malikânesinde hayvan yetiştirmeye me? raklı servet sahibi bir insan olarak gözükmüştü.Onun ne kadar enteresan bir şahsiyet olduğunu çok sonra, kendisiyle gayet iyi dost olduğumuz zaman öğrenebil­ dim.Bu zat,Satvet Lutfi Tozan'dı.( Tozan soyadını 1355 te Türkiye'de soyadı kanunu çıktıktan sonra al­ mıştır. )

Tozan,1341 senesinin martında,General Si- movich tarafından yapılan hükümet darbesinin ertesi günü Belgrad'a giderek Yunan Hükümeti namına Yugos-1 lav Hükümeti ile görüşmeler yapmış ve Birinci Harp' ten sonra Fransız'ların Selânik kampanyasının ka- panmasiyle Sırp'lara bağışladıkları silâhları on­ lardan satın almıştır.Yugoslav Hükümeti silâh ve cephane fabrikalarına sahip olduğundan Makedonya'da bırakılan bu Fransız silâhlarını satmakta bir mahzur görmemiştir.Fakat Alman'larm,nisanın 6 sına rastlı- yan bir pazar sabahı Belgrad'ı aniden bombalayışları ile işler yeniden karıştı.Belgrad'da ilk bombayı yiyen,Satvet Lutfi T o z a n ' m içinde bulunduğu Sırpski Kralj Oteli olmuştur.Uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkan Tozan,Yunan askeri delegasyonunun refakatinde Üsküp'e doğru hareket etti.Fakat Kosovska Mitrovit- sa'ya vardığı vakit şehir panik içerisindeydi.Bir gün evvel gecelediği Vrnjaçka Banja'ya döndü.Burası tamamen boşaltılmıştı.11 nisanda batı istikametine ilerliyen,taş,moloz taşıyan üstü açık bir vagona at­ lamaya muvaffak oldu.Geçtikleri her kasaba tahliye edilmiş,yiyecek içecek bulunmaz hale gelmişti.

İki gün sonra Sarajevo'ya gelen Satvet bu­ rada " Sokol " adında mütevazi bir otelde kendine yer bulabildi.Döndüğü vakit Oteli bir harabe halinde

kendisiyle ilgilenmemesi olmuştur.Satvet Lutfi Tozan gibi bir şahsiyeti,Faşist'lerin insafına terk eden bu şahıslar,bununla iktifa etmemişler,onun bu müşkül anından istifade ederek,utanç verici bir hareketle Boğaziçi'nin cenneti haline getirdiği arazisini e- linden almışlardır.Bu durum,1342 yıllarındaki faşist özentisi hükümet anlayışı için hazin bir ibret vesi­ kasıdır.

(12)

(

12

)

bulabildi.Amûdi bir şekilde tahrip edilen Otel,İtal~ yanlar tarafından bombalanmış,22 kişi ölümştü.Satvet ancak bavulunu ve trençkotûnun yarısını kurtarabildi.

Sarajevo’dan ayrılıp civardaki Pale’ye il­ tica eden Yugoslav Hükümetini aramaya başladı.Eosna- Hersek’i geçerek 18 nisanda Karadağ’a geldi.Bu sıra­ da Yugoslav Hükümeti ondan bir saat evvel,ellerinde kalan son tayyare ile kaçmıştı.Bir çok hücumlara ma­ ruz kaldı.Bombalar altında dolaştı.İki defa dörder kaburgası kırıldı.Bir top mermisinin parçasıyla ya­ ralandı.

Artıl Yugoslavya mağlûp olmuştu.Memleketin

____-— &7//İ ,

bir kısmı Alman’lar,bir kısmı da Italyan’lar tarafın­ dan işgal edilmişti.

Satvet Lutfi son şansını,yani Simoviç Hükü­ metini bularak onlarla birlikte harice çıkmak ümidi­ ni kaybetmişti.Bulunduğu yer Karadağ,42 sene evvel içinde doğduğu Hersek’in Trebûnje kasabasına takri­ ben 20 kilometre mesafedeydi.Heyecan içinde oraya gitti.Akrabalarını buldu.Dört gün kendini tedavi etti.

Sonra Sarajevo’ya döndü.26 haziran günü şehrin bir caddesinden geçerken iki Alman subayı ta­ rafından tevkif edildiLErtesi sabah Zagrep

istasyo-*

nuna,oradan da bir arabaya bindirilerek meçhul bir semte götürülürken bir tesadüf eseri olarak sokakta lâstiği patlamış şahane bir Mercedes otomobili ile karşılaşıyor.Limuzin içinde oturan fesli zat,yüzün­ den belli bir Boşnak’tı.Zagrep’te çokluk fes giyil- mediğinden karşısındakinin Bosna’lı bir müslüman ol­

duğunu anlayan Satvet onu " merhaba ” diye selâmladı. "Merhaba " diye cevap veren yabancı,Hırvatça kim ol­ duğunu sordu.Satvet çocukluk lisanı ile cevap verin­ ce,yabancı, kendisinin Bosna aksanını derhal fark et­ ti.Birkaç dakika içinde dost çıktılar.Bu adam o sı­ rada kurulan Hırvatistan yeni Hükümetinin Reisicum­ hur ( Poglavnik ) muavini Osman Bey Kulenoviç olup memleketin nüfuzlu adamlarından biriydi.(i)

Osman Bey,o anda gelen diğer bir lüks oto­ mobilin kapısını bizzat açarak berayı hürmet Tozan*ı

sağına oturttu.Hareket ederken,Alman zabitlerine dö­ nerek işlerine gidebileceklerini söyledi.Zabitler, Osman Beyin kim olduğunu anlamışlardı.Fakat Satvet’e karşı olan muamelesini anlıyamadıklarından şaşırmış­

lardı. Otomobil hareket ederken,Satvet Lutfi topukla­ rını vurarak kendilerini selâmlıyan şaşkın Alman su­ baylarına hem acıyor,hem gülüyordu.Osman Bey,Tozan’a

(13)

13

büyük saygı 'österdi. Çünkü onu maksatlarına kazanmak istiyordu.İki gün içerisinde lâzım gelen pasaport mu­ amelesini yaptırarak Almanya'ya gidebilmesi için müsa­ ade çıkarttı.Tren seferleri muntazam değildi.Lâkin Satvet,Almanya’ya ilk tayin edilen Hırvat sefiri DR. Branko Benzon ve maiyetini Berlin'e götüren hususi

trene misafir edildi.

Tozan,Almanya'da nüfuzlu kimselerle temastan çekinmedi.Eski bir dostu olan tayyare koloneli " Vel- tiens " (1) e mühim bir sır tevdi etti.Ona mukabil Alman OEduları tarafından işgal edilmiş bütün memle­ ketlerde serbestçe dolaşabilmesi için hususi bir lai-

sser passer temin etti.

Bir ara İsviçre'ye geçerek kaburga ve sırtın­ daki yaraları tedavi ettirdi.İki ay sonra,Almanya'daki dostları sayesinde bir vize temin ederek İstanbul'a dönebildi.

Bitler'in ölüm saçan orduları Balkan’ları ka­ sıp kavururken,beşerin hürriyeti için ölünceye kadar çarpışmaya azmeden böyle bir adam eli kolu bağlı du­ ramazdı. Miİli bayrağını Sırbistan'da dalgalandıran Mihailoviç'le temasa geçti.Tozan,müslüman olmasına rağmen hıristiyanları da aynı sevgi ile korumasını

/¿¡t0LŞ

biliyordu.Finlândiya'nın fahri konsolosu olması da ona işgal altındaki memleketlerde serbestçe dolaşma­ sına imkân veriyordu.Böylelikle evvelâ Yunanistan'a giderek müşterek maksat namına teşkilât yaptı.Bilâha­ re Bulgaristan’a geçti.Daha sonra Romanya'ya giderek Köylü Partisi lideri Maniu ile temas etti.Maniu'ya Alman'ların el koymuş oldukları telsiz makinası yeri­ ne yenisini vererek memleketin muhtelif yerlerine ya­ yılmış bulunan İngiliz ajanları ile irtibatını temin etti.Kendisi de bu ajanlar ve Genel Karargâh arasında işi tamamen organize edinceye kadar liezon vazifesi gördü.

1941 de Bükreş'te bulunduğu sıralarda Alman' lara sempatileri ile tanınmış iki Türk generali,Ali

Fuat Erden ve Hüseyin Hüsnü Erkilet,Hitler'in davet­ lisi olarak Alman-Rus cephesini gezmek üzere Bükreş’e 1

(14)

davet edilmişlerdi.Satvet kendilerine Athene Palace otelinde rastladı.Generaller,kendilerine büyük misa­ firperverlik gösteren mihmandarları Alman zabitleri­ ne teşekkür makamında bir ziyafet vermek istedikleri halde harcırahları böyle bir masrafa müsait olmadığın­ dan çaresiz kalmışlardı.Satvet bu durumu öğrenince he­ men onlara nezaket göstererek Otelin Salonunda güzel bir akşam ziyafeti verilmesini sağladı.

Sofra,Tozan*m nezareti altında tanzim ve ih­ zar edildi.Genel Kurmay Balkan Section Şefi olan çok zarif ve cerbezeli Alman koloneli,Tozan1 m sağında yer aldı.Ziyafet geç vakitlere kadar devam etti.Alman zabitleri hayatlarından memnun,yediler içtiler.Ziya­ fetin sonlarına doğru artık adamakıllı neşelenmiş ve açılmışlardı.Satvet'in Bosna'lı olduğunu öğrenen ko- lonel,onun Sırplardan nefret etmesi lâzım geldiğini düşünerek kendisine bir müjde verdi.

Führer,Yugoslavya'nın göstermekte olduğu mu­ kavemete çok kızarak,Belgrad'ı,karadan ve havadan bombalayarak ortadan kaldırmaya ve kaçmak istiyen hal­ kı şehri sarmış olan Alman birliklerine öldürtmeye karar vermişti.0 sırada dörtyüzbmn nüfuslu Belgrad İV şehri içinde tek bir canlı mahlûk kalmaksızın ve- taş

üstünde taş bırakılmaksazm tahrip edilecekti.

Tozan o akşam uyuyamadı.Ertesi sabah şafak sökerken bir otomobil tedarik ederek Bükreş'ten Tuna Nehri kıyılarındaki Gurcuoya'ya gitti.Talihi varmış, kendi hizmetinde bulunan fedakâr bir Romanya'lı genç onu bekliyordu.Derhal bir vasıta tedarik ederek Neh­ rin karşı sahilindeki Rusçuk'a (Bulgaristan) geçtiğ Orada adamını bularak Bulgaristan'ı geçmeye başladı. Yolda birkaç türlü nakil vasıtası değiştirerek akşa­ ma Edirne'ye ulaştı.Oradan telefonla, o sırada Londra-f

daki mülteci Yugoslav Hükümetini Türkiye'de temsil eden Nâzır Jovan Djonoviç ve İngiliz teşkilâtını ha­ berdar etti.İstanbul'a geldiğinde,gerek Djonoviç ge­ rekse İngiliz’leri Emirgân'daki köşkünde kendisini bekler buldu.Meseleyi olduğu gibi onlara da anlattı. Onlar da bu durumu, Londra ve Naşington'a bildirdiler,. Bir gün sonra bizzat Mr.Churchill ve Mr.Roo- swelt radyoda Hitler'e hitaben tarihi beyanatta bulu­ narak bu korkunç cinayeti işlediği takdirde Berlin

(15)

N

d \

T\

A

ve diğer Alman şehirlerinin de aynı akıbete uğratıla- ğ m ı ihtar ettiler.Nazi'lerin ahladığı lisan,mukabe­

le! biİmisil olduğundan müttefiklerin harp potansiye­ lini gayet iyi bilen Almanllar.ın elleri kolları bağlı kaldı.Hitler'in kanlı projesi,Tozan*m tam zamanında­ ki müdahalesiyle ,Amerika'nın ihtarları sayesinde dur­ durularak, Belgrad muhakkak bir faciadan kurtarıldı.

Nihayet sene 1942...mart sonuna doğru Satvet Budapeşte tarikiyle eski Sırbistan dağlarında general Mihailoviç'i bulup müttefikler namına kendisine silâh ve cephane sair yardımlarda bulunmak istiyor.Ondan

sonra da Hersek dağlarına çekilerek yeni bir mukave­ met merkesi kurmayı tasarlıyor.Fakat üzerine aldığı vazifeyi tamamlıyabilmek için Peşte'de,Macaristan'm Avusturya hududundaki Gyor şehrinde bulunan bir silâh fabrikasının berhava edilmesinin niçin geciktirildiği­ ni tahkik ve bunu tesri etmek istedi.lieıaiekette Kü­ çük Çiftçi Partisi Başkanı Baçi Zhilinski ile beraber çalışarak birçok mukavemet merkezleri teşkil ettiler. Devamlı olarak sabotajlar yaptırarak Alman plânlarını

baltaladılar. *

,

Fakat artıik Alman makamları peşine takılmış-^' ' 3rardı.Tam Sırbistan’a gitmek üzere hazırlandığı .sıra­ da kendisini tevkif ettiler.Hapiste bulunduğu sırada Macar Gestaposu ona çok eziyet etti.Tırnaklarını sök­

tü, türlü türlü işkencelere maruz bıraktı.7 nisanda yani tevkifinden bir hafta sonra Örfi Divanı Harbe çıkarıldı.Nöbetçiler arasında mahkeme salonuna girer­ ken hazırlanmış dört daraağacı gözüne ilişti.Fakat kendi gurubunda beş kişi olduklarından,herhalde bun­ lar bizim için değildir diye düşündü.Fakat yanılmış­ tı. Mahkeme başladığı sırada anladı ki arkadaşlarından biri başka bir mahkemeye sevkedilmiş ve kendileri

Oj

-dört kişi kalmışlardı.

Mahkeme salonuna alındılar.Burası büyük bir konferans salonunu andırmakta idi.Tam karşıya gelen duvar siyah bir örtü ile kaplanmış,ortasında muazzam

bir haç vardı.Bunun önünde,hakimler,general rütbeli subaylar ve göğüslerinde madalyalar taşıyan başka subaylar oturuyorlardı.Baştaki iskemleyi müddei umumi işgal etmekteydi.Diğer üç mahkûm,Gyor'daki top fabri­ kasının müdürü Nadoş Şandor ve bunun kadın sekreteri ve doktor Marton adında bir Macar'dı.

(16)

Sabahın erken saatlerinden başlayıp geç vakte kadar devam eden muhakeme sonunda mahkeme reisi dört maznunun da vatana .'ihanet (Macaristan) ve sabotaj su­ çundan ölüme mahkûm edilmiş olduklarını bildirdi.

Satvet’e tercümanlık için tahsis edilen bir Macar albayı kendisine dönerek " ölüme mahkûm edildi­ niz, kendini zi nasıl hissediyorsunuz ?” diye sordu.

Satvet,soğukkanlılıkla omuzlarını kaldırarak " ne yapalım,kısmet,kader böyle imiş " diye cevap verdi.Zaten ölüm mahkûmiyetlerine alışmıştı.Bu onun giydiği üçüncü idam hükmüydü.

0 sırada yaşlı bir general geldi.Bütün göğsü madalyalarla kaplı bulunan bu Birinci Harpten arda kalan Generalin sadece bir kolu ve bir gözü vardı.Re­ isi selâmladı ve elindeki karmızı mühürlü zarfı ona uzattı.Reis zarfı açıp okuduktan sonra dikkatle Sat­ v e t ’e baktı.Zarfı Müddei Umumiye geçirdi.0 da aynı şekilde zarfı okuyup Satvet’i süzdükten sonra mektubu orada bulunan diğer mahkeme azası zabitlere okudu.

Bundan sonra tercüman albay,Satvet'e " Erkânı Harbiye Riyaseti selâhiyetini kullanarak idam cezanı­

zı oniki sene ağır hapse çevirmiştir.Bir söyliyeceği- niz var mı ? ” diye sordu.

Satvet’in cevabı kısaca " Mersi ” oldu.

Satvet,hücresine götürülürken daha evvel gör­ müş olduğu darağaçlarından üçünün kaldırılmış olduğu­ na dikkat etti.Edama mahkûm edilen sekreter kadın ilerlemiş bir tüberküloza müptelâ olduğundan Macar kanunlarına nazaran tedavisi mümkün olduğu takdirde hükmün infazı altı ay tehir edilmişti.Fakat zavallı kadın daha birinci ayda öldü.Üçüncü mahkûm i se,kara­ rı dinledikten sonra kendisine söyliyeceği bir şey olup olmadığını sordukları vakit,gömleğini yırtarak karnı ve göğsündeki 22 kurşun yarasını göstererek

" ben bu yaraları ilk harpta vatanım uğruna çarpışır­ ken kazandım " diye haykırdı.Hakikaten bu adam memle­ ketin en büyük nişanı ile taltif edilmiş bulunuyormuş. Onun cezası da oniki sene ağır hapse tahvil edildi. Geri kalan tek daraağacı fabrikanın direktörü içindi ve hüküm derhal infaz olundu.

Satvet,zekâsı ve tecrübesi sayesinde kendisini hapishanenin hastahanesine naklettirmeye muvafiak oldu Burada bir müddet kalabilmeyi temin maksadiyle ciddi fakat lüzumsuz bir ameliyata razı oldu.Nekahat

(17)

devre-17

sinin tadını çıkarırken Macar Liberal Partisinin men­ subu bazı kimseler kendisi ile temasa geçerek sığına­ cak biç bir dağ bulamadıklarından Macaristan ovala­ rında gizlenen bir mukavemet teşkilâtının 6 ağustos 1943 te Batchka'da Alman Gestaposu tarafından kuşatı­ larak Yugoslav eski Kraliyet ordusuna mensup 180 ka­ dar subayın ve bir çok ileri gelen şeflerin esir edil­ diğini haber verdiler.Hepsi,vatana ihanet,casusluk ve sabotaj suçlarından muhakeme edileceklerdi.Zaten do­ kuz aydır Gestaponun mahut tazyiklerine maruz bırakı­ lıyorlar, kamçılanıyorlar,kaynar sular,elektrik şokla­ rı ve açlık gibi işkencelere göğüs germek mecburiye­ tinde kalıyorlardı.

Tozan,derhal onları kurtarabilmek için Erkânı Harbiyede vazifeli zabitlere rüşvet verdi.Macaristan*

m en iyi avukatları tutuldu.Aynı zamanda bu haberi Londra’ya da ulaştırmaya muvaffak oldu.Londra,Macar Hükümetine adalete aykırı bir karar verdikleri takdir­ de İngiltere'nin mukabelei bilmisilde gecikmiyeceğini ihtar etti.

Bu mücadelenin neticesi olarak mahkûmlar,iki şef ( ikisi de binbaşı ) müstesna idamdan kurtularak sadece hapse mahkûm edildiler.Macar Hükümeti,Londra* dan aldığı sery bir ihtar üzerine o iki şefin idam cezasını bile hapse çevirmek mecburiyetinde kaldı.

Bu şeflerden biri daha harp içinde hapishane­ de ölmüştür.Diğer binbaşı Novica Vuçiniç hâlâ sağ olup ciğerlerinden hastadır.Branşa şehirlerinden bi­ rinde bir fabrikada çalışmaktadır.

Hastahaneye yattığı sıralarda Satvet,Tito ta­ raftarları ve Mihailoviç harekâtı mensupları ile bir­ likte çalışan İngiliz komando ( S.O.E.) leri ile te­ masa geç ti.Bundan maada müttefiklerle iş birliği yaptıkları için hapse atılmış veya idam edilmiş olanların ailelerine kendi cebinden yardımlar yaptı.

Bu arada Satvet'i kaçırmak için bir çok nü­ fuzlu kimseler plânlar kurmakta idiler.Nitekim yine bazı dostları sayesinde müstear name bir Hırvat pasa­ portu ile 1943 aralığında Macaristan’dan kaçmaya ve Romanya'ya geçmeye muvaffak oldu.Romanya'da hem dik­ tatör Mareşal Antonescu ve Başvekil yardımcısı Prof. Ica Antonescu ile dostluk tesis etti.İtimatların

(18)

ka-zandı.Diğer taraftan Alman dostlarına cephe almış bu­ lunan Köylü Partisi lideri Jule Maniu'yu buldu.Maniu ve diğer bazı müttefik subayların yardımı ile derhal düşmanın plânlarını sabote edecek çok kuvvetli şebe­ ke kurmaya muvaffak oldu.

Yine Maniu'nun yardımı ile 1944 nisanında paraşütle Romanya’ya inmiş ve sonra yakalanmış olaş İngiliz ve Amerikan zabitleri İle temasa geçti.Yine kendi parası ile Romanya’daki muhalefet teşkilâtına yardım ettiği gibi geniş tecrübesine dayanarak onla- rı teçhiz etti.Gestapo izi üzerinde idi.Eir defasında ancak yanında bulunan el bombasını onlara doğru savur­ mak suretile ellerinden kurtulabildi.

. Hitler,Satvet’i iki defa Mareşalden istedi. Mareşal mukavemet etmiş,fakat Satvet’e Gestapo tara­ fından sessizce kaçırabilineceğini hatırlatarak çok ihtiyatlı olmasını tavsiye etmişti.

Nihayet 1944 haziranının 21 nde Alman Gesta­ po sunun haberi olmadan bir kaçakçı kayığı ile Roman­ ya sahillerinden hareket ederek 26 sında İstanbul’a geldi.Dört günlük bir yolculuktan sonra İstanbul'a vardığı vakit,yanında Romanya Diktatörü Mareşal An- tonescu’nun İngiltere Hükümetine gönderdiği MÜNFERİT SULH TEKLİFİ bulunuyordu.

” İngiliz’lerle yaptığı iş birliğinde tamamen idealist bir maksat gütmüş,bu uğurdaki bütün maddi kayıplarını müttefiklerin bu harpteki gayretlerine bir hibe olarak saymıştır."

Yukarıdaki kerre içindeki satırlar 1947 se­ nesinde Kral ve İmparator VI ncı George'un,Satvet Lutfi Tozan’a,müşterek maksat uğrunda yaptığı hiz­ met ve fedakârlıkların karşılığı olarak tevcih edi­

len " Honorary Officer of the Order of the Britsh Empire " nişan ve payesinin si^asyonundan alınmıştır.

MAYIS 1951 D r .MALCOLM BURR

A.R.S.M. ,E.R.Ent. Soc.,D. S c ., ete....

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçmifl zamanlara ait yunus fosillerin- de görülen arka üyelerin, günümüz yunuslar›nda bu flekilde aniden ortaya ç›k›fl› da bir atavizm örne¤i kabul edi- liyor..

Daha çok yeşil alan yaratmak amacıyla, kentleri gizlice sebze, meyve ve çiçeklerle donatan gerilla bahçıvanlar, önceki gece Hollywood topraklar ına el attı....

Bu sınır ve eksiklerin herbiri sonuç olarak bu tür emek süreçlerinin potansiyel dönü ştürücü güçlerinin abartılmasına ve bu süreçlerin daimi olarak diğer üretken olmayan

• Mn’ın miktarı az olduğunda, yaprakta katalaz (hidrojen peroksiti parçalayan enzim) aktivitesi ve klorofilin miktarının azaldığı,.. • Mn miktarı çok fazla

Basınç dağılımı, basınç merkezi, sağ/sol dengesi, ön/arka dengesi gibi gözle ölçülemeyecek verileri gerçek zamanlı olarak ölçen akıllı ayakkabıyı kullanmaya

2002 yılında kemer ve kemer tokası geliştirmek üzere Kaliforniya’da kurulan bir giyim firması, giyilebilir teknolojiyi kemer mekanizması üzerinde kullanarak farklı

Kanatlılarda cecum’un büyüklüğü ile pozisyonu arasındaki ilişkinin türlere göre değiştiği; herbivora ya da omnivora’da cecum’un büyük, piscivora ve- ya carnivora

Sonuç olarak bu olgu aracılığı ile melanositik bir lezyonda osseöz metaplazi ile karşılaşıldığında bunu önemsiz bir bulgu olarak değerlendirmeyip nadir de