• Sonuç bulunamadı

Haldun Taner'i anarken...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haldun Taner'i anarken..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EVET/HAYİK

OKTAY AKBAt._______ -

t

T ^ H O

Haldun Taner’ i A n a rk e n ...

“Ben ölümü her zaman düşünmüşümdür. İnsanların biraz da tesadüfen yaşadığı bir ülkede... Bu trafik olayları... Türlü hasta­ lıklar... insan tabii ölümü düşünür. Fakat ben şöyle düşünüyo­ rum, eğer insanın yapacağı çok şey olursa ölümden daha çok korkar, insan korkuyor. Eğer ununu elemiş eleğini asmışsa, emeklilik dönemine geçmiş olursa, bir nevi ölümü bekler gibi olursa, kolay da... Fakat yapacak çok şeyi olursa ‘ölüm beni engeller’ endişesi içinde oluyor."

Haldun Taner arkadaşımız Yalçın Pekşen’le yaRtığı bir ko­ nuşmada böyle demişti. Yapacak çok şeyi olan kişi ölmekten daha çok korkuyor. Yaş yetmiş, iş bitmiş derler, oysa sanatçı­ nın yaşı yoktur. Yetmişte de seksende de bilim adamları, ya­ zarlar, sanatçılar daha uzun yıllar yaşayacakmışçasına ürün verirler, yaratırlar. Haldun Taner de son yıllarında sağlıksızlı­ ğın baskısı altında bile öyküler, oyunlar, yazılar yazan bir kişiydi. Yazarlar, sanatçılar nedense hep ölüm günlerinde anılır. Fa- lancanın ölümünün bilmem kaçıncı yılı deriz. O kişiyi, sanatı­ nı, yapıtlarını hep ölüm yıldönümlerinde anımsarız, anımsatı­ rız. Oysa yanlış bir şeydir bu! Böyle insanları öldükleri günde değil, doğdukları günde anmalı... Nedeni de, sayışız yapıt bı­ rakmış olanlar; hele o yapıtları sürekli okuyanlar, sevenler, bel­ leklerinde yer verenler günden güne sayıca artıyorsa; o sanatçı ülkesinin yazın dünyasında sağlam biçimde yerini almışsa...

Haldun Taner’in bugün doğum günü... 16 Mart 1916... Sa­ natçılar doğarlar, ama ölmezler. Kim der ki bir Balzac, bir Stend- hal, bir Kafka, bir Çehov, bir Proust, bir Faulkner ölüdür! Ya­ şamdaki insanlardan daha canlıdır böyleleri... Yaşamın için­ dedirler, hem de yalnız doğup büyüdükleri yerlerde değil, bü­ tün insanların arasında; içinde, kafasında, yaşantısında... Bizde de bir Sait Faik, bir Sabahattin Ali, bir Orhan Kemal’i, bir Or­ han Veli’yi, bir Nazım Hizmet’i, bir Behçet Necatigil’i ‘ölü’ say­ mak olanaksızdır. Çoğu kez ölüm sürekli bir yaşamanın, daha doğrusu ölümsüzlüğün bir başlangıcıdır.

Milliyet gazetesi Haldun Taner’in anısına bir ödül koydu. Öykü yarışması açtı... Her yıl Taner’in doğum gününde, yani 16 martta bu ödül verilecek. Taner, kısa öykü alanına yeni bir hava getir­ miş yazarlardandır. Birkaç sayfa içinde bir olayı, bir duyarlığı anlatmak kolay gibi görünür, ama bir kez okunup geçilecek bir yazı ise bu, elbet kolaydır. Ama kuşaklar geçecek, o öykü bir daha bir daha okunacak. İşte bu tür öykü yazmak zor... Bu­ gün Memduh Şevket Esendal’ın, Sait Faik’in, Sabahattin Ali­ nin birçok kısa öyküsü ilk yazıldıkları günkü gibi tazeyse, etki­ leyici ise bu gücü yazarlarının gücünden alıyor. Haldun Taner’in pek çok öyküsü de bu niteliği taşımaktadır.

Bu yıl Taner Öykü Yarışması Seçici Kurulu çok güç bir gö­ revle karşı karşıyaydı. Yedi yüze yakın kısa, uzun öykü gönde­ rilmişti yurdun dört bir yanından... Son iki yıl içinde basılmış öykü kitapları, dergilerde yayımlanmış öyküler ve hiçbir yerde çıkmamış belki çoğu da çıkmayacak el yazısıyla, daktilo ile te­ mize çekilmiş öyküler... On kişiden oluşturulan kurul bu yedi yüz öyküyü tek tek inceledikten sonra bir karara vardı. İncele­ mek için gönderilen bu öyküler -kimini yazarları, kimini de ya­ zarlarından izin alınarak yayıncıları göndermişti, arasında uzun tartışmalardan sonra üç öykü ağırlığını duyurdu. Bu üç öykü­ nün de bu yazın türünün başarılı örnekleri olduğu kanısında­ yım. Böylece Taner ödülü seçici kurulu, yakın arkadaşları Ta­ ner’in anısına en yakışan bir sonuca ulaşmış oldular.

Açtım kitaplarını, serdim masaya, tek tek bakıyorum, öykü­ ler, oyunlar, denemeler, söyleşiler... “ Canlar Ölesi Değil”deki dostlarından söz eden yazılar birer belgesel değer taşıyor. Öykü kitaplarını yazınseverler yakından bilirler. ‘Milliyet’te her hafta sonu yayımlanan yazılarından bir bölümünü içeren ‘Koyma Akıl Öyma Akıl’ı okuyorum. Geniş bir kültür, sağlam bir bakış açı­ sı, uygarca bir hoşgörü, bu arada ince bir ‘humour’.. Bugün de, yarın da yararlanarak okuyacağımız yazılar, zamanla bel­ gesel bir değer de kazanıyor. Demokrasinin ne anlama geldi­ ğini Taner, bakın nasıl anlatmış:

"Demokrasi bu demektir. Çokseslilik demektir. Başkasının dü­ şüncesine saygı göstermek demektir. Bilime, sanata basına ken­ di düşüncesini, değer yargısını, zevkini empoze etmeye kalk­ mama olgunluğu demektir. Bunsuz demokrasi olmaz. Olur di­ yenler, ancak kendini aldatır. Sansür sağlam rejimlerde kimse­ nin aklına dahi gelmeyen bir korku psikozunun simgesidir. Sa­ nata, bilime, yaratma ve arama özgürlüğüne karşı konulmak is­ tenen bir korku barikatıdır. Hiç bir yerde hiçbir zaman tutma­ mıştır. Düşüncenin özgürlüğünü önleyememiştir. Ancak bir süre için rahatsız etmiş, sonra alanı, kutsal düşünce özgürlüğüne bı­ rakıp gitmiştir. O düşünce özgürlüğü ki, onsuz ne sanat, ne bi­ lim, ne kültür, ne de uygarlık olur.”

Taner’in anısına saygıyla...

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çit köşküne götürülmesinden ve kendisini sorguya çeken zatın büyük bir ihtiramla ayakta dur­ masından Ekrem bey paravana­ nın arkasında Abdülhamidin

*\oğac!İar Camii Büyük ve nükteci Türk şairi Revani’nin camii ile Payzen Yusuf Paşanın Türbesi 30 metrelik cadde geçecek diye yıktırılmıştı.. Sonra

Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilan etmeksizin hücum ediniz." Cemal Paşa’nın verdiği emir ise şöyledir: "Donanmamızın Birinci

The factors that determine whether rate control or rhythm con- trol strategies would be preferred are as follows: If the patient has a permanent AF, less symptoms, hypertension,

M üşir Fuat Paşa, Şûra-i Devlet â zâsından Turhan Paşa, Levezımatı Umumiye Dairesi Reisi Ferik Ah met A fif Paşa, Kabulî Paşa, Çatal­ ca mutasarıfı

Eğiklik 45 derece olsaydı 66°33’ olan kutup daireleri Ekvator’a yaklaşık 21,5 derece daha yaklaşırdı.. Güneş ışınlarının dik geleceği aralık da geniş- leyeceği

Bütün bunlar Azra Erhat'ı çağrıştırırdı kafamda Kitapları dışında kendisini tanıdıktan sonra Azra Erhat adıyla birlikte yaşama tutkusu, ortak çalışma

Bu, sa­ dece, geçmişe intikal eden itibarî bir zaman bölümünün hatırasına karşı değil, onunla beraber bizden uzaklaşan bir ömür devre­ sine, daha doğru