• Sonuç bulunamadı

Mimar Sinan'ın kalfalık eseri Süleymaniye Camii

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimar Sinan'ın kalfalık eseri Süleymaniye Camii"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

SAHİBİ ve SORUMLU YÖNETMEN

K. CUMHUR TEZEL

Adres :

Büyükdere Cad. No. 32 80290 - Mecidiyeköy - İstanbul

P.K. 24 - 80312 - Mecidiyeköy - İstanbul Tel. : 175 34 10

İ Ç İ N D E K İ L E R SÜLEYMANİYE CAMİİ

SÜLEYMANİYE CAM İİ YAZILARI KIRKGÖZ HAN

TÜRKLERDE SOSYAL YAPILAR KAVALA'DA MEHMEDALİ PAŞA KONAĞI THREPTUS'UN YAPTIRDIĞI ANIT - MEZAR KADIN BAŞLIKLARI TEPELİKLER 2- 11 12-16 17-20 21-24 25-30 31-33 34-35

Kapak: Mesut Manioğlu

Hazırlayan MESUT MANİOĞLU 140 74 40

Prodüksiyon : SERVİS AJANS 169 68 32

Baskı : APA OFSET BASIMEVİ 164 64 20

M im ar Sinan’ın

kalfalık eseri

Siileymaniye

Camii

Y.Mimar Beyhan ERÇAĞ D üyük Türk mimarı Sinan’ın I 1 Şehzade Mehmet Camiinden sonra ikinci anıtsal eseri Süleymaniye Camiidir.

Mimar Sinan’ın hayatı ve eserleri ile ilgili tarihi yazmalar günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan biri olan Tezkiret Ül-Bünyan’ın, Nakkaş-şair Sa’î Mustafa Çelebi tarafından Sinan’ın ağzmdan yazıldığı bilinmektedir ve Sinan’ın gerçek katkısını en iyi yansıtan kaynaktır. (1) Bu yazmada Kanuni Sultan Süleyman ile Sinan arasında, inşa edilecek cami ve külliyesi hakkında geçen konuşma şöyle nakledilmektedir :

«Gökyüzünün doğan güneşi, insanların kalplerindeki sevgili, Allahın rahmetine kavuşmuş olan mutlu padişah Sultan Süleyman Han Hazretleri’nin bir sabah vakti aklına, ulu bir cami yaptırmak fikri geldi. Allahın aciz kulu ve padişahın hizmetkârı olan beni, yani Abdülmennan oğlu Sinan’ı huzuruna çağırıp yaptıracağı cami konusunda görüşlerimi aldı ve binanın genel planını belirleyip inşaatıyla görevlendirdi. Uğurlu bir günde ve güzel bir saatte adı geçen caminin temelleri atıldı ve kurbanlar kesilip fakirlere, salihlere sınırsız ihsanlar dağıtıldı.» (2).

Temel atma merasiminin 13 Haziran 1550 yılında yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Temele ilk harcı devrin Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi koymuştur (3).

(3)

Süleymaniye Camii ve Külliyesi

Yedi yılda tamamlanan külliyenin yalnız temel inşaatı üç yıl boyunca sürmüştür. Bundan da anlaşılmaktadır ki kazılan temelin oturması için bir süre beklen­ mesi gerekmiştir. O tarihlerde bu üç yıllık süre Padişahı hiddetlendirmiştir. Ancak asırlar boyu ayakta duran ve duracak olan eserin temelinin sağlamlığında Sinan’ın gösterdiği hassasiyet takdire lâyıktır. Ayrıca Süleymaniye Camiini İstanbul’un yedi tepesinden birisi üzerine inşa etmeye karar veren Sinan eserin Haliç tara­ fından ve Galata’dan nasıl görüneceğini önceden tasarlamıştır.

Süleymaniye Camii ve külliyesinin inşaatı için gerekli yapı malzemeleri içinde taşların çok önemli bir yeri

vardır. İstanbul civarındaki taş ocaklarıyla, İzmit ve Mihalıç’taki taş ocaklarında kemer, söve, eşik ve döşeme taşlan hazırlanıp, yontulup gönderiliyordu. Bugünkü vinçlerin, ağır yük taşıyabilen kamyonların ve diğer ulaşım araçlarının, muntazam yolların sağladığı imkânlardan yoksun eski inşaatçıların büyük hüner ve tecrü­ beleri ile işler yürütülmekteydi (4). Eski ve yeni birçok ocaktan çıkartılan taşlar sıkı bir çalışma ile devamlı işlenip hazırlanmıştır. Fakat bütün bunlardan çok daha önemli bir konu, o devirde olduğu gibi bugün de ilgi ve hayranlık uyandıran dört büyük mermer sütunun bulunması ve yerlerine taşınıp dikilmesi olmuştu (5). Yine

Tezkiret Ül-Bünyan’da Sinan, İslâmın dört halifesini simgeleyen bu dört sütunu ve bunların nakil tekniğini detaylı bir anlatımla açıklamaktadır:

«Cümleden biri ol sütun ki, Kız-taşı mahallesi dedikleri alanda bir kız dikmiş. Kız taşı demekle maruf bir amûd-ı yekpare-i menare-misal idi» dedikten sonra yerinde dikili olan bu sütunun nasıl sökülerek çıkarılıp inşaat yerine getirildiği ve Emr-i şah ile ziyadesi kesilip sair direklerle beraber olduğunu anlatır. Diğerleri için, «ve bir sütunu dahi İskenderiye’den mavna ile getirdiler ve bir sütunu Baalbek’ten derya kenarına indirüp mavna ile getirdiler ve bir sütunu Saray-ı amire’de hazır bulundu» diye bilgi

vermektedir (6). S . G ÜNE R

(4)

Panorama de eonsfantinople,

8 aVİ^joLu*1

Vve prise de la Tour du Seraskerdi.

j ^ —'Î y i ~ ı—v / W d f la to n u d'or.

g*B- \fosqui* Sulnm anif

"*İİ**L-‘Arftntu- 'ifatilim e.

1900'ler mandı. (Toplam 3523 kişi).

Ömer Lütfi Barkan Süleymaniye Camii ile ilgili araştırmalarında bu sonuncu sütun dışında diğer üç sütunla ilgili kayıtları bularak, bu bilgilerin doğru­ luğunu belirtmiştir. Buna göre dört büyük sütundan biri İskenderiye’den, İkincisi Baalbek’ten getirilmiş, üçüncüsü İstanbul Kıztaşı mahallesinde dikili olduğu yerden sökülüp taşınmış, dördüncüsü sarayda hazır bulunmuştur (7).

Diğer önemli inşaat malzemesi olan kurşunun Sırbistan’dan getirildiği belgelerde belirtilmektedir. Duvar ve minarelere gereken sağlamlığı vermek için taşlar birbirine demir kenetlerle bağlanmıştır. Demir kenedin eğri uçlarının taşın içinde sağlam bir şekilde tutunabilmesi için, sokulmuş oldukları oyuklara kurşun dökülerek dondurulmuştur (8). Bütün külliye binalarının ve caminin örtü sisteminin kurşunla kaplandığı ve minare külâh- larının kurşunları düşünülürse, bu madenin sarfiyatının çok fazla

olduğu görülür.

İnşaat için gerekli demirin çoğu, o devrin demir sanayi merkezi olan Bulgaristan’ın Samakov’undan getirtil­ miştir. Tuğla, kiremit ve kireç ihtiyacı imalâtçılara ısmarlanarak; özel şahıs, müteahhit ve tüccardan satın alma yolları ile, devletçe emaneten işlettirilen harman ve fırınlarda imal

ettirilerek karşılanmıştır (9).

Kereste ihtiyacı, Karadeniz’de Varna limanına kadar Rumeli kıyılarına yakın bölgelerden ve Samsun’a kadar uzanan kıyı bölgeleri iskelelerinden, İzmit, Sapanca, Akyazı ve Göynük’teki büyük ormanlardan bol ve ucuz olarak karşılanıyordu (10).

Süleymaniye Camii inşaatında çalışan işçileri hukuki ve sosyal durumlarına göre üç sınıfa ayırmak mümkündür: a) Ücretle çalışan serbest usta ve işçiler: İnşaatın büyük yükü ve sorumluluğu bunlarda idi. Çalışan ustaların 1810 adedi Hristiyan, 1713 adedi

Müslü-b) Acemi Oğlanları ve Kul-oğlu gibi askeri teşkilâtta çalışan, uygun bir maaş alan askerler veya memurlar: Bunlar inşaat yerinde, İstanbul civarındaki taş ocaklarında ve diğer inşaat mal­ zemelerinin naklinde çalıştılar.

c) Esirler: Cami içinde esirler de belli bir ücret karşılığında çalıştırılmıştır. Temelleri Halice dayanan caminin, sağlam bir zemin üzerine oturması ilkesiyle bir kaç sene devam eden bu temel kazma işinde söz konusu kişilerin görevlendirildiği, inşaatla ilgi muhasebe defterlerinden anlaşılmaktadır (11). Büyük bir hızla devam eden inşaat sırasında bir süre için Edirne’ye giden padişahın yokluğundan yararlanan ve Sinan’ın dehasını bir türlü içlerine sindiremeyen, onu çekemeyen kişiler dedikodu ve söylentilerle etrafı telâşa vermişlerdi. Sinan bundan sonrasını Tezkiret Ül-Bünyan’da şöyle anlatıyor:

«Caminin kubbeleri, açık denizin üstünü süsleyen dalgalar gibiydi. Büyük kubbesi ise gökyüzüne altınla çizilmiş bir resmi andırıyordu. Bu kubbe ve minareler adeta, Islâmın kubbesi olan sevgili Peygamberi ve onun dört dostunu simgeliyordu. Renkli ve nakışlı, benzersiz camları Cebrail’in kanatları gibi her ışıkta renk değiştiriyor ve her an bahar bahçelerinin güzelliğini sunuyordu. Gökkuşağı renklerinin yer aldığı bu camlar, güneşin ışıklarıyla değişen bir bukalemunun renkleri gibi herkesi güzelliğine hayran bırakı­ yordu. Nihayet caminin büyük kubbesi kapandı ve diğer bölümlerde inşaat ilerledi. Bu sırada padişah Edirne’ye gitti. Görevlilerden bazıları kendi evlerini onarmak istiyorlardı. Ben de bu arada Ferhad Paşa Sarayını inşa ettim. Ancak caminin geç kalacağı bahanesiyle, bazı kötülük yanlısı kişiler 1700'ler

(5)

1970'ler

padişaha mektup yazarak, cami inşaatı ile uğraşmadığımı ve başka işler yap­ tığımı bildirmişler. Gerçekte caminin inşaatı bu zaman içinde durmamıştı ve ek binaların yapımı devam ediyordu. Ancak bu akılsız kişiler kubbenin de ayakta durmasının şüpheli olduğunu söylemişlerdi. Tanrının aciz kulu olan ben ise bütün bunlardan habersiz, mermerciler atelyesinde mihrabın ve minberin yapımıyla uğraşıyordum.

Saadetli Padişah ansızın çıkageldi. Saygıyla selâmlayıp, ellerimi kavuş­ turarak huzurunda durdum. Allah’ın rahmetine ve bağışına kavuşmuş olan Padişah, bana binaların durumu hakkında sorular sordu:

«— Niçin benim camimle ilgilenmeyip, önemli olmayan başka işlerle vakit kaybediyorsun? Atam Sultan Mehmet Han’ın mimarının başına gelenler sana örnek oluşturmuyor mu? Bana bu binanın ne kadar zamanda tamamla­ nacağını çabuk söyle, yoksa sen bilirsin!.

«Padişah’ın sözlerinden çok kızgın olduğunu anladım. Şaşkınlıktan dilim tutuldu. Ancak, Allah o anda bana yardım etti ve hiç tereddüt etmeden şu cevabı verdim:

«— Saadetli Padişahım, Allah’ın izniyle iki ayda tamamlanacaktır!...

«Bu soruyu bir kez daha tekrarla­ dığında, yanındaki ağalardan birisi:

«— Mimar Ağa, Saadetli Padişahımın ne buyurduğunu duyuyor musunuz? Bu bina ne zaman kapısı kapanacak şekilde tamam olur?

«— İki ay sonunda bu bina tamam olur, dedim.

«Rahmetli padişah orada hazır bulunan ağaları şahit gösterip:

«— Eğer iki ayın sonunda tamam­ lanmaz ise seninle söyleşiriz, dedi ve sarayına gitmek üzere yola çıktı. «Saray-ı Hümayûn’a vardıklarında, Hazinedarbaşına ve diğer ağalara şöyle buyurmuş:

«— Mimarın cinnet getirdiği açıkça belli oldu. Bunca yıllık iş hiç iki ayda biter mi? Adam başının korkusundan aklını yitirdi. Çağırıp bir de siz soruıı, bakalım ne cevap verecek. Eğer tutarsız sözler söylerse binanın bitiril­ mesi güçleşecektir, diye buyurmuşlar.

«Kısa bir süre sonra çalıştığım yere haberciler geldi ve Saray’a davet

edildim. Saraya vardığımda ağalar bir kez daha.:

«— Binanın ne kadar zamanda bitiril­ mesi mümkündür, diye sordular:

«— Padişah Hazretlerine ‘iki ayda tamamlayıp tarihe namım bırakacağım’ dedim.

«Ağalar verdiğim cevabı Cihan Padi­ şahına arzedip şöyle demişler:

«— Padişahım, adamın içine bir gayret ateşi düşmüş. Allahın yardı­ mıyla aklı yerindedir. Onda bu azim varken, yakında cami-i şerifinizde namaz kılmak nasip olacaktır!..

«Bunun üzerine, nekadar sanatçı, taş yontucu, kalifiye işçi ve hattâ vasıfsız işçi varsa inşaat için topladım ve hepsine tembihte bulunarak iş verdim. Güvenilir mutemetlerin dene­ timi altında, götürü usulüyle yapılmaya uygun işleri bölüm bölüm ustalara verildi. Herbirine süre verip, işlerini zamanında tamamlaması için gece ve gündüz hiç durmaksızın çalışmalarını sağladım. Bir hafta sonra Saadetli Padişah binayı görmeye geldi ve: «— Mimar!... Verdiğin söz ve anlaş­ mamız hâlâ devam ediyor mu? diye sordu.

«— Yüce Allahın izni ve Saadetli Padişahınım yardımlarıyla, kararlaş­ tırdığımız gibi iki ay sonra cami-i şerifi tamamlanıp kapısını kapatacak ve anahtarını ellerinize teslim edeceğim, dedim. Yine ağalarım toplayıp şahit­ liklerini yeniledikten sonra, Saray-ı

Hümayûn’a gitmek üzere yola çıktı. «Yüce Allahın izni ve Padişahın yar­ dımlarıyla. iki ay dolduğunda, hiç bir eksik köşesi kalmamak üzere yapı tamamlandı. Camiin kapısı kapanır hale geldi. Cihanın padişahı, maiyeti ve devletin önde gelenleriyle beraber teşrif buyurdular. Dualar ettikten sonra, cami-i şerifin büyük kapısının anah­ tarını mübarek ellerine teslim ettim.

«Padişah, Odabaşına. dönüp:

«— Camiin kapısın açmaya en fazla lâyık olan kimdir? diye sordu.

«— Padişahım, Mimar Ağa kulunuz bir pîr-i azizdir. Caminin kapısını açmaya herkesten fazla o lâyıktır, cevabım verdi. Allahın rahmetine ve bağışına kavuşmuş olan Sultan Süleyman Han :

«— Bu inşa ettiğin Allahın evini sıdk, safa ve dua ile yine senin açman gerekir, diyerek önce dua etti ve ardından anahtarı bana verdi.

«— Ya Allah, deyip kapıyı açtım. Bu olayın ardından Padişah’ın sınırsız iltifatına ve armağanlarına nail oldum. Yüce Allah, benden sonra gelenler ile evlâtlarıma da mimar olmayı ve Sultan Süleyman’dan sonra başa geçecek olan Sultan Murad’a mimarlık yapmayı nasib etsin...»

Cami-i şerif ve külliyesi ile müştemi­ lâtının yapımına toplam dokuz yüz doksan altı bin üçyüz sikke harcandı. Bu rakam altmış akçe üzerinden, beşyüz doksanyedi yük ve altmış bin yüz seksen akçe eder (12).

5 P ı/l es u t

(6)

1 __ Cami. 2 — Kanunî Sultan Süleyman'ın Türbesi. 3 — Hürrem Sultan'ın Türbesi. 4 — Dâr-ül Kur'a. 5 Sıbyan Mektebi. 6 — Evvel Medresesi. 7 — Sânî Medresesi. 8 — Tıb Medresesi. 9 — Dâr-üş Şifâ. 10 — İmaret. 11 — Tabhâne. 12 — - Mimar Sinan'ın Türbesi. 13

Sâlls Medresesi. 14 — Râbl' Medresesi. 15 — Mülâzımlar Medresesi. 16 — Dökırıeciler Hamamı. 17 — Dâr-ül Hadîs. 18 Çeşme

İmzasını «Fakir Ü1 Hakir Sinan» diye atacak kadar alçak gönüllü olan Koca Sinan, eserlerinin dünya durdukça var olacaklarını iddia edecek kadar da inançlıydı. Kendisinin «kalfalık eserim» diye nitelendirdiği Süleymaniye Camiini Cihan Padişahının şanına uygun başa­ rıyla tamamlayarak 16 Ağustos 1557 günü yapılan muhteşem açılış töreninde etrafındakilerin gözlerini kamaştırdı. O gün Sinan: «Allah Şevketli Padişa­ hımızın ömrünü uzun etsin, sayesinde bu günü de gördüm» diyecek kadar mutlu olmuştu.

Sinan’ın inşa ettiği eserlerin sayısı 477 dir. Bu sayının 107 sini camiler oluşturur. Başlangıçtan beri kubbenin Osmanlı mimarisinde ana öge olduğu

açıktır. Ancak klasik döneme gelinceye kadar kubbe yapıyı zenginleştirmiş fakat ona egemen olmamıştır. Kademeli üst yapı düzeni çarpıcı bir orta mekân olgusu ile birleştikten sonradır ki Osmanlı mimarisinde köklü bir biçim ve tutum değişikliği ortaya çıkmıştır. Caminin merkezileşerek iç mekânın tek orta kubbe altında toplanması ana boyutu ile birleşmeyi simgeliyorsa, bir başka boyutu ile de OsmanlIların siyasal gücünü yansıttığı

söylenebilir (13).

Sinan kendinden önceki eserleri büyük bir dikkatle incelemiş ve devamlı araştırarak mimarlık sorunlarına gelişmiş örnekler sunarak çözümler getirmiştir. Böylece ünlü kişiliği Osmanlı, hattâ İslâm mimarisinin simgesi olmuştur.

KÜLLİYE :

Osmanlı mimarisinin ilk döneminde Bursa’da külliyelerin vaziyet plânı arazinin şekline uygun olarak düzen­ leniyordu. Caminin, çevresine tam egemen olduğu ilk külliye Edirne’deki Beyazıt Külliyesidir.

Mimar Sinan tasarladığı külliye plan­ larında camii külliyenin odak noktası olarak tesbit eder. Camilerin önemi arttıkça çevresindeki binalar sadeleşir, medrese ve imaretlerin düz duvarlı ve sıra pencereli yapılar olarak camiyi çevrelediği görülür. Sinan’ın asıl usta­ lığını bu komplekslerin vaziyet planlarında buluruz. Medreselerin, imaretlerin ve diğer yapıların planla­ rında Sinan geleneğe sadık kalır ve avluyu çevreleyen revaklar bu yapıların temel ilkesi olur. Külliyelerin iki amacı vardır: Bir yandan onu yaptıran kişinin gücünü belirtmek ve adını ölümsüz­ leştirmek; öte yandan çevresindeki

binaların işleviyle halka hizmet sunmak (14).

Sinan orijinal bir şehircilik görüşüyle külliyeyi teraslar halinde düzenler. Ortada cami alçak duvarla çevrili geniş bir avlu içinde yükselir. Cami alanı ile eşit büyüklükte olan arka avlunun ortasına Kanunî Sultan Süleyman’ın türbesi, güney duvara dayalı Dâr-ül Kur’a ve ikisi arasında Hürrem Sultan’ın türbesi yer almaktadır. Batıda sıbyan mektebi, Evvel Medresesi, Sânî Med­ resesi (birinci medrese ve ikinci

medrese), Tıp Medresesi aynı hizadadır. Sâlis ve Râbi Medreseleri doğuda Halice inen kademeli yamaçtadır. Kuzeyde geniş bir rampaya oturan Dâr-üşşifâ, bunun yanında dik bir sokakla ayrılan imaret ki, ortası havuzlu revaklı güzel bir avlu etrafında kubbeli hücrelerden, doğu ve batı köşeleri de çift revaklardan meydana gelir. Tabhâne’den sonra Salis ve Rabi Medreselerine dönen sokağın köşesinde bir sebil ve külliyede adeta bir imza gibi duran Sinan’ın türbesi vardır. Açık türbe oldukça mütevazıdır. Dökmeciler adı ile anılan hamam, birbirine bitişik iki kare mekândan meydana gelir ve aynı sokak üzerinde

(7)

köşededir. Caminin dış avlusuna bitişik Dâr-ülhadîs bir sıra kubbeli hücrelerden ibarettir. Sâlis ve Râbi medreselerinin alt kısmında kemerli hücreler dizilmiştir ve bu yapı Mülâzımlar Medresesi adıyla alınır. Yüksek tahsile başlamadan önceki dersleri takip eden öğrencilerin ikamet ettikleri yerdir. Külliyenin güney doğu köşesinde Hesap Çeşmesi, ya da Çadır Çeşmesi adları ile anılan bir çeşme bulunur. Geç devirde yapıldığına dair bir kitâbesi vardır Ç5).

Süleymaniye Külliyesi Türk Mimarlık Tarihimiz için olduğu kadar Osmanlı toplum örgütlenmesi ve dayanışması açısından da önemli bir belgedir. Bir bütün olarak ele alındığında dini işlevleri yanında eğitim, sağlık, temizlik ile sosyal yardım, konaklama ve ticaret konularındaki birimleriyle Türk Külliyesinin doruk noktasıdır. CAMİ :

Süleymaniye Camii’nde Sinan plân biçiminde kare geleneğini sürdürür (16). Camide iç mekânla dış görünüş bir bütün olarak düşünülmüştür. Ana kubbeyi taşıyan dört paye 6 .0 x 5 .1 0 m ölçülerinde dikdörtgen şeklindedir. Doğu ve batıda bunlar arasına ikişer- ikişer yerleştirilmiş dört büyük somaki sütun da kubbe kemerlerini taşımak­ tadır. Ana kubbe 26.50 m. çapında, yerden kilit taşma kadar da 53 m. yüksekliğiııdedir. Osmanlı Camilerinin en yükseği olup, İstanbul’da Ayasof- ya’dan sonra en büyük çaplı kubbedir. Giriş ve kıble tarafında da ortalama 40 m. yüksekliğinde iki yarım kubbe, ikişer eksedra (çeyrek kubbe) ile genişletilmiştir. Sinan yan sahıııları da beşer kubbe ile örterek, bir büyük - bir küçük kubbe ritmi ile değişik bir etki yaratmıştır (17).

Şehzade Camiinde dört yarım kubbe ile geniş ve toplu bir mekânı gerçek­ leştiren Sinan’ın, Süleymaniye Camiinde iki yarım kubbeye dönmesi, hacim bakımından bir gerileme gibi görülürse de (18) estetik bakımdan ileri bir hareketi ifade eder. Dört yarım

kubbenin, geniş bir mekân sağlamasına karşılık, orta kubbenin yüksekliğini

kestiği ve yükseklik izlenimi yerine bir yaygınlık izlenimi uyandırdığı Sinan’ın gözünden kaçmamıştır. O da Süleymaniye’de iki yarım kubbeye dönmekle iki geniş yüzey elde etmiş, bu yüzey üzerindeki şişkin sivri kemerlere, ritmik bir düzene uyarak pencereleri serpiştirmekle de, yapıya yükseldikçe hafifleyen bir hava vermiştir (19).

Camiin içini aydınlatan yedi kat üzerine düzenlenmiş ikiyiizkırkdokuz pence­

reden, alt sıralardaki sağır kemerli dikdörtgen pencereler mermer söveli, iist sıradakiler sivri ya da yuvarlak kemerlidir. Kıble duvarında mihrabın çevresini süsleyen pencerelerin içlikleri renkli camlıdır. Ve bunlardan bazıları XVI yüzyıla iner. Düz atkılı alt pence­ relerin ceviz ve abanoz ağacından fildişi ve sedef kakmalı kapakları OsmanlI oymacılık sanatı bakımından önem taşır. Camiin mihrabı, minberi, hünkâr ve müezzin mahfilleri mermer­

cilik sanatının önemli eserleridir (20).

7

M

es

u

(8)

İç mekânın görünüşü Sİ 1 1 İ î m S I I (•v!j | Îî r-y. ; üüü!"7 i T ' : » ; S S I i i ;;£î î î îİ > 4 c/j

Cami içinde akustiğin sağlanması için ana kubbeye ve köşelere, ağızları iç tarafa açık bir şekilde gömülerek yerleştirilen 50 cm. boyunda 64 adet küp vardır. Eskiden geceleri yağ kandilleri ve mum ışığı ile aydınlatma yapıldığından bunlardan çıkan is, hassas bir hava akımı ile camii kirlet­ meden, mihrabın tam karşısındaki kapının üzerindeki «İs odasında» toplanıyordu. Biriken bu isten o devirde bol miktarda mürekkep yapılmakta idi (21).

Mihrap duvarında çok ölçülü çini süslemeler vardır. Bunlar sualtı tekniğinde yapılmaya başlayan ilk Osmanlı çinileridir (22). Yazılı kaynak­ larda «mimari süsleme ve tasarım» ile ilgili bilgilere rastlanmaktadır.

Onaltıncı yüzyılın büyük bir bölümünde Hassa Baş Mimarı olan Sinan’ın sarayla yaptığı yazışmalardan, bir yapının inşaatı sırasında yapıyı ilgi­ lendiren bütün ayrıntıların mimar tarafından düşünülüp organize edil­ dikten sonra uygulamaya koyulduğu anlaşılmaktadır. Yapıyı süsleyecek olan çini kaplamanın, yapının duvarları tamamlandıktan sonra ısmarlandığını öğrenmekteyiz. Süleymaniye Camii inşaatına 1550 yılında başlanmış, çiniler ise 1552 yılında

ısmarlanmıştır (23).

Caminin içindeki kalemişi nakışların üzerine Sultan Abdülmecid zamanında Fossati Kardeşler tarafından yağlı boya ile XIX. Yüzyıl Osmanlı zevkini yansıtan yeni bir süsleme yapılmıştı.

1961-1967 yılları arasında gerçekleş­ tirilen restorasyonda bu yabancı bezeme raspa edilip sıva altında bulunan özgün bezemenin izleri değerlendirilerek bu nakışlar canlan­ dırm ıştır. Orta kubbe dışında, cami XVI. Yüzyıl karakterine kavuşmuştur. Caminin içinde ve şadırvan avlusu kubbelerinde kalemişi desenlerde egemen renk nar kırmızısı ve siyahtır. Mukarnaslar ve üçgen kuşakların ana motifleri bu renklerle belirlenmiştir. Kubbe ve pandantiflerin göbekleri, pencere çevreleri yine aynı renk bezeme ile vurgulanmıştır.

Süleymaniye Camiinin dört minaresi vardır. Bunlardan ikisi ana kitlenin şadırvan avlusu ile birleştiği köşelerde, daha kısa olan öteki ikisi avlunun

8

G

ÜN

(9)

|

/ i / '

m

p

Ana kubbe ve dört askı kemeri kuzey uçlarında bulunur. Zeminden

alem ucuna kadar 76 metre olan bu uzun minareler üç şerefeli, 56 m. olan ön minareler iki şerefelidir ve dördünün de şerefe altları stalaktitli, gövde ve petek bölümleri onsekiz köşeli, peteklerin üst kısmı bir sıra firuze çini ile çevrilidir. Dört köşesi minarelerle noktalanan şadırvan avlusu enlemesine dikdörtgen biçimli ve çepeçevre revaklıdır. Revakı yirmisekiz kubbe örter. Bunların çapları eş (6 şar metre) fakat yüksek­ likleri farklıdır. Bu suretle son cemaat yerine avlu içerisinden özel bir nitelik verildiği gibi camiin uzunlamasına ekseni ayrıca vurgulanır. Kıble kapısı önündeki kubbe mukarnaslı çıkmalara, diğerleri pandantiflere oturur. Revak sütunları pembe somaki, kırmızı taş ve beyaz mermerden, sütun başlıkları stalaktitli, revak kemerleri iki

renklidir (24).

İçerde cami ana girişinin iki yanına galeriler yerleştirilmiştir. Bu girişten başka camiye köşelerden dört ayrı giriş vardır. Yan cephelerdeki payan­ daların aralarında, Sinan’ın ilk uygu­ lamasını Şehzade Camiinde yaptığı revaklı galeriler vardır. Burada galeriler Şehzade Camiinden farklı olarak iki katlı olup, tek eğimli genişçe bir

Cami içinden bir ayrıntı

saçakla örtülüdür. Galerilerin altına subasman duvarı boyunca abdest alma muslukları yerleştirilmiş ve böylece şadırvan fonksiyonunu yitirerek bir süs öğesi haline gelmiştir.

Dikdörtgen planlı avluya kuzeyden ve yanlardan üç giriş vardır. Kuzeyde orta eksende yer alan kapı, boyutları ile bir taç kapı niteliğindedir. Kuzey duvarından üç kubbe eninde dışa taşırılan kapının iki yanında cami

avlusundan girilen odalar vardır; bir tanesi muvakkithane, diğeri ise görevli odasıdır. Zengin mukarnaslı kapıdan

avluya girilir (25 ). Avlunun ortasında,

üst yapısı bir çeşit kapalı şadırvana benzeyen bir «maksem» bulunur. Dikdörtgen prizma biçimindeki bu maksemin, avlu cümle kapısı ile harim cümle kapısına bakan uzun cephelerine, vaktiyle ikişer adet olarak yerleştirilmiş suluklar mevcutken maalesef bunlar bugün yerinde değildir.

(10)

Camii’nin beden duvarları dört cephede payandalarla pekiştirilmiştir. Bir

bölümü yapının dışında, bir bölümü içinde bulunan payandalar filay aklarını dış duvarlara bağlayan kemerlerin eksenlerinde birer kule gibi yükselirler ve üst yapıda üç aşamalı bir düzenle filayaklarmın tepelerinde büyük kemerlerin itme gücünü karşılayan ağırlık kulelerine saplanırlar. Ağırlık kuleleri sekizgen gövdeli ve üstleri dilimli kubbelerle örtülüdür. Yan duvarlardaki payanda, sistemi kuzey ve güney cephelerinde değişir. Ön cephenin bütünlüğünü korumak amacıyla bu duvarın payandaları camiin içine itilmiş, yine aynı amaçla, cami içerisinde mihrap duvarının bütünlüğünü zedelememek için, bu duvarı destekleyen payandalar camiin dışına taşırılmıştır. Mihrap duvarında, ikisi mihrabın yanlarında, ikisi filayak- ları eksenleri üzerinde, ikisi de köşelerde olmak üzere altı payanda vardır. Kuzeyde ise köşeler minare kürsüleriyle kenetlenmiş, payandaların arası arka duvar boyunca maksureler haline getirilerek taş dayanakların ağır görünümü hafifletilmiştir. Köşelere rastlayan maksureler tek katlı, kıble kapısının yanındakiler iki katlı yapıl­ mış, sonuncuların içine ikişer sütuncuğa dayanan mahfiller konulmuştur. Arka mahfillere kıble kapısının iki yanında yer alan payandaların içerisindeki döner merdivenlerle çıkılır. Büyük kubbeli orta mekânın doğusunda ve batısında bulunan mahfillerin merdivenleri de yine payandaların içinden geçirilmiştir. Şehzade Mehmet ve Üsküdar Mihrimah Sultan Camilerinden farklı olarak Süleymaniye Camii’nin yan kanatları yarım kubbelerle değil, İstanbul Beyazıt Camii gibi küçük kubbelerle örtülüdür. Yan kanatlardaki beşer kubbeye bakılırsa Süleymaniye yirmibeş kare dilimli temel plân şemasına göre tasarlanmış sayılır. Yalnız Süleyma- niye’de bu yan kubbeler eş büyüklükte olmadığı için sözkonusu sistemi burada uygulama olanağı yoktur. Çünkü Süleymaniye’nin büyük orta kubbesi, köşelerdeki temel kubbeli kare birimin dört katından fazla fakat beş katından azdır. Sinan Süleymaniye Camiiııin beş açıklıklı yan kanatlarını örten kubbelerin ikisini küçültüp, bunların bir bölümünü filayaklarmın arkalarına taşırarak, bu camide Beyazıt’a kıyasla çok daha ilginç bir plan şeması

geliştirmiştir i30). Bursa kemerli pencere açıklıkları, halen

bronz şebekelerle kapalıdır (26). Su buraya, Dâr-ül Kur’a’nm duvarındaki su dağıtım merkezinden gelmekteydi. Kapalı şadırvanın suyu tavanındaki muntazam işlenmiş mermerler üzerinde açılan deliklere yerleştirilmiş ağızlık­ lardan fışkırarak havuza dolardı. Daha sonra su yan taraftaki savaklar yardımı ile çeşitli yerlere dağıtılırdı. Şadırvan şeklindeki bu su taksim ve havalandırma cihazının bugünkü şeklinin, Sinan’ın yaptığından çok farklı olduğu kesindir (27).

Evliya Çelebi Süleymaniye Camiinin iç avlusundan bahsederken «... Ve bu beyaz haremin ta ortasında bir ibret verici, seyretmeye değer kare havuz vardır. Ama abdest havuzu değildir ve dört yüzü mermer kafeslidir. Cemaat onun hayat verici suyundan içer,» demektedir. (28). Evliya Çelebi’nin, bu maksemden su içildiği, pencerelerinin mermer kafeslerle kapalı olduğu

şeklindeki ifadesinden ve bazı izlerin değerlendirilmesinden bronz şebekelerin yerinde daha önceleri mermer kafesler bulunduğu anlaşılmaktadır.

Caminin dış avlusu oldukça geniş tutulmuştur. Alçak duvarlı bu avluya açılan Mera kapısı, Eski saray kapısı, Çarşı kapısı, Hekimbaşı kapısı, İmaret kapısı, Kubbe kapısı, Tabhane kapısı, Ağa kapısı ve Harem kapısı adında

11 kapısı bulunur (29). Süleymaniye Fotoğıal: C. Geeıinck

İbrahim ustanın renkli camlarla bezeli alçı içlik pencerelerinden biri

(11)

NOTLAR :

1. KURAN, A. Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, S: 27.

2. SÖNMEZ, Z. Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar - Belgeler, Mimar Sinan Üniver­ sitesi Yayını, İstanbul, 1988, S: 48. 3. DANİŞM END, İ.H. İzahlı Osmanlı Tarihi

Kronolojisi, C: 2, S: 262.

4. MOI.LAİBRAHİMOĞLU, S. Süleymaniye Camii, İstanbul, 1984, S: 13-14.

5. ASLANAPA, 0 . Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1986, S: 197.

6. Not 2 deki eser. S: 49. 7. Not 5 deki eser. S: 197.

8. BARKAN, Ö.L. Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı, C: 1, Ankara, 1979, S: 369. 9. Not 4 deki eser. S: 15.

10. Not 7 deki eser, S: 201. 11. Not 8 deki eser, S: 93. 12. Not 2 deki eser,

13. Not 1 deki eser. S: 22.

14. GÖKNİL, U.V. Mimar Sinan, Sandoz Kültür Yayınları, 1987, S: 39. 15. Not 7 deki eser. S: 205. 16. Not 14 deki eser, 17. Not 7 deki eser, S: 203

18. AKURGAL, E. Sanat Tarihi Bakımından Sinan, Ankara Üniversitesi D.T.C. Fak. Dergisi, C: II, Sayı 3, Ankara, 1944, S: 376. 19. YETKİN, S.K. Türk Mimarisi, Ankara,

1970, S: 203-204. 20. Not 1 deki eser, S: 88. 21. Not 4 deki eser. S: 41 22. Not 7 deki eser. S: 203.

23. YENİŞEHİRLİOĞLU, Filiz. «XVI. Y.Y. Osmanlı Dönemi Yapılarında Görülen Mimari Süsleme Programlarında Mimar Sinan'ın Katkısı Var mıdır?» Mimarlık 8 2 /5 -6 , Ankara, 1982, S: 33-34. 24. Not 1 deki eser. S: 88-89

25. Not 14 deki eser. S: 152.

26. ÖNGE, Y. «Türk Su Mimarisinde Suluk Adını Verdiğimiz Çeşmeler,» Selçuk Üniv. Ed. Fak. Dergisi, Sayı 1, 1981, S: 118. 27. ÇEÇEN, Kâzım. Süleymaniye Su Yolları,

İ.T.Ü. Yayınları, İstanbul, 1986, S: 88-85. 28. EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ I,

Dersaadet, 1314, S: 153.

29. ÖZ, Tahsin, İstanbul Camileri, C: 1, S: 132. 30. Not 1 deki eser, S: 89-90.

BİBLİYOGRAFYA :

• AKURGAL, Ekrem. «Sanat Tarihi Bakımından Sinan», Ankara Üniversitesi D.T.C. Fak. Dergisi, C: II, Sayı 3, Ankara, 1944, S: 376. • ASLANAPA, Oktay. Osmanlı Devri Mimarisi,

İstanbul, 1986.

• BARKAN, Lütfü. Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı, C: 1, Ankara, 1979. • ÇEÇEN Kâzım. Süleymaniye Su Yolları,

İ.T.Ü. Yayınları, İstanbul, 1986.

• DANİŞM END, İsmail Hami, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C: 2.

• EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ I, Dersaadet, 1314, S: 153.

• GÖKNİL, Ulya. Mimar Sinan, Sandoz Kültür Yayınları, İstanbul, 1987.

• KURAN, Abdullah. Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.

Mihrap cephesinin bir bölümü

• MOLLAİBRAHİMOĞLU, Süleyman. Süleyma­ niye Camii, İstanbul, 1984.

• SÖNMEZ, Zeki. Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar - Belgeler, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1988.

• ÖNGE, Yılmaz. «Türk Su Mimarisinde Suluk Adını Verdiğimiz Çeşmeler», Selçuk Üniver­ sitesi Ed. Fak. Dergisi, Sayı: 1, 1981. • ÖZ, Tahsin. İstanbul Camileri, C: 1, S: 132. • YENİŞEHİRLİOĞLU, Filiz. «XVI. Y.Y.

Osmanlı Dönemi Yapılarında Görülen Mimari Süsleme Programlarında Mimar Sinan'ın Katkısı Var mıdır?» Mimarlık 8 2 /5 -6 , Ankara, 1982,

• YETKİN, Suut Kemal. Türk Mimarisi, Ankara, 1970.

(12)

i j j î S s a / î l ^ 'î İ m S B U f ^ ' f k ' ' • ',[ jHC-'1 ' * *~J| I ^ E - v v ^ ı &¡

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

iki senelik arkadaşım Osman Cemal de soyadı olarak bu kaygılı ismini Seçtikten sonra artık dertten kur­ tulmadı.. Halbuki ben onuıı kaygılı olmadığı

Nakşbendi ve Safevi tarikatlarının karışımı olan Bayrami tarikatının kurucusu olan Hacı Bayram Veli Akşemsettin ve Bursalı Ömer De­ de gibi iki büyük

Kölner Sportökonomie- Kongresses; Horch / Heydel / Sierau Hrsg., (Edi- tion Sportökonomie und Sportmanagement, Bd.. riye yapılan yatırımlar, yalnızca kulüpler ve sporcularla

B U hatıralarda şiirleri, eserle­ ri üzerinde kısaca duracağım insanlardan biri de Muhip Dranas. Necip Fazı! Kısakürek. Fozıl Hüsnü Dağlarca. Nazım la Orhan

Histamin salgıladı- ğı bilinen mast hücre tümörlerinde lazer terapi tedavisinin mast hücre tümöründeki histamin sentezini inhibe edici özelliği göz önünde

Ancak literatüre göre ilgili konuda uzman olan bir kişinin görüşünün alınması mantıksal olarak böylesi durumlarda yeterli görünmektedir (Tekin 1991: 471. Genel madde

Mimar Sinan’ı muhteşem kılan eseri“ Süleyma- niye Camii” Masterpiece of Mimar Sinan: Süleymaniye Mosque Şehzade Camii, Mimar Sinan'ın ilk büyük

2 siz ve onlar “Romantik Bir Viyana Yazı” eseriyle Aydın Doğan Roman Ödülü’nü kazanan Adalet Ağaoğlu, koltuk değnekleriyle geldiği törende “Uğradığım