• Sonuç bulunamadı

İmar kirliliğine neden olma suçu (TCK 184. madde)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İmar kirliliğine neden olma suçu (TCK 184. madde)"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI

KAMU HUKUKU BİLİM DALI

İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇU

(TCK 184. MADDE)

Fatih ŞAHİN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Onursal CİN

(2)
(3)
(4)

Çevre, tüm canlı ve cansız varlıkları içinde barındıran bir alan olmasına rağmen, çevreye en büyük zararı insan vermiştir. Sürekli artan nüfus, gelişen sanayi ve teknoloji ile birlikte doğal çevreye yönelik saldırılar da aynı oranda artış göstermiştir. Bu durum sağlıklı bir çevrede yaşamanın insan hakkı olduğu bilincinin gelişmesini sağlamış ve çevreye yönelik saldırıların engellenmesi fikrini ortaya çıkarmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu amaçla ilk kez çevreye yönelik eylemler suç olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden birisi de TCK 184. maddesinde düzenlenen “imar kirliliğine neden olma suçu”dur. Madde ile çarpık kentleşme ve kaçak yapılaşma önlenmek istenmiştir. Yetkili kurumlarca belirlenen imar planları ile yapılaşmanın imar mevzuatına uygun olması, çevreye verilen zararın önlenmesi ve en aza indirilmesi amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Hukuk, İmar Kirliliği, TCK 184, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu.

(5)

biggest harm to environment comes from humans. The attacks on environment have been rising at the same rate as population, industry and technology. This situation helped us to realize that living in a healthy environment is a human right and helped us to come up with the idea which is stopping the attacks on environment. For that purpose, attacks on environment was recognized as a crime in Turkish Criminal Law Act. Turkish Criminal Law Act, article 184, to be the cause of reconstruction pollution crime, is one of these regulations against attacks on environment. The purpose of this article is to prevent irregular urbanization and illegal construction. With construction plans it is aimed to make the constructions suitable to the legislations concerning construction and to prevent attacks on environment.

(6)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... İ KISALTMALAR ... İV

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM GENEL BİLGİLER VE TEMEL KAVRAMLAR A. GENEL OLARAK... 2

B. BAZI KAVRAMLAR ... 4

1. Çevre Kavramı ... 4

Çevreyi Oluşturan Unsurlar ... 7

aa. Biyolojik Unsurlar ... 7

bb. Fiziksel Unsurlar ... 8

cc. Sosyal Unsurlar ... 9

dd. Ekonomik Unsurlar ... 9

ee. Kültürel Unsurlar ... 10

2. Çevre Hakkı Kavramı ... 10

a. Çevre Hakkı ve Niteliği ... 10

b. Çevre hakkının unsurları ... 13

c. Çevre hakkının Tarihsel süreci ... 14

d. Çevre Hakkının Uluslararası Mevzuattaki Yeri ... 17

e. Çevre Hakkının Ulusal Mevzuattaki Yeri ... 19

3. Çevre Hukuku Kavramı ... 21

4. Çevre Suçu Kavramı ... 21

5. İmar Kavramı ... 23

6. Yapı Kavramı ... 23

7. Bina Kavramı ... 25

8. Şantiye Kavramı ... 26

9. Yapı Ruhsatı Kavramı ... 27

10. Yapı Kullanma İzni Kavramı ... 30

11. Sınai Faaliyet Kavramı ... 32

12. İmar Mevzuatına Aykırılık Kavramı... 32

C. ÇEVRE HUKUKUNA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER ... 35

D. ÇEVRE HUKUKU VE CEZA HUKUKU İLİŞKİSİ ... 39

1. Çevrenin Korunması İhtiyacı/Zorunluluğu ... 39

2. Çevrenin Korunmasında Diğer Hukuk Dallarının Etkisi/Etkisizliği ... 40

(7)

İKİNCİ BÖLÜM

İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇU

A. GENEL OLARAK... 45

B. BENZER SUÇLARDAN FARKI ... 49

1. Çevrenin Kasten Kirletilmesi – İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ... 49

2. Çevrenin Taksirle Kirletilmesi – İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ... 51

3. Gürültüye Neden Olma Suçu-İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ... 52

C. YAPI RUHSATI ALINMADAN YA DA RUHSATA AYKIRI OLARAK BİNA YAPMA VEYA YAPTIRMA SUÇU ... 53

1. Suçla Korunan Hukuki Değer... 54

2. Maddi Unsur ... 56

a. Suçun Faili ve Mağduru ... 60

aa. Fail ... 60

bb. Mağdur ... 63

b. Yer Bakımından Uygulanma ... 64

aa. Belediye Sınırı ... 64

bb. Özel İmar Rejimine Tabi Yerler... 69

c. Zaman Bakımından Uygulanma ... 70

3. Manevi Unsur ... 72

4. Hukuka Aykırılık Unsuru ... 73

5. Suçun Özel Görünüş Şekilleri ... 74

a. Teşebbüs ... 74

b. İştirak ... 77

c. İçtima ... 77

6. TCK 184/5. Maddesinde Düzenlenen Etkin Pişmanlık Hali ... 81

D. YAPI RUHSATI OLMADAN BAŞLATILAN İNŞAATLAR DOLAYISIYLA KURULAN ŞANTİYELERE ELEKTRİK, SU VEYA TELEFON BAĞLANTISI YAPILMASINA MÜSAADE ETME SUÇU .... 84

1. Suçla Korunan Hukuki Değer... 85

2. Maddi Unsur ... 85

a. Suçun Faili ve Mağduru ... 88

aa. Fail ... 89

bb. Mağdur ... 90

b. Yer Bakımından Uygulanma ... 90

c. Zaman Bakımından Uygulanma ... 91

3. Manevi Unsur ... 93

4. Hukuka Aykırılık Unsuru ... 93

5. Suçun Özel Görünüş Şekilleri ... 94

a. Teşebbüs ... 94

b. İştirak ... 95

c. İçtima ... 95

6. TCK 184/5. Maddesinde Düzenlenen Etkin Pişmanlık Hali ... 96

(8)

BİR SINAİ FAALİYETİN İCRASINA MÜSAADE ETME SUÇU ... 97

1. Suçla Korunan Hukuki Değer... 97

2. Maddi Unsur ... 97

a. Suçun Faili ve Mağduru ... 101

aa. Fail ... 101

bb. Mağdur ... 102

b. Zaman Bakımından Uygulanma ... 103

3. Manevi Unsur ... 103

4. Hukuka Aykırılık Unsuru ... 103

5. Suçun Özel Görünüş Şekilleri ... 104

a. Teşebbüs ... 104

b. İştirak ... 104

c. İçtima ... 105

F. YAPTIRIM ... 105

G. ZAMANAŞIMI ... 108

H. SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA USULÜ ... 109

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 110

KAYNAKÇA ... 114

(9)

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

AÜSBF : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

AYM : Anayasa Mahkemesi

B : Bası

BM : Birleşmiş Milletler

C : Cilt

CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu

CD : Ceza Dairesi

CMY : Ceza Muhakemesi Yasası

ÇED : Çevresel Etki Değerlendirmesi

ÇÜ : Çukurova Üniversitesi

dB : desibel

E : Esas

İHAM : İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi

İHAS : İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi

K : Karar

m/M : Madde

RG : Resmi Gazete

S :Sayfa

(10)

TBB : Türkiye Barolar Birliği

TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TCK : Türk Ceza Kanunu

TCY : Türk Ceza Yasası

TDK : Türk Dil Kurumu

TODAİE : Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü

UNEP : United Nations Environment Programme

UNESCO : United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization

Vd : ve devamı

Y : Yıl

YCD : Yargıtay Ceza Dairesi

YCGK : Yargıtay Ceza Genel Kurulu

(11)

GİRİŞ

İnsanoğlu, varoluşundan beri doğal çevre ile gelişim göstermiş, çevre sorunları insanlık tarihine yön vermiş, bazen büyük felaketler insanda derin yaralara yol açmış, bazen de insanoğlu doğal çevre üzerinde tamiri zor tahribatlara neden olmuştur. İnsanoğlunu çevreden ayrı düşünmek imkânsızdır. İç içe olmak zorundadır insan ve çevre. Bu zorunluluğun sonucu olarak da doğal çevre insanoğlunun istediği şekilde ya da istememekle birlikte eylemleri neticesinde şekillenmiştir.

Gelişen toplumla birlikte yeni sorunlar, ilgi alanları ortaya çıkmıştır. Ceza hukukunda da toplumun gelişimine paralel olarak yeni suç tipleri türemiştir. 300-400 yıl önce konuşulmayan çevre sorunsalı ve çevre kirliği, gelişen sanayi, toplum ve hayat şartları ile birlikte inceleme konusu olmaya başlamıştır. Sanayi devrimi ile birlikte çevre kirliliğinin farkına varılmış, çevrenin de bir hak olduğu, sağlıklı çevrede yaşamanın diğer haklar gibi temel insan haklarından olduğu anlaşılmaya başlanmıştır.

Anayasamızın 56. maddesinde Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması başlığı altında herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirme, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İlk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile “Çevreye Karşı Suçlar” başlığı altında çevreye karşı yapılan eylemler yaptırıma bağlanmıştır. Kanunların ihtiyaçtan doğduğunun en güzel örneklerinden biri olan bu düzenleme ile çevreye karşı suçlar düzenlenmiştir. Çevreye Karşı Suçlardan birisi de inceleme konumuz olan “İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu” dur.

Bu çalışmamız ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 184. maddesinde düzenlenen “İmar Kirliliğine Neden Olma” suçunu inceleyeceğiz. İnceleme konumuz olan suç “Çevreye Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlendiğinden öncelikle çevre ve çevre hakkı gibi temel kavramlardan bahsedeceğiz. Yine madde metninde geçen bazı kavramları ayrı başlıklar altında inceleyip, ilk bölümde genel bilgileri vereceğiz. İkinci bölümde ise suçun unsurlarını incelemeye geçeceğiz. Bu bölümde suçun tanımı, maddi ve manevi unsurları, faili ve mağduru gibi tüm yönleriyle irdeleyip, suçu açıklamaya çalışacağız.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL BİLGİLER VE TEMEL KAVRAMLAR A. GENEL OLARAK

Gelişen dünyada son yıllarda en fazla duyduğumuz sorunların başında çevre kirliliği, küresel ısınma, su kaynaklarının azalması, hava kirliliği, çarpık kentleşme gibi konular gelmektedir. Çevre, bütün canlıların ortak kullanım alanıdır. Ancak yapılan araştırmalar göstermektedir ki çevre en çok insan kaynaklı eylemler sonucu kirlenmektedir. Sağlıklı bir çevrede yaşamanın herkesin doğal hakkı olduğunun anlaşılmasıyla, çevreyi korumaya yönelik tedbirler alınması ihtiyacı da hissedilmeye başlamıştır. Çevrenin korunmasına yönelik tedbirler başlarda ulusal düzeyde kendini göstermiştir. 1857’de İngiltere’de, 1881’de ABD’de hava kirliliğini önlemek amacıyla yasal düzenlemeler yapılmış, yasalar çıkarılmıştır1. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan

ve yıllık %10 büyüme hızına sahip olan Çin’de, Çin Anayasasının 26. maddesinde devletin çevreyi korumak ve geliştirmekle görevli olduğu belirtilmiştir2. Yine hızlı

büyüme nedeniyle oluşabilecek çevre felaketini önlemek amacıyla çevreye ilişkin birçok yasal düzenleme yapılmaktadır. Yaşanan çevre sorunlarının uluslararası toplumu etkilediği gün geçtikçe daha iyi anlaşılınca çevre sorunsalının uluslararası düzeyde de ele alınması gerektiği fikri hissedilmeye başlanmıştır. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 113 ülkenin katılımıyla Haziran 1972’de Stockholm’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı ile uluslararası düzeyde ilk defa çevre ile ilgili bir konferans düzenlenmiştir3. Buna rağmen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi uluslararası anlaşmalarda çevreye ve çevre hakkına ilişkin bir hükme yer verilmemiş olması büyük bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir4. Çevreye ilişkin uluslararası düzenlemeler

1 YOKUŞ SEVÜK Handan; Çevre Hukuku Doğal Çevrenin Korunması, Adalet Yayınevi, Ankara

2013, s.89.

2

YILMAZ Sacit; Çevre Hukuku Bağlamında Türk Ceza Kanunundaki Çevre Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s.95.

3

YOKUŞ SEVÜK; s.90. TURGUT Nükhet; Çevre Hukukunun Temel Kavram ve İlkeleri, Çevre Hukuku Sempozyumu, Türkiye Adalet Akademisi Yayınları, Ankara 2006, s.22 vd. DİNÇ Güney; Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesine Göre Çevre ve İnsan, TBB Yayınları, Ankara 2008, s.7.

(13)

genellikle tavsiye niteliğindedir. Uluslararası anlaşmalara, protokollere bakıldığında gönüllülük esasına dayandığı, taraf olan devletlere, geniş ve esnek haklar tanıdığı görülmektedir.

Türkiye’de ise 1982 Anayasası ile çevre hakkı açıkça düzenlenmiştir. Anayasamızın 56. maddesine göre; “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” Madde metninde de anlaşılacağı üzere hak ve ödev bir arada düzenlenmiştir. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamanın herkesin hakkı olduğu belirtildikten sonra, devlete ve vatandaşlara, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek ödevi yüklenmiştir. Birçok ülke Anayasasında doğrudan çevre hakkından bahsedilmediği göz önüne alındığında çevre hakkının doğrudan Anayasamızda yer almasının olumlu bir gelişme olduğu söylenebilir. Çevreye karşı yapılan eylemlerin cezalandırılması ise ilk defa 5237 sayılı yasa ile mümkün olmuştur. Öncesinde 765 sayılı Ceza Kanunumuzda bu eylemler suç olarak yer almamaktaydı. Sadece idari para cezaları öngörülmekteydi. Hukukumuzda çevreye ilişkin birçok düzenleme bulunmaktadır. Yine ülkemiz birçok uluslararası anlaşmaya ve protokole üyedir5.

5

KILIÇ Selim; Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir inceleme, C. Ü. iktisadi ve idari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, Aktaran DİNÇ; s. 4-5. Türkiye'nin Taraf Olduğu Uluslararası Sözleşme ve Protokollerden bazıları: Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (RAMSAR), Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine ilişkin Sözleşme(CITES), Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme, Akdeniz'in Gemilerden Ve Uçaklardan Vaki Olan Boşaltma Sonu- cunda Kirlenmeden Korunmasına Ait Protokol, Fevkalade Hallerde Akdeniz'in Petrol Ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak Mücadele Ve İşbirliğine Ait Protokol, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına dair sözleşme, Uzun Menzilli Sınırlar Ötesi Hava Kirlenmesi Sözleşmesi, Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi(BERN Sözleşmesi), Avrupa Hava Kirleticilerinin Uzun Menzilli Aktarılmalarının izlenmesi Ve Değerlendirilmesi İçin İşbirliği Programının (Emep) Uzun Vadeli Finansmanına Dair, 1979 Uzun Menzilli Sınırlar Ötesi Hava Kirlenmesi Sözleşmesi Protokolü, Akdeniz'in Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol, Nükleer Kaza Veya Radyolojik Acil Hallerde Yardımlaşma Sözleşmesi, Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşme (MARPOL -73), Nükleer Kaza Halinde Erken Bildirim Sözleşmesi Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, Ozon Tabakasını İncelten Maddeler Dair Montreal Protokolü, Ozon Tabakasını Incelten Maddeler Dair Montreal Protokolü Değişikliği, Karadeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, Karadeniz Deniz Çevresinin Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunmasına Dair Protokol, Karadeniz Deniz Çevresinin Petrol Ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesine Karşı Acil Durumlarda Yapılacak işbirliğine Dair Proto- kol, Karadeniz Deniz Çevresinin Boşaltmaları Nedeniyle Kirlenmesinin Önlenmesine ilişkin Protokol, Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşımanın Ve Bertaraf Edilmesine İlişkin Basel Sözleşmesi.

(14)

Tüm bu düzenlemelere rağmen halen çevreyi korumada yetersiz kalınmaktadır. Hızlı gelişen kentlerde gerek rant sağlama isteği, gerekse bilinçsiz yapılaşma yüzünden, gelişmiş ülkelerde maddi hasarla atlatılabilecek doğal olaylar ne yazık ki ülkemiz açısından ciddi felaketlere neden olmuştur6.

B. BAZI KAVRAMLAR 1. Çevre Kavramı

Çevre hukukunun kapsamını belirleyebilmek için öncelikle çevre kavramının ne ifade etiğini, bu kavrama ilişkin bir tanım yapılıp yapılamadığını, mevzuatta çevreye ilişkin bir tanım olup olmadığını incelememiz gerekir7. Çevre hukuku ve çevreye ilişkin kavramların uluslararası toplumca ele alınıp ortak tanımlar bulunması gerekmektedir. Bir ülke kendi ceza hukukuna veya özel hukuka yahut da idare hukukuna ilişkin kavramları ulusal mevzuatıyla belirleyebilir. Ancak çevreye ilişkin yapılan her eylem, atılan her adım uluslararası toplumu ilgilendirmektedir. A ülkesinde yapılan bir eylem, gerçekleşen bir çevre olayı, tüm uluslararası toplumu etkileyebilmektedir. Örnek olarak, Çernobil patlaması. Ukrayna’nın Kiev şehrine bağlı Çernobil kentindeki nükleer reaktörün patlaması sonucu sadece Çernobil ya da Ukrayna halkı değil, tüm dünya toplumu etkilenmiştir. Bu da göstermektedir ki; çevreye ilişkin yapılan her düzenleme, mevzuata konulan her tanım, uluslararası toplumu ilgilendirmektedir.

Türk Dil Kurumu Terimler Sözlüğünde çevre; bir organizmanın ya da bir parçasının üzerinde etki yapan dış etkenler topluluğu, bireyi etkileyen canlı ve cansız varlıklar ile bütün güç ve koşulların toplamı, organizmayı içten ya da dıştan uyaran şeylerin toplu adı, varlığın, içinde oluştuğu ve yaşamını sürdürdüğü ortam, yaşamın

6 Örneğin, 17 Ağustos 1999 yılında ülkemizde meydana gelen 7,5 büyüklüğündeki depremde resmi

verilere göre, 17.840 ölüm ve 23.781 yaralanma meydana geldi. 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’da meydana gelen ve son açıklamada 9,0 şiddetinde olduğu belirtilen deprem ve arkasından meydana gelen depremde ise 15.828 kişi hayatını kaybetti. Bu iki olay karşılaştırıldığında Japonya’da meydana gelen deprem ülkemizdekinden oldukça şiddetli olmasına rağmen ölüm oranı daha azdır. Diğer bir durum ise Japonya’daki ölümlerin büyük bir çoğunluğu tsunami sonucu meydana gelirken, ülkemizdeki ölümler ise göçük altında kalmadan dolayı olmuştur. Ülkemizdeki çarpık kentleşme denetimsiz yapılaşmanın en büyük faturası bu tarihte yaşanmıştır. (sayısal veriler http://tr.wikipedia.org/wiki adresinden alınmıştır. Erişim tarihi: 25.11.2013)

(15)

gelişmesinde etki yapan doğal, toplumsal, kültürel dış koşulların toplamı, şeklinde tanımlanmıştır8.

Sözlük anlamıyla çevre, bir organizmanın veya organizmalar topluluğunun yaşamı üzerinde etkili olan tüm faktörler, canlıların yaşamasını ve gelişmesini sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünü, bir organizmayı diğer yaşayan şeyler de dâhil iklim ve toprak gibi kuşatan her şey, toplulukların ve organizmaların uzun ve kısa dönemli faaliyetlerini, yaşam ve gelişmelerini doğrudan veya dolayısıyla etkileyen biyotik, abiyotik, ve kültürel faktör ve koşulların bütünüdür9.

Çevreye ilişkin öğretide birçok tanım yapılmıştır. Bunlardan bazıları şu şekildedir;

“Çevre; insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen ya da süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamı10”, “çevre; bir organizmanın ya da

organizmalar topluluğunun yaşamı üzerinde etkili olan tüm faktörler bütünüdür11”,

“ekosferdeki tüm canlı unsurları kuşatan döngüler ve ilişkiler bütünüdür12”,

Çevreye ilişkin farklı tanımlar, farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Herkes ilgilendiği bilim dalına göre tanım ve yorum yapmaktadır. Yapılan tanımların ortak noktası çok geniş ve tüm ekolojik dengeyi gözetecek şekilde yapılmış olmasıdır. Yine tanımlardan çıkan ortak kanı, çevrenin ayrım gözetmeksizin tüm insanlığın ortak malı olduğudur.

Çevre, bazı yazarlarca farklı sınıflandırmalara tabi tutularak irdelenmiştir. Niteliğine göre çevre, fiziksel ve toplumsal olarak ayrılmış; fiziksel çevre, insanın herhangi bir etkisinin olmadığı, doğal çevre ile insanın bilgi ve kültür birikimine

8 www.tdk.gov.tr adresinden alınmıştır. (Erişim Tarihi: 13.05.2014) 9 TURGUT Nükhet; Çevre Hukuku, 2. Bası, Ankara 2001, s.73 10

KELEŞ Ruşen/HAMAMCI Can; Çevrebilim, imge kitabevi, Ankara Ocak 1997, s. 21.

11

ÇEPEL Necmettin; Çevre Koruma ve Ekoloji Terimler Sözlüğü, TEMA yayınları, 1995. S.41.

12 ERTÜRK Hasan; Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Bursa

(16)

dayanarak doğal çevresinde bulmuş olduğu yeraltı ve yer üstü zenginliklerini kullanıp değerlendirerek yarattığı yapay çevre; toplumsal çevre ise bir fiziksel çevre içinde bulunan insanların ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemleri gereği yarattıkları insani, kültürel, tarihi ilişkilerin tümünü kapsayan çevre olarak tanımlanmıştır13. Mekânsal çevre, bir ülke sınırları içinde veya birden çok ülkeyi ya da birden çok ülkenin belli yörelerini kapsayan bir bölge, etkileşimi içindeki çevresel öğelerin oluşturduğu bir bütün olarak tanımlanmıştır14. Çevre konusunda yapılan tasniflerden birisi de yapay çevre-doğal çevre ayrımıdır. Buna göre doğal çevre; doğal etki ve güçlerin oluşturduğu, insanın oluşumu ve gelişimine katkıda bulunmadığı, kendiliğinden oluşmuş, canlı ve cansız varlıklardan oluşan alanların bütünüdür. Yapay çevre ise doğal çevreden yararlanılarak, insanlığın varoluşundan günümüze kadar geçen zaman zarfında, insan eliyle yaratılan tüm varlıkların kapsamıdır. Yapay çevrenin temel özelliği insan elinden çıkmış olmasıdır. Yapay çevreye örnek olarak; bilim, teknoloji, kentler, yerleşim yerleri gösterilebilir15.

Hukuksal metinlerde de çevre tanımlarına rastlanmaktadır. Ancak çevrenin net bir tanımı yapılmamış olup genel hatlarıyla açıklama yoluna gidilmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde görev yapan UNEP16 çevrenin başlıca öğelerini; hava, su, toprak

ve doğal kaynaklar, fauna ve flora ve bunların birbiriyle ilişki içine girerek meydana getirdikleri sistemler olarak belirlemiştir. Yine, Avrupa Birliği İkinci Çevre Aktive Programının 2A kısmında çevre kavramına yer verilmiş, çevrenin kapsamı açıklanmaya, çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır.

Çevre kavramına ilişkin olarak tanımlara, mevzuatımızda Çevre Kanununda rastlanmaktadır. 2872 sayılı Çevre Kanunun 5491 sayılı kanunla değişik 2. maddesinde çevre; canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam, olarak tanımlanmıştır. Yine aynı maddede çevreyle ilgili bazı kavramlar da

13

ERTAŞ Şeref; Çevre Hukuku, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları,, İzmir 1997, s.4.

14 ERTAŞ; s.4. 15

ÖZDEMİR şevket; Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Palme Yayıncılık, Ankara 1998, s. 10. KELEŞ/HAMAMCI; s. 23. ALTUĞ Fevzi; Çevre Sorunları, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, No: 41 Bursa 1990 s.9.

(17)

açıklanmıştır: Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününü; Çevre kirliliği: Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi; Ekosistem: Canlıların kendi aralarında ve cansız çevreleriyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüttükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sistemi; Ekolojik denge: İnsan ve diğer canlıların varlık ve gelişmelerini doğal yapılarına uygun bir şekilde sürdürebilmeleri için gerekli olan şartların bütününü ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinde de çevrenin korunması ve kullanımına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere çevre kavramına ilişkin farklı ve çok sayıda tanım bulunmaktadır. Kısaca tanımlamak gerekirse çevre; canlı ve cansız varlıkları içinde barındıran ortamdır. Biraz özelleştirerek tanım yapmak icap ederse çevreyi; insanların ve diğer canlı varlıkların yaşamlarını sürdürdüğü, içinde cansız varlıkları da barındıran, bu varlıkların karşılıklı iletişim içinde oldukları, insanlığın varoluşundan önceye dayanan ve insanlığın varoluşuyla birlikte insanoğlunun etkilediği ve yönlendirdiği, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdan oluşan bünyesinde flora, fauna, toprak, hava, su gibi doğal oluşumlar ile kentler şehirler gibi insanlığın oluşturduğu yapay unsurları da barındıran bir bütün şeklinde tanımlayabiliriz.

Çevreyi Oluşturan Unsurlar aa. Biyolojik Unsurlar

Ekosistem, Çevre Kanununun 2. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, canlıların kendi aralarında ve cansız çevreleriyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüttükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sisteme ekosistem denmektedir. Çevrenin biyolojik unsurlarını, üreticiler (bitkiler), tüketiciler (hayvanlar), ayrıştırıcılar (bakteri ve mantarlar) ve benzeri unsurlar oluşturmaktadır17. Çevrenin gelişiminde ve değişiminde

17 PARLAR Ali/HATİPOĞLU Muzaffer; Cezai Ve Hukuki Sorumluluk Boyutlarıyla ÇEVRE

(18)

birbirini tamamlayan, çevrenin yok olmasını önleyen bir döngü vardır. Bitkiler oksijen sağlar, hayvanlar birbirlerini ve zararlı hayvanları tüketir, ayrıştırıcılar doğaya bırakılan atıkların dönüşümünü sağlar. Çevrenin bu döngüsünün yok edilmesi doğal dengenin yok olmasına neden olur. İşte bu yüzden çevrenin biyolojik unsurlarının iyi korunması, doğal döngüsünün yok edilmemesi gerekmektedir. Yukarıda ana hatlarıyla yazmış olduğumuz biyolojik unsurları genişletmek mümkündür: Sulak alanlar, ormanlar, flora denen yeşil örtü, her türden otsu ve odunsu bitki, yine çok çeşitli hayvan türleri, daha keşfedilmemiş mikroorganizmalar, vb. birçok biyolojik unsur sayılabilir.

bb. Fiziksel Unsurlar

İnsanların ve diğer canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için zorunlu olan hava, su ve toprak çevrenin fiziksel unsurunu oluşturmaktadır. Gerek insanoğlu gerekse diğer canlılar tarafından en fazla tahrip edilen de çevrenin fiziksel unsurudur. Maalesef, yaşam için zorunlu olan bu unsurlar, günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Büyük şehirlerde hava kirliliği, kullanılan zararlı gazlar nedeniyle ozon tabakasının delinmesi, sıcaklığın artmasına bağlı olarak küresel ısınma, buzulların erimesi, kullanılabilir tatlı su kaynaklarının azalması, yine kullanılan zararlı tarım ilaçları nedeniyle verimli toprakların azalması, nüfusun artmasına bağlı olarak çarpık ve düzensiz kentleşme, sorunlardan bazılarıdır.

Hava, baskın öğeleri canlı yaşamın sürmesi için temel yaşamsal gereksinim olan oksijen (%20,95) ve azot (%78,08) olan ve eser miktarda su buharı, karbon gazı, ozon, azot oksit, gibi gazlar, sodyum klorür ve kül içeren biyosferin atmosfer katmanını ifade eden canlı hayatının devamı için olmazsa olmaz olan doğal kaynaktır18.

Dünyamızın yaklaşık dörtte üçü sularla çevrilidir. Su, çok farklı amaçlar için kullanılabilen, hidrojen ve oksijen gazlarının birleşmesiyle oluşan ve canlı hayatının devamı için olmazsa olmaz olan bir kaynaktır.

18 PARLAR/HATİPOĞLU; s. 11.

(19)

Toprak da kayaların ve atıkların parçalanmasıyla yıllar içinde oluşan doğal bir kaynaktır. Toprak üzerinde yetişen bitki örtüsüyle, üzerinde yaşayan canlılarla, bünyesinde oluşturduğu mikrobiyolojik canlılarla, uzun yıllar içerisinde kendini yenileyebilen, iyi kullanılmadığı ve korunmadığı takdirde kısa süre içinde kaybedilen canlı bir varlık doğal bir kaynaktır19.

cc. Sosyal Unsurlar

Sosyal unsurlar, genel olarak insan çevresini ifade etmektedir. Bu unsura aynı zamanda sosyal ortam da denilmektedir. İnsan topluluklarının demografik yapısı, barınma, sağlık, eğitim ve kültürel ihtiyaçlarını temin biçimleri sosyal çevre unsurları olarak kabul edilebilir20. Aslında sosyal çevre insanın doğal çevre üzerinde

oluşturduğu yapay çevre özelliği ağır basan, kentler, yollar, barajlar vb. unsurları olan bir çevre türüdür.

dd. Ekonomik Unsurlar

Gerek çevrenin korunması, gerekse iyi korunamadığı için zarar gören çevrenin iyileştirilmesi için bir kaynak gereklidir. Bu kaynaklar da çevrenin ekonomik unsurlarını oluşturmaktadır. Ayrıca çevre yeteri kadar korunamadığı takdirde ulusal ve uluslararası değerler zarar görmekte, bu nedenle ekonomi zarara uğramaktadır.

Çevrenin korunmasında önemli ilkelerden birisi, kirleten öder ilkesidir. Bu ilke; potansiyel kirleticilerin faaliyetlerini gerçekleştirirken almaları gereken önlemler olduğunu ifade eder. Öder sözcüğünün önemi ise bu önlemlerin alınmasının maliyetine bu kişilerin katlanmasıdır. Örneğin, kişinin arıtma tesisi yapması gerekiyorsa arıtma tesisini yapacak ve bu arıtma tesisinin maliyetine katlanacaktır. Arıtma tesisi çalışırken çıkacak külfete de bu kişi katlanacak, önlem alınmış olsun veya olmasın ortaya çıkan kirliliği durdurma yükümlülüğü bu kişide olacak, durdurmamadan kaynaklanan mali külfet de bu kişinin üzerinde olacaktır21. Sonuç olarak; çevrenin korunmasının,

19

SÖNMEZ Necmi; Çevre Toprak ve İnsan, İmge Yayınevi, Ankara 1997, s.65.

20 PARLAR/HATİPOĞLU; s. 13. 21 TURGUT; s.32.

(20)

temizlenmesinin ve zarar görmesinin önlenmesinin bir mali külfeti ve ekonomik boyutu vardır. Bu da çevrenin ekonomik unsurlarını oluşturmaktadır.

ee. Kültürel Unsurlar

İnsanoğlu doğal çevreye içinde yaşadığı döneme ve topluma göre bazı kültürel unsurlar eklemiştir. Kültürel çevre; insanoğlunun medeniyet yolunda ilerlemesi sırasında oluşturduğu, toplumların ortak ürünü olan çevre ile her bir milletin ve alt kültürlerin oluşturduğu çevre olarak ifade edilebilir. Bu anlamda; tarihi eserler, kültürel değerler, kişilerin ve toplumların kültürel çevresini oluşturmaktadır22. Kültürel çevreyi oluşturmak ve korumak, çevrenin ekonomik unsuruyla yakından ilgilidir. Zira oluşan kültürel çevre zamanla zarar görmektedir ve bakıma ihtiyaç duymaktadır. Kültürel unsurların bakım ve oluşturulması ise ciddi bir maliyet, bilinçli bir toplum gerektirmektedir. Bir toplumun kültürel çevresi, o toplumun tarihine ışık tutmakta, medeniyet ve kültür seviyesini göstermektedir.

2. Çevre Hakkı Kavramı a. Çevre Hakkı ve Niteliği

Çevre, bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Yaşanan çevre felaketleri, insanların çevreye verdiği zararlardan tüm toplumun etkilenmesi, çevrenin de bir hak olduğu fikrinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk çağlarda ve yakın zamana kadar insanoğlu böyle bir hakkının farkında bile değilken, büyük yıkımlardan sonra, 1970’li yıllara doğru insanlar yavaş yavaş çevre hakkından söz etmeye başlamışlardır. Çevre hakkının uluslararası sözleşmelerde ve Anayasalarda yer alması için talepler artmaya başlamıştır. Nitekim ilk kez 1972’de Stockholm’de Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansında yayınlanan bildiride çevre hakkı tanınmıştır. 1972’de Birleşmiş Milletler Çevre Örgütünün kurulması ile çevre hukuku ve mevzuatı tartışılmaya ve normlar uygulamaya konulmaya başlanmıştır 23. Aradan 30-40 yıl geçmesine rağmen;

22

GÜNEŞ Yusuf/AYDIN COŞKUN Aynur; Çevre Hukuku, Kazancı Yayınevi, İstanbul 2004, s.7.

23 ÖZKAN Noyan; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Çevre Hukuku, Çevre Hukuku Sempozyumu,

(21)

gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde gerekse Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesinde çevre hakkına ilişkin doğrudan bir düzenleme yer almamaktadır.

Çevre hakkının tanımında ve çevre hakkının özünde insan vardır. İnsanı temel alarak hareket edilmektedir. Oysa çevre hakkının insanlar kadar diğer varlıkların da hakkı olduğu unutulmamalıdır. İnsanı referans alan bir tanıma göre çevre hakkı; insanların sağlıklı bir çevrede yaşama yetkisidir. Bu hak tüm insanlar için mutlaktır. Bu basit tanımdan hareketle çevre hakkının konusunun; çevrenin (hava, su, toprak, doğal kaynaklar, flora ve faunanın) korunması ve korunamamış olan çevrenin olması gereken (doğal) haline kavuşturulması için gerekli önlemlerin alınması olduğunu söyleyebiliriz. Çevre hakkının yararlanıcıları ise insanlar ve insanların oluşturduğu organizasyonlardır (devlet, kamu kurumları, özel kuruluşlar vs.) Bunlar aynı zamanda çevre hakkının muhataplarıdır (sorumlularıdır). Gelecek kuşaklar henüz var olmadıkları için bu hakkın sorumlusu olmamalarına rağmen; yararlanıcıları arasında kabul edilmelidir24.

Çevre hakkı, canlı ve cansız tüm organizmaların olmasına rağmen, çevre sorumluluğu insanlara aittir. Zira çevreye en büyük zararı insanlar vermektedir.

Çevre hakkı; tüm canlıların sağlıklı bir çevrede yaşama yetkisidir, yaşam hakkının bir türevidir.

Çevre hakkı, yeni bir insan hakkı olarak kişiye devletten bu hakkın gereklerini yerine getirilmesini isteme imkânını tanımakta, aynı zamanda bu hakkı ihlal eden diğer kişilere karşı da ileri sürme yetkisi vermektedir. Diğer yandan devlete de, bu hakkın gereklerini yerine getirme ödevini yüklemektedir. Bu haliyle çevre hakkı pozitif statü hakları niteliğindedir25.

Çevre hakkı, yaşam hakkının bir uzantısı olarak görülmektedir. Herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevre hakkı sağlıklı ve dengeli bir biçimde yaşama hakkını ya da insancıl yaşam koşullarını tehdit eden her türlü çevre

24

BİLİR Faruk/HAMDEMİR Berkan; Çevre Hakkı ve Uygulaması, s. 143. http://www.eecon.info/papers/354.pdf (Erişim Tarihi; 01.12.2013)

25 GÖKCAN Hasan Tahsin; Yeni Bir İnsan Hakkı Olarak “Çevre Hakkı” Ve 1982 Anayasasında

(22)

sorunlarının yaratılmasına karşı direnme hak ve talebini içerir. Bu yaklaşımdan hareketle, çevre hakkı talep hakkını da içermektedir. Bunun yanında çevre hakkı bireylere de birtakım ödevler yüklemektedir. Devlet tüzel kişiliğinden olumlu bir edim beklenirken bireyler de birtakım sorumluluklar taşımaktadır. Bu nedenlerle çevre hakkı, dayanışma hakları adı altında sınıflandırılmaktadır26. Bu yaklaşıma göre, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olan birey, onu korumak, gözetmek ve kollamakla yükümlüdür.

Çevre hakkı, sonradan ortaya çıkması sebebiyle üçüncü kuşak haklar27 içinde yer almaktadır. Çevre, insan hakları felsefesi alanında tartışılmaya başlamış ve üçüncü kuşak insan hakları ya da dayanışma hakları çerçevesinde değerlendirilen çevre hakkı gündeme gelmiştir. UNESCO’nun da insan hakkı olarak kabul ettiği çevre hakkı, üçüncü kuşak insan hakları listesine eklenmiştir28.

Birçok yazar, çevre hakkını üçüncü kuşak haklardan dayanışma hakkı olarak nitelendirmektedir. Çevre hakkı diğer haklarda bulunmayan bir özellik olarak, bugünkü kuşaklar gelecek kuşakların haklarını korumak ve kollamak zorundadır. Nasıl ki bugünkü kuşaklar geçmiş kuşaklardan kendilerine sağlıklı bir çevre bırakmalarını istiyor ve bekliyorsa, aynı şekilde gelecek kuşaklara sağlıklı ve temiz bir çevre bırakmak zorundadır. Bu da çevre hakkının dayanışma hakkı kategorisinde olduğunu, bu sınıfta değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir29.

26 YOKUŞ SEVÜK; s. 21.

27 Genel olarak insan hakları üç kuşağa ayrılmaktadır. Fransız hukukçu Karel Vasek’in tarihsel evrimine

göre yaptığı bu ayrıma göre haklar şu şekilde ayrılmaktadır: 1789 Fransız ihtilali ile ortaya çıkan ve bireyci temele dayanan geleneksel özgürlükler birinci kuşak haklar, kişi hakları ve siyasal haklar olarak da geçer; geçen yüzyıl boyunca kaydedilen düşünsel ve eylemsel gelişmelerin sonucu belli toplumsal katman ve sınıfların kazanımıyla kabul edilen ve tanınan sosyal haklar ikinci kuşak hak ve özgürlükler, ekonomik, kültürel ve sosyal haklar olarak da adlandırılır; çevre hakkı, barış hakkı, gelişme hakkı ve insanlığın ortak mal varlığına saygı hakkını içine alan yeni haklar Kategorisi de üçüncü kuşak insan hakları, dayanışma hakları olarak da adlandırılabilir.

28 GÜRSELER İ. Güneş; İnsan Hakları, Çevre, Anayasa, TBB Dergisi, Sayı:75, 2008, s.199. 29

Benzer görüş için bkz. FİDAN Yunus; İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu (TCK MAD. 184), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, s.15.

(23)

b. Çevre hakkının unsurları

Çevre hakkını oluşturan unsurlar genel hatlarıyla; hakkın yararlanıcıları, konusu ve muhatabı olmak üzere üç başlıkta incelenmektedir30. Bazı yazarlar ise çevre hakkının özünü de çevrenin unsurları arasında saymaktadır31.

Çevre hakkının öznesi, ondan yararlananlardır. Ancak bunu sadece şu anda yararlananlar olarak görmeyip, gelecekte de yararlanacaklar olarak kabul etmek gerekmektedir. Çevre hakkını diğer insan haklarından ayıran en önemli özelliklerden birisi de dayanışma haklarından olmasıdır. Günümüzdeki kullanıcılarla gelecekte kullanacak olan nesillerin bu hakkın öznesi olması, dayanışma hakkı olmasının bir sonucudur. Çevre hakkı günümüz insanlarına, gelecek nesillere sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre bırakma ödevi yüklediğinden, öznesi çok çeşitlidir. Devletler, gelecek nesiller ve canlı varlıklar bu hakkın öznesi konumundadır. Çevre hakkı, zaman ögesini hakka dâhil etme yönünden ayrık bir durum oluşturmaktadır. Günümüz insanının davranış ve eylemleriyle gelecekte oluşacak çevre arasındaki ilişki, gelecek nesillere karşı olan ödevlerimizi, günümüz insanı ile gelecek nesilleri birbirine bağlayan dayanışmayı ortaya çıkarmaktadır32.

Çevre hakkının ikinci unsuru konusudur. Çevre hakkının konusunu yukarıda çevre hakkının tanımında da belirtmiş olduğumuz, çevresel değerler oluşturmaktadır. Araziler, flora ve fauna, doğal kaynaklar, su, toprak, hava, kültürel ve ekonomik unsurlar, kısaca çevreyi oluşturan her şey çevre hakkının da konusunu oluşturmaktadır.

Bir diğer unsur da çevre hakkının muhatabıdır. Çevre hakkının muhatabını kesin çizgilerle belirleyebilme imkânı yoktur. Kendisini çevre hakkını sağlamakla görevli hisseden, başka bir deyişle kendisine çevreyi koruma yükümlülüğü düşen

30

Bkz. KABOĞLU İbrahim Ö. Çevre Hakkı Üzerine (Bir Danıştay Kararının Düşündürdükleri),

yayin.todaie.gov.tr/goster.php?Dosya=MDUwMDQ4MDQ4MDUzMDUw (Erişim Tarihi;

02.12.2013)

31 ABDULHAKİMOĞULLARI Erdal/SEZER Özcan/AKPINAR Mahmut; Küresel Ulusal Ve

Yerel Düzeyde Bir İnsan Hakkı Olarak Çevre Hakkının Gelişimi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2011/2, Sayı:14, s.67.

(24)

herkes aslında bu hakkın muhatabıdır. Bu yaklaşımdan hareketle çevre hakkının öznesinin yani çevre hakkını kullananların aynı zamanda muhatabı da olduğu sonucunu elde ederiz. Çevreden yararlanma hakkı olan herkes, aynı zamanda onu korumak ve kollamakla da yükümlüdür. Bu bağlamda devletin çevre hakkının muhatabı olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Aynı durum günümüz insanları için de geçerlidir. Çevre hakkı muhataplarına aktif ve pasif olmak üzere iki görev yüklemektedir. Pasif görev, çevreye zarar vermemeyi; aktif görev ise zarar verilmesine engel olmayı ve gelecek nesillere sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre bırakmayı gerektirir.

c. Çevre hakkının Tarihsel Süreci

Ne zaman ki insanoğlu, doğal kaynakları şuursuzca tüketmeye başladı, sanayi devrimi ile birlikte çevreyi hunharca kullanmaya başladı, o zaman çevrenin bir hak olduğunun, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamanın herkesin hakkı olduğunun, hatta gelecek nesillere karşı da böyle bir yükümlülük altında olduğunun farkına vardı. Tabi ki bu söylediklerimiz teorik ve doktrinsel olarak gerçekleşti, yoksa insanoğlu çevreye bilinçsizce saldırmaya devam etmektedir. Üstelik çevre hakkı konusunda kat edilen mesafeye rağmen.

Ekonomik saiklere endekslenen sanayileşme, hızlı kentleşme, toplumsal faydayı bireyciliğe kurban eden anlayış, olaylara tek boyutlu olarak sadece üretim, kâr ve sermaye birikimi olarak bakmış; çevreyi göz ardı ederek dünyayı çok ağır çevre sorunlarıyla yüz yüze bırakmıştır. Böylece, doğal üretim kaynaklarının tüketilmesi, yok edilmesi, bozulması ve kirlenmesiyle ortaya çıkan bu sorunlar karşısında bir tepki ve aynı zamanda da önlem olarak çevre hakkı, uluslararası toplumun gündemine girmeye başlamıştır33.

Çevre hakkı konusunda ilk önemli adımlar 1972’de Stockholm’de yapılan konferansta atılmıştır. Ancak çevre konusunda milat kabul edilen bu konferansa geçmeden önce, öncesinde yapılan çalışmalardan biraz bahsetmek gerekir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 3 Aralık 1968 tarihinde 2398 (XXII) tarihli kararı ile insan çevresindeki bozulmanın, insanın durumu ve temel insan haklarının kullanımı

(25)

üzerindeki etkilerinin önemini vurgulamıştır. Aynı yıl Tahran’da Milletlerarası İnsan Hakları Konferansı toplanmış ve oybirliği ile Tahran Bildirisi yayınlanmıştır. Bildiride; “ İlmi buluş ve teknolojik ilerlemeler bir yandan ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmeyi sağlarken öte yandan ferdi hak ve hürriyetleri de tehlikeye atabilmektedir. Bu konu üzerinde dikkatle durulmalıdır. “ diyerek en son buluşların ve teknolojik gelişmelerin çok büyük ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerin önünü açtığına ancak bu tür gelişmelerin insan hak ve özgürlüklerini tehlikeye atabileceğinden dikkatle izlenmesi gerektiği belirtilmiştir34. Çevre sorunlarının ciddi boyutlara ulaşması ve sık sık dillendirilmesi uluslararası toplumu bu konuda adım atmaya zorlamıştır. Nitekim 1968’de kurulan Roma Kulübü, Ağustos 1970’de toplanarak, “değişmek ya da yok olmak” şeklinde bir başlıkla büyümenin sınırlarını ortaya koymuştur35.

Tüm bu gelişmeler üzerine, çevre sorunlarına yönelik politikalar noktasında bir milat kabul edilen ve 100’den fazla ülkenin katıldığı bir konferans düzenlenmiştir. 1972’de Stockholm’de yapılan bu Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı’nda Çevre hakkı, uluslararası alanda ciddi olarak ilk kez gündeme gelmiştir. Böylece çevre sorunları ilk kez uluslararası bir konferansın temel konusu olmuş ve bu girişim ile birlikte uluslararası çevre hukuku alanında yeni bir süreç başlamıştır36. Farklı siyasal blokları ve farklı kalkınma düzeyine sahip ülkeleri ortak ilkeler etrafında bir araya getirip; tüm ülkelerin evrensel bir nitelik kazanan çevre sorunları karşısında, ortak sorumluluklarını kabul eden bir yaklaşımı benimsemesi konferansın en önemli özelliklerinden birisidir37. Konferansın diğer önemli özellikleri ise konferans sonunda yayınlanan “İnsan ve Çevresi Deklarasyonu” doğrultusunda, Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde, çevre ile ilgili çalışmaları sürdürmek ve koordinasyonu sağlamak üzere Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP: United Nations Environmental

34 BİLGİÇ Veysel K. Milletlerarası Hukukta İnsan Hakları ve Çevre, Çevre Dergisi,

1993-Ekim-Kasım-Aralık, Sayı-9 s. 48. KSENTİNİ Fatma Zohra; İnsan Hakları ve Çevre, http://panel.stgm.org.tr/vera/app/var/files/i/n/insan-haklari-ve-cevre-raporu-ksentini.pdf, Erişim Tarihi: 02.12.2013.

35 KUZU Burhan; sağlıklı ve Dengeli bir Çevrede Yaşama Hakkının Gelişim Süreci, İstanbul

Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1996, C. 20, s.145.

36

ÖZDEK Yasemin; İnsan Hakkı Olarak Çevre Hakkı, TODAİE Yayınları, Ankara 1993, s.73.

37 EGELİ Gülün; Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, Türkiye Çevre Vakfı Yayını,

(26)

Program)’nın kurulması ve doğal kaynakları ve tabii varlıkları tahrip etmeden, çevreyi ön plana çıkararak kalkınmayı hedefleyen bir anlayış olan “sürdürülebilir kalkınma” anlayışının ilk kez gündeme getirilmiş olmasıdır38.

Stockholm Konferansı’nda kabul edilen belgenin birinci maddesine göre; insanlar onurlu ve iyi bir yaşama olanak verecek kalitede bir çevrede yaşama, elverişli yaşam koşulları, eşitlik ve özgürlük temel haklarına sahiptirler. Bu belge çevre hakkını insan merkezli ele almakta ve eşitlik ve özgürlük gibi klasik nitelikte haklarla ilişkilendirmektedir. Stockholm Konferansı’nın en önemli amacı; her ülkenin çevreye karşı sorumluluğunu kabul etmesini, sağlıklı bir çevrede yaşamanın insanın yeryüzündeki varlığını sürdürebilmesinin esas koşulu olduğu noktasında ülkelerin bileşmesini sağlamaktır.

Stockholm’de yapılan konferanstan sonra çevreye karşı olan ilgi ve duyarlılık artmaya başlamıştır. Nitekim 1982 yılında BM Genel Kurulu tarafından “Dünya Doğa Şartı” kabul edilmiştir. Sözleşme genel olarak, doğaya saygı ve işleyişin bozulmaması yönünde ilkeler içermektedir.

1981 tarihli Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 24. maddesinde çevre hakkından açıkça bahsedilmekte ve “Bütün halklar gelişmelerine uygun olarak, yeterli ve bütünleyici bir çevre hakkına sahiptir.” demektedir.

1992 yılında kabul edilen Rio Bildirgesi çevre hakkı ile ilgili üçüncü önemli belge niteliğindedir. Söz konusu bildirgenin ön sözünde Stockholm Bildirgesini doğrulayarak, Rio Bildirgesi'nin, onun üzerine kurulmaya çalışılacağını dile getirir39. Sözleşmenin 1. ve 10. maddeleri çevre hakkından bahsetmekte olup, çevre hakkı ile insan haklarını birbirine bağlamaktadır.

Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından hazırlanan ve 25 Haziran 1998’de Danimarka’nın Aarhus kentinde yapılan konferans sonunda kabul edilerek 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren “Çevresel Konularda Bilgiye Erişim,

38

EGELİ; s.16.

39

PALLEMAERTS Marc; Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım Mı? Çeviren Bülent DURU, derg ler.ankara.edu.tr/derg ler/42/480/5594.pdf, (Erişim Tarihi: 05.12.2013).

(27)

Karar Alma Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru” adlı sözleşme (Aarhus Sözleşmesi) de çevreye ilişkin hükümler içeren sözleşmelerdendir.

Kısaca açıklamaya çalıştığımız ve çevre hakkının gelişimi açısından önem arz eden yukarıdaki sözleşme ve bildirgeler dışında da çevreye ilişkin birçok anlaşma, sözleşme veya tavsiye niteliğinde bildirgeler bulunmaktadır40.

Bunun yanında gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde gerekse İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde çevre hakkına açıkça yer verilmemiştir. Buna rağmen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında sözleşmenin diğer maddelerine-özellikle 8. maddesine-atıf yaparak çevre hakkını bu madde kapsamında değerlendirmiştir. İngiltere’ye karşı Powell ve Rayner ile İspanya’ya karşı Lopez Ostra kararlarında Sözleşmenin 8. maddesinin aşırı kirlilik ve gürültüye karşı da bir koruma sağladığını vurgulamıştır41. Yine mahkeme ülkemizi de ilgilendiren “Öner Yıldız

Davası’nda, dava konusu olan Ümraniye çöplüğüne ilişkin olarak vatandaşların böyle bir çöplüğün yanında yaşamamaları için devletin gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğunu belirtmiştir.

d. Çevre Hakkının Uluslararası Mevzuattaki Yeri

Çevre hakkının tarihsel sürecinden bahsederken uluslararası hukuktaki gelişimine ve mevzuattaki düzenlemelere kısaca değinmiştik. Düzenlemeler hakkında biraz daha ayrıntılı açıklama yapacağız. Çevreye yönelik Uluslararası düzenlemeler genel olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır: İlki, ileriye yönelik bir takım davranış ve faaliyetlere ilişkin yükümlülükleri içeren hükümler; ikincisi ise devletlerin iç hukuk düzeninde etki doğuracak nitelikte ve konunun özüne ilişkin kuralları içeren hükümlerdir42. Çevreye ilişkin düzenlemelere baktığımızda genelde birinci türden olduğunu görmekteyiz.

Uluslararası hukuktaki ilk ve önemli düzenleme şüphesiz yukarıda da belirtmiş olduğumuz 1972 tarihli Stockholm Bildirgesi’dir. Bu konferans ile çevre hukuku

40 Ayrıntılı bilgi için bkz. KALELİOĞLU Uğur/NOYAN Özkan; Türkiye’nin Taraf Olduğu Çevre

Sözleşmeleri, İzmir Barosu Yayınları, 2000, s.174.

41 FİDAN; s.17. 42 S. S. YILMAZ; s.32.

(28)

uluslararası boyut kazanmış ve ayrı bir hukuk dalı olarak görülmeye başlanmıştır. Türkiye dâhil 113 ülkenin katıldığı konferans sonunda kabul edilen İnsan Çevresi Beyannamesi’nin 1. maddesine göre; “insanlar onurlu ve iyi bir yaşama olanak verecek kalitede bir çevreden, elverişli yaşam koşulları, eşitlik ve özgürlük temel haklarına sahiptirler.”

1992 tarihli Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Zirvesi Sonuç Deklarasyonun 1. maddesinde, “insanlar, sürdürülebilir kalkınmanın merkezinde yer alırlar. Onlar, doğa ile uyum içinde sağlıklı ve verimli bir hayata layıktır.” 10. maddesinde ise, “çevre konuları en iyi şekilde, ancak ilgili bütün vatandaşların katılımı ile yönetilir… Ulusal düzeyde her birey kamu otoritelerinin elinde bulunan, bölgelerindeki tehlikeli atıklar ve faaliyetler dâhil çevre ile ilgili tüm bilgilere erişme ve karar alma süreçlerine katılma hakkına sahiptir.” diyerek çevre hakkına ve çevrenin korunmasına vurgu yapılmıştır. Rio’da düzenlenen konferans sonucunda çevreye ilişkin birçok sözleşme ve bildiri yayınlanmıştır.

Birleşmiş milletler çatısı altında çevreye ilişkin diğer düzenlemeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

- 1971 Ramsar Su Kuşları ve Yaşam Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi

- 1972 Paris Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması Sözleşmesi - 1998 Aarhus Çevre Konularında Adalete Başvuru, Karar Alma Sürecine

Katılım Sözleşmesi (Türkiye bu sözleşmeyi henüz kabul etmemiştir.)43

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği çatısı altında da çevreye ilişkin birçok sözleşme ve bildiri yayınlanmıştır. Bunun yanında bölgesel veya belli bölgeleri kapsayacak şekilde düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin, 1976 Barcelona Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi.

43 ÖZKAN; s.57-58.

(29)

e. Çevre Hakkının Ulusal Mevzuattaki Yeri

Uluslararası hukuka paralel olarak iç hukukumuzda da çevre hukuku yeni bir hukuk dalı olduğundan, çok eski tarihli düzenlemelere rastlanmamaktadır. Çevre bilincinin oluşması ve uluslararası toplumun konuya ilgisinin artması paralelinde mevzuatımız da buna bağlı olarak şekillenmiştir.

Anayasamızın 90. maddesine göre; usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bu nedenle yukarıda saydığımız çevreye ilişkin düzenlemelerden Türkiye tarafından imzalanan ve usulüne göre yürürlüğe konulan uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir ve iç hukukun bir parçasıdır.

Normlar hiyerarşisinde en üstte bulunan Anayasa’da bir hakka yer verilmiş olması hukuki güvence açısından oldukça önemlidir. Çevre hakkının Anayasalarda yer alması yasama, yürütme ve yargı organlarını bu konuda daha dikkatli davranmaya yasama ve yürütmeyi bu konuda düzenleme yapmaya itmekte; yargıyı da karar verirken daha dikkatli olmaya sevk etmektedir. 2000’li yılların başında 40’dan fazla devletin Anayasasında çevre hakkına yer verilmesinin sebeplerinden birisi de bu hukuki güvenceden kaynaklanmaktadır.

Çevre hakkının açıkça Anayasalarımızda yer alması ilk kez 1982 Anayasa’sı ile gerçekleşmiştir. 1961 ve önceki Anayasalarımızda çevre hakkına doğrudan yer verilmemişti. Ancak 1961 Anayasası’nın bazı maddelerinin dolaylı olarak çevre hakkını koruduğu kabul edilmektedir. Sağlık hakkı başlıklı 49. maddesinde, devletin herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş olup, sağlıklı çevre hakkının da bu kapsamda olduğu değerlendirilmektedir.

Çevre hakkı açıkça ilk kez 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıklı maddeye göre; herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Madde ile çevre hakkı bir hak olarak düzenlenmiş aynı zamanda çevreyi koruma ödevi de

(30)

yüklenmiştir. Bu ödev ise devlet ve vatandaşlarındır. Yine çevre hakkı herkese tanınmıştır. Tüm bunlar çevre hakkının dayanışma hakkı olmasının bir sonucudur.

Şüphesiz çevre hakkı ve çevrenin korunmasıyla ilgili en kapsamlı düzenlemeler 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda yer almaktadır. Çevreye ilişkin tanımların, ilkelerin, yasakların yer aldığı Çevre Kanunu’nda çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve kirliliğin önlenmesine ilişkin ilkeler benimsenerek; herkesin ortak varlığı olan çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli, bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlü olduğu öngörülmüştür44.

Çevreye ilişkin hükümlerin yer aldığı birçok kanunumuz bulunmakla birlikte bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz;

- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu,

- 3194 sayılı İmar Kanunu,

- 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu,

- 6831 sayılı Orman Kanunu

- 3621 sayılı Kıyı Kanunu,

- 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu,

- 618 sayılı Limanlar Kanunu,

- 5393 sayılı Belediye Kanunu,

- 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha kanunu,

- 5543 sayılı İskân Kanunu, gibi birçok kanunda çevreye ve çevrenin kullanımına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.

Kanunların yanı sıra yönetmelikler ve genelgelerde de çevre hakkı ve çevrenin kullanım ve kullanım neticesinde sorumluluğa ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.

(31)

Ancak amacımız çevreye ilişkin genel bilgiler vermek olduğundan fazla detaya girmiyoruz.

3. Çevre Hukuku Kavramı

Çevre hukuku, genç bir hukuk dalı olarak son yıllarda gelişmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da yazılı kaynakları ve çevre mevzuatı çok eskiye dayanmamaktadır. Çevre sorunsalının farkına varılmasıyla birlikte 1970’li yıllardan sonra çevre hukuku gelişme kaydetmiştir. Çevre hukukunu diğer hukuk dallarından ayıran çok sayıda özelliği vardır. Çevre hukuku kamu hukuku ve özel hukukla iç içe geçmiş bir hukuk dalıdır. Çevreye ilişkin düzenlemelerde devletin gerektiğinde zor kullanma yetkisinin olması, üstün taraf olması kamu hukuku özelliğini; çevreye verilen zarar neticesinde tazminat hükümlerinin gündeme gelmesi ise özel hukuk özelliğini yansıtmaktadır. Tüm bunların yanında çevre hukuku sadece hukukla değil; ekolojiyle, fizikle, kimyayla, teknik bilimlerle de yakından ilgilidir. Bu yönüyle çevre hukuku tüm bilimlerle ilintili bir hukuk dalıdır. Çevre hukukunun kendine özgü kavramları ve ilkeleri vardır. Bu yönüyle diğer hukuk dallarıyla ilintili ancak bağımsız bir hukuk dalıdır. Yukarıda çevre hukukunun özel hukukla ilgili olduğunu ifade etmiş isek de çevreye verilen zarar neticesinde, eski hale getirmek, tazmin etmek bazen mümkün olamamaktadır.

Bazı yazarlarca çevre hukuku ayrı bir hukuk dalı olarak kabul edilmiş ve çevre hukuku dışındaki hukuk dalları "geleneksel hukuk” olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle de geleneksel hukuk bakış açısıyla bakıldığında çevre hukukunun anlaşılamayacağını, o nedenle çevre hukukunu anlamak için farklı bir bakış açısına sahip olmak gerektiğini belirtmişlerdir45.

4. Çevre Suçu Kavramı

Hukuksal normların ihlali halinde suç ve suçluluk ortaya çıkmaktadır. Suç; toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerlerin bilerek ve istenerek ihlalini (kast) veya bu değerleri korumaya yönelik kurallara karşı özensizliği

45 TURGUT; s.15.

(32)

(taksir) ifade eden insan davranışlarıdır46. Suç kavramı ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemler görecelidir, zamana ve topluma göre değişebilir. Bunun en güzel örneği ise çevreye karşı suçlardır. Türk Ceza Kanunlarında 2005 yılına kadar çevreye karşı gerçekleştirilen eylemler suç olarak kabul edilmemekteydi. Suçlar kişiye, topluma, devlete, uluslararası topluma karşı işlenen suçlar olarak çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Her döneme göre farklı eylemler suç olarak kabul edilmiş olsa da, suç oluşturan eylemlerin cezalandırılması ve önlenmesi her dönemde kabul edilen bir olgudur. Çevreye karşı suçlar da çevre bilincinin gelişmesi ile ceza kanunlarındaki yerlerini almaya başlamıştır. Bundan yüz yıl önce çevrenin kirletilmesinin suç sayılmasını gerektirecek bir toplum düzeyi ya da ortam bulunmasa da artık bu eylemler suç olarak kabul edilebilir hale gelmiştir.

Çevreye ilişkin yasa ve düzenlemelerin bir takım kişi ve kuruluşlarca maddi yararlar nedeni ile ihlal edilmesi ile işlenen, çevresel değerlere zarar verilmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik suçlara çevre suçu denilmektedir47. Çevreye karşı

gerçekleştirilen eylemler, eylemin niteliğine göre suç ve kabahat olarak adlandırılmaktadır. Aslında hem suç oluşturan eylemin hem de kabahat oluşturan eylemin haksızlığı noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu ayrım yasa koyucunun takdirinden kaynaklanmaktadır. Kabahat uygunsuz hareket, çirkin yakışıksız davranış, kusur, töhmet olarak ifade edilmektedir. Mevzuatımızda da çevreye karşı eylemler 5237 sayılı TCK’da ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununda düzenlenmiştir. Çevreye karşı gerçekleştirilen eylemler Türk Ceza Kanununun “Çevreye Karşı Suçlar” başlıklı 181-184. maddeleri arasında yaptırıma bağlanmıştır. Yine Ceza Kanunumuzda bu bölüm dışında da çevreye karşı eylemlerin yaptırıma bağlandığını görmekteyiz. Örneğin, radyasyon yayma suçu (TCK 172), tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçu (TCK 174) bu suçlar arasında gösterilebilir. Çalışma konumuz olan çevreye karşı suçlardan “imar kirliliğine neden olma suçu” ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak incelenecektir.

46 Danıştay 6.Dairesinin 13.5.1997 T. 1996/5477 E. ve 1997/2312 K. Kararı, aktaran FİDAN; s.24. 47 KAYPAK Şafak; Çevresel Güvenlik Ve Sınıraşan Çevre Suçları, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal

(33)

5. İmar Kavramı

İmar, sözlükte isim olarak bayındırlık; terim olarak bayındır kılma, geliştirme, mamur etme, bir yeri bakımlı ve bayındır duruma getirme, güzel hale getirme anlamlarına gelmektedir48. İmar Arapça kökenli bir kelimedir ve ümran (düzenlilik) kelimesinden gelmektedir. Başka bir tanıma göre ise imar, bir yeri veya binayı onarmak yenilemek düzeltmek güzel hale getirmek yerleşim yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan fen sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunu ifade etmektedir49. İmar, imar hukukuna dolayısıyla kamu hukukuna ait bir kelime ve kavram olup, planlamayı, düzenleme ve düzeltmeyi ifade etmektedir. İnceleme konumuz olan İmar kirliliğine Neden Olma Suçunun iyi anlaşılabilmesi için imar kavramının da iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilerleyen konularda ve yeri geldikçe imara ilişkin bilgiler vermeye çalışacağız.

6. Yapı Kavramı

TCK 184. maddenin 1. fıkrasında yapı ruhsatı alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıranın cezalandırılacağı belirtilmiştir. İlerde açıklanacak olan suçun tam anlamıyla anlaşılabilmesi için öncelikle bina kavramının ve yapı kavramının ne olduğunun açıklanması gerekmektedir.

Yapı kavramı farklı hukuk dallarında farklı şekillerde tanımlanmaya çalışılmıştır. Bizim konumuzu ilgilendiren, imar hukuku açısından ve ceza hukuku açısından yapı kavramının ne şekilde tanımının yapıldığıdır. Ancak diğer hukuk dallarında yapı kavramını da kısaca açıklamaya çalışacağız.

Yapı ve bina kavramları İmar Kanunun 5. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre yapı; karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik (hareketli) tesislerdir. Yine 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre yapı “sabit zemine doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı, geçici veya sürekli, canlı barındıran, geçici veya daimi bina ve tesisler ile bunlara bağlı eklerini,

48 http://www.tdk.gov.tr, erişim tarihi: 08.12.2013

(34)

alt yapı tesislerini ve bütün bunların her türlü inşaat, tesisat, imalat, sondaj, değiştirme, güçlendirme ve esaslı onarımını kapsayan yapım işlerini ifade etmektedir”50.

İmar Kanunu’nda tanımı yapılan yapı kavramını biraz irdeleyecek olursak; tanımda geçen resmi yapı kavramından, devlet örgüt ve nizamında yer alan ve devletin yapmakla yükümlü olduğu hizmeti yerine getiren kurumlarca sermayesinin yarısından fazlasına iştirak olunan, bir kamu hizmeti için kullanılan yapıları; özel yapı deyiminden, mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olan yapıları; daimi yapı deyiminden sürekli kalmak amacıyla yapılan yapıları; geçici yapı kavramından baraka kulübe gibi sürekli kalma amacı olmaksızın yapılan yapıları anlamak gerekmektedir51. Genel olarak yapı, insan eli ve tekniğin yardımıyla arazide (arazinin üstünde veya altında) meydana getirilen ve arazi ile devamlı bağlılığı olan her çeşit eser olarak tanımlanabilir.

Peki, tanımını yapmaya çalıştığımız yapı kavramına neler girer? Yapının en önemli ve en sık görülen şeklini binalar oluşturmakla birlikte, yapı sadece binalardan ibaret değildir. Ancak her bina bir yapıdır tezi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilebilir. İlerleyen bölümlerde de açıklanacağı üzere her yapı ise bir bina değildir. Binanın yanı sıra, köprü, baraj, demiryolu, kuyu, viyadük, anıt, ambar, mahzen, sığınak, kule, dikili elektrik direği, bahçe, yüzme havuzu, iskele, kanalizasyon, yeraltında ve yerüstünde yapılan tesisler, vb. pek çok inşa eserini yapı olarak tanımlayabiliriz. Hemen belirtelim bu saydıklarımız inceleme konumuz olan TCK 184. madde kapsamı dışındadır. Yani izinsiz yapılmaları durumunda TCK 184 kapsamında cezalandırılmayacak, imar mevzuatı hükümlerine göre işlem yapılacaktır.

Borçlar hukuku bakımından ise yapı, insan ya da hayvanların barınması ya da oturması için ya da eşyaların korunması için veyahut da sair ihtiyaçları için meydana getirilen, toprağa bağlı onun altında veya üstünde üstü örtülü inşai eser olarak tanımlamak mümkündür. Medeni hukukta yapı, bina ya da inşaat anlamlarında kullanılmıştır.

50

FİDAN; s.26.

51ŞEKERCİ Ersin; İmar Hukukunda Yapı İzni

(35)

Ceza hukuku alanında yapının tanımı yapılmamış olup; Türk Ceza Kanunun çeşitli maddelerinde yapı ve bina kavramlarına yer verilmiştir. (örneğin, TCK 142 ve 184. maddelerde bina kavramından, 153. maddesinde ise yapı kavramından bahsedilmiştir). Ceza hukuku alanında da yapı ve bina kavramlarını imar hukukuna paralel kabul etmek gerekir.

7. Bina Kavramı

Türk Ceza Kanunu 184. maddesinde tanımlanan suçun konusu binadır. Bu bakımdan bina kavramının ne olduğunun iyi kavranması gerekir. Bina kavramı da İmar Kanununda tanımlanmıştır. Buna göre bina; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar şeklinde tanımlanmıştır (İmar Kanunu m.5). Yine başka bir tanıma göre bina, etrafı ve üstü kapalı, toprak üstünde veya altında inşa edilen, insanların girebileceği veya eşyaların korunması için oluşturulan girişi izne bağlı yapılardır52.

Bir inşaatın ya da yapılan şeyin bina mı yoksa yapı mı olduğunun tespiti oldukça önemlidir. Özellikle yapıların hangi aşamadan sonra bina olarak kabul edilebileceğini, etrafı örtülü ve içinde insan yaşayan her yapının bina mı sayılacağını, yine mesken olarak kullanılan her yerin bina mı olduğunu iyi tespit etmek gerekir. Zira bir yer bina niteliğinde ise ve ruhsata aykırı ya da ruhsat alınmadan inşa edilmiş ise TCK 184. madde kapsamında kalacak, aksi takdirde yani bina niteliğine haiz değil ise cezalandırılmayacaktır. Bina kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine, hayvanları ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar olarak tanımlanmıştır53.

Bir binanın inşaat olarak yapılan her bir kısmı, temeli, duvarı, kolonları yapı niteliğindedir. Tamamlanmış olan bir bina da yapıdır. Bunun yanında hayvanların

52

CENTEL Nur/ZAFER Hamide/ÇAKMUT Özlem; Kişilere Karşı işlenen Suçlar, Beta Yayınları, İstanbul 2007, s.300.

53 MERAN Necati; 5237 sayılı TCK’da İmar Kirliliğine Neden Olma, Adalet Yayınevi, Ankara 2010,

Referanslar

Benzer Belgeler

KRİZ İLETİŞİMİNDE YEREL AĞIZLARIN KULLANIMI: COVID-19 SÜRECİNDE BILLBOARD ÖRNEKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME. KRİZ DÖNEMİ MÜZE İLETİŞİMİ: COVID ART MUSEUM ÖRNEĞİ

 Her proje ekibi, topluma hizmet uygulamaları dersi kapsamında ve proje planı doğrultusunda yapılan etkinliklerle ilgili bir ürün seçki dosyası hazırlayacaktır.. Ürün

Çözüm Önerimiz: MKYO’ların sermaye piyasası faaliyetlerinden kendi lehlerine bir gelir elde amacı gütmedikleri göz önünde bulundurularak, kurumlar vergisi ve gelir

SPOR YÖNETİCİLİĞİ

Bitki Koruma BTK318 BİTKİ HASTALIKLARI İLE BİYOLOJİK SAVAŞ (Seç.) Doç.Dr... Bitki Koruma TEK108 TARIMSAL

KRİZ İLETİŞİMİNDE YEREL AĞIZLARIN KULLANIMI: COVID-19 SÜRECİNDE BILLBOARD ÖRNEKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME. KRİZ DÖNEMİ MÜZE İLETİŞİMİ: COVID ART MUSEUM ÖRNEĞİ

6-17 İlyas PÜR Anxiety and Religiosity Relationship in High School Students (Mersin Example) Türkçe 7-19 Serap Nur DUMAN Determining Pre-Service Teachers' Lifelong

[r]