• Sonuç bulunamadı

Hasan Ali Yücel'in eğitim felsefesi ve Türk milli eğitimine katkıları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hasan Ali Yücel'in eğitim felsefesi ve Türk milli eğitimine katkıları"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA BİLİM DALI SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

HASAN ALİ YÜCELİN EĞİTİM FELSEFESİ VE

TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNE KATKILARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. MUAMMER C. MUŞTA

HAZIRLAYAN ÜMİT SAVAŞ TAŞKESEN

(2)

ÖNSÖZ

Kültür ve medeniyet havzalarını değiştiren toplumlarda yapılan değişikliğin toplumun tüm kesimlerine ulaşması ve kabul ettirilebilmesi için eğitim en önemli araç olarak görülmüştür. Özellikle Aydınlanma Çağından günümüze eğitimden beklentiler gittikçe artmaktadır. Eğitim insan kültür ve bilgi birikiminin, her ne kadar son dönemde işlevi azalıyor gibi görünse de, eğitimciler tarafından diğer bireylere aktarılması ile birlikte gerçekleşen kültürlenme biçimidir.

Bu kültür aktarımını biçimlendiren milli eğitim sistemi ve o toplumun varoluş felsefesi olmuştur. Bir toplumun varoluş felsefesinin toplumun diğer fertlerine aktarılmasında eğitim alanında çalışan ve görev yapanların hayatı ve dünyayı nasıl tanımladıkları, gerçekleştirmeyi düşündükleri ideallerin neler olduğu ve bunların hangi araçlarla nasıl gerçekleştirilebileceği yolundaki düşünceleri de belirleyici olmuştur, olacaktır.

Biz de bu çalışmamızda Osmanlı geleneğinden koparak yeni bir sistem ve yeni bir dünya algısı ile inşa edilen Türkiye Cumhuriyetinin, Cumhuriyet tarihi boyunca görev yapmış milli eğitim bakanları arasında en uzun süre bu görevi yapan ve Cumhuriyet Eğitim tarihine damgasını vuran Hasan Ali Yücel’in Eğitim Felsefesini ve Türk Milli Eğitimine Katkılarının hangi alanlarda olduğunu araştırdık.

Çalışmamız başlıca beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde bizi bu araştırmaya yönlendiren temel problem ve alt problemler, araştırmanın önemi ve sınırlılıkları üzerinde durulmuştur.

Birinci bölümde Hasan Ali Yücel’in hayatı üzerinde durulmuş, hayatının belli başlı dönüm noktaları incelenerek eğitim düşüncesinin hangi aşamalardan geçerek olgunlaştığı, milli eğitim bakanı olmadan hangi görevlerde bulunduğu, bakanlık sonrası çalışmaları ve eserleri anlatılmıştır.

İkinci bölümde Hasan Ali Yücel’in kişiliğinin oluşma ve yetişme çağları olan II.Meşrutiyet döneminde etkilendiği eğitim düşünürleri üzerinde durulmuştur. O dönemde yapılan fikri tartışma ve araştırmalar sonrasında Cumhuriyet eğitimine de yön vermiştir.

(3)

Çalışmamızın üçüncü bölümünde Hasan Ali Yücel’in eğitim düşüncesini oluşturan temel kavramlar, onun eğitim, öğrenci ve öğretmenden beklentileri üzerinde durulmuş, Türk milli eğitimine olan katkıları yedi başlık altında incelenmiştir.

Çalışmamızın son kısmı Sonuç ve öneriler bölümünden oluşmaktadır.

Hasan Ali Yücel hakkında bu tezi aldıktan sonraki düşüncelerim ile bu tezi almadan önceki düşüncelerim arasında büyük bir fark oluşmuştur. Beni böylesine güzel bir konuyu çalışmam için yönlendiren danışmanım Prof.Dr.Muammer C. MUŞTA’ başta olmak üzere yetişmemde emeği olan öğretmenlerime, tez yazımı ve okumalarım sırasında her türlü yardımı sağlayan aileme ve bulamadığım kaynaklara ulaşmamı sağlayan arkadaşlarıma candan teşekkür ederim.

Ümit Savaş TAŞKESEN

Konya-2006

(4)

KISALTMALAR

Age. Adı geçen eser Agy. Adı geçen yazı Ank. Ankara

Ans. Ansiklopedi, Ansiklopedisi bk. Bakınız

Bk. Bakınız bs. Baskı, basım C. Cilt

C.D.T.A. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi Çev. Çeviren, çevirmen

Dr. Doktor hzl. Hazırlayan, hazırlayanlar İst. İstanbul Prof. Profesör s. Sayfa S. Sayı SÜ Selçuk Üniversitesi TDK Türk Dil Kurumu

T.G.T.A. Tanzimattan Günümüze Türkiye Ansiklopedisi Yay. Yayın, Yayınları, Yayın evi

(5)

GİRİŞ

Bu bölümde, araştırmamızın konusunu oluşturan problem durumu açıklanmış, araştırmanın ana konusu ve alt konuları, araştırmanın amacı ve önemi belirtilmiş, araştırmada geçen kavramların tanımına yer verilmiştir.

1.1.Problem Durumu

İnsanların çevreleriyle doğrudan etkileşimde bulunarak elde ettikleri bilgi ve becerileri diğer insanlara aktarma çabaları eğitim faaliyetlerinin başlangıcı olarak kabul edilirse, eğitimin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir.

İnsan, diğer canlılardan farklı olarak biyolojik özelliklerinin yanında ruhsal özelliklere de sahip bir canlıdır. İnsan dışında kalan canlılarda hayat biyolojik bir aktarım ile sürer. İnsan dışındaki canlıların yaşaması için gerekli olan “yaşam bilgisi” genetik olarak yeni türlere aktarılır. İnsan dışındaki bu canlıların ömrü boyunca kullanacağı bu ‘yaşam bilgisi’ iç güdüsel bir davranış şeklinde türden türe değişmeden aktarılır.

İnsan öğrenme potansiyelini içinde barındırarak doğar. İnsanın, yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan yaşam bilgisi sonradan edinilir. İnsan anne babasından devraldığı bu birikime süreç içerisinde kendi tecrübelerini de katarak birikimini arttırır, geliştirir. Günümüzden yüzyıl öncesinde yaşayan insanlar ile şu an yaşayan insanlar arasındaki tutum, algı, düşünme ve yaşam biçimi arasındaki farklılığın sebeplerinden birisi de budur.

İnsan davranışlarını belirleyen bu kültür aktarımına tarihin her döneminde önem verilmiştir. Her devletin gerçekleştirmeyi istediği bir ideal, bir alem tasavvuru vardır. Bu tasavvurun, yani temel paradigmanın, devletin örgütlenme biçiminden günlük yaşama uzanan çizgide belirleyici bir niteliği vardır. Devletler varoluş amaçlarını gerçekleştirecek insan tipolojisinin gerektirmiş olduğu nitelikleri belirleyerek bunları vatandaşlarına, özellikle yeni nesillere aktarmak istemişlerdir.

Eğitimin kurumsal ve ideolojik bir ‘yeniden üretim aracı’ olarak işlevselliğini artırması 17. yy sonlarından itibaren önem kazanmıştır. Özellikle Aydınlanma Çağı ve Fıransız ihtilalinden sonra modern ulus devletlerin ortaya çıkıp yaygınlık kazanması ile birlikte eğitimden beklentiler önemli ölçüde farklılaşmıştır.

(6)

18 yy’dan itibaren Osmanlı devleti de savaş alanlarındaki yenilgileri ve toprak kaybını önlemek için modernleşme çabalarına hız vermiş askeri alanda yapılan modernleşme çabaları eğitim kurumlarının modernleşmesi ile başlamıştır.

Kurtuluş Savaşı sonlarında kurulmuş olan Cumhuriyetimiz, mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğundan, temel paradigma olarak ayrılmış ve farklılıklar göstermiştir. Bu paradigma ve sistem değişikliği bir çok yeniliği beraberinde getirmiştir. Hem Cumhuriyet sisteminin gerektirdiği vatandaş özelliklerinin ve oluşturulmaya çalışılan yeni paradigma uyarınca milletimize anlatılması, aktarılması ve kazandırılması hem de hem de ülkenin kalkınması için büyük bir güç olarak görülen eğitime büyük önem verilmiştir. Bundan dolayı eğitim alanında yapılan uygulamalar geleceğe etkide bulunmuş yön vermiştir.

Milli eğitim sistemi incelendiği zaman temel şablon ve paradigma olarak Cumhuriyetin bu ilk yirmi yılında eğitim sistemine kazandırılan form, bir kısım değişikliklere uğramış olsa da karakteristik özellikleri aynı kalmıştır.

Hasan Ali Yücel gerek bakan olmadan önceki çalışmaları ve yazıları gerekse bakan olduktan sonraki uygulamaları ile Türk Milli Eğitim düşüncesine büyük katkıda bulunmuş, sistemin temel karakteristiklerinin belirlenmesinde ve yerleştirilmesinde etkili olmuştur.

Cumhuriyet sisteminin gerektirdiği vatandaş özelliklerini belirleyici ve aktarıcı olan eğitim politikaları üzerinde büyük etkinliği olan Hasan Ali Yücel’in eğitimci yönü araştırılmayı bekleyen bir konudur. Yapılan çalışmalarda Hasan Ali Yücel’in eğitimci yönü ön plana çıkarılmamış, daha çok politik yönü, o da dolaylı bir biçimde Köy Enstitüleriyle ilişkilendirilerek ön plana çıkarılmıştır.

Hasan Ali Yücel’in adına yapılan toplantılarda dahi sunulan tebliğlerde Yücel’in kişiliği ve eğitimci yönü değil Köy Enstitülerinin kuruluş amaçları, nasıl kurulduğu, enstitülere yapılan eleştiriler ağırlıklı olarak işlenmiş, Yücel’in eğitimci yönü gölgede kalmıştır.

1.2.Problem Cümlesi

Araştırmamızın ana konusu Hasan Ali Yücel’in eğitim felsefesi ve O’nun Türk Milli eğitimine katkıları teşkil etmektedir.

(7)

1.3.Araştırmanın Alt Konuları

1. Hasan Ali Yücel’in aldığı eğitim formasyonu

2. Hasan Ali Yücel’in yetiştiği dönemde eğitimdeki temel paradigmalar

3. Hasan Ali Yücel’in sistematik bir eğitim felsefesi var mıdır?

4. Hasan Ali Yücel’in eğitim anlayışına yön veren temel felsefe nedir?

5. Hasan Ali Yücel’in eğitimden beklentileri nelerdir?

6. Hasan Ali Yücel’in öğretmenden beklentileri nelerdir?

7. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Teşkilatına yönelik yaptığı

çalışmalar nelerdir?

8. Hasan Ali Yücel’in ilköğretime yönelik yaptığı çalışmalar nelerdir?

9. Hasan Ali Yücel’in ortaöğretime yönelik yaptığı çalışmalar nelerdir?

10. Hasan Ali Yücel’in mesleki eğitim konusundaki çalışmaları nelerdir?

11. Hasan Ali Yücel’in Yükseköğretim konusundaki çalışmaları

nelerdir?

12. Hasan Ali Yücel’in bakanlık sonrası milli eğitime katkıları nelerdir?

13. Hasan Ali Yücel’in kültür politikası nedir?

1.4.Araştırmanın Amacı

Bu araştırmada Hasan Ali Yücel’in eğitim felsefesi, eğitim düşüncesi ve Türk milli eğitimine katkısının hangi alanlarda olduğu incelenerek ortaya konulması amaçlanmaktadır.

(8)

1.5.Araştırmanın Önemi

Cumhuriyet dönemi eğitimine damgasını vurmuş olan Hasan Ali Yücel’in eğitim felsefesi ve düşüncesini temellendiren kavramların bilinmesi Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki eğitim çalışmalarının hangi aşamalardan geçtiğini, Cumhuriyet devrinde yetiştirilmek istenilen neslin hangi niteliklere ve hangi paradigmaya göre yetiştirilmek istendiğini ortaya koyması bakımından önemlidir.

1.6.Sınırlılıklar

Bu araştırma Hasan Ali Yücel’in kendi eserleri ve hakkında yazılmış olan eserlerden araştırmacının ulaşabildikleri ile sınırlandırılmıştır.

(9)

I. BÖLÜM

Hasan Ali Yücelin Hayatı ve Eserleri

I. 1. H.Ali Yücelin Çocukluğu

Hasan Ali Yücel 1897 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanımdır. Yücel’in anne ve babası 1894 yılında evlenirler. Babası Ali Rıza Bey İstanbul Telgrafhanesinde müfettiş olarak görev yapmaktadır. Yücel, ekonomik olarak iyi şartlara sahip bir aile ortamında büyür.

Yücel’in annesi ile iyi bir iletişimi varken babası ile ilişkileri ise dönemin temel karakteristiği olan otoriter bir ilişki biçiminden dolayı mesafelidir. “Ödün vermez bir

dindar olan Ali Rıza Bey, ahlak konusunda en ufak bir hoşgörüyü kabul edemeyecek derecede dürüst ve çalışkan bir insandır.”(Çıkar, 1997: s.16) Aynı zamanda bir Mevlevi

dervişi olan Ali Rıza Bey dergâhlarda neyzenlik yaparken dini ve dindışı eserler de bestelemiştir.

Hasan Ali Yücel ilk çocukluk yıllarında Mevlevi kültürünün dini kuralların ve geleneklerin sürekli etkin olduğu bir sosyal çevre içinde yetişir.”(Çıkar,1997: s.18) Aile Yenikapı Mevlevihanesini sık sık ziyaret eder. Yücel buradan oldukça fazla etkilenir. Müzik duyarlılığı Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Mehmet Celaleddin Dede Efendinin sayesinde gelişir ve yerleşir. Mevlevihanedeki atmosferi sevmiş ve etkilenmiştir. (Yücel, 1990: s.48) Yücel bazı zamanlar anneannesine “şarkı söyler, Kur’an ve mevlid” de okur.

I.2. H.Ali Yücelin Eğitim Yılları

Yücel, dört yaşındayken ilk olarak Laleli’deki Yolgeçen Mektebine başlar. Buradaki ilk hocası Yolgeçen Sıbyan Mektebi’nin Hocası olan İsmail Efendi’dir. Bu okulda yazı yazmak bir zorunluluk olmamasına rağmen Yücel kendi gayreti ve lalasının yardımıyla yazıyı öğrenir. Öğrendiklerini de evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara öğretir. Öğretmenliğe ilk olarak bu dönemde başlar.(Yücel, 1990: s.169-172)

Yücel ve ailesi, beş altı yaşlarında kişiliğinin belirginleşmesi ve şekillenmesinde büyük etkisi olan Gümüşsuyu’na taşınır. O, ‘İlk hürriyet duygusuna’ burada erdiğini belirtir. Yücel’in babası Ali Rıza Bey’in Gümüşsuyu’na taşınmasındaki temel sebeplerden

(10)

birisi de Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Mehmed Celaleddin Dede Efendi’ye yakın olma isteğidir. Celaleddin Dede Efendi Hasan Ali’yi sık sık yanına çağırıp ona yazı yazdırır, okutur, hikaye söyler ve tekrarlatır.(Yücel, 1990: s.61)

Bu iklim Hasan Ali’nin düşünce yapısının oluşumunu ve ruhsal gelişimini etkilemiştir.(Çıkar, 1997: s.23) Yücel, Yenikapı Mevlevihanesi’nde “hürriyet” ve “İttihat

ve Terakki” kelimelerini ilk kez duymuştur. “Artık ben ‘hürriyet’in ne olduğunu anlamıştım. […]sıra anlatmaya gelmişti. Önüme gelene ne olduğumuzu, hürriyetin ne manaya geldiğini açıklamaya başladım. İttihat ve Terakki’ye sevgim, o günden başlar”(Yücel, 1990. s.143)

I.2.a.Mekteb-i Osmani

Gümüşsuyu’na taşındıktan sonra Topkapı’daki Taş Mektebe yazılan Yücel, 1906 yılında Mekteb-i Osmani’ye gönderilir. İlk kez bu okulda tahta, harita ve sıralar ile donatılmış bir sınıf ile karşılaşır. Yücel, Müzik, Coğrafya ve Fransızca derslerini çok sever ve bu derslerde oldukça başarılı olur(Yücel, 1990: s.93-94). 1911 yılında Mekteb-i Osmani’yi Aliyyülala bir derece ile bitirir. Okumak bir tutku halinde Yücel’in benliğine işlemiştir.

Beyazıt’taki sahaflardan aldığı kitapları babasından gizli bir şekilde okur. O sıralarda Victor Hugo’nun “Doksan Üç İhtilali” ve Abdülhak Hamid’in “Eşber”i gibi oldukça ciddi eserleri okumaya başlamıştır.(Oğuzkan, 1987: s.624) Mekteb-i Osmanî’de ezberlediği ve sokakta duyduğu hürriyet şiirleri, şarkı ve marşları Yücel’in belleğinde derin izler bırakır.(Çıkar, 1997: s.27)

I.2.b.Vefa İdadisi

Hasan Ali Yücel Mekteb-i Osmani’den sonra Vefa İdadisine gider. Bu okul sıralarında ‘Mektebli’ dergisinin açtığı bir yarışmaya Balkan Savaşlarının onun üzerinde yarattığı etkiyi dile getiren “İntikam Olsun” adlı bir yazısı ile katılır. Yazı 17 Ekim 1913 yılında yayınlanır(Çıkar, 1997: s.29). Yücel, Vefa idadisinin son sınıfındayken patlak veren I.Dünya Savaşı nedeniyle askere alınır ve eğitimine ara vermek zorunda kalır. Önce asteğmen, sonra teğmen olarak toplam üç buçuk yıl askerlik yapar. 2 Aralık 1918 yılında terhis olur.(Unat, 1961: s.292)

(11)

I.2.c.Darülfünun

Hasan Ali Yücel I.Dünya savaşı sona erdikten sonra o dönemde eğitimini yarıda bırakmış olan öğrencilere verilen haktan faydalanarak Darülfunünda Hukuk Fakültesine kaydolur. Bir yandan gündüzleri öğrenimini sürdürürken bir yandan da akşamları Ferid Tek’in ‘İfham gazetesi’nde çalışmaya başlar. Hukuk fakültesindeki öğrenciliği ders anlatım metodu yüzünden tartıştığı Prof. Celaleddin Arif Bey yüzünden kısa sürer ve buradan ayrılarak Darülmuallimin-i Aliyenin Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne kaydolur(Yücel, 1998b: s.145). Yücel’in haksızlıklar karşısında susmayan karakter yapısı onun eğitim hayatına atılmasına vesile olur.

I.2.d.Darülmuallimin-i Aliye

Yücel’in kayıt yaptırdığı Darülmuallim-i Aliyenin binası o dönemde Cağaloğlu’ndadır. Bu okulda Yücel’in asker arkadaşlarının da arasında bulunduğu kırk öğrenci okumaktadır. Okul binasının bulunduğu yerde zamanının birçok şair ve yazarının eserlerine yer veren ve Hasan Ali Yücel’in de ilk şiirlerini yayınladığı Dergah dergisini basan ‘Tanin matbaası’ bulunmaktadır.

Bu dönemde, Hasan Ali; Y.Kemal, A.Hamdi Tanpınar gibi şairlerle ‘İkbal Kıraathanesi'ne gidip gelmeye başlar, İstiklal Savaşı'nın zor günleri yaşanmaktadır. Ortalıkta İnönü Savaşlarına ilişkin haberler vardır. Hasan Ali, gazetesinde özellikle bu savaşlara ilişkin haberler verir; bunları söz konuşu kıraathaneye de ulaştırarak dostlarını bilgilendirir. (Çıkar, 1997: s.37)

I.2.e.Türk Ocağı

Yücel bu dönemde gazete muhabirliğinin yanında işgallere karşı düzenlenen milli protesto hareketlerinin de aktif katılımcıları arasında yer alır. Bunların ilki ve en büyüğü 23 Mayıs 1919'da düzenlenen ‘Sultanahmet Mitinglerine’ katılır. (Yücel, 1998f: s.33) Türk ocağının müdavimlerindendir. O dönemde Türk Ocağında bir yandan dil ve tarih araştırmaları yapılırken bir yandan da Türkçü düşünceleri işleyen piyes ve konferanslar verilmektedir. Türk ocağı onun ve onun kuşağı için bir mektep görevi görmüştür. “orada

öyle meseleler öyle bir ortam içinde tartışılırdı ki… kalabalıkta konuşmayı orada öğrendim diyebilirim” diyen Yücel, Türk ocağı için yıllar sonra “benim neslime Türklük

(12)

şuuru aşılayanlara minnettarım” der(Yücel, 1998e: s.208). Ona göre “Türk ocağı bir mektepti. Milliyet, edeb ve medeniyet mektebi…”(Yücel,1998b: s.681-686)

II.Meşrutiyet döneminde üniversite gençliğinin çoğunun toplandığı Türk ocağında Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Mehmet Fuat Köprülü, Halide Edip Adıvar, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Akil Muhtar Özden, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ziya Gökalp gibi dünürler buluşmuş ve çalışmıştır. (Çavdar, 1985: s.834)

Yücel bir yandan Türk ocağına giderken bir yandan da kendisini Edebiyat Fakültesi çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip (Tunç), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Mehmet Emin (Erişirgil)'in H.Bergson merkezli denebilecek tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık A.Schopenhauer, J.Stuart Mili, H.Spencer, WJames gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır.

Hasan-Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın sıkıntısını duyar. Daha sonra bakanlığı dönemindeki tercüme ve dil konusundaki çalışmalarında öğrenciliği sırasında karşılaştığı sıkıntıların etkileri olduğunu Ahmet Hamdi Tanpınar dile getirir. (Tanpınar: s.7)

Yücel Darülfünunda öğrenciliği sırasındaki hocalarından, Anadolu’daki Kurtuluş savaşını Akşam gazetesindeki yazılarıyla destekleyen Necmeddin Sadak’a hayranlık duyar ve saygı besler. Öyle ki Yücel’i gazetelerde yazı yazma konusunda yönlendiren ve Akşam gazetesinde politika, eğitim, kültür, edebiyat ve felsefe konularında ‘Pazartesi

Konuşmaları’ adı altında yazılar yazdıran Necmeddin Sadak olmuştur. (Yücel, 1990:

s.185-189)

Yücel 1921 yılında “Ruh ve Beden” üzerine yaptığı 30 sayfalık bir çalışma ile Darülmuallimin-i Aliye’deki öğrenimini üstün bir başarı ile bitirir.

I.3. H.Ali Yücelin Öğretmenlik Yerleri-Yılları

Hasan Ali Yücel okulunu bitirdikten sonra politik etkinliklerinden dolayı, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşını desteklediği için, bir süre görev alamaz.(Yücel, 1998f: s.34) Onu yakından tanıyan hocalarının yardımıyla Edebiyat fakültesinde inzibat memurluğuna atanır. Bu sırada talimgâh karargâhından arkadaşı olan Necati Tansel’in kız kardeşi Refika Hanım ile evlenir.

(13)

I.3.a.İzmir

Evlendikten kısa bir süre sonra Yücel İzmir Erkek Muallim Mektebi’ne Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olarak atanır. Yunan işgalinden henüz kurtulmuş olan İzmir’de zor şartlar altında 19 Aralık 1922 yılında öğretmenlik görevine başlar.(Unat, 1961: s.293) Yücel İzmir’de Muallimler Birliği ve Türk Ocağının kurucuları arasında yer alır. (Çıkar.1997: s. 46)

Armond Cuvilelier’in “A.B.C. de Psycholgoie” adlı kitabını çevirerek “Ruhiyat

Elifbası” adı ile ilk kez İzmir’de öğretmen olduğu sıralarda yayınlar. W.James, Bergson,

P.Janet ve Ribot gibi çağın ünlü ruhbilimcilerinin düşünce ve görüşlerini kapsayan bu eser 1930 yılında Ruhiyat Alfabesi adıyla yeniden basılmıştır.(Oğuzkan, 1987: s.624)

“Hasan Ali Darülfünun yıllarında kendi uğraşı alanının ders kitaplarındaki açığı

tespit etmiş ve ilk önce bu gereksinimi karşılamıştır.” (Çıkar, 1997: s.50) Yücel

öğretmenlik yaptığı dönemde ‘Felsefe Elibası’, ‘Suri ve Tatbiki Mantık’ ve Hıfzı Tevfik [Gönensay] ve Hamamizade İhsan [Hamami] ile birlikte yazdığı ‘Türk Edebiyatı

Numuneleri’ adlı kitaplarını yayınlar. O, daha sonraki yıllarda da üstlendiği her görevden

sonra tecrübelerini ve izlenimlerini bir kitap halinde yayınlamayı prensip haline getirmiştir. Ortaöğretim genel müdürü iken “Türkiye’de Ortaöğretim”, Fransa’da Müfettiş iken “Fransa’da Kültür İşleri” adlı eserleri de buna örnek olarak verilebilir.

Hasan Ali Yücel, Mustafa Kemal Atatürk ile de ilk defa İzmir yıllarında karşılaşır. Halk ile yapılan bir toplantı sırasında Mustafa Kemal’e “mekteplerin yanında fosil haline

gelmiş medreselerin daha yaşatılıp yaşatılmayacağını” sorarak onun dikkatini çeker.

Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra 1934 yılında yaptığı yurt gezisine katılan Yücel’e bu konuşmayı hatırlatır. (Yücel, 1938: s.44-45) Yücel 1923 yılının sonlarına doğru İzmir’den ayrılarak İstanbul’a geri döner. Ancak, İzmir’de bulunduğu dönem Hasan Ali’nin kişiliğinin büyük ölçüde biçimlendirmiştir.

I.3.b.İstanbul

Hasan Ali Yücel İstanbul’a döndükten iki ay sonra önce Kuleli Askeri Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapar ve bir süre sonra İstanbul Erkek Lisesi’ne felsefe öğretmeni olarak tayin edilir. Bu görevinin yanında Galatasaray Lisesi’nde Türkçe dersleri ve

(14)

İstanbul Erkek Lisesinde edebiyat dersleri vermeye başlar. Hasan Ali Yücel’in öğretmenlik hayatı 1927 yılında sona erer.

I.4. H.Ali Yücelin Müfettişlik Yılları

Yücel, 1927 yılından itibaren, 1946 yılında kendisinin yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmiş olan, Reşat Şemseddin Sirer ile birlikte Mıntıka Müfettişleri olarak İstanbul Maarif Eminliği’ne atanır. Her ikisi de stajlarını Salih Zeki Buluğ ve Behçet Güçer’in yanında yaparlar(Unat, 1961: s.294).

Müfettişlik yıllarında Yücel yoğunluğunu dil ve yazı konularına verir. 1928 yılında Tevfik Fikret’in “Tarih-i Kadim-Doksan Beşe Doğru” (Kültür Bakanlığı, 1998) adlı şiir kitabını Latin harfleriyle yayınlar. Harf inkılâbından sonra yayınlanan ilk kitaplardan birisi olması dolayısıyla da bu kitap önemlidir.

Yücel bu kitabın girişine ‘Yeni Hayat’ adlı şiirini ekler. Bu şiiri ile birlikte Yücel bünyesinde taşıdığı Osmanlı-Cumhuriyet ikiliğinden sıyrılarak kesin tercihini belirlemiştir. Atatürk’ten de ilk iltifatı “Yeni Hayat” şiiri üzerine işitir. (Yücel, 1998c: s.171)

Tanpınar’a göre Yücel kendi içinde ‘Osmanlı-Cumhuriyet ikiliğini’ yaşamıştır. 1928 yılında yayınladığı ‘Tarihi Kadim’ ile bu ikilikten kurtulma çaresi aradığını gösterir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yücel’in bu dönemi üzerine şunları yazar “Yüksek

Muallimden sonraki karşılaşmalarımızda onu hep bu meseleler içinde gördüm. Hayatının üslubu değişmemiş, fakat ufku genişlemişti. İçinde yaşadığı ikilik kendisine daha azablı olmuştu. 1928’de Fikret’in Tarih-i Kadimini neşretmesi bu ikilikten kurtulma çareleri aradığını gösterir. Bu neşrin oldukça mütenakız mukaddemesi bu devirdeki halet-i ruhiyesini gösterir.” (Tanpınar, s.7.)

I.4.a.Fransa Yılları

Yücel, 1930 yılında eğitim teşkilatını, kanun ve yönetmelikleri incelemek üzere dönemin Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Talay tarafından Fransa’ya gönderilir. Bu Hasan Ali Yücel’in Batı uygarlığı ile doğrudan doğruya ilk defa karşılaşmasıdır. Bir yandan görevini yerine getirirken bir yandan da Fransızcasını geliştirir. Opera, konser ve tiyatro gibi kültürel etkinliklere büyük ilgi gösterir. “1930 yılının sonunda geniş kapsamlı

(15)

incelemelerle, edindiği bilgilerle ve özellikle gelecekteki projeler için yeni düşüncelerle dolu olarak ülkesine döner.”(Çıkar,1997: s.53)

Hasan Ali Yücel,(1936) Fransa’dan dönüşünde çalışmalarını ve incelemelerini önce bir rapor halinde düzenler. Daha sonraki yıllarda bu raporu genişleterek Fransız eğitim sistemini kapsamlı bir şekilde ortaya koyan “Fransa’da Kültür İşleri” adlı kitapta yayınlar.

I.4.b.Mustafa Kemal İle Gezi

Hasan Ali Yücel Fransa’dan döndükten sonra ülke çapında bir denetleme gezisi başlatan Mustafa Kemal ile yolları kesişir. Denetleme gezisi sırasında her bakanlık Mustafa Kemal’e danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde araştırmalar yapacak bir müfettiş görevlendirir. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu görevi o sıralarda 33 yaşında olan Hasan Ali Yücel’e verir.(Unat, 1961: s.294) “Görevlilerden oluşan heyet Ankara

istasyonunda toplandığında, Mustafa Kemal, İzmir’deki toplantıda sorduğu soruyla dikkatini çeken Hasan Ali’yi hemen tanır ve ona bu ilk karşılaşmalarını hatırladığını belirtir.” (Çıkar,1997: s.55)

Bu gezilerin ilk durağı olan Kayseri’de Mustafa Kemal derse katılıp dinlemek üzere şehrin lisesine götürülür. Felsefe dersi yapılmakta olan bir sınıfa girer. Yazarı Hasan Ali Yücel olan felsefe kitabını inceler. Kitaptaki ve dersteki Arapça deyimler pek hoşuna gitmez.

Yücel’e kitapta anlaşılması hatta söylenmesi güç terimler gördüğünü, bunların Türkçelerini bulmayı düşünüp düşünmediğini sorar. Yücel buna şu şekilde cevap verir. “Düşündüm. Hatta ufak tecrübeler de yaptım. Fakat bu gibi değişmelerin fertler tarafından

yapılmasını mahzurlu gördüm. Herkes kendine göre bir ıstılah bulup kullanırsa, ifadede beraberlik olmaz ve kimse kimseyi anlayamaz. Bunun için bir heyet veya cemiyet kurulmalı ve ilim ıstılahları burada tespit olunmalı fikrindeyim” der. (Yücel, 1947: s.3)

Hasan Ali Yücel, henüz Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmadan önce bu cevabı ile cemiyetin fikir temellerinin atılmasına katkıda bulunur. Pazartesi konuşmalarında da Yücel böyle bir cemiyetin gerekliliği üzerine yazılar yazmıştır. (Yücel, 1998d: s.87-88)

(16)

I.5. H.Ali Yücelin Türk Dili Tetkik Cemiyeti Görevi

Türk Dili Tetkik Cemiyeti Mustafa Kemal’in denetleme gezilerinden bir yıl sonra Türkçe’nin sorunlarıyla uğraşmak ve dil inkılâbını sağlam temeller üzerine oturtmak amacıyla 1932 yılında kurulur. Cemiyetin reisi Samih Rıfat, umumi katibi Ruşen Eşref Ünaydın üyeleri de Celal Sahir Erozan ile Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. (Levend, 1972: s.408-409)

Cemiyetin kurulmasından sonra ilk dil kurultayı yapılır. Kurultay sonunda Yücel Etimoloji Kolu başkanlığına getirilir. Yücel bu görevde oldukça verimli çalışmalarda bulunur. Karşılık aranan 1382 Arapça ve Farsça kelime liste liste gazetelerde ve radyolarda yayınlanır. Gelen karşılıklardan 640 tanesi kabul edilir.(Levend 1972: s.416-417)

Dil konusu Hasan Ali Yücel’in her zaman en önemli uğraşlarından birisi olmuştur. Bu konularda gözü kapalı düşüncelerden de uzak durmuştur. Yücel, Türk dilinin “taş ve

maden devrinde, kültür kelimelerini göç yolu ile yeryüzündeki dillere yayan eski ve büyük kültür dili” olduğunu göstermek amacıyla öne sürülen ve Mustafa Kemal’in de ısrarla

üzerinde durduğu Güneş Dil Teorisine dil sorununun çözümüne uygun bulmadığı için katılmaktan kaçınmıştır.

Bu konuda Yücel şunları yazar “Güneş Dil Teorisi, yukarda, bazı arkadaşlarımla

beraber taraftar olmadığımızı söylediğim, zamanda ve mekanda hudutsuzluk prensibinin dil hareketini bir çıkmaza sokmasından doğmuştu. Bu teoriyle hatta Arapçada yürümek manasına gelen meşiy, garp dillerinde yaygın olarak kullanılan elektrik kelimeleri bile Türkçe oluveriyordu. Dil muammasını çözmek için marazi bir hal yolu olan bu çalışmalar ve uğraşmalar, ancak tarihimizin bir devrini açıklamaya yarıyacaktır. O kadar…” (Yücel,

1998b: s.388)

Yücel 1930’lu yıllarda yoğun olarak dil, sanat, edebiyat, felsefe ve ilim üzerine yazılar yazar. Bu dönemde kaleme aldığı yazılar, düşünceler ileride bakan olduğu dönemdeki uygulamalarına kaynaklık edecek niteliktedir. Bu yazılar daha sonra Pazartesi

Konuşmaları adı altında kitaplaşır. Bu bir bakıma bakanlığa hazırlık dönemi olarak

geçirilen bir dönemdir. O yıllar sıkıntıları, yapılması gerekenleri birinci elden yaşayarak inceleyen, düşünen ve çözüm önerileri üretilen bir dönem olmuştur.

(17)

Yücel 1932 yılında ‘Mevlana’nın Rubaileri’, ‘Goethe, Bir Dehanın Romanı’ ve ‘Türk Edebiyatına Toplu bir Bakış’ adlı eserlerini yayınlar. Goethe incelemelerini Fransa’da kaldığı yıllarda Fransızca literatürden okuyan Yücel, “Goethe’nin hayatın her

cephesine temas eden bir zeka…” oluşunu sevmiştir.(Baydar, 1955: s.6) Bu çalışma Goethe

üzerine Türkçe’de yapılan ilk çalışmadır. Ve Yücel bu çalışmasından dolayı Goethe madalyasıyla ödüllendirilir.(Çıkar, 1997, s.62)

I.6. H.Ali Yücelin Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü

Hasan Ali Yücel 1932 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü müdürlüğüne atanır. 6 Kasım 1932 ile 2 Nisan 1933 yılları arasında bu görevini sürdürür.(Unat, 1961: s.296) Gazi Eğitim Enstitüsü o dönemde batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan ve öğretim kadrosu Avrupa’da Amerika’da okumuş kişilerden oluşturulan bir kurumdur.

Yücel ile daha sonraki yıllarda bir arada çalışacağı İsmail Hakkı Tonguç’un yolları burada kesişir. Yücel bu görev sırasında 1917-1933 yılları arasında yazdığı şiirlerini ‘Dönen Ses’ adı altında birleştirerek kitaplaştırır. (Yücel, 1933) Bu şiirleriyle, çocuk edebiyatına katkıda bulunmuş şairlerden birisi olarak kabul edilir.(Özkırımlı, 1982: s.331)

Yücel’in Dönen Ses’teki “bu şiirleri onun kendi kişiliğinde inançlarını reforme

ettiğini ve Osmanlı geleneğinden bağlarını kopararak Kemalizm’in laiklik ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu açıkça gösterir.” (Çıkar,1997. s.65)

I.7. H.Ali Yücelin Ortaöğretim Genel Müdürlüğü

Hasan Ali Yücel 1933 yılının sonlarında Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne atanır. Bu görevi politikaya atılacağı 1935 yılına kadar sürdürür. Bu dönemde üniversite eğitimine bir basamak oluşturduğunu düşündüğü lisede reform yapmayı planlar. 1938 yılına kadar üzerinde çalıştığı ‘Türkiye’de Ortaöğretim’ isimli kitabı da bunun bir göstergesidir. Bu çalışma Yücel’in bakanlığı dönemindeki reformların ön çalışması olarak kabul edilebilir. 1933 Yılının sonlarından 1935 yılına kadar sürdürdüğü bu görevden milletvekili olmak istemesiyle ayrılır.

I.8. H.Ali Yücelin Politik Hayatının Başlaması

Hasan Ali Yücel babasının karşı çıkmasına rağmen 1934 yılında Cumhuriyet Halk Partisine bir dilekçe vererek milletvekili adayı olarak gösterilmek için başvurur. 1 Mart

(18)

1935 yılında İzmir Milletvekili olarak meclise girer. Kısa bir sürede partinin genel idare kuruluna seçilir.(Unat, 1961: s.296)

Vekilliğinin yanı sıra gazete yazılarına da devam eden Yücel’in 1935-1937 yılları arasında yayınladığı yazıların ağırlıklı konusu kültür ve eğitimdir. Bu yazılarının toplandığı ‘Pazartesi Konuşmaları’ kitabındaki yazılara ve bakanlık dönemindeki uygulamalara bakıldığı zaman Hasan Ali Yücel’in bu dönemi bakan olduğu zaman yapacaklarını planlama dönemi olarak geçirdiği söylenebilir.

Bu yazılarında ağırlıklı olarak dil, çeviri, köy eğitmenliği, klasik kültür ve sanat üzerine görüşlerini açıklar, temellendirir. Özellikler ‘Kitap ve Devlet’ yazısı bir anlamda ilk kez gerçekleştirdiği ‘I.Neşriyat Kongresi’nin programı niteliğindedir.(Yücel, 1998d: s.109-111). 1935-1937 yıllarında yazdığı yazılar, onun kültür ve eğitim konusundaki sorunları yoğun bir şekilde ele alarak tartıştığını ve kendisini Milli Eğitim bakanlığına hazırladığını açıkça ortaya koyar. Yücel bu yazılarında:

1. Konuşma dili ve yazma ikiliğinin kaldırılması gerektiğine 2. Büyük eserlerin çevirilerine gerek duyulduğuna

3. Köy eğitmeni projesine değinerek, bunun asla normal bir ilk tahsille karşılaştırılmamasına, her ikisinin ayrı ayrı teşkilatlandırılması, geliştirilmesi ve ilerletilmesi gerektiğine

4. Öğrencinin '' fikri yetişmeleri'' açısından, klasik kültürün önemine

5. Devletin sanatçılara önem verdiğine, fakat henüz bir teşkilat kurulmadığına dikkat çeker.

Hasan Ali Yücel fikri olarak yoğunlaştığı bu konuların çözüm makamı olan milli eğitim teşkilatının her kademesinde görev yaparak bakanlık makamına kendini hazırlamıştır.

I.9.H.Ali Yücelin Milli Eğitim Bakanlığı

Hasan-Âli Yücel, 28 Aralık 1938'de, 41 yaşındayken başbakan Celal Bayar (1883-1986)'ın kurduğu kabineden Saffet Arıkan’ın istifa etmesi üzerine İsmet İnönü’nün isteği üzerine Maarif Vekilliğine atanır. (Sakaoğlu,1993: s.87)

(19)

Yücel bakan olduktan sonra eğitim, öğretim ve kültür atılımları yapmadan önce çeşitli kongreler tertiplemiş, bakanlığı döneminde yapılan çalışmaları bu kongrelerde alınan kararlar çerçevesinde düzenlemiştir.

Yücel’in uygulamaları bir bütün olarak göz önünde bulundurulduğu zaman çalışmalarının iki ana yönde ilerlediği görülmektedir. Bunlardan birincisi kendisinden önce başlatılmış çalışmaları geliştirerek devam ettirmesi ikincisi ise yeni atılımlar için belli bir program takip edilmesidir.(Sönmez, 2000: s.44)

Yücel, bu görüşe uygun olarak eğitim ve öğretimin her alanında reform yapmayı amaçlar. Onun hedeflediği böyle bir esaslı girişim için şartlar müsaittir. Mesleğin ve milli eğitim teşkilatının içinden gelen, görev yaptığı yerlerde bu konular üzerine kafa yoran Yücel hızla reformlara ve çalışmalara başlar.

Yücel, bakanlık görevine başlar başlamaz kendinden önce vekil olan ve teknik alandaki ve kırsal kesimdeki öğretim işlerinde reform girişimlerinde bulunmuş olan Saffet Arıkan (1888-947)'ın bıraktığı yerden işe başlar. Fakat Yücel, öğretim sistemi anlayışında meslektaşlarından farklı bir görüşe sahiptir. Yücel, eğitim öğretim işlerinin gerek teşkilatlanma gerekse program olsun bir bütün halinde yürütülmesi gerektiğine inanır.

İlköğretim meselesinin çözümü ve Mesleki Teknik Öğretimin geliştirilmesini temel politika olarak ele alır ancak sadece bu konular ile ilgilenmez. Şura’lar toplayıp kongreler düzenler ve Ders kitaplarından Güzel sanatlara, merkez teşkilatının yapılandırılmasından Üniversiteler Kanununa kadar geniş bir alanda yoğun bir çalışma temposu yürütür.

I.9.a.H.Ali Yücel ve Neşriyat Kongreleri

Yücelin bakanlık dönemindeki ilk icraatlarından birisi I.Neşriyat kongresinin düzenlenmesidir. Bu kongrede ele alınan konular O’nun daha sonra yapacağı çalışmaların bir programı niteliğinde olmuştur. Ancak, programda belirlenen konular aslında Hasan Ali Yücel’in bakan olmadan önce yazdığı “Kitap ve Devlet” makalesinde ele alınan konular olduğu görülmektedir. Bu da Hasan Ali Yücel’in bakan olmadan önce yapılması gereken konular üzerinde kafa yorduğunu, bakanlığa hazırlıksız olarak oturmadığını göstermektedir.

Neşriyat kongresi sadece bakanlığın ilgilendiği yayın işleriyle değil bir bütün olarak kültür ve fikir hayatının ilgilendiren her çeşit yayın faaliyetlerinin temas ettiği konuları

(20)

incelemek üzere danışma amaçlı olarak toplanmıştır(Yücel, 1993: s.3). Yücel, Neşriyat Kongresini açarken sonraki yıllarda izleyeceği politikanın izlerini ve gerekçelerini verir. Buna göre Yeni Türk harfleriyle okuyan nesil artık yüksekokul seviyesine gelmiştir. Onların sadece ders kitapları içinde tutulmaması gerekir.

Neşriyat kongresi programında yer alan konular genel olarak şunlardan oluşmaktadır: Başta klasikler olmak üzere Türkçeye tercüme edilecek eserlerin en önemlilerinin tespit edilerek bunların yayınlanması için ilgili kişi ve kurumlar arasında işbirliğinin yapılması, orta öğretim çağındaki gençler için yazdırılması veya tercümesi gereken eserlerin tespiti ile bunların neşri için bir program hazırlanması, çocuk edebiyatı kütüphanesinin oluşturulması, yazma ve basma eski kitaplarımızdan yeniden yayınlanmaya değer olanların tespiti, ansiklopedi ve sözlük çalışmaları için gereken hazırlıklar, telif ve tercüme çalışmalarını artıracak ödüllerin belirlenmesi ve bunun nasıl verileceği, özel yayınevlerine devlet desteğinin daha verimli ve faydalı olması için hangi kriterlere göre yapılacağı, okumayı teşvik ve yayınları tanıtmak için yapılacak çalışmalar, matbaaların teknolojisinin artırılması gibi konular ele alınmıştır. (Yücel,1993: s.56).

Yücel Birinci Neşriyat Kongresinden sonra gerçekleştirilen Milli Eğitim Şurasında “Neşriyat Kongresinde alınan kararların mevcut imkânlar nispetinde ve azami bir dikkatle

uygulamayı borç biliyoruz” der(Yücel,1993: s.25).

I.9.b.H.Ali Yücelin Ansiklopedi ve Dergiler Konusundaki Çalışmaları

Milli eğitim teşkilatının tam bir teşkilat niteliğinde olmadığını düşünen Yücel, bunu gidermek, bakanlık ile öğretmenler arasındaki iletişimi ve milli eğitim teşkilatının tam bir uyum içerisinde çalışmasını sağlamak için “İlk Öğretim” ve “ Tebliğler” dergisinin yayınlanmasına başlanılır. “İlk Öğretim” dergisinin amacı yalnızca bakanlık yönergelerinin bildirildiği tek yönlü bir iletişim aracı olmak değil aynı zamanda öğretmenlerin düşünce ve görüşlerini dile getirmelerine fırsat sağlamaktır. (Yücel, 1993: s.1)

Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde Neşriyat kongresinde alınan kararlar çerçevesince “İlköğretim” “Tebliğler”, “Teknik Öğretim”, “Tercüme”, “Tarih Vesikaları”, “Kadın-Ev”, ve “Köy Enstitüleri”, “Güzel Sanatlar” dergileri yayınlanmaya başlar. (Tuncor, 1976: s.25)

(21)

Birinci Türk Neşriyat Kongresinde ansiklopedik yayınların önemi belirtilmiş ve devletin bu alanda öncülük yapması kararına varılmıştır. Kongrenin ardından Milli Eğitim Bakanlığı İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayınlanan “Encyclopedie de I’Islam”ın tercümesini kararlaştırır. Yayımlanmasına Hasan Ali Yücel zamanında başlanan bu eser 1988 yılında tamamlanır. Hasan Ali Yücel İslam Ansiklopedisinin yayını konusunda beklemediği tepkiler de alır.

Batılıların müsteşrikler vasıtasıyla doğunun bilimini, sanatını, dilini düşüncesini incelettiklerini ve bunu bir ansiklopedi şeklinde yayınlattıklarını, bu yayınların içinde bir çok saptırma ve yanlışlıkların olduğunu belirten Yücel “Yakın dostum ve arkadaşım” diyerek andığı Fuat Köprülü’nün uluslararası kongrelere katılarak bu yanlışlıkları dile getirip, bu konulara dünyanın dikkatini çektiğini, bu çalışmaların Fuat Köprülü’ye ayrı ve haklı bir ün kazandırdığını söyler. Ancak O, “düşündüm ki, bir Fuat Köprülünün değil, yüz

Fuat köprülünün ömrü bu yanlışlıkların düzeltilmesine yetmeyecektir ”diyerek zaman

yitirilmeden İslam Ansiklopedisinin yanlışlıklar da düzeltilerek Türkçeye çevrilmesine karar verir.

Yücel, Adnan Adıvar başkanlığında geniş bir kurul oluşturarak İslam ansiklopedisinin yayınına başlayınca “en başta Fuat Köprülü” olmak üzere kendisiyle “selam sabahın kesildiğini” belirtir. Yücel buna sebep olarak “çünkü ben onların gözünde

şöhret… kaynaklarını kurutmuştum.” der. (Coşturoğlu, 1992: s.12)

Yücel’in bakanlığı döneminde milli bir ansiklopedinin yayınlanması gereğinden hareketle 1943 yılında, İlk resmi ansiklopedi olan ve adı daha sonra Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen “İnönü Ansiklopedisinin” ilk ciltleri “Larousse du Vingtieme Siecle” ansiklopedisi model alınarak yayınlanmaya başlar.(Yücel, 1993: s.75)

I.9.c.H.Ali Yücel ve Milli Eğitim Şuraları

Eğitim konularında ilk olarak ulusal daha sonra uluslar arası çapta şura düzenlenmesi fikrini ortaya atan Ziya Gökalp’tir.(Akyüz, 1997: s.272) Gökalp’in bu düşüncesi daha önce hayata geçirilmeye çalışılmışsa da bir niyet olarak kalmış uygulamaya geçirilememiştir. Ziya Gökalp’in eğitim konularındaki bu düşüncelerini uygulamaya geçirme fırsatı Hasan Ali Yücel döneminde gerçekleşmiştir.

(22)

Günümüze değin çeşitli aralıklarla sürmekte olan Milli Eğitim Şuralarının ilki Hasan Ali Yücel tarafından 17 Temmuz 1939'da da bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların katıldığı, milli eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemek amacıyla toplanır. Yücel bu toplantıyı açış konuşmasında “Kanaatimce bütün maarif

teşkilatı tam ve mükemmel bir uzviyet olabilmek için her uzvun birbiriyle alakalı, birbiriyle münasebetli bir surette işlemleri lazımdır. Ben maarifimizde ahenk meselesini ana davalarımızdan biri belliyorum.” (Yücel,1993: s.19) diyerek Milli eğitim bakanlığının tam

bir teşkilat hüviyetinde olmadığını tespit ederek bu yönde çalışmalar yapacağının işaretlerini verir.

Şura’da, İlköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim ve mesleki öğretim konularında hazırlanmış olan taslak danışma kurullarına sunulur. Burada ele alınan konuların en önemlilerinden birisi kırsal kesimdeki öğretmen ve okul ihtiyacının karşılanamamasıdır.

İlk, orta, yüksek ve mesleki eğitime yönelik önemli kararların alındığı Şura’da planlama konusuna özel bir önem verilmiştir. Milli eğitim teşkilatının bir sistem karakteri taşıması için ilk, orta, yüksek ve mesleki ve teknik öğretim alanlarında öğretmen yetiştirme, okullaşma, okul kapasiteleri, verimlilik, öğretmene huzur sağlama, yüksek öğretimde aynı amaçlı okullar arasında birlik sağlanması kararı alınmıştır. Bütün yüksek öğretim kurumlarının milli eğitim bakanlığına bağlanması ve bir Yüksek Öğretim Yasası çıkarılması kararlaştırılmıştır.(Özalp, Ataünal: s.117-119)

Daha çok bir planlama kararları şeklinde belirginleşen Birinci Milli Eğitim Şurasında alınan kararlardan sonra bu kararlar gereğince önemli kültür ve eğitim kuruluşları açılmaya başlamıştır.

15-21 Şubat 1943 yılında ikincisi düzenlenen milli eğitim şurasının gündeminde ise Okullarda ahlak eğitiminin geliştirilmesi, bütün öğretim kurumlarında ana dili çalışmaları veriminin arttırılması ve Türklük eğitiminde tarih öğretiminin metot ve vasıtalar bakımından incelenmesi yer almıştır.

İkinci milli Eğitim Şurası sonunda Ahlak Komisyonu Raporu, Anadili Komisyonu Raporu, Anadili Komisyonu Terim Raporu, Program ve Tarih Komisyonu raporu yayımlanmıştır.(Zelyut, 1985: s.678)

(23)

I.9.d.H.Ali Yücelin Klasikler ve Tercüme Bürosu Çalışmaları

Hasan Ali Yücel’in gerçekleştirmeyi düşündüğü Türk Hümanizması içerisinde doğu ve batı klasiklerinin çevrilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Birinci Neşriyat kongresinde de ele alınan klasiklerin çevrilmesi meselesinin çözümü için bakanlık bünyesinde bir Tercüme

Bürosu kurulur. Bunun amacı tercüme işinin devlet dışında gelişmesine bir başlangıç

olması içindir. Hasan Ali Yücel, Birinci Neşriyat Kongresi'nde dünyayı, özellikle batıyı tanımak zorunluluğunun altını çizmiş, "bu zorunluluk, bizi geniş bir tercüme seferberliğine

davet ediyor" demiştir.

“Maarif Vekilliği'ni tercüme işleri ile ciddi biçimde meşgul olması, bu hareketin

devlet kadrosu dışında gelişmesine bir başlangıç olması içindir. Bir asırdır, nice eserleri tercüme ve basmak için emek verildiği halde, dünya şaheserlerinden başlıcalarının Milli kütüphanemizde bulunmayışı gelişigüzel çalışıldığının en kuvvetli fakat en acıklı delilidir"(Yücel,1993: s.12).

Bu düşünceyle kurulan Tercüme Heyeti, ilk toplantısını 28 Şubat 1940'ta, Ankara'da yapar. Heyet, Dr. Adnan Adıvar başkanlığında dört toplantı yapmış ve bir “Daimî Büro" oluşturmuştur. Nurullah Ataç'ın başkanlığında oluşan büro'nun üyeleri arasında Saffet Pala, Sabahattin Eyüboglu, Sabahattin Ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal ve Nusret Hızır vardır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra hızla çalışmalar başlar; 1946 sonunda, dünya edebiyatı klasiklerinden 496 eser Türkçeye çevrilir.

İlk üç yılda yayımlanan 109 eserin 39'u klasik Yunanca’dan, 38'i Fransızca’dan, 10'u Almanca’dan, 8'i İngilizce’den, 6'sı Latince’den, 4ü Şark ve İslam klasiklerinden, 2'si Rusça’dan 1 tanesi İskandinav edebiyatındandır.

Bu çevirilerin yapılmasında tercih edilen çevirmenlerin öncelikli niteliğinin genç ve dile hakim olmaları göz önünde bulundurulmuştur. 180 kişilik bir çevirmen grubundan oluşan bu büroda sonraki yıllarda Edebiyat ve Kültür alanında söz sahibi olan kişilerin olması dikkat çekicidir.(Ertuğrul, 2001: s. 111)

Bundan sonraki yıllarda eser verimi daha çok ve çeşitlilik gösterir. Çevirilerde genelde yalın ve anlaşılır bir Türkçe norm olarak benimsenmiştir. Edebi eserlerin yanısıra, felsefe derslerindeki ders kitabı açığını gidermek için felsefe konusunda yazılmış önemli bazı eserler de Türkçe’ye çevrilir.(Kaynardağ, 1985: s.768)

(24)

Çevirilerin yaratıcılık etkisi kısa bir süre sonra şiirde ve çağdaş Türk edebiyatında görülür. Bu bağlamda etkisinden özellikle söz edilmesi gereken yayın "Tercüme Dergisi" dir. Dergi 19 Mayıs 1940 yılında iki aylık olarak yayınlanmaya başlar. Dergi iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, çoğu zaman karşı sayfada verilen orijinal metinle birlikte şiir, öykü, roman ve oyunlardan bölümler yer alır.

Çeviri üzerine kurumsal ve eleştirel yazılar içeren ikinci bölüm ise, güncel çeviri etkinlikleri üzerine bir tartışma platformu niteliğindedir. Düzenlilik açısından derginin ilk beş yılı bir dönem oluşturur. Önemli aksaklıklar ise bu dönemden sonra görülür. Bir yayın organı olarak, genelde çeviri konusunda bir bilinç oluşmasında, dolayısıyla ana dil alanında da yepyeni bir perspektifin doğmasında büyük katkısı olmuştur.(Çıkar, 1997: s.84)

I.9.e.H.Ali Yücelin Türk Dili ve Öğretimi Konusundaki Çalışmaları Hasan Ali Yücel Türk Dili Tetkik Cemiyeti toplantılarına katılmış, etimoloji kolunda görev yapmıştır. Düşünce dünyasında kavramsallaştırdığı Türk Hümanizmasının oluşumundaki anahtar kavramlardan birisi de dildir.

Yücel’in hümanizma anlayışına milliyetçilik ile ulaşılır. Milliyetçiliğin temel yapıtaşlarından birisi ise dildir. Kendi düşünce sistematiği içerisinde önemli bir yer tutan dil konusuna Yücel, bakanlığı döneminde de hassasiyetle eğilmiş, ikinci milli eğitim şurasının temel konularından birisi de ana dili öğretimi olarak belirlenmiştir.

Hasan Ali Yücel, dil konusunda her şeyden önce bir ana kaide bulunması ve konulması taraftarıdır. Ona göre bu ana kaide belirlendikten sonra diğer konuların çözümü kolaylaşacaktır.

Yücel, 1941 ve 1942 yıllarında dilin Türkçeleştirilmesi ve bilim dilinin ortak bir dilde birleştirilmesi için yoğun bir çaba içerisine girer. Neşriyat kongresi ve Birinci Mili Eğitim Şurasından sonra arka arkaya yapılan toplantılarda bu konuyu gündeme taşır ve ‘Türkçenin bir bilim dili olması için’ gramer, lugat ve terim çalışmalarına ağırlık verir.

Türk dilinin gelişmesi için yapılacak çalışmalar arasında “lugatler, ansiklopediler,

gramer tetkikleri, her türlü tercümeler, terim mesaisi”nin “dikkat ve itina ile yapılmasını, üstünkörü ve acele mesaiden kaçınılmasını” sayar. Bunlar uzun zaman alsa da ciddiyet ve

(25)

6 Haziran 1941 yılında Yücel’in başkanlığında Birinci Coğrafya Kongresi toplanır. Program ve Ders Kitapları, Terim ve Türkiye Coğrafyası komisyonları olmak üzere üç komisyonun oluşturulduğu bu kongrede ilk, orta ve lise müfredat programları ile ders kitapları, coğrafya terimleri ile coğrafi isimlerin yazılması, Türkiye coğrafyasının ana hatları ve yerlerinin adlandırılması üzerinde çalışmalar yapılır.(Yücel, 1993: s.92-95)

Coğrafya Kongresinin ardından kısa bir süre sonra Gramer Komisyonu toplantıya çağrılır. Hasan Ali Yücel, Tahsin Banguoğlu’nu Türkçenin kendi yapısına özgü bir gramer kitabı yazmakla görevlendirir. Bu çalışmaların sonucu olarak “Ana Hatlariyle Türk

Grameri”(1940) adlı kitap 1940-1941 ders yılında öğretmenlerin ve uzman kişilerin

kullanımına, eleştiri ve önerilerine sunulur. Gramer Kongresi toplandığı zaman gelen eleştiri ve önerilerden sonra Banguoğlu’nun kitabı okullarda okutulacak gramerlere esas olmak üzere kabul edilir.

“Banguoğlu’nun meydana getirdiği bu gramer, bilimsel yöntemle yazılmış olması

bakımından Türk gramerinde bir adım sayılır. Eserde, fonetik konusu önemle ele alınmış, morfoloji ve sentaks konularına da layık olduğu yer verilmiştir. Eser terminoloji bakından da yenidir.” (Levend, 1972: s.444)

Komisyon çalışmaları sonrasında 1941 yılında ‘İmla Klavuzu,’ 1942 yılında ‘Gramer Terimleri’, yine aynı yıl ‘Coğrafya Terimleri’, ‘Felsefe ve Gramer Terimleri’, 1944 yılında ‘Hukuk Lugati’ ve ‘Türkçe Sözlük’ ile birlikte ‘Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü’nün ilk ciltleri yayınlanır.(Levend, 1972: s.443-446)

I.9.f.H.Ali Yücelin Ders Kitapları Standardizasyon Çalışmaları Hasan Ali Yücel, bakan olduktan sonra kendisinden önce yapılan çalışmaları daha da geliştirerek devam ettirmiş bunun yanında milli eğitim teşkilatının tam anlamıyla bir sistem karakteri taşıması için çalışmalara girişmiştir. Bu çalışmalar teşkilat yasasından disiplin ve sınıf geçme yönetmeliğine, öğretmenlerin sosyal haklarından gramer ve ders kitaplarının standardizasyonuna uzanan çizgide bir çok çalışmayı gerektirmiştir.

Cumhuriyet sistemi ile birlikte değişen programlar, harf inkılabı ve oluşturulmaya çalışılan zihniyet ve düşünce değişikliği için en önemli araç olarak eğitim görülmüştür. Yücel eğitimin dört unsuru arasında saydığı ders kitaplarında da ulaşılmak istenen amacın sağlanması için standardizasyon çalışmaları yapmıştır.

(26)

Bu çalışmalarda Türk Dil Kurumunun çalışmalarında ulaştığı sonuçlar ile ders kitaplarının standardizasyonu işlemleri birbiriyle eş zamanlı olarak yürümüştür. Yücel, dilde kelime kullanımı konusunda dayatma yapılmasına taraftar değildir ancak terimler konusunda bir zorlama yapılması gerektiğini düşünür.

Bu yüzden Türk Dil Kurumunca hazırlanan bilim terimleri 1939 yılından itibaren bütün orta derecedeki okullarda kabul edilmiş diğer terimlerin kullanılması yasaklanmıştır. Bunda amaç, yeni terimlerin okullarda hergün kullanılarak yaygınlaştırılması ve dile girmesinin sağlanmasıdır. (Çıkar,1997: s.103)

Hasan Ali Yücel döneminde ders kitapları konusunda bu şekilde bir standardizasyon sağlanırken ders kitaplarının basılması ve ülkenin her yerine seri bir şekilde dağıtılması için bir basım ve dağıtım teşkilatlanması kurulur. (Yücel, 1993: s.107)

Yücel, okutulan ders kitapları konusunda öğretmenlerin rastladıkları “tahrir, tertip, tabı, ilim hatalarını ve her kitabın bir okul kitabı olmak bakımından müspet ve menfi vasıflarını rapor halinde” bildirilmesini isteyerek, gelen bu öneriler ve eleştiriler ışığında ‘Ders Kitapları Düzeltme Kılavuzları’ yayınlar.

I.9.g.H.Ali Yücelin Mesleki ve Teknik Eğitim Çalışmaları

Mesleki ve Teknik eğitim Hasan Ali Yücel’in bakanlık görevinde ilköğretim ile birlikte ağırlık verdiği ikinci konudur. Onun zamanında mesleki eğitim alanındaki gelişmeler haksız bir şekilde Rüştü Uzel’e maledilmeye çalışılmış, Yücel’in hümanist anlayışı çerçevesinde mesleki ve teknik eğitimde sayısal olarak bir ilerleme görülse de temel eğitim anlayışı olan hümanizm içinde gerekli önemin vermediği yolunda eleştiriler gelmiştir.(Doğan, 2001: s.28)

Cumhuriyet kurulduğunda ülkede bir mesleki eğitim ve teknoloji kültürü bulunmuyordu. 1923 yılından 1927 yılında kadar meslek okulları Milli Eğitim Bakanlığına değil il özel idarelerine ve belediyelere bağlı bir durumdaydı. Hasan Ali Yücel bakan oluncaya değin geçen sürede mesleki ve teknik eğitim konusunda şu çalışmalar yapılmıştır.

Eğitim sisteminin incelenmesi ve uluslar arası deneyimlerden faydalanmak için Yabancı Eğitim Uzmanları davet edilmiştir. Mesleki ve teknik eğitim alanındaki öretmen ihtiyacının giderilmesi için 1927-1938 yılları arasında 180 öğretmen yurtdışında eğitilmiş ve 65 kadar uzman da Türkiye’ye davet edilmiştir.

(27)

1936 yılında hem yurt dışına gidip gelen öğretmen ve uzmanların hem de Yabancı uzmanların tespitlerine dayanan bir ‘Mesleki Eğitim İnkişaf Raporu’ hazırlanmıştır. “Bu rapor her yörede hangi okulun açılacağını, hangi branşların bulunacağını belirlemiş, aynı zamanda Türkiye’de köy kurslarından üniversiteye kadar mesleki eğitimi bir bütünlük içinde ele almıştır. Bu plan mesleki eğitim için sağlam bir temel oluşturmuştur.”(Doğan, 2001: s.21)

Cumhuriyetin ilk döneminde meslek okullarının eğitim ve denetimi milli eğitim bakanlığına devredilir. 1933 yılında Milli Eğitim Bakanlığı çerçevesinde Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü kurulur.

Hasan Ali Yücel döneminde önceki gelişmelere iki önemli katkıda bulunulur. Bunlar Mesleki eğitim için yasal bir dayanağın oluşturulması ve Cumhuriyet Döneminde ilk defa oluşturulan 1942 – 1950 yılları arasını kapsayan geleceğe dönük yatırım bütçesinin hazırlanmasıdır. 1941 yılında Maarif Vekaleti Merkez Örgütü yeniden düzenlenirken bakanlık içinde iki müsteşarlık oluşturulur: Genel Eğitim Müsteşarlığı ile Mesleki Teknik Eğitim Müsteşarlığı. Bu sistemle ayrı bir teşkilatlanma yapısı geliştirilmiş ve eğitim hizmetleri iki ayrı grupta toplanmıştır.

Mesleki ve Teknik okulların ülke genelinde yaygınlaştırılmasında ve mevcut okulların ihtiyaçlarının karşılanması için 1942 yılında 4304 sayılı Mesleki ve Teknik Okullarının açılması ve Büyütülmesi Hakkındaki Kanun çıkarılarak mesleki eğitimin geliştirilmesi sağlanmıştır.

“Bu kanun, mevcut ve yeniden açılacak meslek okullarının geliştirilmesini, mesleki ve teknik yüksek öğretim kurumları ile meslek okulu mezunlarının çalışacakları olgunlaşma enstitülerinin kurulmasını, istimlak, inşaat ve makinelin temininde gerekli harcamaların karşılanmasını” öngörmüştür.(Doğan, 1983: s.378)

Bu dönemde hizmet veren mesleki ve teknik okullar dört düzeye ayrılmıştır. Bunlardan en altta orta derecede ve bir devreli eğitim veren erkek sanat okulları, kız sanat okulları orta ticaret okulları, erkek orta terzicilik okulları, orta yapı okulları vardır. İkinci derecede ise iki devreli eğitim veren erkek sanat enstitüleri, ticaret liseleri, yapı usta enstitüleri yer almaktadır. Üçüncü derecede Yüksek Teknik Okulları bulunmaktadır. Bunlar, Yüksek Teknik Okulu, Motor Usta Okulu, Yüksek Ticaret Okullarından

(28)

oluşmaktadır. Dördüncü derecede ise öğretmen yetiştiren, Erkek Teknik Öğretmen Okulu, Kız Teknik Öğretmen okullarından oluşmaktadır.(Tekeli, 1983: s.664)

I.9.h.H. Ali Yücelin Beden Eğitimi ve Spor Çalışmaları

Türk Spor Kurumu adıyla hizmet veren kuruluş 1938 yılında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kurularak devlet yönetimine devredilmiştir. O yıllardan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmayan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde Milli Eğitim Teşkilatına bağlanır.

Yücel, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün bütçesi görüşülürken uygulamadaki spor derslerinin hangi şartlarda yapıldığını ve eldeki imkânları inceleten bir rapor hazırlatır. Gençliğin eğitiminde sporun önemini belirten Yücel 18 Şubat 1946 yılında Beden Eğitimi ve Spor şurasını “beden eğitimi ve sporda ana prensipleri gözden geçirmek,

eksiklikleri belirlemek ve yeni bir program hazırlamak amacıyla” toplar.(Yücel, 1993:

s.311)

Hasan Ali Yücel Şuranın toplanmasından kısa bir süre sonra bakanlıktan ayrıldığı için alınan kararları uygulama imkânı bulamamıştır. Ancak, bu şura ile Türk sporunun sorunları ve eksikleri belirlenmiş ve ileride yapılacak çalışmalara bu kararlar bir zemin oluşturmuştur.(Bilge, 1989: s.84)

I.9.ı.H.Ali Yücelin Eski Eserler ve Müzelere Yönelik Çalışmaları Cumhuriyetin ilk dönemlerinde ve özellikle Tarih araştırmaları içerisinde Türk Tarih Tezini destekleyici araştırmalara önem verilmiş, Almanya’dan gelen profesörlerin de katkılarıyla çeşitli kazılar yapılmıştır. Yücel de Hümanist düşüncesinin de bir gereği ve destekleyicisi olarak Eski Eserlerin araştırılması ve müzelerin kurulmasına yönelik çalışmalar yapmıştır.

Kuşkusuz eski eserlerin bakımı, onarılması çalışmaları ve müzelerin kurulması çalışmaları Atatürk döneminde başlamıştır. Hasan Ali Yücel, 1944'te, bu alandaki çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla ‘Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünü’ kurar. Bu dönemde Yücel'in başkanlığında "İstanbul'un Fethinin 500'üncü Yıldönümü Hazırlık Heyeti" oluşturularak tören ve şenlikler bir programa bağlanır.

(29)

Programın ana hedefleri: Milletlerarası İstanbul Sergisi düzenlenmesi, Olimpiyat oyunlarının 1954'te İstanbul'da yapılması, Fatih'in ordugâhının sur dışında canlandırılması ve bunun bir bölümünün olimpiyat köyü yapılması, Sultanahmet meydanının Marmara'ya doğru genişletilerek görkemli bir taraça ve burada bir inkılâp abidesi tesis edilmesi. Bu kapsamda, belediye hizmet binasının, tiyatro ve kültür tesislerinin yapılması, Surların, Yedikule'nin, Rumeli Hisarı'nın, Fatih ve Haseki külliyelerinin, Sebillerin ve çeşmelerin onarılması, Okmeydanı'nın tarihi kimliğine göre tanzimi de programa alınmıştır.

Tüm ön çalışmaları yapıldıktan sonra, yetkililer tarafından '' ...böyle muazzam bir

projenin ve hazırlığın Hıristiyan âleminin Türkiye aleyhine dönmesine yol açabileceği...''

ileri sürülerek proje onaylanmaz.

16 Şubat 1945'te de 12 müzecilik uzmanının katıldığı ‘Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonunu’ toplar. Yücel burada yaptığı konuşmada şunları belirtir: 1.Yapılacak ilk işin ülkenin dört bir yanındaki tarihi ve sanat değeri bulunan eserlerin haritalarla tespit edilmesi ve buna İstanbul’dan başlanması gerektiğini belirtir. 2. Eski eserlerin onarılması sıralamasında sanat değeri yüksek ve yıkılma tehlikesi daha çok olanlara öncelik tanınması gerekmektedir. 3.Onarılan eserlerin canlı tutulması için “bugünkü hayat şartlarına göre yeni vazifeler verilmesi gerektiğini” aksi takdirde buraların yıkılacağını belirtir.

Kültürün bir bütün olduğunu ve sadece okullarda ve sınıflarda öğretilemeyeceğini ifade eden Yücel, eski eser ve müzelerin bu kültür aktarımı ve bilinci oluşmasında önemli bir yer tuttuğunu belirterek yapılması düşünülen çalışmalarla Türkiye’nin bir açık hava müzesi olmasını ister.(Yücel, 1993: s.265)

I.9.i.H. Ali Yücel ve Yükseköğretim Çalışmaları

Türkiye'de yüksek okulların gelişmesi İstanbul ve Ankara'da yüksek öğrenim kurumlarının açılması Yücel döneminde sürer. Bu dönemde Ankara Fen Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara Tıp Fakültesi kurulur. 4 yıl süren bir hazırlıktan sonra, 13 Haziran 1946'da 4936 sayılı ‘Üniversiteler Kanunu’ çıkarılır.

Bütçe, öğretim ve yönetim açısından üniversitelerin özerkliğini içeren bu son derece önemli yasayla, yüksek okulların Milli Eğitim bakanlığı ile olan sıkı bağı büyük ölçüde kaldırılır. O zamana değin mevcut olan kuruluşlarda yapısal olarak birleştirilip

(30)

koordine edilmiş ve üniversiteye sağlam bir organizasyon verilmiştir. Yasa öğretim kadar araştırmaya da ağırlık verir. Üniversite programlarını "Klasik ve Ansiklopedik" bilgi yığını olmaktan çıkarmakta, öğretimin araştırmalar ile desteklenmesini ve ülke sorunlarına yönelinmesini öngörmektedir.

Türk üniversite tarihinde bir dönüm noktası olan Üniversiteler Kanununun önemli sonuçlarından biri de Ankara Üniversitesi'nin kurulmasıdır.

I.9.j.H. Ali Yücel ve Unesco

II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra Hasan-Âli Yücel, 1945'te, 4-20 Kasım arasında Londra'da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısına katılarak ülkemizi temsil eder. O, burada yaptığı konuşmada, "Birleşmiş Milletler'in eğitim ve Öğretim alanında yapacakları iyi İşbirliğinin dünya barışının temeli olduğu"nu vurgular. UNESCO'nun statüsüne ilişkin anlaşma 20 Mayıs 1946'da Türkiye tarafından imzalanır; üç yıl sonra da UNESCO-Türkiye Millî Komisyonu Ankara'da toplanır.(Yücel, 1993: s.295)

I.10.H.Ali Yücelin Bakanlıktan Ayrılışı

II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra Dünya’da esen çok partili sistem ve demokrasi rüzgârlarının da etkisiyle İsmet İnönü “bir muhalefet partisine ihtiyaçtan” söz eder ve çok partili seçime geçilmesi kararına varır.

Hasan Ali Yücel ve Falih Rıfkı Atay, İnönü ile yaptıkları uzun görüşmelerde onu bu kararından vazgeçirmeye çalışırlar. Yücel “halkın gerçek bir demokrasiye hazır

olmadığını”, bu uygulamanın tepeden inme yanlış bir demokrasi olacağını belirterek ısrarla

İnönü'ye bir süre daha beklemesini ve Köy Enstitüleri ile ilgili çalışmalarına hız vermesini önerir.(Çıkar, 1997: s.119) Ancak bu öneri kabul görmez.

1946 seçimleri öncesi İzmir'de çalışan Yücel, Demokrat Partinin buradaki propagandalarından rahatsız olur. Ankara'ya döndüğünde gelecekten ve demokrasiden ümidini kesmiş olarak politikadan çekilmeye karar verir. 5 Ağustos 1946'da 7 yıl 7 ay görev yaptığı bakanlıktan istifa eder.

Bakanlıktan istifası ve İsmet İnönü’nün desteğini çekmesi ile yaşamının olağanüstü verimli bir döneminin sona erdiği, şahsına ve eserlerine karşı karalamaların, iftiraların ve saldırıların yoğunlaştığı bir dönemin başlangıcı olur.

(31)

O bu dönemi “Dinle Benden” (1998f: s.44-45)de şöyle anlatır.

“Seçim arifesindeydik, kırk altı yılındaydı, Kararım hükümetten çekilme yolundaydı. …

Çalışmayla geçmişti yıllarca yazım kışım. Yorulmuştum, bitkindim, muhtaçtım dinlenmeye, Nitekim de çekildim başım dinç olsun diye. Devlet başkanımıza bu fikrimi söyledim İzmir’den dönüşümde beni bırakın dedim. Sade o kadar değil, dediklerim var daha, Gördüklerim ne ise anlatmıştım ben ona. …

Altı ağustostaydı çekildim bakanlıktan, Ondan sonra başladı hücumlar dörtbir yandan. Hücuma İnönü’ye yakınlığım sebepti,

İlk ağızda her biri beni tepti. …

Hangi sözcüğün sonunda “ist” gelmişse o, bendim, Tanıyamaz olmuştum artık kendimi kendim. Madem sonunda “ist” var nasıl komünist olmam? Yüzde yüzdü bir yandan bunlarca faşist olmam Bu şaşkınlar gözünde olmuştum ben sosyalist. Hem komünist, hem faşist, hem anti-nasyonalist.”

Diye devam ederek o dönemde yapılanları anlatan Yücel, kendisi hakkında yapılan suçlamaların aslı olsaydı hala cezaevinde yatıyor olacağını belirtir. ”benim komünist

olmadığımı önce Allah sonra sahici komünistler bilir… ben ne komünist oldum ne de olacağım”der.(Yücel,1998a: s.461)

(32)

I.10.a. H. Ali Yücel Kenan Öner Davası

Hasan Ali Yücel Kenan Öner davası Yücelin kendisine hakaret edildiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Savcılığına 17 Şubat 1947 yılında başvurması üzerine açılır. Bu davanın açılmasına yol açan olay devrin içişleri bakanı Şükrü Sökmensüer’in 29 Ocak 1947 yılında TBMM’de yaptığı konuşma sebep olmuştur.

Sökmensüer Meclisteki konuşmasında Türkiye’de komünistlerin demokrasinin geliştirilmesi yönünde CHP tarafından atılan her adımdan yararlanmaya kalkıştıklarını, Demokrat Parti kurucularıyla bağımsız milletvekili Mareşal Fevzi Çakmak’a çengel attıklarını iddia eder. Bu iddiasını doğrulamak isteyen Sökmensüer 1945-1946 yıllarında Komünist Parti ve bu partiye şu ya da bu ölçüde yakınlığıyla bilinen Şefik Hüsnü, Cami Baykut, Zekeriya Sertel ve Tevfik Rüştü Aras tarafından yazılmış yazı ve mektupları açıklar.(Ertuğrul, 2001: s.15)

Sökmensüer’in bu konuşması üzerine Fevzi Çakmak “Ben daha iş başında iken

Eski Bir Milli Eğitim Bakanı’nın bu faaliyeti destekleyen harekatından dolayı Hükümet’i

resmen ikaz ettim. Kimse kulak asmadı ve sonra Hamidiye Köy Enstitüsündeki komünist yuvasından bahsettiler..”diyerek basına bir demeç verir.

Çakmak’ın bu beyanı üzerine Hasan Ali Yücel 7 Şubat 1947 günü Ulus Gazetesinde Fevzi Çakmak’a yönelik olarak bir Açık Mektup yayınlar ve demecinde geçen

Eski Bir Milli Eğitim Bakanı’nın kendisi olup olmadığını, hangi komünistlerin nasıl

desteklendiğini, kendisinin bu konuda hükümeti zamanında uyarıp uyarmadığını sorar. Fevzi Çakmak’ın bu sorulara cevap vermemesi üzerine ikinci bir Açık Mektup ile bu soruları tekrar eder.

Yücel’in bu sorularına cevap olarak Nihal Atsız’ın avukatı ve Demokrat Partinin İstanbul İl Başkanı olan Kenan Öner, ‘Yeni Sabah’ gazetesinin 11 Şubat 1947 tarihli sayısında “Evet O Maarif Vekili Sizsiniz” başlıklı bir açık mektup ile cevap verir. Yücel bunun üzerine Kenan Öner’e dava açar. Başlangıçta Yücel’in açtığı bir hakaret davası olan bu dava daha sonra, bir anlamda, Hasan Ali Yücel’in bütün bakanlık iddialarının hesaba çekilmesi ve sorgulanmasına dönüşür.

Yücel, kendisinin şikâyetçi olduğu bir davada sanık durumuna düşürülür. Ancak kendisi hakkındaki komünistleri korumak gibi bütün iddialara tek tek cevap verir. Bu

(33)

davanın sürdüğü dönemde yazmış olduğu Allah Bir (Yücel, 1961) adlı şiir kitabını iddialara karşı korktu ve savunmak için yazdı denmemesi için ölünceye kadar yayınlatmaz. Bu kitap ancak ölümünden sonra 1961 yılında yayınlanır. Başka bir baskısı da yapılmaz.

Bu dava gerek şahitleri gerekse Yücel’in koruduğu iddia edilen kişiler bakımından oldukça dikkat çekici bir dava olmuştur. Kenan Öner, aralarında Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Necdet Sancar, İsmet Rasim Tümtürk, Alparslan Türkeş, Hikmet Tanyu, İlhami Soysal, gibi dikkat çeken isimlerden 21 kişilik bir şahit göstermiştir.

Yücel’in korumakla itham edildiği kişiler ise Sabahattin Ali, Sadrettin Celal antel, Hasan Ali Ediz, Pertev Naili Boratav, Muzaffer Şerif Başoğlu, Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Adnan Cemgil, Behice Boran, Abdülbaki Gölpınarlı, Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, İsmail Hakkı Tonguç gibi isimlerdir.(Ertuğrul, 2001: s.20-21)

Bu davanın en ilginç yönlerinden birisi Kenan Öner Yeni Sabah Gazetesinde yayınlanan Açık mektubunda Hasan Ali Yücel’i “Üniversite Kürsüsünde okutulan Türk

İnkılabı dersleri ile gençlikte milliyet cereyanını ırkçılık-turancılık derecesine çıkarmaya yardım” etmekle suçlaması ve dava açıldıktan sonra Yücel’in aleyhine şahitlik yapanların

da Turancı görüşleri ile bilinen kişilerden oluşmasıdır. Milliyetçilik düşüncesini Irkçı Turancı düşünce seviyesine çıkarmakla itham edilen Yücel’in karşısında Turancı düşünürler görülmektedir.

Başlı başına ayrı bir inceleme konusu olabilecek nitelikteki bu dava da araştırma konusu yapılmıştır.(Yıldız, 2002) Hasan Ali Yücel kendisine isnat edilen Tercüme Bürosu tarafından çevrilen kitaplardan Köy Enstitülerine ve adları Komünistlik ve Komünistleri koruma iddiasında geçen kişilere kadar bütün iddiaları tek tek çürütür ve davayı kazanır.

Bir anlamda Yücel’in icraatlarının mahkûm veya beraat edilmesi niteliğindeki davadan sonra politik hayatına da son vererek CHP’den istifa eder.

I.11.H.Ali Yücelin Bakanlık Sonrası Çalışmaları

Hasan Ali Yücel Bakanlıktan ayrılır ayrılmaz bugün de elimizde önemli bir kaynak olarak bulunan Cumhuriyet döneminde görev yapmış bütün Milli Eğitim Bakanlarının, Başbakanların ve Cumhurbaşkanlarının Eğitimle ilgili söylev ve demeçlerini 1946-1947 yılında yayımlar.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şardan bu yıl aşı yaptırması gereken kişiler aşı yaptırmış olsaydı bu kadar yaygın ve ağır grip vakalarının olmayacağını, çünkü bu yıl gribe neden olan

Elektronun elektrik yükünün karesinin, ›fl›k h›z›yla Planck sabitinin çarp›m›na bölünmesiyle elde edilen ince yap› sabiti, son bir kurama göre ancak ›fl›k

Fakat o tarihlerde de kayık bütün bu vasıtalar İçinde halk tara­ fından kâh ucuzluğu, kâh her an j emre hazır oluşu bakımından ve yük­ s e k sınıf

lej’de ve Almanya’nuı Magdeburg şehrinde yüksek tahsilini ise An­ kara Hukuk Fakültesinde yap­ mıştır. 17 Nisan 1927 de Dışişleri Bakanlığına intisap

Çiçekleri neredeyse tamamen kapalı sikonyum’lar içerisinde hap- sedilen dişi incir ağaçlarının tozlaşmasına ilek arıcığı (Blastophaga psenes) denilen ve

(Lac Léman) m etrafını geceleri nura gark eden yine bu beyaz kömür dür. Honoré diyor ki « bir kaç manetle mü­ zeyyen bir mermer levhanın arkasına 10,000 ve

Araflt›rmac›lar, daha önce bir morötesi (dalgaboylar›nda parlayan) halka ve optik (görünür) ›fl›kta parlayan s›cak noktalarla ayn› yerde bir X-›fl›n›

Neyzen çok içki içerdi, ben ağzıma koymam; Neyzen sigarayı yutardı, ben tadını bilmiyorum, ama ikimizin bir müştereği var: İkimiz de dilimizi tutamıyoruz. O