^ ni ı ~ .1' ■ i . i » i u ö i i ı â r H ' m— ^ ı r ‘ , ^ ı r ^ ^ r - * ^ ^ » y L^ ^ J t . i ^ - ,y it İ M r ı t r r1‘ «m * « tp .r .a g * n o »
} TARİHTEN SAHİFELER
Bir Aıerikas Elçisinin
Boğaziçiıs dair hâtıraları
19. asrın sonlarında Amerika Bir leşik devletlerini uzun bir müddet Is- tanbuîda temsil eden Büyükelçi Mr. ı Cox hâtıralarım Minersions of a Dip- 1
lomat İn Turkey başlığı altında Va- şingtoııda yayınlamıştır.
Sefir, İstanbulun, Boğaziçinin bü tün güzelliğini duymuş ve kitabında
1!>. asır îstanbulunu semtleriyle, âdetlerde, meşhur bhıalariyle tesblt etmiştir.
Sefirin Boğaziçinde hayran kaldığı güzelliklerden birisi de kayıklardır. Kendisi hâtu-alarında, sefaret resmî kayığını, kira piyadelerini ve gedik lerle İstanbul arasındaki nakliyatı uzun uzun anlatmaktadır.
Muharrir diyor ki: (Vaşingtondaki milli müzeyi ziyaret eden vatandaşla rım, şarktan gelme acayip şekilde bir sandal göreceklerdir. Bu sandal Bo ğaziçinde (kayık) diye anılır. Keli menin aslı Türkçedir. Amerikalı san dalcılar kayığın yapılış tarzına gül müşlerdi. Teknesi maun ağacından olan bu kayığın içi küçük odun kü tükleriyle takozlanmış ve zifte bulan mıştır.
Bu kayığa gülen Amerikalı sandal cılar onun faydalarını bilmezler ve güzelliğini takdir edemezler.
Otuz beş ayak uzunluğunda ve üç yüz kırk paund ağırlığında bulunan kayıkla Boğaziçlnde gezinti yaptığım zamanlar diğer sandallar arasında bir harika teşkil ettiğini gördüm.
Bu kayık Amerikan Legasyonıma ait olup çok seneler evvel Birleşik Devletle:- parasilc satın alınmış ve o zamandan beri bir kaç kere tamir görmüştü.» Boğazda buharlı vasıtalar İşletilmeye başlanmadan evvel bu, Legasyon sandalı vazifesini görmek teydi.
Sıfaret binası Boğazın yukarı kıs mında bulunduğu zamanlar yalnız iyi havalarda kullanılmakta ve kon gre tarafından Legasyona sonradan verilmiş olan botun şimdi gördüğü İşi görmekteydi.
Seleflerimin ve benim kayığa ait! hoş hâtıralarımız vardır. Bir defasın da bu altı kürekli kayıkla Boğazın bir mil kadar içlerinde ve Asya sahi linde Göksu ya gitmiştim.
Bu yolculuğun enteresan hâdisele rinden birini Göksu deresinin kena rındaki bir çömlek imalâthanesini ziyaretim teşkil etil. Kayığımızı bura daki İmalâthanelerden birisinin önün de durduğumuz vakit alçak sesle söylenen ve bir şarkıyı andıran içli' bir ses duyduk. Karaya çıkıp bu sesin geldiği tarafa doğru yürüyünce genç bir adamın Kur'an okuduğunu gör- j dük. Genç Müslüman okurken, ya- ; bapcı olduğumuz için, bir gözü İle bize bakıyordu. Üzerinde namaz va kitlerinin müstesna resmiyeti yoktu.
Okuması bitince ben derhal hüı-- metkâr bir tavırla ve Dalmaçyah hiz metkârımız Pedro vasıtasile Kur’anı- nı görmek istediğimi söyledim. Çok kulanılmış eski bir kitap uzattı. Dı şının bir zamanlar yaldızlı olduğu belliydi. Vaktiyle güzel olan deri bir kabı vardı. İçi altın yaldızlı gayet sa- natkârane bir şekilde süslenmişti. Birinci sahlfesi mor renkli katolik dua kitaplarına benziyordu. Satırlar ve kelimeler muhtelif güzel şekiller arasına alınmıştı. Kitabın bir zaman lar kıymettar olduğu kolaylıkla anla şılıyordu.
ı
( Yazan: 1
| HALÛK Y. ŞEHŞj VAîiÖĞ
Sahibine (Kitabı satar mısınız) di* ye sordum. Bu âdet ve kanuna aykmjl bir şey olduğundan sahibi böyle bil* pazarlığa girişmekten çekiniyordu. Fakat sözlerimle kendisinin itimadını kazandım. Etrafımıza Rum arkadaş ları toplanmışlardı Onlar da kendisi ni iknaa çalıştılar. Neticede muva fakat ederek (Kaç para verirsiniz) di ye sordu. Ben de bir Amerikalı haliyle (Kaç para istersiniz) sualinde bulun dum.
Uzun zaman düşündü. Kitabın ka bını açıp baktı. Kendisine cesaret ve ren arkadaşlarının yardımını bekle* gibiydi. Nihayet (iki mecidiye ede* değil mi) dedi. İki mecidiye iki dola* kadar bir şey, kitabı almak üzere ileri atıldım, gümüş parayı çömlekçiniıi gözü önünde şıkırdatmaya başladım. Belki bu fazla acelemden çömlekçi şüphelenir gibi oldu. Pedronun tercü mesinden öğrendiğime göre arkadaş larına dönüp (Bu adamların beni ta rassut ettiklerinden korkuyorum, bunlar belki de hafiyelerdir, kitabı sattığım için betıl hapsederler) de mişti.
Kendisini yatıştırmak ve dostluğu nu kazanmak hususunda epey siyaset kullanmak İcabetti. Bütün kalbimle onun muvafakatini bekliyor, pazarlığı her seferinde arttıracağından korku yordum. Nerelisiniz, diye sordum. Ar navutluktanım, dedi. İsmini bir hâtı ra olarak kitabın içine yazmasını rica ettim. Kurşun kalemiyle (Bayram) kelimesini yazdı. Mesut bir isim taşı- masma rağmen kendisi şen bir in san değildi.
Son olarak sineleri iştiyakla çevire rek dindarane bir tarzda okumasına bir müddet daha devam etti ve niha yet gözlerini mecidiyelere dikerek kıymetli kitabını karıma uzattı.
Bu vaka 1885 senesi ekim ayında Müslümanların pazarı olan bir cuma günü cereyan etmişti. Kitabi Göksu ziyaretinin ve şimdi bir Amerikalı olan şık kayığın bir hâtırası olarak saklıyorum. Bundan başka bu kitapta Muhammedin nazik çocuğu Bayra mın hâtırası var. Titiz dindarlığını hiçbir zaman unutmıyacağım.
Îstanbulu otuz rene evvel ilk gör düğüm zaman bu şehri cazip bir zi yaret yeri ve ticaret merkezi yapan seksen bin kayık Boğazın Asya ile Avrupa sahilleri arasında bir aşağı bir yukarı gelip gidiyorlardı.
Venedikte gondollarm yerini sim di bu şehrin berrak caddelerinde uçu şan muşlar almış gibidir. Venedikte bir seyyah, bir gondol ne idise ve ha len ne ise kayık da bir Türke ve şark lı misafirlerine aynen öyledir ve öyle
olmuştur.
Bulıarm ieadiyle Boğazda büyük değişiklikler vukua geldi, kayıkların adedi azaldı. İhtimal şimdi Boğazda ylnni beş binden fazla kayık yoktur. Bunların çoğu New- York tâki taksiler gibi kiralanır, bunlara (kırlangıç ka yığı) denir.
Kayıklar ekseriyetle güzel kesilmiş gürgen ağaçlarından İhtimamla yapı lır. İki uçları sivridir. Yapışının şık lığı, malzemesinin hafifliği, kürekle rinin orijnal şekil ve kayıkçıların meharet ve gözü okşayan halleri, ka yığın hareketine sürat, şekline emsal siz bir güzellik vcımektedlr.
Sefaret kayığımız yıldızlı bayrağı mızı uzun zaman taşımış olmaktan maada, nev’inlıı en yakışıklılarından diı-. îki yanında (içerden altı küreği ve arkasında bir dümeni vardır.
Legasyon bir yere gideceği vakit kayıkçılar eski Eoıııa senatörlerinki- ne benziyen temiz beyaz elbiselerini giyerler, göğüs ve kollan çıplaktır, hareketlerinde ritmik bir müzik var dır. Bu hal parlak suyun kımıldayan yüzünde canlı bir levha yaratır ve yolculuğun zevkini ve sandalın güzel liğini bir kat daha arttım-.
Washington milli müzesinde Labra- dordan tutun da Yeni Zolftndaya ka dar muhtelif, milletlerin teknelerin den bir koleksiyon vardır, öyle bir zaman gelecek ki bu müzede Seyrâ nın salından eski Roma kadırgaları na kadaı bütün gemi modelleri yerle- leıini alacaklardır. Bütün dünya mil letlerinin denizciliğini gösteren muh telif vasıtalar arasında İstanbul ka yığının lâyık olduğu üstün mevkii be- , lirtmek yerinde biı- hareket olacakta*.
X. — Q 04
TARİHTEN SAHİFELER
’Î -Î Ü S f lS f
Bir Amerikan Elçisinin
Bnğaziçine dair hâtıraları
I I Mr Cox'un hâtıralarında Boğaziçi layıklan büyük b'r yer tutar. Ameri kalı diplomat zarif yapılı piyadelerin, •uların üstünde âdeta uçar gibi gidi cini anlatırken bayalen Venedlkte, •ski Nil kıyılarında dolaşır. Fakat hiç bir deniz gezintisi Boğazlçlnde olduğu kadar şiirli ve efsaüıevl değildir. Onun için derhal eski asırları, Fatihleri, Se limleri, Kanunîleri düşünür ve onla rın Boğaza çıkışlarının ihtişamiyle ürperir.
Sefir diyor ki: (Parlak ve hür olan bakir şehir Venedik kendine eş olarak sonsuz denizi seçip onunla evlenmekle bu âdetini bir zamanlar sahip bulun duğu debdebeli şarktan almamış mıy dı?
Üçüncü Haçlı seferleri sırasında Dandolo İstanbuîa sefir olduğu za man boynuz şeklindeki (Golden - Horn - Haliçten alınmış olduğu İçin) Dük şapkasını giymeden ve İstanbu lini fthinden bir kaç sene evvel Adri- atikin nikâhı kıyılmıştı.
Papa, Venedığln çakışmalarından minnettar kalarak, prense bir altın yüzük vermişti. Bu, denizde Venedik hâkimiyetine bir alâmetti. Papa, prense (Denizle nikâhını her sene bu yüzükle tazele kİ bütün gelecek ne siller, bir kadının kocasına karşı gös termesi icap eden itaati Adriyatik sa na borçlu olduğunu bilsin) dedi.
G
Yazan: ıHALÛK Y. ŞEHSUVAROĞLU |
Bu merasime asırlaca riayet edildi.
talin gagası ve kuyruğundan da bir kısmı kopmuştu. Kanat açışında bir Amerikan kuşunun kudreti yoktu.
Bu kartalı bir iki kere düzelttikten sonra yerine başkasını koydurup onu Amerikan kongresinin sefirine lütfet tiği ve Beyoğlunun arka sokakların dan birinde bulunan sefaret binası üzerine koydurdum. Bu kuş, -Ameri kalı seyyahlara, tahsisatımızın çok az bulunmasına rağmen milletimizin şarkta tutunmuş olmasını gösterir.
İstanbulda halkın bindiği kayıklar daima kiralanabilir Büyükleri eğlen celer, aile gezintileri ve işe giden yol cular İçin kullanılır. [3]
Boğazın suları çok derin ve her zaman akıntılı olduğundan ve bazı yerlerde kuvvetli cereyanlar bulundu ğundan kayığa yalnız binerken değil, bindikten sonra da muvazeneyi temin hususunda çok dikkat etmek lâzım dır. Geçen yaz bir sandalın Boğaz ge zisinde Kearsarye bandosundan iki kişi içinde rahat durmadıkları için hayatlarını kaybettiler.
Yolcular kayıkta bir Türk halısı veya kırmızı olr minder üzerinde oturmalıdır. Kayıklar bir bakımdan bizim Kanolara benzerler. Uzun ve gayet dardırlar «e yolcunun her ha reketinden müteessir olurlar. Sinirli Merasim için meşhur Buclntoro veya1 kimseler bunlara 'ıiç binmeraeli. Fa
büyük hükümet kadırgası göz kamaş tırıcı maiyeti ve top gürültüleri ara sında Lidoya doğru başta gider.
Açık denize çıktıkları zaman Dük gemideki hususî kamarasını açar, Pa pa denize mukaddes su serper ve yu- ■ük mukaddes dalgalar arasına gö mülürken Dük Lâtince olarak (Ey de niz, hakikî ve ebedî saltanatına işaret olarak nikâhını kıyıyoruz) der.
Venedikte eski tersanede saltanat kayığının (Buclntvo) bir modeli var dır. Geminin kıç tarafında Dükün
kat Türk kadınının, kayığın tabiatîne uyan lhtiyatkâr bir yürüyüşü ve otur duğu yerden hiç kımıldamıyaıı bir' hail var.
I Kayıkçılar oeyaz pamuklu gömlek giyerler. Başlarında kırmızı küçük fesler vardır. Kayıkçılar adaleli in sanlardır. Çoğu Rumdıır. Bazılarının’ küçükten aşın derecede çalıştırılmış olmaları ciğerlerine tesir ettiğinden kürek çekerlerken göğüslerinde nahoş j bir hırıltı vardır. Kayıkçılar geveziliği sevmezler. Sessiz ve ağır başlı lıısan-oturduğu yaldızlı bir taht bulunur, ilardır- Kürek Çekişlerinde bir makine bunun etrafında Venedik asilzadeleri! intizamı görülür. Ara sıra serî bir 11a- ve elçiler yer alırlar. Tahtın arkası \zarla önlerinde bir şey olup olmadığı- Kanadlı aslanlar ve St. Mark’m b a n -lna bakmaktan maada ne sağa, ne de dır asiyle süslenmiştir. «ola başlarını çevirmezler. Mamafih
Körfezden engin denize böyle a z a -'Rum * ^ 5 » » gondolcu gibi bazan metle kayıp giden Dükler bayram ¡§arkl söylemesini sever ve şarkısı kü- günlerinde Boğazda bir aşağı bir yU- ' reklcrln suya dalışıyla ölçülü gider.! karı gidip gelen muasır Bizans tapa- Kürek darbelerinin rüyalı ve
ratorlarının ihtişamiyle rekabet
ya-darbelerlnin rüyalı ve sihirli hışırtısı şarkıya ahenk vermese bile, par, fakat hiç bir zaman onları geçe- ahenksizliğini dalgalara gömer. Şar- mezdi. ! kılar yalnız ahenksiz değil, aynı za
manda yeknasaktır Kulağa tatlı gel-, nıesi İçin uzaktan dinlenmesi lâzım-, dır.
— Bitmedi — Kleopatra büyük bir gösteri ile Nil
üzerinde gezintilere çıkardı. Santhey’ Sn cennet gemisi alâiml sema He süslü orijinal burunlu sandallyle yaptığı bu
gezintilerde eski İstanbul şehrinin
---camilerinde duaya giden veya Mar- İH Sefirin hâtıralarını naklettiği* mara adalarına tenezzühe çıkan Meh- devir, II. Abdülhamil devridir. Sultan; medlerin, Selimlerin ve Mııradlarm1 Hamit saltanatının ilk zamanların- ; Boğazı geçişlerindeki şahane güzel-! dan maada kayığa binmemiştir. !
lik yoktu.
Padişahların kayığı bu yaldız ve parıltı kütlesi halindeydi. Güneşte! büsbütün ışıldıyordu Bu, kayıktan I fazla bir şey, bir ihtişamdı. Ve su ilej hava arsında netîs bir parlaklık ve:
[2] Boğziçinde, Padişah kayıklarına mahsus bir takım hususiyetler vardı.. Bu hususiyetler vezirlerin ve sefirle- , rin kayıklarına tatbik edilemezdi.
Padişah kayıklarının teknesi beya-. gölgeler halinde iniş, çıkışlarlyie bir |za boyanırdı. Kendileri köşksüz ka- şiir kadar güzeldi ¡yıklarla tenezzühe çıktıklarında
kır-Padişahm büyük kayığı şimdi h e -!1*1111 çernsiye kullanılırdı.
men hemen hiç KuDanlımamaktadır ! Kayığa bayrak çekme müsaadesi s [1] Onu Boğazda bir kere gördümJ evevlâ III. Selim tarafından Fransızı Yapılışındaki incelik ve meharetl ka- j elçisine verilmiş, dümenli kayık kul- dar ihtişamlı ve tantanalıdır. Hayır j lanmak imtiyazı da Nelsonun zafe-t tantanalı dememeli, çünkü onun g ü -! rimîen sonra İngiliz elçisine tanın- i •elliği daha ziyade sadedir. Sade ve i »nişti.
düzdür Yalnız pembe ve altın renk-i Abdülhamit devrinde İngiliz sefir leriyle işlenmiştir. On üç çifte küreği' leri de beyaz kullanmaya başladılar.1 ynrdır. Bu hatıralardan anlaşıldığına göre!»
Kürekler suya biı tüy hafifliği ile Padişah kayıklarının hususiyetlerin-i dokunuyor, yirmi altı kürekçisi beyaz den olan baş tarafında kuş bulundur- ■ ipek gömlek, bol beyaz şalvar ve kır
mızı fes giyerler. Kayığın kıç tarafı üzerinde kırmızı kadife tente vardır. Bu tente sırma He işlenmiş ve dört yaldızlı direkle kaldırılmıştır. Altında Padişah için kadifeden bir kanape vej yan taraflarında maiyetine mahsus oturma yerleri vardır
Dümen yekesi ,k'rrnızı ve sırmalı el biseli bir Arap tarafından tutulur Baş tarafta büyük, yaldızlı bir kuş vardır. Bu Amerikan kartalı değildir,! günkü bizim kartalın gagası ve şekli başka türlüdür. Mamafih açık kanad- lariyle kartalı andır ur
Bu tasvir okuyucuya, kayığın şaha ne güzelliği hakkında ancak müp hem bir fikir verebilir. Bu güzellik Boğazın berrak sularına aksetmekle İki kat artar. Kayığın güzel manza ra«, etrafında âdeta raksedrn maiyet kayıklarile tamamlanır.
Bu münasebetle şunu da söylemeli yim. Bizim kayığın ön tarafında Amerikan kartalı bulunuyordu. 12] Sefaret Uhdeme .leçtlği zaman kar
mak müsaadesi de Amerikan elçileri ne verilmiştir.
[3] Pazar kayıkları.
:
TARİHTEN SAHİFELER
Bir amerikan Elçisinin
Bnğaziçine dair hâtıraları
î ~ Z ' l h j
III
10. asrın İkinci yarısında îatanbul limanı buharlı gemilerle dolmuş, Bo ğaziçinde şirket vapurları, çatanalar, muşlar kayıkların yerini almaya bağ lamıştı. Fakat o tarihlerde de kayık bütün bu vasıtalar İçinde halk tara fından kâh ucuzluğu, kâh her an j emre hazır oluşu bakımından ve yük s e k sınıf İçin de bir hususiyet teşkil ¡ettiğinden tercih olunuyordu.
Amerikanın İstanbul sefiri 1885 yı- jlında İstanbul limanını dolduran çe
şitli teknikleri ve bunlar arasından sık sık süzülüp geçen kayıkları şöyle an latıyor: (Tabiat İstanbul limanına bazı fevkalâdelikler vermiştir. Liman da bir çok gemilerle zarif kayıkların teşkil ettiği tezadlı manzara tabiattn güzelliklerini tamamlat
Yerli ve muhtelif devletlere ait ya bancı vapurlar arasında bu mizrak gibi sivri uçlu kayıklar kıymetli ha nımlarını edâ ile (aşırlar. Medeniye tin cüsseli tekneleri arasında oradan oraya seğirten bu deniz kuşları hafif liğindeki vasıtalar istanbulda hâlâ eski zamanlara alt hülyali bir zevkin ve bir rüya âleminin yaşamakta oldu ğunu anlatırlar.
Boğaziçinde küçük kayık mevcudi yetini muhafaza etmektedir. Muhte şem liman İçinde kayık kendisine dü şen vazifeyi muvaffakiyetle görüyor; ve muhtelif milletlere mensup İnsan ları taşıyan bu kayıkların ayrı yarı ne vakaları ve hikâyeleri vardır.
Kayıkların dilleri olsaydı, neler söy lemezlerdi. (Akbabanın hiddetinden j ve kumrunun askından mı) bahset- | mezler, (başlarırtcta güllerden çelenk- ler takılı nazlı bakireleri mi) anlat mazlardı. Efsanevi şarkın Tahir İle I Ziihre masallarını da söyleşirlerdi.
Tatil ve aynı zamanda dini bir gün lolan cuma günü payitaht halkı Bo- 5 ğaziçlnde Göksu ve Haliçte Kâğıtha
ne gezintisine çıkarlar. Bu tenezzülı- lerde her zaman İçin kayıklara çok talip bulunur. Vapurların Kavaklar dan Sar ay burnun a kadar yaptıkları muntazam seferlere rağmen halk ev
... Yazan: 11...j
HALÛK
Y.
ŞEHSUVAROfaLU jları ve kürek kullanmaktaki meharet- lerl sayesinde nârin teknelerine bir saniye İçinde en emniyetli İstikameti verirler.)
Amerika sefiri Mr. Cox 1888 yılı ya zım da Marmara adalarında geçirmiş tir. Orada balıkçıları tetkik etmiş, Türk tekneleri hakkında malûmat toplamıştır. Boğaziçinde ayrı bir âlem olan balıkçıları tanımış, onların de nize çıkışlarını seyretmiş ve şafakta ağlarını alırken söyledikleri şarkıları dinlemiştir.
(Balıkçılar gecenin geç vaktinde, kayıkları içinde ağlarım suya salar-, lardı. Bu ağlar mantar veya su ka baklan ile suyun üstünde durdurulur du.
Sefaretler Büyükdere ile Tarabya arasında birbirlerine gece ziyaretleri yaptıkları, bir ziyafet veya danstan döndükleri zaman İstimbotlarını kul lanırlardı. Bu istimdatların geceleri sık sık balık ağlarına takılarak onları tahrip ettiği görülürdü. Bu halleri Bo ğazın balıkçılarının acıklı feryadı kaplardı.
Balıkçılar gece saatlerinde bu yak laşan tehlikeyi birbirlerine bağırarak haber verirler, ertesi günü balıkçı ha yatını temin edeci yegâne vasıtayı kaybettiği için matemli yüzü ile ve bir fatura He sefarethaneye gelirlerdi.
Bu gibi üzüntülerimize rağmen Bo ğazda hoş zamanlar yaşadık. Tarab- yada oturduğumuz va’ Ater akşam havasında bir çok aşk nağmeleri eserdi. Bu nağmeler ya akşam loşlu ğunda, yahut mehtapta gezinen bir sandaldan veya bir saray duvarının gölgesinde gelişi güzel demirlemiş bir kayıktan gelirdi.
Şarkıyı bazan basit bir gitar, bir darbuka veya bir tef İştirak ederdi. Dalma alçak sesle söylenen melanko lik şarkılar daha ziyade bir inşada benzerdi.
Eskiden Boğazda söylenen kahra-lerinden şehre eski usulle gidiyor. Bi
naenaleyh kayığın hiç de modası geç miş değildir.
Şimdi bir tanesinin İçinde muhtelif renkte çiçekli elbiseler giymiş, bir halı veya minder üzerine oturmuş neşe He hamam dedikodusu yaparak sigara larını İçen bir grup kadını göreceksi niz. Yahut belki dc bir sürü sivri kü lâhlı Acem, yahut beyaz ve yeşil sa rıklı, renkli cübbeli mollarlar veya parlayan yüzleri, kıvılcım saçan göz leriyle gül rengi ceketli Habeş san dalcılar göreceksiniz.
Günün muhtelif saatlerinde saray ve yalıların kemerleri altından çıkan kayıklar nazlı hanunlannı alarak ha rem ağalarının nezaretinde Boğaza, yahut Hailce doğru açılırlar. Köprü lerin, vapurların arasından seğirten bu sandalların Boğaz sularından ge çişi insanı blıı bir gece masallarının rüyalı ülkelerine doğru götürür.
Paşalar zengin oldukları için şahıs larına mahsus kayıkları vardır. Bu kayıklar daha cicili bicilldlr. Kayığın j bir zengin Türke alt olduğunu kürekçi- jlerlıı bürümcük gömleklerinden an
larsınız. Bu gömleklerin kol ağızları küreğin gelip gidişiyle dalgalanmak tadır.
Bayram günlerinde ve bilhassa Rumlar arasında kayıklarda saz ve İçki âlemleri yapılır. Bunlar fırsattan, çalıp söylemek ve içmek suretiyle İs tifade ederler. Şarkıları ahenksizdir, fakat söyleyenler bunun farkında de ğildir. t*]
Bir garplı için vapurdan veya be nim yaptığım gibi çatananın güver tesinden aşağı doğru bu sarık, fes, kaftan, yaşmak, feraceye veya bir Çerkezln kıvırcık siyah kalpağına, bir dervişin keçe ktilâhına bakmak çok hoştur.
Bazan elinde tuttuğu kırmi2i şem siyesi altından etrafı seyreden ve ta rassut edilmekten hiç de çekinmeyen İri, berrak ve çapkın gözlü bir hanımı bürümcük peçesi altından gizilce gö zetlemek ne zevkli bir şeydir.
Bu küçük deniz yolculukları Boğaz
manzarasının güzelliğini arttırır ve
onu daha cazip yapar, bazan kayık prizmanın bütün renklerile «üslenmiş olur. Fakat ekseriyetle verniklenmiş, altın «aruı bir rengi vardır. Kenarları gotik tarzda süslenmiştir. Her ne ka dar yabancılar kayığın hareketini tohllkeU görürlerse de Boğazda çok az kayık kazası (dur.
Büyük gemilerin yanından geçer ken v« Boğazda vapurlar arasında yol alırken bir kaza olacak korkusuna kapılırsın». Fakat kayıkçılar gayet usta f» tetik taşanlardır. Beri
bakış-manlık şarkıları varmış, fakat bunlar şimdi makamlarını kaybetmişler, ne zaman bu şarkıların mânalarım sor dumsa bunların ya kırılan bir kalb- deıı veya elde edilmek istenen bir gü zelden bahsetmekte olduğunu öğren dim.
Akşam saatinde hüzünlü bir ses (Saudal Içhı ağlamam, yelken için ağlamanı, fakat uzağa giden dilber için ağlarım) diye mırıldanır. Bazan sefaret balkonuna şu acıklı ses akse der: (Seni görnıiyeU üç ay geçti Ma - ri - a - nıe - >ıe bu üç ay bana üç yıl gibi geldi — Üç keskin bıçck kalbimi delda.
Ma - rl a - me - ne Ma - rl a - me - ııe
Ar kasnıdan Yaşa’ tepesinden doğ ru bir ses dalgalanır (Istanbulun pencereleri çoktur gökteki yıldızlar kadar — öptüm kaşlarını gözlerini bir o kadar dilberin.)
Nihayet Büyükdere koyundan şu içli şarkı yükselir (Sütunların altında ant içelim seni sevmiyorsam eğer Fatma — Sütunların hepsi yıkılarak beni ezsin — Bırak dudaklarını seni sevdiğimi söylesin.)
Mr. Cox .(**) Bağaziçinden bu hâ tıralarla ayrıldı ve New York'la Bü yükdere koyunun seslerini, Tarabya akşamlarının nağmelerini hayal ede rek güzel hâtıralarını kaleme aldı.
SON
[*] Amerikan diplomat» her halde Boğaziçinin eski musiki fasıllarından değil, gelişi güzel dinlediği kayıkçı çatkılarından bahsetmektedir.
[* * ] Birleşik Amerika, İstanbul el çiliği Z mart 1881 de kuruldu. Hâtı ralarım naklettiğimiz Mr. Samuel S. Cox 1885 yılında sefir olmuştur.
Birleşik Amerikanın İstanhuldahi sefareti 1906 da büyük elçiliğe tahvil edildi.
Suudî Arabistan
petrolleri
Londra 8(R.) — Suudi Arabistan kıralı îbnl Suud pertol İşletmek için bir Amerikan şirketinin isteğini ka bul etmiştir. Şirket ilk sene 9,5 mil yon dolar verecektir. İstihsalin yüz de yirmi beşi Suudî Arabistana alt o- lacaktır.
Çekoslovakyada partiler
Londra 8 (R) — Çekoslovakyada siyasi partiler yeniden çalışmağa bağlıyorlar. Sosyalist partisi teşkilâ
tını tanzim etmektedir. Sağcı Halh Partisi de çalışmağa hazırlanıyor.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi