• Sonuç bulunamadı

A- HASAN ALİ YÜCELİN EĞİTİM FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

III. A.1.a H.Ali Yücele Göre Hürriyet’in Doğuşu

III.5. d.Teori Uygulama Ayrımı

Klasik eğitimde teori ile uygulama birbirinin karşıtı olarak düşünülmüş ve teorinin uygulamadan üstün olduğu savunulmuştur. Çünkü, hümanistler teori ile uygulamayı eşdeğer görmemişlerdir. Teorinin uygulamadan üstün olduğunu kabul etmişlerdir (Doğan; 1982: s.33). Hümanistlere göre; ziraat (tarla, bahçe) ve inşaat işleriyle ilgili zanaatlar, hür insanların yapacağı işler değildir. Bu işleri köleler yapar. Hür insanlar bilim, sanat (müzik, resim, edebiyat, tiyatro vb.) alanlarında eğitim görürler.

H. Ali Yücel, I. Maarif Şûrası açış konuşmasında: “Bakanlıkça şûraya hazırlık olmak üzere hazırlanan broşürde yazılı olduğu gibi eğitimi dört tahsil derecesi şeklinde (İlk, Orta, Yüksek, Teknik öğretim) ayırmayı düşündüğünü belirtmektedir (Yücel, 1993: s.5

Hasan Ali Yücel I. Maarif Şûrasında, Batı uygarlığı ile bütünleşme girişimini “Girmiş olduğumuz yepyeni medeniyet hayatı” olarak adlandırır. Batı uygarlığını erişilecek bir amaç olarak seçmek ve batının geçtiği aşamalardan Türkiye’nin de geçmesi gerektiğini kabul etmek 1940’larda Batıda Rönesans’la başlayan hümanizm anlayışına karşı ilgiyi artırmıştır (Doğan, 1982: s.32)

H. Ali Yücel’in, bakanlığı döneminde giriştiği bir uygulama da şudur: “1940-1941 ders yılında Ankara’da Atatürk ve Kız Liseleri ile İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde

mevcut fen ve edebiyat şubelerinin yanında “Klasik Kol” açılmış ve bir Batı yabancı dilinden başka her sınıfta haftada 5’er saat Latince okutulmuştur. Bu uygulama, Yücel’in, hümanist kültürünün öğrenilmesi yolundaki çabalarından biridir. Klasik kol 1949’ da kaldırılmıştır. Fakat, bazı büyük liselerde Latince’nin seçimlik ders olarak daha sonra da okutulduğu görülüyor.” (Akyüz, 1993: s.306 ).

Yukarıda yapılan eleştiriler ve hümanizm düşüncesinin kendi teorik çerçevesi içerisindeki yapısına bakıldığı zaman Hasan Ali Yücel’in hümanizm anlayışının yukarıda belirtilen görüşlerle pek uyuşmadığı görülmektedir.

Hümanizmin milliyetçilik akımıyla değerini ve etkinliği kaybedildiği belirtilir. Ancak Yücel’in hümanizm anlayışında milliyetçilikten hümanizme ulaşan bir düşünce vardır. Hümanist bilgibilimin teoriyi pratikten üstün tuttuğu belirtilirken Yücel’in gerek Köy Enstitüsü projelerinde, gerek mesleki eğitime verdiği önemle hümanist anlayıştan farklı bir sonuca ulaştığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü Yücel’e göre hayata uygulanmayan bilgi gereksizdir.

Hayattan sonra gelen ilk hak olarak bilgiyi, bilgi edinme hakkını gören Hasan Ali Yücel, yaşam için sadece bilgi ile işin bitmeyeceğini belirterek, “hakiki insan için, bildiğini

yapmak veya hareket doğurabilecek bilgiler ortaya atmak zarureti vardır. Hayat ve harekete teveccüh etmemiş bir bilgi, ilim değil vehimdir; sözde veya kalemde sığınağını bulmuş bir vehim… ilimde diğer her şey gibi hayat içindir.” der. (Yücel, 1993: s.56) Yücel,

Klasik hümanist anlayışın teorik bilgiyi ön plana çıkaran anlayışının dışında düşünmektedir.

O, bireyden başlayarak bütün insanlığın mutluğunun sağlanmasını esas almıştır. Yücel, ferdiyetleri yok etmeyen bir birliğe ulaşılmasını ister. Dünya üzerindeki yapılanmayı şu şekilde sıralar, aile, okul, meslek, millet, devlet ve birleşik insanlık…(Yücel, 1998e: s.233)

Hasan Ali Yücel’in hümanizm anlayışının temelinde hürriyet ve milliyet düşüncesi bulunmaktadır. Hümanizmin teorik çerçevesinin Eski Yunan düşüncesi olduğu belirten Yücel “Aşısı eski yunanda olmayan hiçbir medeniyet bugün ayakta, gövdesi sağlam halde değildir” diyerek bu düşüncesini belirtir. O, medeniyet, millet ve güçlü bir devlet oluşumunun kökenini eski yunan ve hümanizm düşüncesi içinde bulur. (Yücel, 1998c: s.91)

O, hümanizmi milliyetleri ortadan kaldıran bir insanlık dini olarak algılamamıştır. Milliyetçilik ve millet şuurunun olmadan hümanizm düşüncesinin gerçekleşemeyeceğini savunmuştur. “Çağdaş, milli ve bağımsız bir kültürü olmayan topluluklar ne iktisadi ne

siyasi hiçbir meselelerini çözemez.” (Yücel, 1998c: s.91) diyen Yücel hümanizmi bunlara

ulaştıran bir vasıta veya bunun bir sonucu olarak görür.

Hümanistler seçkin, elit eğitimine önem verirken halk eğitimini önemsememişlerdir. Ancak Yücel’in eğitim strateji ve uygulamaları bunun tam aksi istikamettedir. O, bakan olduktan sonra İsmet İnönü ile ilk görüşmelerinde “bakanlıkta ilk

dava olarak kütle tahsilini mütala eder”(Yücel,1993: s.42)

Yücel medeniyeti bir bütün olarak görür. Şarkı, garbı, yeni veya eski dünyası; şahsiyet farkları ne olursa olsun, bu bütünün birer tezahürü sayılabilir. … siklet merkezini Avrupa’da tutmakta olan medeniyet bütününe Tanzimat ve daha evvelki uyanma devresinden beri Türk cemiyeti de teveccüh etmiş bulunuyor. Kültür tanışkanlığının fikri manzarası, her zaman ve her yerde, dil ve yazılı eser alışverişi ile olmuştur. Bizde de aynı hal vaki oluyor tercüme, zihni, fikri ve medeni bir intibak olduğuna göre, gün günden daha mütekamil bir “ana diline nakil” hareketi bizde de tekevvün etmiştir”

Tercüme, Yücel’e göre mekanik bir nakil hareketi değildir. Tercümeler, inzibatlı fikir çalışmaları ile ana dilimizin tekamül imkanları kazanacağına inanır. Yücel’e göre her anlayış bir yaratma olduğuna göre mütercim, büyük bir müellif kıymetindedir.

Hümanist bir düşüncesinin ilk aşamasının sanat eserlerinin benimsenmesi ile başlayacağını belirten Yücel bu yüzden çevirilere ağırlık vermiştir. O şöyle der: "Hümanizm ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en gelişmiş şekilde

ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesi ile başlar. Sanat şubeleri içerisinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu, kendi idrakinde tekrar etmesi; zeka ve anlama kudretini o eserler nispetinde arttırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır."

III.B.HASAN ALİ YÜCELİN EĞİTİM ÖĞRENCİ VE

Benzer Belgeler