• Sonuç bulunamadı

Kadınlarda evlilik doyumunun kadınların kişilik özellikleri, yalnızlık algıları ve eş değerlendirmeleri bağlamında incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kadınlarda evlilik doyumunun kadınların kişilik özellikleri, yalnızlık algıları ve eş değerlendirmeleri bağlamında incelenmesi"

Copied!
94
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

AĠLE DANIġMANLIĞI VE EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI AĠLE DANIġMANLIĞI VE EĞĠTĠMĠ BĠLĠM DALI

KADINLARDA EVLĠLĠK DOYUMUNUN KADINLARIN KĠġĠLĠK ÖZELLĠKLERĠ,

YALNIZLIK ALGILARI VE Eġ DEĞERLENDĠRMELERĠ BAĞLAMINDA ĠNCELENMESĠ

Esra Dilara TÜMÖZ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Doç. Dr. Mustafa USLU

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNĠ VERSĠ TESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Tez Savunma Sınavı Tutanak Formu Öğrenci Bilgileri

Adı: Anabilim Dalı:

Soyadı: Bilim Dalı:

Numarası: Sınav Durumu: I.Savunma Sınavı II.Savunma Sınavı

Danışmanı: Programı: Doktora Yüksek Lisans

Sınav Bilgileri:

Tarihi Yeri Saat Süresi

DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ

Savunulan tezin Kabul Edilmesine, Savunulan tezin Düzeltilmesine, Savunulan tezin (* )Reddedilmesine, Öğrenci Sınava Gelmedi

Salt Çoğunluk Oy Birliği ile karar verilmiştir.

Selçuk Üniversitesi Lisansüstü Öğretim ve Sınav Yönetmeliği hükümleri uyarınca yapılan Yüksek Lisans/

Doktora Tez Savunma Sınavı gerçekleştirilmiş ve adayın durumu bu tutanakla tespit edilmiştir. Gereğini arz

ederim.

İmza

Enstitü Anabilim Dalı Başkanı Adı Soyadı

Üyeler

Unvanı Adı Soyadı Ġmza Olumlu Olumsuz

1 Danışman

2 Üye

3 Üye

(4)

TEġEKKÜR

Yüksek Lisansa başladığım günden beri desteklerini esirgemeyen saygıdeğer hocam, tez danışmanım Doç. Dr. Mustafa USLU‟ya ve lisans döneminden beri öğrencisi olmaktan mutluluk duyduğum hocam Prof. Dr. Erdal HAMARTA‟ya destekleri için içten teşekkürlerimi sunuyorum.

İstanbul‟dan Konya‟ya uzanan yollarda, bütün aksilik ve güzelliklerin bir araya gelmesiyle, çok uzun ve yorucu geçen tez yazım sürecinde, motivasyonumu kaybetmemem için ellerinden geleni yapan sevgili aileme; varlığımın en güzel sebebi oldukları için, ailenin küçüğü olmama hep izin verdikleri için şükranım sonsuz.

İstanbul‟un ve akademik hayatın her zaman yan yana, el ele üstesinden geldiğimiz, arkadaşlıktan kardeşliğe dönüşen hikayemizde, sevgili meslektaşım Ece KARA‟ya özlem ve teşekkürlerim bitmeyecek.

Yüksek lisansa başladığımda, tek başımayken, hayatıma girip çiçekler açtıran sevgili eşim Mehmet TÜMÖZ ve kızımız Sedef‟e, teşekkürüm, sevgim ve minnetim bitimsiz.

(5)

ÖZET

Bu araştırmanın amacı, kadınların evlilik doyumlarının; kadınların yalnızlık algıları, kişilik özellikleri ve eş değerlendirmeleri bağlamında farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymak ve aralarında anlamlı bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Araştırma grubunu 2013-2015 yılları arasında Türkiye‟nin farklı illerinde yaşayan 413 evli kadın (n=413) oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Evlilik Doyum Ölçeği, UCLA Yalnızlık Ölçeği, Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi ve Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği - Kadın Formu ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; eğitim durumu, aylık ortalama kazanç, meslek, evlilik süresi, sahip olunan çocuk sayısı değişkenleri ile evlilik doyumu puanları arasında anlamlı fark bulunmaktadır. Bununla birlikte, kadınların evlilik doyumunda flört ederek evlenme ile görücü usulü evlenme arasında istatiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde yalnızlık puanları ile evlilik doyumu puanı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği‟nin alt boyutu olan güvenilebilirlik ve Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi‟nin alt boyutu olan deneyime açıklığın evlilik doyumunun anlamlı yordayıcıları olduğu bulunmuştur. Güvenilebilirlik alt boyutu ile evlilik doyumu arasında pozitif yönde; bağımlılık, kopukluk ve kontrolcülük alt boyutları ile evlilik doyumu arasında negatif yönde bir ilişki söz konusudur.

(6)

SUMMARY

The purpose of this article is to examine that women's marital satisfaction, women's perceptions of loneliness, personality traits and whether women differed in the context of perceptions of loneliness and whether there is a meaningful relationship between them. The research group consists of 413 married women (n = 413) who live in different provinces of Turkey. In the research, the data collection was used as a means of marriage satisfaction scale, UCLA loneliness scale, adjective based personality test and Birtchnell peer evaluation scale-women form and personal information form. According to the results of the research, there is a significant difference between education status, monthly average earnings, profession, duration of the marriage, number of children variables and marriage saturation scores. Nevertheless, it is understood that there is no statistically significant difference between marriage by flirting and arranged marriage. Similarly, there was not found the meaningful relationship between loneliness points and marriage satisfaction score. It was found that openness to experience, which is the sub-dimension of the Birtchnell Peer Rating Scale, which is the sub-dimension of the Reliability and Adjectives-Based Personality Test, was found to be a significant predictor of marital satisfaction. There is a positive correlation between trustworthiness subscale and marital satisfaction; There is a negative relationship between dependence, disconnection, and control sub-dimensions and marital satisfaction.

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

İÇİNDEKİLER ... 1

TABLOLAR LİSTESİ ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM ... 1

GİRİŞ ... 1

1.2. Araştırmanın Alt Problemleri ... 4

1.3. Araştırmanın Amacı ... 5 1.4. Araştırmanın Önemi ... 5 1.5. Tanımlar ... 6 1.6. Araştırmanın Sayıltıları ... 6 1.7. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 6 İKİNCİ BÖLÜM ... 7

KURAMSAL ÇERÇEVE ve İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ... 7

2.1. Evlilik Doyumu İle İlgili Kuramlar ... 7

2.1.1. Karşılıklı Bağımlılık Kuramı ... 7

2.1.2. Yatırım Kuramı ... 8

2.1.3. Sosyal Öğrenme Kuramı ... 9

2.1.4. Bağlamsal Model ... 9

2.1.5. Kişiler Arası İletişime Dair Sosyal Biliş Kuramı ... 10

2.1.6. Yükleme Kuramı ... 10

2.1.7. Bağlanma Kuramı ... 11

2.2. Evlilik Doyumu ile İlgili Yapılan Araştırmalar ... 12

2.3. Kişilik... 17

2.3.1. Kişilik Kuramları ... 18

2.3.1.1. Ayırıcı Özellik Kuramları ... 18

2.3.1.2. Biyolojik Yaklaşım Kuramları ... 23

2.3.1.3. Psikanalitik Yaklaşım Kuramları ... 24

2.3.1.4. Yeni Freud’cu Yaklaşım Kuramları ... 25

2.3.1.5. Davranışçı ve Bilişsel Kuramlar ... 30

(8)

2.3.2. Kişilik İle İlgili Yapılan Araştırmalar ... 32

2.4. Yalnızlık ... 37

2.4.1. Yalnızlık ile İlgili Yapılan Araştırmalar ... 40

2.5. Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği’nde Yer Alan “Bağımlılık, Kopukluk, Kontrolcülük ve Güvenilebilirlik” Alt Boyutlarının İncelenmesi ... 44

2.5.1. Eş Değerlendirme ile İlgili Yapılan Araştırmalar ... 46

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 48

YÖNTEM... 48

3.1. Araştırmanın Modeli ... 48

3.2. Çalışma Grubu ... 48

3.3. Veri Toplama Araçları ... 49

3.3.1. Evlilik Yaşam Ölçeği ... 49

3.3.2. UCLA Yalnızlık Ölçeği ... 50

3.3.3. Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi ... 51

3.3.4. Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği ... 52

3.3.5. Kişisel Bilgi Formu ... 53

3.4. Verilerin Analizi ... 54

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ... 55

BULGULAR ... 55

BEŞİNCİ BÖLÜM ... 62

TARTIŞMA VE YORUM ... 62

5.1. Evlilik Doyumu ve Demografik Değişkenlere İlişkin Bulguların Tartışılması ... 62

5.2. Evlilik Doyumu ve SDKT’nin Alt Boyutlarına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 66

5.3. Evlilik Doyumu ve BEDÖ’nün Alt Boyutlarına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 67

5.4. Evlilik Doyumu ve Yalnızlık Değişkenlerine İlişkin Bulguların Tartışılması ... 69

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 71

KAYNAKÇA ... 72

(9)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1. Demografik Değişkenlere İlişkin Sonuçlar ... 48 Tablo 2. Evlilik Doyumunun Yordayıcıları Olarak Kontrolcülük, Bağımlılık, Kopukluk, Güvenilebilirlik, Nevrotizm, Dışadönüklük, Deneyime Açıklık, Yumuşak Başlılık,

Sorumluluk ve Yalnızlık Değişkenlerine İlişkin Regresyon Analizi Sonuçları ... 55 Tablo 3. Kadınların Evlilik Doyumu ile Nevrotizm, Dışadönüklük, Deneyime Açıklık, Yumuşak Başlılık, Sorumluluk, Yalnızlık, Güvenilebilirlik, Kontrolcülük, Kopukluk, Bağımlılık Değişkenlerine İlişkin Korelasyon Tablosu ... 56 Tablo 4. Kadınların Eğitim Durumlarına İlişkin Evlilik Doyumu Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları ... 57 Tablo 5. Eğitim Durumlarına İlişkin Evlilik Doyum Puanlarının Varyans Analizi Sonuçları ... 57 Tablo 6. Araştırmaya Katılanların Mesleklerine İlişkin Evlilik Doyumu Ortalamaları ve Standart Sapmaları ... 58 Tablo 7. Mesleklerine İlişkin Evlilik Doyumu Puanlarının Varyans Analizi Sonuçları ... 58 Tablo 8. Araştırmaya Katılanların Evlilik Sürelerine İlişkin Evlilik Doyumu Puan

Ortalamaları ve Standart Sapmaları ... 59 Tablo 9. Evlilik Sürelerine İlişkin Evlilik Doyumu Puanlarının Varyans Analizi Sonuçları 59 Tablo 10. Araştırmaya Katılanların Sahip Olunan Çocuk Sayısına İlişkin Evlilik Doyumu Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları ... 60 Tablo 11. Sahip Olunan Çocuk Sayısına İlişkin Evlilik Doyumu Puanlarının Varyans Analizi Sonuçları ... 60 Tablo 12. Kadınların Evlilik Doyum Puanlarının Evlenme Şekillerine İlişkin t Testi

(10)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

GĠRĠġ

Bu bölümde araştırmaya konu edilen problem durumu açıklanmış, problem ve alt problemler belirtilmiş, araştırmanın amacı ve araştırmanın önemi ortaya konulmuş; araştırmanın sayıltıları, araştırmanın sınırlılıkları ve araştırmanın temel kavramları açıklanmıştır.

Evlilik yalnızca iki kişinin birlikteliği değil, gerçekleştiği an, pek çok durumu ve kişiyi maddi ve manevi olarak etkileyecek bir olgudur. Evlilikle birlikte aile kavramı gündeme gelir ve gün geçtikçe aileye katılan her birey, bu kavrama yenilikler, artılar ve eksiler getirir. Her birey ve bireylerin her yeni katkısı, diğer aile üyesini bir anlamda etkiler.

Evlilik, kişilerin yükümlülükleri, görevleri, hak ve ayrıcalıklarını içeren bir sosyal kurum ve sistemdir, aynı zamanda da duygusal ve cinsel yakınlık için güvenilir ve sevilen bir yakınlıktır (Basat, 2004). Evlilik, eşler arasındaki güçlü sosyal ilişkiyle evliliğin iyi oluşunu da desteklemektedir. Bu iyi oluş, hem fiziksel, hem de psikolojik sağlıkta etkili olmaktadır. Evli bireyler eşlerinden sağladıkları destekle beraber iyi oluşlarını da geliştirebilmektedirler (Çağ, 2008). Evliliğin iyi bir düzende sürdürülebilmesi ise, eşlerin birbirlerine karşı sergiledikleri her tür sözel hareketi kapsadığı gibi, sözel olmayan davranışları ve çiftlerin birbirlerinin hareketlerini yorumlama ve algılama tarzlarından da önemli ölçüde etkilenmektedir. Eşlerin birbirlerine karşı sergiledikleri pozitif ve negatif davranışların nitelikleri evlilik doyumu üzerinde doğrudan etkili olan faktörlerdir.

Çiftlerin ve ailedeki diğer bireylerin fiziksel ve psikolojik iyilik hali, sağlıklı bir aile yapısını sağlayacaktır. Aileyi şekillendiren ve bu yapıya katılan her bireyin karşılıklı tutumları aile değerlerini oluşturur. Değerler, olumlu bir düzen sağlayabilmek adına her ailede olması gereken, aile üyeleri arasındaki bağları güçlendiren kavramlardır. Literatür incelendiğinde, pek çok değerin ortak olduğunu görebiliriz. Aile üyeleri arasındaki karşılıklı ve koşulsuz sevgi bağı, saygı, güven duygusu, etkili iletişim, sadakat duygusu, aile üyelerinin birbirlerine karşı minnettarlık hissi, atılacak adımlarda sergilenecek destekleyici ve yüreklendirici

(11)

tutumlar, birlikte kaliteli vakit geçirebilme, ortak amaçlara sahip olabilme ve bunun için birlikte çalışma, zor zamanlarda bir olma duygusunu yaşatabilme gibi kavramlar aile olabilmenin ve bu birlikteliği sürdürebilmenin başlıca şartlarıdır.

Fonksiyonel olmayan ve yetersiz aile ilişkileri, hem çocukları hem eşleri inkâr edilemeyecek şekilde olumsuz etkiler ve onların yaşam doyumlarını düşürür (Sharasevska, 2012).

Evliliği bir iletişim ve etkileşim sistemi olarak tanımlayan Özgüven (2009) ise, sağlıklı ve işlevsel ailenin niteliklerini 15 alt başlıkta toplamıştır: Duyguları paylaşma, duyguları anlama, bireysel farkların kabul edilmesi, ilgi ve sevgi duygusunun iletilmesi, işbirliği, mizah duygusu, temel gereksinimleri karşılama, çatışmaya girmeden sorunların çözümü, toplumsal değerlere sahip olma, sözleşme ve sorumluluk alma, karşılıklı takdir duygularını ifade etme, iletişim, boş zamanlarını birlikte geçirme, manevi değerlere inanma, sorunla başa çıkma becerilerini kazanmış olmak.

Başarılı bir evlilik eşlere; duygusal, sosyal ve fiziksel yakınlık sağlamaktadır. Eş tarafından sağlanan yakın duygusal destek; eşe değer verildiğini, sevildiğini, saygı duyulduğunu ve insan olarak değerli olduğunu ifade etmektedir (Çağ ve Yıldırım, 2013).

Literatür incelendiğinde evlilik doyumu üzerine pek çok farklı tanımın yapıldığı görülmektedir. Bu tanımlarda kullanılan kavramlar ve doyumdan algılanan özelliklerin pek çoğu ortak bir çerçevede buluşmaktadır. Hatipoğlu (1993)‟na göre evlilik doyumu, genel olarak evliliğin sübjektif bir değerlendirmesi olarak tanımlanabilir. Bu, hangi ihtiyaç, beklenti ve arzuların evlilikte karşılandığının derecesidir. Schackelford (2012)‟a göre evlilik doyumu kişi tarafından algılanan, evliliğin ödül ve bedellerini yansıtan bir ruh halidir. Sokolsi ve Hendrick(1999)‟e göre evlilik doyumu; evlilik kurumu içinde eşlerin birbirlerine karşı gösterdikleri sevgi biçimi, cinsel doyum, iletişim biçimi gibi kişisel boyutlardan ve verilen kararlarda eşitlik, kazanç, çalışma ve problemleri paylaşma gibi çevresel boyutlardan elde edilen psikolojik tatmindir (akt. Çağ ve Yıldırım 2013). Görüldüğü gibi farklı araştırmacılar evlilik doyumuna farklı tanımlar getirmiştir. Genel anlamıyla evlilik doyumu, bireyin kendi evlilik ilişkisindeki gereksinimlerini karşılama derecesine ilişkin algısı şeklinde tanımlanabilir (Tezer, 1996). Bu tanımdan yola çıkılacak

(12)

olursa, doyum kişinin algılarına bağlı ise, sübjektiftir denilebilir. Çünkü kişilerin memnuniyet dereceleri ve bunların kaynakları doğal olarak birbirinden farklılık gösterecektir.

Evlilik ilişkisinin de diğer ilişkiler gibi negatif ve pozitif boyutları vardır ve evlilikteki en önemli gösterge ve belirleyici faktör çift arasındaki ilişkinin çeşidi ve kalitesidir. Evlilik doyumu ile ilgili de pek çok araştırma yapılmış ve doyumlu bir evliliği hangi faktörlerin olumlu etkilediği, hangilerinin ise evlilik doyumunu düşürdüğü gibi sonuçlar elde edilmeye çalışılmış, böylece nitelikli evlilikler oluşturulabilmesi ve devamının sağlanabilmesi adına ışık tutmak amaçlanmıştır. Sharasevska (2012)‟de belirtildiğine göre, kişilik özellikleri ve kişilerin davranışları çiftlerin evlilik doyumlarını etkilemektedir. Depresyon, nevrotizm, kronik stres, düşük benlik saygısı, öfkeli kişilik yapısı ve dürtüsellik evlilik yapısını olumsuz etkilemektedir. Madde bağımlılığı, özellikle aşırı alkol tüketimi ve sigara içilmesi gibi davranışlar da evlilik doyumunu azaltmaktadır. Öte yandan sosyallik evlilik istikrarı ve kalitesini pozitif anlamda etkilemektedir. Haseley (2006)‟e göre evlilik doyumunu artıran faktörler sevgiyi hissetmek, saygı ve sadakat, sosyal destek, bağlılık, görevlerde eşitlik ve cinsel etkileşimdir.

Schackelford & Stone ( 2007)‟ a göre, evlilik doyumsuzluğu sıklıkla eşin duygusal kararsızlığı ile ilgilidir; ancak aynı zamanda da; açıklık, uyumluluk ve dürüstlük boyutlarının düşük olması ile ilgilidir. Bu kişilik özelliklerine sahip evli kişiler eşlerinin ilgisiz, bağımlı, hükmeden, küçümseyen, kıskanç, sadakatsiz, güvenilir olmayan, duygusal açıdan dar, benmerkezci, başkalarıyla cinsel ilişkiye giren ve alkol bağımlısı olduklarından şikâyetçidir. Araştırmacılara göre fiziksel şiddet de evlilik doyumu ile yakından ilgilidir. Fiziksel şiddete maruz kalan kişilerin, şiddet görmeyenlere göre daha doyumsuz evliliklerinin olması muhtemeldir.

Kaslow ve Robinson (1996)‟un 25 yıllık evli çiftlerle gerçekleştirdiği bir çalışmada evlilik doyumunu sağlayan 10 madde belirlenmiştir. Katkı sağlayan maddeler en çoktan en aza doğru şöyle sıralanmıştır: sevgi, karşılıklı güven, karşılıklı saygı, karşılıklı destek, benzer dini inançlar, bağlılık/sadakat, karşılıklı anlayış, benzer hayat görüşü, eğlenceli zaman geçirme ve paylaşılan mizah anlayışı ve ortak ilgiler (akt. Haseley, 2006).

(13)

Evlilik doyumu sadece eşlerin düşünme biçimlerinden veya bilişlerinden etkilenmemektedir. Aynı zamanda da problem çözme becerilerine sahip olup, sorunlarına çözümler getirebilmeleri de onların ilişkiden aldıkları doyumda önemli bir rol oynamaktadır (Güven ve Sevim, 2007). Doyumlu bir evlilik için eşlerin birbirlerini desteklemeleri ve birbirlerinin evlilik süresince sergilenen davranışlarını algılayıp yorumlama becerileri önemlidir. Evlilik doyumunda eş desteği, hem eşin gösterdiği hem de karşı tarafın algıladığı desteğe bağlı olmaktadır. Eşlerin birbirini desteklemesi duygusal ve bilişsel olaylar arasındaki ilişkinin daha güçlü olmasını sağlamakta ve ilişkide çatışmayı, stresi ve çözümsüzlüğü önlemektedir. Bunların ışığında sağlıklı evliliklerin bireylerin yaşam kalitelerini arttırmadaki rolü açıktır; bireyler daha mutlu ve doyumlu bir yaşama sağlıklı bir evlilikle daha kolay ulaşabilmektedirler. Dolayısıyla evlilik başarısını destekleyen en önemli kavramlardan biri evlilik doyumu olmaktadır (Çağ ve Yıldırım, 2013).

1.1. Problem Durumu

Eğitim durumu, meslek, evlilik süresi, sahip olunan çocuk sayısı, evlenme biçimi, kişilik özellikleri, yalnızlık ve eş değerlendirme açısından evli kadınların evlilik doyum düzeyleri anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.2. AraĢtırmanın Alt Problemleri

1) Kadınların evlilik doyumları eğitim durumu, meslek, evlilik süresi, sahip olunan çocuk sayısı, evlenme biçimi demografik değişkenlerine göre farklılaşmakta mıdır?

2) Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi‟nin alt boyutları olan nevrotizm, dışadönüklük, deneyime açıklık, yumuşak başlılık, sorumluluk kişilik özellikleri kadınlarda evlilik doyumunu yordamakta mıdır?

3) Yalnızlık, kadınlarda evlilik doyumunu yordamakta mıdır?

4) Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği‟nin alt boyutları olan kopukluk, kontrolcülük, bağımlılık ve güvenilebilirlik, evlilik doyumunu yordamakta mıdır?

(14)

5) Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi‟nin alt boyutları olan nevrotizm, deneyime açıklık, yumuşak başlılık, sorumluluk kişilik özellikleri ile kadınların evlilik doyumu arasında ilişki var mıdır?

6) Kadınların yalnızlık puanları ile evlilik doyum puanları arasında ilişki var mıdır?

7) Kadınlarda evlilik doyumu ile eş değerlendirmenin alt boyutları olan kopukluk, kontrolcülük, bağımlılık ve güvenilebilirlik arasında ilişki var mıdır?

1.3. AraĢtırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı, kadınlarda evlilik doyumunun eğitim durumu, aylık gelir, meslek, evlilik süresi, sahip olunan çocuk sayısı, evlenme biçimi gibi demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Aynı zamanda kadınların yalnızlık duygularının; nevrotizm, dışadönüklük, deneyime açıklık, yumuşak başlılık, sorumluluk kişilik özelliklerinin; eşlerinin kontrolcülük, bağımlılık, kopukluk, güvenilebilirlik kişilik özelliklerinin evlilik doyumlarının yordayıcısı olup olmadığını anlamaktır.

1.4. AraĢtırmanın Önemi

Bir birey, eş ve anne olarak kadının psikolojik açıdan iyi hissetmesi ve evliliğinden doyum alması; diğer aile üyelerini de etkileyecektir. Böylece toplumdaki tüm bireyler, doğal olarak her tür sonuçtan olumlu veya olumsuz olarak etkileneceklerdir. Bir arada yaşamanın getirilerinin pozitif sonuçlar verebilmesi, toplumun temel taşı olan evliliklerin sağlam bir düzene oturabilmesi için doyumlu evlilikler fazlasıyla önem taşımaktadır. Araştırma sonucunda elde edilecek bulgular, doyumlu ve sağlıklı evliliklerin kadınlar açısından hangi değişkenlerden etkilendiğini görebilmemiz açısından önemlidir. Edinilecek verilere göre, doyumlu evlilikler için ne tür önlemler alınabileceği ve gerekirse çeşitli evlilik geliştirme programlarının nasıl oluşturabileceği görülebilecektir. Tüm bunlar ise, aile danışmanlığı için önem taşımaktadır.

(15)

1.5. Tanımlar

Evlilik doyumu: Bireyin kendi evlilik ilişkisindeki gereksinimlerini karşılama derecesine ilişkin algısıdır (Tezer, 1996).

KiĢilik: Kişilik, bireyin kendisinden kaynaklanan tutarlı davranış kalıpları ve nasıl davranacağımızı ve hissedeceğimizi etkileyen ve içimizde gelişen bütün duygusal, güdüsel ve bilişsel süreçlerdir (Burger, 2006, syf 23).

Yalnızlık: Bireyin var olan sosyal ilişkileri ile arzuladığı sosyal ilişkileri arasındaki farklılık sonucu yaşanılan hoş olmayan bir durumdur (Peplau ve Perlman, 1982).

1.6. AraĢtırmanın Sayıltıları

Araştırmaya katılan evli kadınların ölçekleri içtenlikle yanıtladığı varsayılacaktır.

Katılımcıların Birtchnell Eş Değerlendirme Formu‟nu doldururken eşleri hakkında kısa süreli değil, genel durumları ile ilgili değerlendirme yaptıkları varsayılacaktır.

1.7. AraĢtırmanın Sınırlılıkları

Araştırma Birtchnell Eş Değerlendirme Ölçeği, Evlilik Yaşam Ölçeği, UCLA Yalnızlık Ölçeği, Sıfatlara Dayalı Kişilik Testi ve demografik bilgi formundan elde edilecek verilerle sınırlı olacaktır.

(16)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

KURAMSAL ÇERÇEVE ve ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

Bu bölümde sırasıyla evlilik doyumu ile ilgili kuramlar ve evlilik doyumu konusunda yapılan araştırmalar, kişilik kuramları ve ilgili araştırmalar, yalnızlık kavramı ve ilgili araştırmalar ile eş değerlendirme ölçeğinin alt boyutları olan kişilik özelliklerine yer verilmiştir.

2.1. Evlilik Doyumu Ġle Ġlgili Kuramlar

2.1.1. KarĢılıklı Bağımlılık Kuramı

Thibaut ve Kelly (1959)‟nin öne sürdüğü bir kuramdır. Onlara göre, kişiler ilişkilerinde çeşitli ödül ve bedeller elde eder/öderler. Kuramın anahtar kavramı “etkileşimdir.” Etkileşim Houser-Güngör (2009)‟e göre “bireylerin birbiri ile iletişim kurması ve birbiri için ürünler ortaya koymasıdır.” İşte çiftler arasındaki etkileşim kişilere çeşitli ödül ve bedeller sunar. Bu ödül ve bedeller mutluluk, üzüntü, keder… vb olabilir. Ödüller kişiye zevk yani doyum sağlar. Bedeller ise ilişkideki kişilerin karşılaşmaktan hoşlanmayacağı durumlar veya hislerdir.

Kurama göre, kişiler yaşadıkları ilişkileri iki standarda göre değerlendirmektedir. Bunlar karşılaştırma düzeyi ve seçenekleri karşılaştırma

düzeyidir. Kişi, önceki ilişki ve deneyimlerini, etrafındaki ilişkileri gözlemleyerek

edindiği bilgileri birleştirir. Bunları da yaşadığı ilişkilerinde kullanır. Şu anki ilişkisini başka kişilerle yaşasa nasıl bir doyum elde edeceğine dair çıkarımlarda bulunur ki bu seçenekleri karşılaştırma düzeyidir (Hovardaoğlu, 1996). Eğer ilk başta sözü edilen ödüller, kişinin karşılaştığı bedellerden daha fazla ise; kişi yaşayabileceği diğer ilişkilerinde daha çok bedel ödeyip az ödüllendirileceğini düşünüyorsa, şu anki ilişkisini devam ettirir. Schackelford (2012)‟a göre evlilikteki bedeller fazla ise kendisinin ve eşinin evlilikten ve partnerinden aldıkları doyum fazladır.

(17)

2.1.2. Yatırım Kuramı

Rusbult (1980)‟un geliştirdiği ve Thibaut ve Kelly tarafından öne sürülen Karşılıklı Bağımlılık Kuramı üzerinden açıklaması yapılarak genişletilmiş bir kuramdır.

Rusbult da karşılaştırma düzeyi ve seçenekleri karşılaştırma düzeyi kavramlarından söz eder. Karşılıklı bağımlılık kuramında var olduğu gibi, burada da, ilişkilerde ödül ve bedeller söz konusudur. Bir ilişkinin devamını ödül ve bedellerin kıyaslanması sonucu ortaya çıkacak olan tablo belirler. Eğer kişinin ödülleri bedellerden fazla ise ilişkiye devam kararı alma ihtimali daha fazladır. Houser – Güngör (2009)‟e göre karşılaştırma düzeyinde ödül ve kazançları bireylerin beklenti, değer ve standartları belirlemektedir. Eğer kişilerin ilişkiden sağladığı ödüller, karşılaştırma düzeyinden fazla ise bireyin ilişkiden doyum aldığı söylenebilecektir, tersi şekilde ise doyumsuz bir ilişki söz konusu olabilecektir. Seçenekler için karşılaştırma düzeyinde ise, kişi ulaşabileceği diğer ilişkilerle kendi şu anki ilişkisini kıyaslar. Kendi ilişkisinden sağlayabileceği ödüllerin varlığı, yaşayabileceği olası diğer ilişkilerdekinden fazla ise ilişkinin devamı açısından karar alınma ihtimali artar. Eğer olası ilişkilerdeki ödül ihtimali fazla olursa, kişiler şu anki ilişkileri ile ilgili olumsuz karar alabileceklerdir (Işınsu-Halat, 2009).

Rusbult (1983) bağlanım kavramından söz eder. Doyum ile bağlanımın birbirinden ayrıldığını anlatır. Ona göre “bağlanım, çiftlerin eşine ve ilişkisine olan bağlılığını ve o ilişkide kalma isteğini anlatmaktadır.” Doyum ise, ödüllerin olumluluk derecesini gösterir. Kişiler ilişkilerinden doyum almasalar da ilişkiyi devam ettirebilirler. Bazen de doyum alsalar bile ilişkiyi bitirip olası ilişkilere yönelebilirler. Bu durumda devreye ilişkiye yapılan yatırım miktarı girer. Birlikte geçirilen zamandan, sahip olunan maddi kaynaklara, çocuk, yaşantılar vb gibi manevi kaynaklara kadar her şey ilişkiye yapılan yatırımlardır. Kişinin ilişki adına harcadığı emek, ilişkiyi/aileyi ayakta tutabilmek için sarf edilen çabalar, kişinin yatırımlarıdır. Bunların nitelikleri, kişileri ilişkiyi sonlandırmaktan alıkoyar. Rusbult (1983) bu durumu, ilişkide terk edilen kişilerin ayrıldıkları eşi düşünme, biten ilişki için üzülme, ilişkiyi başlatmak adına çaba sarf etme gibi davranışlarla “yatırıma” devam ettiklerini söyleyerek açıklamıştır.

(18)

Işınsu-Halat (2009)‟a göre bağlanım, bir bireyin ilişkiyi daha iyiye ve daha kötüye sürdürme arzusu da dahil olmak üzere bir ilişkiye yönelik olarak uzun vadeli yönelimlerini gösterir. Bununla birlikte karşılıklı bağımlılığın olduğu yerde bağlanım da oluşur.

Işınsu-Halat (2009) bağlanımı oluşturan üç etmenden söz eder:

Doyum, bir ilişkinin mutluluk verici olarak algılanmasıdır. Yatırım kuramına

göre kişilerin fazla ödül alıp düşük bedel ödemesi doyumu sağlar (iyi bir cinsel hayat, çocuklar, eş desteği vb. ödüller ile çatışmalar, sosyal desteğin olmaması vb. bedeller.)

Seçeneklerin niteliği, ilişkinin dışındaki ödül ve bedellere dair

kişinin/partnerin algısıdır. (Olası/muhtemel başka partner, sosyal çevreyle ilişkiler

vb.)

Yatırım miktarı, partnerin ilişki adına sarf ettiği maddi ve manevi çabalar, yaşantılar, birlikte geçirilen zaman gibi içsel ve dışsal kaynaklardır.

Yatırım Kuramına göre, eğer kişi ilişkilerinden doyum alıyor, ilişkisine yatırım yapıyor ve olası çekici seçenekleri olumlu nitelikte algılamıyor ise romantik bağlanımları daha fazla olmaktadır. Kuram, kişilerin bağlanım duygularının, sürdürdükleri ilişkilerine devam edip etmeme konusundaki düşüncelerini etkilediğini belirtmektedir.

2.1.3. Sosyal Öğrenme Kuramı

Sosyal Öğrenme Kuramı kişilerin evliliklerindeki yaşantılarını kendi ebeveynlerinin evliliklerinden gözlem yoluyla edindikleri şekilde gerçekleştirdiğini varsayar. Yani, kişiler kendi anne ve babalarını rol model alırlar ve onların davranışlarını, birbirleriyle olan iletişimlerini evliliklerine yansıtırlar.

2.1.4. Bağlamsal Model

Bradbury ve Fincham‟ın kuramıdır. Onlara göre bağlam, evlilikteki davranışları etkileyen psikolojik koşullar ve değişkenlerdir. Eşlerden birinin davranışına diğeri çeşitli duyusal ve bilişsel tepkiler gösterir. Bu tepkiler bağlamla

(19)

ilgilidir. Yani verilen tepki o evlilikteki psikolojik koşullar ve değişkenlerden etkilenmiştir.

Bağlam uzak ve yakın olmak üzere iki boyutta ele alınmıştır: Yakın bağlam şeklinde tanımlanan psikolojik koşul ve değişkenler, eşin sergilediği davranışların kişide o an hissettirdiği duygu ve düşüncelerdir. Yaşanan olaya ve zamana/ana bağlıdır. Uzak bağlamda devreye kişilerin kendi kişilik özellikleri girer. Bireyin sahip olduğu kişilik özellikleri ise ilişkiyi etkiler. Modele göre uzak bağlam ile doyum arasındaki ilişki yakın bağlamın aracılık etmesi ile gerçekleşir (Bradburry ve Fincham, 1998‟den akt. Anar, B. ve Akça-Koca D.)

2.1.5. KiĢiler Arası ĠletiĢime Dair Sosyal BiliĢ Kuramı

Miller ve Steinberg‟e ait bir kuramdır. Kuram, insanların başka insanlar hakkında nasıl düşündüğü ile ilgilenir. Kurama göre, eşini olduğu gibi kabul eden ve geleneksel rollere göre algılamayan çiftlerin evlilik doyumu daha yüksektir. Çünkü eşin kendine özgü özellikleriyle kabul edilmesi ona yönelik bağımlı ve kontrolcü davranışların olmadığını, aksine eşitlikçi bir yaklaşımın var olduğunu düşündürmektedir (Gökmen, 2011; Çınar, 2008; Akça-Koca, 2013)

2.1.6. Yükleme Kuramı

Kuram, evlilik doyumunu iki kavramda açıklar. Bunlar nedensel yüklemeler ve sorumluluk yüklemeleridir.

Nedensel yüklemeler, olayların nedeni, onu oluşturan faktörleri içerir. İçerdiği

odak, istikrar, kontrol ve genellik boyutları sayesinde de nedensel yüklemelerin neler

olduğu anlaşılabilmektedir.

Sorumluluk yüklemeleri, yaşanan olaydan kimin sorumlu olduğu ile ilgilidir.

Niyet boyutu da kavrama dâhildir.

Nedensellik yüklemeleri ve sorumluluk yüklemeleri ardışıktır. Sorumluluk kararlarının insanların neden oldukları sonuçlar için sorumluluk kabul etmesi nedeniyle, nedensellik kararlarını gerektirdiğini dile getiren Günay (2007), nedensellik ve sorumluluk yüklemelerinin özelliklerini şöyle açıklamıştır:

(20)

Nedensel yüklemelerin özellikleri;

-odak (nedenin eş ya da çevresel koşullarda yer alması)

-istikrarlılık (nedenin sabit, zamanla devam eden bir faktör ya da geçici olması)

-genellik (nedenin evliliğin diğer alanlarında etkili, genel olması ya da tek olayın içeriği ile sınırlı olması)

Sorumluluk yüklemelerinin özellikleri;

-niyet (davranışın kasıtlı olma durumu)

-güdü (davranışın bencil güdülerle ilişkili olma durumu)

-suçlama (davranışın eş tarafından ayıplanmaya, suçlanmaya layık olma durumu) boyutlarını göstermektedir.

Fincham ve Bradburry (1997) yaptıkları boylamsal araştırmada evlilik doyumu ve yüklemeler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Sonuçta, evlilik doyumunu yordayanın nedensel yüklemeler değil, sorumluluk yüklemeleri olduğunu belirtmişlerdir (akt. Günay, 2007).

2.1.7. Bağlanma Kuramı

Bowlby (1980)‟e göre bağlanma duygusal bir bağdır, bebeklikten başlar, kişilerin yaşamları boyunca da devam eder. Bağlanma davranışının amacı ise, bağlanma figürü ile yakınlık sağlayarak iletişimi devam ettirmek veya bağlanma figürünü ayırt etmektir (akt. Işınsu-Halat, 2009).

Ainsworth (1989)‟e göre bağlanma figürleri, ebeveynler, akranlar, kardeşler ve cinsel partnerlerdir. Kişiler bu figürlere hayat boyu bağlanırlar. Bowlby ve Ainsworth ile arkadaşlarının çalışmalarından yola çıkan Hazan ve Shaver (1987), bebeklikteki bağlanma stillerinin, yetişkinlerin bağlanma stillerini belirlediğini düşünmüşler, bunu sınamak amacıyla bir araştırma yapmışlar ve sonuçta bebeklik ve çocukluktaki bağlanma örüntülerinin yetişkinlikte de devam ettiğini belirlemişlerdir. Buna göre kişiler güvenli, kaçınan ve kaygılı/kararsız olmak üzere 3 şekilde bağlanırlar. Güvenli bağlanan kişilerin ise en uzun süreli ilişki yaşayan grup oldukları gözlenmiştir (akt.Işınsu-Halat, 2009).

(21)

2.2. Evlilik Doyumu ile Ġlgili Yapılan AraĢtırmalar

Eşler arası şiddete yönelik yüklemeler ve evlilik doyumu konusunda yürüttüğü çalışma sonucunda Güven, T. (2010), erkeklerin evlilik doyumunun kadınlardan yüksek olduğu ve yaşın artmasıyla evlilik doyumunun da arttığı sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca araştırma sonucuna göre, eşler arası şiddetin yaşandığı evlerde evlilik doyumu düşüktür.

Güven, N. (2005) araştırmasında, gerçekçi olmayan ilişki beklentilerinin ve problem çözme becerilerinin evlilik doyumunu yordadığını; ancak yaş, cinsiyet, yakınlıktan kaçma ve zihin okumanın evlilik doyumunu yordamadığı sonucuna ulaşmıştır.

Canel (2007) araştırmasında, geliştirdiği ailede problem çözme becerisini geliştirme yoluyla evlilik doyumunu artırma grup çalışmasını katılımcılarına uygulamış ve çalışmanın evli bireylerin evlilik doyumlarını geliştirdiği sonucuna ulaşmıştır. Deney grubuna uygulanan çalışmanın, katılımcıların evlilik doyumunun yanı sıra, evlilik uyumları, ilişkilerine bağlı mutluluk seviyelerinde, ilişkilerindeki çatışma düzeylerinde, eşlerine duydukları yakınlık seviyelerinde, ayrıca eşlerine yönelik öfke seviyelerinde anlamlı değişiklikler meydana getirdiği görülmüştür.

Sığırcı (2010) araştırmasında, evlilik doyum düzeyi farklı evli bireylerin bağlanma biçimleri ve ilişkilere dair ipuçları arasında anlamlı düzeyde bir fark bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.

Evli bireylerde eş desteği ve evlilik doyumunun araştırıldığı çalışmada Çağ (2011), 448‟i kadın, 363‟ü erkek 811 kişiye ulaşmıştır. Sonuçta, kadınların evlilik doyum düzeyleri erkeklerin evlilik doyum düzeyine göre düşük bulunmuştur. Buna göre, evli kişilerin cinsel yaşamlarından memnuniyet düzeyleri, ev içi sorumlulukları paylaşma düzeyleri ve dindarlık düzeyleri arttıkça evlilik doyum düzeyleri de artmaktadır.

Evli öğretmenlerin yükleme tarzları ve evlilik doyumları arasındaki ilişkileri inceleyen Berk (2009), evli öğretmenlerin eşlerinin davranışlarına yaptıkları nedensellik ve sorumluluk yüklemeleri ile evlilik doyumu arasında negatif yönde anlamlı bir farklılık bulmuştur. Araştırmada, evlilik doyumu ile cinsiyet değişkeni arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır.

(22)

Anar (2011) evli ve çalışan yetişkinlerin toplumsal cinsiyet rolleri ile evlilik doyumu ve iş doyumu ilişkisini incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre, evli ve çalışan yetişkinlerin cinsiyetlerine, yaşlarına ve ailelerin aylık ortalama gelirlerine göre evlilik doyumları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ancak kişilerin ve eşlerinin eğitim düzeylerine göre evlilik doyumları arasında anlamlı bir fark olduğu sonucuna erişilmiştir. Araştırmada iş doyumu ve evlilik doyumu ilişkisine bakıldığında, iki değişken arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür.

Evlilik doyumu, cinsiyet rolleri ve yardım arama tutumlarının incelendiği bir araştırmada 302 evli bireyle çalışılmıştır. Katılımcıların evlilik doyumları ile cinsiyet, yaş, eğitim durumu, evlilik süresi ve çocuk sayısı arasında anlamlı bir farklılık bulunmadığı görülmüştür. Ancak, evlilik doyumu ile cinsiyet rolleri arasında anlamlı bir farklılığın söz konusu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre cinsiyet rolü kadınsı ve androjen bireylerin evlilik doyumları, cinsiyet rolü belirsiz ve erkeksi bireylere oranla yüksek bulunmuştur. Aynı şekilde cinsiyet rolü androjen olan kadınların evlilik doyumlarının, cinsiyet rolü erkeksi olan kadınların evlilik doyumlarından yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, cinsiyet rolü kadınsı ve erkeksi olan kadınların evlilik doyumlarının cinsiyet rolü belirsiz kadınlara oranla daha yüksek olduğu sonucuna erişilmiştir. Anlamlı bir fark olmamasına rağmen, erkek katılımcıların kadınlarınkine oranla daha fazla evlilik doyumu aldığı sonuçlar arasındadır (Çınar, 2008).

Cihan-Güngör (2007), 1024 evli bireyle yürüttüğü çalışmasında arkadaş onayının evlilikten alınan doyumu artırdığı ancak aile onayının evlilikten alınan doyum üzerinde bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Araştırmaya göre, evlilik yaşının artmasının evlilikten sağlanan doyumu etkilemediği; eş benzerliği ve kök aile ile ilişkilerin evlilik doyumunu en fazla yordayan değişkenler olduğu; erkeklerin evlilik doyumlarının kadınlara göre yüksek olduğu bulunmuştur. Özdenetimin evlilik doyumunu etkilediği ancak duygusal tutarsızlık ve yumuşak başlılığın evlilik doyumunu etkilemediği görülmüştür.

Evlilik doyumunu yordayan ilişkisel ve kişisel değişkenlerin araştırıldığı bir çalışmaya 448‟i kadın ve 363‟ü erkek 811 evli bireyin katılımı sağlanmıştır. Buna göre, bireylerin evlilik doyumlarını algıladıkları eş desteği, cinsel yaşam memnuniyeti ve eğitim düzeylerinin yordadığı; ancak cinsiyet, çocuk sayısı, evlilik

(23)

süresi, eşler arasındaki yaş farkı, ailenin gelir düzeyi ve ev içi sorumlulukların paylaşımı değişkenlerinin evlilik doyumunu yordamadığı görülmüştür (Çağ ve Yıldırım, 2013).

Evlilik doyumunu yordayan değişkenlerin incelendiği araştırmada Tufan-Çetin (2010), İzmir merkezde halen evli 246 kişi ile çalışmıştır. Sonuçta, yaş ve cinsiyetin, kaygılı ve kaçınmalı bağlanmanın, evlilik doyumunun anlamlı yordayıcıları olmadığı görülmüştür. Ayrıca yakınlıktan kaçınmanın evlilik doyumunun negatif yönde yordayıcısı olduğu; gerçekçi olmayan ilişki beklentisi ve zihin okumanın ise evlilik doyumunun evlilik düzeyini anlamlı düzeyde yordamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmadan çıkan bir başka sonuç ise bilişsel çarpıtmaların evlilik doyumunu yordamadığıdır.

Basat (2004), yürüttüğü araştırmasında cinsiyet ve eğitim düzeyinin hem temel etkilerinin hem de ortak etkilerinin evlilik doyumu üzerinde anlamlı fark yarattığı sonucuna ulaşmıştır.

Tezer (1996) evlilikten sağlanan doyumu ölçmek için geliştirdiği Evlilik Yaşamı Ölçeği‟nin geçerlik ve güvenirlik çalışmalarının yapıldığı araştırmasında, evlilik ilişkisinden sağlanan genel doyum düzeyi yönünden cinsiyete bağlı bir farklılık bulunmadığı sonucuna erişmiştir. Bir başka araştırmasında Tezer (1994) 46 kadın ve 65 erkek toplam 111 çalışan ve evli bireyle çalışmıştır. Araştırma sonucunda evlilik doyumunu yordayan değişkenin yaş olduğu; yaş ilerledikçe evlilik doyumunun arttığı görülmüştür. Sonuçta, eşle çatışmaların sıklığı ve yarattığı gerginlik azaldıkça; iş doyumu ve yaş ise arttıkça evlilik doyumunun artma eğilimi gösterdiği görülmüştür. Son olarak, evlilik ve iş doyumunun birbirini düşük ağırlıkta da olsa yordayan değişkenler olduğu anlaşılmıştır.

Güven ve Sevim (2007), ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmalar ve algılanan problem çözme becerilerinin evlilik doyumunu yordama gücünü araştırdıkları çalışmalarının sonucunda evlilikte problem çözme becerileri ve evlilik doyumu arasında orta seviyede pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Evlilikte problem çözme değişkeninin evlilik doyumun önemli bir yordayıcısı olduğu bulunmuştur.

Kubat (2012) evli bireylerde aldatma eğilimi ve evlilik doyumu ilişkisini incelediği çalışmasında evlilik doyumunun cinsiyete göre, evlilik biçimine göre ve eğitim seviyesine göre farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ancak gelir düzeyi

(24)

arttıkça, katılımcıların evlilik yaşam ölçeğinden aldıkları puanların arttığı görülmüştür. Bu araştırmaya göre, evliliğin ilk 3 yılında alınan evlilik doyumunun daha yüksek olduğu ve çocuğu olmayan katılımcıların evlilikten daha fazla doyum aldığı bulgulanmıştır. Son olarak evlilik doyumu ve aldatma eğilimi arasındaki ilişki incelenmiş, iki değişken arasında negatif yönde bir ilişki olduğu görülmüştür.

Gündoğdu (2007), benlik kurguları ve evlilik kalitesi ilişkisini incelemiştir. Görücü usulü evlilik, aile içerikli anlaşarak evlilik ve anlaşarak evlenmenin evlilik doyumu, çift uyumu ve algılanan karar verme kalitesi üzerindeki etkisi araştırılmış, sonuçta evlilik tipinin çift uyumu ve evlilik doyumuna bir etkisinin olmadığı bulgusuna ulaşılmıştır.

Üncü (2007), duygusal zekâ ve evlilik doyumu ilişkisini incelemiş ve erkeklerin evlilik doyum ortalamalarını kadınların ortalamalarından yüksek bulmuştur. Evlilik doyumunun eğitim durumuna göre farklılaştığı; lise mezunlarının; ilköğretim ve üniversite mezunlarına göre daha yüksek evlilik doyumuna sahip oldukları görülmüştür. Araştırmada evlilik doyumu ve evlilik süresi arasında da anlamlı bir fark bulunmuştur. Buna göre en yüksek evlilik doyumu ortalaması 20 yıl ve üzeri evlilerde, en düşük evlilik doyumu ortalaması ise 8-13 yıllık evlilerde görülmüştür. Duygusal zekâ ve evlilik doyumu arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Karşısındakinin duygularını anlama becerisi ile evlilik doyumu arasında ve kendi duygularını yönetme alt boyutu ile evlilik boyutu arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Buna karşı, bireylerin kendi duygularını anlama ve evlilik doyumları arasında ilişki bulunamamıştır.

Jackson ve arkadaşları (2014), kadınların erkeklerden daha düşük evlilik doyumuna sahip olduğu şeklindeki yaygın varsayımı test etmek için bir meta analiz çalışması yapmışlardır. 101.110 katılımcı ve 226 bağımsız örneklem toplam meta analize dâhil edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre kadınların evlilik doyumlarının eşlerine göre biraz daha az olduğu bulunmuştur.

Hünler ve Gençöz (2003), boyun eğici davranışlar arttıkça çiftlerin algılanan evlilik problemlerinin çözme becerilerinin düştüğü ve bu durumun evlilik doyumunu azalttığı sonucuna ulaşmışlardır.

Tülek (2011), araştırmasında evli bireylerin evlilik doyumu ile öznel iyi olma düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır.

(25)

Houser-Güngör (2009) evli bireylerin sahip oldukları iletişim çatışması türü, romantik kıskançlık ve duygusal zekâ düzeylerinin evlilik doyumu üzerine etkisini incelediği ve 921 katılımcı ile gerçekleştirdiği araştırmasında; flört ederek evlenen bireylerin görücü usulü evlenenlere göre daha fazla evlilik doyumu aldıkları; flört ederek evlenen kadınların flört ederek evlenen erkeklere göre daha fazla doyum aldıkları görülmüştür. Uygulanan ölçekte, bağımsızlık alt ölçeği dışında; empati, özfarkındalık, sosyal sorumluluk ve uyumluluk değişkenlerinin evlilik doyumunu artırdığı sonucuna ulaşılmış; bağımsızlığın evlilik doyumunu azaltıcı etkisi olduğu görülmüştür. Araştırmaya göre kıskançlık değişkeninin evlilik doyumunu hem erkekler hem kadınlar açısından azalttığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada, girişkenlik, özfarkındalık ve kişilerarası ilişkiler boyutlarının evlilikten alınan doyumu azalttığı sonucuna ulaşılmıştır. Houser-Güngör (2009)‟e göre bu durum geleneksel yapıdaki ailelerde kadının, aile dışındaki kişilerle sosyal ilişkiye girmesinin hoş karşılanmamasından kaynaklanmakta; geleneksel ailelerde kadının daha kapalı, kendisini savunmayan, duygularını ifade etmeyen, kocasının sözünden çıkmayan, evine bağlı, fazla sosyal olmayan tarzda davranması isteniyor ve bu şekilde davranmayan kadın eşi ve çevresince eleştiriliyor olabilir. Bu durumun da evlilik doyumunu düşürebileceği düşünülmektedir.

Evli ve çalışan yetişkinlerin toplumsal cinsiyet rolleri ile evlilik doyumu ve iş doyumunun incelendiği araştırmada Anar (2011), evli ve çalışan 180 kişi ile çalışılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuca göre kadınların evlilik doyumları erkeklerinkinden anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Evli ve çalışan yetişkinlerin yaş ve aylık gelirleri ile evlilik doyumları arasında anlamlı düzeyde fark bulunamamıştır. Eğitim seviyesi değişkeni incelendiğinde, lisansüstü eğitim derecesine sahip bireylerin evlilik doyumlarının üniversite ile ortaöğretim ve altı kurumlardan mezun bireylerin evlilik doyumlarından anlamlı şekilde yüksek olduğu görülmüştür.

Günay (2007)‟ın araştırmasında evlilik doyumu toplam puanında kadın ve erkekler arasında fark bulunmamıştır.

Mirzadeh ve Fallahchai (2012), araştırmalarını 200 kadınla birlikte yürütmüş, sonuçta bağışlama ve evlilik doyumu arasında pozitif ilişki olduğuna ulaşmışlardır.

(26)

Akça-Koca (2013), araştırmasında evli anneleri bir aile eğitimi programına dâhil etmiştir. 22 kişilik bir deney ve kontrol grubu oluşturmuş, 11 kişilik deney grubuna bir aile eğitimi geliştirme programı uygulamış, 8 haftalık 120 dakikalık oturumlar yapmıştır. Sonuçta, çalışma grubunu oluşturan annelerin evlilik doyum düzeyleri artmış, evlilikte sorun çözme becerileri gelişmiş, psikolojik iyi oluş düzeyleri artmıştır.

2.3. KiĢilik

Evlilik doyumunda etkili olan bir faktör de kişiliktir. Çağ (2008)‟ın belirttiğine göre, kişilik faktörleri gerek eş seçiminde gerek evlilik doyumunda önemli rol oynamaktadır. Bireyin eş olarak seçtiği kişide beklentilerinin altında özelliklerle karşılaşması evlilikten alacağı doyumu azaltabilmektedir.

Kişiliğin ne olduğu ile ilgili olarak ise pek çok farklı tanım yapılmıştır. Yazgan İnanç ve Yerlikaya (2013) kişiliği, “bireyi diğerlerinden ayıran, bireye özgü, tutarlı ve yapılaşmış özellikler bütünü” olarak tanımlamıştır. Burger (2006)‟e göre “kişilik normal bir dağılım üzerinde ölçülebilen ve sınıflandırılabilen, kararlı davranış kalıplarıdır.” Fromm (1947), kişiliği, “bireye özgü olan ve bireyi eşsiz kılan, doğuştan getirilmiş ve sonradan kazanılmış ruhsal niteliklerin tamamı olarak tanımlamaktadır (akt. İnanç Yazgan ve Yerlikaya, 2013). Görüldüğü gibi her kuramcı kişiliğe farklı bakış açıları ile yaklaşmış olsa da, tanımların ortak yönleri de söz konusudur. Kişilikle ilgili olarak ortaya atılan kuramların sayısının çok olmasının sebepleri ise, insan doğasının karmaşıklığı; insanın kendini ve özünü tanımaya ve anlamaya çalışmasındaki güçlük; ayrıca her bir kuramcının kişisel geçmişinin, çocukluk yaşantılarının, dünya görüşünün ve kişiler arası ilişkilerinin kuramlarına yansıması olabilir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013). Turan (2009)‟ a göre kişiliği incelemek için, insanın kalıtsal kazanımları, yetenekleri, öğrendikleri ve öğrenme faktörlerinin karakteristiğine nasıl nüfuz ettiğini görmek gerekir.

(27)

2.3.1. KiĢilik Kuramları

2.3.1.1. Ayırıcı Özellik Kuramları

Ayırıcı özellik, bir insanın belirli bir kişilik özelliğini ne derece gösterdiğine göre kişiyi sınıflandıran bir kişilik boyutudur (Burger, 2006). Yaklaşımın savunucularının iki temel varsayımı vardır: Kişilik özellikleri zamanla değişmez, tutarlıdır. Kişilik özellikleri durumlara göre kararlılık gösterir.

Genel anlamda bu iki varsayım benimsenmiş olsa da, bunlara itiraz eden psikologlar da olmuştur. Burger (2006)‟e göre kişilik normal bir dağılım üzerinde ölçülebilen ve sınıflandırılabilen, kararlı davranış kalıplarıdır; bu yüzden kişinin belli bir durumda göstereceği davranışı kestirmekle uğraşmazlar.

Gordon ALLPORT: Allport literatürde yer alan kişilik ile ilgili yapılan

tanımlamaları incelemiş ve sonucunda 49 farklı kişilik tanımına ulaşmıştır ve kişiliği “bireyin içinde var olan ve sergilediği davranışların arkasında yatan güç” şeklinde tanımlamıştır (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Allport kişiliğin yapısını oluşturan en önemli temel birimlerin “kişisel yatkınlıklar” adını verdiği, kişisel özellikleri açısından bir kimseyi tanımlamamıza izin veren kişiye has özellikler olduğunu söylemiştir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Kişilerin birbirlerinden nasıl ayrıldıklarını tanımlamak için “trait” yani “ayırıcı özellik” kavramını kullanmıştır. Allport‟a göre ayırıcı özellikler zaman içinde değişmezler ve durumlara göre kararlılık gösterirler. Yani ayırıcı özellik “çeşitli durumlar içinde aynı tarz davranma eğilimini ifade etmektedir” (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Burger (2006)‟de belirtildiğine göre, Allport, bireyi grup içinde incelemenin kişilik özelliklerini belirlemede önemli olduğunu, ancak bireyi kendi içinde inceleme yaklaşımı sayesinde de bireyin kişiliğini oluşturan özellikleri belirlemenin mümkün olduğunu belirtmiştir. Allport‟a göre önce kişinin temel özellikleri belirlenmeli, sonra da bu boyutların hepsinde kişinin nereye düştüğüne karar verilmelidir.

Allport, Erikson ve Sullivan gibi, kişilik gelişiminin ergenlik boyunca devam ettiğini söyler (Burger, 2006). Hayatın çeşitli dönemlerinde gelişmeye devam eden

(28)

kişilikte benlik kavramından söz eder bunu da “proprium” olarak adlandırır (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Henry MURRAY: Psikanalitik yaklaşımla ayırıcı özellik yaklaşımını birlikte

ele almıştır. Yaklaşımı “kişilikbilim (personoloji)” olarak adlandırılmıştır. Buna göre de kişiliğin temel ihtiyaçlarını belirlemiştir. Psikolojik kökenli gereksinimlere odaklanmış ve bu gereksinimleri “belirli bir koşulda belirli bir şekilde tepki

göstermeye hazır bulunma durumu” şeklinde açıklamıştır. Kişilerin bir gereksinimler

hiyerarşisi vardır ve bu gereksinimlerin hissedilip hissedilmemesini “baskı” adını verdiği içinde bulunulan duruma bağlar. Güç, yakın ilişki ve başarı gereksinimi en çok araştırılanlardır (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Raymond CATTELL: Cattell‟a göre kişilik, bir kişinin belirli bir durumda

nasıl davranacağını yordamamıza yarayan araçtır (Cattell 1965‟ten akt. Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Kişilik psikologlarının deneysel yöntemler kullanmaları gerektiğini belirtmiştir. Temel hedefi, kaç tane temel kişilik özelliğimizin bulunduğunu anlamak olmuştur. Bunun için de “faktör analizi” adını verdiği istatistiksel bir yöntem kullanarak temel hedefine ulaşmak için çalışmalar yapmıştır. Allport‟un sıraladığı 5000‟e yakın kişilik özelliğini faktör analizine tabi tutmuş ve kişiliğin yapısını oluşturan temel faktörleri keşfetmeye çalışmıştır. Sonuçta 16 faktör elde etmiştir. Başka araştırmacılar da faktör analizi çalışmaları sonucunda tutarlı sonuçlar elde etmiş ve farklı kişilik verilerini kullanarak kişiliğin beş boyutuna yönelik kanıtlar bulmuşlardır. En sık kullanılan boyutlar nevrotiklik, dışadönüklük, açıklık, uyumluluk

ve özdisiplindir. Bu boyutları Burger (2006), şu şekilde açıklamıştır:

 Nevrotiklik: Duygusal sıkıntı yaşayan ve duyguları aşırı değişiklik gösteren insanlar nevrotiklik boyutundan yüksek puan alırlar. Bu kişilik boyutundaki insanlar günlük yaşam olayları karşısında daha çok stres yaşarlar. Boyuttan düşük puan alan kişiler sakin ve uyumludur; ayrıca aşırı ve duygusal tepki göstermezler.

Dışadönüklük: Boyutun karşı ucunda içedönüklük kişilik özelliği bulunmaktadır. Dışadönükler; sosyal, enerjik, iyimser, sıcakkanlı ve girişken olarak tanımlanır. İçedönükler bu özellikleri tamamen göstermezler diyemeyiz ancak dışadönüklük kişilik özelliklerini daha az taşımaktadırlar. Dışadönük kişiler daha arkadaş canlısıdırlar.

(29)

Açıklık: Bu boyut deneyimlere açık olmak anlamındadır, kişilerarası ilişkilere açık olmak anlamında değildir. Bu boyuttaki kişilerin hayal güçleri zengin, yeni görüşlere uyum sağlayabilen, çok yönlü kişiler olduğu bilinmektedir. Bağımsız düşünme yeteneğine sahip kişilerdir. Bu da geleneksel düşünmemek anlamında, yeni bir şeyleri tercih etmek demektir. Sanatçıların, bilim adamlarının bu boyuttaki özellikleri taşıdığını düşünebiliriz.

 Uyumluluk: İşbirliğinden hoşlanan yardımsever, güvenilir, şefkatli, iyi birer sosyal ilişki ağına sahip, kavgacı olmayan, daha az çatışma yaşayan bireyler uyumluluk kişilik boyutlarına sahiptir. Rekabeti sevmezler, bu boyutun karşı ucundaki düşmanca ve kuşkulu hareket eden kişilerin aksine hareket ederler. Kişilerin uyumlulukları düşük ise, çıkarları ve inançları için kavgayı göze alacaklardır.

Özdisiplin: Özdisiplin boyutundan yüksek puan alan kişiler düzenli, kararlı, planlı bir yapıya sahiptir. Düşük puan alanlar ise dikkatini çabuk yitiren, güvenilmez olarak nitelendirilen, sorumluluklar konusunda daha az güvenilebilecek kişilerdir.

Ayırıcı özellik yaklaşımının diğer yaklaşımlarda olduğu gibi güçlü yönleri ve eksiklikleri vardır. Güçlü bir deneysel temelinin oluşu, uygulanabilirliği ve çok sayıda araştırma yapılmış olması güçlü yönleridir. Eleştiri almasının sebebi ise davranış sorunları ile başa çıkmak için yöntem önermemesi ve tam olarak üzerinde uzlaşılan bir çerçevesinin olmamasıdır (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Mccrea ve Costa-Büyük Beşli Modeli: McCrea & Costa kişiliğin sürekliliği

ve yapısını incelemek için faktör analizini kullanmışlardır. Öncelikle dışadönüklük ve deneyime açıklık boyutlarına odaklanmışlar, kısa bir süre sonra ise deneyime açıklık adını verdikleri yeni bir boyut keşfetmişlerdir. İlerleyen dönemde (1983-1985) bu üç boyutun ötesinde, kişiliğin beş temel boyutu olduğunu keşfetmişler ve bu beş boyutun ölçülebilmesini sağlayan bir ölçme aracı geliştirmişlerdir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Başlangıçta kişilik özelliklerinin sınıflaması olan beş faktör modeli, McCrea ve Costa‟nın, kendilerinden önceki kuramlara klinik deneyimler ve spekülasyonlara dayalı olarak geliştirildikleri gerekçesi ile karşı çıkmışlardır. Bu kuramların yerini,

(30)

geçmişin kavramsal içgörülerinden gelişen ve çağdaş ampirik araştırma bulgularına dayanan yeni kuramlara bırakması gerektiğini öne sürmüşlerdir. McCrea ve Costa beş kişilik boyutunun ya da bunlarla ilgili araştırma bulgularının bir kişilik kuramı geliştirmek için yeterli olmadığını, iyi bir kişilik kuramının elde edilen bu bulguları tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde organize etmesi gerektiğini belirtmişlerdir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Kişiliğin Beş Boyutu

McCrea ve Costa faktör analizi çalışmaları sonucunda beş temel kişilik özelliği olduğunu bulmuştur. Bunlar, nevrotiklik, dışadönüklük, deneyime açıklık, uyumluluk ve özdisiplindir.

McCrea ve Costa da Cattell ve Eysenck gibi, kişiliğin yapısını oluşturan temel boyutların iki kutuplu bir süreklilik arz ettiğini ve normal dağılım özelliği sergilediğini kabul etmektedir.

Nevrotizm: Bu kişiler, karakteristik olarak düşük özgüven, rahatsız edici derecede mükemmeliyetçi olma inancı gösterir ve karamsar davranış sergilerler. Umutsuzluk ve suçluluk duygularına, depresif duygulara ve üzüntüye meyillidirler (Costa & McCrea, 1999).

Bu boyutta yer alan kişiler, kaygılı, güvensiz, kendine acıyan kimselerdir ve stresle ilişkili ruhsal rahatsızlıklara daha yatkındırlar. Bu boyuttan düşük puan alan bireylere göre günlük olaylar karşısında daha sık stres yaşarlar. Bu boyutta düşük puan alan kişiler ise, aşırı ve uyumsuz duygusal tepkilere yatkın olmayan, sakin, rahat ve iyi uyum göstermiş kimselerdir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Dışadönüklük: Bu kişiler, sosyal olmaya eğilimli, sosyal yetenekleri güçlü, çok sayıda arkadaşa sahip, mesleki anlamda girişimci ruhlu, sporcu, genelde bir kulüp üyesi olan kişilerdir. Eğlenceyi seven, konuşkan, şakacı ve sevecen yapıdadırlar (Costa & McCrea, 1999, Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013). Bu boyutun diğer ucundaki kişiler ise, daha çok çekingen, mesafeli, ketum, sessiz, edilgen ve yalnızlığı seven kimselerdir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Deneyime Açıklık: Yeni ve farklı deneyimler arayışında olan insanlar deneyime açıklık boyutundan yüksek puan alırlar. Bağımsız düşünce yapısına sahip, geleneksel değerleri sorgulama eğiliminde olan yapıdadır. Bu boyuttan düşük puan alanlar ise, geleneksel değerleri korumaya ve belirli bir yaşam tarzı sürdürmeye

(31)

eğilimli, yeni şeylerden, insanlardan ya da deneyimlerdense alışkanlıklarını tercih eden kişilerdir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013). Değişikliği seven, yeniliğe açık, geniş bir hayal gücüne sahip, seyahate, farklı hobilere, farklı mutfaklara ilgi duyan, farklılıklara açık kimselerdir (Costa & McCrea, 1999).

Uyumluluk: Kişiler arası ilişkilerinde karşı tarafa itaatkar davranış sergileyen, affedici, yargılamayan bir dil kullanan, silik denebilecek nitelikte kötü bir üne sahip kişilerdir (Costa & McCrea, 1999).

Sorumluluk: Başarıya çok güçlü bir şekilde odaklı, liderlik yeteneği olan, uzun dönemli planlar yapabilme konusunda yetenekli, disiplinli, düzenli, kişilerdir (Costa & McCrea, 1999).

McCrea ve Costa (1999), kişiliğin merkezi ve periferik bileşenden oluştuğunu belirtir. Merkezi bileşenler, temel eğilimler, karakteristik adaptasyonlar ve kendilik kavramından; periferik bileşenler ise biyolojik temeller, nesnel yaşamöyküsü ve dış etkilerden oluşur (Costa & McCrea, 1999; Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013). Beş faktör modelinin odaklandığı nokta, temel eğilimler ve karakteristik adaptasyonlar arasındaki farktır (Costa & McCrea, 1999).

Temel eğilimler: Kişilik özellikleri içsel temel eğilimlerdir. Çocuklukta gelişir

ve yetişkinlikte en olgun seviyeye ulaşır ve bilişsel olarak sağlıklı bireylerde değişmezler. Temel eğilimler dar ve spesifik özelliklerden, geniş ve genele doğru hiyerarşik şekilde sıralanırlar. Nevrotizm, dışadönüklük, deneyime açıklık, uyumluluk ve sorumluluk bu hiyerarşide en üst sıradadır (Costa & McCrea, 1999).

Karakteristik adaptasyonlar: Kişiler zamanla kişilik özellikleri ve önceki

adaptasyonlarına uygun düşünce, duygu ve davranış biçimleri geliştirerek çevreye tepki verirler. Karakteristik adaptasyonlar, herhangi bir zamanda kültürel değerler ve kişisel hedefler açısından uygun olmayabilir. Zamanla, biyolojik olgunlaşma, çevredeki değişikliklere ve kasıtlı müdahalelere karşılık olarak değişirler (Costa & McCrea, 1999). Karakteristik adaptasyonlar, yani alışkanlıklar, beceriler, tutumlar, roller, ilişkiler, hem temel eğilimlerden hem de dış etkiler tarafından etkilenir. Karakteristik olmaları, kişilerin kalıcı psikolojik temelini yansıtmalarından; adaptasyon olmaları ise kişilerin sürekli değişen sosyal çevreye uyum sağlamasına yardımcı olmak amacından kaynaklanır. Temel eğilimler ile karakteristik

(32)

adaptasyonlar arasındaki temel fark, adaptasyonların esnek oluşudur (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Benlik kavramı: Kişinin kendi kişisel geçmişi ile ilgili gerçeklerden, kişiye

yaşamında bir amaç ve tutarlılık sağlayan kimlik duygusuna kadar değişen; kendisiyle ilgili düşünce, görüş ve değerlendirmelerden oluşur. Aslında bir karakteristik adaptasyondur (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Biyolojik temeller: McCrea ve Costa, temel eğilimleri etkileyen unsurların

biyolojik mekanizmalar, genler, hormonlar ve beyin yapısı olduğunu belirtir. Çevre temel eğilimler üzerinde değil, karakteristik adaptasyon üzerinde önemli şekilde etkilidir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Nesnel Yaşamöyküsü: Kişinin hayatı boyunca yaptığı, düşündüğü ve hissettiği

her şey yaşam öyküsüdür. Nesnel yaşam öyküsü, kişinin deneyimlerine ilişkin algısından çok, nesnel olarak bu deneyimlere vurgu yapar. (McCrea & Costa, 2003‟ten akt. Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Dış etkiler: çevrenin bizden talep ettikleri ve bize sundukları fırsatlara

verdiğimiz tepkiler dış etkilerle ilgilidir (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013). Kişiler çevreye kendi kişilik özelliklerine göre katılır ve yorumlarlar, tepki verdikleri çevreyi de etkilerler (Costa & McCrea, 1999).

2.3.1.2. Biyolojik YaklaĢım Kuramları

Eysenck: Kişilik ile ilgili yaptığı çalışmalarında faktör analizini kullanmıştır.

Ayırıcı özellik araştırmacıları 5 faktör üzerinde dururken kendisi dışadönüklük, nevrotiklik ve psikotiklik olmak üzere 3 boyutun üzerinde durmuştur.

Eysenck‟ e göre ilk boyut olan içedönüklük-dışadönüklük kişilik yapısına sahip insanların hem davranışları hem fizyolojik yapıları farklıdır. Çünkü dışadönük kişilerin içedönüklere göre beyin kabuğu uyarılması düzeyi düşüktür.

Nevrotiklik alt boyutuna göre olaylar ve durumlar karşısında hızlı tepki verenler, çok kararsız, duygusal olanlar bu boyuttadır. Bu tarz kişilerin yaşananlar karşısında ani iniş çıkışlar yaşaması söz konusudur. Kolay heyecanlanan, üzülen, öfkelenen ve çabucak depresyona girebilecek bir yapıları vardır.

(33)

Psikotiklik boyutundaki kişiler ise bencil, saldırgan, mesafeli, soğuk, anlayışsız, başkalarıyla ilgilenmeyen, genel olarak başkalarının haklarına ve iyiliğine kayıtsız olarak tanımlanırlar (Burger, 2006).

Eysenck‟e göre kişilikteki bireysel farklılıklar biyolojiden kaynaklanır ve bu noktada üç faktör önemlidir:

1) İçedönüklük-dışadönüklük zaman içinde tutarlıdır.

2) Kültür, eğitim ve çevresel farklılıklar farklı kişilik boyutlarının ortaya çıkmasını sağlar.

3) Kalıtımın dışadönüklük-içedönüklük, nevrotiklik ve psikotiklik kişilik boyutları üzerinde büyük bir etkisi vardır (Burger, 2006).

2.3.1.3. Psikanalitik YaklaĢım Kuramları

Freud: Freud, kapsamlı ve açıklayıcı ilk kişilik kuramını oluşturmuştur. Onun

sonrasında gelen kişilik kuramcıları, savundukları veya karşı oldukları durumları Freud‟un düşünceleri üzerinden sürdürmüşlerdir.

Freud, yapısal ve topografik olmak üzere iki kişilik kuramını ortaya atmıştır.

Topografik modelde bilinç, bilinçöncesi ve bilinçaltı şeklinde üçe ayırdığı

kişiliği, yapısal modelde benlik (ego), alt benlik (id) ve üst benlik (süperego) olmak üzere üçe ayırır. Alt benlik ile dünyaya geldiğimizi, bunun kişiliğimizin ilkel tarafını temsil ettiğini;

-çevreyle etkileşime geçtikçe, 2 yaş civarında kişiliğin diğer kısmı olan egonun gelişmeye başladığını ve yavaş yavaş gerçeklik ilkesinin devreye girdiğini;

-beş yaş civarındaki çocukta üst benliğin oluşmaya başladığını, bunun da kişiliğin toplumsal ve vicdani tarafı olduğunu anlatır.

Psikoseksüel Gelişim Dönemleri Kuramı‟nda, yetişkin kişiliklerimizin yaşamımızın ilk 5-6 yılındaki deneyimlerimizle oluştuğunu savunur. Buna göre kişilik oluşumunda dönemleri 5‟e ayırır. Oral, anal, fallik, gizil, genital dönem olarak sıraladığı her dönemde çocuk farklı bir cinsel uyarana odaklanır yani saplanır. Her dönemde yaşanabilecek travmatik durumların, söz ettiği psişik enerjinin saplanmasına sebep olacağını ve yetişkinlikte saplantılı gelişim döneminin

(34)

özelliklerini göstereceğini açıklamaktadır. (Burger, 2007; Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013; Geçtan, 2002; Topses ve Bulut Serin, 2012).

2.3.1.4. Yeni Freud’cu YaklaĢım Kuramları

Adler: Adler, Freud gibi, kişiliğin yaşamın ilk beş yılında şekillendiği görüşüne

sahiptir; ancak kişiliği bölünmez bir bütün olarak ele aldığı için kişiliğin yapısı ile ilgili varsayımlar öne sürmemiştir. Gelişim dönemi kavramını reddeder ve sosyal ilginin nasıl geliştirileceği, çocukluktaki yetersizlik duygularının aşağılık ve üstünlük kompleksine yol açmasının nasıl engelleneceği ve sağlıklı üstünlük çabalarına nasıl dönüştürüleceği üzerinde durur (Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2013).

Adler (1992) ‟e göre karakter; takınılan ruhsal tutumdur, insanın çevre karşısında aldığı tavırdır, saygınlık eğiliminin toplumsallık duygusuyla bağlantılı olarak amacına ulaşmak için izlediği temel doğrultudur. İnsanın bütün davranışı bir amaç tarafından belirlenir; bu amaç başkalarından üstün ve güçlü olma, başkalarına söz geçirme şeklinde kendini açığa vurur. Adler, tüm ruhsal olaylarda, özellikle karakter özelliklerinin oluşumda kalıtımın önemini yadsımamız gerektiğini belirtir. Karakter özellikleri, kişiyi saygınlığa oluşturacak araçlardır, hepsi bir araya gelir ve bir yaşam yöntemi oluştururlar. Bu özellikler birey tarafından erken bir dönemde olmakla beraber belli bir yaşam biçimine bağlı kalabilmek için sonradan edinilir (Adler, 1992).

Adler, karakter konusunda bir yargıya varırken her zaman insanı bir bütün olarak ele almamız gerektiğini; sadece bedensel etkenlere veya çevresel etkenlerin incelenmesine odaklanmanın yeterli olmayacağını savunur. Bu nedenle Adler, Freud‟un aksine insanı yalnızca aile içinde ele almaz; toplumsal yapı içinde bir bütün olarak değerlendirir (Topses ve Bulut Serin, 2012).

Jung: Jung analitik psikoloji şeklinde anılan psikoloji okulunu Freud ile

ayrılarak oluşturmuştur. Görüşlerinde mitolojiden ve Doğu dinlerinden söz eder ve bazı terimler kullanır.

Jung, kişiliği psişe kavramıyla adlandırır. Psişe, bilinçli ya da bilinçsiz tüm duygu ve düşünceleri içeren bir alandır. Kişiliğin temel işlevi, insanın fiziksel ve toplumsal çevresine uyum sağlayabilmesidir (Topses ve Bulut Serin, 2012).

Şekil

Tablo 1. Demografik DeğiĢkenlere ĠliĢkin Sonuçlar
Tablo  2.  Evlilik  Doyumu  ile  BEDÖ  Alt  Boyutları,  SDKT  Alt  Boyutları  ve  Yalnızlık  DeğiĢkenlerine ĠliĢkin Regresyon Analizi Sonuçları
Tablo  5.  Eğitim  Durumlarına  ĠliĢkin  Evlilik  Doyum  Puanlarının  Varyans  Analizi  Sonuçları
Tablo  5‟teki  varyans  analizi  sonuçlarına  bakıldığında  evli  kadınların  evlilik  doyumları  eğitim  durumlarına  göre  anlamlı  bir  farklılık  göstermektedir  [  (     )                 ]
+3

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmaya katılan evli bireylerin BEDÖ, EDÖ ve GRCDÖ aldıkları puanlar çocuk sahibi olma durumlarına göre BEDÖ alt boyutlarını oluşturan güvenilebilirlik,

To be discussed here more specifically are a brief history between Cameroon and Italian relations, phases of the diplomatic relations, visa challenges in Cameroon and the salvation

“Organizasyonun yüksek kaliteli mal ve hizmet üretmesinin” işletmeye karşı duygusal bağlılığı ne derece etkilediği sorusuna, ankete katılanların

like antibodies and show amazing versatility according to other bio-recognition components. Aptamers can be contemplated to recognize amino acids, peptides, proteins and

Partner mizahına ilişkin algılar ile eşlerin evlilik uyumu ve evlilik doyumu arasındaki ilişkinin incelendiği ikinci modelin analiz sonuçlarına göre kadınların

29 Temmuz 1918 tarihinde Osmanlı askerî havacılık teşkilatında yapılan yeni bir değişiklik ile Umuru Havaiye Müfettişliği kaldırılarak yerine Kuvayî Havaiye

Yaptıkları, sergiledikleri, gerçekleĢtirdikleri eylemler ve söylemlerle terör örgütlerinin genel özelliklerini taĢıyan Taliban Hareketi, dini söylem ve iddia üzerine