• Sonuç bulunamadı

10-15 yaş aralığındaki ilköğretim öğrencilerinde süt ve süt ürünleri tüketim alışkanlığı,laktoz sindirim güçlüğü ve intoleransı üzerine bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "10-15 yaş aralığındaki ilköğretim öğrencilerinde süt ve süt ürünleri tüketim alışkanlığı,laktoz sindirim güçlüğü ve intoleransı üzerine bir araştırma"

Copied!
85
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ÇOCUK GELĠġĠMĠ VE EV YÖNETĠMĠ EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

BESLENME EĞĠTĠMĠ BĠLĠM DALI

10-15 YAġ ARALIĞINDAKĠ ĠLKÖĞRETĠM ÖĞRENCĠLERĠNDE SÜT

VE SÜT ÜRÜNLERĠ TÜKETĠM ALIġKANLIĞI, LAKTOZ SĠNDĠRĠM

GÜÇLÜĞÜ VE ĠNTOLERANSI ÜZERĠNE BĠR ARAġTIRMA

ġEYMA TUTUMLU

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

YRD. DOÇ. DR. MEHMET AKMAN

(2)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

ġeyma TUTUMLU Ġmza

(3)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU

ġeyma TUTUMLU tarafından hazırlanan “10-15 YaĢ Aralığındaki Ġlköğretim Öğrencilerinde Süt ve Süt Ürünleri Tüketim AlıĢkanlığı, Laktoz Sindirim Güçlüğü ve Ġntoleransı Üzerine Bir AraĢtırma” baĢlıklı bu çalıĢma 22/06/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Unvanı Adı-Soyadı Ġmza

Yrd. Doç. Dr (BaĢkan) Mehmet AKMAN Yrd. Doç. Dr (Üye) Didem ÖNAY DERĠN Yrd. Doç. Dr (Üye) Seher ERSOY QUADIR

(4)

Süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra meydana gelebilecek birtakım sorunların (laktoz intoleransı, laktoz sindirim güçlüğü vb.) saptanması beslenmede çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu problemlerin tekrar oluĢmasını engellemek ve bu ürünlerden elde edilebilecek yararı arttırmak ise bu araĢtırmanın en önemli amaçları arasındadır.

Öncelikle yaptığım tüm akademik çalıĢmalarda yardımını esirgemeyen, çalıĢmalarıma güç katan ve bana yol gösteren tez danıĢmanı hocam, Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet AKMAN‟a, Bilimsel AraĢtırma Tekniklerini en iyi Ģekilde kavramamı sağlayan Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk GeliĢimi ve Ev Yönetimi Bölümü BaĢkanı Sayın Prof. Dr. Ramazan ARI‟ya, insan beslenmesinde araĢtırma yöntemleri dersiyle akademik eğitimimde sağladığı değerli katkıları için Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Beslenme Anabilim Dalı BaĢkanı Sayın Yrd. Doç. Dr. Nazan AKTAġ‟a, lisans eğitimimden beri nazik, hoĢgörülü ve sabırlı yaklaĢımıyla üst akademik eğitimi bana sevdiren ve çeviri yapma konusunda yönlendiren Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Seher Ersoy QUADIR‟a, çalıĢmalarımda yardımını esirgemeyen ve beni akademik eğitime teĢvik eden Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Nermin IġIK‟a, sistemli ve detaylara önem vererek çalıĢmayı öğreten Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Didem ÖNAY‟a, özellikle yabancı dil eğitimi için yönlendiren ve akademik eğitimin önemini kavratan Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Semahat ALTUHUL‟a, tezimin anket hazırlama ve verilerin değerlendirilmesi aĢamalarında destek sağlayan BaĢkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Muhittin TAYFUR‟a teĢekkür ederim.

Son olarak araĢtırmalarımda yardımcı olan tüm okullara, akademik eğitimim boyunca hep yanımda olan aileme ve bitmeyen enerjisiyle bana moral veren canım dostum Raziye Demir ARSLAN‟a sonsuz teĢekkürlerimi sunuyorum.

(5)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

n

cin

in Adı Soyadı Ana Bilim / ġeyma TUTUMLU Numarası 084238021009

Bilim Dalı

Çocuk GeliĢimi ve Ev Yönetimi Eğitimi A. B. D. / Beslenme Eğitimi B.D.

DanıĢmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet AKMAN

Tezin Adı 10-15 YaĢ Aralığındaki Ġlköğretim Öğrencilerinde Süt ve Süt Ürünleri Tüketim AlıĢkanlığı, Laktoz Sindirim Güçlüğü ve Ġntoleransı Üzerine Bir AraĢtırma

ÖZET

Bu araĢtırmanın asıl amacı, süt ve süt ürünlerinin insan vücudundaki biyoyararlılığını arttırmak ve kiĢide laktoz intoleransı oluĢma durumunda sağlık açısından ortaya çıkabilecek olumsuzluklar hakkında alınabilecek önlemler konusunda önerilerde bulunarak bilime katkı sağlamaktır.

AraĢtırma, 2009-2010 eğitim-öğretim yılı ikinci döneminde, Karaman Ġli sınırları içerisinde yer alan ve tesadüfî seçilen beĢ ilköğretim okulunda yapılmıĢ, yine tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 1000 öğrenciyle yürütülmüĢ, tarama modelinde kesitsel bir çalıĢmadır. AraĢtırma sonucu elde edilen veriler SPSS (Statistical Package for the Social Science) 17.0 paket yazılımı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Elde edilen verilerin gerektiği durumlarda frekans ve yüzde Ģeklinde parametrik analizleri yapılmıĢtır. Non-parametrik değerlendirmede khi kare (χ2) analizi kullanılmıĢtır.

Sonuç olarak, kız öğrencilerin %34,5‟inin, erkek öğrencilerin ise, %31,0‟inin her gün sütü tükettiği, öğrencilerin %50,6‟sının laktoz intoleransından Ģikâyetçi olduğu, laktoz intoleransından kesin olarak emin olduğunu söyleyen kesimin ise %1,5 ile sınırlı kaldığı ortaya çıkmıĢtır.

(6)

tiksinmelerine sebep olabilecek durumları ve laktoz intoleransıyla ilgili belirtileri takip etmeleri gerekmektedir.

ANAHTAR KELĠMELER: Laktoz intoleransı, laktoz sindirim güçlüğü, süt ve süt ürünleri tüketim alıĢkanlığı.

(7)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

en

cin

in Adı Soyadı Ana Bilim / ġeyma TUTUMLU Numarası 084238021009

Bilim Dalı

Çocuk GeliĢimi ve Ev Yönetimi Eğitimi A. B. D. / Beslenme Eğitimi B.D.

DanıĢmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet AKMAN

Tezin Ġngilizce Adı A Research on „Milk and Dairy Products Consumption Habits, Lactose digestion difficulties(lactose indigestion) and lactose Ġntolerance in Primary School Students between the Ages of 10–15‟

SUMMARY

The major purpose of this study is to contribute to science by increasing the bioavailabilities of milk and dairy products in human body and to make some recommendations about precautions that can be taken against potential health risks in case of an intolerance for lactose.

The research was carried out in five randomly selected primary schools in Karaman in the spring term of 2009-2010 academic year; it was a cross-sectional survey study conducted with 1000 participants who were randomly chosen. The data gained from the study were examined by using SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 17.0. The data gained were parametrically analyzed for frequencies whenever necessary. In the non-parametric analysis, chi-square (χ2) test was used.

As a result, the research indicated that 34,5 % of female and 31,0 % of male students consumed milk every day and that more than half of them (%50,6) did not suffer from lactose intolerance and the percentage of the students who were certain about their intolerance for lactose was limited to 1,5.

In this case, it is essential that especially parents should observe their children starting with the time when they start to be breast-fed until a certain age, and they

(8)

KEY WORDS: Lactose intolerance, Lactose digestion difficulties, milk and dairy products consumption habits.

(9)

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI ... ii

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ... iv ÖZET ... v SUMMARY ... vii ĠÇĠNDEKĠLER ... ix TABLOLAR DĠZĠNĠ ... x 1. GĠRĠġ ... 1 1.1. AraĢtırmanın Amacı ... 2 1.2. AraĢtırmanın Önemi ... 3 2. KURAMSAL TEMELLER ... 4

2.1. Sütün BileĢimi ve Beslenmedeki Önemi ... 4

2.2. Malabsorbsiyon ve Laktoz Ġntoleransı ... 7

2.2.1. Lüminal Faz ... 7

2.2.2. Mukozal Faz ... 7

2.2.3. Transport Faz ... 7

2.3. Laktoz Ġntoleransının Biyokimyasal Özellikleri ... 9

2.4. Laktoz Ġntoleransının Türleri ... 10

2.4.1. EriĢkin Tip Hipolaktazi ... 10

2.4.2. Konjenital Laktaz Eksikliği ... 11

2.5. Laktoz Ġntoleransında Beslenme Tedavisi ... 12

2.6. Laktoz Ġntoleransını Saptama Yöntemleri ... 14

2.7. Laktoz Ġntoleransıyla Ġlgili Bilimsel Terimler ... 14

2.7.1. Laktoz Ġntoleransı ... 14

2.7.2. Süt Ġntoleransı ... 14

2.7.3. Laktoz Sindirim Bozukluğu ... 15

2.7.4. Laktoz Malabsorbsiyonu ... 15

3. KAYNAK ÖZETLERĠ ... 16

4. ARAÇ-GEREÇ VE YÖNTEM ... 21

4.1. AraĢtırmanın Modeli, Yeri ve Zamanı ... 21

4.2. AraĢtırma Evreni ve Örneklem ... 21

4.3. AraĢtırma Verilerinin Toplanması ve Analizi ... 22

4.3.1.Verilerinin Toplanması ... 22

4.3.2.Verilerinin Analizi ... 23

5. BULGULAR VE TARTIġMA ... 24

5.1. Öğrencilerle Ġlgili Genel Bilgileri Yansıtan Bulgular ... 24

5.2. Süt ve Süt Ürünleri Tüketimini Yansıtan Bulgular ... 27

SONUÇ VE ÖNERĠLER ... 56

KAYNAKÇA ... 62

EKLER ... 66

Ek-1: KARAMAN VALĠLĠĞĠ VE ĠL MĠLLĠ EĞĠTĠM MÜDÜRLÜĞÜNDEN ALINAN RESMĠ ĠZĠN BELGESĠ ... 66

Ek-2: ANKET FORMU ... 67

Ek-3: SÜT TÜKETĠMĠNDEN SONRAKĠ GASTROĠNTESTĠNAL SEMPTOMLARI BELĠRLEME FORMU……….72

(10)

Sayfa No Tablo-1. AraĢtırmanın Yürütüldüğü Ġlköğretim Okulları ve Öğrenci Dağılımı ... 22

Tablo-2. Öğrencilerin YaĢ Gruplarının Cinsiyete ve Anlamlılık Düzeylerine Göre

Dağılımı(n=1000) ... 24 Tablo-3. Öğrencilerin Beden Kütle Ġndekslerinin (BKI) Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 25 Tablo-4. Öğrencilerin Sürekli Hastalıklarının Cinsiyete Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 26 Tablo-5. Öğrencilerin Süt Tüketim Sıklığının Cinsiyet ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 27 Tablo-6. Öğrencilerin Günlük Süt Tüketim Miktarlarının Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=328) ... 28 Tablo-7. Öğrencilerin Süt Ġçmekten HoĢlanma Durumunun Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 30 Tablo-8. Öğrencilerin Süt Ġçme AlıĢkanlığının Süresinin Cinsiyete Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=964) ... 30 Tablo-9. Öğrencilerin Sütü Tükettikleri Öğünlerin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=964) ... 31 Tablo-10. Öğrencilerin Süt Ġçmeyi Sevmeme Nedenlerinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri ( n=107) ... 33 Tablo-11. Öğrencilerin Süt Ġçmeyi Sevme Nedenlerinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=893) ... 35 Tablo-12. Öğrencilerin Sütte Tercih Ettikleri Yağ Oranlarının Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri(n=964) ... 37 Tablo 13. Öğrencilerin Geçirdiği Isıl ĠĢleme Göre Sütü Tüketim ġekillerinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=964) ... 38 Tablo-14. Öğrencilerin Sütün Sıcaklığına Göre Süt Tüketim ġekillerinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=964) ... 39 Tablo-15. Öğrencilerin Ġçindeki Katkı Maddesine Göre Süt Tüketim ġekillerinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı(n=964) ... 41 Tablo-16. Öğrencilerin Süt Ürünlerini Tüketme Sıklığının Dağılımı (n=1000) ... 43 Tablo-17.Öğrencilerin Az Miktarda Laktoz Ġçeren Ürünleri Tüketim Sıklığı(n=1000) .. 44 Tablo-18. Öğrencilerin Süt Ürünleri ve Az Miktarda Laktoz Ġçeren Ürünleri Tükettikten Sonra Gördükleri Belirtilerin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 45 Tablo-19.Öğrencilerin Laktoz Ġçeren Ürünleri Tükettikten Sonra Gördükleri Belirtilerin ġiddetinin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=455) ... ..47 Tablo-20.Öğrencilerin Süt Tükettikten Sonra Gördükleri Belirtilerin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=964) ... 48 Tablo-21. Öğrencilerin Laktoz Ġntoleransından ġikayetçi Olma Durumunun Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) ... 50

(11)

Tablo-23. Öğrencilerin Laktoz Ġntoleransında Uyguladıkları Tedavi Yönteminin Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri(n=342)...53 Tablo-24. Öğrencilerin Süt Ġçerek Yaptığı Uygulamada OluĢan Belirtilerin ve ġiddetinin Ġçilen Süt Miktarına Göre Dağılımı (n=30) ...54

(12)

1.GĠRĠġ

Süt, içerdiği protein, laktoz, mineral maddeler, vitamin ve yağ yönünden oldukça zengin bir besin maddesi olarak bilinmektedir. Süt proteini olan kazein ile süt karbonhidratı olan laktozun doğada sadece sütte bulunması sütün besin değerini daha da arttırmaktadır.

Sütte bulunan esansiyel aminoasitlerin, özellikle çocuklarda geliĢmeyi olumlu yönde etkilediği, içerdiği kalsiyumun kemik geliĢimini artırdığı ve ileri yaĢlarda görülen kemik erimesini engellediği bilinmektedir. Laktozun yapısında bulunan galaktozun da beyin hücrelerinin geliĢimindeki payı büyüktür (Çapraz ve Yılmaz,2005:1). Bu nedenle büyüme çağındaki çocuk ve gençlerin günde en az 500 g (yaklaĢık iki su bardağı) süt ya da ona eĢdeğer yoğurt, peynir vb. süt tüketmesi önerilir (Nahcivan,2006:38). Ne yazık ki süt, en önemli besin maddeleri arasında sayılmasına rağmen tüketim miktarına bağlı olarak geliĢen çeĢitli klinik Ģikayetler nedeniyle pek çok kiĢi tarafından tüketimi sınırlanmakta veya tüketilmemektedir (Yücemen,1993:1).

Besinlerin sindirim kanalından geçerken absorbe edilmelerinde birtakım sorunlar yaĢanabilir. Bu durum ise malabsorbsiyon olarak nitelendirilir (Kılıç ve Özin,2007:199).

Besin malabsorbsiyonlarından biri olan laktoz intoleransı, bireylerde en sık görülen karbonhidrat emilim bozukluğudur. Laktaz, ince bağırsakta bulunan bir enzim olup, laktozun hidrolize olması için gereklidir. Laktaz enzimi eksikliğinde, ince bağırsakta laktoz birikir ve böylece osmotik yük ve gaz oluĢumu artar (Akbulut vd.,2008:22). Ayrıca, laktoz kalınbağırsakta bulunan bakterilerin oluĢturdukları enzimlerle parçalanır, fermantasyona uğrar ve bu fermantasyon sonucu kısa zincirli yağ asitleri, hidrojen, karbondioksit ve çeĢitli asitler oluĢur. Laktoz içeren gıdalar alındıktan sonraki 2.5 saat içinde bağırsakta gaz toplanır ve bu kiĢilerde ĢiĢkinlik, karın ağrısı, kramplar, diyare ve zaman zaman kusma gibi rahatsızlıklar görülür (Karslıgil,2003:138;Kırdar, 2009:54).

(13)

Genelde insanlarda laktaz enzimiyle ilgili olarak ortaya çıkan problemler, bu enzimin doğuĢtan hiç olmamasından veya doğumdan itibaren süt içme alıĢkanlığının azalması nedeniyle, ince bağırsakta yetersiz miktarda bulunmasından kaynaklanır (Kırdar,2009:54). Birincisine “konjenital laktaz eksikliği”, sonradan oluĢana ise “eriĢkin tip hipolaktazi” denir (Özden,2007:167). Laktaz enzim eksikliği olan her insanda semptom görülmese de, bu insanlarda laktoz intoleransı olduğu kabul edilir (Yerlikaya ve Karagözlü,2008:808).

Laktoz intoleransı terimi sıklıkla “laktoz emilim bozukluğu” teriminin eĢ anlamlısı olarak kullanılır ki bu durum aslında doğru değildir. Laktoz emilim bozukluğu sadece laktozun yetersiz emilmesi olarak ifade edilebilir (Hertzler and Clancy,2003:582).

1.1.AraĢtırmanın Amacı

Bu araĢtırmanın konusunu, 10-15 yaĢ grubu ilköğretim öğrencilerinin süt ve süt ürünleri tüketim alıĢkanlıkları, laktoz sindirim güçlükleri ve intoleranslarının saptanması oluĢturmaktadır. Bu araĢtırmanın asıl amacı ise, süt ve süt ürünlerinin insan vücudundaki biyoyararlılığını arttırmak ve kiĢide laktoz intoleransı oluĢma durumunda sağlık açısından meydana getireceği riskler hakkında alınabilecek önlemler hususunda önerilerde bulunarak bilime katkı sağlamaktır.

Bu araĢtırmanın alt amaçları Ģunlardır:

10-15 yaĢ grubu ilköğretim öğrencilerinin süt tüketim alıĢkanlıkları hakkında bilgi edinmek.

Süt tüketiminden sonra meydana gelebilecek gastrointestinal semptomları belirlemek.

Laktoz sindirim güçlüğü ve intoleransının var olma durumunu ve düzeyini tespit etmek.

(14)

1.2.AraĢtırmanın Önemi

Bu araĢtırma, beslenmede çok önemli bir yer tutan süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra meydana gelebilecek birtakım sorunların (laktoz intoleransı, laktoz sindirim güçlüğü vb.) saptanması, bu problemlerin tekrar oluĢmasını engellemek ve bu ürünlerden elde edilebilecek yararlar açısından oldukça önemlidir. Ayrıca puberte dönemindeki öğrencilerin süt ve süt ürünlerini tüketim alıĢkanlığıyla ilgili bilinmeyen bazı gerçekleri ortaya çıkarması açısından da önem taĢımaktadır.

(15)

2.KURAMSAL TEMELLER

2.1.Sütün BileĢimi ve Beslenmedeki Önemi

Süt bileĢiminde 85 dolayında farklı besin öğesi bulundurmaktadır (Çetin,2003:1). Normal bir inek sütünde ortalama olarak; %87.2 su, %3.7 yağ, %3.5 protein, %4.9 laktoz, %0.7 oranında mineral madde ve iz miktarlarda vitaminler, enzimler, organik asitler, koruyucu maddeler, hormonlar ve gazlar bulunmaktadır. Ayrıca 1 kg. sütün vereceği enerji ise bileĢimindeki yağ, protein ve laktozun miktarlarına bağlı olarak ortalama 695.3 kaloridir (ġimĢek vd.,2005:24).

Ġnsanların günlük tüketmesi gerekli olan süt miktarı, kiĢinin içinde bulunduğu duruma göre değiĢmektedir. Günlük olarak tüketilmesi önerilen ortalama süt miktarı bebekler için 700 g, çocuklar için 400 g, gençler için 350 g, yetiĢkinler için 250 g, hamile ve bebek emziren kadınlar için 500 g ve yaĢlılar için 350 g‟dır (Çelik vd.,2005:6).

Yapılan araĢtırmalara göre; 1 litre süt yetiĢkinlerin günlük kalsiyum ve fosfor gereksinimlerinin tamamını, 10-12 yaĢları arasındaki çocuklarda tamamına yakın bir kısmını, yine 1 litre süt yetiĢkin ve çocukların günlük riboflavin ve kobalamin gereksinimlerinin tümünü, günlük proteinin ise yarısını karĢılamaktadır (Aktaran:ġimĢek vd.,2005:24).

Türkiye'de kiĢi baĢına içme sütü tüketimi 15 kg/yıl iken, AB'de 95 kg/yıl, ABD'de 95 kg/yıl, Rusya'da 94 kg/yıl dır. Diğer taraftan 1998 yılında, dünya ortalamasında kiĢi baĢına 93,7 litre süte eĢdeğer süt ve süt ürünleri tüketilirken, bu rakam ABD'de 292,0 litre, AB'de 342,5 litre ve Türkiye'de ise 155 litre olarak hesaplanmaktadır (Aktaran:Çelik vd.,2005:5). Ülkemizde süt genellikle süt ürünlerine iĢlenerek tüketilmektedir (ġimĢek vd.,2005:24).

1974 Türkiye Ulusal Beslenme AraĢtırması sonuçlarına göre süt–yoğurt tüketimi kiĢi baĢına günlük 78.7 g iken, 1984 yılı araĢtırmasında 69 grama düĢmüĢtür (Aktaran:Ünal ve Besler,2006:1).

(16)

Türkiye‟de üretilen sütün yaklaĢık %40‟ı tüketiciye çiğ süt (sokak sütü/açık süt) olarak ulaĢtırılmaktadır. Modern iĢletmelerde iĢlenen süt oranı yaklaĢık %20 iken, hijyenik Ģartları düĢük mandıralarda iĢlenen süt miktarı ise %40‟dır. Öte yandan, kooperatifler ve diğer organizasyonlar aracılığıyla toplanarak soğuk zincir içerisinde ve hijyenik Ģartlarda sanayi kuruluĢlarına verilerek iĢlenen sütün toplam üretilen süt içerisindeki oranı Danimarka, Hollanda ve Ġrlanda‟da yaklaĢık %98, Yunanistan ve Ġspanya‟da ise %78‟dir (Aktaran:Akbay ve Tiryaki,2007:89).

Okul çağı çocuklarında ise süt tüketimini gösteren ulusal düzeyde veriler sınırlıdır. Ankara Tabip Odası verileri, Türkiye'de kiĢi baĢına düĢen iĢlenmiĢ ve ambalajlanmıĢ süt tüketiminin yılda 6 litre ile Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde yer aldığını göstermektedir. Yine Türkiye'de çocuk ve adölesanlarda süt ve ayran tüketimi (%10-25) oldukça düĢük oranlardadır. Vitamin yetersizliği olan öğrencilerin oranı ise (%60-85) oldukça yüksek olup kalsiyum ve riboflavin yetersizliğinin temel nedeni olarak özellikle süt ve süt ürünlerinin yetersiz düzeyde tüketilmesi gösterilmektedir (Aktaran:Nahcivan,2006:39).

Çocuklarda süt tüketimini inceleyen çalıĢmalarda çocukluktan adölesan dönemine geçiĢ sürecinde olan yaĢlarda günlük süt tüketiminde giderek azalma olduğu ve bu azalmada gazlı içecek tercihinin önemli rolü olduğu vurgulanmaktadır. (Aktaran:Nahcivan,2006:43).

Nahcivan (2006)‟ın çalıĢmasından elde edilen bilgilere göre, 10-14 yaĢ grubundaki çocuklarda yetersiz süt tüketme durumu 6-9 yaĢ grubuna göre 2.5 kat daha fazla bulunmuĢtur. Bu durum ilkokuldan ortaokula geçiĢ dönemindeki çocukların yetersiz süt tüketimi yönünden riskli olduklarını göstermektedir (Nahcivan,2006:43).

Çocuklarda süt tüketim davranıĢlarının incelendiği bir çalıĢmada soğuk sütün çocuklar tarafından daha fazla arzu edildiği, farklı tat ve renkte paketlenen sütlerin çocuklar arasında ilgiyi artırdığı rapor edilmiĢtir. Bu çalıĢmada süt tüketimi ile sütten hoĢlanma, sütün sıcak/soğuk içilmesi ve eve alınan süt türünün anlamlı bir fark yaratmadığı bulunmuĢtur (Aktaran: Nahcivan,2006:43).

(17)

Çocukluk yıllarında yeterli süt tüketimi, büyüme ile ilgili olduğu kadar yaĢam boyu sağlıklı yeme alıĢkanlıkları kazanma ve sağlığı geliĢtirme ile de ilgilidir. Çocukluk ve gençlik yılları süt içme alıĢkanlığının kazandırılmasında ve doğru beslenme davranıĢlarının geliĢtirilmesinde kritik öneme sahiptir. Çocukluk ve gençlik yıllarında süt içme gibi koruyucu önlemlerin sağlık yönünden önemine inanan ülkelerdeki uygulama örnekleri, beslenme sorunlarına yönelik nedenlerin incelenerek önceliklerin belirlenmesi, etkin politikaların oluĢturulması, uygulanması, izlem ve değerlendirmelerin yapılmasının gereğine iĢaret etmektedir. Süt tüketim alıĢkanlığının istenen oranlara ulaĢtırılması, süt içmeyi etkileyen etmenlerin belirlenerek çözüm yolları üretilmesi ve süt tüketim kültürünün geliĢtirilmesi ile olanaklı olabilir. Bu konuya yönelik olarak uygulanan stratejiler arasında en belirgin olanı ve pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de denenmiĢ olan "Okul Sütü" programlarıdır. Bu programların uygulama biçimi sistemli olmamakla birlikte zaman içinde yaĢama geçirilen pilot uygulamalar sonucunda okul çocuklarının beslenmesinde önemli bir destek olduğu belirtilmektedir (Nahcivan, 2006: 39).

ÇeĢitli araĢtırmalarda, çocukluk ve gençlik dönemindeki yetersiz süt tüketiminin sağlık algıları, beslenme eğitiminin olmayıĢı, farklı içecek seçeneklerinin bulunması, süt tipi ve ısısı, ebeveyn ve akranın olumsuz rol model olması gibi nedenler ile iliĢkili olduğu ileri sürülmektedir. Türkiye'de ise baĢta süt üretimindeki yetersizlik olmak üzere, açık süt kullanımı, pastörize sütlerin daha pahalı olduğu inancı ve sütün satın alınmasında ekonomik kaygıların halen yaygın olması süt tüketimini azaltan diğer nedenler arasında sayılabilir (Aktaran: Nahcivan, 2006: 39).

Beslenme fizyolojisi açısından en uygun olanı olanaklar çerçevesinde sütün doğal haliyle tüketilmesidir. Bunun en önemli nedeni, sütün çeĢitli biçimlerde mamul maddelere iĢlenmesi ve dayanıklı hale sokulması sırasında bileĢimindeki bazı besin elementlerinde kayıpların ortaya çıkmasıdır. (ġimĢek vd.,2005:24).

(18)

2.2. Malabsorbsiyon ve Laktoz Ġntoleransı

Malabsorbsiyon tıbbi olarak; diyet ile alınan besin maddelerinden yağ, karbonhidrat, protein, vitaminler, su ve minerallerden biri ya da daha fazlasının absorbsiyonundaki yetersizlik olarak ifade edilmektedir. Maldijesyon ise; gastrointestinal sistem içindeki besin maddelerinin hidrolizinin yetersizliğidir. Bu iki terim temelde patofizyolojik anlamda farklı olmalarına rağmen, sindirim ve absorbsiyon iĢlemlerinin birbiri ile iç içe geçmiĢ olmasından dolayı, klinikte ortaya çıkan semptom ve komplikasyonlar malabsorbsiyon adı altında değerlendirilmektedir (Kılıç ve Özin,2007:199).

Besinlerin sindirim ve emilimi 3 fazda oluĢmaktadır. Bu fazlar, lüminal faz, mukozal faz, transport fazları olarak adlandırılır. Bu fazlarda meydana gelen malabsorbsiyon durumları Ģöyle açıklanabilir:

2.2.1. Lüminal Faz: Pankreastan salınan lipaz, kolipaz, proteaz, amilaz protein ve karbonhidratları hidrolize eder. Bu nedenle pankreas dıĢ salgı yetersizliğinde malabsorbsiyon ortaya çıkar. Duodenal pH‟nın düĢük olduğu durumlarda enzimlerin inaktivasyonu ve barsak lümeninde miçel oluĢturmaya yeterli safra tuzu olmadığı hallerde, yağda eriyen vitaminlerin emilimi bozulur. Gıdalarla alınan besin maddeleri lümende diğer gıdalarla birleĢerek absorbsiyona engel olabilir. Emilim için gerekli olan faktörlerin eksikliği de lüminal fazda malabsorbsiyona neden olur.

2.2.2. Mukozal Faz: Barsak mukozasında epitel hücrelerindeki spesifik enzimler sayesinde karbonhidratlar parçalanır. Bu enzimlerin eksikliği, operasyon ya da hastalıklara bağlı olarak ince barsak emilim yüzeyinin azalması sonucu, mukozal hasarlanma, kullanılan ilaçlar, enterosit transportunda bozukluk mukozal fazda malabsorbsiyona neden olur.

2.2.3. Transport Faz: Emilen besin maddelerinin dokulara transportu sırasında lenfatik sistemin obstrüksiyonu, ince barsaklardaki vasküler yetersizlikler malabsorbsiyona neden olur (Kılıç ve Özin,2007:199).

(19)

Malabsorbsiyonlu hastalarda en sık rastlanan bulgular kronik diyare, steatore, karın ağrısı, distansiyon, gaz, kilo kaybı, anemi, tetani, ödem, osteoporoz, ya da eriyen vitamin, mineral eksikliği bulgularıdır (Kılıç ve Özin,2007:200).

Besinler yoluyla alınan karbonhidratlar baĢlıca; niĢasta, sukroz ve laktozdur. Laktoz ise, glukoz ve galaktozun birleĢmesiyle oluĢan diğer bir disakkarittir (Turhan vd.,1999:71).

Süt ve süt ürünlerindeki temel karbonhidrat laktozdur. Laktozun sütteki miktarı %4,4 ile %5,2 arasındadır. Laktoz enerji kaynağı olduğu kadar yapısında bulunan galaktoz da beyin dokusundaki glikolipitlerin kaynağını oluĢturmaktadır. Laktoz, aside dayanıklı olduğundan midede hidrolize uğramadan incebağırsaklara gelir. Normalde laktoz incebağırsaklarda mukozadaki epitel hücrelerinin fırçamsı kenarında bulunan laktaz enzimi (β-galaktosidaz) ile glukoz ve galaktoza parçalanır. OluĢan bu monosakkaritler absorbe olur ve enerji kaynağı olarak kullanılır. Laktozun hidrolizi yavaĢtır (Karslıgil,2003:138;Özden,2007:167).

Laktoz intoleransı farklı Ģiddette oluĢabilmektedir. DüĢük bağırsak laktaz aktivitesine sahip birçok insan, bir bardak sütü rahatsızlık hissetmeden tolere edebilir. Bazı kiĢiler sütün az miktarlarını tolere edebilirken, bazıları sadece yoğurt ve peyniri tolere edebilmekte, bazıları ise hiç bir süt ürününü tüketememektedir. Laktoz intoleransı olan bireylerde, diğer besinler ile kalsiyum gereksinmesinin karĢılanması oldukça zordur.

Diyette, süt yerine fermente süt ürünlerinin kullanılması ile laktoz intoleransı olan kiĢilerde daha az semptomun ortaya çıktığı belirlenmiĢtir (Rakıcıoğlu,2008:12; Yerlikaya ve Karagözlü,2008:808).

Kırdar vd.(2009)‟nin çalıĢmasından elde edilen bilgilere göre bölgeden bölgeye farklılık gösteren laktoz intoleransının ülkemizde % 36.6 olduğu saptanmıĢtır. Laktoza intoleransı olan kiĢilere 500 ml düĢük yağlı süt verildiğinde bağırsak ağrıları ve diyare görüldüğü ve aynı hastalara 500 ml acidophilus'lu süt

(20)

verildiğinde ise hiçbir yan etkiye rastlanmadığı tespit edilmiĢtir (Kırdar vd.,2009:54).

Laktoz intoleransı, bakteriyel ve viral birçok etkenle de geliĢebilmektedir. Laktoz intoleransı yapan bakteriler arasında Enteropatojenik E.Coli(EPEC), Campylobacter, Enteroinvaziv E.Coli (EIEC) ve Salmonella bulunmakta, viral etkenler arasında rotavirüs bulunmaktadır (Kılıç,2000:30).

3-5 yaĢlarından sonra sıklıkla genetik yapıdan dolayı intestinal laktoz aktivitesi düĢer (Hertzler and Clancy,2003:582). Laktoz intoleransı nadir görülen bir durum olmayıp çok yaygındır. 30-50 milyon civarı Amerikalı laktoz intoleranslı olarak değerlendirilmiĢtir. Belli etnik ve ırksal populasyonlar diğerlerinden daha fazla etkilenmektedir. Asya kökenli Amerikalıların %90 kadarı, Afrika kökenli Amerikalıların ve Amerika kökenlilerin %75‟i laktoz intoleranslıdır. Türkiye‟de ise laktaz yetmezliği yetiĢkin popülasyonda %84‟dür. Rotavirüslerce oluĢan laktaz yetmezliği 10-14 gün sürmektedir (Aktaran:Özden,2007:167;Aktaran:Kılıç,2000:15-16).

Laktoz intoleransı, büyük çapta gut ve sistemik semptomlara neden olur. Fakat özellikle en belirgin sendrom, kalp çarpıntısı ve ritm bozukluğunun oluĢumudur. (Campbell,2004:226).

2.3. Laktoz Ġntoleransının Biyokimyasal Özellikleri

Alınan laktozun bir kısmı kolona gelerek bakteriyel fermentasyona uğrar ve laktik asit gibi asitler, CO2, H2, metan gibi gazlar oluĢur. Ortamın pH‟sı asit tarafa kayar böylece patojen mikroorganizmaların üremesi olanaksız hale gelir. Ortamın asidik hale gelmesi asidofilik mikroorganizmaların çoğalmasını kolaylaĢtırır. Bazı araĢtırıcılar pütrefaksiyon bakterilerinin baskılanması sonucu otoentoksikasyonun önlenebileceğini ve yaĢam süresinin de uzayabileceğine inanmaktadır. Bu nedenle son yıllarda süt ve süt ürünlerinin beslenmede fazla yer alması için önemli çaba gösterilmektedir.

(21)

YetiĢkinlerde laktaz yetmezliği sık görülen bir durum olmakla birlikte emzirme döneminde bulunan bebeklerin ince barsak epitelindeki fırçamsı kenarda yeteri kadar laktaz enzim aktivitesi vardır ve laktoz kolaylıkla glukoz ve galaktoza parçalanır. Bebek sütten kesildikten sonra bu enzim aktivitesi bazı toplumlarda süratle düĢerken batı toplumlarında bu enzim azalması görülmemektedir. Laktaz yetmezliği olan toplumlarda süt (200-300 cm3‟den fazla) içildiği zaman laktoz bol

miktarda kalın barsağa geçer. Kalın barsakta bakteriyel b galaktosidaz ile parçalanır, kısa zincirli yağ asitleri, CO2, H2, Metan husule gelir. Bu insanlarda karın ağrısı, gaz, ĢiĢkinlik, ishal, bulantı gibi yakınmalar görülür. Bu insanlar sütü yeterince tolere edemezler. Bu kiĢilere laktoz intolerant denir (Özden,2007:167). 2.4.Laktoz Ġntoleransının Türleri

Genelde insanlarda laktaz enzimiyle ilgili olarak ortaya çıkan problemler, bu enzimin doğuĢtan hiç olmamasından veya doğumdan itibaren süt içme alıĢkanlığının azalması nedeniyle, ince bağırsakta yetersiz miktarda bulunmasından kaynaklanır (Kırdar,2009:54). Birincisine “konjenital laktaz eksikliği”, sonradan oluĢana ise “eriĢkin tip hipolaktazi” denir (Özden,2007:167). Laktaz enzim eksikliği olan her insanda semptom görülmese de bu insanlarda laktoz intoleransı olduğu kabul edilir (Yerlikaya ve Karagözlü,2008:808).

Konjenital yetmezlik Asya, Afrika, Güney Amerika, Ortadoğu ve Amerikan zencilerinin 3/4‟ünde görülür. KazanılmıĢ laktaz yetmezliği ise çocuk ve yetiĢkinlerde gastrointestinal hastalıklar (mukozal) sonucu ortaya çıkar. Ülkemiz de konjenital laktaz yetmezliği yüksek olan (%84) ülkeler arasındadır (Aktaran: Özden,2007:167).

2.4.1. EriĢkin Tip Hipolaktazi

Ġkincil laktoz malabsorbsiyon sendromları, ince bağırsak mukozasının zarar görmesi nedeniyle, ince bağırsaktaki bir dizi fonksiyon bozukluğuyla iliĢkilidir. Ġkincil laktoz malabsorbsiyonunun en sık görülen nedeni, diyareyle birlikte görülen gastrointestinal enfeksiyondur (Seakins,1983:4).

(22)

Ġnsanlarda en sık görülen genetik yetmezlik sendromu intestinal laktaz eksikliğidir. Konjenital laktaz eksikliği olguları dıĢında, miyadında doğanlarda yeterli düzeyde laktaz aktivitesi söz konusudur ve bu aktivite düzeyi eriĢkin dönemde devam edebilir. EriĢkin tip laktaz eksikliğinde laktaz enzim aktivitesi azalmıĢ olmakla birlikte, bu bireylerin çoğunda laktoz sindirimi kısmen de olsa gerçekleĢmektedir. Laktaz eksikliğinin saptanması için günümüzde birçok test uygulanabilmesine rağmen, (laboratuar olarak gösterilen laktoz intoleransı ile klinik belirtiler arasında zayıf bir korelasyon bulunduğundan) süt alınmasını takiben geliĢen kronik fonksiyonel gastrointestinal yakınmaları olan hastalarda baĢlangıçta en iyi yaklaĢım laktoz içeren besinlerin diyetten çıkarılmasıdır. Diyetin düzenlenmesi tedavinin temelini oluĢturur. Hipolaktazik bireylerin birçoğu, laktoz miktarı bireysel olarak değiĢmekle birlikte tolere edebilirler. Bu nedenle tedavide diyetten tüm süt ve süt içeren ürünlerin çıkarılması yerine, bireysel olarak belirlenen ve semptomların oluĢmadığı düzeyde bir kısıtlama yapılmalıdır (Turhan vd.,1999:72). Bu olgularda laktozsuz sütler veya soya sütü kullanılabilir. Kalsiyum desteği yapılmalıdır. (Dalgıç,2007:120).

2.4.2. Konjenital Laktaz Eksikliği

Ġntestinal laktaz enzim aktivitesinin konjenital yokluğu nadir görülen bir tablodur. EriĢkin tip hipolaktaziden bazı farklılıklar gösterir. Burada genellikle sütün alınmasından kısa bir süre sonra semptomlar meydana gelir. Yine konjenital laktaz eksikliğinde; intestinal laktaz aktivitesi ya hiç yoktur ya da eriĢkin tip hipolaktazide görülenden belirgin olarak daha düĢük düzeydedir. Ġntestinal mukozanın yapısı, laktaz dıĢındaki diğer disakkaridazların düzeyi ve intestinal absorptif kapasite normaldir (Turhan vd.,1999:72). DıĢkıda laktoz saptanır. Laktozsuz beslenme ile yenidoğan kilo almaya baĢlar. Akdeniz Ülkeleri ve siyah ırkta yaygındır (Pehlivanoğlu,2007:16). Anne sütü veya laktoz içeren mamalar kesildiğinde ishal geriler. Tedavide laktozsuz mamalar tercih edilmelidir (Dalgıç,2007:120).

DoğuĢtan gelen laktaz eksikliği, vücuda laktoz alındığında ciddi dehidrasyon ve diyareye neden olarak yaĢamı tehdit edebilir. Kusma, diyare ve

(23)

karın ağrısı ilk anne sütü alımından itibaren görülmektedir. Eğer diyet malnütrisyon görülmeye baĢlandıktan sonra değiĢtirilmezse laktozüri ve sonunda ölüm meydana gelebilir (Seakins,1983:1).

Konjenital laktaz eksikliği, yenidoğan (neonatal) laktaz eksikliğiyle karıĢtırılabilir. Prematüre bebekler, hayatlarının 2. veya 3. haftasına kadar yetersiz laktaza sahip olabilirler. Bu geçici bir durumdur (Seakins,1983:1-3).

2.5.Laktoz Ġntoleransında Beslenme Tedavisi

Laktaz eksikliği, süt ve süt ürünlerinin olmadığı özel bir diyetle baĢarılı olabilir. Fakat kalsiyum eksikliği laktozsuz diyet uzun süre uygulandığında ortaya çıkabilir. Kolondaki anaerobik bakterilerin modifikasyonunu sağlayan probiyotikler ve antibiyotikler, tedavi için alternatif bir yol olabilir (Cappello ve Marzio,2004:316-317).

Laktoz intoleransında beslenme tedavisinde genel olarak, laktoz içeren besinler (baĢlıca süt olmak üzere sütlü tatlı ve dondurmalar) diyetten çıkartılır. Ancak laktoz intoleransını önlemek için de, her gün bir su bardağı sütün düzenli olarak baĢka besinlerle birlikte tüketilmesi uygun olabilir. Laktoz intoleransı olanlarda süt ve ürünleri kısıtlandığı için mutlaka kalsiyumu yüksek diğer besinler verilmelidir (Arlı vd.,2002:136-137). Buna ek olarak, hastalara süt yerine yoğurt tüketimi önerilmektedir (Akbulut vd.,2008:22). Bebekler için laktoz içermeyen özel mamalar vardır. Bunlar soya fasulyesiyle hazırlanan mamalardır. Sükroz, glukoz ve dekstrinle hazırlanır. Ayrıca gaitada reduktan maddeler aranarak ve pH yükselmeleri (4.5) kontrol edilerek hastalar izlenir (Tunçdoğan ve Tunçdoğan,1985:210).

Laktoz intoleranslı bazı insanlar, laktoz içeren besinleri sindirebilmek için sıvı ya da tablet Ģeklinde laktaz almaya ihtiyaç duyarlar. Özellikle çocuklar, normal olarak ihtiyaç duydukları kalsiyumu süt ve süt içeren gıdaların dıĢında laktoz içermeyen yeĢil sebzeler, balık ve diğer kalsiyum bakımından zengin gıdalardan temin edebilirler (Kılıç,2000:15-16).

(24)

Günlük fermente ürün kullanımı, laktoz intoleransının üstesinden gelmek için bir yol olarak kullanılmaktadır. Örneğin yoğurt, laktoz intoleransı olan bireylerde laktoz emilimi ve toleransını arttırmaktadır. Bu durumun yoğurttaki starter kültür bakterilerinin içindeki (Streptococcus salivarius subsp. thermophilus and Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus) β-galactosidase varlığıyla ilgili olduğu belirtilmektedir (Hertzler and Clancy,2003:583).

Süt ile ilgili olguların %80‟inde diyare vb. görülürken yoğurt ile %20‟sinde semptom oluĢtuğu araĢtırmalarda ortaya konmuĢtur. Yoğurdun oluĢması sürecinde sütteki laktozun %20- 30‟u fermentasyona uğrayarak glukoz ve galaktoz açığa çıkar. Açığa çıkan glukoz da fermentasyon ile laktik aside dönüĢür. Yoğurt oluĢum sürecinde laktoz azalmakla birlikte yoğurdun kalitesini arttırmak için süt tozu ile süt içeriği zenginleĢtirildiği için yoğurt laktozdan zengindir, fakat buna rağmen laktoz intoleransı olanlar yoğurdu daha iyi tolere edebilmektedirler. Bu, yoğurtta bulunan bakterilerin sindirim kanalında da aktivitelerine devam ettiğini, enzimatik aktiviteleriyle de laktozu parçaladıklarını düĢündürmektedir (Aktaran:Özden,2007:167).

Yapılan çalıĢmalar akut gastroenterit sırasında yoğurt ile beslenen çocuklarda mama ile beslenenlere göre daha az sayıda persistan ishal tablosunun geliĢtiğini göstermiĢtir. Akut gastroenteritler sırasında barsak mukoza geçirgenliği artmaktadır. Bu durumda inek sütü veya hazır mamalarda bulunan ve alerjen özellikteki makro moleküller kolayca dolaĢıma geçebilir ve inek sütü intoleransına, dolayısıyla ishalin artmasına yol açabilir. Bu nedenle soya bazlı mamalar veya protein hidrolizatlarının kullanılması önerilmiĢtir. Bu mamaların tadı kötü ve fiyatları yüksektir. Son yapılan çalıĢmalar risk grupları haricinde (çok küçük bebekler, ailede alerji hikayesi olanlar vb.) bu tür mamaların rutin olarak kullanımının gerekmediğini göstermiĢtir (Aktaran:Kutlu vd.,1998:36).

Fonksiyonel besinler içerisinde prebiyotik ve probiyotikler de önemli yer tutmaktadır. Prebiyotikler mikroorganizma içeriğinde olmayan organik kompanentlerdir. Genellikle sindirilemeyen karbonhidrat türündeki ajanlar olan prebiyotikler kalın bağırsakta bulunan bir veya sınırlı sayıdaki bakterilerin

(25)

geliĢimini ve aktivitesini uyarmak suretiyle sağlığı koruyucu ve hastalıkları önleyici etki gösteririler. Probiyotikler ise, endojen mikrofloranın özelliklerini geliĢtirerek konakçı sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır (Yabancı ve ġimĢek,2007:449).

2.6. Laktoz Ġntoleransını Saptama Yöntemleri

Laktoz intoleransı farklı metodlarla saptanabilmektedir. Bunlar arasında hidrojen nefes testi, laktoz tolerans testi, ve gaita pH araĢtırması sayılabilir (Karslıgil,2003:138).

Günümüzde laktoz emilim bozukluğunun tanılanması için kullanılan en yaygın test hidrojen nefes testidir. Bu testte bağırsakta parçalanamayan laktozun kolondaki bağırsak bakterileri tarafından parçalanması sonucunda H+ açığa

çıkmaktadır. Gazın bir kısmı kana karıĢır ve akciğer yoluyla dıĢarı verilir. Bu test laktozun kolon tarafından absorbsiyon ve kan yoluyla akciğerlere ulaĢması sonucu nefeste hidrojenin saptanması esasına dayanmaktadır (Kılıç,2000:31;Hertzler and Clancy,2003:582).

2.7. Laktoz Ġntoleransıyla Ġlgili Bilimsel Terimler

Bu araĢtırmanın konusuyla ilgili olarak literatürde adı geçen önemli bilimsel terimler ve açıklamaları aĢağıda verilmiĢtir:

2.7.1. Laktoz Ġntoleransı: Glukoz ve galaktoz adlı monosakkaritleri içinde barındıran disakkarit olan laktozun laktaz enziminin yetersiz düzeyde olması yüzünden sindiriminin zor olması Ģeklinde tanımlanmaktadır (Kerber,2007:91). Ayrıca bulantı, gaz, ĢiĢkinlik, karın ağrısı, diyare gibi klinik belirti ve semptom gösteren veya göstermeyen kiĢilere laktoz standart test dozu tek olarak verildiğinde bunu tolere edememe durumu olarak da tanımlanabilir (Yücemen,1993:6).

2.7.2. Süt Ġntoleransı: KiĢilerde süt veya süt içeren ürünleri tükettikten birkaç saat sonra gastrointestinal tahammülsüzlük belirtilerinin (bulantı, gaz, ĢiĢkinlik, kramp, diyare gibi ) bir veya birkaçının birlikte oluĢmasıdır.

(26)

Laktoz ve sütü tolere edenlere “tolerant”, edemeyenlere ise “intolerant” denilmektedir (Yücemen,1993:6).

2.7.3. Laktoz Sindirim Bozukluğu: Laktoz tolerans testi ile saptanan düĢük laktaz aktivitesi sonucu azalmıĢ laktoz sindirimidir. Laktozu iyi sindirenlere “digester”, iyi sindiremeyenlere ise “maldigester” denilmektedir (Yücemen,1993:6).

2.7.4. Laktoz Malabsorbsiyonu: Genetik olarak tanımlanan bu bozuklukta laktoz ince bağırsakta sindirilerek emilemez. Fakat kalınbağırsakta laktik asit, glikoz ve galaktoza dönüĢerek feçesle atılır (Yücemen,1993:6).

Laktoz intoleransı terimi sıklıkla “laktoz emilim bozukluğu” teriminin eĢ anlamlısı olarak kullanılır ki bu durum aslında doğru değildir. Laktoz emilim bozukluğu sadece laktozun yetersiz emilmesi olarak ifade edilebilir (Hertzler and Clancy,2003:582).

(27)

3.KAYNAK ÖZETLERĠ

Yücemen (1993), “YetiĢkin Bireylerde Süt Tüketim alıĢkanlığı, Laktoz Sindirim Güçlüğü ve Ġntoleransı Üzerine Bir AraĢtırma” adlı doktora tezi çalıĢmasında, araĢtırma kapsamındaki bireylerin %41,9‟unun süt ve ürünlerini tükettiklerinde gastrointestinal rahatsızlıkları olduğunu belirtmiĢtir. Bu araĢtırmada gaz, ĢiĢkinlik, karın ağrısı, bulantı, ishal vb. rahatsızlıkların en çok (%57,7) süt tüketimi ile ilgili olduğu bulunmuĢ, bunu %20,8, %17,5 ve %3,4 değerleri ile sütlü tatlı, yoğurt ve peynir tüketimi izlemiĢtir. Ayrıca laktoza intoleransı olan bireylerin günlük yaĢantılarında sütü seyrek ve genellikle 1 orta boy su bardağı (160 ml.) olarak tükettikleri saptanmıĢtır.

Kılıç‟ın (2000) ”0-6 YaĢ Grubu Çocuklarda Rotavirüs Sıklığının AraĢtırılması, Bu Enfeksiyonun Laktoz Ġntoleransı Üzerine Etkilerinin Ġncelenmesi” adlı yüksek lisans tezi çalıĢmasında laktoz intoleransının tespiti için gaitada pH değerlerine ve kan Ģekerine bakılmıĢ ve incelenen 112 ishalli hastanın gaitasının pH değeri %50 oranında düĢük çıkmıĢtır. Elde edilen sonuçlara göre kan glikoz değerlerine bakılarak laktoz intoleransından bahsetmenin mümkün olamayacağı ve gaitadaki pH değerlerinin ise intoleransın olabileceği hakkında fikir verebileceği Ģeklinde bir sonuç ortaya çıkmıĢtır.

Pribila ve ark.‟nın (2000) “Improved Lactose digestion And Intolerance Among African-American Adolescent Girls Fed A Dairy Rich Diet(Süt Ürünlerinden Zengin Diyetle Beslenen Afro-amerikalı Adölesan Kızlarda GeliĢmiĢ Laktoz Sindirimi ve Ġntoleransı)” adlı çalıĢmalarında bazı adölesan gruplarda laktoz intoleransından dolayı süt ürünleri tüketiminden kaçınıldığı, bu kiĢilerin ise zaman içinde süt ürünlerine tolerans gösterebilmelerinin davranıĢsal değiĢimi uyandırabilmelerinde gerekli olmadığı ortaya çıkmıĢtır.

Durmaz ve ark.‟nın (2002) “Yüksekokul Öğrencilerinin Ġçme Sütü Tüketim AlıĢkanlıkları” adlı makale çalıĢmalarında öğrencilerin %77,41‟inin süt içmeyi sevdiği, %94,90‟ının düzenli olarak süt tüketmediği, çoğunluğunun sabah kahvaltısında çayı tercih ettikleri belirlemiĢlerdir. Ayrıca öğrencilerin %83.3‟

(28)

ünün 200 ml. (1 su bardağından biraz fazla), % 10.6‟sı 500 ml. (3 su bardağından biraz fazla) ve % 6.0‟sının daha fazla süt tükettiği belirtilmiĢtir.

Çetin‟in (2003) “Ġstanbul Ġlinde Ġçme Sütü Tüketim AlıĢkanlıkları ve Bu AlıĢkanlıkları Etkileyen faktörlerin Belirlenmesi” adlı yüksek lisans tezi çalıĢmasından elde edilen bulgulara göre, beslenme alıĢkanlıklarına bağlı olarak fertlerin büyük çoğunluğunda düzenli olarak süt içme alıĢkanlığı bulunmadığı, ekonomik seviyesi yüksek olan kesimlerde bile aynı durumun söz konusu olduğu ortaya çıkmıĢtır. Bu araĢtırmaya katılan deneklerden elde edilen verilerden, günlük kiĢi baĢına 94 ml., yıllık olarak yaklaĢık kiĢi baĢına 34 litre süt tüketildiği ortaya çıkmıĢtır. Ġstanbul ilinde içme sütü tüketim alıĢkanlıklarının belirlenmesine yönelik olarak bireylerin “günde ne kadar içme sütü tükettikleri” ni belirlemek için sorulan soruya ise; ankete katılan deneklerin genel olarak; %67.17‟sinin hiç içme sütü tüketmedikleri, %21.67‟sinin 100-250 ml. arasında içme sütü tükettikleri, %8,00‟inin 250-500 ml. arasında içme sütü tükettikleri ve %3.16‟sının ise 500 ml.‟den fazla içme sütü tükettiklerini belirttikleri bildirilmiĢtir.

Selçuk ve ark. (2003) “Yüzüncü Yıl Üniversitesi Lisans Öğrencilerinin Süt Ürünleri Tüketim AlıĢkanlıkları” adlı çalıĢmalarında öğrencilerin diğer ürün çeĢitlerine nazaran peynir ve yoğurdu düzenli bir Ģekilde tükettiklerini, tüketicilerin genelde yağsız ve tam yağlı süt ürünlerinden kaçındıklarını ve süt ürünlerinden beyaz peyniri ve yoğurdu daha fazla tüketmekte olduklarını bulmuĢlardır. AraĢtırmacılar, bu çalıĢmada elde edilen değerlere bakıldığında, peynir ve yoğurt tüketiminin birçok Avrupa ülkesinden yüksek olduğunu, öğrencilerin %90‟dan fazlasının dondurma ve ayranı severek tükettiklerini belirlemiĢlerdir. Tüketim zamanı bakımından genelde peynirinkahvaltıda, ayranın ise yemeklerle birlikte tüketildiğini ortaya koymuĢlardır.

Tarakçı (2003), “Üniversite Öğrencilerinin Ġçme Sütü Tüketim AlıĢkanlıkları Üzerine Bir AraĢtırma” adlı çalıĢmasında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi‟nde eğitim gören lisans öğrencilerinin %78.9‟u süt içmeyi sevdiğini, kiĢi baĢına süt tüketiminin ise ortalama olarak günlük 100 g‟ın biraz üzerinde

(29)

olduğunu, öğrencilerin %13.37‟sinin içme sütünü teknolojik ve hijyenik kalitesi düĢük sokak sütçüsünden temin ettiğini ve öğrencilerin tüketmiĢ oldukları sütün besleyiciliği konusunda tam olarak yeterli bilgiye sahip olduğunun söylenemeyeceğini ortaya koymuĢtur.

Arslan ve MendeĢ (2004), “Üniversitelerin Farklı Bölümlerinde Okuyan Erkek ve Kız Öğrencilerin Sıvı Tüketimleri ve Bilgi Düzeylerinin KarĢılaĢtırılması” adlı çalıĢmalarında, araĢtırmaya katılan tüm öğrenci gruplarında sütün değerlendirmeye giremeyecek kadar az tüketilmesi sonucuna bakılarak üniversite gençliğinin süt tüketimine gereken önemi vermediklerini gösterdiği kanısına vardıklarını belirtmiĢlerdir.

Çelik ve ark. (2005), “ġanlıurfa ili kentsel alanda tüketicilerin süt tüketim düzeyleri ve süt tüketim alıĢkanlıkları” adlı çalıĢmalarında, ġanlıurfa ili merkezinde kentsel alanda incelenen ailelerin aylık süt tüketimlerinin ortalama 16,4 litre, yıllık kiĢi baĢına tüketilen süt miktarı ise 39,5 litre olduğunu tespit etmiĢlerdir.

ġimĢek ve ark. (2005) “Ġstanbul Ġlinde Ġçme Sütü Tüketim AlıĢkanlıkları ve Bu AlıĢkanlıkları Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi Üzerine Bir AraĢtırma” adlı çalıĢmalarında, beslenme alıĢkanlıklarına bağlı olarak fertlerin büyük çoğunluğunda düzenli olarak süt içme alıĢkanlığı bulunmadığını, ekonomik seviyesi yüksek olan kesimlerde bile aynı durumun söz konusu olduğunu, kiĢi baĢına içme sütü tüketiminin günlük 94 ml, yıllık olarak da yaklaĢık 34 litre civarında olduğunu, bu miktarın AB ülkelerinde 75-184 litre arasında değiĢtiğini ortaya koymuĢlardır. Bu çalıĢmada sokak sütü kullanımı Ġstanbul ilinde %11 oranında bulunmuĢ, tüketicilerin %47‟si içme sütü fiyatlarını pahalı bulmuĢ, içme sütü tüketimini teĢvik etmek için yapılan reklam ve bilgilendirme faaliyetleri tüketiciler tarafından son derece yetersiz görülmüĢ ve tüketicilerin %86 gibi büyük bir oranı okul sütü uygulamasının gerekli olduğunu belirtmiĢlerdir. Ġçme sütü tüketim miktarlarının belirlenmesine yönelik soruya deneklerin % 67.0‟sinin hiç, % 22.0‟sinin 100-250 ml arasında, %8.0‟inin 250-500 ml arasında, % 3.0‟ünün de 500 ml‟den fazla içme sütü tükettikleri bildirilmiĢtir.

(30)

Nahcivan‟ın, (2006), “Bir Ġlköğretim Okulundaki Öğrencilerde Süt Tüketim Durumu” adlı araĢtırmasında çocuklar arasında yeterli süt tüketim düzeyini gösteren iki su bardağı ve üstü süt içenlerin oranını yalnızca %20 olarak bulmuĢtur. Okul çağı çocuklarında süt tüketimine iliĢkin çalıĢmaların sınırlı olmakla birlikte bu oranın, farklı yaĢ gruplarında yapılmıĢ olan ve süt tüketim yetersizliğini vurgulayan diğer ulusal veriler ile uyumlu olduğunu belirtmiĢlerdir. ÇalıĢmadaki çocukların süt içmenin önemine iliĢkin sağlık algılarında ve süt içmekten hoĢlananların oranındaki yüksekliğe karĢın süt tüketim oranlarındaki düĢüklük dikkat çekici görülmüĢtür. Söz konusu araĢtırmada bunun yanı sıra çocukların günlük içmeleri gereken süt miktarını bilme durumları incelendiğinde, hem ebeveynlerin (%41) hem de çocukların (%46.8) yaklaĢık yarıya yakını bir su bardağı ve daha az süt miktarını belirttikleri ortaya çıkmıĢtır ve süt tüketimi ile cinsiyet arasında anlamlı bir iliĢki bulunmamıĢtır.

Akbay ve Tiryaki (2007), “Tüketicilerin Ambalajlı ve Açık Süt Tüketim AlıĢkanlıklarının KarĢılaĢtırmalı Olarak Ġncelenmesi: KahramanmaraĢ Örneği” adlı çalıĢmalarında tüketicilerin sokak sütü seçeneğini tercih etmelerindeki en önemli nedenlerin alıĢkanlıklar, yanlıĢ ve eksik bilgiler olduğu belirlemiĢlerdir. Bu çalıĢmada ortaya çıkan diğer bir sonuca göre, tüketicilerin büyük bir çoğunluğu tarafından sokak sütü “en saf”, “en doğal” ve “en taze süt” olarak belirlenmiĢ; birçok tüketici ambalajlı uzun ömürlü sütleri uygulanan ısıl iĢlemden dolayı ölü süt olarak değerlendirmiĢtir. Yine söz konusu araĢtırmada tüketicilere süt içmelerinin en önemli nedenleri sorulduğunda, tüketicilerin %33.8‟i sevdiği için, %54.9‟u sağlıklı olduğu için ve %11.3‟ü ise diğer nedenlerden dolayı süt içtiklerini belirtmiĢlerdir. Süt tüketmeyen bireylere neden süt içmedikleri sorulduğunda ise, tüketicilerin %31.8‟i sevmedikleri için, %51.5‟i alıĢkanlık, %10.6‟sı sağlık problemleri ve %6.1‟i ise diğer nedenlerden dolayı süt içmediklerini belirtmiĢlerdir.

Yabancı ve ġimĢek (2007) “Üniversite Öğrencilerinin Probiyotik Ürün Tüketim Durumları” adlı çalıĢmalarında, yurtta kalan üniversite öğrencilerinin %54.6‟sının probiyotikleri bilmediklerini, %64.2‟sinin de probiyotik ürün

(31)

tüketmediklerini, probiyotik ürün tüketen öğrencilerin %95.0‟inin probiyotik ürün olarak yoğurt, diğerlerinin ise probiyotik sütleri tercih ettiklerini saptamıĢlardır.

Guzek ve ark. (2008) “Tolerance of Low-lactose Milk and Supplemental Lactase Obtained from Aspergillus oryzae in Persons with Lactose intolerance (Laktoz Ġntoleranslı Bireylerde DüĢük Laktozlu Süt ve Aspergillus oryzae’den Elde Edilen Laktaz Suplementinin Sindirimi)” adlı çalıĢmalarında laktoz intoleranslı 50 katılımcı hastadan 35‟inin düĢük laktozlu süt sindiriminden sonra %74‟ü herhangi bir belirti görmediğini,%20‟sinin hafif Ģiddette belirti hissettiğini, %6‟sının orta düzeyde belirti gördüğünü, hastaların hiçbirinin ise ciddi belirti görmediğini rapor etmiĢlerdir.

(32)

4.ARAÇ-GEREÇ VE YÖNTEM

Bu bölümde araĢtırmanın modeli, yeri, zamanı; evreni, örneklemi, verilerin toplanması ve analizi süreçleri alt baĢlıkları yer almaktadır.

4.1.AraĢtırmanın Modeli, Yeri ve Zamanı

Bu araĢtırma, Nisan-Mayıs 2009-2010 eğitim-öğretim yılı ikinci döneminde, Karaman Ġl sınırları içerisinde yer alan ve tesadüfi seçilmiĢ beĢ ilköğretim okulunda yapılmıĢtır. Tarama modelinde kesitsel bir çalıĢmadır. AraĢtırmanın yapıldığı okullar Anafartalar Ġlköğretim Okulu, Ġstiklal Ġlköğretim Okulu, Yem Sanayi Ġlköğretim Okulu, Mümine Hatun Ġlköğretim Okulu ve Gazi Mustafa Kemal Ġlköğretim Okulu‟dur.

4.2.AraĢtırma Evreni ve Örneklem

ÇalıĢma tesadüfi seçilmiĢ beĢ ilköğretim okulunun 4.,5.,6.,7. ve 8. sınıflarında okuyan 5000 öğrenci içinden rastgele örnekleme yöntemiyle seçilmiĢ 1000 öğrenciyle yürütülmüĢtür. Örneklem ise evrenin %20‟sini oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın evrenini ilköğretim öğrencileri, örneklemini ise 10-15 yaĢ aralığındaki puberte dönemi öğrencileri oluĢturmaktadır. AĢağıdaki tabloda örneklemin alındığı ilköğretim okulları ve öğrenci dağılımı verilmiĢtir:

(33)

Tablo 1. AraĢtırmanın Yürütüldüğü Ġlköğretim Okulları ve Öğrenci Dağılımı Okullar Okul Mevcudu Örneklemin Alındığı ġube Sayısı AraĢtırmaya Katılan Öğrenci Sayısı Anafartalar Ġlköğretim Okulu 1000 34 200 Ġstiklal Ġlköğretim Okulu 1756 43 200 Yem Sanayi Ġlköğretim Okulu 750 25 200 Mümine Hatun Ġlköğretim Okulu 600 16 200 Gazi Ġlköğretim Okulu 894 24 200 Toplam 5000 - 1000

4.3.AraĢtırma Verilerinin Toplanması ve Analizi

4.3.1.Verilerin Toplanması

Bu çalıĢma tarama modelinde ve Karaman il merkezindeki tesadüfi olarak belirlenen ilköğretim okullarında, Karaman Ġl Milli Eğitim Müdürlüğünden ve Karaman Valiliği‟nden gerekli izin ve onay alındıktan sonra yapılmıĢtır (Ek-1).

AraĢtırma konusuna yakın özellikteki çalıĢmalardan (Seakins,1983; Yücemen,1993) yararlanılarak ve konu hakkındaki uzman kiĢilerin görüĢleri alınarak hazırlanan anket formları araĢtırmacı tarafından okullara gidilerek, idareciler, öğretmenler ve katılımcı durumunda olan öğrencilerle iletiĢime geçildikten sonra uygulanmıĢtır.

AraĢtırmada anket formu kullanılmıĢtır (Ek-2). Öğrencilerin formları doldurması ortalama 25 dakika sürmüĢtür. Uygulanan anketlerin tamamının araĢtırmacıya geri dönüĢü olmuĢtur. Anket formunda, öğrencilerle ilgili genel bilgiler, süt ve süt ürünleri tüketim durumuyla ilgili sorular ile vücuda alınan

(34)

laktoz ve laktoz intoleransıyla ilgili bilgilerden oluĢan üç bölüm bulunmaktadır. Toplam soru sayısı 28‟dir.

AraĢtırmanın ikinci aĢamasında ise örneklemi oluĢturan 1000 öğrenci içinden seçilmiĢ gönüllü 30 öğrenciye süt tüketiminden sonra meydana gelebilecek gastrointestinal semptomları belirlemek amacıyla belli aralıklarla ve belli miktarlarda sütün kademeli olarak arttırılması esasına dayanılarak deney ve gözleme dayalı bir uygulama yaptırılmıĢtır ve ekteki forma kaydettirilmiĢtir. (Ek-3) 1.gün 160 ml (1 orta boy su bardağı) sütü sabah aç karnına içmeleri söylenmiĢ ve ilk 6 saat içinde bireyde oluĢan semptomların neler olduğu sorulmuĢtur. Her aĢamada tahammülsüzlük belirtisi gösteren kiĢiler gruptan ayrılmıĢ olup, göstermeyen bireylere 2.gün 240 ml.(1,5 orta boy su bardağı), 3.gün 320 ml.( 2 orta boy su bardağı) ve 4.gün 500 ml(3 orta boy su bardağı ) sütü sabah aç karnına içmeleri söylenmiĢ ve tahammülsüzlük belirtilerinin türünü, baĢlama zamanı, Ģiddetini 24 saat süresince takip ederek kayıt etmeleri söylenmiĢtir. KiĢilere gün boyunca gaz yapıcı yiyecekler yememesi önerilmiĢtir.

4.3.2.Verilerin Analizi

AraĢtırma sonucunda elde edilen veriler SPSS (Statistical Package for the Social Science) 17.0 paket yazılımı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Elde edilen verilerin gerektiği durumlarda frekans ve yüzde Ģeklinde parametrik analizleri yapılmıĢtır ve tablolaĢtırılmıĢtır. Non-parametrik değerlendirmede khi kare (χ2) analizi kullanılmıĢtır. Bu analiz için ise 0,05 anlamlılık düzeyi baz alınmıĢtır.

Öğrencilerin Beden Kütle Ġndeksleri WHO‟nun (Dünya Sağlık Örgütü) 2007 yılında belirlediği BMI(Body Mass Index) tablosuna göre değerlendirilmiĢ olup, 10-12 yaĢ grubu için 12,5-14,49 arası aĢırı zayıf;14,5-17,49 arası zayıf; 17,5-19,99 arası normal; 20-23,49 arası aĢırı kilolu; 24 ve üstü ise obez olarak değerlendirilmiĢtir. 13-15 yaĢ grubu için ise, 14-15,99 arası aĢırı zayıf; 16,0-19,49 arası zayıf; 19,5-21,99 arası normal; 22-26,99 arası aĢırı kilolu; 27 ve üstü ise obez olarak kabul edilmiĢtir (WHO,2011a;WHO,2011b).

(35)

5.BULGULAR VE TARTIġMA

5.1. Öğrencilerle Ġlgili Genel Bilgileri Yansıtan Bulgular

Bu bölümde araĢtırmaya katılan öğrencilerle ilgili genel bilgileri yansıtan bulgular verilmiĢtir.

Tablo 2‟de araĢtırmaya katılan öğrencilerin yaĢ gruplarının cinsiyete ve anlamlılık düzeylerine göre dağılımı görülmektedir.

Tablo-2. Öğrencilerin YaĢ Gruplarının Cinsiyete ve Anlamlılık Düzeylerine Göre Dağılımı (n=1000)

Tablo 2 incelendiğinde, araĢtırmaya katılan öğrencilerin % 50,7 oranında kız, % 49,3 oranında erkek olduğu, aynı tabloda öğrencilerin yaĢ gruplarına göre değerlendirildiğinde %61,2‟sinin 10-12 yaĢ grubunda, % 38,8‟inin ise 13-15 yaĢ grubunda olduğu görülmektedir.

Tablo 2‟de yapılan ki-kare (chi-square) analizi sonucunda yaĢ grubu ve cinsiyet değiĢkenleri açısından sonuç istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuĢtur (p<0,05).

Tablo 3‟te öğrencilerin beden kütle indekslerinin (BKI) cinsiyete ve yaĢ gruplarına göre dağılımı ile anlamlılık düzeyleri verilmiĢtir.

YaĢ grubu Cinsiyet Toplam Kız Erkek f % f % f satır % % kolon 10-12 YaĢ 293 47.9 319 52.1 612 100.0 61.2 13-15 YaĢ 214 55.2 174 44.8 388 100.0 38.8 Toplam 507 50.7 493 49.3 1000 100.0 100.0 χ2=5,033 Sd=1 p=0,025

(36)

Tablo-3. Öğrencilerin Beden Kütle Ġndekslerinin (BKI) Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000)

Tablo 3‟te görüldüğü gibi genel olarak öğrencilerin %44,9 oranında zayıf oldukları, aĢırı kilolu öğrencilerin ise %16,2‟lik oranı meydana getirdiği görülmektedir. Normal BKI‟ ya sahip öğrencilerin oranı ise %29‟dur.

Bu tabloda dikkat çeken bulgu, erkek öğrencilerde obez olanların %4 oranında, kız öğrencilere göre (%0,7); kız öğrencilerde ise aĢırı zayıf olanların %9,3 oranında, erkek öğrencilere göre (%5,7) daha fazla olmasıdır.

Cinsiyet açısından değerlendirme yapıldığında yüzde olarak belirtilen değerlerin oldukça birbirine yakın olduğu görülmektedir. Normal BKI‟ ya sahip olan öğrencilerin kızlarda %28,0; erkeklerde %30 oranında olduğu tespit edilmiĢtir. Zayıf öğrenciler de aynı Ģekilde kızlarda %44,6; erkeklerde %45,2 oranında bulunmaktadır.

Tablo 3‟te yapılan ki-kare (chi-square) analizi sonucunda iki yaĢ grubu değiĢkeni açısından da sonuç istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuĢtur (p<0,05).

C in si y et Y aĢ Gr ub u

Beden Kütle Ġndeksi Değerleri AĢırı

Zayıf Zayıf Normal AĢırı Kilolu Obez Toplam

f Satır % f Satır % f Satır % f Satır % f Satır % f Satır % % Kolon K ız 10-12 YaĢ 31 10,6 139 47,4 75 25,6 45 15,4 3 1,0 293 29,3 57,8 13-15 YaĢ 16 7,5 87 40,7 67 31,3 43 20,1 1 0,5 214 21,4 42,2 Toplam 47 9,3 226 44,6 142 28,0 88 17,4 4 0,7 507 50,7 100,0 Er k ek 10-12 YaĢ 12 3,8 140 43,9 102 32,0 53 16,6 12 3,8 319 31,9 64,7 13-15 YaĢ 16 9,2 83 47,7 46 26,4 21 12,1 8 4,6 174 17,4 35,3 Toplam 28 5,7 223 45,2 148 30,0 74 15,0 20 4,0 493 49,3 100,0 Genel Toplam 75 7,5 449 44,9 290 29,0 162 16,2 24 0,2 1000 100,0 100,0

(37)

Tablo 4‟te öğrencilerin sürekli hastalıklarının cinsiyete göre dağılımı ile anlamlılık düzeyleri verilmiĢtir.

Tablo-4. Öğrencilerin Sürekli Hastalıklarının Cinsiyete Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000) Hastalığın adı Cinsiyet Toplam Kız Erkek f % Satır f %

Satır f Satır % % Kolon

Alerji 70 7,0 61 6,1 131 13,1 100,0

Mide ile Ġlgili

Rahatsızlık 14 1,4 12 1,2 26 2,6 100,0 Kalp Rahatsızlığı 7 0,7 13 1,3 20 2,0 100,0 Ġncebağırsakla Ġlgili Rahatsızlık 3 0,3 7 0,7 10 1,0 100,0 Diyabet - - 2 0,2 2 0,2 100,0 Birden Fazla Hastalık 5 0,5 10 1,0 15 1,5 100,0 Hastalığı Olmayan 408 40,8 388 38,8 796 79,6 100,0 Toplam 507 50,7 493 49,3 1000 100.0 100,0 χ2=13,481 Sd=6 p=0,335

Tablo 4 incelendiğinde öğrencilerin % 79,6‟sının herhangi bir sürekli hastalıklarının olmadığı görülmektedir. Sürekli hastalıklar arasında ilk sırayı %13,1 oranı ile alerji almaktadır. Bu durum cinsiyete göre incelendiğinde ise kızların %7 oranı ile erkeklerden (%6,1) daha fazla alerjiden Ģikâyetçi oldukları görülmektedir. Alerjiden sonra en çok görülen sürekli hastalık %2,6 ile mide rahatsızlığı olmuĢtur.

Tablo 4‟te yapılan ki-kare (chi-square) analizi sonucunda hastalık ve cinsiyet değiĢkenleri açısından sonuç istatistiksel açıdan anlamsız çıkmıĢtır (p>0,05).

Yücemen(1993)‟in araĢtırmasından elde edilen verilere göre, bu araĢtırma sonuçlarından farklı olarak hastalığı olan 104 birey çoğunlukla (%62,5) gastrointestinal sistemle ilgili Ģikâyetleri olduklarını belirtmiĢlerdir.

(38)

5.2. Süt ve Süt Ürünleri Tüketimini Yansıtan Bulgular

Tablo 5‟te öğrencilerin süt tüketim sıklığının cinsiyet ve yaĢ gruplarına göre dağılımı ile anlamlılık düzeyleri verilmiĢtir.

Tablo-5. Öğrencilerin Süt Tüketim Sıklığının Cinsiyet ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=1000)

C in si y et YaĢ Grubu Süt Tüketim Sıklığı Toplam Her Gün Birkaç Kez Haftada Ayda Birkaç

Kez Çok Nadir Hiç

f % Satır f % Satır f % Satır f % Satır f % Satır f % Satır % Kolon K ız 10-12 YaĢ 121 41,3 107 37,2 23 7,2 35 11,9 7 2,4 293 100,0 57,2 13-15 YaĢ 54 25,2 89 40,7 27 13,6 37 17,3 7 3,3 214 100,0 42,8 Toplam 175 34,5 196 38,7 50 9,9 72 14,2 14 2,8 507 50,7 100,0 Er k ek 10-12 YaĢ 120 37,6 123 60,0 31 9,7 33 10,3 12 3,8 319 100,0 56,4 13-15 YaĢ 33 19,0 82 40,0 23 13,2 25 14,4 10 6,3 174 100,0 43,6 Toplam 153 31,0 205 41,6 54 11,0 58 11,8 22 2,2 493 49,3 100,0 Genel Toplam 328 32,8 401 40,1 104 10,4 130 13,0 36 3,6 1000 100,0 100,0 Erkek χ2 =18,999 Sd= 4 p=0,001 Kız χ2=17,573 Sd=4 p=0,001

Tablo 5 incelendiğinde her gün süt tüketen öğrencilerin her iki cinsiyette de 10-12 yaĢ grubunda daha fazla olduğu görülmektedir. 10-12 yaĢ grubu kızlarda %41,3‟ü, 10-12 yaĢ grubu erkeklerde ise %37,6‟sı her gün süt tüketmektedir.

Kızların genel olarak %34,5‟i, erkeklerin ise %31‟i her gün süt tüketmektedir. Toplamda araĢtırmaya katılanların %32,8‟i her gün süt tüketmektedir. Buradan araĢtırmaya katılanların yaklaĢık 1/3‟ünün her gün süt tükettiği sonucu çıkarılabilir.

Tablodan elde edilen bilgilere göre, süt tüketim sıklığı cinsiyet ve sınıf açısından ki kare analizi yapılarak karĢılaĢtırıldığında hem kız (p<0,05) hem de erkek (p<0,05) öğrenciler için sonuçlar anlamlı bulunmuĢtur. Ayrıca tablo 5

(39)

incelendiğinde süt tüketim sıklığının hem cinsiyet, hem de yaĢ grupları açısından birbirine yakın yüzdelere sahip olduğu görülmektedir. Buna göre Tablo 4‟te yer alan öğrencilerin çoğunluğunun süt tüketme konusunda istekli oldukları söylenebilir.

Yücemen(1993)‟in araĢtırmasında bu araĢtırmadan farklı olarak, bireylerin %17,3‟ünün her gün süt içtiği ortaya çıkmıĢtır. Bireylerin %19,2‟sinin gün aĢırı, %28,6‟sının ise haftada bir süt içtikleri ve %5,9‟ unun hiç süt tüketmediği belirtilmiĢtir.

Tablo 6‟da her gün süt tüketen öğrencilerin günlük süt tüketim miktarlarının cinsiyete ve yaĢ gruplarına göre dağılımı ile anlamlılık düzeyleri verilmiĢtir. Tablo 5‟te toplam 328 kiĢi her gün süt tükettiği için, Tablo 6‟da da 328 kiĢi üzerinden değerlendirme yapılmıĢtır.

Tablo 6. Öğrencilerin Günlük Süt Tüketim Miktarlarının Cinsiyete ve YaĢ Gruplarına Göre Dağılımı ile Anlamlılık Düzeyleri (n=328)

C in siy et YaĢ Grubu Günlük Süt Tüketim Miktarı Toplam 1 Su Bardağından Az 1 Su Bardağı 2 Su Bardağı 3 Su Bardağı ve Daha Fazla f % Satır f % Satır f % Satır f % Satır f % Satır % Kolon Kız 10-12 YaĢ 13 10,7 62 51,2 39 32,2 7 5,8 117 35,7 69,1 13-15 YaĢ 3 5,6 34 63,0 13 24,1 4 7,4 58 17,7 30,9 Toplam 16 9,1 96 54,9 52 29,7 11 6,3 175 53,4 100,0 E rk ek 10-12 YaĢ 8 6,7 61 50,8 37 30,8 14 11,7 120 33,2 78,4 13-15 YaĢ 1 3,0 17 51,5 13 39,4 2 6,1 33 13,4 21,6 Toplam 9 5,9 78 51,0 50 32,7 16 10,5 153 46,6 100,0 Genel Toplam 25 7,7 174 53,1 102 31,0 27 8,2 328 100,0 100,0 Erkek χ2=3,027 Sd= 3 p=0,387 Kız χ2=1,942 Sd=3 p=0,584

Şekil

Tablo 1. AraĢtırmanın Yürütüldüğü Ġlköğretim Okulları ve Öğrenci Dağılımı  Okullar  Okul  Mevcudu  Örneklemin  Alındığı ġube  Sayısı  AraĢtırmaya  Katılan Öğrenci Sayısı  Anafartalar  Ġlköğretim Okulu  1000  34  200  Ġstiklal  Ġlköğretim Okulu  1756  43  2
Tablo  2‟de  araĢtırmaya  katılan  öğrencilerin  yaĢ  gruplarının  cinsiyete  ve  anlamlılık düzeylerine göre dağılımı görülmektedir
Tablo  3‟te  görüldüğü  gibi  genel  olarak  öğrencilerin  %44,9  oranında  zayıf  oldukları,  aĢırı  kilolu  öğrencilerin  ise  %16,2‟lik  oranı  meydana  getirdiği  görülmektedir
Tablo  4‟te  öğrencilerin  sürekli  hastalıklarının  cinsiyete  göre  dağılımı  ile  anlamlılık düzeyleri verilmiĢtir
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

• Bütirik Asit; Çok düşük miktarda olmasına rağmen süt yağına özgü kokuyu veren y.a...

Lezzet değişir, pişmiş süt lezzetini alır1.

Fermente süt ürünlerinin sınıflandırılması Sıvı Set Pıhtısı kırılmış Kefir Yoğurt Kımız Dahi (Hindistan) Ayran Zabadi (Mısır)

Yağlı veya yağsız sütün suyun % 30-50 buharlaştırılmasıyla üretilen şekerli veya şekersiz süt ürünü.. «kondens süt // evapore süt»

Meyveli set yoğurt üretiminde tatlandırıcılar ısıl işlem sonrası starter ile birlikte süte ilave edilirken, meyveli stirred (pıhtısı kırılmış) yoğurtlarda

Ne var ki süt ve süt ürünleri, en önemli besinler arasında sayılmasına rağmen tüketim miktarına bağlı olarak gelişen çeşitli klinik şikayetler nedeniyle pek

Dünyada geleneksel yada endüstriyel tipte üretilen yaklaşık 400 çeşit fermente süt ürünü bulunmaktadır. Bunlardan pek çoğu lokal olarak üretildikleri

- Sweet lassi (Safroon lassi- en çok tercih edileni) - Bhang lassi ( cannabis-infused