Eğede karşılaştığım
geniş zihniyet...
Izmirpalasm bürosundaki kâtibe Ekrem Hayri Üstündağın evini so ruyorum.
*— Otelin arkasından sağa gidil dikten sonra bulvarlı caddeye dö nüp soldaki...» Büronun önünde di kilen ellilik biri var, halk tipinden bir adam: «Ben zahmet eder, sizi evin kapısına kadar götürürüm* dedi. «Teşekkür ederim ama zah metinize hacet yok, ben kendim bulurum» dedimse de: «Hayır ha yır, bu kadarcık zahmet bir şey mi, bu uğurda en ağır zahmete de kat lanırım» diyip önüme düşünce yol da isminin Mehmed olduğunu öğ rendiğim bu hasbî rehbere: «Demek Demokratsın ki başkanın evine, git
mek isteyeni memnuniyetle götürü yorsun» dediğim zaman «eh, biraz demokratız» dedi. «Yok, dedim, biraz olmaz, ya tam olmalı, ya hiç olmamalı.»
Beni şöyle bir süzerek cevab
« C U M H U R İ Y E T »i n B Ü Y Ü K R Ö P O R T A J I
Eğede karşılaştığım
geniş zihniyet
— Baştarafı 1 inci sahifede —verdi: «Canım, biraz dedikse, hani lâf olsun diyedir, yoksa dün akşam seçmen listesinde ismimi göreme yince bu sabah kıyameti kopara caktım. Meğer akşam karanlığından iyi seçememişim. Bu sabah ismimi buldum da kıyamet koparmağa lü zum kalmadı.» Gülerek takılmak istedim: «Ama Mehmed Efendi, yanlışlık bile olsa düzeltilmesi k o lay bu kadar küçük iş için kıya meti koparırsan sonra daha büyük meselelerde ne yapacaksın?» Birden durdu. Filozofane bir tavırla: «Be yim, hatanın küçüğüne aldırmıya aldırmıya sonra büyüğüne de aldır maz oluruz» dedi.
İktidarın ileri gelenleri Ekrem Beyin kendi malı olduğu nu Mehmed Efendiden öğrendiğim temiz bir apartımanın önüne gel miştik. Daha çalmadan, ev sahibi, doktorluğun muayene elbisesile, kapının önünde göründü. Eski iki dost iştiyakile sarmaşıyoruz. Alt katın ü ç odasını muayenehaneye ayırmış. Kardeşi Muhiddin Üstün- dağ hakkında iyi haberler verdim. Mülâkata başlamak üzere not def terimle kalemimi çıkarıp hazırla nırken muhatabım bana takaddüm ederek ilk suali kendi sordu:
«— Azizim, inkılâbın başındanbe- ri iktidarın bütün ileri gelenlerini yakından tanıyansınız. Bütün bir devre mebusluk da yaptınız. V ic
danınızı biliyoruz. Bana kanaati nizi olduğu gibi söyleyiniz. Bunlar önümüzdeki seçimi tam bir dürüst lükle yapacaklar mı?»
Hiç tereddüdsüz cevab veriyo rum: Devlet Başkam «tarihin hu zuruna en övünecek eserim demok rasidir, diye çıkacağım» dedi. Hü kümet Başkam memleket irfanına, kırk şu kadar yıldır, cildleri üstüste konsa insan boyunu aşacak eserler veren bir şahsiyettir. «Her vadimi tutacağım» dedi ve tuttu, iktidar partisinin fi’lî Başkanım tam çey rek asırdır Adana Mmtakası Parti Müfettişliği zamanından tanırım. Onu içile dışı aynı olan çok temiz ruhlu bir insan olarak bildim. Se çim işlerinde en nazik vazifeyi yüklenen İç İşleri Bakam da uzun maarif hayatımca kafadarlık yap tığım bir arkadaşımdır. Daha vali lere yolladığı ilk tamimle oturduğu makama bir fikir adamının gelmiş olduğunu «Cumhuriyet» in müş- külpesend başmuharririne de, yaz dığı başmakale ile, tasdik ettirmiş oldu.
Önümüzdeki seçimin kaderi ba kımından ön safta rolü olan bütün bu şahsiyetlerin hepsi de hayat y o lunda kendilerine göre boy boy birer mazi yaptılar. Önlerinde daha ne kadar ömür yılı olduğunu Tan rıdan başka kimse bilemez. Hangi adam uzun mazisinin şerefini m eç hul atinin kısa faniliğine feda ede bilir? Artık bu mesele karakter işi de değil, en tabiî bir akıl işidir. Bu düşünceyle hepsinin samimiyetine yüzde yüz kaniim.»
Hakikat açık olunca.. İzmir Vilâyetinin Demokrat Par ti Beşkan bütün bir ruh beşaşetile dedi ki:
«— Hay Allah razı olsun, sizi temin ederim, ben de aynı kanaat teydim. Geçen seçimin feci ibretin den, hâdiselerin acı dersinden, o kadar kat’î vaadlerden, Seçim Ka nununun bizi de memnun edecek tarzda çıkışından sonra artık seçim tatbikatında dürüst hareket etme meyi ne karakter, ne akıl kabul edemezdi. Sizden de aynı hakikati işitmek, kanaatimi tam bir ruh hu zuruna yükseltti. Zaten bizde te- reddüd uyandıran şey, bir iki ay önce valilerin Ankaraya çağırılıp İç İşleri Bakanlığında toplantılar yapmasıydı. «Valilere acaba yeni talimat mı verildi?» diye endişe- lenmiştik. Valimiz Abdullah Sabri Adal, döner dönmez kendisile doğ rudan doğruya görüştüm. Bana se çimlerde hiç bir tarafgirliğe m ey dan verilmiyeceği hakkında en kat’î teminatı verdikten başka ay - .rıca bunun delillerini de söyledi. Evvelki seçimin vebaline karışmış olan iki vali muavininin biri Mül kiye Müfettişliğine nakledilip diğe ri emekliye sevkedilecek, dedi, nitekim öyle oldu. Vilâyetteki ida re mekanizmasının da dürüst hare ket edeceğine artık kanaat getir miş bulunuyoruz.»
İsmail diabib
Y a z ıy o r .
Kuvvetleri ve bir endişe Muhatabıma esas sualimi soruyo rum:
♦— Halk Partililer Eğe mmtaka- sında sizin çok kuvvetli olduğunu zu bilmekle beraber kendilerinin de kazanmak şansı olduklarına inanı yorlar. Siz ne dersiniz?»
Dostum güldü: «— Biz tahmin ve ümid yapmıyoruz. Vilâyet dahilinde seçim hakkına malik üç yüz bin seçmen var. Bunların üçte ikisi bi zim partiye üye olarak kayıdlıdır Kalben bize taraftar olanları da eklerseniz kuvvetimizin ne oldu ğu kendiliğinden meydana çıkar.»
Bir endişemi açıkladım: «— İşiti yorum ki vilâyet dahilinde Demok ratlardan da milletvekili olmak için adaylığını koymak isteyen pek çok kimse varmış. Bazıları bunların adedini yüzler, hattâ bazıları bin lerle diye ölçüyor. Bunlar ada} gösterilmeyince uğradıkları hayal kırıklığı neticesinde yalnız kendileri değil, kendilerine taraftar olanları da sürükleyerek karşı tarafa rey verdirmeğe kalkmazlar m ı?» D e mokrat Parti Başkanı buna mahal kalmıyacağını şu suretle anlattı:
«— Vilâyet namına göstereceği miz 17 adayı vilâyetteki iki yüz bin kişilik büyük kütle, yoklamalar ve gizli seçimlerle, kendi ayıracağı için öyle bir mahzur düşünülemez. G e rek teşkilât tarafından, gerek şah san Demokrat Parti namına nam- zedliği konanların listesi Vilâyette ki yirmi kazaya gönderilecek. Bü tün kaza parti merkezlerinde aynı gün ve aynı saatte yapılacak yok lama seçimlerinin listeleri derhal vilâyet merkezine gönderilip bu rada tasnif edilecek, çoğunluk ka zanan 17 aday bu mazhariyeti hiç kimseye değil sadece iki yüz bin lik büyük kütleye borçlu olacak larından artık azınlıkta kalanların, kaderlerine boyun eğip, istikbal için daha fazla çalışmaktan başka yapa cak bir iş kalmadığım takdir ede cekleri gayet tabiidir.»
Geniş zihniyet
Muhatabıma, onun ilk suali gibi, ben de kestirmeden sordum:
«— Ekrem Hayri Bey, vicdanınıza hitab ediyorum, size hâkim olan fi kir, ne olursa olsun, sadece partini zin kazanması mıdır?»
Jie demek istediğimi derhal kav rayan bir iz’anla cevab verdi:
«— Benim ve arkadaşlarımın es- kidenberi (tâ Serbest Fırka zaman larım kasdediyordu) muhalefeti tutuşumuz iktidarın iyi iş görebil mesi için murakabe kudretini haiz bir muhalif kuvvetin bulunmasına şiddetle ihtiyaç olduğuna inanışı- mızdandı. Biz ne iktidar, ne ikbal istedik. İkbalimizi mesleklerimiz deki muvaffakiyetlerde görenlerde niz. Fakat muhalefetsiz iktidarın vatan için tehlike olacağım biliyor duk. İşte uzun zaman kendi başı na kalan iktidar partisinin nasıl donmuş bir hale geldiğini herkes gördü. Bizim her şeyden üstün eme limiz millette siyasî seviyenin yük selmesidir. En yüksek dava, ikti darda veya muhalefette olup olma mak değil, milletin kendi hakkına hakikaten ve fi’len sahib olabilme sidir. Bunun içindir ki kazanacağı mız reylerin yekûnundan ziyade seçimlere iştirak eden vatandaş ye kûnunun kabarmasını görmekle se vineceğiz. Size yemin ederim karşı partiye bile rey veren bir vatan daşı hiç rey vermiyen bir vatan daştan daha hürmete lâyık görüyo ruz.»
O kadar sevinmiştim ki kalkıp iki elimle muhatabımın iki elini sıkarak kendini tebrik ettim. Altım çizdiğim son cümlede hepimizi bir leştirecek bir bayrak heybeti var. Ayrılırken içim bahtiyarlıkla do luydu.
DÜZELTME — Dünkü sayımızda «Soğuk harbde Amerikanın mukabil taaruzu» başlıklı makaleyi yazan MUAMMER BEYKAN'dır. Yanlışlıkla imza girmemiştir. Özür dlieriz.