• Sonuç bulunamadı

BİLGİ DEVLETİ. Abdurrahman SAĞKAYA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BİLGİ DEVLETİ. Abdurrahman SAĞKAYA"

Copied!
99
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B B i i l l g g i i T T o o p p l l u u m m u u Y Y o o l l u u n n d d a a . . . . . .

BİLGİ DEVLETİ

Abdurrahman SAĞKAYA

ANKARA

2001

(2)

BĠLGĠ TOPLUMUNUN IġIĞINDA BĠLGĠ DEVLETĠ

1. Çağımızın Dinamiği DeğiĢim

1.1. DeğiĢim Ne Getirdi Ne Götürdü?

1.2. Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Yapıdaki DeğiĢim 1.3. Siyasal Yapı Nereye Gidiyor?

1.4. DeğiĢim Mühendisliği 1.5. DeğiĢim ve Din 2. Bilgi Çağına Doğru

2.1. Bilgi Çağının Temel Dinamikleri

2.2. Sanayi ve Bilgi Toplumu Arasındaki Farklar 2.3. Bilgi Çağının Ekonomik Dinamikleri

2.4. Entellektüel Sermaye

2.5. Bilgi Çağında Demokrasinin Önemi

3. Teknoloji Nereye Gidiyor?

3.1. Teknolojideki DeğiĢmelerin Sonucu 3.2. Teknoloji – Ġnsan ĠliĢkisi

3.3. Teknolojinin Geleceği 3.4. Teknoloji ve Liderlik

3.5. Teknoloji Ve Dünyanın Geleceği 4. KüreselleĢme Olgusu

4.1. KüreselleĢme ve Ekonomi 4.2. KüreselleĢme ve Kültür 4.3. Küresel Köy

4.4. Küresel Sıçrama

5. Devlet Nedir?

5.1. Devlet ve Kalkınma 5.2. Rejim – Sistem ĠliĢkisi

5.3. Niçin Devlette Yeniden Yapılanma?

5.4. Devlette Vizyon 5.5. Kuvvetler Ayrılığı

5.6. Türkiye Bürokratik Bir Devlet mi?

(3)

6. Türkiye Nereye Gidiyor?

6.1. Türk Demokrasisi

6.2. Demokrasimiz ve Yolsuzluklar 6.3. Sanal Gündem

6.4. Ġktidarsız Ġktidarlar 6.5. Vizyonsuz Yönetim

6.6. Devlet-Halk BütünleĢmesi 6.7. Türkiye‟de Partiler Sistemi

7. Temel Reformlar 7.1. Dünyaya Bir BakıĢ 7.2. Mahalli Ġdareler Reformu 7.3. Merkezi Ġdarenin Küçültülmesi 7.4. Adalet Reformu

7.5. Eğitim Reformu 7.6. Sağlık Reformu

7.7. Sosyal Güvenlik Reformu 7.8. Diğer Reformlar

7.9. icra planı 8. Sonuç

(4)

ÖNSÖZ

Ülkemiz son 200 yıldır çağdaĢlaĢma arzusu içinde reformlarla iç içe yaĢamaktadır.

Bazan radikal boyutlara varan bu reformların neticeye ulaĢmaması toplumumuzu karamsarlığa sürüklemektedir. Gerçektende 200 yıldır reform yapmamıza karĢın, batı kalkınmıĢlığını, geliĢmiĢliğini bir türlü yakalayamadık. Ancak yeniliklere, değiĢime devam etmekten baĢka çaremiz de yok...

Nerede yanlıĢ yapıyoruz? GeçmiĢ 200 yıllık tarihimizi çok iyi inceleyip, hata veya eksikliklerimizi ortaya koymalıyız. Neleri eksik veya yanlıĢ yaptık? Hiç tereddüt etmeden kendimizi öz eleĢtiriye tabi tutup, hatalarımızı bulup çıkarmalıyız.

GeçmiĢi reform tarihi açısından incelediğimizde; reformların sürdürülebilir olmaması, reformların bütünlük içinde yapılamaması, bürokrasinin reform yapması, halkın yeniliklere dahil edilememesi, yapılanların tabana indirgenememesi, yaĢanılan çağın değerlerinin iyi anlaĢılamaması gibi eksikliklerle yüz yüze geliriz.

GeçmiĢte yapılanları değerlendirmeden, bugünü anlamadan, içinde yaĢadığımız dünyanın değerlerini kavramadan baĢlanacak bir reform hareketi bizi yanlıĢa götürür.

GeliĢmiĢ ülkelerin dahi değiĢim sancıları çektiği dünyamızda, değiĢmeden varlığımızı sürdürmenin imkansızlığını anlamalıyız artık...

DeğiĢim, dönüĢüm ve yenilik Türkiye için gündemden düĢmeyecek kelime ve kavramları ifade etmektedir. Kiminle?.. Nasıl?.. bu soruların cevabı öncelikle ortaya konmalıdır.

Ülkemizi değiĢime ve reforma tabi tutacak kadrolar; son derece bilgili, tecrübeli, kararlı, cesur ve demokrat olmak zorundadırlar. Aksi durumda netice gene hüsran olur...

Bilgi devletinde; öncelikle dünyayı, bilgi çağını, çağın dinamiklerini özet olarak anlatmaya çalıĢtım. Bundan maksat, okuyucuya geniĢ ufuklu bir bakıĢ açısı kazandırmaktır. Daha sonra geliĢmiĢ ülkelerde son 20 yılda yapılan değiĢimlerden kısa örnekler vererek, değiĢimin ana fikrini ve ruhunu anlatmaya çalıĢtım. Bu örnekler, ülkemizde yapılacaklar için bir model olması açısından önem kazanmaktadır.

Belirli bir bakıĢ açısı yakalandıktan sonradır ki, ülkemizdeki sorunlara daha isabetli teĢhisler konulacağı kanaatindeyim. Sonra, ortaya örnek bir yeniden yapılanma modeli koydum. Bu model her zaman tartıĢılabilir veya değiĢtirilebilir. Bu modelin gayesi;

tartıĢmaya baĢlamak için bir zemin oluĢturmak, iĢe buradan baĢlamaktır.

Bizim reform paketimiz radikal ve dinamiktir. O kadar dinamiktir ki, bugün yapılanları yarın beğenmeyecek kadar değiĢimcidir. DeğiĢimden korkmamalıyız; bilgi çağının temel dinamiği, değiĢim... değiĢim.... değiĢimdir. Hedefimiz; muasır milletler seviyesine ulaĢmaktır. O halde değiĢimden ve radikal reformlardan baĢka çaremiz yoktur...

Abdurrahman SAĞKAYA Ankara-2002

(5)

GĠRĠġ

Türkiye 80 li yılların sonlarından itibaren ‟2000 li yılların “Büyük Türkiye‟si”

söylemini dilinden düĢürmedi. siyasette, yönetimde ve dıĢ politikada büyük devlet olma arzu ve hayali hep seslendirildi. Ancak söylemden öte gidilemeyip, ülke daha da gerileyince 2000 li yılların „‟Büyük Türkiye‟si‟‟ insanımız için tatlı bir hayalden öteye geçemedi.

90 lı yıllarda ülkemiz ekonomide, siyasette ve idari yapıda geri dönüĢüm yaĢadı.

2000 li yıllara geldiğimizde de, periyodik krizler ülkesi olarak 1990‟ ın seviyesinden aĢağılara düĢtük ve fakirleĢtik. 21 yy „ a adım attığımız Ģu günlerde niçin gerilediğimizin teĢhisini koyamadık. Öyle ki her kafadan bir ses çıkmakta, herkes kendi anlayıĢına uygun bir suçlu bulmaktadır. Çözümü gelecekte aramak yerine, halâ geçmiĢin sen ben kavgaları sürdürülmektedir. Geri kalıĢımızın tek suçlusu ; değiĢime direnen statükocu zihniyetlerdir. Siyasette, ekonomide ve devlet yapılanmasında vazgeçilen değiĢimi, ilerlemeyi daha da gerilere götürdük. 90 lı yılların içe dönük devletçi uygulamalarının bedelini periyodik krizlerle ağır bir Ģekilde, milletçe ödedik ve ödemeye devam ediyoruz.

Dünya 90‟lı yıllarda hızlı bir değiĢim geçirdi. Ekonomide, siyasette ve devlet yapılanmasında değiĢim rüzgârları esti. Bu değiĢimin öncülüğünü yapan ABD ve diğer geliĢmiĢ ülkeler son on yılda büyük atılımlar yaptılar. Ekonomi, siyaset, ve devlet yapılanmasının yenileĢme dinamiğinden ortaya çıkan sinerji ; bu ülkeleri daha büyük zenginliğe kavuĢturdu. ABD gibi dünyanın en büyük ekonomisi son on yılda zenginliğini

%50 artırdı. Az geliĢmiĢ ülkeler ile geliĢmiĢ ülkeler arasındaki mesafe de gittikçe büyümeye devam etti.

Bilgi çağı dünyaya damgasını vurarak, kendi dinamiklerini yürürlüğe koydu.

Sanayi çağının üretim aracı olan fabrika yerini insan beynine, yani bilgiye bıraktı.

Ülkelerin gücü artık ; petrol, demir çelik, otomobil üretimleriyle değil, sahip oldukları yetiĢmiĢ beyinlerle ölçülmeye baĢladı. GeliĢmiĢ ülkeler geçmiĢte hammadde sömürüsü yaparlardı, bugün ise beyin sömürüsü yapmaktadırlar. GeliĢmiĢ ülkeler Az geliĢmiĢ ülkelerin yetiĢmiĢ beyinlerine hudutlarını sonuna kadar açmıĢlardır. Bu beyinleri kendi vatandaĢlıklarına almak için her türlü kolaylığı göstermektedirler. Az geliĢmiĢ ve bilgi toplumu değerlerinin farkında olmayan ülkeler bunun tam tersi politikalarla geri kalmıĢlık süreçlerini pekiĢtirmektedirler.

Dünyanın geleceğini Ģekillendirecek olan, çalıĢan, hayal eden, üreten, dinamik

‟‟yaratıcı beyinler‟‟ olacaktır. Ülkelerin üretim gücü (para kazanma) bu beyinlerin tekeline girmiĢtir. Bir bilgisayar programının değeri milyarlarca $ „ı bulmaktadır. Bir CD ye yerleĢtirilen bu programın değeri, CD‟nin maddi değerinden öte, bir ekip halinde 2 yıl çalıĢan beyinlerin ortaya koyduğu üretimdir. Aynı Ģekilde tanesi binlerce dolara satılan

(6)

kanser hapı da, laboratuar araĢtırmasını yürüten beyinlerin değeridir. Bilgi sayar yazılımında, internette, uydu teknolojilerinde de bilgi(beyin) ağırlığını hissettirmektedir.

Ġnsan beyni üretim aracı olarak oldukça pahalı bir değer ifade etmektedir.

GeliĢmiĢ ülkeler bu beyinlerden çok miktarda yetiĢtirmenin yarıĢı içindedirler. Bu beyinleri yetiĢtirmenin alt yapısını kurma yarıĢı içine girmiĢlerdir. Ülkeler bu sorunun cevabını araĢtırma konusu yapmıĢlardır; çünkü yüksek çoğaltanlara eriĢimin yolu kaliteli, yaratıcı ve dinamik beyinlerden geçmektedir.

Yapılan tüm araĢtırmalar, yaratıcı beyinlerin; ancak demokrasiyi bütün yönleriyle benimsemiĢ ülke ve toplumlar da yetiĢtiğini ortaya koymuĢtur. Bunun aksine totaliter ve ideolojik yönetimler bu konuda oldukça geri ve çağdıĢı kalmıĢlardır. Bunun nedeni fikir hürriyetinin, insan haklarının, tartıĢmanın, tenkidin ve hoĢgörünün bulunmadığı ülke yönetimlerinde yaratıcı beyinlerin yetiĢmemesi kadar doğal bir sonuç olamayacağıdır.

Daha öz ve akılcı bir ifade ile tam demokrasiler yaratıcı beyinlerin tarlasıdırlar.

Eskilerde demokrasiler bir siyasi rejim sorunu idiler. Fabrikada yapılan üretimle totaliter rejim, birbirleriyle bağlantısı olmayan farklı kavramlardı. Bilgi çağının insan beynine dayalı ekonomisinde, demokrasi büyük önem kazanmıĢtır. Günümüzde demokrasi siyasal rejim olmanın ötesinde ekonominin temel dinamiği haline gelmiĢtir.

Tam demokrasi olmadan yaratıcı insan beyni yetiĢtirilemeyeceğine göre; ekonomik kalkınma da baĢarılamayacaktır. Dayatmacı totaliter rejimler ya geri kalma süreci içinde yok olup gidecekler ya da çağın gereği olan tam demokrasiyi uygulamaya koyacaklardır. Bu andan itibaren ilerleme yolunda tavrını koyan çağın dinamiği

“BĠLGĠ”dir.

KüreselleĢen dünyada ülkelerin içe kapanmaları felaket getirir. Bu nedenle bütün ülkeler dıĢa açılıp, çağın dinamiklerine uygun yapılanma içine girmelidirler. ĠletiĢim, ulaĢım ve finans kalkınmada öne çıkan sektörlerdir. Bu sektörlere yapılacak odaklanma ile ülkeler kısa zamanda kalkınma yarıĢında mesafe almaktadırlar. Ancak bu sektörlerin alt yapıları oldukça iyi kurulmalıdır. Bu alt yapının temel direkleri: demokrasi, insan hakları ve serbest Pazar ekonomisidir. Alt yapılarını sağlam zeminlere oturtamayanlar baĢarı ve ilerleme yolunda oldukça geri planda kalmaya mahkum olacaklar; aynı zamanda bu ülkeler, spekülatörlerin oyuncağı krizlerle yüz yüze gelen devletler olmaktan kurtulamayacaklardır.

Demokrasi, insan hakları ve serbest Pazar ekonomisinin standartları bellidir; bu dinamiklerden birini dıĢarıda bırakmak veya eksik uygulamak uygulayıcıların ülkelerine fayda yerine zarar getirecektir. Her ülke siyaset, kültür ve jeopolitik yapısına göre bir uygulama ortaya koyabilir. Ancak bu dinamiklerin temel standartlarından vazgeçilemez.

Serbest Pazar ekonomisi ve kiraları sınırlayan kanun, demokrasi ve fikir suçluları, bunlar birbirleriyle tezat konulardır. Bilgi çağının temel dinamikleri kendi doğal standartlarına uygun bir Ģekilde yapılandırılmalıdır.

DeğiĢim, teknoloji, bilgi toplumu, dijital dünya vb. son yıllarda sıklıkla duyduğumuz terimlerdir. Bunlar bilgi çağının argümanlarıdır. Çağın dinamiği değiĢim; çıktısı da teknolojidir. Teknoloji mekanik olmaktan çıkmıĢ biyolojik bir olguya dönüĢmüĢtür. Yani fabrikadan insan beynine taĢınmıĢtır. Ġnsan ve insan hayatıyla iç içe giren teknoloji;

(7)

yaĢama, düĢünme ve çalıĢma biçimimiz olmuĢtur. Ġnsanın yaĢam biçimi, teknolojik değiĢikliklerle uyumlu olarak değiĢime uğramıĢtır.

Eğitim bilgi çağının temel yapılandırıcı unsuru haline gelmiĢtir. 20 yıl öncesinin eğitimi tamamen ortadan kalkmıĢ, ömür boyu süren bir eyleme dönüĢmüĢtür. Bilgi yükleyen, ezberci nesiller yetiĢtiren eğitimi sürdüren ülkeler, gelecekte iddialı olamayacaklardır. Tamamen yaratıcı zekaya dönük, öğrenmeyi öğreten, analiz ve sentez yaparak tasnif edilen bilgilerden yenilerini üretebilen beyinler yetiĢtiren eğitim, çağdaĢ eğitimdir. Bu nedenle eğitimde değiĢimi geciktirmek gelecek nesillere yüksek faturalı bedeller ödettirmek olacaktır.

Dünya dinamiklerini bu Ģekilde özetledikten sonra, bu dinamiklerin ıĢığında, ülkemizdeki sorunları yorumlamak durumundayız. Sorunları ortaya koyabilmek için düzgün ve geniĢ ufuk açısına ihtiyaç vardır. Ġnsanların ufku, görmek ve okumakla geniĢler. GeniĢ ufka sahip olmadıkça düzgün bir bakıĢ açısı ortaya koyamayız. Bir çok aydın ve yazarımızda görülen hastalık sorunlara dar bir açıdan bakmaktır. Dar düĢünceli insanlar ideolojik görüĢü kolaylıkla benimserler. Bu nedenle insanımızın ufkunu geliĢtirip, onları ideolojik saplantılardan kurtarmak, bilgi devletinin en baĢta gelen ödevi olmalıdır.

Ülkemizin sorunlarına geniĢ ufuklu bir perspektiften bakmak iĢin asgari Ģartıdır.

Bunun yanında çağımızla iç içe girmiĢ disiplinlere de hakim olmak gerekir. Kültür, siyaset, ekonomi, dıĢ politika, bilgi iletiĢim teknolojileri ve çevre genel anlamda bilmemiz gereken olmazsa olmaz disiplinlerdir. Çağımızda tek konuda uzman olanların ülke sorunlarını isabetli değerlendirmeleri olanaklı görünmemektedir. Çağımız aydını yukarıda bahse konu disiplinleri makro düzeyde bilmekle, ülke sorunlarına doğru teĢhis ve tedavi ortaya koyabileceklerdir.

ç Günümüz dünyasında ekonomik sorunlar ortaya çıktığı zaman, sadece ekonomik manivelalarla sorunlara doğru teĢhis koyamayız. Sorunun kültürel, siyasi ve teknolojik boyutları da olacaktır. Ülkemizdeki ekonomik krizlerin siyasal boyutu daima ekonomik boyutunun önüne geçmiĢtir. Toplumumuzun kültür yapısı ise sorunun baĢka bir bileĢenidir. Ġç içe girmiĢ disiplinleri bir arada ele alarak sorunlarımıza teĢhis koymalıyız.

Konuyu sadece ekonomistlerin sorunu olarak görür, diğer bileĢenleri ihmal edersek, doğru karara varamayız. Ekonomik uygulamalar değiĢir ama krizler devam eder durur.

Ülkemiz bilgi toplumunun alt yapısını oluĢturmak için, ekonomi, siyaset ve devletin yeniden yapılanmasında köklü bir değiĢim programı uygulanması gerekliliği kendini bütün Ģiddetiyle hissettirmektedir. Son zamanlarda ekonomi ve siyasette dönüĢüm programları ülke gündemine girmiĢ bulunmaktadır. Ekonomide yapılan yasal düzenlemeler ülke gerçekleriyle örtüĢen programlardır. Bu değiĢimi siyaset ve devlette yapılanma programlarının takip etmesi bütüncül olarak; yerinde manalı ve mantıklı olacaktır. Devlette yeniden yapılanmanın tartıĢmaya açılmaması büyük bir eksikliktir.

Devlette yeniden yapılanma gerçekleĢtirilmeden sistemin düzgün çalıĢması olanaksızdır.

Ekonomi ve siyasette birçok kanuni düzenlemeler yapabiliriz. Bu kanunlar uygulamaya konulmadıkça yapılan reformlar raflarda tozlanmaya bırakılacaktır. Bu kanunlar uygulanmadığı veyahut çarpık uygulandığı zaman istenen netice

(8)

alınamayacaktır. Sistemin iyi iĢlemesi devlette yeniden yapılanma uygulamaları ile iç içedir. Devlet aygıtı içerisindeki bürokrasinin katılaĢmıĢ zihniyetini değiĢtirmeden, durağan, hantal bürokrasinin zincirlerini kırmadan, çağdaĢ bilgi devletini kurmamız mümkün olmayacaktır.

Sistem, devlet ve rejim kavramları halkın yararına çalıĢtırılmalıdır. Bu üçlü birbirleriyle uyumlu olarak halkımız yararına çalıĢtırıldıkça, milletçe mutluluğun tadına varacağız. Devlet aygıtı halkın yararına güzel hedeflere kilitlenmemiĢse yapılanmada bazı aksaklıklar vardır; derhal giderilmelidir.

Dünya devletleri kendilerini devamlı yenilemekte reforma tabi tutmaktadırlar.

Reform, bir kere uygulanınca arkasından devamlı gidilecek statik bir olgu değildir.

Reform sürekli değiĢim içinde olan bir eylemler manzumesidir. Bu sabah yapılan değiĢikliği ertesi sabah beğenmeme dinamizmidir. Reform ve yeniden yapılanmayı bu mantıkla ele almalıyız ki baĢarıya ulaĢabilelim. Reformu statik bir eylem olarak görenlerle yapılacak bir Ģey yoktur.

Ülkemizde kaynak, yetiĢmiĢ beyin ve dinamizm yeterli ölçüde bulunmaktadır.

Yapılması gereken, bu dinamizmin önünü açmaktır. Devlet yeniden yapılanma ile kendine çeki düzen vermelidir. Devletin özel sektöre verecek bir Ģeyi olmadığı gibi, özel sektörün de devletten fazla bir beklentisi yoktur. Devletin kötü iĢlemesi özel sektöre bürokrasi , iĢlerde zorluk, çok vergi vb. olarak yansımaktadır. Özel kesim ve halkımız devlet yönetiminden gelen aksaklıkların yükünü devamlı üzerinde hissetmektedir.

Son bölümde devletin yeniden yapılanması için, temel reformları ele aldık. Her biri bir proje olan bu reformlar, devletimizi çağın hedeflerini uyum içinde yakalayacak radikal eylemlerdir. ĠĢ baĢına gelen iktidarlar, yeniden yapılanmayla ilgili hazırlıklarını tamamlayarak göreve baĢlamalıdırlar. Siyasi iktidarların ilk altı ayı en güçlü dönemleridir. Türkiye gibi dinamik bir ülkede, siyasi iktidarların yıpranma süreci zaman olarak çok kısadır. Bu nedenle hazırlıksız gelen partilerin ülkeye verecekleri çok Ģeyleri yoktur.

Temel reformların yapılması sonucunda, Türkiye demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti normlarını kazanacaktır. Uygulama değiĢimin en önemli safhasıdır. Bu anlayıĢı yakalamıĢ, eğitimli bir siyaset ve bürokrat kadrosu çağ atlatacak bir dinamizmi teĢkil edecektir. En sonunda ulaĢılacak „‟BĠLGĠ DEVLETĠ‟‟ Türkiye‟nin bu gün için nihai hedefidir.

(9)

1- Çağımızın Dinamiği DeğiĢim

Türkiye içinde bulunduğu iç ve dıĢ olaylar dolayısıyla tarihinin en önemli değiĢimlerinden birini yaĢamaktadır. Her toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da halkımızın bir kısmı değiĢime uyum sağlamıĢ, bir kısmı ise direniĢe geçmiĢtir. DeğiĢime uyanlar ve uymayanlar arasında, hatta bunların kendi içlerinde meydana gelen rahatsızlıkların sürüp gittiğine tanık oluyoruz. DeğiĢim dalgası ile ortaya çıkan “yeni değer” ölçülerini kavrayamayanların, kendilerini yenileyemeyenlerin düĢtükleri bunalım ortada. Oysa bir toplumun yenilenme yeteneği, o toplumun bireylerinin enerjisine, amaçlarına ve üreticiliğine bağlıdır. Yeniliğe ve geliĢmeye açık bir toplumu ise ancak bu özellikleri taĢıyan bireyler ortaya koyabilir.

Türkiye açısından sormamız gereken fakat, kiĢisel çıkara ters düĢme ya da ilgisizlik deyin, sormaktan kaçındığımız bazı sorular cesaretle ortaya konmalıdırlar.

Ġnsanlarımızı seçenekli düĢünmekten alıkoyan toplumsal alıĢkanlıklarımız, sorunlarımız nelerdir? Bunlar nasıl giderilebilir? Öğretim sistemimiz yenilikçi, üretici bir toplum yaratma amacına uygun mudur? Tenkitlere açık mıyız? Toplum kendisini sadelik ve esneklikle yönetebilen bir ölçüden ayrıntıya, katılığa, tembelliğe götüren bürokrasiyle nasıl baĢa çıkacaktır? vb gibi sorunların cevapları hızla verilmelidir.

Her kuĢak yaĢadığı toplumun değerlerini yeniden yorumlamak ve sahip çıkmak zorundadır. Her bir bireyin görevi ideallere tekrar hayatiyet kazandırmak ve ülkemizin değiĢimine katkıda bulunmak olmalıdır. Devlet yönetiminde, eğitimde, insanlar arası iliĢkilerde, ĢehirleĢmede, sanayide, uluslararası yapılarda meydana gelen değiĢimleri iyi sorgulamalı, iyi anlamalı ve iyi anlatmalıyız. Böylelikle değiĢim sürecini baĢlatmak bu sürece katkıda bulunmak imkanını yakalar, hatta olayları yönlendirebiliriz.

Peter Drucker‟ın da dediği gibi “değiĢimin sarstığı, yeni değiĢimin sürekli tehdidi altında bulunan bir dünyada korunmanın tek yolu yenilikleri sürdürmektir. Ġstikrar ancak devamlı değiĢmeyle sağlanabilir.”Burada değiĢimin sürekliliği ile istikrar iliĢkisi çok önemlidir. Sürdürülebilir olmayan hiçbir hareket değiĢim olamaz ve istikrarın konusu da değildir.

Ġkinci dünya savaĢında yaĢantı kalıplarını bozmak zorunda kalmıĢ kadınların ve erkeklerin, kendilerinde daha önce varlığından habersiz oldukları birikimleri ve yetenekleri keĢfettikleri görülmüĢtür. SavaĢ ve felaketin insanların kendilerini yenileme sürecine yol açması ne kadar acıdır. Bu çok pahalıya mal olmuĢtur. Böyle bir kiĢisel yenilenmeyi savaĢlar ,felaketler ve krizler olmaksızın gerçekleĢtirmeliyiz. Böylece bir toplumun öğrenebileceği en önemli sırları keĢfetmiĢ olacağız. DeğiĢime hazır olmayan, statükocu kimselerin, kuruluĢların geleceğinde yeri yoktur. GeçmiĢin kalıplarıyla gelecek inĢa edilemez. Gelecekte yapacakları etrafında bir ve beraber olmuĢ her türlü insan, kalkınmanın dinamiği olan değiĢimi kullanarak, mutlu geleceği ortaya koyacaktır.

Olumsuz tepki gösterir, değiĢimin yanımızdan geçip gitmesini izler ya da değiĢimin altında kalırsak, değiĢimden yararlanamayız. Ancak yapıcı olur, geleceği bu günden anlamaya çalıĢır, değiĢimi kabul edersek, umulmayanı düĢünmek olumlu ve

(10)

heyecan verici olacaktır. Son kitabı Billionms and Billions‟ta gökbilimci Carl Sagan Ģöyle der: “En fazla güven duyarak yapabileceğim tahmin, en hayranlık verici keĢiflerin Ģimdiden kestiremediklerimiz olacağını söylemektir.”

Az geliĢmiĢ ülkelerde çok görülen bir hastalık vardır. DeğiĢim ihtiyacı krizlerin neticesinde ortaya çıkar. Bu olgu toplumun kültür seviyesiyle çok yakından ilgilidir.

Ekonomik az geliĢmiĢlik zihinsel az geliĢmeyi de beraberinde getirir. Bu toplumlara değiĢimin önemini anlatabilmek için insanların daha çok kaybetmelerini beklemek gereği vardır. Toplum kafasını duvara vurduktan sonra, kiĢilere değiĢimi anlatmak mümkündür.

Ancak geç kalınmıĢ ve birçok Ģey kaybedilmiĢtir. “Zararın neresinden dönülürse kârdır.”

Mantığı bile bu toplumlar için bir Ģanstır.

1.1. DeğiĢim Ne Getirdi Ne Götürdü?

Çağımızda değiĢim teknolojik yenilikleri, yeni yönetici tiplerini, yeni örgütlenmeleri ve geliĢmeyi temsil etmektedir. DeğiĢimi anlayamayıp onu uygulamakta geç kalanlar için de sorunları temsil etmektedir. Ne getirdi ne götürdü derken konuyu maddeler halinde izah etmek mümkün değildir. DeğiĢim kapımızın önünde sokakta ve dıĢımızdaki dünyada fırtına hızıyla esmektedir. Ġnsanoğlu toplumun içinde değiĢimin hızını denetlemeyi en kısa zamanda öğrenemezse, kitle halinde uyum sağlayamamanın kötü sonuçlarıyla karĢılaĢacaktır.

DeğiĢim korkusu gittikçe artan sayıda insanı etkisi altına alan psiko-biyolojik bir durumdur. Buna değiĢim hastalığı da denilebilir. Gelecek korkusu ise geleceğin zamanından önce yaĢamımıza girmesi sonucu oluĢan sersemletici bir olgudur. Bu korkulardan toplumu korumanın yolu, değiĢime öncülük yapmak, geleceğin peĢinden gitmek yerine onu yönlendirmektir. Çağımızda “statükocular” zor durumdadırlar. DıĢarıda esen değiĢim rüzgarları onları temelleriyle birlikte yok edecektir. DeğiĢimi dıĢlayan ülke yöneticileri, bunun bedelini az geliĢmiĢ ülke yaratarak öderler.

Günümüzde insanların büyük bir bölümü % 70‟i yavaĢ, geri kalan % 30‟u ise hızlı yaĢamaktadırlar. Zaman yaĢlılar için daha hızlı geçmekte olduğundan, yaĢlı insanların artan değiĢim hızına tepkileri daha sert olur. Toplumda hız oluĢtukça, zaman içinde kısalan, güdükleĢen iliĢkiler daha kısa yaĢam bekleyiĢlerine dönüĢmüĢtür. ĠĢte köksüz, belirsiz, samimiyetsiz iliĢkilerin kökeninde “hız” olgusu yatmaktadır. DeğiĢim, günümüzdeki insan-nesne iliĢkilerini giderek geçici bir konuma getirmektedir. Kağıt peçeteler, mendiller, pet ĢiĢeler v.b. bir ”kullan at” kültürü oluĢturmuĢtur. Bu ürünler her yanımızı sarmıĢtır. Böylece “kullan at” kavramına uygun bir kafa yapısı oluĢmaya baĢlamıĢtır.

Kültürümüze yerleĢmeye baĢlayan bu hız ve geçicilik, iliĢkilerimizi de yönlendirmektedir. GeçmiĢte uzun süreli az sayıda arkadaĢlığın yerini, gelecekte kısa süreli çok sayıda arkadaĢlık kavramı alacaktır. Bu durumda insanların iliĢki kurma yeteneği kadar, iliĢki koparma yeteneği de önem kazanacaktır. Çağımızda iliĢkiler yumağı o kadar artmıĢtır ki, bir insanın kapasitesinin üzerine çıkmıĢtır. Bu yumağın içinde kurulacak iliĢki, ilkelere ve hedeflere göre önem kazanacaktır.

(11)

DeğiĢim kendisine uyum sağlayanlara yepyeni çağdaĢ bir dünya sunmaktadır.

DeğiĢime ayak uyduran ülkelerin yöneticileri, dünyanın da yöneticisi konumundadırlar.

DeğiĢime ayak uyduramayan ülkeler ise geri kalmıĢlık hedefine doğru giden yolculardır.

Gelecek onlar için fazla Ģeyler vaat etmemektedir. Esasen onlarında gelecekle, değiĢimle ilgili fazla meseleleri yoktur. TartıĢma konuları ve gündemleri hep geçmiĢe dayalıdır. Bu toplumlardan değiĢimin ne götüreceği ise açıklıkla ortadadır.

1.2. Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Yapıdaki DeğiĢim

DeğiĢim toplumları bütün katmanlarıyla sarsmaktadır. Toplumların sosyal, ekonomik, ve kültürel yapısı da süratle değiĢime uğramakta, insanların kafalarında ve fikirlerinde bu değiĢim sürmektedir. Hükümetlerin ve bürokrasinin tabiatı gereği bu değiĢime ayak diretmesi toplumda kırılmalar meydana getirmektedir. Az geliĢmiĢ ülkelerde, iĢ adamları bilgi teknolojisi kullanırken, çiftçiler sanayi teknolojisi, hükümetler ise sanayi öncesi teknolojisi veya kafası kullanmaktadırlar. Kültürel değiĢim kuramında toplumun değiĢik kesimlerinde eĢit olmayan değiĢim hızlarının, sosyal gerginlik nedeni olması kaçınılmazdır. Bu gerginlikler, ülkeleri gerçek gündemlerinden uzaklaĢtırmaktadır. Sanal gündemler bu tür ülke insanlarının tartıĢtığı konulardır. Fert baĢına 2.800 $ düĢen bir ülkenin insanlarının kalkınma ve fakirlik yerine bu konuların dıĢında her Ģeyi tartıĢmaları, konuya verilecek en iyi örnektir.

DıĢ dünyadaki hızı artırarak, kiĢiyi çevresini yeniden öğrenmeye zorlamalıyız. Bu durum sinir sistemimize yeni zorunluluklar yüklemektedir. GeçmiĢin insanları iç kavramlarıyla iliĢkilerini uzun süre sürdürüyorlardı. Geçici toplumda bu olanak yoktur.

Gerçek kavramımızı, zihinsel görüntülerimizi artan bir hızla yenilemek durumundayız. Bu tür kırıklı toplumların yapması gereken, bir an önce değiĢime ayak uydurmaktır. Çünkü, toplumun birliğini ve dirliğini ancak değiĢime uyum sağlayarak elde ederler.

DeğiĢime biçim vermek bizim elimizdedir. Bir gelecek yerine diğerini seçebiliriz.

Buna karĢın geçmiĢi koruyamayız. Sosyal iliĢkilerde, ekonomide ve kültürde yenilikle anlaĢmak zorundayız. Değerlerin devir hızı tarihte hiç bu kadar hızlı olmamıĢtır.

GeçmiĢte kiĢi, yaĢam boyu değer yargılarının değiĢmeyeceğini görürdü. Bugün toplumda değerler hızla değiĢmektedir. Ayrıca toplumdaki bölünmeler değerlerin türlenmesi sonucunu da birlikte getirmektedir. Bu durumda düĢünce birliğinin bozulması kaçınılmazdır.

Bilgi toplumuna doğru yol alırken insanların, önceki kuĢakların baĢını döndürecek bir hızla yaĢam biçimi edinip, sonra elden çıkarıĢlarına tanık olmaktayız. Çünkü yaĢam biçimleri de “kullan at” kültürüne uymuĢtur. Diğer yandan bu toplumlarda kimlik arama çabaları ortaya çıkmaktadır. Bu çabalar seçme olanaklarının yokluğundan değil, seçme olanaklarının çokluğu ve karmaĢıklığından ortaya çıkmıĢtır. DeğiĢimin pozitif ve negatif sonuçlarını bir araya getirdiğimizde, toplum değiĢimle birlikte geliĢecek, büyüyecektir.

DeğiĢimle at baĢı gitmek futboldan, at yarıĢından, uyuĢturucu madde almaktan daha coĢku verici bir süreç olacaktır. Bu süreç kiĢiye beceri ve üstün akıl gerektiren bir yarıĢma sunmaktadır. Üstün beceri ve akıl düzeyinde olan, üstün sanayiye iliĢkin sosyal yapının hızla oluĢmasına akıl erdirebilen “doğru” yaĢam hızını saptayıp “doğru” alt

(12)

kültürlere zamanında giren ve zamanında gerekli yaĢam biçimi örnekleri edinen kiĢi için baĢarı kaçınılmazdır.

Sanayi çağının ekonomik dinamikleri, bilgi çağında değiĢime uğramıĢtır. Kapital, emek, müteĢebbis yerini insan almıĢtır. Bunların oluĢturduğu fabrikaların yerini de insan beyni almıĢtır. Ġktisadın kuralları alt üst olmuĢtur. Çünkü, dünün mekanik olan teknolojisi bugün biyolojiktir. Ġktisadın sosyal, hukuki ve siyasal yapıya olan bağımlılığı daha da artmıĢtır. Çünkü insan hayatının karmaĢıklığı içinde onunla alakalı tek bir disiplinden bahsedilemez. DeğiĢim neticesi ortaya çıkan soruların cevaplarını verecek tek bir disiplin yoktur. DeğiĢim neticesi ortaya çıkan bilgi toplumunda ekonomi; sosyoloji, siyaset, hukuk, kültür, teknoloji vb. ile iç içe girmiĢtir. DeğiĢimin neticesi ekonomik obje, fabrika olmaktan çıkmıĢ insan olmuĢtur.

Liberalizmin babası Adam Smith‟in açık bir Ģekilde anladığı gibi ekonomik hayat, sosyal hayatın derinliklerine gömülmüĢtür. Dolayısıyla, faaliyette bulunduğu toplumun alıĢkanlıklarından, ahlakından ve göreneklerinden ayrı algılanamaz. Kısacası, ekonomi kültürden kopartılıp, tek baĢına ele alınmaz.

Sosyal sermaye, insanların ortak amaçları için gruplar ya da organizasyonlar halinde bir arada çalıĢabilme yeteneğidir. Ġnsan sermayesi kavramı, günümüzde ekonomistler tarafından yaygın bir Ģekilde kullanılıyor. Kavramla, ekonomik süreç içerisinde sermayenin toprak, fabrika, makineler gibi somut üretim faktörleriyle artık daha az ifade edildiği, buna karĢılık giderek bilgi ve insanoğlunun çeĢitli becerileri gibi niteliklere büründüğü kastediliyor.

Toplumsal hayatımızda eski kurumlar hantallaĢmaya baĢlamıĢtır. Bu kurumlar değiĢime ayak uyduramamıĢ, onun çok gerisinde kalmıĢtır. Bu kurumlarla ilgili sistemler de çalıĢmalarında yetersiz kalmaya baĢlamıĢlardır. Bu kurum ve sistemlerin iĢlememesi karĢısında eski sistemler tamamıyla saf dıĢı edilmek durumundadırlar. Taze bir baĢlangıç yapmak en iyisidir. ÇalıĢma standartları, giyim kuralları, operasyon saatleri, iĢe geliĢ gidiĢ araçları, yönetim kontrolleri, baĢarı ölçümlemeleri, muhasebe yöntemleri vb. hepsinde yeniliğe gidip eskileri çöpe atmak gerekmektedir.

Para yerine kredi kartları kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Para olgusu banknot olmaktan çıkıp, dijital ağda gezeleyen rakamlara dönüĢmüĢtür. ġirketler tüketiciye ulaĢmak için büyük mücadeleler içindedir. Kredi kartlarının bir sonraki aĢamasında

“elektronik cüzdanlar” vardır. Kredi kartlarına dayalı denkleĢtirmelerin yerini elektronik cüzdanlar alacak ve bu mücadeleden üçlü hizmeti (Anakapı, denkleĢtirme, lojistik) birleĢtiren e-ticaret firmaları galip çıkacaklardır. Yani değiĢimin önünde gidenler,

“kazanan” olacaklardır.

ABD‟de düĢük enflasyon ile yüksek istihdam çareleri aranmıĢtır. Reagan zamanında da bu olay gerçekleĢtirilmiĢtir. Ancak geleneksel iktisat teorileri böyle bir olayın olamayacağı yönündedirler. DeğiĢim bu teorileri alt üst etmiĢtir. Neticede bu olayında açıklaması bulunmuĢtur; Bilgisayar tabanlı yeni teknolojilerin getirdiği üretkenlik artıĢı ABD ekonomisini canlandırmıĢtır.

(13)

Marks “ġimdiye kadar ki filozoflar dünyayı anlamakla yetinmiĢti, bizim görevimiz dünyayı değiĢtirmek” demiĢtir. Hayek ise dünyanın gerçekten değiĢtiği, fakat bırakın dünyayı istediğimiz istikamette değiĢtirmeyi, değiĢikliğin nereye doğru olduğunu bilmenin dahi mümkün olmadığı görüĢündedir. Günümüzde bütün disiplinler ve ilim dalları değiĢimin konusu olmuĢtur. Ortaya çıkan yeni bulgular da toplumların yeniden yapılanmasında en önemli noktalardır. Çünkü değiĢim o kadar hızlıdır ki, insanlar kendilerini boĢlukta hissetmektedirler. Meslekler, bir insan hayatı boyunca, 2-3 defa değiĢmektedir. Bazı meslekler iĢlevselliğini kaybederken, yerlerini yeni meslekler almaktadır. Bu Ģartlar altında, toplumun ve devletin değiĢime hazır olması daha da büyük önem kazanmaktadır.

DeğiĢimin ortaya çıkardığı yeni gerçekler, ekonomiyi kontrol edemediğimizi ortaya koydu. Durgunluk ve patlama devreleri, iĢsizlik, tasarruf ve harcama hızları kendi dinamikleri içinde geliĢmektedirler. Bu dinamiklere hakim olmanın yolu, tutuculuktan kaçınmak ve toplumu bilgi çağında iĢlevsel olacak Ģekilde eğitmektir. Bu konularda baĢarı sağlarsak sadece olayları yaratan iklimi kontrol altına alabilmekteyiz. Kısacası, kısa vadeli çözümler yerine, sorun öncesi koruyucu hekimlik ekonomik yönlendirmenin en önemli aracıdır.

At arabasından otomobil ve uçaklara kadar ulaĢımdaki bütün değiĢimler toplumumuzun örgütlenme biçimini etkilemiĢlerdir. Bu ilerleme aĢamalarıyla birlikte barınma, çalıĢma ve üretim kalıpları da değiĢmiĢtir. Bir sonraki aĢama ne olacaktır?

Kaldırımlara konacak insan taĢıma bantları ĢehirleĢmeyi nasıl değiĢtirecektir? Uzayda uçarak saatlerle ifade edilen süreyi dakikalara indirecek uçaklar coğrafyayı nasıl etkileyecek? Bütün bunlar gelecekte göreceklerimizdir. Bunlara hazırlıklı olursak geleceği yönlendiririz.

Siyasal yapılar toplumdaki değiĢimlerin ve yeniliklerin öncüsü olmalıdırlar.

Toplumdaki değiĢiklik arzusu önce siyasal partilerde tatmin edilmelidir. Bunun içinde, siyasal partileri iktidar olma veya muhalefet etme gücünü geçmiĢi belirleyen etkenleri ortaya koyarak bulamazlar, geleceği oluĢturacak etkenleri belirleyerek yakalamalıdırlar.

Bu etkenler değiĢime dayalı vatandaĢ beklentilerine uygun proje ve programlar olmalıdırlar. Türkiye‟nin potansiyel kaynaklarını ortaya çıkarmak, gizli aktiflerini görünür hale getirmek, yıkıcı entrikalarla değil, yapıcı siyasal rekabetle mümkündür.

Bürokratlar statükocudur. Bu nedenle değiĢimin denetimini ele almak için, bürokratik gelenekte son ve köklü bir kopuĢ gereklidir. ABD baĢkanı Eisenhower;

general, yargıç ve rektörlerden oluĢan bir komisyona “ Amerikalılar için amaçlar” kitabını hazırlatmıĢtır. Ancak bu kitap ne kamuoyu ne de politika üzerinde etki uyandırmıĢ, değiĢim süreci kendi dinamiklerine göre iĢlemeye devam etmiĢtir. DeğiĢimin kendi kuralları vardır. DeğiĢime boyunduruk vurulamaz. Amaçların saptanması konusunda yeni ve devrimci bir yaklaĢıma ihtiyaç vardır. Çoğulcu, katılımcı demokraside bilgi toplumu için demokrasi bir lüks değil, temel bir gerçektir. Siyasette, ekonomide, eğitimde kararlardan etkilenecek kitlenin katılması sağlanmadan amaçlar saptamak mümkün olamayacaktır.

(14)

1.3. DeğiĢim Mühendisliği

Asrımızda değiĢim, bazı korkuların yanında uzun zamandır süre giden sorunların çözümünü de üretmiĢtir. “DeğiĢim mühendisliği” denen bir disiplin bütün kurallarıyla Ģirketlerde ve kuruluĢlarda uygulanmaktadır. Ortaya çıkan yeni yapı, değiĢimin kurallarıyla oluĢmuĢ yepyeni bir kuruluĢtur. DeğiĢim mühendisliğine göre eski iĢ ünvanları ve eski organizasyon düzenlemeleri – birimler, gruplar, bölümler vb. – bir önem taĢımaz. Bunlar baĢka bir çağın oluĢumlarıdır. Önemli olan, günümüz insan ve teknolojilerinin taleplerine göre iĢi günümüzde ne Ģekilde organize etmek istediğimizdir.

Ġnsanların geçmiĢte iĢi ve organizasyonu nasıl yürüttükleri değiĢim mühendisliğini hiç ilgilendirmez. ġirketlere uzun vadeli baĢarıyı ürünler değil, o ürünleri yaratan süreçler kazandırabilir. Ġyi ürün baĢarılı bir Ģirket yaratmaz; baĢarılı bir Ģirket iyi ürün yaratır.

Burada değiĢim ve insan beyni fonksiyonları baĢarılı Ģirketin içindeki en önemli dinamikleri ifade etmektedirler.

DeğiĢim mühendisliği iĢin yeniden icat edilmesi, kuruluĢun yeniden yapılandırılması, iyileĢtirilmesi ve değiĢtirilmesi değildir. DeğiĢim mühendisliği bir kuruluĢu radikal kararlar alarak hiç yokmuĢ gibi yeniden yaratmaktır. DeğiĢim mühendisliği bürokratik memurlara değil, yaptıkları iĢlere uygulanır. En sonunda oluĢan yeni organizasyon, değiĢim mühendisliğinin uygulandığı sürecin gereksinmelerine göre Ģekillenecektir. Ortaya yepyeni bir kuruluĢ çıkacaktır.

Bir süreç değiĢim mühendisliğinden geçirildiğinde, iĢlevsel ve görev odaklı olmaktan çıkıp çok boyutlu hale gelir. Bir zamanlar kendilerine verilen talimatları yerine getirmekle yetinen insanlar artık kendi baĢlarına seçim yapmaya ve karar vermeye baĢlarlar. Memurlar amirlerinden çok halkın gereksinimleri üzerine yoğunlaĢırlar. Yeni kavramların doğrultusunda davranıĢ ve değerler de değiĢir. Kısacası organizasyonun her yönü neredeyse tanınmayacak kadar büyük bir dönüĢüm geçirir.

Dünyada tüm Ģirketler ve kuruluĢlar için belirli süreçler vardır. Süreçler Ģirketlerin ve kuruluĢların yaptıkları iĢlerdir. KuruluĢlar içindeki süreçler, genellikle doğal iĢ faaliyetlerine karĢılık gelir, tekabül eder. Ancak organizasyon yapıları nedeniyle parçalanmıĢ ve karmaĢıklaĢmıĢlardır. Süreçler görünmez ve isimsizdirler; zira insanlar birimlerin üstlendiği süreçler hakkında değil, birimler hakkında düĢünürler. KuruluĢlar organizasyon çizelgelerinde olduğu gibi, kuruluĢ içinde de iĢin nasıl aktığını gösteren süreç haritaları hazırlayabilirler. Hazırlanan “Süreç haritası” değiĢim mühendisliği tartıĢma ve tasarımlarına kılavuzluk edecektir.

DeğiĢimin mühendisliği tamir veya iyileĢtirme peĢinde değildir. Hedefi; yeniden inĢa etmeye yönelik ekip çalıĢması yapmaktır. Ekip, mevcut süreci iyi incelemeli ve böylece sürecin performansında neyin önemli olduğunu öğrenip anlamalıdır. Ekip üyeleri, sürecin gerçek amaçları hakkında ne kadar çok Ģey bilirlerse kuruluĢun yeniden tasarımında o denli baĢarılı olacaklardır.

Sürece örnek vermek için; ABD tarafından icat edilen video kamera ile Hollanda tarafından icat edilen CD çaları ele alalım. Bu malların hepsi Japonlara mal olmuĢtur.

Eğer bir ülke aynı zamanda dünyanın en ucuz maliyetlerine sahip değilse, ürün icat

(15)

etmek küçük bir avantaj sağlayacaktır. Teknoloji hiç bir zaman daha önemli olmamıĢtır.

Burada asıl önemli olan “süreç teknolojileri”nde liderliği yakalamaktır.

Tüm değiĢim mühendisliği sürecinin en yaratıcı kısmı yeniden tasarımdır. Bu parça diğerlerinden çok daha fazla hayal gücü, tümevarımsal düĢünce ve biraz da çılgınlık ister. Yeniden tasarlama sürecinde değiĢim mühendisliği ekibi, bilinenleri bir kenara bırakıp akla hayale gelmeyenleri bulmaya çalıĢır. Yeniden tasarlama ekip üyelerinin, özellikle de kuruluĢ içindekilerin kurallara olan inançları ile iĢ hayatı boyunca önem verdikleri değerleri bir kenara bırakmalarını gerektirir. Yeniden tasarımın en zor yanı, ekibin istediği her Ģeyi yapabilecek konumda olmasıdır. DeğiĢim mühendisliği ekibinin fikir üretmekte kullanabileceği üç teknik vardır;

1- DeğiĢim mühendisliğinin ilkelerini cesurca uygulamak, 2- Varsayımları bulup yıkmak,

3- Teknolojinin yaratıcı bir Ģekilde kullanılması için fırsat aramak.

Burada teknolojinin nasıl kullanılacağı önemli değildir. Önemli olan yapılmayan iĢlerle ilgili olarak teknolojiden nasıl yararlanılacağıdır. Burada değiĢim mühendisliğinin temel kuralı; mevcut süreç hakkında bilgili olmamaktır. Radikal fikirlere sahip olmak ve üretici olmak en önemli gerekliliklerdir.

DeğiĢim mühendisliği uygulanırken birçok hatalar ortaya çıkmaktadır. AĢağıda en önemlileri verilen hatalar ve daha birçokları baĢarısızlığın nedeni olmaktadır:

- Süreci değiĢtirmek yerine tamir etmeye çalıĢmak, - ĠĢ süreçleri üzerine yoğunlaĢmamak,

- Ġnsanların değer ve inançlarını ihmal etmek,

- Büyük oynamamak, küçük sonuçlarla yetinmeye hazır olmak, - Çok erken vazgeçmek,

- Sorunun ve DeğiĢim Mühendisliğinin tanımlanmasına öncelik vermemek,

- ÇalıĢmayı yönetmek üzere DeğiĢim Mühendisliğinden anlamayan bireyleri görevlendirmek.

DeğiĢimin tadını alıp bunun uygulamasını yapanlar için, varsayımlar önemli değildir. Örneğin 80‟li yıllarda konvertibiliteye geçerken büyük itirazlar olmuĢtu. Ġtirazlar, zaten çok az olan döviz serbest bırakılırsa, ülkeden kaçar yönünde idi. BaĢbakan Özal bu varsayımı yok kabul etti ve konvertibiliteyi getirdi. Hem Türkiye kazandı, hem de Özal kazandı. Türk parasını koruma kanunu kaldırılırken de aynı varsayımlar ileri sürülmüĢtü. Sonraki geliĢmeler ve olaylar varsayımların yanlıĢlığını gösterdi. Bu varsayımlara sıkı sıkıya sarılanların içinde eski merkez bankası baĢkanları, ekonomi profesörleri ve maliye bürokratlarının olduğu göz önüne alındığında değiĢim mühendisliğinin önemi daha iyi anlaĢılacaktır.

YaĢlandıkça değiĢime, özellikle de daha iyiye yönelen değiĢime karĢı çıkmak insanın doğasında vardır. Bu durumda yaĢlılar ve statükocular size görüĢlerinizin aĢırı olduğunu söylüyorlarsa büyük bir olasılıkla iyi bir Ģey yapıyorsunuzdur. Aynı kiĢiler görüĢlerinizin aĢırı olduğunu söylemekten vazgeçerlerse büyük bir olasılıkla savaĢı kaybetmiĢsinizdir. DeğiĢim bilgi ve görme yeteneğiyle ilgilidir. Cahil ve görmemiĢ kiĢiler

(16)

değiĢim karĢısında daha çok korkarlar. Korkunun kaynağı bilgisizliktir. DeğiĢimin en büyük düĢmanları,öngörüsü ve bilgisi olmayan ufuk yoksunu kiĢilerdir.

1.4. Siyasal Yapı Nereye Gidiyor?

Batı ülkelerindeki baĢarılı merkez sağ partiler, belirli yönelimlerle benzer icraatlar yapmaktadırlar. Bu partiler, toplumun nabzını tutmakta, toplumda Ģekillenen değiĢim arzusuna göre kendilerini yenilemektedirler. Batı kültür ve ekonomisinin ortaya koyduğu değiĢim arzu ve istekleri bazı temel benzerlikler oluĢturur. Bunların ortak paydaları:

- Önemli ölçüde vergi indirimleri yapmaları, - Sanayi ve tarımdaki teĢviklerin kaldırılması,

- Belirli bölgeler dıĢındaki devlet harcama ve yatırımlarının azaltılması, - GeniĢ hacimli özelleĢtirme,

- Risk sermayesini geliĢtirilmesidir.

Seksenli yıllarda Reagan ABD‟yi % 30 oranında zenginleĢtirmiĢtir. 90‟lı yıllarda da Clinton ABD‟yi 8 yılda % 50 zenginleĢtirmiĢtir. Clinton döneminde 22.300 $‟dan 33.900

$‟a yükselen fert baĢına düĢen gelir grafiği vardır. ABD‟nin 80‟li ve 90‟lı yıllardaki bu ekonomik baĢarısı ve çok hızlı kalkınması, Avrupa‟yı geri kalma konusunda endiĢelendirmiĢtir. 90‟lı yılların ikinci yarısında iktidara gelen Avrupa sosyal demokrat partileri sık sık bir araya gelerek, parti politikalarını gözden geçirmeye baĢlamıĢlardır.

Tony Blaire ve Schrouder bir araya gelerek yeni bir sosyal demokrat yapılanma ortaya koymuĢlardır. ABD son 20 yılda iki kat daha zenginleĢmiĢ, dıĢa açık rekabette de büyük yol almıĢtır. ABD Yirmi yıl önce ürettiğinin % 17‟sini dıĢarıya satarken, bugün oran ikiye katlanmıĢ ve ihracaat rakamı GSMH‟nin % 25‟ine ulaĢmıĢtır.

Amerika‟nın baĢarısı sonucunda ekonomik güç kıyaslamasında geri kalan ve ABD ile araları daha çok açılan Avrupa sosyal demokratları bir manifesto yayınlamıĢlardır. Bu bildiride sosyal demokratlar ekonomik ve sosyal anlayıĢlarında değiĢime gitmek zorunda olduklarını itiraf etmiĢlerdir; bu konulardaki değiĢikliklerde oldukça radikal tedbirler alarak yeni anlayıĢlar ortaya koymuĢlardır. Yeni kurallara göre sosyal demokratlar;

- Eskiden, Ģirketlere daha çok vergiyi savunuyorlardı. ġimdi vergi yükünü azaltarak, yaĢamdaki sosyal hedeflere daha rahat varacaklarını görüyorlar.

- Eskiden, iĢ üzerine odaklanıyorlardı. ġimdi iĢvereni daha çok önemsiyorlar. ĠĢçi çıkarılmasında onlara esneklik tanıyorlar.

- GeçmiĢte sosyal adaletin, eĢitlikle karıĢtırıldığını söylüyorlar. Bu durumda sosyal demokrasinin, sıradanlığın destekçisi haline geldiğini görüyorlar. Eski durumda, sıradanlık ödüllendirilmiĢ oluyordu. Üreticilik, çeĢitlilik ve baĢarı kapsam alanı dıĢında kalıyordu. Bunlardan vazgeçip risk almayı ve çok çalıĢmayı önemsemeye baĢladılar.

(17)

- Bugünün bilgi ekonomisinde sermaye ve emek önemini yitirdiği için, sosyal demokrasi yaptığı yeniliklerle “sosyal liberalizm” e dönme yolundadır.

Siyasal yapılar hızla gelen değiĢim karĢısında ideolojilerini gözden geçirmekte ve kendilerini yenilemektedirler. Aksi durumda kalkınma yarıĢında geri kalmaktan kurtulamayacaklardır.

Küresel rekabetin boyutlarının geniĢlemesi ve Ģiddetlenmesi birçok batı ülkesinde radikal sağ partileri doğurmuĢtur. Bu partilerin “ekonomik milliyetçiliği” esas alan korumacı politikalar ortaya koymaları, uluslararası endiĢeleri de beraberinde getirmektedir. Dünya 20. asırdaki iki dünya savaĢını henüz unutmamıĢtır. Bu nedenle uluslararası arena bu fikirlere sahip partilere cephe almaya baĢlanmıĢtır. Son Avusturya Hayder örneğinde olduğu gibi, dünya yeni bir Hitler vakası yaĢamak istememektedir.

Siyasi partiler kendilerini hızla yenilemelidirler. Sıradan seçmene partiyi bağlayan yollar ve konular sürekli olarak ortaya konmalıdır. Onların dili konuĢulmalı, onların özlem ve endiĢeleri seslendirilmelidir. Partinin yerel kültüründeki değiĢim sürekli olmalıdır.

Kademe örgütler; toplantılar, raporlar, yemekler gibi yüklü aktiviteler yerine kampanya, eğitim ve sosyal ağırlıklı çalıĢmalar yapılmalıdır. Ancak her koĢulda lider, mutlaka vizyon sahibi olmalıdır. Önünü göremeyen, toplumla iletiĢim kuramayan, ülke koĢullarını bilmeyen, iktldar olduğunda hazırlığı olmayan ve vizyondan yoksun liderlerin Türkiye‟yi getirdikleri tehlikeli nokta herkesin malumudur.

Toplumun dinamikleri yakalanmadan politika yapılmaz. Bu dinamikler üzerine konacak doğru senaryolar siyasetin yönünü ortaya koyacaktır. Ülkemizde siyasetçiler pozitif senaryolarda yarıĢmamaktadırlar. Toplum, yolunu negatif senaryoları ve programları ayıklayarak bulmaktadır. Liderlerde vizyon olması gereğini önemsemeyen toplumumuz bunu ağır bedeller ödeyerek öğrenmektedir. 2000‟li yıllarda 70‟li, 80‟ li yıllarda olduğu gibi günlük politika ve popülizmle Türkiye‟yi yöneteceklerini zannedenlerin partileri ortadan kalkmakta, ancak ülke ağır faturalar ödemektedir.

Türkiye‟de en öncelikli siyaset; toplumun birliğini ve beraberliğini temin edecek proje ve uygulamalardır. Birlik temin edildikten sonradır ki, diğer toplum dinamikleri tespit edilerek hazırlanmıĢ politikalara yön ve hız kazandırılabilir. Kısaca, son elli yılın dinamikleriyle kurulmuĢ partilerimiz; teĢkilatlanma, organizasyon, uygulama ve toplumla bütünleĢme konusunda değiĢmek zorundadırlar. Partiler ülke sorunlarına getirdikleri çözümleri ortaya koymalıdırlar. Böylece partilerin çözüm önerileri toplum gündemini oluĢturmalıdır.

1.5. DeğiĢim ve Din

Dünyada hızla esen değiĢim rüzgarlarının etkilediği bir disiplin de “din”dir. Din kuralları değiĢmediği halde insanların din anlayıĢı değiĢmektedir. Bu değiĢimin sebeplerini dinde ve insanlarda değil, onların dıĢında bir takım kaynaklardadır. BaĢka bir ifadeyle, insanlara baĢka türlü tesir eden, insanların yaĢadıkları dünyaya bağlayan amiller etkilidir. Bilgi çağının teknolojisi değiĢmiĢtir. Teknoloji; çalıĢma, düĢünme ve yaĢama biçimimizi etkilemektedir. Çekirdek aile yapısı kırılmakta insanlar yalnız

(18)

yaĢamaya doğru gitmektedir. Teknoloji ve değiĢim insanın ezilmesini ve yalnızlaĢmasını önleyemeyen bir mecraya doğru gitmektedir.

Değer buhranı, toplumların korkulu rüyası haline gelmiĢtir. Bunun temelinde insanın psikolojik ihtiyaçlarının geri plana atılarak maddi kıymetlerin bütün hayatı sarması yatmaktadır. Böyle bir toplumda dengeli insan yetiĢtirmek zorlaĢmaktadır. Ġnsan madde ve ruhtan meydana gelmiĢtir. Bu denge bozulduğu takdirde mutsuz insanlar topluluğu, bunalımlı toplumlar ortaya çıkar. Bütün bu olumsuzlukların tedavisi dinde görülmektedir.

DeğiĢim rüzgarları, “insan hakları”nın sadece politik açıdan tanımlanmasını yetersiz kılmıĢtır. Günümüzde insan hakları tartıĢması, “güzel hayat”ın nasıl tanımlandığı gibi karmaĢık bir sorunun cevabını aramaktadır. Bu tanım tek baĢına maddi ya da siyasi boyutların çok ötesinde bir anlam taĢır. “Güzel hayat” ın tanımı erdem, ahlaki düzen ve dinsel inancın derin bağlarıyla iliĢkilendirilmelidir. Batıda da görüldüğü gibi maneviyattan yoksun ve ona karĢı olan laiklik kendi kültürel yok oluĢunun filizlerini içinde taĢımaktadır. Laiklik ve din bir arada yaĢaması gereken kurumlardır.

BaĢka bir ifade ile , maneviyat buhranının üstesinden gelmek için hayatlarımızı yeniden dengeye sokmaya ihtiyacımız vardır. Hayatın manevi boyutunun da maddi boyutu kadar önemli olduğunu kabul etmenin, konuya yönelik tedbirleri almanın da zamanı geldiğini kabullenmeliyiz. BaĢka türlü iç dünyasında kavgalı olmayan, kendisiyle barıĢık nesiller yetiĢtiremeyiz.

Batı toplumunda dine yöneliĢ “bilgi toplumu” dinamikleriyle birlikte hızla çoğalmıĢtır. Din 21.YY.ın yükselen değeri olarak toplumdaki yerini alacaktır. Çünkü teknolojinin ana unsuru olan üretici “insan beyni” dengeli insanlarda ve toplumlarda bulunur. Türk toplumu her sahada geri kaldığı gibi dini güncelleĢtirme konusunda da geri kalmıĢtır. Osmanlının son zamanlarında Ġslam cemiyeti dıĢındaki değiĢime ayak uyduramamıĢ, değiĢmeyi kontrol edemeyecek kadar onun baskısı altında kalmıĢtır.

Ġslam‟ın teknolojiye karĢı getireceği çare, teknolojiyi reddetmek değil, onu daha yüksek bir değer sisteminin emrine vermek olacaktır. Mevcut “bilgi çağı”nın imkanları, Ġslam prensiplerine daha geniĢ bir uygulama sahası verecektir. Ġslam dünyası modern topluma uymak istiyorsa, sahip olduğu inanç sistemi ile yaĢadığı hayat arasında uygunluk sağlayacak içtihatları ortaya koymalıdır.

Dinsel inançların ve geleneklerin olmadığı bir toplumda, insan haklarına ve insan onuruna saygı göstermek için önemli bir neden olamaz. Deneysel açıdan insanlar eĢit değildir. KiĢinin onurunu ve insan haklarını ticarileĢmeye karĢı din korur. Bir toplum ahlak kurallarına yalnızca sağ duyu gereği riayet ediyorsa o toplum son derece zayıftır.

En küçük bir bunalım halinde dağılmaya mahkumdur. Bu toplumda kiĢisel sorumluluğun, hayırseverliğin ya da baĢkalarına Ģefkat göstermenin hiçbir dayanağı yoktur.

Toplumumuzda dini muhafazakarlık ilmi boyutu olmayan temelsiz bir kavram oluĢturur. Muhafazakârlık Ģekil ve slogan safhasından ileriye gidememiĢtir. Son iki yüzyıllık tarihimizde batılılaĢma bir araç olmaktan amaç olmaya dönüĢmüĢtür. Bu sebeple, geleneği ve kültürü toptan reddeden batılılaĢmaya karĢı ciddi bir toplumsal itiraz oluĢmuĢtur. Esas sorun, batılılaĢmaya duyulan tepki yüzünden onun reddettiği yerli geleneğin ve kültürün tamamına sahiplenmek eğilimidir. Bu ise bir tuzak oluĢturur.

(19)

Toplumumuzu ilmi temelleri olmayan sığ bir muhafazakarlığa doğru götürür. Halbuki çağın dinamiği olan değiĢim burada da hükmünü icra etmelidir. Nelerin değiĢip nelerin değiĢmemesi gerektiği açıklıkla ortaya konmalıdır. Aksi durumda dinin hurafeler manzumesi haline dönüĢmesi önlenemez.

BatılılaĢmanın bir araç olmaktan amaç olma yönünde değiĢmesi dinsel kutuplaĢmayı da beraberinde getirmiĢtir. KutuplaĢma zihniyeti ile dinin korunması veya farklı yorumlanması bizi hatalara götürür. Din, kutuplaĢmaların dıĢında toplumun vazgeçilmez bir kurumudur. Çağın geliĢimi ıĢığında, insanımızın kolayca anlayacağı yeni bir yoruma kavuĢturulacak “Ġslam”, çağdaĢ dünyaya ulaĢmamızın en büyük itici gücü olacaktır. Bu yorum çağdaĢ dünyaya insan hakları ve barıĢ konusunda da çok büyük katkılarda bulunacaktır. DeğiĢen dünyada yalnızlık ve madde sorunlarında kimlik arayıĢı sürdüren insanımızın temel malzemesi dindir. Ancak çağı yorumlayan ve çağımız insanlarının sorunlarına cevap verebilen bir “din” bu görevi baĢarıyla götürebilir.

Din kutsal bir kavramdır. Siyasetin ahlak açısından dinle iliĢkisi vardır. Din siyasetle ilgili değildir. Siyasetçiler, dini siyasi bir referans konusu yapmaktan vazgeçmelidirler. Ülkemizde sağ ve sol dini kendilerine referans konusu yapmıĢtır. Bir taraf dine yakınlığını, diğer taraf da dine uzaklığını anlatmak için Ġslam dinini kullanmıĢtır. Son elli yıllık demokrasimiz bu tür referanslarla doludur. Halbuki; dil, din, bayrak, kültür toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan kavramlardır. Bunları siyaset malzemesi yaptığımızda toplumda bölünme konusu oluĢtururlar. Ülkemizde var olan sorunlar yeni ve önemli bir sorunla daha da büyültülür.

2. Bilgi Çağına Doğru...

Dünya sanayi çağını kapatıp bilgi çağına girdi. Tarım, sanayi ve bilgi çağını açıp kapayan ana dinamik teknolojidir. Son 40 yıldır dünya bilgi çağının dinamikleriyle yönlendirilmektedir. Bu yönlendirmeye bağlı olarak ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel vb.

hayatımız süratle değiĢmektedir. Bu değiĢimi insan hayatı içinde görmek olasıdır.

Ülkemizde de son 20 yılın bugünle karĢılaĢtırılmasında önemli farklılıkları gözlemlememiz mümkündür.

Dünyanın geliĢmiĢ ülkeleri, (baĢta ABD olmak üzere) bilgi çağının dinamikleriyle ülkelerini Ģekillendirmektedirler. Çağımızda teknolojinin ana maddesi bilgi olduğuna göre, zenginleĢmenin ölçüsü de bilgiyi üretmek ve kullanmaktır. Bilgi çağı ekonomisi de geçmiĢ sanayi ekonomisinden çok farklıdır. Bilgi çağının dinamiklerini kavrayan ülkeler, milletler arasında ilk sıraları alırken, diğerleri teknolojiyi kullanma becerilerine göre bu sıralamada alt gruplarda yerlerini almaktadırlar.

Ekonomik açıdan ülkemize göz atarsak, manzara hiç de iç açıcı değildir. 2000 yılında fert baĢına düĢen 2.800 $ milli gelirle, ABD‟nin 33.800 $ gelirini karĢılaĢtırırsak durumun ekonomik vehameti daha iyi anlaĢılır. Tarımda % 45 nüfus ile (ABD % 2 nüfus) GSMH‟nin % 15‟ini (ABD % 3) üretmek bir baĢka baĢarısızlık ve iflas örneğidir. Bu örneklerden yola çıkarsak, ekonomide sanayi toplumu ekonomisinin gerisinde, tarımda ise tarım toplumu ile sanayi toplumu arası bir yerde olduğumuz görülür.

(20)

40 yıl önce bizimle aynı yerde olan ülkeler bile bizden 3-4 kat daha fazla kalkınmıĢlardır. 1965‟de Ġspanya, Portekiz, Yunanistan, Güney Kore ve Türkiye‟nin fert baĢına düĢen milli geliri 500 $‟ın altındadır. 35 yıl sonra 2000 yılına geldiğimizde bu ülkelerin hepsinde fert baĢına düĢen gelirler 10.000 $‟ın üzerine çıkmıĢtır. Türkiye‟nin ise hala 2.800 $‟dır. Bu da göstermektedir ki, 20 yy. kaybedilmiĢtir. Cumhuriyetimizin 75.

Yılını hakkımız olmadığı halde kutladık; 100. Yılını kutlama hakkı; çağdaĢ medeniyet seviyesine ulaĢarak mümkündür. Aksi durumda kendimizi aldatmaktan öteye gidemeyiz.

ÇağdaĢ medeniyet seviyesine ulaĢmada 21 yy. da büyük sorumluluklar bizleri beklemektedir.

Olaya Milli Gelir açısından bakarsak, Türkiye‟nin geçmiĢe göre 6 kat ilerlediğini söyleyen zihniyetin iflasını görürüz. Bu sürede ülkelerin 20-25 kat kalkındığı ortadadır.

Türkiye en kısa zamanda yarı tarım toplumu, yarı sanayi toplumunu sıçrayarak geçmeli, bilgi toplumuna atlamalıdır. Kısaca çağ atlamaktan baĢka çaremiz kalmamıĢtır.

Ülkemizin genç nüfusu bu dinamizmi bünyesinde taĢımaktadır. Yeter ki bilgi çağını anlayan, ülkemizi bu dinamiklere göre yönlendiren, vizyon sahibi yöneticileri ve toplum liderlerini bulsun.

2.1. Bilgi Çağının Temel Dinamikleri

Bilgi çağının dinamikleri; bilgi üretecek beyinin alt yapısının oluĢturulmasını sağlayacak olan dinamiklerdir. DüĢ gören, hayal kuran, düĢünen ve üreten bu beyinler, bilgiyi üreten fabrikalardır. Günümüzde ülkelerin gücü petrol, demir-çelik vb.

üretimleriyle değil, sahip oldukları bu beyinlerle ölçülmektedir. Teknoloji beyin olduğuna göre soru; bu beyinler nerede yetiĢir? Sorusudur. Öyleyse; bu alt yapıyı üreteceğimiz temel unsurların oluĢumuna bir göz atalım.

Bilgi toplumunun iki temel dinamiği vardır.

1- Teknolojik unsur 2- Sosyal unsur.

Teknolojik Unsur : Bilgi toplumunun zeminini oluĢturan en önemli unsur olan teknolojik unsur elektronik ve haberleĢmenin yaygınlaĢmasıdır. ĠletiĢim sektöründe alt yapının kurulması, iletiĢim otoyollarının inĢa edilmesidir. Kaliteli, ucuz ve yaygın internet hizmetinin verilmesidir. Telefon ve haberleĢmenin ucuzlatılması, hayatımızın her safhasını içine alan ekranların kalitesinin artırılmasıdır. Sinema, televizyon, bilgisayar, cep telefonu vs. ekranlarında olduğu gibi.

Sosyal Unsur : Bilgi toplumu tarlasında üretici beyinler yetiĢtiren su, gübre vs. gibi girdilere benzer sosyal girdilerdir. Bunlar; Demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler ve hukuk devletidir. Ancak bu toplumlar üretici beyinleri yetiĢtirme gücüne sahiptir. Otoriter ve totaliter yönetimlerin bu beyinleri yetiĢtirme Ģansı çok azdır, veya yoktur.

Bilgi toplumuna ulaĢmak için teknolojik ve sosyal unsurlar çok iyi bir Ģekilde inĢa edilmelidirler. Aksi durumda yarı sanayi, yarı bilgi teknolojisine sahip arabesk sistemler ortaya çıkar. Böyle bir sistemi de ne kadar sorgularsanız sorgulayın neticeye ulaĢmak

(21)

olası değildir. Bilgi toplumunun dinamikleri ile sanayi toplumunun dinamikleri tamamen farklıdır. Bu nedenle çağı iyi okumak durumundayız.

Küresel Unsur : Teknolojik ve sosyal unsurlar bilgi toplumunun ulusal dinamikleridir.

Bilgi çağının dünya boyutundaki dinamiklerini küreselleĢme ile tanımlamaktayız.

KüreselleĢmenin ilk yansımaları ekonomik ve siyasal alanda oldu. Bu nedenle de kavram zihinlerimize daha çok bir ekonomik ve siyasi kavram olarak yerleĢti. 2.Dünya savaĢından sonra siyasal terminoloji, dünya paylaĢım maddelerine göre üç alanda ĢekillenmiĢti. Birinci Dünya “kapitalist blok” yani özgür dünya, Ġkinci Dünya yani

“komünist blok”, Üçüncü Dünya, “bağlantısızlar”.

1985 – 90 arası yaĢanan Glastnost ve Perestroika sonunda Ġkinci Dünya ortadan kalktı. Bunun neticesi olarak Üçüncü Dünya‟nın varlık sebebi de ortadan kalktı. Tek kutuplu bir bloksuzlaĢma çağı 1990‟ların ürünü olarak ortaya çıktı. BloksuzlaĢma Siyasal KüreselleĢme‟nin baĢlangıcını oluĢturmuĢtur. Bu baĢlangıç dünyada, ABD‟ nin liderliğinde, Pazar Ekonomisi ve Demokrasi kavramlarının vazgeçilmezliğini ortaya koymuĢtur.

KüreselleĢmenin ikinci önemli ayağı Ekonomik KüreselleĢme‟dir. Böylelikle, giderek artan ve hızlanan bir ticari boyut ortaya çıkmıĢtır. Ülkeler ticari bakımdan birbirlerine daha bağımlı hale gelmiĢler, dünya çapında bir Pazar oluĢmuĢ, ekonomik bloklaĢma hızlanmıĢtır. Dünya tek pazara doğru süratle yol almıĢtır. Bu sahada da liderliği ABD sürdürmektedir.

Hepsinden önemli olan Teknolojik KüreselleĢme dünyaya ve bilgi çağına damgasını vurmuĢtur. Bu üç küreselleĢme birbirinin içine girmiĢ olup, karĢılıklı etkileĢim oluĢturmuĢlardır. Ancak bunların arasında en fazla öne çıkan Teknolojik KüreselleĢme olmuĢtur. Teknolojik buluĢlar hudut tanımaksızın dünyayı etki alanına almıĢtır. YaĢamı, sosyal yapıyı, örgütlenmeyi, siyaseti etki alanına almıĢ bir çağa girmiĢ bulunmaktayız.

KüreselleĢme doğası gereği, bize tek bir kültür sunuyor. Dünyanın her yerine yayın yapan uydu kanalları var. Bunlar, çizgi filmler, pembe diziler, moda, yemek yeme alıĢkanlıkları, çalıĢma biçimi, aile Ģekillenmesi vb. konularda giderek yerel olanı yok edip, bizi tek bir seçeneğe zorlamaktadırlar. Bu konularda yapılan yoğun yayınlar hudutları aĢarak etkisini sürdürmektedir.

Bilgi çağının ulusal ve küresel alt yapısı oluĢmuĢtur. DıĢımızda süregelen küresel alt yapı her gün yeni icat ve oluĢumlarla geliĢmektedir. Biz öncelikle ulusal alt yapımızı oluĢturup, küresel alt yapıya entegre etmeliyiz. Böylece dünya ticaretinden payımızı alır, dünyanın yönlendirilmesine katkıda bulunuruz. Ġçe kapanıklılık ve ulusal alt yapıdaki gecikmeler bizleri çağı yakalamaktan mahrum kılar. Bunun bedeli; geri kalmıĢlıktır.

Faturası; bizden sonra gelen kuĢaklarca ağır Ģekilde ödenecek esaret zinciridir.

Küresel ve ulusal alt yapının yönlendiricisi “bilgi”dir. Her Ģey bilgiye dayalıdır.

Refahın kaynağı beĢeri bir unsur haline gelmiĢtir. Bilgiyi bildiğimiz iĢlere uyguladığımızda “verimlilik” elde ederiz. Bilinmeyen, yapılmayan iĢlere uyguladığımızda da “yenilik” e ulaĢırız. Ne kadar yenilik oluĢturursak, o kadar ileri gideriz. Küresel ve

(22)

ulusal alt yapı üzerinde fonksiyonel olarak iĢlenen “bilgi”dir. Kurulan bu alt yapılar, bilginin üretilmesi ve kullanılması bizi bilgi devletine daha da yakınlaĢtıracaktır.

Bilgiyi kullanmadan önce, bilgiyi üretecek beyinleri yetiĢtirip, onları koruma altına almanın yollarını ortaya koymamız bir zarurettir. Zira beyin göçü az geliĢmiĢ ülkelerin en büyük kayıplarıdır. Malesef beyin göçünü sömürü saymayan ilim adamlarımızın varlığı bir talihsizliktir. Sömürüyü hala petrolde, madende ve hammaddede arayan bu zihniyet, kendisini dıĢarıya kapamıĢ, çağ dıĢı bir yaĢam sürdürmektedir.

2.2. Sanayi - Bilgi Toplumu Farklılıkları

Bilgi çağında hayatımız tamamen değiĢmiĢ, ÇalıĢma, yaĢam ve düĢünce olgularında bilgi çağının farklılıklarını yaĢamaktayız. Dünün (sanayi çağı) değerleri bugün değer olmaktan çıkmıĢtır. Dünkü değerlerin yerini bilgi çağını oluĢturan unsurlar almıĢtır. Etrafımıza baktığımızda bu değiĢimi kolaylıkla görebiliriz. Yeni çağ ve onun teknolojisi kendi değerlerini ve dinamiklerini toplumlara dayatmaktadır. Devletlerin sömürü konularından, aile yapımıza kadar her Ģey farklılaĢmıĢtır. Yapmamız gereken;

bu farklılıkları kavramak ve onlara yön vermektir. Hiçbir zaman değiĢimin karĢısına dikilmemeliyiz. Çünkü, eziliriz.

Bu farklılıklardan bazıları aĢağıdaki gibidir:

- Sanayi toplumunda yaĢamı, makinaların iĢleyiĢ ritmine uygun olarak uyku, uyanma ve iĢ saatleri ayarlamıĢtı. Bilgi toplumunda ise, daha esnek bir çalıĢma düzeni ortaya çıkmıĢtır; çalıĢma düzeni zaman ve mekan olarak kurala bağlı değildir.

- Sanayi çağı emperyalizmi hammadde sömürüsünü, bilgi çağı ise beyin sömürüsünü ortaya çıkarmıĢtır.

- Sanayi çağı sistemleri bunalım içerisindedir. (Sosyal yardım sistemi, okul sistemi, devlet yönetimi,kent yönetimi, posta sistemi vb.)

- Sanayi çağı ile atomize olan aile yapısı bilgi çağı ile solo yani tek yaĢayanları gündeme getirmektedir. ABD‟de bekar evleri yapılmaya baĢlanmıĢtır.

- Politika ve kültür hayatında değiĢiklikler olmakta, GörüĢler, düĢünceler standart olmaktan çıkmakta, fikir birliği azalmaktadır. Bölgesel çıkarlar ağır basmakta, standart kafa ve kamuoyu geride kalmakta, çeĢitlilik artmaktadır.

- Sanayi çağı örgütleri yukarıdan aĢağıya, hiyerarĢik örgütlenmiĢ bir devdi. Bilgi çağı örgütleri ise her iĢi yapan ekipleri bünyesinde taĢır. Bunlara “fikir komandoları”

denmektedir.

- Bilgi çağın da aĢırı uzmanlaĢmaya gerek kalmamakta, her konudan anlayan bilgi sahiplerine ihtiyaç bulunmaktadır.

(23)

- Sanayi çağının vazgeçilmez alt yapısı yollardı. Bilgi çağının ise, elektronik haberleĢme sistemidir. (bilgi otoyolları)

Yukarıdaki örnekleri çoğaltarak, hayatımızın her safhasının değiĢtiğini kolayca görebilmekteyiz. Bilgi toplumu uygarlığı ile merkezde toplanmayan üretim, yenilenebilen ve daha az kullanılan enerji, kentlerden uzaklaĢarak kırsal alanlara geri dönmek gibi birçok dialektik dönüĢüme tanık olmaktayız.

Bize kimlik kazandıran milli ve manevi değerleri kaybetmeden, sanayi çağının materyalist akımının uzağında kalarak, bilgi çağına geçmek olasıdır. Bilgi çağının değerlerini temel değerlerimizin üzerine inĢa ederek ve değerlerimizi koruyarak yeni çağa geçiĢ yapmalıyız. Ülkemizin çağ atlayarak muasır milletler seviyesine ulaĢması böylece gerçekleĢecektir.

Enerji, tarım, teknoloji ve haberleĢme alanındaki geliĢmeler tarım ve sanayi çağını birleĢtiren yepyeni bir toplum düzeninin kurulabileceğini akla getirmektedir. Çağ atlamak hayalden öte bir vizyondur, bir hedefe kilitlenmektir. Bu cesareti ve vizyonu kendisinde bulanlar için, ülkemizin çağdaĢ medeniyet seviyesine ulaĢması çok da zor olmayan bir vizyondur. Gelecekte Türkiye‟yi yönetmeye talip olanları büyük mesuliyetler beklemektedir.

2.3. Bilgi Çağının Ekonomik Dinamikleri

Sanayi çağında, üretim fabrikalarda yapılıyordu. Fabrika ürünlerinin satılmasından da zenginlik meydana geliyordu. Bu üretimin üç temel aracı: Emek, kapital, müteĢebbis idi. Bilgi çağında ise, üretim insan beyninde yapılmaktadır. Örneğin 3 profesör 1 yıl çalıĢarak bir bilgisayar programı yazıyor. Birkaç disketlik yer kaplayan bu programın değeri 2 milyar $. Buradaki değer 3 tane disketin fiyatından oluĢmamaktadır. Değer, 1 yıl süreyle bir konu üzerinde çalıĢan 3 profesörün beyin faaliyetleri neticesinde oluĢmaktadır. Bilgi toplumunun üretim sahası, “insan beyni”dir.

Ülkelerin gücü, sahip oldukları yetiĢmiĢ, hem de iyi yetiĢmiĢ beyinlerle çoğalır veya azalır.

Bilgi toplumunda ekonomik unsur sadece “insan beyni”dir. Sanayi toplumunun emek, kapital ve müteĢebbis unsurları ortadan kalkmaktadır. Bunlara bağlı olarak da ulusal devlet anlayıĢı, kapital (finans) anlayıĢı, Ģirket anlayıĢı, emek anlayıĢı ve sendika anlayıĢı süratle değiĢmektedir. Her Ģey bilgi toplumu dinamiklerinin öngördüğü güçlere göre geliĢmektedir. Teknoloji ve onun üretim araçları değiĢmekte ve bu değiĢiklik her geçen gün yakın çevrede gözlemlenebilmektedir.

Ekonomi, milletler yarıĢında en güçlü belirleyicidir. Dünyanın güçlü sayılan ülkeleri ekonomik olarak da güçlüdürler. Çağımız sanayi toplumundan bilgi çağına geçmektedir.

Bu nedenle ekonomiyi güçlü kılacak dinamikler de değiĢmiĢtir. Çağımızın ekonomik dinamikleri enformasyon, finans ve ulaĢımdır. Kalkınmak isteyen ülkeler bu dinamikleri doğru anlamalı ve bunları öncelikle uygulamalıdır. Bu nedenle bilgi toplumunun temel dinamikleri olan bu üç sektörü biraz daha açalım.

Referanslar

Benzer Belgeler

KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi SAYI: 01, 2015 107.. “Ilk soruda da söylediğim gibi evime ve aileme zaman zaman yeterli vakit ayıramadığımı hissediyorum.

Çocuklar kendi hikayelerini anlatıp, resimlerini gösterdikten sonra Alf ve diğer terapist bir duyguyu seçer ve grup üyelerinden birkaç kişiyle bu duyguyu

Örgütler işyerinde mutlu çalışanlara sahip oldukları takdirde bu mutlu çalışanların daha iyi fiziksel ve psikolojik olarak daha sağlıklı ve aynı zamanda daha

Din psikolojisinin temel ilkelerinden olan ‘konunun hem dinî hem de psikolojik olması’ prensibine riayet ederek ortaya konulan eser yöntem olarak, dinî ve psikolojik

Birinci ekte, Odysseia des- tanının özetini, ikinci ekte Odysseia destanı ve Markos İncili’nin başlangıçlarını ve son olarak üçüncü ekte ise İlyada destanı ve

In conclusion, this study demonstrated that the knot technique, consisting of wedge excision of soft tissue without affecting the nail itself, is a simple technique to treat

Ertesi günü Sultan Azizin yaverle - rinden biri Recai Efendiyi ziyarete

31 Mart 2007 günü yaşadığımız bu büyük mutluluktan kısa bir süre sonra, çok sevdiğim ve saydığım meslektaşlarımızın ve dostlarımızın ölüm haberleriyle sarsıldım..