• Sonuç bulunamadı

Devlet, milletin kendini yönetmek için ortaya koyduğu örgütlü yapıdır. Bu yapı sayesinde ülke; birliği, beraberliği ve refahı elde eder. DıĢ düĢmanlara karĢı savunmasını ve ülkesinin menfaatlerini sürdürür. Tarihin ilk devirlerinden itibaren devletler yapısal değiĢikliğe uğramıĢlardır. Teknoloji ve değiĢim devletlerin yapılarını ve görevlerini de değiĢtirmiĢtir. Kitle iletiĢim araçlarının toplumda hakim duruma gelmesi, küreselleĢme ve bilgi çağı devletlere yeni anlamlar kazandırmıĢtır. Sanayi çağında, Devletin fonksiyonlarından güvenlik ve savunma öne geçerken, bilgi çağının öncelikli fonksiyonunu kalkınma ve demokrasi olmuĢtur.

Ġçinde yaĢadığımız dünyanın, dinamizmi devlet anlayıĢımızı ve fonksiyonlarındaki önceliği devamlı değiĢtirmektedir. Bugünkü devlet: ekonomide piyasa ekonomisini uygulayan, kapitalizmin aĢırılıklarını, alacağı sosyal politikalarla dengeleyen, siyasette sivil toplumcu, örgütlenmede ise vatandaĢına önem veren demokratik bir yapıya sahip olmalıdır. Bu öncelikleri bir kenara koyarak, sanayi toplumunun fonksiyonlarında ısrarcı olursak, dünyanın yöneliĢinin tersine yol alırız; kalkınma ve demokrasinin ihmal edildiği bir ülke olur, krizlerle boğuĢur, güvenlik ve savunma tehlikeye girer.

Devlet eski çağlara göre daha çok önem kazanmıĢtır. Ancak devlet kavramıyla kastedilen değiĢmiĢtir. 1990 öncesi, soğuk savaĢ zamanında önemli olan devletin büyüklüğü, gücü idi. Komünizmin önüne set çekmek, sınırlarımızı güvenli tutmak önemli idi. Bilgi çağında önemli olan devletin kalitesi ve iĢlevidir. Devletimiz daha küçük fakat daha dinamik ve güçlü olmalıdır. Bu çağda sorunlara cevap veremeyen, hantal devletler vatandaĢları için ağır bir yükten baĢka bir Ģey değildir.

Devlete fiziki olarak baktığımızda, devlet nedir? Neresidir? Devlet: TBMM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, DanıĢtay, Genel Kurmay, Üniversite, TRT, hükümet vb.

toplamına verilen isimdir. Bu kurumlar ülkemizi geliĢtirmek ve güçlendirmek için çalıĢırlar. Burada önemli olan; her kurumun kendi alanında görevini tam olarak yapmasıdır. Görevler tam olarak yapılmadığında, kurumlar birbirlerinin yetki alanlarına girerler. Bu durum da karmaĢanın ta kendisidir. Kurumlar arası eĢgüdüm ve dayanıĢma devletin gücünü ortaya çıkarır. Kurumlar baĢka kurumların görev sahasına el atarsa, o devlet geri kalmaya mahkumdur. GeliĢmiĢ ülkelerde, kurumlar arası eĢgüdüm ve dayanıĢma son derece baĢarılıdır. Bunun sonucu o devletin ve ülkenin hızla geliĢmesi ve kalkınmasıdır.

Devlet ve iktidarın kaynağını tanımlamak yerine, görevlerini belirlemek ve onu fonksiyonlarıyla ortaya koymak daha gerçekçidir. Bir iktidarı keyfi olmaktan alıkoyan Ģey, o iktidarın kaynağı değil, sınırlarıdır. Bir iktidarın keyfi olmasına demokratik murakabe dahi mani olmayabilir. Kurumların yetkisinin nerede baĢlayıp nerede sonlandığı kesin hatlarıyla ortaya konmalıdır. Aksi takdirde kurumlar, “ben yetkimin kaynağını Ģuradan alıyorum!” diye iĢe baĢlarsa kargaĢa kaçınılmaz olur. Yetki kaynağı soyut bir kavram olup, tartıĢmaya açıktır. Yetkinin hudutları ise daha somut olup, aĢılıp aĢılmadığı kolayca ortaya konabilir.

Yukarıda belirtilenlerin ıĢığında devlet: VatandaĢına mal ve hizmet sağlamada etkin, kurumsal yapısı ve adaleti iyi iĢleyen, yetki sınırları kesin hatlarla belirlenmiĢ, kanunları yerinde, bilgi çağı dinamiklerini geliĢtiren, insanların sağlıklı ve mutlu hayat sürmelerini sağlayan bir kuruluĢtur. Bu tarife göre, devletin, fonksiyonları ve görevleri gittikçe artan bir yapıya kavuĢmuĢtur.

Burada temel nokta, devletin kendisini değiĢen teknoloji ve çağa göre yenilemesidir. Bu değiĢimi baĢaramayan devletlerin kaosa girmesi kaçınılmazdır.

21.YY.‟a girdiğimiz Ģu günlerde ülkelerin ve devletlerin en büyük düĢmanı

“statükoculuk”tur. Çağımızda devletler hizmet etme kurumları haline gelmiĢtir.

VatandaĢlarının emrinde olup, onların mutluluğu için varlardır. “Devletin emrinde vatandaĢ” formülü çağımız değerlerinin dıĢındadır. Böyle bir yapılanma içerisinde vatandaĢlarına tahakküm eden devlet, emrinde hiçbir Ģeyi beceremeyen kölelerden baĢkasını bulamaz. Bu devletler geri kalmıĢ ülkeleri idare ederler. Demokratik ve vatandaĢının emrinde olan devletler ise güçlü ülkelerin yapılanmalarıdır.

Ġkinci dünya savaĢından sonra geliĢen “sosyal devlet” fikri sanayileĢmiĢ ülkelerde devletin hızla büyümesinin nedeni oldu. Günümüzde bu devletler gelirlerinin % 50‟ye varan bir kısmını sosyal iyileĢtirmeler için harcamaktadırlar. Ortalama yaĢam seviyesinin yükselmesi, devletlerin sosyal güvenlik bütçelerinde açıklara sebep olmaktadır. ĠĢsizlik ödeneği tembelliği körükleyen bir unsur haline gelmiĢtir. Batı ülkeleri sosyal güvenlik anlayıĢlarını yeniden masaya yatırmıĢlardır. Ancak bir hak verildi mi ondan geri dönüĢ çok zordur.

Batı dünyası sosyal devlet problemini çözmek için, devletin tarifini ve hükümetin görev sınırlarını yeniden tanımlamaya çalıĢıyor. Devletin sorumluluklarının belirlenmesi için tartıĢmalar açılıyor. Düzenlenen geniĢ katılımlı kampanyalarla soruna çözüm bulunmaya çalıĢılıyor. Bilgi çağı kendi dinamiklerini iĢleterek en uygun devleti ortaya koymakta gecikmeyecektir. Yeter ki, biz bu devleti sorgulayanlar arasına katılalım ve sosyal yapımıza en uygun, yeni devlet Ģekillerini araĢtırmaya devam edelim.

Hükümetler devletlerin en baĢta gelen unsurlarıdır. Dünya hükümetlerine göz attığımızda, çok çeĢitli uygulamalarla karĢılaĢırız. GeliĢmiĢ ülke hükümetleri, iktidar olama Ģekillerini değiĢtirmekte, kendilerini yenilemekte, çağa ve sosyal yapılarına en uygun hükümet modeli konusunda devamlı olarak fikir geliĢtirmektedirler. Bu ülkeler yeni arayıĢlar içerisinde Ģu soruları sormaktadırlar:

- Hükümetin rolü ne olmalıdır?

- Hükümet neleri yapmalıdır?

- Yapması gerekenleri en iyi nasıl yapar?

Bu sorulara verilecek cevaplar, ortaya çıkacak yeni hükümeti Ģekillendirme, onun iktidar olma sınırlarını belirlemektedir.

5.1. Devlet ve Kalkınma

Dünyanın değiĢmesiyle birlikte, devletin ekonomik ve toplumsal kalkınma konusundaki görüĢleri de değiĢmektedir. Devletin rolü konusunda günümüzde yoğun bir tartıĢma vardır. II. Dünya SavaĢının yıkıntıları arasından ortaya çıkan ve geliĢen ülkelerin durumu ayrı bir değerlendirme konusudur. Söz konusu dönemde kalkınma, üstesinden gelinebilecek teknik bir iĢ olarak görülmekteydi. Ġyi danıĢmanlar, teknik uzmanlarla beraber iyi politikaları oluĢturacaklardı. Ġyi hükümetler de daha sonra bunları toplumun yararı için uygulayacaklardı. Devlet önderliğindeki müdahale, piyasa yetersizliklerini vurgulamıĢ ve bunların düzeltilmesinde devlete merkezi bir rol vermiĢtir.

Hükümetler hayalperest programları gerçekleĢtirmeye çalıĢırken, kamu politikalarına ve liderlerin kararlılığına güvenmeyen özel yatırımcılar çekimser davranmıĢlardır. Devlet ekonomide daha etkili olmuĢ, güçlü yöneticiler keyfi davranmıĢ, yolsuzluklar yaygınlaĢırken kalkınma yavaĢlamıĢ, yoksulluk devam etmiĢtir. Bunun neticesinde de hükümetler gittikçe büyümüĢ, kamu açıkları giderek tırmanmıĢtır.

SavaĢ sonrasında devlete duyulan güven daha fazlasını yapma konusunda talepleri artırmıĢtır. SanayileĢmiĢ ülkeler refah devletini geniĢletirken, geliĢmekte olan ülkelerin bir çoğu devlet denetimindeki kalkınma stratejilerini benimsemiĢlerdir. Bunun sonucunda bu ülkelerde devletlerin büyüklüğü artmıĢ, kapsamı geniĢlemiĢtir. Devlet harcamaları önde gelen sanayi ülkelerinde toplam gelirin yaklaĢık yarısına ulaĢmıĢtır.

GeliĢmekte olan ülkelerde de bu oran dörtte bir olmuĢtur. Böylece devletin nüfuz alanı geniĢlemiĢ, her Ģeye müdahale eden devlet modelleri ortaya çıkmıĢtır.

Bilgi toplumunun hakim olduğu devletler bu durumu tersine çevirmiĢler, özel sektörü öne çıkarmıĢlardır. 1980 yılında BaĢkan Reagan ile ABD‟de ulaĢım, iletiĢim ve finans sektörleri hızla özelleĢtirilmiĢtir. Özel sektörün üzerindeki vergi yükü % 25 indirilmiĢ, risk sermayesi 3 milyar dolardan 11 milyar dolara çıkartılmıĢtır. Bunların neticesinde ABD ekonomisi 1980 – 88 yılları arasında sıçrama yapmıĢ, ABD halkı % 30 daha zenginleĢmiĢtir. Özel sektöre dayalı bu politikalar Clinton zamanında da ısrarla uygulanmıĢ, ABD 1992 – 2000 yılları arasında da % 50 daha zenginleĢmiĢtir. Bu politikalar Ġngiltere‟de Margaret Thatcher, Yeni Zelanda da David Longe, Malezya‟da Mahathir Muhammed, Türkiye‟de de Turgut Özal tarafından uygulanmıĢtır. Özal‟ın izlediği politikanın, 1984 – 1991 yılları arasında Türkiye‟nin GSMH‟sini % 100‟den çok (1200 $ - 2600 $) artırdığını ortaya koyarsak, özel sektöre dayalı bilgi çağı ekonomisinin üç temel dinamiğini esas alan politikaların isabeti bir kez daha ortaya çıkar.

ABD‟de 1990‟lı yıllarda Clinton, Reagan‟nın politikasını, Tony Blair, Margaret Thatcher‟in politikalarını aynen uygulamıĢlardır. Türkiye‟de 90‟lı yıllarda iktidar olanlar, Özal‟ın devamı olan özel sektöre dayalı politikada çeĢitli nedenlerle baĢarısız olmuĢlardır. Türkiye giderek içine kapanmıĢ, devletçi uygulamalara geri dönmüĢ, sistem tıkanma noktasına gelmiĢtir. Bunun neticesinde yolsuzluklar ve mafya örgütleri her yeri sarmıĢtır. Çünkü uygulanan politikalar çağın dinamiği olan “bilgi çağı” ilkelerine uygun olmayan devletçi politikalardır. 90‟lı yılların sonlarına doğru postmodern müdahale ve geri kalmıĢlık sonucu, 1991‟de 2.800 $ olan fert baĢına düĢen gelir, 2001‟de de aynı düzeyi koruyamamıĢ daha da gerilemiĢtir.Türkiye koskoca bir on yılı heba etmiĢ, gelecek nesilleri riske atmıĢtır.

1996-2002 KONSOLĠDE BÜTÇE FAĠZ ĠLĠġKĠSĠ

yıllar Faiz Vergi Gelir. Toplam Faiz DıĢı Faiz/ Faiz/

Gelirler Denge Vergi Gelir

1 2 3 4 (2/3) (2/4)

1996 1.497.401 2.244.094 2.727.958 264.051 66,7 54,9

1997 2.277.917 4.745.484 5.815.099 42.764 48 39,2

1998 6.176.595 9.228.596 11.811.065 2.373.219 66,9 52,3

1999 10.720.840 14.802.280 18.933.065 1.569.220 72,4 56,6

2000 20.439.862 26.503.698 33.440.143 7.174.977 77,1 61,1

2001 41.062.226 39.735.928 51.542.970 12.026.131 103,3 79,7

2002 42.975.000 57.911.000 71.218.000 15.882.000 73,9 60,1

Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi, 1997‟de faiz ödemelerinin toplanan vergiye oranı: 48‟dir. Müdahale sonucu hükimetin yıkılıp yeni hükümetin kurulmasıyla bu oran 2001‟de, 103‟lere kadar yükselmiĢtir. Bu rakamların anlamı Ģudur: her ne sebeple olursa olsun, demokratik mekanizmalarla oynadıkça bir bedel ödenmektedir.

Müdahalenin gerekçesi doğru yanlıĢ, bu ikinci derecede önemlidir; esas sorun, 2001‟de ödenen faiz tutarı, toplanan vergiden daha çoktur. Bu paranın %90‟ının 100 adet aileye ödenmesi gelir dağılımının nasıl bozulduğunun ve müdahalenin bazı çevrelerce nasıl kullanıldığının delilidir.

5.2. Rejim-Sistem ĠliĢkisi

Devlet; meclis, hükümet, ordu, üniversite, mahkemeler vb.‟den meydana gelen kurumların toplamını ifade eden bir yapılanmadır. Rejim; devletin yönetiliĢ Ģeklini, ideolojisini ve hudutlarını belirtir. Krallık, monarĢi, cumhuriyet, demokrasi vb. gibi tanımlarla ifadesini bulur. Sistem; devlet yapısının uygulanan rejim sayesinde vatandaĢa yansımasıdır. VatandaĢın beklentilerine cevap veren, onları mutluluğa götüren devlet, sistemi iyi iĢleyen devlettir. Kurumlar son derece çağdaĢ yapılanmaya sahip oldukları halde, bu yapılanmanın ortaya çıkardığı hizmetler vatandaĢları mutlu etmekten uzak olabilir. ĠĢte burada rejim sistem iliĢkisi dediğimiz gerçek ortaya çıkar.

Sistemi iyi çalıĢan devlet etkin devlettir. 21.YY.‟da demokratik rejimler için devletin belirlenen sınırlar içindeki etkinliği bir zorunluluktur. Daha muktedir bir devlet, daha etkin bir devlet olabilir ancak, muktedir olmak ve etkinlik farklı Ģeylerdir. Muktedir olmak;

hukuk, düzen, kamu sağlığı ve temel altyapı gibi toplu hizmetleri gerçekleĢtirme ve teĢvik etme kabiliyetidir. Etkinlik ise bu kabiliyetin söz konusu hizmetlerin karĢılanmasında kullanılmasının bir sonucudur. Eğer kapasite toplumun yararına kullanılmıyorsa, devlet muktedir olabilir ancak çok etkin olmayabilir. Burada önemli olan, devletin temel felsefesi, çıktısıdır. Halkının hizmetinde olan bir devlet; etkin bir devlettir.

Sistemin daha etkin olarak çalıĢtırılmasına giden yol iki aĢamalı bir süreç olmalıdır. Öncelikle devlet, yapması gereken görevler konusunda sahip olduğu kapasiteyi belirlemelidir. Bunu yaptıktan sonra, kapasitesini gerçekleĢtirecek planları uygulamaya koymalıdır. Daha fazla etkinliğe giden yol, ilk olarak temel görevler

üzerinde yoğunlaĢmaktır. Mahalli idarelerin yapacağı iĢlere yoğunlaĢan bir devlet temel görevlerini aksatır. Halkının enerjisini ve özel sektörün dinamizmini kullanamayan devlet baĢarılı olamaz. ĠĢ dünyası ve sivil toplum örgütleri ile iĢbirliği kurarak sınırlı imkanlar daha da artırılabilir.

Yukarıda anlatılanlardan da görüldüğü gibi, devletin yapılanması önemlidir. Sistem ise en önemlisidir. Sistem çalıĢmadığı takdirde devletin rejimi ve yapılanması hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Burada sorunu çözümleyecek ana unsur; Meritokrasi denilen

“iyi yönetici”dir. Dünün sanayi toplumunda iyi yönetici fazla öne çıkmıyordu. Devlet otoriter ve ulusal karakterli olduğundan, kurumsal yapılanma öne çıkıyordu. Bilgi çağında ise kurumsal yapılanmalar, değiĢim rüzgarının aĢındırıcı etkisi ile karĢı karĢıyadırlar. Bilgi toplumunu kavrayamamıĢ, dünyanın küresel dengelerinden habersiz yöneticiler topluma hizmet sunamazlar. Çünkü, hızlı iletiĢim araçları sayesinde vatandaĢların devletten beklentileri hızla değiĢmektedir. Bir de bilgi çağının dinamiklerinin kurumlara dikte ettirdiği görevleri ele alırsak, yöneticilik vasıflarının ne kadar değiĢmiĢ olduğu ortaya çıkar. Bu geliĢmelerden habersiz siyasilerimizin yetiĢmiĢ kadrolar bir tarafta dururken, siyasi, yeteneksiz, her denileni yapmaya hazır yönetici atamakta ısrarlı olmaları, geleceğimiz adına talihsizliktir.

Rejim-sistem iliĢkisini incelerken insanımızın zihniyetini de iyi değerlendirmek zorundayız. Dünyanın en iyi yapılanmasını da alsanız, onu iĢleten insanların zihniyeti çok önemlidir. Örneğin, ABD‟de baĢkanlık sistemi tartıĢılmaktadır. Gücün tek kiĢinin elinde toplanmasını engelleyen parlamenter sistemin daha iyi olup olmadığı sorgulanmaktadır. Ġdari yapıdaki adem-i merkeziyetçilikte de, yetki ve sorumlulukların çok fazla dağıtılmıĢ olması, zaman, enerji ve para kaybına yol açıyor denilmektedir.

Federal yapının biraz daha güçlendirilmesi konuĢuluyor. Bu konular Türkiye‟de istenenlerin tam tersini oluĢturmaktadır. Bu tür tartıĢmaların temelinde yönetilenlerin ve yönetenlerin zihniyeti yatmaktadır. Pozitif zihniyet sahibi olmayan, kötü yöneticilere hangi sistemi getirirseniz getirin, o sistemi sorunlar yumağı haline getirirler. Sistemin iyi çalıĢması toplumun modern bir zihniyete sahip olmasıyla ve eğitimiyle yakından ilgilidir.

DeğiĢime hazır, dünya değerlerini kavramıĢ, küreselleĢmenin önünde yürüyen idareciler Türkiye‟yi 21.YY.‟a taĢıyabilecektir. Böylece sistem çalıĢacak, halkın beklentilerine cevap verecektir. Devlet ve rejim de devamlı suçlanma olumsuzluğundan kendini kurtaracaktır. Partici, bilgisiz, entellektüel heyecanını kaybetmiĢ yöneticilerin ortaya koyduğu Türkiye; bu günün, 2002‟nin Türkiye‟sidir. Sorunlar devamlı ertelenmekte, yolsuzluk, rüĢvet artmakta, kurumlar yozlaĢmakta, modern örgütlenme için kimse kafa yormamakta, bir kaosa doğru süratle yol alınmaktadır. Bu gidiĢe dur demenin yolu; partisi, inancı, felsefesi ne olursa olsun düzgün, kaliteli liyakatli ve yaratıcı yöneticilerle devletimizin yeniden yapılandırılmasıdır.

5.3. Niçin Devlette Yeniden Yapılanma?

Devletimiz Bilgi Çağının dinamiklerine ayak uyduramamıĢtır. Devlet kurumlarının yapılanması 50 yıl öncesinin ihtiyaçlarını karĢılamaya yöneliktir. Bugünün Türkiye‟si çağdaĢlaĢma ve kalkınma savaĢı vermektedir. Modası geçmiĢ, çağın Ģartlarına uymayan ve ekonomik olmayan bir yapılanma devletimizin bütün kurumlarını

kapsamaktadır. Acele olarak devlette yeniden yapılanmaya gidilmelidir. Yeniden yapılanma devletin bütün kurumlarında aynı anda baĢlatılmalıdır, aksi halde bir kaç kurum üzerinde gerçekleĢtirilecek bir yapılanma, eski elbise üzerinde yeni yama olmaktan öteye gidemez. Yeniden yapılanmanın bütünsel uygulaması için genel kurallar ortaya konmalı, bunlardan sapma asla kabul edilmemelidir.

Dünya küreselleĢmekte, ihtiyaçlar artmaktadır. Bu ihtiyaçları karĢılamaya yönelik olarak da devlet devamlı büyümektedir. Buna karĢın etkisiz ve pahalı çalıĢan kurumları, kimse sorgulamamaktadır. Örneğin; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Bu kuruluĢun 1997 bütçesi 153 trilyon TL.dir. bu paranın 50 trilyon TL.si yatırım, geriye kalan 103 trilyon TL.si cari harcamadır. Devlet 1 TL.lik yatırım için 2 TL.lik masraf yapmaktadır.

Halbuki bu kuruluĢlarla ilgili yatırım projelerinin parasal bedeli valiliklere gönderilerek yol, köprü, içme suyu vs. direk olarak özel sektöre ihale edilirse, devlet 103 trilyon TL. cari harcamadan kurtulur. Bu nedenle bu tür kuruluĢlar gözden geçirilmelidir. Denilebilir ki 50.000 iĢçi ne olacak? Onlar evlerinde otursunlar, aylıklarını emekli oluncaya kadar ödeyelim. Üretime katkıları çok az. Buna karĢılık iĢ yerine geldiklerinde; bina kirası, elektrik, kırtasiye, masa-sandalye, telefon, servis vs. gibi birçok masraftan devlet tasarruf edecektir. 50 yıl önce ihtiyaç olan bu kuruluĢ bugün özel sektörün ve teknolojinin geliĢmesi karĢısında önemini yitirmiĢ, varlık sebebi ortadan kalkmıĢtır. Devlet palyatif tedbirlerle yılların birikimi olan sorunlara çözüm getiremez. Getirilen çözümler, radikal çözümlerden oluĢmalıdır.

Devletimiz yeniden yapılanma esasında bakanlıkların sayısından baĢlamak üzere bütün kurumları yatay olarak sorgulayıp acele olarak sayıyı azaltmalıdır. ABD‟de 14 adet bakanlık olduğunu söylersek, bizdeki 38 adet bakanlığın çokluğu ortaya çıkar. Kısaca bakanlıklar ve genel müdürlükler sorgulanarak, verilen para ve hizmet çıktısı ortaya konacak, devlette yeniden yapılanmada yatay sınırlamalar getirilecektir. Yatay sınırlamayla bakanlık, genel müdürlük ve makam sayısı asgariye indirilecektir.

Devletimizin bir hastalığı da dikey katmanların çokluğudur. Bir bakanın imzalaması gereken evrakta 8 adet paraf yani 9 kademe bulunmaktadır. Bilgi çağının genel özelliği kararların çabuk alınması ve bilgi akıĢının hızlı olmasıdır. Çünkü değiĢim hızı çok yüksektir. Bu durumda yapılması gereken, dikey kademelerin kırılarak azaltılmasıdır. Bürokratik kademelendirme yeniden yapılandırılmalıdır. Örneğin; bakan, müsteĢar, genel müdür, daire baĢkanından ibaret dört dikey bürokratik kademe kurulabilir. Bu durumda yüzlerce müsteĢar muavini, genel müdür muavini, Ģube müdürü açığa çıkacaktır. Bu ne demektir? Binlerce makam odası, makam lojmanı, makam arabası ortadan kalkacak, devlet tasarrufa gidecektir. Neticede bilgi toplumunun gereği olarak iĢler çabuklaĢacak, bilgi akıĢı hızlanacak, devlet trilyonlarca TL. tasarruf edecektir.

Yukarıdaki yapılanmalara ilave olarak devlette de tasarrufa gidilmelidir. Yeniden yapılandırmalar büyük bir tasarrufu da beraberinde getirecektir. Tasarrufun temel felsefesi; devletin hizmet üretmekten vazgeçip, hizmet satın almaya yönelmesidir.

Bununla yetinilmemeli devletteki araba, lojman, misafirhane, dinlenme yeri israfına da bir son verilmelidir. Kurumlar devletin asli görevleriyle ilgili iĢ tarifine göre Ģekillendirilmelidirler. Bu Ģekillendirme ve yeniden yapılanma neticesinde sistem

hantallıktan kurtularak küçülecek ve dinamikleĢecektir. Bunun neticesinde de vatandaĢa daha iyi, daha hızlı hizmet verecektir.

5.4. Devlette Vizyon

Devleti oluĢturan temel kurumların baĢında hükümet gelir. Hükümet vizyon sahibi olmak zorundadır. Hükümetteki bu vizyon, diğer kurumlara da yansıyarak devlette bir vizyonun oluĢmasına neden olacaktır. Vizyon; yüksek hayal gücü gösterme, öngörü ve kurgularda bulunma, alanında öncü ve önce düĢünmek demektir. Bir vizyonun oluĢması ve inandırıcılığı;

a) Sahiplerinin sabır ve direncine,

b) AĢağıdan yukarıya birlikte oluĢturulmasına,

c) Herkesle ilgili temel noktalar üzerine kurulmasına, d) Üst kademe baĢta olmak üzere yaĢanmasına bağlıdır.

Devlet memurları hizmet için vardır. Bunu genelde severek, gereği gibi yaparlar.

Yönetmek demek; önderlik etmek, esinlendirmek demektir. BirleĢik, birbirine güvenen bir takım oluĢturmaktır. Bir hükümette bakanlar; baĢkaları onların ardına takılmadan önce nereye ulaĢmak, ne yapmak istediklerini bilmek zorundadırlar. Hükümet bütün bakanlarıyla birlikte genel ve özel hedeflere kilitlenmiĢ olmalıdır. Hükümet hedeflerine dair bir vizyonu diri tutmalıdır ki, güç zamanlarda amacını ve yönünü bilerek, diğerlerine de güven verebilsin.

Ülkemizde baĢbakanlık kurumu acele gözden geçirilmelidir. Ġcranın içinde bir baĢbakan, bağlı kuruluĢ idare etmek için rutin iĢler peĢinde koĢan baĢbakandır. Halbuki baĢbakanlık makamı icra yeri değildir. BaĢbakan vizyon çizen, politika oluĢturan ve koordinasyon yapan kiĢidir. BaĢbakan vizyon sahibi olarak, icracı bakanlara hedef verir yol haritası çizer; hükümetin aynı noktaya vurmasını, aynı hedefe ulaĢmasını sağlar.

Vizyonun oluĢması tamamen lidere bağlı bir olaydır. Liderin içinde olmadığı, onun takip etmediği her hedef yozlaĢmaya mahkümdur.

Bir hükümette vizyonun olması demek, o hükümetin hazırlıklı olarak iktidara gelmesi demektir. Hükümet genel politikalarda hedefleri tespit ederken, bakanlar ayrı, ayrı, konularına göre özel hedeflere sahip olmalıdırlar. Bakanlar kurulu önceden hazırlıklı olursa icraata hemen baĢlar. Bu durum hükümete baĢarı kazandırır, kamuoyu nezdinde hükümetin kredisini artırır. Devletin diğer kurumları da bu baĢarıdan pay alma yarıĢına girerler. Devlet bütün kurumlarıyla hükümetten yansıyan vizyonun uygulayıcısı haline gelir. Ülke bu durumda heyecan kazanır ve kalkınmanın ivmesi süratlenir, refah artar, zenginlik herkese yansımaya baĢlar.

Hükümetlerin vizyonu ve onlara anlam kazandıran amaçlar, açık olmalı, herkesçe bilinmeli ve sürekli olarak yeniden doğrulanmalıdır. Liderlerin ilk iĢi; konulan hedefler, değerler ve amaçlar üzerinde düĢünmek, onları ortaya koymak ve örnek almaktır. Bu hedefler; basit, açık ve birleĢtirici olmalıdırlar. Bütün bunların gerçekleĢmesi önceden hazırlıklı olmakla mümkündür. Türkiye hazırlıksız olarak iktidara gelen baĢbakanlar ülkesidir. Bunlardan 1984‟de iktidara gelen Turgut ÖZAL bir istisnadır. Özal ilk günden

itibaren ne yapacağını ve nasıl bir Türkiye hedefine ulaĢacağını çok iyi biliyordu. Bunun

itibaren ne yapacağını ve nasıl bir Türkiye hedefine ulaĢacağını çok iyi biliyordu. Bunun