• Sonuç bulunamadı

JACK LONDON BİR KUZEY MACERASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "JACK LONDON BİR KUZEY MACERASI"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

JACK LONDON

BİR KUZEY

MACERASI

(2)

7

I

Kızaklar gıcırdayan koşumlara ve liderlerin şıngırdayan çanlarına ebedî ağıtlarını yakıyordu. Fakat köpekler de in- sanlar da ses çıkaramayacak kadar yorgundu. Yeni yağan kar yolu kaplamıştı; dörde bölünmüş ve çakmak taşını andıran donmuş bir geyikle yüklü kızağın ayakları epey bir mesafe katettiklerinden yumuşak yüzeye insana özgü bir inatçılık- la tutunuyordu. Karanlık çökmüştü çökmesine ama o gece kamp kurulmayacaktı. Dingin havada kar taneleri lapa lapa değil de zarif biçimlere bürünmüş minik kristaller hâlinde yağıyordu. Hava sıcacıktı, eksi yirmi derece civarlarınday- dı lakin bu kimsenin umurunda değildi. Meyers ve Bettles şapkalarının kulaklıklarını kaldırmışken Malamut Çocuk eldivenlerini bile çıkarmıştı.

Köpekler ikindi başında yorgunluktan ölse dahi tekrar hareketlenmeye başladı. Zeki olanlar arasında bile bariz bir huzursuzluk hâkimdi; dizginlenen koşumlarının ver- diği sabırsızlık, hareketlerinde belirsiz bir telaş vardı; hepsi kulaklarını dikiyor, havayı koklayıp duruyordu. Ağırkanlı-

(3)

Jack London

8

lıklarına sinirlenen kardeşlerinin arkadan gelen sinsi ısırık- larıyla hareketleri daha da alevlendi. Hafif diş darbeleriyle paylanan köpeklerin yardımı da bu huzursuzluğun yayılma- sına yardımcı oldu. Sonunda kızağın başındaki lider köpek memnuniyet belirten tiz bir çığlık koparıp karların üzerine çökerek koşumlara yüklendi. Diğerleri de onu takip etti.

Kayışlar gerilip koşumlar toplandı ve kızakların öne atılma- sıyla birlikte sürücüler dümen sırıklarına yapışıp, ayaklarını kızakların ayakları altında ezilmesinler diye artan bir sürat- le çekmeye koyuldu. Günün yorgunluğunu üzerlerinden atarak köpekleri daha hızlı ve güçlü çekmeye teşvik ettiler.

Hayvanlar da neşeli cıyaklamalarla karşılık vererek hızla çö- ken karanlığın içerisinden tangır tungur ilerlemeye koyul- du.

Adamların anayoldan çıktıkça sırayla, “Sağ! Sağ!” diye komut verdiği kızakları rüzgâra kapılmış yelkenliler gibi tek ayağı üzerine yatıyordu.

Sonra yüz metre kadar ilerleyince kulübenin, içeride gü- rül gürül yanan Yukon sobasının, dumanı üstünde çayın ve kendisinin hikâyesini anlatmakla meşgul, ışıklar süzü- len parşömen kaplı pencereler göründü. Fakat kulübenin içi epey bir kalabalıktı. Otuz tane Sibirya kurdu hep bir ağızdan onlara meydan okudu ve bir o kadarı da kızağın en önündeki köpeklere saldıracak gibi oldu. Kapı açıldı ve içeriden kırmızı Kuzeybatı Polisi üniformasıyla birisi çıktı;

dizlerine gelen kürklü canavarlara elindeki köpek kamçısı- nın tersiyle tarafsız ve teskin eden türden bir adalet dağıttı.

Sonra adamlar tokalaştı ve Malamut Çocuk kendi kulübe- sinde bir yabancı tarafından işte böyle karşılanmış oldu.

Yukon sobasını yakıp çayları koyması ve onu karşılaması gereken Stanley Prince, misafirleriyle ilgileniyordu. İçeride

(4)

onu aşkın insan vardı; Kraliçe’nin kanunlarını uygulamak yahut mektuplarını ulaştırmak konusunda hizmet eden diğerlerinden ayrı kılan pek bir şey yoktu onları. Farklı yerlerden geliyorlardı ama ortak yaşamları onlara ortak bir görünüm de kazandırmıştı: İnce ve dayanıklıydılar; kasları seyahat ederken gelişmiş, yüzleri güneşte yanmıştı; art ni- yetsiz, sabit, dürüst bakışları vardı. Kraliçe’nin köpeklerini sürüyorlar, düşmanlarının kalbine korku salıyorlar, verdiği maaşla kıt kanaat geçiniyorlar ve mutlu mesut yaşayıp gidi- yorlardı. Görüp geçirmişler, zor işler becermişler ve aşklar yaşamışlardı ama bundan haberleri bile yoktu.

Ev bu insanlarla dolup taşıyordu. İkisi Malamut Ço- cuk’un ranzasına uzanmış, Fransız atalarının Kuzeybatı topraklarına girip Kızılderili kadınlarla çiftleştikleri ilk gün- lerden kalma şarkılarını söylüyordu. Bettles’ın ranzası da benzer bir istilanın altındaydı ve kürk tacirlerinden* açgözlü üç dört tanesi ayak parmaklarını ranzadaki battaniyelerin altında hareket ettirip dururken bir yandan da Wolseley’in Hartum Harekâtı’na** tekne birlikleriyle katılmış birinin an- lattığı hikâyeyi dinliyorlardı. O yorulduğunda sözü, Buf- falo Bill’in*** Avrupa başkentlerine düzenlediği turnelerde gördüğü sarayları, kralları, lortları ve leydileri anlatan bir kovboy aldı. Kaybedilmiş bir savaşta beraber savaşmış iki melez**** bir köşede koşumları tamir ederken Kuzeybatının

*Yay. N.: Voyageurs. (Fr.) Kürk ticareti yıllarında kanolarla gezerek kürk tacirliği yapan Fransız asıllı Kanadalılar için kullanılan terimdir.

**Ç.N.: Garnet Wolseley (1833-1913) Kanada, Batı Afrika ve Mısır’da pek çok başarı ka- zanmasının ardından Britanya Ordusu’nun modernleşmesinde önemli rol oynamış, İrlan- dalı Protestan general. Adı geçen harekâtta sıra dışı bir yöntem benimseyerek birliklerini teknelere bindirip Nil nehri üzerinden sevk etmiştir.

***Ç. N.: Gerçek adı William Frederick Cody (1846-1917) olan Amerikalı keşif askeri, bizon avcısı ve şovmen. ABD’de doğmuş ama uzun yıllar Kanada’da yaşamıştır.

****Ç.N.: Kuzey Kutup Dairesi’nin güneyindeki Kanada yerlileriyle Avrupalı, özellikle de Fransız kolonicilerin çocuklarından oluşan Métis halkı mensupları için halk arasında kul- lanılan tabir.

(5)

Jack London

isyanlarla kasıp kavrulduğu ve Louis Riel’in* kral olduğu günlerden bahsediyorlardı.

Herkes birbirine kaba saba el şakaları yapıyor, bu el şaka- larından daha da kaba küfürler havada uçuşuyordu; grup- takiler yolda ya da nehirde atlattıkları büyük tehlikeleri, bu olayların yalnız mizahi bir yanları varsa ya da o sırada ko- mik olaylar yaşamışlarsa onlar üzerinden anlatıyordu. Prin- ce yüce ve coşkulu şeyleri günlük hayatın rutininde sıradan ve önemsiz şeyler olarak gören tarihin şahitlerine, bu taçsız kahramanlara dalıp gitmişti. Kıymetli tütününü aralarında müsrif bir şekilde dolaştırdıkça hatıraların paslı zincirleri gevşiyor; unutulmuş yolculuklar hususi faydalar için yeni- den canlanıyordu.

Konuşacak bir şey kalmayıp gezginler son pipolarını doldurarak sıkıca sarıldıkları uyku tulumlarını serdiğinde Prince oradakiler hakkında daha çok bilgi almak için eski yoldaşının yanına gitti.

“Kovboyun ne olduğunu zaten biliyorsun,” dedi mako- senlerini çözmeye başlayan Malamut Çocuk. “Yanında ya- tan Britanya kanını da tahmin etmek zor değil. Diğerlerine gelecek olursak, hepsi de orman tüccarlarının** çocukları ama başka hangi kanla karıştıklarını Tanrı bilir. Kapının yanında yatan ikisi asıl melezler, diğer bir deyişle orman tüccarları- nın piçleri. Şu yün şal dolanmış çocuğun kaşlarına ve çene- sinin kıvrımına bir baksana; Kızılderili annesinin dumanlı çadırından içeri süzülmüş bir İskoç’u görmemek imkânsız.

Başının altına pelerinini koymuş şu yakışıklı herif de Fran- sız melezi, konuşmasını duydun; yanında iki Kızılderili’nin

*Ç.N.: Louis Riel (1844-1885) Métis halkının hakları ve kültürünün korunması için Kanada devletine karşı iki isyan örgütlemiş Kanadalı politikacı. Bu isyanlardan ilki olan Kızıl Nehir İsyanı, General Wolseley tarafından 1870’de bastırılmıştır.

**Ç.N.: Courers des bois. Kanada’da yerli kabilelerden gelen kunduz postlarını Avrupa menşeili ürünlerle takas eden tüccarlar.

(6)

11

yatmasından pek de hoşnut değil. Melezler Riel’in önder- liğinde ayaklandığında saf ırklar isyanı bastırdı, gördüğün gibi o gün bugündür de birbirlerine pek düşkünler.”

“Sobanın kenarında suratını asmış duran şu adam kim peki? İngilizce bilmediğine yemin edebilirim. Bütün gece ağzını açmadı.”

“Yanlışın var; İngilizcesi gayet iyi. Konuşulanları din- lerken gözlerinin nasıl da hareket ettiğini gördün mü? Ben gördüm. Diğerleriyle hısım ya da akraba değil. Herkes ken- di lehçesiyle konuştuğunda tek kelime anlamadığı belliydi.

Ben de nereden geldi diye merak ediyordum. Haydi öğre- nelim.”

Malamut Çocuk hakkında konuştukları adama bakıp,

“Ateşe odun at!” diye seslenince adam derhâl denileni yaptı.

“Belli ki söyleneni yapmayı öğrenmiş bir yerlerde,” dedi Prince alçak bir ses tonuyla.

Malamut Çocuk başıyla onaylayıp kar hediklerini çıkar- dı ve yatan adamların arasından sobaya yöneldi. Islak ayak- kabıları sobanın üzerine, odadaki diğer adamların ayakka- bılarının yanına astı.

“Dawson’a ne zaman varırsın?” diye sordu tereddütle.

Adam cevap vermeden önce bir süre süzdü onu. “Yüz yirmi kilometre diyorlar. Ne diyorsun? Belki iki gün.”

Konuşması hafif şiveliydi ama ne duraksıyor ne de keli- meleri hatırlamaya çalışıyordu.

“Buralara daha önce geldin mi?”

“Hayır.”

“Kuzeybatı Bölgesi’ne?”

“Evet.”

Referanslar

Benzer Belgeler

Boksa dair yazılmış en iyi metinlerden biri olan Ruh ve Beden’i * kaleme alan, aslen bir sosyoloji profesörü olan Loïc Wacquant te- zini yazmak için girdiği Chicago

Adam boynuna atıldı atılma- sına fakat Buck ondan çok daha süratliydi.. Dişleri adamın eli üzerine kapandı ve duyuları bedenini bir kez daha terk edene kadar

Daha sorar- ken, kızın onun dilinden konuşmaya gayret ettiğini fark etti ve o da kızın dilinden konuşmaya karar verdi.. Elini

Kanununda  Değişiklik  Yapılması  Hakkında  Kanun  ve  Anayasanın  89  uncu  ve  104  üncü  Maddeleri  Gereğince  Cumhurbaşkanınca  Bir  Daha 

Yata- ğı çakıl ve çürümüş yaprakla dolacak kadar uzun, sivri uçlu bir demir parçasına tutunan travers de görünüşe göre rayı takip etmiş ve dağılmak üzere olan

Spitz daha çok şaşırmıştı; çünkü Buck üzerindeki deneyimi, ona rakibinin sadece büyüklüğü ve ağırlığı yüzünden kendini ezdirmeyen, son derece uysal bir köpek

Yaş aralığı: 3 yaş ve üzeri Sayfa sayısı: 32 - Karton kapak Boyut: 28x20,5 cm Baskı yılı: 2016 ISBN: 9786056699405 Fiyat: 26 TL Ödüller 2005 - Chocolate Lily Ödülü, Final

Güvenli uyku, çocuğun uyku düzenindeki çevresel düzen hakkında bilgi verirken, tanımı ilk olarak Ani Bebek Ölümü sendromu (ABÖS) ile ortaya çıkmıştır (10,11).. ABÖS,