• Sonuç bulunamadı

AK-ŞEMSEDDIN-ZADE HAMDULLAH HAMDI YUSUF ZÜLEYHA. inceleme ve Seçmeler. Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AK-ŞEMSEDDIN-ZADE HAMDULLAH HAMDI YUSUF ZÜLEYHA. inceleme ve Seçmeler. Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR"

Copied!
191
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

AK-ŞEMSEDDIN-ZADE

HAMDULLAH HAMDI

YUSUF

~

ve

ZÜLEYHA

inceleme ve Seçmeler

Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR

(4)

ERTEM MATBAACILIK Olgunlar Sok 20/1 Bakanlıklar

Tel: 18 07 11 -ANKARA

(5)

iÇiNDEKiLER

GİRİŞ . . . 6- 27 M~NEVİNİN ORİJİNAL SEÇİLMİŞ BEYİTLERİ

VE DİPNOTLARLA NESRE ÇEVRİLMİŞ ŞEKLİ . . . 29 - 81 MESNEVİNİN YER YER ORİJİNAL

BEYİTLERLE öZETİ . . . 82 - 168 SöZLOK . . . '. . . . . . . 169 - 184

(6)
(7)

ÖNSÖZ

Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocalarından, alim ve devlet erkanından ünlü Ak • Şemseddin'in küçük oğlu olan Hamdullah Hamdi, on beşinci yüzyılda, Türk

Edebiyatında hamse sahibi olmakla ün yapmıştır. Divanı da mevcut olan şairin, en muvaffak olduğu saha mesnevidir. Mesnevileri içinde de Yusuf ve Züleyha isimli e&?ri en popüler olamdır.

Bu eser- de aynı edebiyatın içinde yer alan klasik Leyla ve Mecnün, Husrev ve Şirin, Vamık ve Azra, Cemşid ve Hurşid gibi çift kahramanlı aşk hikayelerine da- hildir.

6241 beyit olarak tesbit ettiğimiz Yusuf ve Züleyha metnini meydana koyar- ken Türkiye'de çeşitli kütüphanelerde çok sayıda bulunan yazma nw;halardan on t.anesini birbiriyle karşılaştırdık. Bunlar içinden herhangi biri esas alınmadı, karşılaş­

tırma neticesinde eksik beyitler ve metne eklenmesi gereken beyitler ortaya çıkmış

oldu. Böylece, Yusuf ve Züleyha mesnevisinin doğru ve eksiksiz nw;hasının ortaya

çıktığı kanaatindeyiz.

Mesneviden "besmele", "na't", "sebeb-i te'lif" kısımlarıyla "hikaye" bölümün- den beyitler metin kısmına seçilerek alındı.

Toplam olarak beş yüz iki beyit seçmiş olduk. Bu beyitlerin orijinallerini verir- ken, hemen altına dip not olarak nesre çevrilmiş şeklini de verdik. Bu işlemi yapar- ken, beyitlere bir sıra numarası vermeği kolaylık olsun diye uygun bulduk. Bu meyanda metinin tamamı olan 6241 beyit içinden seçilen bu beyitlerin hikayeyi an- laşılmaz bir hale koymadığı kanaatindeyiz. Ancak biz, hikaye için belirli beyitler seçmekle yetindik. Zira, hikayenin özetinde de takribi dokuz yüz civarında orijinal beyitler verdik, bununla beraber metin kısmında yer vermediğimiz ve alınmasında

zaruret gördüğümüz gazelleri bu kısıma almayı uygun bulduk.

Şairin diline dokunmadık, metnin anlaşılmasında kolaylık sağlanır düşüncesiy­

le sözlük kısmını yaptık.

özenle çalışmamıza rağmen; bazı hatalarımız olmuşsa, bunların hoş görüleceği

ve bağışlanacağını ümit ederiz.

Elazığ - 1986

Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR F.tl. Fen - Ed. Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

öğretim üyesi

(8)

GiRiŞ

On birinci yüzyılda, mesnevi vadisinde en yüksek seviyeye erişen Firdevsi, kendisinden sonra bu alanda eser veren kişilerin ulaşamayacakları bir san'at eseri meydana getirmiştir. Şehname ile birlikte daha sonra yazılan mesnevilerin konuları, İran'ın, İslamiyetten önceki tarihini ve efsanelerini dile getirmekte, daha sonrakiler ise İslami daire içinde kalmakta, dini, tariht ve efsanevi hadiseleri ele almaktadır.

İslamiyetin yayılmasını izleyen Arap Edebiyatı, İran edebiyatı üzerinde şekil ve biçim bakımından sürekli, fakat öz bakımından yüzeyde bir tesir bıraktı. Ancak Türk Edebiyatı üzerinde bu te'sir hem derin, hem de sürekli olmuştur. 1

İlk Arab şairlerinin dini ve sihri özellikten kurtulmaları sonucunda aile teşkila­

tıyla ilgili "Risa" yani mersiyeler meydana getirdiklerini görüyoruz.2

İslamiyetin yayılması sonucu kavimler arasında birliği sağlamak maksadıyla, Kur'an'ın hükümlerine uygun hareket ederek, yardımcı ilim ve unsurlar ortaya çıktı.

Bu ilim ve unsurlar giderek Doğu Edebiyatı üzerinde de derin izler bırakmaya başla­

dılar. 3

Bütün İslami Doğu Edebiyatı, bu unsurların az veya çok tesiri altında kaldılar

ve eserlerini bu yönde meydana getirdiler.4 ·

Bu etkinin mahsulü eserler tasavvufi açıdan, dini bir mevzuu ele alıp işlemesi

yönünden tasavvuf içinde kalmakla birlikte, beşeri yönlerinin de bulunduğu bir gerçektir.5

Batı dünyası ile doğu dünyasını birbirinden ayıran özellikler vardır. Bu iki ayrı

dünya görüşü, edebiyat ve san'ata da etki etmiştir. Bu bakımdan doğu edebiyatının

üst yapısinda müşterekliği oluşturan temel konular vardır. Bu konular etrafında olu-

şan fikir, heyecan ve duygular başlangıçta yüzeysel mahsuller ortaya koyarken, za.

mania daha mükemmele varmıştır. Doğu edebiyatında en yaygın hikayeler, çift kah-

ramanlı aşk hikayeleridir. Bunlar, ortak konularla yürümüştür. Birçok şair, defalarca

aynı hikayeleri manzum hale getirmişlerdir. Böyle olmakla birlikte, temel konuların 1 Levend Agôh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi Dersleri, 1935

2 Köprülü M. Fuad, Türk Edebiyah Tarihi, 1980, s. 100

3 lıim ve Unsurlar; hadis, tefsir, fıkıh, kelôm,8İyer, kl88Ddır.

4 &narlı Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi cilt. 2

5 Karahan Abdülkadir, Metinler ve Açıklamalarla Eski Türk Ed. 1976

(9)

değişmediğini ve onlann müşterek konularda eser vermesine ışık tuttuğunu söyleye- biliriz. 6

Doğu edebiyatında halk arasında yerleşmiş efsane ve rivayetler ile Kur'an'da ve diğer dini eserlerde yer almış bulunan kıssalar büyük yer tutar. Adem'in Cennet'- ten kovulmasından başlıyarak Kerbela vak'ası da dahil,bir çok olaylar bu kıssalara

dahildir.7

Türk Edebiyatında Ali ve Şeyyad Hamza'nmYÜsuf ve Züleyha isimli eserleri, Gülşehri'nin Manbku't-Tayr'ı, Aşık Paşa'nın Garib - Name'si dini alanda güçlü iken Hoca ,Mes'ud Bin Ahmed'in birdenbire dindışı konuda Süheyl ü Nevbahar'ı yazmaya-

cağını düşünmek yadırganmamalıdır.

Gerek 13 ve gerekse 14. yüzyıllarda yazılmış eserlerde din, ahlak ve eğitim sis- temi Arap, Fars ve Türk milletleri tarafından paylaşılmıştır. Aynı durum daha sonraki

yüzyıllarda da devam etmiştir.

Beşeri veya ilahi aşk; insan, kainat, şeytan, kadın konularını içine alan hikaye- ler islimi çerçeve içinde en güzel tarzda işlenmiştir. Ancak bu tür hikayelerde visal, bazen mümkün olmuştur, bazen olamamıştır.8

Yusuf ve Züleyha hikayıısinin ilk defa Türk edebiyatında, Türk şairi Ali ile baş­

ladığını görüyoruz. (630/1233) O halde, Cami'nin aynı isimdeki eseri Ali'nin eserin- den çok sonra meydana getirilmiştir. Ali'nin bu eseri san'at yönünden kusurlu olma-

sına rağmen, hikayenin kuruluş biçimi ve orijinalliği önemlidir.

Hamdullah Hamdi'nin YÜsuf ve Züleyha'sı incelendiğinde Ali 'nin ve Sula Fakih'in aynı isimdeki eseriyle san'at yönünden olmasa bile, hikayenin kuruluşu,

olaylardaki sıra, şahıs ve yer isimleri yönünden büyük benzerlik gösterir.

Dini eserlerin kökünü, İslam dininin kutsal kitabı Kur'an ve Peygamberin hadis- leri veya tefsirlerde aramalıyız. Dini veya dindışı müşterek konularda meydana geti-

rilmiş hikayeleri ihtiva eden manzum eserlerin kahramanlarının aşk ile bütünleştiği

ahvalde yapılarının ilahi, aşk ile tam manasıyla bütünleşmediği hallerde ise hamasi bir vecheye yöneldiği görülebilir. Hamasi grupta sayılan eserlerin çoğunda kahramanların

6 Dizdaroğlu Hikmet, Türk Dili Der. c. 9, sayı: 99

Hacıeminoğlu M. Necmettin, Türk Dili Der. c. 9 sayı: 100

7 Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya 1st. 1331 c. 12

8 Levend Agah S11T1, Arap Fars ve Türk Edebiyatında Leyla ve Mecnun Hikayesi, Ankara -1959

7

(10)

tarihi ve halkın zihninde yer eden sosyal olayların kahramanlarından seçildiği dikkati çekmektedir.9

AK - ŞEMSEDDIN - ZADE HAMDULLAH HAMDl'NIN HAYATİ, EDEBİ

SAHSIYETI

VE ESERLERi

HAYATI

On beşinci yüzyılın ikinci yarısında bilhassa mesnevi vadisinde şöhret kazanmış

olan Mehmed Hamdullah, meşhur Süfi Ak -Şemseddin'in en küçük oğludur.

Emir Hüseyin Enisi'nin ifadesine göre H. 853'te Göynük'te doğmuştur. Enisi

Menakıbında Hamdullah Hamdi'nin babasının ölümü esnasında on iki yaşında olduğu

kaydediliyor ise de, yine aynı eserde Ak -Şemseddin'in ölümü H. 863/1459 rabiyül - ahirinin sonu olarak gösteriliyor, buna göre bu sırada Hamdi'nin on yaşında olması

icib eder.

Hamdi'nin doğum tarihini doğru olarak kaydeden Evliyi Çelebi:

" .... daha doğmadan evvel babasının, şair ve ilim olacağını keşf ve tebşir etme- si, çocukluğunda akit bir hastalığa tutulup babasının ta'limi ile Ayasofya Camiinde, Top - Kandil altında, yedi kere namaz kılarak, muayyen bir duayı üçer defa okuyup,

yedişer tane siyah üzüm yedikten sonra, büyük bir manevi ve fikri inkişaf göstermesi ve o Top - Kandil altında YUSUF U ZÜLEYHA nazmına başlaması, sekiz yaşında divan sahibi olması .... " 1 0

Diye devam eden metinde sadece bir efsaneden bahsederken, aynı zamanda Hamdullah Hamdi'yi aynı asırda yaşamış olan ve Ayasofya Camiinde muarriflik ya- pan Hamdi ile karıştırmış olduğu tahmin edilebilir.1 1

Evliya Çelebi, Hamdullah Hamdi'nin doğum tarihi üzerinde isabetli hareket et- mekle birlikte, Ayasofya'da Top - Kandil altındaki hadiseyi efsane haline getirmiştir.

Babasının ölümünden sonra Hamdi'nin müşkil bir vaziyete düştüğü ve büyük

kardeşlerinden hiçbir şefkat ve himaye göremediği, Yusuf ve Züleyha isimli eserinde-

9 İnce Adnan, Cem Sultan, Cemşid ü Hurşid Doktora Tezi, 1981/Alpay Gönül, Ali Şir Ne1Jai, Ferhad ü Şirin Ankara - 1975

Ayan Hüseyin, Şeyhoğlu Mustafa -Huşid-Name, Erzurum -1979 ıo lslam Ansiklopedisi, Hamdi maddesi E1Jliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt 1

s.135-137

11 Şemseddin Sami, Kamusu '/-Alam s. 1982 -1983

(11)

ki bazı samimi şikayetlerinden anlaşılıyor.12 Bu müşkil şartlara rağmen iyi bir tah- sil gördüğü, edebi kültür sahibi olduğu, hatta hey'et ve nücum ve musiki gibi sahalarda oldukça geniş bilgilere sahip olduğu anlaşılmaktadır .1 3

Şemseddin Sami, Kamusü'J. Alam isimli eserinde şöyle diyor:

"Ak -Şemseddin hazretlerinin oğlu olup, nesli Şeyh Şahabeddin Sühreverdi'ye müntehi olur. Tarik - i ilme. süluk ile iktisib · ı kemalat ettikten sonra menasıb -ı devlete ve hatta vazifeye dahi meyi ve rağbet etmeyüp guşe - i kanaati ihtiyar etmiş

idi".

Aynı şahsiyet hakkında Gibb, A History

of

Ottoman Poetry isimli eserinde

şunları kaydediyor.

"J3ilim dalında çalıştı, fakat asla ulema sınıflamasında yüksek rütbelere nail

olamadı. Kariyer onun sevdiği bir şey değildir veya belki teşvik meselesinde sukut -ı

hayale uğramıştır .. Herhangi bir seviyede vazifesinden ayrılması, cemiyete hizmetten

kaçınması, mistisizm ve şiir alanında çalışmasına vesile teşkil eder. Hamdi bibliyoğraf­

yasında detaylı ve belki de kayda değer bir şey yoktur.

Öyle görünüyor ki, gfışe - i uzlete çekildikLen sonra, ömrünü edebi çalışmaya vakfetmiştir. Kötü şartlarda yaşamıştır, fakat ömrü boyunca çok az saygı görmüş­

tür."14

Bilhassa hayatının son zamanlarında bir aralık Bursa'da Sultan Çelebi Mehmed medresesinde müderrislik eden ve meşhur alim Molla Hayali ile ilmimübahaselerde bulunan Hamdullah Hamdl, her nedense bu mesleği terk ederek Göynük'te "gfişe - i kanaati" tercih etmiştir.

Enisi'nin, Menakıb - ı Ak -Şemseddin adlı eserine göre, bu haraketin ve ani

kararın sebebi, Bursa'da gördüğü bir rüyadır; babasından aldığı bir emir üzedne artık

zahiri ilimleri terk ederek Kayseri'ye babasının eski halifelerinden Şeyh İbrahim

Tennuri'den el alması gerektiği bildirildiğinden, Hamdi de buna ittiba ederek mürid

olmuş, sonra da Göynük'e çekilmiştir.

Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Hamdi'nin, H. 896 da Mehmed ve Zey- neddin adlı iki oğlu dünyaya gelmiş ve bunlardan Zeyneddin, Göynük ve havalisin- de Şeyh sıfatı ile geniş şöhret kazanarak H. 977 /1570 de vefat etmiştir.

12 Faik Reşad, Tarih-i Edebiyat-ı Oımıaniyye lstanbul - 1913 s. 213 13 Banarlı Nihad Sami, Resimli Tiirk Edebiyatı Tarihi s. 476

14 Gibb, A History ofOttoman Poetry vol 11, s. 141

9

(12)

Hamdi'nin birdenbire bir rüya neticesinde tedris hayatını ve zahir ilimleri terk- ederek Göynük'te münzevi bir halde yaşamaya karşı aşın isteği ve bunu tahakkuk ettirmesi elbette ilk bakışta kabul edilecek bir durum değildir fakat, ne devrinin hü-

kümdarı, ne de devlet ricalinden himaye ve teşvik göremeyen şairin bu ruh haleti içerisinde infial ile Göynük'e çekilmiş olması akla katkın bir görüş tarzıdır.

Kabri, Göynük'te babası Ak -Şemseddin'in mezarı yariında bulunan Hamdi'nin ölüm yılı hakkında muhtelif kaynaklarda yine birbirinden farklı rivayetler vardır.

Latifi, Riyazi, Mecdi tezkirelerinde Necati 'nin ölüm yılı olan H. 914/1508 de öldüğü­

nü kaydediyorlar. Bunun yanısıra, Enisi Menakıbı ile Kafzade Tezkiresinde ise H. 909/1503 de öldüğü kaydediliyor ki, Katip Çelebi de bu tarihi kabul ediyor.

Gibb, Riyazi tezkiresinde ölüm yılı olarak H. 900 yılının gösteril~ğini zik- rederek, Leyla Mecnun mesnevisini H. 905 de bitirdiğini, buna göre bu tarihin kabil olamayacağını ifade eder ki, bunun bir nüsha yanlışlığından ileri geldiği anla-

şılmaktadır. Çünkü,Ak -Şemseddin ailesi hakkında en güvenilir kaynak olan Enisi

Menakıbındaki H. 909/1503 tarihinin kabul edilmesi en doğru yol olarak düşünül­

melidir.

EDEBi ŞAHSİYETİ

On beşinci yüıyılda Türk edebiyatının tanınmış ve özellikle mesnevi sahasında

ün yapmış şairlerinden olan Hamdi'nin, çevresine ve kendisinden sonraki asırlarda yaşayan başka şairlere edebi şahsiyetini bu yönüyle kabul ettirmiş olduğu yaygın bir kanaattir.

Ancak, Yusuf ve Züleyha mesnevisini meydana getirirken Fars şairlerinden

Molla Cami'nin büyük etkisinde kaldığı gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Birçok edebiyat münekkitlerince bu husus dile getirilirken, Şemseddin Sami'nin Kamusü'l -

Alam'ında ve diğer tezkirelerde de bu konuda bahis vardır.

"Gazaliyitı o kadar latif değil değil ise de mesneviyitı pek latif ve selisdir.

Yusuf ve Züleyha, Leyla vü Mecnun, Mevlid - i Cismani, Mevlid · i Ruhani ve Kıya­

fetname ünvanlarıyla beş manzumesi olup cümlesinin en latif ve en meşhuru Yusuf u Züleyha'sıdır ki Molla Cami'nin manzume-i Farisiyesinden tercüme ise de hayli ilaveleri dahi vardır.

Sultan Bayezid Hin -ı Sani devrinde yaşamış ve 913 tarihinde vefat etmiştir.

Yusuf u Züleyha manzumesini kendi hatt-ı destiyle istinsah ve nüshalarını. füruht ederek geçinirmiş"1 5

15 Şemseddin Sami, Kamusü'l-Alam s. 1982 - 1983

(13)

Yusuf ve Züleyha mesnevisinin, Molla Cami'nin Farsça eserinin bir tercümesi

olduğu yolundaki mütalaanın yeterli bir tavsif olmadığı kanaatindeyiz zira, hareket

noktası aynı, iskeleti aynı olan kıssayı bir çok şair kendine göre yorumlamıştır. Bun- lardan biri de Hamdullah Hamdi olmuştur. öyle ki, Yusurun başından geçenleri an- latan Tevrat ve Kur'an'daki ayetlerin de şekilleri değişik olmakla birlikte ana tema olarak hiçbir değişiklik arzetmemektedir.16

Hamdullah Hamdi'nin mesnevi vadisini seçmesinde, hamse sahibi olmasında ve bu alanda şöhret bulmasında, asrının dünya görüşü ve hayat şeklinin de önemli bir faktör olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Zira, asrında bu türde meydana ge- tirilen eserlerin ve bilhassa meşhür olduğu çevrede okunan ve tutulan mesnevi nazım şeklinin okuyucuyu fazlasıyla tatmin ettiği görülmektedir.

Bu hususta zikrettiklerimizi Seht Bey de doğrulamaktadır.

"Yuıuf u Züleyha hikiyesin ve Leyli vü Mecnun kıssasın nazm etmiş, nazmı­

nın esas üstüvire gayet zibi ve nihiyet - i derece · i rina imiş. Yusuf u Züleyha nazmın edenler de bundan yeg nazm etmiş yokdur derler."1 7

Hamdi'nin vücuda getirdiği mesneviler ile bilhassa Yusuf u Züleyha mesnevisi- nin o devir roman okuma ihtiyacını giderecek kadar zengin bir gözlem getirdiği görü- lür. Muhakkak ki, o devrin insanı Hamdullah Hamdi'nin eserini okurken kendi duy-

gulannın, düşüncelerinin, yaşantısının benzerlerini bu eserde bulmuş; böylece yazar, okuyucu ve eser arasında doğması gereken ilgiler kurulmuş olur. Fakat, onu roman- dan ayıran, esas romanın kahramanlannın dışındaki kişilerin tam ve kesin çizileme- mesi, olaylann geçtiği yerlerin açık olarak belirtilmemesi, bazı olaylara gereken öne- min verilmemesi, yazann şark geleneğine uyarak iç içe hikayeler anlatması gibi pek çok yönleriyle bugünkü roman anlayışından çok uzak olduğu da açık ve kesindir.

Kendisinin manevi ilimlere merak sanp, o alanda ihtisas sahibi olduğu, müridlik ve şeyhlik yaptığı, münzevi bir hayata çabucak intibak edecek bir yaratılışa sahip

olduğu bir gerçek olduğuna göre, meydana getireceği eserlerin de ağırlık noktasını

mesnevi türünün oluşturması tabii bir neticedir.

Ailesi içind_e, yetiştiği manevi muhit ve devrinin umumi şartları göz önüne alı­

nırsa, Hamdullah Hamdi'nin fikri ve edebi şahsiyetini ve bu şahsiyetin meydana gel- mesindeki çeşitli sebepleri anlamak kolaylaşır. Ak . Şemseddin'in oğlu olması ve

dervişler muhitinde yetişmesi onun sofiyane temayüllerini geliştirmiş olmakla bir-

16 Şeyyad Hamza, Yusuf u Züleyha, Naki. Dehri Dilçin 1st. 1946

Kur'an-, Kerim 'in Türkçe Anlamı, Diyanet işi. Baş. Yayını Ank -1961 17 Sehi Bey Tezkireıi, Vniversite kütp. ·T. Y. 3732

(14)

likte, gördüğü tahsil ve almış olduğu edebi terbiye, onun tasavvuf propağandası mak-

sadı ile kuru ve didaktik manzumeler yazan bir derviş hüviyetini almasına mani

olmuştur.

Hakiki bir sanatkar kabiliyetine sahip olan Hamdi, Ahmed Pişa'dan Zati'ye kadar on beşinci amn ikinci yarısında hakim olan edebi telakkilere ve genel zevke

uymuş ve bütün bu devirde edebiyatımız üzerinde tesirli olan Ciml etkisinden kendi- sini kurtaramamıştır. Bu tesiri haklı olarak tesbit eden Aşık Çelebi 1 8, onun Cimi 'ye mektuplar gönderdiğini de bir rivayet olarak nakletmekte ise de şimdiye kadar bu mektuplardan hiç birine tesadüf olunamadı.

Hamdi'nin sarayın ve devlet ricalinin himayesine mazhar olamayışı ve esasen uzun olmayan hayatının birçok yıllarını hüsran ve sefalet içinde ve küçük bir kasaba- da geçirmiş olması, onu Süleyman Çelebi ve Yazıcıoğlu gibi, halkın rağbetini kazana- cak dini mevzular üzerinde çalışmaya sevketmiş olma ihtimalini artırmaktadır. Yok- sa kendi san'at kudretine karşı büyük bir itimat besleyen ve muhtelif vesileler ile bu- nu b~yan eden şair mesnevi vadisinde daha başka mahsuller de verebilirdi.

Bütün eserlerinde dili, asrının vermiş olduğu özelliklere eşit olarak az da olsa Arapça ve Farsça kelimeleri bulunduruyor ise de, çoğunlukla yaşayan ve gelişen

Türkçe kelimelerle yüklüdür.

15. yüzyıla gelinceye kadar hikaye ediş alanında hiç bir şairin ulaşamadığı başarıyı elde eden Hamdullah Hamdi, bu başarının temininde muhakkak ki dil ve üslup faktöründen de önemli derecede istifade etmiştir. Eğer dili ağdalı ve anlaşılmaz

üslubu da akıcı olmasaydı, ne kadar sanatlı olursa olsun devrinde sevilip tutulamaya-

caktı. Oysa, eserlerindeki dil ve üslup özelliği o devir ve sonraları dahi onun, fevkala- de olarak nitelendirilmesine vesile teşkil etmiştir.

"Mest olup dilberün hitabından

Ol dem el yudi yüzi ahından

Yaresi üzre yare urdı çü yar

Ol~ı bimar iken dahi bimar Eyle deprendi aşk silsilesi Toldı cana cünun gulgulesi."1 9

Bu beyitlerde görüldüğü gibi dil sade olmakla beraber anlatım ve üslupta da bir akıcılık ve heyecan vardır.

18 Aşık Çelebt (Meşairü'ş-şuara) Vnv. ktp. T. Y. 2406

19 Yusuf ve Züleyha mesnevisinin 2650 - 2652. beyitleri

(15)

Dil, gazellerde daha sadeleşmiş, çok defa mahalli tabir ve kelimelere dahi yer

verilmiştir. Aynı zamanda, his ve heyecan en üst seviyeye ulaşmıştır.

"Tiz gelem diyu vade itmişdi Turmadı ol karara eglendi2 0

Eyi gül hevina dişeli ben bülbül -i garib Yirümi bir ü mesnedümi hare eyledün2 1 Ben şeb - süvar olam dir idüın devlet atına

Eyvah ki pay - dir degül bu rikAh -ı baht2 2

çeşitli gazellerden seçilen bu beyitlerde,

hevii., bülbül - i garib, mesned, devlet atı, pii.y - dii.r, rikii.b -ı baht. kelimeleri

yabancı olmakla birlikte, Doğu Edebiyatının ortak kültürünün yerleşmiş kelimeleri olarak ve halk arasında bilinen ve kullanılan kelimelerdir. "Eglendi" mahalli olduğu

kadar yerinde kullanılmıştır.

Hamdi'nin ~ubu bu çerçeve içinde akıcıdır, arüz veznine olan hakimiyeti ve uzun vokalleri bulunmayan Türkçeye has vezin seçmiş olması üslubunun daha da berrak bir tarzda bürünmesine sebep olmuştur. Hatta bu vadide kendisinden sonra ge- lenler ve aynı konuyu işlemeye çalışanlar da aynı üslubu denemeye çalışmışlar2 3 hatta, Kadı Sinan, Şikiri, Kimi, Likai, İbn - i Kemli mesnevi sahasında bunu uygula-

mışlar ise de, Hamdl kadar başarılı olamamışlardır.

ESERLERi

DiVAN:

16. asır tezkirecilerinin Hamdi'nin mürettep bir divanı olduğundan kesinlikle bahsetmemelerini göz öüne alan batılı Türkoloğlardan Gibb ve Menzel, onun ba~a bir çok şair gibi divin tertip etmediğini beyan ederler. Sadece gazeliyat mecmuası

meydana getirdiğini belirtirler.

ıo Hamdi, Yiı.sufu Züleylıa 1081. beyit 21 Hamdi, a.e. 2661. beyit

22 Hamdi, a.e. 2840. beyit

23 Köprülü M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, 1980 s. 387

(16)

Halbuki Enisi Menakıbı'nda "kaside ve gazellerinin huruf üzerine tedvin edildi-

ğinden" ve tertip edilmiş bir divanı olduğundan bahs olunur. Hatta Süleymaniye kütüphanesinde Es'ad Efendi kitapları arasında 2626 numarada, Hamdi divanının bir

nüshasına tesadüf edilmemektedir.

Divan, 2 münacat, 6 na't, bazıları Farsça olmak üzere 182 gazel, 18 kıt'a 1 tarih ve 3 beyit ihtiva eder. Bu nüsha H. 990 da istinsah edilmiştir.

Ak -Şemseddin Mescidi vaizi Hüseyin b. Seyyid Muhammed tarafından istinsah

edilmiş olan bu nüshanın müstensihi, bunu şairin el yazısından kopya edilmiş bir nüs- hadan yazdığını söylemektedir ki, bu kayıt Enisi Menakıbındaki ifadeyi teyit etmek- tedir.

Ali Emiri kitapları arasında manzum eserler 120 numarada kayıtlı ve 134 man- zumeyi ihtiva eden ayrı bir nüsha daha vardır.

LEYLA

vo

MECNUN:

Latifi, Riyazi ve Mecdi.ye göre şair bu eserini 905(1499) da yazmıştır. Mefai- lün, mefaDün, fa'fılün vezniyle yazılan eser varak ve satır sayılarına göre 4220 beyit- ti. 2 4

r.

Bu eser, Fuzuli'nin eseri gibi san'at yönünden güçlü bir eser olmamakla birlik- te, her şeyden önce Türk dilinin gelişmekte olduğu bir devri aksettirmesi bakımından

önemlidir. Çünkü Hamdullah Hamdi, yabancı kelimelere eserinde çok yer vermiş ol-

masına rağmen, on beşinci yüzyılda günlük konuşmalarda geçen pek çok öztürkçe kelimeyi de kullanmıştır.25

Hamdi eserine şu beyitle başlıyor:

"Çü ismü'llah ola ünvan -ı defter Gerekdür ta ebed ohnaya ebter"

Münacat, na't, miraciyeden ve "Tergib - i ışk -ı dil - ara ve duhul - i kıssa - i Mecnunu Leyla" başlıklı bir manzume ile bir "mesel" den sonra "Matla -ı Dastan ·

başlığı altında hikayeye girer.

24 Güler Zülfü, Hamdi'nin Leylô vü Mecnun Mesnevisi lnc. - Metin - Atatürk Vnv.

Doktora (Tezi basılmamış) 1983

25 Atatürk Vnv. Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi s. 1. s. 25

(17)

Çift kahramanlı bir aşk hikayesi olan eser, içtirna1 bir konuyu ele alışı ve halk zihninde yer etmiş bir aşk hadisesini manzum halde ifade etmesi bakımından o asır

için hem dil hem de san'at yönünden kayda değerdir. Beşi yurt içinde dördü yurt

dışında toplam dokuz yazması bulunmaktadır.

MEVLİD:

Bu eserde yazılış tarihi kaydedilmemekle birlikte, dil ve imli özellikleri bakı­

mından aynı yüzyılda istinsah edildiği anlaşılmaktadır.

Hamse sahibi olmakla meşhur Hamdi, diğer mesnevilerde olduğu gibi, (Yusuf u Züleyha dışında) bu eserinde de pek başanlı olamamıştır.

Hamdt'nin bu eseri hakkında bugüne kadar kesin bir hüküm verilememiştir.

Aşık Çelebi ve Kitip Çeleb1 tezkirelerinde "Mevlid al Cismin1 ve Mavrid al Ruhani"

diye zikredilmektedir. Hasan Çelebi tezkiresinde ise eser ''Mevlid - i Cismini ve Mavlid - i Ruhinl" diye geçer.

Tezkirelerdeki kayıtlara göre, bizce Hamdi'nin iki tane mevlidi vardır. Gibb'in

bahsettiği, metin örnekleri verdiği mevlid'in, Mevlid - i Cismini olduğu buna mukabil Necla Pekolcay'ın Türkçe Mevlid Metinleri isimli eserinde bahsettiği mevlidin ise Mevlid - i Ruhani olduğu üzerinde kanaatler birleşmektedir.2 6

. TUHFETÜ'L - UŞŞAK:

Mevzuu bakımından Hamdullah Hamdi'nin en orijinal mesnevisi sayılabilecek

küçük bir aşk hikiyesi, mefailün, mefiilün, fa'ulün vezni ile yazılmıştır. Hangi tarih- te tanzim edildiğini bilemediğimiz bu mesnevinin özü diğer mesnevilerden bir kaçı

gibi Gibb tarafından neşredilmiştir.

Fakat eser, halihazırda kütüphenelerimizde mevcut değildir.

Gibb'e göre "eser, orijinalitesini kaybetmeden zamanımıza kadar gelmiştir, ne bir tercüme ne de aynı konunun tekrar yazılmasıdır. Konu gerçektir ve Hamdt'nin bir

keşfidir."

KIYAFETNAME:

Hamdf'nin hamsesine dahil olan ve Fiilitün, mefiilün, fa'Jun" vezni ile yazdığı

bu mesnevinin de hangi tarihte vücuda getirildiği kesin olarak belli değildir. İnsan vü- cudunun azalarını bir kaç beyit içinde ayrı ayn belirterek, herbirinin özelliğine göre,

insanların karekterlerine işaret ve hüküm veren bu eser küçük bir başlangıçtan sonra, bu organlann görünüşlerine göre ne gibi ahlikt hususiyetler ifade ettiğini anlatır.

26 Pekolcay Necla, Türlıçe Mevlid Metinleri Türkiyat No: 346

(18)

Şark edebiyatlarında ve bilhassa Türk edebiyatında bu konuya dair yazılmış çeşitli eserler arasında, Hamdi'nin Kıyafetname'si mevzuu itibariyle halk arasında yay-

gınlaşmiştır. Fakat edebi kıymet bakımından büyük bu nev'i eserler gibi, hiçbir kıy­

meti haiz olamamıştır. Yazma nüshalarından yedi tanesi Süleymaniye, biri Millet, biri Atatürk Unv., ikisi Topkapı kütüphanelerinde bulunmaktadır.

AHMEDİYYE VEYA MUHAMMEDİYYE:

Yazıcı - zade Mehmed'in meşhur Muhammediyye'sine nazire olarak yazıldığı

eski kaynaklarda belirtilen, fakat bugün elimizde bulunmayan bu eserin ismi Enisi

Menakıbı'nda ve Beyanı Tezkiresinde Ahmediyye olarak, Şakaik Tercümesi ile

Keşfü'z - Zünun'da ise Muhamrnediyye olarak zikrediliyor.

Bu eserin de halk arasında bir rağbet görmediği ve hatta edebi kıymete haiz ol-

madığı anlaşılmaktadır.

Yazma nüshalarına mevcut kütüphanelerimizde tesadüf olunamadı.

YUSUF VE ZÜLEYHA

MESNEVİSi

Hamse sahibi olduğu bilinen Hamdullah Hamdi'nin hamsesine dahil olan en gü- zel eseri bu mesnevidir. H. 897 yılında Yusuf ve Züleyha'yı meydana koyarken, muhakkak ki kendisinden evvel ve devrine yakın İran ve Türk şairlerinin eserlerini tetkik etmiş, tanımış, duymuş veya bunları yapmamış bile olsa, bu eserlerden bahse- den kaynaklardan onların varlıkları hakkında bilgi edinmiştir kanaatindeyiz. Zira, Firdevsi'nin ve Cimi'nin kendisine ilham verdiğini beyan eden Hamdi, sadece İran şairlerinden etkilenmiş ve sadece onların eserlerini görmüştür manasına gelmez. Çün- ki, Hamdl'nin eseriyle, kendisinden evvel Yusuf ve Züleyhl yazan şairlerin eserl~ri

arasında çok az farklılıklarla büyük benzerlikler vardır.

Gerek konuların dizilişi, gerekse asıl kahramanların yanında yardımcı kahraman- ların isimlerinin değişik de olsa (Bazığa -Nazığa) varlığı bizi bu hükme götürüyor.2 7

Yusuf ve Züleyha eserinde Firdevsi'den bahseden beyit incelenecek olursa,

"Kam Firdevs-i Tusi gibi fasih Bülbül -i nazın -ı dastarı -ı melih "2 8

27 Kıssa-i Yusuf Aleyhisselôm, Manisa 11 Gn. ktp. 1401 703. beyit

28 338. beyit

(19)

Kendisinin eseriyle bir ilgisinin olr;nadığını, hatt.a Firdevsi'nin böyle bir eserinin

olduğunu da ima etmediğini, sadece mesnevi alanında kabiliyetli bir şahıs olduğunu

ondan ilham aldığını anlamanın daha doğru olacağını söylemek yerinde olur. Zira, Firdevsi'ye ait olduğu bilinen Yusuf ve Züleyhi'nın son yıllarda ona ait olmadığı üze- rinde kanaatleri olanlar da vardır.2 9

Kur'an'da "ahsenü'l -kısas" diye adlandınlan "Yusuf peygamber kıssası" en çok yazılıp, okunan hikayelerimizin başında gelir. Şair, şeyh, derviş, tarihçi, tefsir- ci olarak bu konuyu işleyenler çoktur. Manzum ve mensur yüze yakın Yusuf ve Zü- leyha hikayesi vardır.30

Hamdullah Hamdt, vücuda getirdiği Yusuf ve Züleyha mesnevisini evvela bir önsöz ile Bayezid Il'ye sunmuş, umduğu ilgiyi, yakınlığı ve bağışı bulamayınca,

eserinden bu önsözü çıkararak zamanındaki anlayışsızlıktan, değerbilmezlikten yakın­

ma yollu bazı parçalar eklediğini, şair Zatt'den naklen Latifi ve Mecdi kaydetmekte- dir. Aynı konuyu Faik Reşad da zikretmektedir. 31

"Zatiden nakledildiğine göre, bu kitabı önce il. Bayezid'e sunmuş. Her neden- se rağbet ve iltifat görmediğinden canı sıkılıp padişahın methinde yazdığı beyitleri

kitabından atıp, bunun yerine (Alemde haridar meta . ı ma'rifet kalmadı) yolunda

şikiyet ifade eden cümleler yazmıştır.

Hamdi, Yu;uf ve Züleyha mesnevisinin "sebeb - i nazın" bölümünde, eseri niçin

yazdığını, yazmaya nasıl başladığını, kendisini bu eseri yazmaya yönelten sebepleri

anlatır.

"Çuoki itdi vefat hazret . i pir ltdiler ne didi ise bi -t.akir Gitdi ol gamda ben mukim oldum Cevrden süfte - dil yetim oldum Yusuf irmiş belası gayetine irmedüm ben cefa nihayetine Anun ihvanı itdi zulm - u hased Bunlarun nesli kendülerden eşed 29 Hayyampu.r, Doktora tezi 1212 s. 54

30 Levend, Agah Sırrı, Divan Edebiyatında Hikaye T.D'K. Türk Dili Arş. Yıllığı, Belleten 1967 s. 226

31 Faik Reşad, Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye,,. 223

(20)

Namın andukça Yusuf'un o aziz Yad olur idi dilde mihr - engiz Yüsuf'un çekdügümce gussasıru

Gussam okurdı bana kıssasını"32

Babesından bahseder; babasının öteki kardeşlerinden çok, kendisini sevdiğin­

den, onun ölümünden sonra, kardeşlerinin kendisine eziyet ettiklerinden bahsederek

kardeşlerinden hased ve eziyet gören Yusuf'a benzettiğini, Firdevsi ve Cami'den il- ham aldığını ve bu sebeplerden ötürü manzumesini kaleme aldığını belirtiyor. Karşı­

laştırmalı metnimizin 342. beytinde Hamdi kendi açık ifadesiyle,

"Terceman oldı bazı tercemesi Nazma germ oldı tabumun hevesi"

derken, Cami'nin eserini belki kendisinin görmediğini fakat tercümelerinin kendisine rehberlik ettiğini ve bunlardan faydalandığını anlamak da mümkündür.

Babesı Ak -Şemseddin'i, onun sevgi ve şefkatini onun sağlığındaki günleri bü- yük bir özlemle anar.

"Bana eylerdi şefkatiyle nazar Dir idi olmasa bu oğlum eger Gider idüm bu dar -ı mihnetden Derd ü gamdan bela -gurbetden"

Babasının ölümü ile durum birdenbire değişir, sevincin yerini keder alır.

Kardeşlerinden acı acı dert yanar.

"Akibet eyledüm bu kıssayı cüst Bulmadum Türki dilde anı dürüst"

Diyerek, Türk dilinde yazılmış Yusuf ve Züleyhaları tetkik ettiğini fakat,kendi görü-

şüne ve san'at anlayışına uygun bir esere rastlayamadığını açıkça itiraf etmiştir.

Eser 6241 beyit halindedir ve 346. beyitten itibaren Hamdi, ''Matla -ı Dasi- tan -ı Yusuf Aleyhisselam" başlığıyla asıl hikayeye girer ve hikaye için 5896 beyit ayırmıştır.33

32 Karşılaştırmalı metnin 327 - 332. beyitleri

33 Kavcar Cahit. Belleten 1968 myfa 167 de DTCF Paif Yelkeni kütp. 1144 ve l.S.Ef.

kütüphanesi 1/289 nolu yazmaların karşılaştırılması sonucu hikôye için beyit Ba- yısını 5775 olarak kaydediliyor.

(21)

Hikiye boyunca, olayların gidişatını bozmayacak ve okuyucunun dikkatini

dağıtmayacak tarzda "nükte, pend, rivayet, hikaye - i munasib"lere yer vermiş, bun- lardan bir takım ahlaki sonuçlan okuyucuya aktarmaya çalışmıştır.

Hamdi'nin Yüsuf ve Züleyha'sı, öz olarak Kur'an"daki Yusuf suresine sadık bir tarzda cereyan eden olayları ihtiva eder. Ancak, hikayeye canlılık vermek, onu renk- lendirmek ve okuyanın zihninde yaratılışıyla bağdaşır bir hayal gücü oluşturabilmek amacıyla teferruat yolu açılmıştır. Bu teferruat, hikayenin özünü zedelemez, fakat onu daha zinde hale getirirken, biraz da san'atla yoğurur. Teferruatın fazla oluşu,

yeni yeni olaylann içine girilişi, hikayede beşeri yönün ağırlık kazanmasına, aşk mef- humunun da bu noktada toplanmasına sebep olur. Ancak, eserin sonlarına doğru be-

şeri aşkın yavaş yavaş yerini ilahi aşka terkettiği açık olarak sezilir.

Mesnevi içinde hadiselerin giriftlik kazandığı ve hiç ümit edilmeyen olayların

ortaya çıktığı veya hikayede, bilhassa Züleyha'nın başarısız aşk teşebbüsleri sonucun- da onun ağzından veya başkaları ağzından söylenen gazeller, olayların anlatımına

uygunluk verdiği gibi duygu, heyecan ve canlılık vermesi bakımından da önemli bir yer işgal etmektedir. Bu gazeller bir araya toplanmayıp, serpiştirilmiştir ve toplam on beş tanedir.34

Gazellerin dokuzu Züleyha'ya, üç tanesi Yakub'a, biri Mısır halkına, biri Malik'e, biri de Bazığa'ya aittir. Mesnevi içinde yer alan bu gazeller Hamdi Divanında

mevcut değildir.

Eserin sona erdiği beyit üzerinde tereddütler vardır, karşılaştırma yaptığımız

nüshalardan üçünde mesnevi şu beyitle sona eriyor.

"Şükrü minnet Hudi -yı Sübhana Ki bu nazmı yetürdi piyana"

Dört nüshada ise bu son beyte ilave olarak ,"Çun hafif bahri geldi ab · 1 hayat

Failfıt mefailun fıiilit"

bu beyit eklenmiş durumdadır. Ayrıca dört nüshada mevcut beyitlere iUlve olarak

"Sekiz yüzle toksan yedide tamim Bu nazmı tamam itdi Hamdi fakir

Kodı ehi - i derde buru yad - gar

Recası olardan dua -münir"

34 Ayan Hüseyin, Atatürk Vnıı. Edebiyat Fak. Araştırma Dergisi,. 5

19

(22)

eklenen bu manzum parçanın vezni "faulün, faulün, faulün, faul olarak, esas mesnevi vezninden aynlmaktadır ki, bunlann metine sonradan müstensihler tarafından ilave

edildiği kanaatini kuvvetlendirmektedir.

Hamdi, eser içinde olayların gidişatına uygun başlıklar koymuştur. Hikaye içinde bu başlıkların sayısı doksan sekizdir.

Yusuf ile Züleyha mesnevisinin yazma nüshalarının yurt dışında 22 nüshası,

yurt içinde çeşitli kütüphanelerde ise 86 nüshası vardır. 35 A - ESERDE ANLA TiM:

HamdullahHamdi, mesnevisinin yapısında, değişikliği daha başlangıçta yapmış,

devrin padişahına övgüden kaçınmış, bu övgüyü yapmışsa da eserinin içine almamış­

tır. Eserin sonunda da padişaha övgü yoktur.

Eserin temel taşını oluşturan dini eserlerin dışına çıkılmadan bir yapı oluşturul­

duğu için, şairin sadece teferruat üzerinde durması tabiidir. Zira kendinden evvel ortaya konan Yusuf ve Züleyhalarda dini propağanda unsuru ön planda gelirken, Hamdi ile bu unsur ikinci pli.na alınmış, birinci planda aşk ve san'at yer bulmuştur.

Bu unsurların eser boyunca devam etmesi, olayların belli ve muntazam bir sı­

raya göre dizilmesine sebep olurken bu sıra okuyucu zihninden silinmeyecek tarzda etkili ve sürprizlerle doludur.

Bununla birlikte eser içinde, başlangıçtan beri olağanüstü bir takım hadiselere

değer verilmiştir. Bahçede bulunan ağacın, Yakub'un her çocuğu oldukça dal budak vermesinden başlayarak kurdun, tasın, meleklerin konuşmalanna varıncaya kadar bir

takım hususiyetler, geçmişteki dini ve milll unsurlann etkisi altındadır. Bu bakımdan anlatıma büyük ölçüde etki eden ve yön veren motifler vardır.

Bu aşk hikayesinde çeşitli motifler işlenmeğe çalışılmıştır. Ancak hikayenin daha önce Fars şairleri elinde işlenmiş olduğu nazara alınırsa, bir çok motifin onlar- dan alındığı sonucuna varmamız tabiidir. Fakat, Hamclt ortak olan bu motiflere ken-

diliğinden neler katmıştır? Bunu bulup ortaya çıkardığımız zaman, milli motifler

bulmuş oluruz.

Bu tesbiti yaparken, tabii fazla ümitli olmamak gerekir. Bunun idraki içinde ve

yüzyıllarca İslamiyetle rabıtamızı da nazara alarak konuyu incelemek gerekir. Çünkü,

müslümanlığın Türkler tarafından kabulünden evvel sosyal ve kültürel ortam başka

iken, İslamiyetin kabulünden sonra sosyal ve kültürel hayatımızda değişiklikler olmuş­

tur.

35 Onur M. Naci, Hamdullah Hamdi, Edebi şahsiyeti tıe eserleri Atatürk Vntı. Ed.

Fak. Doktora öncesi çalışması, Elazığ - 1978

(23)

Hamdi'nin mesnevisinde olan ve Kur'an'da da bulunan motifleri şu şekilde sıra-

layabiliriz.

ı. Yusur'un rüyası ve onu ifşi edişi 2. Yusurun kuyuya atılışı

3. Yusuf'un kervan tarafından bulunarak satılışı

4. Kadınların dedikodulan ve Yusuf'un zindana atılışı

5. Rüya tabiri 6. Mısır azizi oluşu

7. Kardeşleri ve babasıyla buluşması.

Yedi ana konu üzerinde topladığımız bu müşterek motiflerin dışındaki motifle- ri MİLLi MOTİFLER olarak niteleyebiliriz.

1. AİLE SlsTEMt:

Eski Türk aile sisteminde ana, baba ve çocuk üçlüsü büyük bir önem taşır. "Ata oğlu ataç doğar" atasözü bu inanışı doğrular. 36

Hamdt'nin mesnevisinde de Yakub ile Yusuf arasında bir bağlılık bulunmakta,

şair bunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Eserin 551 - 603. beyitlerinde bu sevgi

çeşitli vesilelerle işlenir. Baba oğluna yön verip onu yetiştirir. Bu motif Türk aile sisteminin bir tezahürünü, Yakub'un aile içindeki otoritesini göstermesi yönünden kayda değer.

2. KURT, MELEK, MEZAR, TAS GİBİ V ARUKLARIN KONUŞMALARI:

Mesnevi içinde; Kur'an'da 12. surenin 17. ayetinde de geçtiği üzere, Yfısuf'un kardeşleri, kurdun Yusuf'u yediğinden bahsederlerse de kurdun konuşmasına dair bir

işaret yoktur. Fakat, eski Türk destanlarında rastladığımız üzere bu nev'i varlıkların

dile gelerek konuşmaları bir motif olarak destani bir unsurdur. üstelik olağanüstülük vasfını da korur.

Kurtla ilgili kısım mesnevide 1167 - 1424. beyitler arasında ele alınmış ve iş­

lenmiştir.

"And içerim ki yimedüm anı

Uyma ebnine itme bühtinı (1366. beyit)

36 ôgel Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara, 1979

21

(24)

Kur'an'da bahsi geçmeyen, fakat Dede Korkut'ta "Basat'ın Tepegöz'ü öldürme- si Hikiyesi"nde geçen bir motif de "harami"dir.37 Bu motif, mesnevinin 1189.

beytinden başlayarak şöyle anlatılır.

"Didiler çün biz eyledük seyran

Kaldı ol cimemüz katında heman Hali bulup harami ol caya

Eylemişdür şehid ol ayı Çünki Yakub işitdi bu haberi

Kalmadı kizbe şüphesi eseri Didi bu söz dahi degül makul Akil olan bum ider mi kabul

Ki harami bulup bir oğlanı

Gönlegin koya öldürüp anı"

Hamdi, mesnevide, Bünyaınin'in cuvalında bulunan tasın dile gelerek, Yı'.isuf'un başına gelenleri hikaye edişini 5858. beyitten itibaren verir.

''Bir ulu tas idi meger ki o •' Ölçüp anunla ıatılurdı meta' "

Yusuf kuyudan çıkarılıp satılmak üzere götürülürken, annesinin mezarı başına gelince; mezar, Yı'.isufla konuşmaya başlar, bu motif 1759 - 1901. beyitler arasında yer alır. Sade, hisli ve güzel bir Türkçe kullanılır.

"Kaşki ben de ölsem anacuğum

Sana hem - türbe olmm anacuğum''

3. PERi İLE OLACANOSTO IZDİV AÇ:

Eski Türklerde, Oğuz Kağan Destanı'nda var olan bu motif şöyledir.

"Karanlık bastı. Gökten bir ışık düştü. Oğuz Kağan yürüdü. Gördü ki bu ışığın arasında bir kız var, yalnız oturuyor. Oğuz Kağan onu gördükte aklı kalmadı, gitti.

Onu sevdi, aldı.38

37 Ergin Muha"em, Dede Korkut Kitabı Ankara, 1964 Hızarcı Suat, Dede Korkut Hikayeleri latanbul, 1966

38 Banarlı Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi -lst. 1971

(25)

Burada bir peri, melek motifi verilirken Dede Korkut Hikiyesinde de aynı ko- nuya temas edildiğini görüyoruz.

"Çoban kepeneğini üzerlerine atb, peri kızının birini tuttu, tamah edip hemen

çiftleşti."

Hamdi'nin mesnevisinde de aynı motife yer verilir.

"Bir rivayet budur çim Kıtfir Vaslına anun olsa damen -gir Bir peri sureti Züleyhiida Def'i hazD' olurdu arada"39

. Böylece Züleyha ile Kıtfir'in izdivacı yerine, Kıtfir'in bir peri, melek ile olağa­

nüstü izdivacına işaret ediliyor. 4 0 4- SAYILAR:

Eski Türklerde yedi, kırk, üç ve üçün katları oldukça fazla kullanılmıştır. Bun- lar içinde yedi sayıı;ı özellikle çok fazladır, üstelik kutsal bir rakam olarak da görülü-

yor_4ı

Hamdi'nin bu mesnevisinin de, 532, 1393, 2554, 2791, 4265, 5129. beyitle- rinde yedi rakamına rastladığımız gibi, şu beyitlerde de görmemiz mümkündür.

"Gördi yedi anık sığır dahi şah

Ol yediğ bu yediyi yidi çiı gıih

Gördi hem yedi taze ter htişe

Gina lezzet verür dile tiışe

Hem yedi huşk - i huşeler bitdi Ol yediye tolaşdı huşk itdi.

Yedi yıl ki ucuzlık oldı cihan Ni'met ile tolup zemin ü zeman"42

39 3162 - 3163. beyitler.

40 Onur M. Naci, Akşemseddin - zade Hamdullah Hamdl'nin Yusuf u Züleyha mes-

neııisindeki önemli motifler, Türk Kültürü Dergisi Ekim -1984 s. 258 41 ôgel Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara, 1979

42 5131-5614. beyitlerarası

23

(26)

S - ZİYAFET (TOY):

Hamdi'nin Yusuf ve Züleyha mesnevisinde Yusuf, kıtlık yıllannda Mısır'a gelip

buğday almak isteyenlere ziyafet vererek, karınlarını doyurduğu şeklinde ifadeler

vardır.

Eski Türklerde, Türk hakanları türlü sebeplerle yemek yedirip, eğlendirmeyi

ihmal etmezlerdi. Bu motif Dede Korkut'ta Büyük Han'ın yaptığı "ulu toy" ile bey- lerin yaptık.lan "küçük toylar" şeklinde göriilür.

Yusuf kendi kardeşlerini tanıyarak, üç gün onlara ziyafet verir, Mısır Şahı

Reyyan'ın verdiği şölen de şu beyitlerde yer alır.

"Şöleni çıkdı ak.ibet şahun Dalış olundı sümatı dergıihun

lhvet - i Yôsııf'a virildi çôn aş Sundı bir çiniye iki kardaş43

Bu beş ana motif milfi kültürümüz açısından Türk insanının o asra göre, çok evvelki asırlarda mevcut milll unsurlarını kaybetmeyerek; kendisinde mevcut bir

genmiş, bir iç güdüymüş gibi, yüz yıllar sonra ortaya koyduğu bir eserinde Hamdul- lah Hamdt'nin, bu noktalan tekrar tablolar halinde sahneye koyması büyük önem

taşımak tadır.

B - ESERDE TEMLER:

Başlıca üç tem işlenmiştir.

a) Yusuf'un kardeşlerinin ona karşı olan hasetleri ve bu ana tem etrafında Yu- surun başına gelenler ve o zamandan sonra hayat akışının değişmesi ilk göze çarpan konudur.

b) Züleyha'nın tek taraflı beşeri aşkı, eserin çoğunluğuna hakim olan bir unsur- dur. Beşeri aşkın Züleyha'yı ayrılık ateşiyle yandırdığı, yaşlılık halinde dahi Yusuf'.

un özlemi içinde oluşu çok detaylı ele alınır. Ayrılık ve aşk birlikte ve iç içe işlen­

miştir.

c) Allah'a tevekkül, ona saygı, sevgi ve Allah korkusu, eser içinde görülürken, toplu halde olmasa bile zaman zaman kendisini hissettirecek derecede önem kazan-

mıştır.

43 5804 ve 5805. beyitler

(27)

Bu üç ana tem yanında olayların seyrine yardımcı olabilecek konular da göze çarpar. Yakub'un sabn, inanç sahibi olanlarla olmayanların arasındaki farklar, öz ve üvey kardeşler arasındaki fark, Yusurun güzelliği ve bu güzelliğin herkesce takdir edilişi, Yusuf'un sabn, ilahi aşk gibi ikinci planda, yardımcı temler işlenmiştir.

Yusuf'un Bünyamin dışındaki kardeşleri kendisine üveydir, bu sebeple Bün- yamin, eserde Yusuf'a düzenlenen hased olaylannın içinde değil, babası Yakub'un

yanındadır.

Eserin sonlarına doğru Züleyha, ilahi aşka teslim olur, beşeri aşk eserde yerini iliht aşka terkeder.

C - ESERDE VEZİN

Hamdullah Hamdi, mesnevisinde vezin olarak,

"Feilitün, mefailün feilün"

Fi'ilitün mefailün fa'lün

kalıbını seçmiş ve kullanmışbr.

"Yer yaratdı kef - i bihirmdan

Gökler itdi anun buharından (14. beyit) Ki bu ya Rab ne gülıitin gülidür

Gulgulı hoş ne bağ bülbülidür (457. beyit)

++-/+-+-/++-- - + - - I

+ --

+ - / --

Eser içinde mesnevi vezninin dışında terkib - i bendte 44

Mef'ulü, mefailün, feulün - -

+ / + - + - / + - -

kalıbı kullandırken, mevcut on beş gazel ve bir rübai için de şu kalıplar kullandmıştır.

1. gazel (1080 - 1084. beyitler) Feilatün, mefailün, fe'ilün

Failatün, mefailün, fa'lün

2. gazel (1090 - 1094. beyitler) Mefailün, feilitün, mefailün, feilün Mefiilün, feilitün, mefailün, fa'lün

44 183-238. beyitleraraıı.

+ +- -/ +- +-/ + +-

- + --/+-+-/--

+ - + - I + + - - I + - + -· I + + - +-+-/++--/+-+-/--

25

(28)

3. gazel (1214 - 1218. beyitler) Failitün, fiilitün, fiilün

4. gazel (2181 - 2185. beyitler) Mefiilün, feilitün, mefiilün, feilün Mefailün, feilatün, mefiilün, fi'lün

5. gazel (2470 - 247 4. beyitler) Mef'ulü, fıi'ilıitü, mefailü, fiilüıı.

6. gazel (2657 - 2661. beyitler)

Altıncı gazel, beşinci gazel veznindedir.

7. gazel (2697 - 2701. beyitler) Mefiilün, feilatün, mefiilün feilün Mefiilün, feilitün, mefiilün fa'lün

8. gazel (2836 - 2840. beyitler) Mef'ulü, failatü, mefailü, fi'ilün

Rübii ( 2846 - 284 7. beyitler) Failatün, Fiilitün, Fiilün

-+--/-+--/-+-

+ - + - I + + - - I + .- + - I + + - +-+-/++--/+-+-/--

--+/-+-+/+--+/-+-

+-+ - / + +- -/ + -+-/ + +- +-+-/ + + - -/ + -+ -/- - - -- + /- + -+ I +--+ 1- +-

- -+ - - / -

+--/- + -

9. gazel (3344 - 3348. beyitler)

Mefailün, mefailün, mefiilün, mefailün

+---/+---/+---/+---

10. gazel (3433 - 3437. beyitler) Mef'ülü, fiilitü, mefailü, fiilün

11. gazel (3514 - 3518. beyitler) On birinci gazel onuncu gazel veznindedir.

12. gazel (3884- 3888. beyitler) On ikinci gazel, onuncu gazel veziıindedir.

13. gazel (3988 - 3992, beyitler) MeUilün, feilitün, mefiilüıı, feilün Mefiilün, feilatün, mefiilün,fa'lün

14. gazel (4539- 4545. beyitler)

--+/-+-+/+--+/-+-

+-+-/++-...:./+-+-/++- +-+-/++--/+-+-/--

On dördüncü gazel, on üçüncü gazel veznindedir.

15. gazel (5281- 5286. beyitler) On beşinci gazel, on üçüncü gazel veznindedir.

(29)

YUSUF VE ZÜLEYHA 'NIN N0SHALARI45

Metin meydana getirilirken birbiriyle karşılaştudığımız eski el yazma nüsha- lar şunlardır:

1. AO - Atatürk Onv. Seyfettin özege Kütüphanesi No: 41/205 ypk. 15 st.

yazı talik, istinsah tarihi: H. 897

2. T -İstanbul üniversitesi Kütp. T. 3579/188 ypk. 18 st. yazı siyakat.a benzer, istinsah tarihi: H. 933

3. A - Ayasofya Kütüphanesi No: 3902 fı,12 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi:H. 941

4. R - D.T'C.F. Kütüphanesi (Raif Yelkenci ktp.) No: 1144/213 ypk. 15 st.

yazı nesih, istinsah tarihi: H. 948.

5. AE2 - Millet Kütüphanesi (Ali Emiri Man. Esr. Böl) No: 1168 /211 ypk.

15 st. yazı nesih, istinsah tarihi: H. 971

6. D - D.T.C.F. Kütüphanesi (İ. Saib Ef. Kt.) No: l/'J2J9fı,04 ypk. 15 st. yazı, talik, istinsah tarihi: H. 1003

7. Ü - İstanbul ünv. Kütüphanesi No: 675/199 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi: H. 1008

8. AEi - Millet Kütüphanesi (Ali Emiri Man. Esk. Es) NO: 1166/215 ypk.

15 st. yazı nesih.

9. S - Süleymaniye (H. Hüsnü ktp) Kütüphanesi No: 1007 /215 ypk. 15 st.

yazı nesih.

10. E - Atatürk ünv. Aı:aştırma Enst. Kitaplığı No: yok./152 ypk. 15 st. yazı

nesih.

45 Nüshaların tesbitinde ııe karşılaştırılması sırasında, Atatürk Vniversitesi Fen · Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Halük ipekten Yn değerli fikir- lerinden ve ilminden son derece istifade ettik, şükrôn arzederiz.

27

(30)
(31)

MESNEViNiN

ORiJiNAL METiN VE DiPNOTLARLA NESRE ÇEVRiLMiŞ ŞEKLİ

(32)

1 Zikr olunrnaı;ı evvel ismu 'llilı

Her ne başlama Ahır ola tebilı

Söz ki olmaya anda hamd-ı Hüda lnnez andan sımah-ı cine 111da Her ki yad itdi nam-ı Rahmanı Toyladı rahmet-i Rahim anı

Mülkine gerçi vacib oldı sena Mümteni 'dür veli seza-yı Hüda 5 Emr ile abdı mübtela eyler

Zitına layık ol sena eyler Rİıh-ı Ahmed ki nıh-ı a'ıamdur Ruhlar ceyşine mukaddem dür

Şehsuvıir-ı mücerredat oldur

Mefhar-ı cümle kayinat oldur

Mustafadur güzide-i rüsüle Nusha oldur ceride-i rüsiile lrdi lutfından ateşe çu neim Oklı berd-i selıim-ı İbrahim

10 Nurıla oldı tıynetine sirişt Ta nübüvvet binasına ola hişt

1 Allah 'ın ismi anılmadan başlanılan her işin sonu hü,andır. (çöküştür) 2 lçinde Allah~

şükür olmayan sözden can kulağına ses gitmez. 3 Allah 'ın (Rahman 'ın) adını anan kişiyi Allah 'ın rahmeti ağırladı. 4 (A ilah 'ın) mülkünü methetmek oocip oldu, fakat Allaha layık (kul) olmak imkansızdır. 5 Emretmek suretiyle kulu kendisine düşkün eder ı.ıe zatına layık bir şekilde öı.ımesini sağlar. 6 AhmeHn (Hz. Muhammed fo) ruhu büyük bir ruhtur ı.ıe ruhlar ordusunun öncüsüdür. 7 Nefsfoi dünyadan çekenlerin öncüsü ı.ıe bü- tün kainatın öı.ıgü kaynağı o'dur. 8 Mustafa, (Hz. Muhammed) peygamberlerin seçilmişi ı.ıe peygamberler kitabının başlangıcıdır. 9O'nun (Hz. Muhammed'in) rüzgarı, ateşe ulaştı ı.ıe Hz. lbrahim 'in kurtuluşuna sebep olan soğuk meydana geldi. 10 Nübüı.ıı.ıet

kınası olan cennet, onun mayası gibi güzel oldu.

Referanslar

Benzer Belgeler

For these two reasons, the mystics who exp erience this observation in ecstasy use symbols for its description.. But no one can enter this sun because his

(8)'n›n farkl› enjektör tip- lerinin, bekleme süresi ve fleklinin kangaz› de¤erlerine etkisini araflt›rd›¤› çal›flmas›nda, plastik enjektörlerle al›nan ve

Mustafa Sutüven, saffetli bir a- lınganlıkla: — « Bizim şiir bu gü­ zelliği nasıl anlatabilir?» dedi ve âdeta boynunu bükerek ilâve etti: «Bunu

maddede belirtilen Cumhuriyet savcısı kararı ile yapılan tıbbi müdahale neticesinde elde edilen deliller bakımından, karar hakim veya mahkeme tarafından

Kavramların, bilinen ve görülen şekillerle örneklendirilmesi, düşüncelerin insan zihninde yer edinmesine katkı sağlar. İnsan zekâsı kavramları ne kadar da anlayacak

Atatürk’ün Hatay davasına sahip çıkan Adana nutkundan sonra faaliyetlerini hızlandıran Sancak Türkleri, önce lozan'dakı Türk heyetine, daha sonra da Türkiye

İskemik priapizm tespit edilen hastalarda korporal aspi- rasyon ile birlikte bir cGMP inhibitörü olan metilen mavisinin intrakavernozal enjeksiyonunun, korpus kavernozum

Öğretmenlerin değişime açıklığı ile etkili okul müdürlerinin liderlik ni- telikleri arasında yer alan iletişim becerisine sahip olmaları arasında olumlu ilişkinin