• Sonuç bulunamadı

KRÝSTALKAFATASLARI ESKÝ GÜNIÞIÐININ SON SAATLERÝHAK HER ÞEYÝN ÜSTÜNDE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KRÝSTALKAFATASLARI ESKÝ GÜNIÞIÐININ SON SAATLERÝHAK HER ÞEYÝN ÜSTÜNDE"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÞUBAT 2011 Sayý: 506 Fiyat: 5 TL

ESKÝ GÜNIÞIÐININ SON SAATLERÝ HAK HER ÞEYÝN ÜSTÜNDE

KRÝSTAL KAFATASLARI

(2)

ÝÇÝNDEKÝLER

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0542 676 83 47 fax: (0212) 872 74 01 P.K: 227 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Ceylan Sk. No: 9/bod.kat Güzelyalý, Pendik/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 5 TL Yýllýk Abone: 60 TL

Yurt Dýþý: 70 TL Cilt: 43 Sayý:506 Þubat 2011

Ölmüþlerinizin Arkasýndan

Üzülmeyiniz ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Parapsikolojide Bilginlerin

Emsalsiz Ýþbirliði ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Hak Her Þeyin Üstünde ... 12

Güngör Özyiðit

Konfüçyüs ... 16

(Kadim Bilgelik Örneði)

Özetleyen: Nihal Gürsoy

Kristal Kafataslarý ... 22

Derleyen: Þule Kayserilioðlu

Mutluluk Üzerine - I ... 30

Yalçýn Kaya

Kabile Toplumlarýnýn

En Yüksek Deðeri, Ýþbirliðiydi ... 36

(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri)

Thom Hartman/Arýn Ýnan

Tarihin Sonu ... 39

(Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini www.sevgidunyasidergisi.com

www.dostluk.org

adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

(3)

1

Sevgili Dostlar

Muhammed Buazizi, Tunuslu yüksek tahsilli 26 yaþýnda genç bir

mühendis, ama geçimini saðlamak için seyyar satýcýlýk yapýyor ve yaparken hýrpalanýyor, tezgahý elinden alýnýyor. Bir tepki vermesi gerekiyor, ama nasýl? Yirmi küsur yýldýr ülkesinin baþýnda olan baskýcý, yasakçý ve

sömürücü yönetime nasýl karþý çýkýp “yeter artýk” diyebilir ki? Ýster çaresiz- likten zaten kaybedecek bir þeyi yoktu ki denilsin, ister öfke kurbaný iþte, onun için yaptý denilsin, bir þey yapýyor Muhammed: “Biliyor, gerçekten uyuyorsanýz, çýra gibi, yalnýz ýþýk vermek için yanar, çýranýn ýþýk için yap- týðýndan, nefsinizi tüketirsiniz”sözünün kendince örneðini kendi hayatýnda veriyor; kendisini yakýyor. Zaten bir süredir ayak sesleri duyulan hareketin baþlangýcý oluyor bu olay. Ülkedeki insanlar yönetimin hiçbir tavizine kulak asmadan nefret ettikleri kiþilerin gitmesini istiyorlar, ayaklanmalar engel- lenemiyor, insanlar internet aracýlýðý ile örgütlenerek, ülkenin sembolü olan çiçeðin adýyla anýlacak Yasemin Devrimini baþlatýyorlar. Bu etki dalga dalga yayýlarak Tunus’un dýþýna, benzer yönetim ve yöneticilerle idare edilen baþka ülkelere de geçiyor. Muhammed’e gittiði yerde iyi dostlar, temiz, hayýrlý dostlar dileriz. Bir insan hayatýnda canýný hiçe sayacak bir fedakârlýk yaparak bir ýþýk olabiliyorsa, bu mutlaka kendini benzin dökerek yakmak olmasa da, boþa koþmadan, boþuna kendini harcamadan gerekli yerde gerekli adýmý cesurca atabiliyorsa, o dünyaya geliþ nedenlerinden en önemlilerinden birisini gerçekleþtirmiþ olmaz mý? Ne mutlu öyle kiþiye, kiþilere...

Karanlýkta ýþýk taþýmak, ýþýk olmak, karanlýðý ýþýkla dolduracak düðmeyi çevirmek, devri geçmiþ þövalyeler gibi kafasý karýþmýþ bir halde yeldeðir- menlerine karþý kýlýç sallamanýn, öfkeyle dolu olarak trenlerle boðuþmanýn, kin ve garezle dolu olarak gemilerle kavga etmenin çok dýþýnda, çok ötesinde bir eylemdir. Karanlýkta ýþýk taþýyanlar her yerden, herkes tarafýn- dan görüleceklerini bilirler, her türlü etkiyi üzerlerine çekeceklerinin bilin- cindedirler, karanlýðý yalnýzca temiz gönüllerle yýrtabileceklerine inanýrlar.

Onlarýn sorunu þu veya bu mesele deðil, evrensel doðrular ve yanlýþlardýr.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ölmüþlerinizin

Arkasýndan Üzülmeyiniz

ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR

Ölümle her þey bitmemekte, bilakis yeni ve muhteþem bir hayat baþlamaktadýr.

Öyleyse üzülmek niye?

Ýnsanlar ölmüþlerini göremiyorlar diye, bedensiz olmuþ o sevgilileri de insanlarý göremiyor deðildir ki.

Onlar insanlarý görürler ve hattâ kâh rüyalarýnda, kâh çok seyrek hallerde de spritizma celselerinde görüþür ve görünürler.

Ama bütün bunlar

nizamsýz, rastgele ve her

istenildiði zaman olacak

þeyler deðildir.

(5)

Erdem - Geçenlerde bir hanýmla tanýþtým. 21 yaþýnda iken ani olarak ölen oðlunun yasýný çekiyordu. "Öleli bir buçuk sene oldu. Fakat hayali gözümün önünden gitmiyor. Bir dairede çalýþýyorum, iþ yapamaz hale geldim. Nereye git- sem, ne yapsam hep onunla beraber, onun yasýyla beraberim" diyor.

Bu hanýma üzülmemesi için dilimin döndüðü kadar tavsiyelerde bulun- dum. Fakat benim söylediklerimden daha mantýkî izahlarý kendisi söylüyor. Üzülmemesi gerektiðini mantýkî dillerle ifade ediyordu.

Ama elimde deðil, olmuyor, yapamýyorum diyordu.

Özden- Uzun zaman bir þeye üzülen, bir þeyi düþünen, kaybettiðini çeþitli þekillerde ta- hayyül edip ona olan özlemini artýran kimse kolay kolay onu unuta- maz. Hele burada olduðu gibi evlat sevgisiyle dolu bir anne, uzun süre kay- bolan oðlunu çeþitli meziyetleri ile, iyilik- leriyle düþünüp onu

hayalinde iyice telleyip pulladýktan sonra evladý- na kavuþmak onun için yakýcý bir özlem haline gelir.

Erdem - Yani bu anne oðluna kavuþamadýkça huzur ve sükûna kavuþa- mayacak mý demek is- tiyorsunuz? Bu da bu dünyada imkânsýz oldu- ðuna göre!

Özden - Böyle anneler (veya bu tarz sevenler) öyle bir ruh hali içinde- dirler ki, sevdiklerine kavuþamadýkça huzur bulamayacaklarýna inanýrlar. Hattâ bu yüz- den intiharý bile göze alanlar vardýr. Fakat iþte o zaman hayatlarýnýn en büyük hatasýný yaparlar.

Sevdiklerine kavuþacaðýz derken, onlardan büs- bütün uzaklaþýrlar, karanlýklar içinde yapa- yalnýz kalýverirler.

Onlarýn sükûna kavuþ- malarýnýn yolu mutlaka sevdiklerine kavuþmak ama hele intihar hiç deðildir.

Erdem - Ýntiharý bile göze alacak kadar, hiçbir þeyle tatmin olmayan bir

özlem içinde iseler, onlarýn intiharlarý da biraz mazur görü- lebilir…

Özden - Hayýr, dostum intihar hiçbir zaman mazur görülemez. Hiç affedilmeyen en büyük suçlardan birisi katil- likse, diðeri de intihardýr.

Bunlarýn ikisi de esasta aynýdýr. Ýlâhî nizama müdahaledir. Allah'ýn verdiði caný kimse ala- maz. Ýlahî Ýdare Mekanizmasýnýn plan- larýný idraksizce boz- maya kimsenin hakký olamaz. Bu þahsýn ken- dine ve kendi yükselme düzenine yapacaðý en büyük kötülüktür. Bunun azabý çok büyüktür, ebe- diyetler kadar uzundur.

Hele artýk sevdiðine kavuþmasý büsbütün imkânsýzdýr.

Erdem - O halde bu anne sükûna kavuþa- bilmek için ne yapsýn?

Özden - Önce þunu bilmelidir ki bu derece büyük ve devamlý üzülmesi Ýlâhî Nizama karþý saygýsýzlýktýr, hattâ isyandýr. Bu hal de ayrý- 3

(6)

ca onun ruhunda büyük reaksiyonlar meydana getirir, ýstýrabýnýn ikinci bir sebebi olur. Çünkü huzur ve saadet Ýlâhî Nizamla ahenk içinde bulunmak demektir.

Ýkinci olarak o haným çok sevdiði oðlunun arkasýndan bu derece üzülmekle oðluna kötülüklerin en

büyüðünü yapmaktadýr.

Çünkü seviþen insanlar arasýnda bulunan büyük sempati köprülerinden büyük tesir gidiþ geliþleri olur. Bu duruma göre seven bir kimsenin sevinci de, duasý ve iyi temennileri de, üzüntü- leri de sevdiðine ulaþýr.

Bedenden ayrýlmýþ, bedenin koruyucu, ha- fifletici tesirlerinden uzak kalmýþ bir kimsenin sevinci ve üzüntüleri ise dünyadaki insanlarýn- kinden binlerce defa daha fazladýr. O halde spatyom'daki (öbür dünyadaki) oðul burada annesinin üzüldüðünü görünce buna bin misli daha fazla üzülür. Fakat o kadar büyük üzüntüye uzun süre tahammül ede- meyeceði için, fazla

cereyan yüklenen ve ýsý- nan tellerin erimesi ve sigortanýn atmasý gibi bir durum oluþur. Böylece o evladýn annesiyle irtibatý kesilir. Artýk annesinden haber alamaz olur. Ýþte bazý bedensiz varlýklarýn söyledikleri: "Üzüntü sizinle ölmüþlerin arasýna gerilen bir perdedir.

Onlarý, üzülmeden, iyi duygu ve temennilerle düþününüz…" sözünün mânâsý ve izahý budur.

Erdem - Bu duruma göre ölmüþlerin arka- sýndan hiç üzülmemek lâzýmdýr. Çünkü söy- lediðinize göre, bu hem kendimize, hem ölmüþ sevdiðimize karþý en büyük kötülüktür ve bir de onunla aramýza çe- kilen bir perdedir.

Özden - Üzülmek nedir esasen? Baþlý baþý- na bir bilgisizlik teza- hürüdür. Bir yandan ölümle insanlarýn yok olduðunu sanmanýn, yani bir ölüm ötesi hayatýn varlýðýný bilmemenin bir neticesidir. Acaba ölen kimsenin yeni durumun- dan memnun olmadýðýna dair elimizde senet mi

var? Ölümle her þey bit- memekte, bilâkis yeni ve muhteþem bir hayat baþlamaktadýr. Öyleyse üzülmek niye? Ýnsanlar ölmüþlerini göremiyorlar diye, bedensiz olmuþ o sevgilileri de insanlarý göremiyor deðildir ki.

Onlar insanlarý görürler ve hattâ kâh rüyalarýnda, kâh çok seyrek hallerde de spritizma celselerinde görüþür ve görünürler.

Ama bütün bunlar ni- zamsýz, rastgele ve her istenildiði zaman olacak þeyler deðildir.

Sevdiðimizi rüyamýzda görmek kýsmen bizim elimizdedir. Ama daha çok onun buna imkân bulup bulmamasýna, bunu isteyip istememe- sine baðlýdýr. Biz onu üzülmeden, iyi ve mesut düþüncelerle düþünür, arkasýndan içten dua- larýmýzý ve iyi temenni- lerimizi gönderirsek onun bize yaklaþmasýný kolaylaþtýrmýþ oluruz.

Erdem - Peki þimdi bu evlâdýna üzülen haným ne yapsýn? Nasýl üzülmesin?

Özden - Evvelâ

(7)

evladýnýn arkasýndan üzülmenin hem kendi- sine, hem ona en büyük kötülük olduðunu, bu üzüntünün aralarýna bir perde gereceðini bilsin ve bunun manasýný sýk sýk düþünsün. Ýkincisi üzülmenin bir bilgisizlik olduðunu, bilen insanýn üzülmeyeceðini iyice aklýna yerleþtirsin. Ölüm diye bir þeyin olma- dýðýný, ölümden sonra varlýklarýn dünyadaki hallerine ve yaptýklarýna uygun bir tarzda yaþa- makta devam ettiðini bilen bir

kimse niye üzülür?

Nasýl üzü- lebilir?

Üçüncü ola- rak o haným bilsin ki bu derece üzül- mekle oðlu- na deðil, kendisine acýmaktadýr.

Çünkü oðlu- nun daha kötü durum- da olduðunu bilmiyor.

Sadece ken- disinin ondan

mahrum kaldýðýný düþü- nerek kendi derdine yaný- yor. Öyleyse bu üzüntü egoistçe bir üzüntüdür.

Oðlunu alâkadar etmez, kendini alâkadar eder.

Ýþte o haným bu söylediklerimizi tekrar tekrar okur, tekrar tekrar düþünürse üzülmemesi lâzým geleceðini ve üzül- menin iki taraflý bir kötülük olacaðýný daha iyi anlayacak, bunu ruhu- na da benimsetmiþ ola- caktýr. Bir de o hanýmýn yapacaðý ikinci þey oðlu-

na devamlý iyi dualar etmeli, onu en iyi yer- lerde, baðlar bahçeler içinde, mesut ve neþeli olarak hayal etmelidir.

Bu tahayyülü mutlaka, sýk sýk yapmalý, arkasýn- dan da iyi temennilerle dolu, içinde üzüntü olmayan dualar gönder- melidir. Dua dostlara sunulan bir kutu þeker gibidir. Üzüntüler o þe- kerlerin içine acý ze- hirleri karýþtýrmak olur ki öyle bir hediyeyi kimse almak istemez.

5

Resim: “Ýlk Matem” Bouguereau, 1888

(8)

Parapsikolojide Bilginlerin Emsalsiz Ýþbirliði

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Henry Sidgwick SPR’nin ilk baþkaný Sir William Crookes

Frederic Myers

Sir William Barret Sir Oliver Lodge

(9)

7 ÖNCE BÝREYSEL

PARAPSÝKOLOJÝ...

Akla mantýða ve yeni düþünceye kapýlarýný sýmsýký kapatarak, koyu bir karanlýða gömülen dinlerin býraktýðý derin boþluðun, doldurulmasý gerekiyordu. Bu boþluk ancak, deneye, delile, ispata, akla, mantýða dayanarak ruhun varlýðý, ölümsüzlüðü ve onlarý Sevgisinden Yaradan'ý- na karþý sorumluluðu açýkça ortaya konarak doldurulabilirdi. Ýþte bu nedenledir ki, dünyanýn koyu bir materyalizme sürüklendiði bir sýrada, 1848 yýlýnda Amerika'da Fox kýzkardeþlerin medyumluðuyla baþlayan bil- imsel spiritüalizm akýmý, birbirinden yetenekli pek çok fizik medyumun, uygar ülkelerin deðiþik yörelerinde boy göstermesiyle çevrede hýzla yayýldý. Özellikle düþünürler, bilim adamlarý ve gerçeði arayanlar arasýnda.

Bireysel deneme ve araþtýrma yýllarý akýp geçerken, gönüllerde ve kafalarda, Spiritüel olaylarýn gerçekliði apaçýk delil ve ispatlarla kök salmakta gecikmemiþti.

Geçen sayýda ünlü fizik - kimya bilgini Sir William Crookes'un 1870'li yýllarda birçoðu bizzat kendi evinde, misafirleriyle birlikte tanýklýk ettiði ruhsal olaylardan, kaleme aldýðý kitaptan alýntýlar yaparak söz etmiþtim. Sýkýca kontrol altýnda tutulan; elleri, ayaklarý sürekli gözlem altýna alýnan fizik medyumlar aracýlýðýyla masalarýn havalanmasý, el dokun- madan müzik aletlerinden melodik sesler gelmesi, öte âlemdeki ruhsal varlýklarýn geçici bedenlere bürünerek konuþmasý hattâ fotoð- raflarýnýn çekilmesi olaylarýna pek çok celsede tanýk olan ünlü bilim adamý vardýðý sonucu açýkça ortaya koymaktan çekinmemiþti.

"....Ben bunlarýn mümkün olabileceðini söylemiyorum, BUNLAR VARDIR DÝYO-

RUM!.." Artýk sýra elbirliði yapmaya, birlikte kollektif çalýþmaya gelmiþti.

...VE ÞÝMDÝ KURUMSAL PARAPSÝKOLOJÝ

Amerika'da ilk ýþýðýn çakmasýndan 34 yýl sonra 1882'de Ýngiltere'de, devrin ünlü bilim adamlarý bir araya gelerek ruhsal olaylarýn araþtýrýlmasýnda bir dönüm noktasý sayýlabile- cek "Society for Psychical Research" (Ruhsal Araþtýrmalar Kurumu) oluþturmuþlardý. Kýsa adýyla SPR diye anýlan bu kurumun kurucu ve üyeleri arasýnda fizik profesörü Sir William Barret, eski diller filologu Frederic Myers, Liverpool Üniversitesi fizik profesörü Sir Oliver Lodge, öðrencisi Richard Hodgson, psikoloji profesörü Henry Sidgwick, ünlü fizikçi-kimyacý Sir William Crookes ve baþka- ca pek çok bilim adamý bulunuyordu. Kurum, psiþik, manyetik ve spirit olaylarý incelerken her türlü ön yargýdan uzak olma prensibini en deðiþmez ilke olarak benimsemiþti. Bilimin kýlý kýrk yaran ve yanýlgýlardan olabildiðince sakýndýran metotlu araþtýrma kurallarý, SPR'nin baþtacýydý. Zaten her biri kendi alan- larýnda önde gelen bir bilim adamý olan kuru- cu ve üyelerin, çifte standart uygulama gibi bir kendi kendini kandýrmacaya saplanmalarýna ne akýllarý ne de bilgileri izin verirdi. Fizikte, kimyada, psikolojide, biyolojide araþtýrma kurallarý ne idiyse, burada da ayný saðlam yoldan gidilecekti. Nitekim SPR'nin bilimsel temelleri öylesine saðlam zemine atýlmýþtý ki, yükselen yapýsýnda günümüze kadar hiçbir çatlaða rastlanmadý. Taraf tutmayan, parap- siþik olaylarda þu veya bu teori veya yorumun yanýnda yer almayan tavrýyla, geçen bunca zamanýn harap edici darbelerine karþý koy- masýný bildi. Araþtýrma sonuçlarý kurumun yayýn organý Proceedings'de yayýnlandýðý için

(10)

gelecek nesillere de deðerli bir armaðan sunuluyordu. Kuþkusuz ki SPR 'nin kurulmasý öncesinde ve sonrasýnda olaðanüstü ruhsal yeteneklere sahip pek çok medyumun her yanda boy göstermesi bir rastlantý deðildi. Ruh gücü bu defa geri dönmemek üzere dünyamýz- da köprübaþlarýný tutmak zorundaydý. Öyleyse bu düþünen, araþtýran insanlara gerekli imkân- lar sunulmalý, öncelikle onlarýn beþ duyularýy- la manevî gerçeklere varmalarý saðlanmalýydý.

YARADANIN GERÇEK DÝLEÐÝ Bu bir kere saðlamca yerine konduktan sonra, O Sevgisinden Yaratan Yüce Allah'ýn, O Eriþilmez Olan'ýn izniyle evreni ve dünyamýzý yöneten, Yüce Ýdare Mekanizmasýnýn, Kuran'ýn tabiriyle Mele-i Âlâ'nýn esas amacýna sýra gelecekti: Ýnsanlara Yaradan'ýn gerçek dileðini, sevgiyi, birliði, kardeþliði, O'nun deðiþmeyen ahlâk yasalarýný, mutlu bir yaþamýn tekâmül ettirici, yüceltici, gönül arýtýcý altýn kurallarýný yeniden insanlara duyurmak. Geçmiþte dinlerin üstlendiði bu görevi, bu defa bilimsel metotlarla ve herkesin tanýk olabileceði, esasýna varabileceði usûller- le ortaya koyabilmek. Kaybolan o nuru, artýk yeni bir din, yeni bir ekol yaratmadan ve yeni ayrýlýklara neden olmadan, bilimi de dini de kuþatacak yepyeni bilgilerle ve arýnmýþ gönül- lerin örnekliðinde tüm yeryüzüne yayabilmek.

Yüce Ýdare Mekanizmasýnýn bu esas amacýna, daha sonra sýra elbette gelecekti. Ama o yýllar- da önce ruh gücünün varlýðýný duyurmasý ve üzerinde düþündürmesi gerekiyordu. Nitekim SPR'nin ilk yirmi beþ yýlýnda, öylesine üstün ruhsal yeteneklere sahip medyumlarý ve olaðanüstü araþtýrma aþkýna sahip bilim adamlarýný yan yana getiren Yüce Planýn meyveleri de o derece olgun olmuþtu.

Kuruluþundan çeyrek yüzyýl sonra SPR'nin

yayýn organý Proceedings bültenleri yirmi cilt- lik bir büyük bilgi hazinesine ulaþmýþtý.

Gelecek kuþaklar ve araþtýrýcýlar için bir bilgi hazinesi olan bu bültenlerde; medyumlarla, önsezileri, ruhsal yetenekleri olan insanlarla, bilimsel metotlarla ve kýlý kýrk yaran araþtýrma yöntemleriyle yapýlmýþ deneylerin tutanaklarý, raporlarý, uzmanlarýn olaylar üzerindeki ayrýn- týlý yorum ve tartýþmalarý bir araya getirilmiþti.

Geçen sayýmýzda19. yüzyýlýn ikinci yarýsýn- da ünlü bilim adamlarýnýn sýký gözetiminde, fizik medyumlar aracýlýðýyla gerçekleþtirilen bu olaðanüstü parapsikolojik fenomenlerden, çaðýmýzýn tarih kitaplarýnda çok az söz edildiðinden, görmezden gelindiðinden bah- setmiþtim. Eric Hobsbawm 3 ciltlik o muhteþem 19.y.y tarihi kitabýnýn sonuncusu- nun 284. sayfasýnda, her zamanki doðruculuðu ile bunu açýkca itiraf eder: "....Bugün bizler ...parapsikolojiyi... moda olarak nitelendirip görmezden gelme eðilimindeyiz."

Bütün bu yoksaymalara raðmen geçen sayýmýzda "Ama ne gâm" diye baþlamýþ, bir örnek vererek ortaya konan bu gerçeklerin er geç bir gün insanlýðýn yararýna sunulacaðýna inancýmý þu sözlerle ortaya koymuþtum:

"Kimse aldýrýþ etmese bile bahçý-

van için önemli olan tohumun varol-

masýdýr. Verimli topraðý bulur bul-

maz her yanýn meyvelerle dolacaðý-

na inancýndandýr bu. Günü geldi-

ðinde þimdi kimse ilgilenmese de,

kitaplýklarý dolduran onlarýn eserle-

rinin, yeni nesillerce nasýl deðerlen-

dirileceðine insanlýk tanýk olacak."

(11)

9

MÜTHÝÞ BÝR MEDYUM LEONORE E. PÝPER

Kuþkusuz ki bu dönemde SPR' ye en büyük doküman saðlamýþ medyum Mrs. Leonore E.

Piper (1857 - 1950) isimli bir Amerikalý kadýndý. Bu medyumla yapýlan 30 yýllýk çalýþ- malar sonucunda üç bin sayfadan fazla yazý yayýnlanmýþtý. Mrs. Piper çocukluðunda da bir takým ruhsal olaylar yaþamamýþ deðildi. Ancak esas yeteneði, 25 yaþýnda evli bir kadýnken, bir doktor muayenehanesinde kendiliðinden transa geçmesiyle yazdýðý yazýlarla ortaya çýk- mýþtý. Bu yazýlar orada bulunan tanýnmýþ bir hukukçunun ölmüþ oðlundan gelen bir mek- tuptur. Ve içinde sadece aile bireylerinin bilebileceði çok özel, ayrýntýlý bilgiler vardýr.

Seanslar birbirini kovaladý. Bir yýl gibi kýsa bir sürenin sonunda artýk Mrs. Piper adý Amerika'da dillere destandýr. Anlatýlanlarý büyük þüpheyle dinleyen Harvard Üniversite- si'nin ünlü felsefe ve psikoloji profesörü William James(1842 - 1910) her türlü hile yol-

larýný týkayacak önlemleri eksiksiz alarak bir buçuk yýl süreyle celselere bizzat katýlýyor.

Sonunda vardýðý kanaat: "Bu medyumda nor- malin üstünde yetenekler bulunduðu"dur.

Artýk Profesör James için yapýlacak en akýllýca iþ medyumu bu konuda en yetkili kuruma, SPR'ye havale etmektir. Ve böylece "hile yakalayýcýsý" olarak, þarlatan medyumlarýn korkulu rüyasý haline gelen bilim adamý Dr.

Richard Hodgson,(1855 - 1905) Mrs. Piper'la celseler yapmak üzere Amerika'ya gönderilir.

Akla hayale gelmeyecek kontrol þartlarý ve önlemler altýnda yapýlan ruhsal görüþmelerde alýnan sonuçlar çok doyurucudur. Celseye çaðrýlanlar tamamen Hodgson tarafýndan seçiliyor, medyumun hiç tanýmadýðý bu kiþiler üstelik yalancý isimler ve deðiþik mesleklerle takdim ediliyordu. Buna raðmen Mrs. Piper, transa girip rehber varlýðýyla iliþki kurunca, celsede bulunanlarýn yaþantýlarýyla ilgili önemli, önemsiz pek çok olay ortaya dökülü- yordu. Bunlar bazen ilgili kiþinin bile unuttuðu þeyler oluyor, sonralarý hatýrlanýyor veya araþtýrýlýnca doðrulanýyordu.

Hodgson, bu tür olaylarý þüpheyle karþýlayan Columbia Üniversitesi felsefe profesörü James Hyslop'un (1854 -1920) da celselere katýl- masýný istedi. Öyle sýký önlemler alýndý ki, her tarafý kapalý bir arabayla geldi ve yüzü de maskeliydi. Medyuma deðiþik bir isimle tanýþtýrýldý. Ýlk celseden itibaren Hyslop'un ölmüþ babasýndan tebliðler gelmeye baþladý.

Gelen ruh, öyle ayrýntýlý olaylardan bahsediyor ve baba evinin ufak tefek eþyalarýný bile öyle tarif ediyordu ki, bunlarý ancak o evde yaþamýþ olan biri bilebilirdi. Böylece peþ peþe on iki celse yapýldý ve profesör, ölmüþ babasýyla sürekli konuþtu durdu. Sonunda SPR tarafýn- dan yayýnlanmýþ raporunda gerçeði vurgula- maktan çekinmemiþti:

Leonore Evelina Piper

(12)

"Benimsediðim görüþ, gelecekte bir hayatýn bulunduðu ve kiþiliðin burada da devam ettiðidir."

"BAYAN PÝPER BENÝ YENDÝ"

Böyle olaðanüstü bir medyumu eline geçir- miþ olan Dr. Hodgson bu kadarla yetinecek deðildi. SPR' yi ikna ederek Mrs. Piper'i 1889 yýlýnda Ýngiltere'ye Londra'ya gönderdi.

Böylece tamamen yabancý bir muhitte hiç taný- madýðý insanlar arasýnda medyumluk yeteneði çetin bir sýnavla denenmiþ olacaktý. Kendisini istasyonda fizik profesörü Sir Oliver Lodge (1851-1940) karþýladý. Doðruca eski diller filologu Frederic Myers'in evine götürüldü. Bu suretle gece gündüz gözetlenmeye alýnmýþtý.

Hizmetçileri bile itinayla seçiliyordu. Ýþte böyle binbir önlem ve kontrol koþullarý altýnda Lodge, Myers, diðer SPR üyeleri her defasýn- da deðiþen konuklarla birlikte tam 88 celse yapýldý. Daha ilk seansta Sir Oliver Lodge'un babasý, amcasý, halasý, yakýnlarda ölmüþ olan oðlu konuþtular veya rehber ruh aracýlýðý ile haberler gönderdiler, çok özel, kimsenin bile- meyeceði þeyler anlattýlar. Diðer akrabalardan, dostlardan, üstelik onlarýn ancak yakýnlarýnýn bileceði lâkaplarý anýlarak bahsedildi. Arka arkaya yapýlan celselerde anlatýlanlarla, neredeyse Lodge ailesinin ayrýntýlý bir tarihçe- si ortaya konmuþtu. Myers'in hazýrladýðý resmî raporda bütün bunlar detaylý olarak anlatýlmýþtý.

Sir Oliver Lodge, medyum kanalýyla, alýnan bilgilerin, normal araþtýrma yöntemleriyle ele geçirilmesi için nasýl bir çaba sarf etmek gerekiyordu bunu denemek istedi. Tuttuðu bir dedektife iki amcasýnýn büyüdüðü yerde, onlarla

ilgili bilgileri derleme görevini verdi.

Haftalarca çalýþmadan sonra dedek- tifin hazýrladýðý raporu inceleyen Lodge'un itirafý çok ilgi çekicidir:

"Mrs. Piper beni yendi. Araþtýrmalarým sonunda onun söylediði gerçeklerin ancak pek azýný ele geçirebildim."

TELAPATÝ DEÐÝL, RUHSAL ÝLETÝÞÝM

Mrs. Piper'in aylar süren Ýngiltere yolculuðu bitip tekrar ülkesine, Amerika'ya dönmesinden sonra Hodgson, medyumla çalýþmasýný yine sürdürdü. Yedi yýl kadar süren bu sýký çalýþ- malarýn raporlarý SPR'nin yayýn organý Proceedings'de zaman

zaman yayýnlanmýþtýr.

Kýlý kýrk yaran bir þüpheci ve "hile yaka- layýcýsý" unvanýyla meþhur Dr. Hodgson'- un, Mrs. Piper'le yýllar süren celseleri sonu- cunda vardýðý karar, onun kesinlikle bir inanca vardýðýný gös-

termekteydi. Yazdýðý rapor aynen þöyleydi:

"Ruh rehberlerin varlýðýnda gerçekten bir kiþiliðin söz konusu olduðundan þüphem yok.

Bunlar bizim ölüm adýný verdiðimiz bir deðiþikliði geçirmiþler ve yine bizim hayatta- kiler dediklerimizle Mrs. Piper'in trans halin- deki vücudu aracýlýðýyla iliþki kurmuþlardýr.

'Telepati' varsayýmýyla yýllarca denemeler yap- týktan ve bir o kadar denemeyi de 'ruhlar' varsayýmýyla yürüttükten sonra bugün þunu belirtmekte hiç sakýnca görmüyorum: 'Ruhlar' varsayýmý elde edilen sonuçlarý haklý çýkarmýþ, diðer varsayýmlar ise bunu baþaramamýþtýr."

(13)

11 Hodgson bu kesin yargýya elbette elde ettiði

yüzlerce delil sonucunda varmýþtý. Ama bizzat, kendi gençlik yaþantýsýyla ilgili, hiç kimseye anlatmadýðý bir sýrrýnýn, bu celselerde ortaya dökülmesi onu derinden etkilemiþti. Doðup büyüdüðü yer olan Avustralya'da, delikanlýlýk yýllarýnda çýlgýncasýna seviþtiði sevgilisiyle evlenmesine, ailevi nedenlerle engel olunmuþ- tu. Hayata küsen Hodgson, çareyi ülkesinden çok uzaklara Ýngiltere'ye çekip gitmekte bul- muþ ve yýllarca içine gömdüðü bu acý sýrrýndan kimseye bahsetmemiþti. Amerika'da 1893 yýlýnda Mrs.Piper'le yaptýðý bir celse esnasýnda medyum, ansýzýn bir ruhun geldiðini ve ken- disiyle konuþmak istediðini haber veriyor.

Gelen, geçmiþte çýlgýncasýna sevdiði genç kýzdýr ve az önce öldüðünü söylemektedir.

Hodgson'u gençlik acýlarýna döndüren bu celse kuþkusuz onu çok heyecanlandýrýyor. Ama söylenenlerin doðruluðunu araþtýrmaktan da kendini alamýyor. Bir süre sonra acý gerçeði öðreniyor. Eski sevgilisi gerçekten celsedeki buluþmadan kýsa bir süre önce ölmüþtür.

ÜNLÜ BÝLGÝNLER ÝNANÇLARINI

AÇIKÇA VURGULUYORLAR

Gelecek sayýda ayný konuya devam etmek üzere, þimdi gerek medyum Mrs. Piper'le yap- týklarý celseler, gerekse diðer ruhsal araþtýr- malarý sonucunda SPR üyesi iki ünlü bilginin vardýðý kanaatleri, kendilerinden dinleyelim.

Cambridge Üniversitesi profesörü, 1900 yýlýnda Paris uluslararasý Psikoloji Kongresi fahrî baþkaný olan FREDERlC MYERS (1843- 1901) þunlarý söylüyor:

"Gözlem ve deneylerimiz gerek vasýtasýz ve gerekse telepati ile yal- nýzca yaþayanlarýn birbirlerinin ruhlarýyla deðil, ayný zamanda dün- yada yaþayanlarla, öbür âlemdeki ruhlar arasýnda konuþma ve haber- leþmenin olabileceðine biri de ben olan birçok araþtýrmacýyý inandýr- mýþtýr."

Liverpool Üniversitesi profesörü, daha sonra Birmingham Üniversitesi rektörü olan ýþýk, elektrik, eter fiziði ve telgraf üzerinde çalýþmalarý bulunan, büyük Ýngiliz fizikçisi Sir Oliver Lodge ise yýllar süren ruhsal çalýþ- malarýnýn sonucunu þöyle özetliyordu:

"Kendi hesabýma ve bütün sorum-

luluðu yüklenerek derim ki, bendeki

inanç ruhsal araþtýrma ve incele-

melerin sonucunda yavaþ yavaþ ve

uzun zamanda meydana geldi. 20

yýllýk incelemelerimden sonra, sade-

ce ölümden sonra ruhsal yaþamýn

devamýnýn bir gerçek olduðuna

inanmakla kalmadým, ayný zamanda

öte âlemle (spatyomla) güçlükle ve

bazý özel þartlar altýnda olmakla

beraber, karþýlýklý bir haberleþmenin

de mümkün olabileceðine þimdi

kanaat getirmiþ bulunuyorum."

(14)

Ýnsan kendini gerçekleþtirip, yapýcý ve yaratýcý yönlerini geliþtirerek güçlenir, kendini yenileyip aþarak yücelir. Bunun da temel koþulu hak ve özgürlüklerin güvenceye alýndýðý geliþtirici bir ortamdýr. Ýnsan dünyaya gelirken bir takým hak ve özgürlükleri de beraberinde getirir. Ancak bu hak ve özgürlüklerin verildiði bir ortamda insan, özünde tohum halinde bulunan deðerleri yeþertip gün ýþýðýna çýkara- bilir. Öyleyse insan hak ve özgürlük- lerinin hayata geçmesini önleyen

siyasal, ekonomik, toplumsal ve eðitsel engellerin aþýlmasý gerekir. Bunun da en etkin yolu halkýn kendi kendini yönetmesi demek olan ve bünyesinde her türlü hak ve özgürlüðü barýndýran demokrasi. Yani genel oya dayanan, düþünce, inanç, giriþim özgürlüðü tanýyan, örgütlenme özgürlüðünü saðlayan çoðulcu demokrasi. Halkýn iradesi ile yönetime seçilen, herkese hakkýný veren adaletli bir düzen. Ýþi ehline teslim eden güvenilir ve dene- time açýk bir yönetim.

Hak Her Þeyin Üstünde

Güngör Özyiðit, Psikolog

Adalet güzeldir;

fakat idarecide olursa daha güzeldir.

Hz. Muhammed

(15)

13 Tohumun aðaç olabilmesi için nasýl

topraða, suya, havaya, güneþe ve zamana ihtiyaç varsa, insanýn da insan özünü gerçekleþtirebilmesi için, insan hak ve özgürlüklerine, özellikle eðitime o denli gereksinimi vardýr. Çünkü ÝNSAN, Sartre'ýn dediði gibi sadece sahip olduklarýnýn toplamý deðil, fakat henüz gerçekleþtiremediklerinin, sahip olabileceklerinin de toplamýdýr.

BEDEN MÝSALÝ

Saðlýklý bir beden gibi iþleyen saðlýk- lý bir toplum düþünün. Her organ hakký olan enerjiyi alýr ve iþlevini yerine getirir. Organlar birbiri ile iþbirliði ve dayanýþma içindedir. Hasta olan organa diðerleri yardým eder, saðlýða kavuþ- masý için destek verir. Bedenin saðlýðý için her organýn hakkýný almasý ve iþlevini yerine getirmesi gerekir. Bütün organlarýn ortak amacý bedenin saðlýklý olmasýdýr.

Ýnsan bedeninden insanlýk bedenine geçtiðimizde ayný ilkeler orada da geçerlidir: Ýþbirliði ve dayanýþma.

Toplumlar kendi içlerinde ve diðer toplumlarla iliþkilerinde hakký koru- maya dikkat ettiklerinde, öylece adaleti uyguladýklarýnda dünya için barýþ, huzur ve esenlik gerçekleþmiþ olur.

Mevlâna adaleti, “Bir þeyi lâyýk olduðu yere koymak” diye tanýmlar.

"Bizim Celselerimiz"de beden örne- ðinden kalkýlarak hakça bir düzene gidiþin yolu ne güzel gösterilir:

"Siz birbirinize karþýlýklý haklarla baðlandýnýz, ayný bir vücudun uzuvlarý gibi. Ýyi günlerde beraber, kötü gün- lerde ayrý mý olacaksýnýz. Ýþte bundan çekinin. Haklarýnýz birbirine çok yakýn.

Sýnýrý aþmayýn. Hakka tecavüz etmeyin."

Karþýlýklý haklara saygý gösterildi- ðinde, herkes görevini en iyi þekilde yapar ve bundan bütün bir toplum kazançlý çýkar. Her birey o sayede dünyaya katkýsýný sunar. Saðlýklý bir toplumun, saðlýklý bir bedenin iþleyiþi ile bire bir benzerliði vardýr. Elbet ki insan bunu bilinçli olarak, aklý ve özgür seçimi ile yapar.

Hz. ÖMER ÖRNEÐÝ

"Bizim Celselerimiz"de hakký çiðne- memenin ne denli dikkat ve incelik istediði, tarihte adalet timsali olarak bilinen Hz. Ömer üzerinden anlatýla- rak, geçmiþte yaþanýlan bir olaydan ders alýnmasý istenir:

"Bir zamanlar, hakký koruyan ulu bir idareci vardý. Halk arasýnda gezer, kötüleri bulur, onlarý cezalandýrýr, kötülüklerini herkese ilan ederdi. Bir gün üç beþ kötü bir kenarda kötü iþler yapýyorlardý. Onlarý buldu, dýþarýdan gözetledi, duvardan atlayarak yanlarýna girdi, onlarý suçüstü yakaladý. O bile bunda hakka tecavüz olduðunu bileme- di. Dýþarýdan gözetlemekle onlarýn gizliliklerine, duvarý atlayýp yanlarýna gitmekle onlarýn hususiyetlerine te- cavüz etti. Üstelik kötülüklerini ilân

(16)

etmeyi düþündü ki, ona kabahatleri örtücü olunuz denmiþti. Onu oradaki kötülerden biri uyandýrdý gafletten…

O zaman anladý ki, hak her þeyin üstünedir. Bir daha öyle kötü þeyler yapmamalarýný tembih ederek onlarý affetti.

Siz de yanýlmadýðýnýzý, yanýlmaya- caðýnýzý ne biliyorsunuz? Kendinizi kendi gözünüzle deðil, baþkalarýnýn diliyle görünüz. Bunda hayýr var."

KISSADAN HÝSSE

Bir kere tanrýsal plan "Ulu Ýdareci"

nitelemesi ile Hz. Ömer'i yönetimdeki adaleti onaylýyor ve onurlandýrýyor.

Buna raðmen onun hakký koruma adýna bir eylemde bulunurken, üç kez hak sýnýrýný aþtýðý bildiriliyor. O bile yanýldý deniyor. Buradaki "o bile"yi "Ulu Ýdareci, adaletin canlý örneði Ömer"

diye okumak gerekiyor. O bile ya- nýldýðýna göre, bizlerin de yanýlma olasýlýðýmýzý göz ardý etmememiz gerekiyor. Zaten bir insanýn ya da idarecinin yanýlmazlýðýný iddia etmesi, uyarýlara kulak týkamasý, Tanrýlýk tasla- masý, O'na ortak koþmasý demek olur.

Yanýlabileceðini var saymak, insan olarak haddini bilmektir bir bakýma. O yüzden kendimizi kendi gözümüzde haklý görüvermek gibi bir kolaycýlýða kaçmadan, baþkalarýnýn uyarýlarýna ve eleþtirilerine de açýk olmak, onlarý dikkate almak akýllýca bir yol olur.

Bunun için iþte, þöyle bir uyarýda bulunuluyor:

"Siz de yanýlmadýðýnýzý, yanýlmaya- caðýnýzý ne biliyorsunuz? Kendinizi kendi gözünüzle deðil, baþkalarýnýn diliyle görünüz." O zaman kiþi, baþkalarýnýn da görüþlerinden, ortak akýldan yararlanmak gibi bir ayrýcalýða ve avantaja sahip olur. Tabii doðrudan sapmamak ve þaþmamak, gerçeði her þeyden çok sevmek, hakký her þeyin üstünde tutmak onun için en önemli ve öncelikli þeyse, týpký Hz. Ömer gibi…

Hz. Ömer devlet adamý sorumluluðu ve görev aþkýyla bir hakký korumaya odaklanmýþken, farkýnda olmadan baþka haklarýn sýnýrýný aþýyor. O sýrada onun gaflette, yani uykuda gibi olduðu söylenerek, hak ihlâllerinin bilinçli olarak yapýlmadýðý belirtiliyor. Orada suç iþleyenlerden birinin uyarýsý Ömer'i uykudan uyandýrýp kendine getiriyor.

Ve burada idareci olarak Ömer'in büyüklüðü ortaya çýkýyor. Hem guru- ra kapýlmaksýzýn, uyarýyý kabul edip, ondan yararlanmasýný biliyor hem de bir daha kötü iþler yapmamalarýný tem- bihleyerek onlarý affetme yoluyla bir büyüklük daha sergiliyor.

Yine Hz. Ömer'in buradaki yan- lýþýnýn, kötülerden birinin söylediði gibi, ona Kuran'da "kabahatleri örtücü olunuz" dendiði halde, suçlarý teþhir etmeye kalkýþmak olmadýðýnýn da altý çiziliyor. Dýþarýdan gözetlemekle giz- liliklerine, haber vermeden yanlarýna girmekle hususiyetlerine, mahremiyet- lerine tecavüz ettiði belirtiliyor.

Öylece adaleti uygularken ne denli

(17)

15 titiz, ne kadar bütün haklarý tarayýcý bir

dikkatle hareket etmemiz vurgulanýyor.

BEY'AT VE ÞÛRA

Kuran'ýn ve Hz. Muhammed'in eðiti- minden geçen Hz. Ömer, Hakkýn ve halkýn denetimine her zaman açýk. Bir keresinde halka þöyle seslenir:

"- Ey insanlar! Sizden dileðim þu: Ben de bir eðrilik görürse- niz, beni doðrultunuz!"

Halktan alelâde biri ayaða kalkarak cevap verir:

"- Ya Ömer! Eðer biz sende bir eðrilik görseydik, onu kýlýçlarýmýzla doðrulturduk!"

Hz. Ömer memnun ve mesut þöyle der:

"- Allah'ým sana hamdolsun ki Ömer'in ona baðlý halký içinde onu kýlýcý ile doðrultacak biri vardýr!"

Ömer bu iþte!

Sonunda Hz. Ömer'in hakkýn her þeyin üstünde olduðunu anladýðý söylenerek, idarecilere çok önemli bir örnek veriliyor. Þöyle ki, yönetim erki- ni eline geçirenler, her zaman için bu gücü, kiþisel diktatörlüðe, sýnýf despo- tizmine veya hanedan saltanatýna dönüþtürebilirler. Tarih bunun örnek- leriyle doludur. Bir toplumun yasalarla yönetiliyor olmasý adalet için yeterli

deðildir. Yasalarý koyan yöneticilerin de o yasalara uymalarý gerekir. Hak ve hukuk kurallarý herkes için eþit iþ- lediðinde adalet gerçekleþmiþ olur.

Bu sapmalarý ve yanlýþa kaymala- rý önlemenin yolu Kuran'ýn önerdiði Bey'at ve Þûra sistemidir. Bu þu demek:

Yönetici seçimle iþbaþýna gelecek Bey'at (Biat) uygulanacak, yani yöne- tilenlerin gönül rýzasýyla onayý alýna- cak, karþýlýklý sözleþme (sosyal muka- vele) yapýlacak. Ve koþullu olarak onay verilip biat edilecek. Mümtehine suresinin 12. Ayetinde Peygamber'e þöyle deniliyor: "Hakka ve doðruya uyman þartýyla, kadýn ve erkek herkesten Bey'at al." Öylece Pey- gamber'e bile hakka ve doðruya uyma þartýyla onay verilmesi isteniyor.

Bunun karþýt kavramý (mefhumu muhalifi), doðruya uymadýðýnda karþý çýkmak, onay vermemektir.

Þûrada ise, hem ehil insanlarla danýþýlarak iþ görme, ortak akýldan yararlanma var; hem de karþýlýklý de- netimle doðrudan sapmayý önleme var.

O nedenle Peygamber'e "Ýþ ve Yö- netimde onlarla müþavere et. (Ali Ýmran 159)" buyruluyor. Zira þûra, yönetenlerin yönetilenleri, yönetilen- lerin de yönetenleri denetlediði bir iletiþim sistemidir. Bunun çaðdaþ anlamý ve anlatýmý, hukukun üstün- lüðüne dayalý, lâik ve demokratik hukuk devletidir.

(18)

Modern Dünyadaki Kadim Bilgelik

Örneði

Konfüçyüs

Nihal Gürsoy

HAYATI: Konfüçyüs'ün hangi sülâleden geldiði hakkýnda kesin bir bilgi yoktur. M.Ö.

551 - M.Ö. 479 tarihleri arasýnda Doðu Zhou Hanedanlýðý döneminde yaþadýðý yazýlmýþtýr.

Lu Devletinin Qufu þehrinde (günümüzde Shandong eyaleti) doðmuþ ve ayný þehirde vefat etmiþtir. Mezarý da Qufu'dadýr. Öðrenci- lerinin mezarý baþýnda tam üç yýl yas tuttuðu söylenir. 3000 öðrencisi vardýr ve bunlardan 72 tanesi olaðanüstü bilgelik ve erdeme sahiptir. Bu kiþilerin her biri, bir tohum göre- vi yaparak sýrasý geldiðinde bu bilgelik anlayýþýný ve hayat görüþünü uzak diyarlara kadar taþýmýþ, ölümünün ardýndan da onun yaþama ait düþüncelerini ve öðretisini sürdür- müþlerdir.

Konfüçyüs'ün yaþamý oldukça zor þartlar altýnda geçmiþtir. Doðumundan 2 veya 3 yýl sonra (deðiþik kaynaklara göre) babasý vefat

etmiþtir. Üvey annesi ise, onu yetiþmesi için henüz çok genç yaþta iken, dedesinden özel dersler aldýrmaya gönderir. Daha küçük yaþlardan itibaren araþtýrmaya, öðrenmeye olan meraký giderek yerini kendine özgü davranýþ ve düþünme biçimlerine býrakmýþtýr.

Çin'in zorlu bir dönemine rastlayan gençlik yýllarýnda 19 yaþýnda iken evlenir. Bu arada (M.Ö.532 - 502 yýllarýnda) hem çalýþýyor hem de toplumun yapýsýný, insanýn, yaþamýn sýkýn- týlarýný ve zorluklarýný da gözlemleyerek, deneyimleyerek olgunlaþýyor; okuduðu felsefi bilgilerle kendi düþüncelerini sürekli

geliþtiriyordu. Öðretisinin temel ilkeleri oluþurken ambar bekçiliði ve kamu arazisi yöneticiliði yapýyordu ama asýl isteði Chou Hanedanlýðý'nýn ilk zamanlarýna özgü ahlak deðerlerini yaymak, bu hanedanlýðýn kuruluþ döneminde hüküm süren iki kralýn Wen ile Wu'nun ülkülerini yeniden canlandýrmaktý.

(19)

17 Bu zorlu dönemde ülkesinin birlik ve be-

raberliðine, insanlarýn huzur içinde yaþamasý- na dair reform niteliðinde fikirler oluþuyordu kafasýnda... Giderek hanedanlýktan olmayan devletlerin, daðlardan ve vahþi bölgelerden gelen göçebe topluluklarýn akýnlarýyla ör- selenen ülkesinin yaþadýðý sýkýntýlar onu, hükümetlerin, devletlerin birbiriyle iliþki- lerinin dostça, sevgi esaslý olmasý gerektiði fikrini benimsemesine yol açmýþtý.

Düþünce sisteminin temelinde, tüm insan- larýn ayný kökten gelen kardeþler olduðu örf, adet ve inanýþ bakýmýndan farklý olsalar bile hepsinin eþit olduðu ve ayný derecede saygý ve sevgiyi hak ettiði fikri yatýyordu. Ýnsan haklarý konusunda tam bir eþitlik saðlana- mazsa mutlu birey ve mutlu toplum yaþamýnýn oluþamayacaðýna inanýyordu.

Bu arada Konfüçyüs'ün kenti olan Lu'da iþgalcilerin denetimi altýna girmiþti ve Kon- füçyüs öðretisine yetke, nüfuz saðlayacak bir kamu görevine atanmayý baþaramamýþtý.

Sadece kendisini takip eden ve öðretisine deðer veren küçük bir öðrenci grubu oluþ- muþtu etrafýnda. Lu'nun iþgalcilerin eline geçmesinden sonra hedeflerine burada eriþe- meyeceðini görerek komþu devlet Qi'ye sýðýndý. Gezginci öðreticilik yapmaya baþladý.

Etrafýndaki kalabalýk gittikçe artýyor kendisi de sürekli olarak el yazmalarý topluyor, ölümünden sonra kitap olarak düzenlenen þiirlerini yazýyordu. Ýsmi giderek bilge-kutsal kiþi olarak anýlmaya baþlanmýþtý. Kendi öðrencileri ve izleyici topluluðu eþliðinde saraylara ve yöneticilere idari, siyasi, ahlaki, felsefi ve toplumsal konulardaki görüþlerini anlatarak onlarýn düþüncelerinin netleþmesine yardýmcý oluyordu. Zaman zaman saraya çaðýrýlan düþünürlerle, âlimlerle kendi ilkelerini tartýþmaktan kaçýnmýyordu.

Konuþmasý son derece sade ve basitti. Tüm bilge kiþiler gibi anlaþýlmaz klasik alýntýlar ve karmaþýk yöntemlerle insanlarýn gerçeklerden uzaklaþmasýna neden olacak þekilde deðil, onlarý dýþlarcasýna süslü ve zor sözcüklerle de deðil, yalýn ve açýk konuþuyordu. Karþýsýn- daki, doðru veya yanlýþ ne söylerse söylesin onun sözünü kesmez, saygýyla dinlerdi. Her zaman karþýsýndaki kiþilerin farklý bir gerçeði dile getirebileceði düþüncesiyle hareket eder, her þeyi bilircesine davranmazdý. Konuþma sýrasý kendine geldiðinde ise insanlarýn akýl- larýna ve yüreklerine hitap ederek sevgiyle yaklaþýrdý. Kendine olan güveni en önemli özelliði olarak hep dikkat çekmiþti. O, öðren- cilerini de bu yaklaþýmýyla etkilemiþ, söyle- diklerini kendi bedeni ve ruhuyla sýnamýþ olmasýndan dolayý, öðrencileri için gerçek bir örnek-model oluþturmuþtur. Kendine has yön- temleri ile eðitimi ve öðretimi popülerize ede- rek, öðretmenliði meslek haline getirmiþtir.

Eðitim ve öðretimin kiþinin yaþamýndaki yeri- ni ve önemini "bilgi temelinden yoksun olan fikirlerin toplumu yanýltacaðýný, bilgi temeli olan fikirlerin de diðer insani ve ahlaki görüþ- lerle çeliþmemesi gerektiðini” savunmuþtur."

Konfüçyüs'ün "Seçmelerini" okurken onun öðrencilerine rahat ve sakin bir tavýrla yak- laþtýðýný, konularý görüþerek, çözümleri kendilerinin bulmalarýný saðlayacak ipuçlarý verdiðini görüyoruz. Gerçekten mükemmel bir öðretmen olan Konfüçyüs'ün dünyaya bakýþý ve öðretisinin ana temasý "Ýnsancýl düzen"dir. Ýnsanoðlu saygýdeðer bir varlýktýr ve insan önce kendine saygý duymalýdýr"

düþüncesinden yola çýkarak yüce, iyi insan kavramýný "kendisiyle ve dünyanýn bütünüyle barýþ, uyum içinde yaþayan insandýr" diye tanýmlar. Ona göre, ahlaki varlýðýmýzýn tüm dünya düzeniyle uyum içinde olma noktasýna eriþmesi, insanýn ulaþabileceði en büyük

(20)

idealdir. "Uyum-denge ve iç huzuruna eriþ- menin yolu ise eðitimden geçer." "Kendini ve dünyayý tanýmayan, insanlara hizmet etmeyi bilmeyen kiþi ise cahildir." M.Ö.500 civarýn- da Lu'ya geri döndüðünde ise, artýk

Konfüçyüs'ün olgunluk dönemidir. Her yön- den tam bir yükseliþ yaþamaktadýr. Ülkesinde inþaattan sorumlu bakan, daha sonra da adalet bakanlýðý görevlerine atanmýþ hep gerçek- leþtirmek istediði öðretisini büyük kitlelerin hizmetine sunma yetkisini kazanmýþtýr. Baþ- bakan vekili olduðunda ise "erdemli toplum- erdemli birey" anlayýþý ile büyük reformlara imza atmýþtýr. Ünlü filozof, bir devlet adamý olarak da bilgiyi sadece bilgi olarak taþýmak- tan kaçýnmýþtýr. Ýlkelerini insana, yaþama ve devlet iþlerine de sindirmek için çeþitli yön- temler uygulamýþtýr. Devletin ve toplumun çaðlar boyunca içinde yüzdüðümüz hakikati (temel gerçekleri) anlamasý ve bu hakikatin toplum düzenine ve insanýn yaþamýna nasýl geçirileceði konusunda basit ama güçlü, devirler boyunca deðiþmeyecek esaslarý ortaya koymuþtur. Deyiþlerinden birine göre

"eðer insan kendini yönetmeyi biliyorsa devleti yönetmekte de hiçbir güçlükle karþý- laþmaz." Tüm baþarýsýna ve kazandýðý sevgi ve saygýya raðmen devlet içindeki entrika ve reformlarýna adapte olmak istemeyen bazý üst düzey yöneticilerle arasýndaki fikir ayrýlýklarý nedeniyle tam 13 yýl süren bir sürgün hay- atýný seçmeye zorlanmýþtýr. Sýrasýyla þu dev- letleri dolaþmýþtýr. M.Ö.495 Wer, M.Ö.494 Chen, M.Ö.492 Wei daha sonra Jýn, M.Ö.490 Cai, M.Ö. Chen ve Cai'daki çatýþmalarda Konfüçyüs, neredeyse açlýktan ölmek üzerey- di. M.Ö.488 Wei, M.Ö.484'den sonra Lu'ya geri döner. Bundan iki yýl sonra oðlu Bo Yu'nun ölümünü yaþar. M.Ö.481'de sevgili öðrencisi Yan Hui'nin ölümü ve geçmiþteki dostu Qi'deki dükün öldürülmesi ayný zaman- da Muharip Devletler döneminin baþlangý-

cýdýr. Bütün bu yaþananlardan sonra M.Ö.

480'de yine en sevgili öðrencilerinden Zilu'da savaþ meydanýnda ölünce Konfüçyüs derin- den sarsýlýr ve bir yýl sonra kendisi de yaþamýný yitirir.

Konfüçyüs'ün ölümünden iki yýl sonra zamanýn Lu Devleti Kralý, Konfüçyüs'ün kaldýðý konutu tapýnaða dönüþtürdü.

Baþlangýçta yalnýzca üç odaya sahip olan Konfüçyüs Tapýnaðý'nda Konfüçyüs'ün giysi- leri ve diðer eþyalarý sergilendi. Tapýnakta her yýl anma törenleri yapýlýrdý. Daha sonralarý Konfüçyüs'ün yarattýðý Konfüçyüsçülük kültürü, adým adým Çin'in genel kabul gören kültürü haline geldi. Her hanedanýn impara- torlarý tarafýndan sürekli geniþletilen Konfüçyüs Tapýnaðý, büyük çaplý yapýlar topluluðu haline geldi. Giderek Kofüçyüs Tapýnaðý'nýn yüzölçümü 100.000 metre kar- eye ulaþtý. 500 odadan oluþan Tapýnak mimari yapý bakýmýndan imparatorluk saraylarýnýn mimari yapýsýna göre tasarlanmýþtýr.

Konfüçyüs Tapýnaðý'nda Çin tarihindeki her hanedana ait 2 binden fazla tablet bulunur. Bu tabletlerden 50'sinin üzerinde imparatorlarýn yazýsý vardýr. Bu, Konfüçyüs'ün Çin'in feodal toplumundaki yüksek konumunu yansýtýr.

Konfüçyüs konutu ve tapýnaðýnýn dýþýnda bir de Konfüçyüs mezarlarý vardýr. Kendisine ve torunlarýna ait mezar alaný, þu anda dünya- da en uzun zamandýr kullanýlan ve bir aileye ait en geniþ mezar alanýdýr. 2 kilometre kareyi kapsayan alanda 2.500 yýl içerisinde

Konfüçyüs ailesine ait 100.000 den fazla mezar bulunuyor. Konfüçyüs soyunun mezar topluluðu Çin'in her hanedaný dönemindeki siyasi, ekonomik ve kültürel geliþme ile deðiþen cenaze törenlerinin araþtýrýlmasý için çok deðerli malzemeler saðlar. Dünyaca tanýnmýþ olan Konfüçyüs Tapýnaðý,

(21)

19 Konfüçyüs Konutu ve Konfüçyüs Mezarlarý,

zengin kültürel birikim yansýtmanýn yaný sýra yüksek deðerli doða miraslarý olarak da kabul ediliyor. Tapýnak-konut ve mezar alanýnda yetiþen 17.000'den fazla yaþlý ve ünlü aðaç, bu üç yerin geliþme sürecine tanýklýk etmiþ, eski çaðlarýn iklimi ile ekolojik sisteminin araþtýrýlmasý için çok deðerli malzemeler saðlamýþtýr. Barýndýrdýðý derin kültür birikimi, uzun geçmiþi ve büyüklüðü, zengin ve deðerli tarihi eserleriyle tanýnmýþ, tapýnak-konut ve Konfüçyüs'ün soyundan gelenlerin mezarlarý topluluðu, 1994 yýlýnda UNESCO tarafýndan

"Dünya Kültür Miraslarý Listesi"ne alýndý.

KONFÜÇYÜS VE

ESKÝ YUNAN FÝLOZOFLARI Konfüçyüsçü düþünce ile eski Yunan'da M.Ö. 6 - 5. yüz yýllarda ortaya çýkan Sokrates öncesi filozoflarýnýn kimi düþünceleri arasýn- da büyük benzerlikler vardýr. Bu filozoflardan Aneximenes (M.Ö.585-528) insan ruhu ile doðanýn bir bütün olarak, tek bir ortamý pay- laþtýðýný öðretmiþti; Pythagoras (M.Ö.571- 496) tinsel (ruhsal) saflýðý korumak üzere törenleþtirilmiþ davranýþ biçimleri geliþtir- miþti; matematikle kavranan göksel uyum ile insan ruhu arasýnda bir ahenk olmasý gerek- tiðini düþünürdü; Herakleitos ise (M.Ö. doðu- mu yaklaþýk 504-501) Logos düþüncesini, bir tür evrensel adaleti ya da denkliði korumaya yarayan, dengeli geliþ gidiþ teorisini ortaya koymuþtu.

Konfüçyüs'ün kiþiliði, alçakgönüllü bil- geliði, kendini öðrenmeye ve öðretmeye adayýþý, Sokrat'ýn benzer özellikleriyle sürekli olarak karþýlaþtýrýlmýþtýr. Sokrates'in altýn kuralý, "kendine yapýlmasýný istemediðin þeyi baþkasýna yapma" tarih boyunca tüm ahlâkçýlarýn genel geçer kurallarýndan biri

olmayý sürdürmüþtür. Konfüçyüs, metafizik kurgulamalar geliþtirmekle uðraþmamýþtý;

insan bilgisinin doðasýna veya sýnýrlarýna dair bir kuram da geliþtirmemiþti. Buna raðmen, insan zekâsýnýn bilme iddiasýnda olduðu þey- lerin sýnýrlarý konusunda duyarlýydý.

Dolayýsýyla deneysel bilgilere dayanma güvencesine sahip olmayan savlarý ortaya atmaktan kaçýnýrdý. Bir keresinde düþünce- sizce konuþan birine "efendi olanýn bilgisiz olduðu konuda hiçbir kaný bildirmemesi bek- lenir" demiþti. Tzu-Lu'ya da þunlarý söyler:

"Sana bilmenin ne olduðunu söyleyeyim mi?

Bildiðin zaman bildiðini, bilmediðinde de bilmediðini söylemek, iþte bilgi budur.

KONFÜÇYÜSÇÜLÜK ANLAYIÞI VE TARÝHÝ SERÜVENÝ

Konfüçyüs M.Ö.479'da ölümünden sonra, öðrencileri onun öðretisini sessiz sedasýz sürdürdü. Ýki önemli izleyicisi Mensiyus ile Hsan Tzu, Konfüçyüsçü düþünceye kendi fikirlerini de katarak seçkinlerin eðiticisi oldular. Onlarýn çaðý, yöneticilerin saraylarda ahlâk ve siyasete iliþkin pek çok düþünsel tartýþmanýn geliþtiði bir dönemdir. Toplantýlar düzenlenir, bilgili ve bilge kiþiler davet edilir- di. Çünkü siyasal karmaþa ve Çin devletleri arasýnda sürekli çatýþmalar yönetimleri arayýþa yönlendiriyordu. (Muharip Devletler Dönemi) Çekiþmeler Ch'in Hanedanlýðý'nýn (M.Ö.221-206) egemenliðiyle son buldu.

Hükümdar Ch'in Shih Huang Ti Çin'i bir- leþtirdi. Ýmparatorluðunu ilan etti ve Çin'i kuzeyden gelen istilacýlara karþý savunmak üzere Çin Seddi'ni yaptýrdý. Han Hanedanlýðý döneminde Konfüçyüs'çü düþünce yeniden canlandý. Eski yazýlar toplanýp elden geçirildi ve Hýristiyanlýðýn ilk döneminde Budacýlýðýn da Çin'e ulaþmasýna karþýn, Konfüçyüs'çü düþünceler yeniden kabul gördü.

(22)

Bundan böyle Konfüçyüsçülük (daha doðrusu Konfüçyüsçülük'ün çeþitli biçimleri) Çin kültüründeki ana çýkýþýn bir parçasý ola- rak varlýðýný sürdürdü. Eðitimin Konfüçyüsçü temel yapýlara dayanmasý nedeniyle halka yayýldý. Böylece Konfüçyüsçülük geniþ, de- ðiþken bir ülkede yaþayan milyonlarca insaný birleþtirdi. Hem kiþisel hem kamusal ülküler sunduðu, kiþi ile kamu arasýnda net bir halka oluþturduðu için sürekli ayakta kaldý.

Konfüçyüs ve izleyicilerine atfedilen özde- yiþlerle, öðretiler, (pek çoðu öðrencileriyle yaptýðý konuþmalara dayanan "Analektler"

kitabýnda toplanmýþtýr.) M.Ö. 6. yüzyýldan 1911'de Ch'ing Hanedanlýðýnýn kaldýrýlýþýna kadar geçen 25 yüzyýl boyunca Çin'in ahlâk- sal, toplumsal tüm kurumlarý, gelenekleri, amaçlarý, özlemleri Konfüçyüs'ün "erdemli birey-erdemli toplum" anlayýþýna dayanýyor- du. Konfüçyüs Chou Hanedanlýðý'nýn ilk yýl- larýný (kendisinden 500 yýl öncesini) bir "altýn çað" olarak adlandýrýr. O dönemin ülkülerini canlandýrmanýn, bu çatýþma, hizipleþmeler çaðýnda Çin'in birliðini saðlamanýn yolu olduðunu; kendisinin de o eski deðerlerin aktarýcýsý olduðunu, ortaya yeni deðerler koy- madýðýný iddia ediyordu. Chou Hanedanlý- ðý'nýn ilahi onayýný almýþ olan kiþi vasýtasýyla kurulduðuna inanýyordu. Konfüçyüs'ün döne- mindeki eski bir inanýþa göre, yeryüzündeki yönetici, tanrý vekilidir; eðer barýþý, uyumu, hak ve adaleti sürdürmeyi beceremezse vekâleti elinden alýnýrdý. 20. yüzyýlýn ilk yýl- larýna kadar Çin'de eðitim, hemen hemen tümüyle, Konfüçyüs'ün ilkelerine göre biçim- lendirilmiþti.

1313'ten 1905'e kadar sürdürülen devlet görevliliði sýnavlarý Konfüçyüs'ün "Dört Kitap" diye bilinen yapýtlarýný okumayý gerektiriyordu.

20. yüzyýl ortalarýnda Konfüçyüsçülük ne- redeyse tümden yadsýnmýþtýr. Çin, Batý Dün- yasý karþýsýnda kendisini deðerlendirmeye baþladýðýnda Konfüçyüsçülüðü törensel, sap- lantýlý, devþirme ülkülere baðlý, geçmiþe yö- nelik ve katý diye deðerlendirerek eleþtirmiþti.

1960 Kültür Devrimi'nin, Halk Cumhuri- yeti'nin ilk yýllarýnda ortaya çýkan Konfüçyüs karþýtý eleþtirileri onaylamasý ve pekiþtirme- sine karþýn, Konfüçyüsçülüðü ortadan kaldýr- mayý hedefleyen yenilikler de Konfüçyüsçü- lük çizgisine uydu. Komünizmin iþçi sýnýfýna yaraþýr tutumlara göre kiþiliði yeniden biçim- lendirmeyi amaçlamasýnýn, Konfüçyüsçü ken- dini yetiþtirme öðüdüne çok benzediði; Önder Mao'nun sözlerine gösterilen saygýyla türdeþ olduðu gerek Çin toplumu, gerekse tarih araþ- týrmacýlarý tarafýndan dile getirildi. Öðretisi sadece Çin'de deðil Kore, Japonya, Güney- doðu Asya'da kabul görmüþtür. Konfüçyüs düþüncesi, 1583'de Pekin'e yerleþen Cizvit misyonerleri, Çin Bilgisi ve Kültürü'nü özüm- seyip, bu bilgileri Avrupa'ya aktarýncaya kadar Batý Dünyasý tarafýndan bilinmiyordu.

Böylece bu büyük bilge dünyanýn pek çok yerinde tanýndý. Öðretisini veya diðer adýyla Konfüçyüsçülüðün bir din mi, yoksa sadece bir ahlâk sistemi mi olduðu konusunda tartýþ- malar hep süregelmiþtir. Bir tapýnak teþkilatý, bir ruhban zümresi, mecburi bir amentüsü veya akîdesi yoktur. Bununla beraber bir Yü- ce Tanrý Ýnancý, bir kurucusu, kutsal olduðu kabul edilen metinler koleksiyonu vardýr.

(Devam edecek)

Kaynaklar:

Konfüçyüs Dedi ki - A.Cengiz Büker

Erdemin Ardýndan Git - Konfüçyüs (Derleme Felsefe Kitaplarý - Seçmeler'den)

Günay Tamer - Abdurrahman Küçük - Dinler Tarihi Diane Collinson, Robert Wilkinson (Otuzbeþ Doðu Filozofu) Fornet

Konfüçyüs - Yu Dan

(23)

Uyum

Ruha beden Bedene baþ Baþa akýl

Ne güzel uymuþ Ýnsana yüz Yüze göz Dile söz

Ne güzel uymuþ Bedene kol Kola el Ele eylem

Ne güzel uymuþ Erkeðe kadýn Kadýna anne Anneye çocuk Ne güzel uymuþ Müziðe ney Neye ses Sese nefes Ne güzel uymuþ

Iþýða göz Göze renk Renge ahenk Ne güzel uymuþ Bahçeye çiçek Çiçeðe gül Güle bülbül Ne güzel uymuþ Akýla bilgi Gönüle sevgi Sevgiye saygý Ne güzel uymuþ Kýrmýzýya kan Yeþile can Cana canan Ne güzel uymuþ Dine iman Ýnsana insan Ýnsana Kur'an Ne güzel uymuþ

Güngör Özyiðit

(24)

Hikâye, ünlü Ýngiliz arkeolog F.Albert Mitchell Hedges' in yapacaðý kazý çalýþ- malarý için Orta Amerika' ya gitmesiyle baþlýyor. 1 Ocak 1924 yýlýnda ünlü arkeolog Yucatan bölgesinde Belize'de (eski Ýngiliz Hondurasýnda) bulunan ve Maya yerleþimlerinin ortaya çýkarýldýðý kazý- larýna baþlamýþtý. Amacý Mayalarla Atlantis arasýndaki baðlarý ortaya çýkarmaktý. Bu alan, 33 hektarlýk bir tropikal ormandan oluþuyordu.

Bu yerleþimin adý Lubaantun:

"Düþen Taþlarýn Yeri" dir.

3 yýl sonra, Nisan 1927’de F. A. Mitchell Hedges ayný civarda yeni bir kazý için baþka bir heyet organize etti ve yanýna evlatlýk kýzý Anna' yý da aldý. 17. yaþ gününde Anna, kalýn- týlarýn üzerini örttüðü bir sunakta parlak bir þey buldu. Bulduðu þey, insan kafatasý þekli

verilmiþ bir Kuvars kristaliydi. Mükemmel bir þekilde cilâlanmýþtý. Kristal kafatasýnýn alt çenesi ilk bulunduðunda yerinde deðildi. 3 ay sonra, metrelerce ilerde olan baþka bir alanda bulundu. Alt çene bölümü de eklenince kristal kafatasýnýn mükemmelliði herkesi hayrete düþürdü. F. A. Mitchell Hedges yerlilere saygý duyuyordu ve buluntusunu onlara vermek iste- di ama yerliler Hedges´e hediye ettiklerini söyleyerek almadýlar.

Maya uygarlýðýnýn gizemi hâlâ çözülmüþ deðil, geçmiþlerinin MÖ 1500´lere ulaþtýðý biliniyorsa da, uygarlýðýn doruðuna ulaþtýklarý dönem MÖ 700-900 arasýnda. Yazýyý, matema- tiði, takvimi biliyorlardý ama sonra bir þey

Kristal Kafataslarý

Derleyen: Þule Kayserilioðlu

(25)

23 oldu. Hâlâ nedeni bilinmeyen bir þey.. Mayalar

birden yokoldular. Depremler, doðal âfetler düþünüldü ama tek bir iz bulunamadý. Dýþ bir saldýrý izi de yoktu, büyük bir savaþýn izleri daima bulunurdu ama o da yoktu. Mayalar aniden yok olmuþlardý, öylesine ki tahýl depo- larýný, ev eþyalarýný dahi öylece býrakýp gittiler.

Ele geçen birkaç yazýt ise, gizemi çözemedi.

Hedges, Mayalarýn sýrrýnýn ardýnda Kayýp Kýta Atlantis efsanesinin bulunduðuna inanýyordu.

Kuvars kristalinden yapýlmýþ olan bu ka- fatasýna dokunan herkeste tuhaf duygular geliþmekteydi. Zaman içerisinde Anna da ilginç olaylar yaþamaya baþladý. Küçük kýz, gece uyumadan önce yataðýnýn yanýna kristal kafatasýný koyuyordu. Anna, rüyalarýnda bin- lerce yýl önce yaþamýþ olan Mayalarýn yaþam- larýndan detaylar görmeye baþladý. Uyandý- ðýnda ise en ince detaylarýna kadar rüyasýnda

gördüklerini anlatabiliyordu. Ýlk baþta, Anna bu rüyalarýnýn kaynaðýnýn kristal kafatasý olduðunu anlamamýþtý. Fakat, ne zaman Kuvars kafatasýný uyumadan önce yataðýnýn yanýna yerleþtirse ilginç rüyalar görüyordu.

Yeni rüyalar, beraberinde eski yerlilerin yaþamýna iliþkin yeni detaylar getiriyordu.

Bunlar öyle bilgilerdi ki bilimadamlarý bile henüz bilmiyorlardý. Kristal kafatasý odada olmadýðýnda ise Anna da tuhaf rüyalar gör- müyordu. Bundan sonra, Anna uyumadan önce kristal kafatasýný yanýna aldý ve eski toplum- larda yaþamýþ yerlilerin konuþmalarýný dinledi ve günlük yaþamlarýný, kutsal ritüellerini seyretti.

Anna' ya göre; Mayalýlar ona kristal kafa- tasýnýn ölüm için kullanýldýðýný söylemiþlerdi.

Bir rahip, görevlerine devam ederek yaþlan- dýðý zaman, kristal kafatasýnýn bulunduðu

(26)

sunaðýn önüne geliyor ve uzanarak yatýyordu.

Yapýlan seremoniden sonra bütün en yaþlý rahiplerin bilgisi, genç olan rahibe kristal kafa- tasý yoluyla transfer ediliyordu. Sonrasýnda ise yaþlý rahip ölüyordu.

BÝLÝM NE DÝYOR?

Hedges 1959´da öldüðünde kýzý Anna Mitchell "Kýyamet Günü Kafatasý"na sahip oldu. 1960'larýn baþýnda, babasýnýn ölümünden sonra, Anna kristal kafatasýný araþtýrmalarý için Hewlett Packard yetkililerine verdi. Anna, Kuvars Kafatasýnýn Kolombus'un keþfinden önce eski Amerika yerlileri tarafýndan yapýldýðýna inanýyordu.

"Kýyamet Günü Kafatasý" gerçekten de saf ve blok bir kuartz kristalinden yapýlma.

Hedges, onun 3600 yýllýk olduðunu iddia edi- yordu. Bu tarih büyük Mýsýr piramitlerinin yapýldýðý dönemle çakýþmakta. Olabilir mi?

Kimlerin hangi amaçlarla kullandýðý ve nasýl bir dinsel ritüelin parçasý olduðu konusunda da bir bilgi bulunamýyor. Ama daha da ilginci kristalin bu þekilde iþlenmesinin çok güç olduðu ve geçmiþte yapýlamayacaðýnýn bilin- mesi. Öylesine çok söylenti var ki.. Fakat kesin olan tek bir þey var, o da kafatasýnýn inanýlmaz biçimde etkili bir sanat eseri olduðu.

Öylesine ayrýntýlý ki, üzerinde kemiklerin ek yerleri dahi görülebiliyor.

Gelen sonuçlar, bilimadamlarý içinde þaþýrtýcýydý. 1964 yýlýnda, HP' ýn özel bir labo- ratuarýnda devam eden araþtýrmalar neti- cesinde, kristal kafatasýnýn çýkarýldýðý bölgede, çok uzun bir zaman önce yaþayan yerliler tarafýndan yapýldýðý ortaya çýktý. Bununla beraber, Kuvars kristalinin mükemmel bir kalitede olduðu ve o bölgede bulunmadýðý anlaþýldý. En önemlisi ise bu kristal kafatasý,

bütünüyle 5.31 kg aðýrlýðýnda, 20.34 cm boyunda ve 12.54 cm geniþliðindeydi. Yani küçük bir insan kafatasý büyüklüðündedir ve ayrýntýlarý mükemmeldir.

Daha bir çok analizden sonra da, kafatasýnýn büyük bir kristal parçasýndan kesilerek alýndýðýný ve alt çenenin de buna dahil olduðu ortaya çýktý. Kuvars kristalinin sertliði Topaz, Korendon ve Elmas'tan daha düþüktür. Bu nedenle sadece bir Elmas ile kesilebilir. Fakat þaþýrtýcý olan eski yerliler bu kesme iþlemini bir þekilde yönetmiþler ve alt çene kýsmýný da sonradan ekleyerek yerleþtirebilmiþlerdir.

Birisi, bütün bir kristal parçasýndan büyük bir dikkatle ve özenle kafatasý þeklini oluþturmuþ- tur. Mikroskop altýnda bakýldýðýnda kristal kafatasý üzerinde bir tek çizik bile gözlen- memiþtir. Bu da çok iyi saklandýðýný, kristalin bir þekilde korunduðunu gösteriyor.

Ayný zamanda kristal kafatasýnýn altýnda bulunan bir noktadan bakýldýðýnda birçok ýþýðýn bakan kiþinin gözü üzerine düþtüðü gözleniyor. Kristal kafatasýnýn üzerinde bu- lunan göz boþluklarýndan bakýldýðýnda ise içinde bulunulan odanýn komple bir yansý- masýnýn þaþýrtýcý bir þekilde görüldüðü gözlen- miþtir. Kafatasýna nereden ýþýn verirseniz verin sadece iki gözünden çýkýyor.

Araþtýrmacýlarýn bulgularýna göre kristalin doðal eksenlerine zýt olarak kafatasý þekli ve- rilmiþtir. Kristallerle çalýþan modern heykel- týraþlar daima eksenleri hesaplayarak ve kristalin moleküler simetrisinin yönlendirme- siyle çalýþýrlar. Eðer kristali oyma iþlemi, kristalin tabiatýna zýt olarak yapýlýrsa kristal parçalara ayrýlarak daðýlýr. Kaldý ki, kristal kafatasýnda hiçbir laser ya da diðer yüksek teknoloji kesme metotlarý kullanýlmamýþtýr.

(27)

25 Ýlginçliklerin devamýnda ise HP, kafatasý

üzerinde metal ile þekil verilerek oluþmasý muhtemel hiçbir mikroskobik çiziðe rastla- madý. Kristal uzmaný Frank Dorland, kafa- tasýný alarak 7 yýl süreyle inceledi, eskiliðini anlamak için Hewlett-Packard Electronic´e götürdü ve kristal kafatasýný osilatörlerde test ettirdi. Kafatasýnýn eski olduðu kesindi ama binlerce yýllýk olup olmadýðý anlaþýlamadý fakat en azýndan 300 yýllýk olduðu kesindi.

Frank Dorland tarafýndan Hewlett-Packard laboratuarlarýnda yapýlan testlerde kafatasýnýn normal ötesi bir cisim olduðu sonucuna varýlmýþtýr. Kafatasýnýn normal ya da doðal kristal olduðu karakteristik olarak moleküler yapýsýna dokunulmadýðý anlaþýlmýþtýr ve bu oluþum modern kristalografide henüz denen- memiþtir ve bilinmemektedir. Yapýmýnda hiç bir metal kullanýlmamýþ, Dorland herhangi bir ize rastlayamamýþtýr. Dorland'a göre büyük olasýlýkla kafatasý elmas kesici kullanýlarak þekillendirilmiþ ve mükemmel bir perdahlama ve parlatma tekniði kullanýlmýþtýr. Bir diðer ilginç saptama kafatasýndaki su ve silikon- kristal kum izlerinin bulunmuþ olmasýdýr ki bu oluþum için gereken süre 300 yýldýr. Sonuç olarak bütün bunlar bize inanýlmaz bir baþarýyý veya bilinmeyen bir tür kayýp teknolojinin kul- lanýldýðýný göstermektedir.

Michell - Hedges kafatasý Hewlett - Packard þirketinin bilim adamlarý tarafýndan ince- lendiðinde, yaþý hakkýnda bir sonuca ulaþýla- madý. Ancak elektriksel alanýn artmasýna yol açtýðý anlaþýlmýþtýr. Dikkati çeken diðer bir þey de, bugünkü bilgisayar teknolojisinin geliþ- tiilmesinde kristallerin rolü olduðudur.

Bazýlarýnýn düþündüðüne göre bu kafataslarý, dünya dýþý bir uygarlýk tarafýndan dünyaya getirilmiþ ve içine, bugün henüz çözeme- diðimiz þifrelenmiþ bilgiler koymuþlardýr.

Anna, daha sonra kristali araþtýrmak için gelen eksperlerin taleplerini, medyada yer alan yanlýþ ve þüpheli haberlerden dolayý reddetti.

Kristal kafatasýný yýllarca muhafaza etti. 1988 ve 1990 yýllarý arasýnda kristal kafatasýyla beraber, tüm dünyaya kristalin mucizelerini anlattýðý bir tur baþlattý. Yaþadýklarý birçok yazara ve film yönetmenlerine ilham oldu.

Yaþamýnýn son sekiz yýlýný Bill Homann ile beraber, Amerika'nýn Ýndiana eyaletinde geçir- miþtir. 11 Nisan 2007 yýlýnda Anna'nýn 100 yaþýnda vefatýyla kristal kafatasý, Bill Homann' ýn korumasýna geçmiþtir. Halen onda bulun- maktadýr.

(28)

KRÝSTAL KAFATASLARININ GÝZEMÝ Kristal kafataslarý hakkýnda bir çok teori vardýr. Bu kafataslarý hakkýnda eski Kýzýlderili ve Maya efsaneleri þaþýrtýcý bir benzerlik gös- terir. Geleneklere göre, 13 gerçek kristal kafa- tasý vardýr. Bunlar dünyaya, dünyadýþý ziya- retçiler tarafýndan getirilmiþlerdir. Bu eserler, insanlýk hakkýnda önemli bilgiler içermekte- dirler. Bu bir söylenti tabii ki. Bu iki kültürün diðer bir ortak yaný ise, kristal kafataslarýnýn mesajýnýn anlaþýlacaðý tarih: 2012 YILI.

Modern bilim kristal kafataslarýna uygun hiç bir açýklama getiremiyor. Saf kristallerde yaþ ölçüm metodu uygulanamadýðýndan yaþ tespi- ti yapýlamýyor. Yüzlerce yýl öncesinin Kuartz kristal ustalarý kimdi? Yoksa kristal kafa- taslarýný baþkalarý mý düþürdü? Bir araþtýrma- cý kristal kafataslarýnýn geçmiþten geldiklerini ve sahiplerini arayýp bulduklarýný ve onlarýn bir tür ruhsal statü simgesi olduklarýný söyle- mektedir. Sevimli ama kanýtlanmasý mümkün olmayan bir kuram. Daha da ilginci bir diðer araþtýrýcýnýn kuramýdýr: Kristal Kafataslarý henüz bilinmeyen bir teknikle yapýlmýþ ve çalýþan geçmiþe açýlan anahtarlardýrlar yani bilgi doludurlar onun için beyni, yani bilgiyi saklayan kafatasý simge olarak kullanýlmýþtýr.

Eðer bu tekniði bulabilirsek, bilgilere da ulaþa- biliriz. Eskilerin, eski deðil bizden çok daha çaðdaþ olduklarýný düþünebiliriz ama neyi sak- ladýklarýný düþünmek mümkün deðil, gelecek- te muhakkak kristal kafataslarýnýn gizemi çözülecek ve sakladýklarý sýrlar ortaya çýkacak- týr. Belki sadece birer dinsel obje veya bir süs ya da geçmiþin bilgisini saklayan bir tür bilgi depolarýdýrlar. Bazýlarýna göre, kristaller organik yani bir tür canlý türü ve enerjiyi depo- layabiliyorlar. Acaba öðrenebiliyor da olabilir- ler mi? Yani Kristal Kafatasý, bilinçli bir cisim mi? Cevap belki, çünkü kristal araþtýrmalarý

hâlâ sürüyor. Gizem eninde sonunda çözüle- cek. Gelecek bize gerçeði gösterecektir. Þimdi dünyanýn baþka yerlerinde bulunan diðer ünlü Kristal Kafataslarýnýn öykülerine kýsaca bakalým.

ÝNGÝLÝZ KAFATASI: Ýnsanlýk Müzesi kayýtlarýnda, kafatasýnýn 1897´de New York´daki ünlü mücevherci Tiffany´den 120 Pound´a satýn alýndýðý yazýyor. Kristal Kafatasý, 1897'de Londra British Museum'a Fransýz Eugéne Boban adlý bir antikacý tarafýn- dan satýlmýþtý ve Meksika'da bulunan objenin Aztekler'e ait olduðu düþünülmüþtü. Son yýl- larda bir Ýngiliz Profesör, ünlü kafatasýnýn 19.

Yüzyýl'a ait olduðunu ve düþük kalitede Brezilya kristalinden yapýlmýþ olduðunu açýk- ladý. Bu Profesör, Cardiff, Wales Üniver- site'sinden Ian Freestone'du. Freestone ayný zamanda da müzenin araþtýrma kurulunun baþkaný ve yýllardýr kafatasý üzerinde çalýþýyor ve cismin tekerlek biçiminde bir aletle kesilip, parlatýldýðýný iddia ediyor. Ama Aztekler hiç bir zaman tekerlek kullanmadýlar. Öte yandan bu tür kristal gerçekten Brezilya'da çýkarýlýyor- du ama Meksika'da bulunmuyordu. Kafa- tasýnýn yüzeyi ýþýk altýnda parlayan minik kabarcýklarla dolu, çok yakýndan bakýnca seçilebiliyorlar, diðer Aztek kristal eserleriyle karþýlaþtýrmalar bu yönde yapýlýyor. Prof.

Freestone, kafatasýnýn özellikle diþleri üze- rinde elektron mikroskobu kullanarak tara- malar yapýyor. Freestone diyor ki; "Anlaþýlýyor ki, kafatasý yapýlýrken bazý yerlerinde çark biçiminde bir araç kullanýlmýþ ve biz bu tekniðin Avrupalýlar, Amerika'ya geldikten sonra geliþtirildiðini biliyoruz yani Kolomb sonrasýnda… ve yine biliyoruz ki bu tür teknikleri Güney ve Orta Amerika'ya Ýspanyol rahipler getirdiler ve iþçiliði öðrettiler. " Sonuç olarak Prof. Freestone, kafatasýnýn 19. Yüzyýl Avrupasý’na ait olduðu yönünde güçlü kanýtlar

Referanslar

Benzer Belgeler

* p < 0.01 (Grup 1’deki hastalarda birinci döneme göre anlamlý artýþlar) ** p < 0.05 (Grup 2’deki hastalarda birinci döneme göre anlamlý artýþlar) a p < 0.01 (Grup 1

Ha, o işlerle hiç alakası yok biraz havai ve kumar falan seviyorsa, şans oyunlarını, Milli Piyango’yu falan dü şünmelisiniz... Beni dinlerseniz hem siz memnun olursunuz hem

Buzulların hareketi sırasında buzul katmanı ile altındaki kayaç tabakası arasındaki sürtünme nedeniyle açığa çıkan ısı ve jeotermal enerji erimeyi hızlandırır..

2 boyutta iki atomlu bir yapı için birim hücre seçimi... Atomik paketlenme faktörü (doluluk

Tablo II’de görüldüðü gibi, araþtýrma kapsamýna alýnan hekimlerin büyük bir bölümü, hastalarýn, yakýnlarýna hastalýðý hakkýnda bilgi verilmesini yasaklama,

Ý lk sayýsý 2007 yýlý sonunda çýkan Turkish Book Review, Türk edebiyatý ve yayýn dünyasý üzerine Ýngilizce olarak yayýmlanan tek tanýtma dergisi olma özelliðini

Iþýðýn kazanmakta olduðunu bilmeniz gerekir. Karanlýk artýk gezegenin kon- troluna sahip deðildir. Kanýt aslýnda çok gizli veya görün- mez de deðildir. Böyle

İnsizyonlar frontal bölgede mikrogreftler için mikrobistüri ile, arka ve tepeye doğru minigreftler için 11 numara bistüri ile yapılır (Şekil 3).. Greftleme tamamlandığında