• Sonuç bulunamadı

Son yedi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde saray ve Babıali'nin iç yüzü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son yedi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde saray ve Babıali'nin iç yüzü"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahifc 10

i ' J - V ’

A K Ş A M

S^n ytdi padişah (ikinci Mahmut, AbdOlmccit, AbdBl&ziıt, M arat, AbdBlhymit, R t| «t, Vahideddin) devirlarinda

Sultan Muradın baş kadını Mevhibe

hanımın anlattıkları

Abdülhamit Sultan Muradın bîr suretle Çırağandan kaçırılmasın* * dan daima korkardı. Çırağanda bir harem ağası vefat etmişti. Pa­ dişah tabutun içine biraderinin konulup kaçırılması mümkün ola­ bileceğini düşünür; naşı sarayına getirtir; görür; ondan sonra ta­ buta koydurur!

* * *

Bir defa Sultan Muradın oda­ sının kilidini tamir iktiza eder. Beşiktaş muhafızı Haşan paşa bir çok ihtiyatî tedbirlerle daireye bir çilingir ithal eder; fakat Ha­ şan paşanın adamları çilingir Sul­ tan Muradı görmesin diye kalın perde tutarlar. Çilingir perdenin öbür tarafından gelen iniltiler du­ yar. (A caba Sultan Murat hasta m ıydı?)

Bu çilingir bir daha dükkânına avdet etmez. (Bittabi bir tarafa nefyedilmiştir).

Sultan Muradın taht üstündeki biraderini (sultan) ünvanile ya- detmediği, ismini ağza almak is­ temediği, mecbur kalınca hakkın­ da daima şehzadeliğinde olduğu gibi (efendi) tabirini kullanmak­ ta devam ettiği rivayet olunur.

Sultan Muradın kızları da ba­ balarının vefatına kadar Abdül­ hamit için (Hamit efendi) der­ lerdi. Bazan bunu sarayda bile tekrar etmekten çekinmezlerdi. Abdülhamit te buna tahammül gösterirdi!

Sultan Muradın validesi Şev- kevfza kadına Abdülhamit zama­ nında katiyen (valide sultan) de­ nilemezdi,

* * #

Abdülâzizin veliahti iken ismi geçtikçe (sarhoş!) diye yadeyle- mesine rağmen terbiye ve irfan iti- barile sarayca Murat efendi bütün şehzadelere faik addolunurdu. Bu faikiyet Murat efendinin veliahtli- ğinde bir milyon liraya yakın borç etmesine mani olmamıştı!»

Bu borcun bir kısmı siyasî emel­ ler uğurunda sarfedilmiş olsa bile çoğu evvelce de gösterdiğimiz üze­ re israf ve safahat yoluna git­ mişti.»

Abdülâzizin hal’ inde haneda­ nından müsadere olunan elmaslar kamilen Sultan Muradın sarrafı Hiristakiye rehin edilmiş, bundan maada gene Hiristaki namına vi­

lâyetlere yüz bin liralık havale tevzi olunmuştu.

Abdülâzizden sarayda kalmış ve bulunmuş olan 85,000 liradan başka muhtelif ihtiyaçlara sarfe- dilmek üzere gene bu Hiristaki- den istikraz yapılmıştı.

Bütün bu elmaslardan, paralar­ dan hazine namına bir fayda ha­ sıl olmamış, bunlar Sultan Mura­ dın kısa saltanat zamanında mü- teneffizlerin ellerinde erimiş, gir­ miştir!

Abdülhamit Abdülâziz ile Sul­ tan Muradın borçlarını tetkik için Namık paşa riyasetinde bir ko­ misyon teşkil etti. Bu komisyon tetkikat ve tahkikatını bir mazba-

ı i!e r*«ıdî-«ha arzevledi.

Abdülâzizin binalara yaptığı maarif haricinde müteferrik borçları iki yüz bin, Sultan Mura- dmki ise sekiz yüz bin liraya ba­ liğ olduğu anlaşıldı.

Sultan Murat borcunun beş yüz bin lirası ermeni muteberamndan K öçe oğullarına idi.

Sultan Murattan alacağı olan­ lardan hiç biri Abdülhamit zama­ nında iyi nazarla görülememiştir. Bu yüzden bir de aşağıda izah edeceğimiz Lorando - Tubini me­ selesi çıkmıştır.

* * *

Sultan Murat kızı Hatice sulta­ nın annesi Şayan kadmefendiyi çok severdi. Şayan kadın on beş, on altı yaşlarında kibar ülemadan Sıddık Molla konağından Sultan Murat dairesine alınmıştı.

Sultan Muradın gösterdiği te­ veccüh ve muhabbeti kıskanan di­ ğer kadınlar Şayan kadın:

(Şehirli, çok bilm iş!) diye çe- kiştirirlerdi.

Şayan kadın Sultan Muradın vefatından sonra:

— Kocamın öldüğü yerde öle­ ceğim !

Diye Çırağan sarayının pek ba­ kımsız kalmış bir odasında haya­ tının sonuna kadar kalmağı ihti­ yar eylemiş, Abdülhamit te buna dokunmamıştır.

Şayan kadın umumî harp mü­ tarekesine kadar yaşamış, Istan- bulun işgali günlerinde vefat et­ miştir.

Sultan Muradın baş kadını Mev­ hibe - saray harem ağaları Muhi- be derlerdi - kadın efendi koca- sile kendisine müteallik ahval hakkında şu malûmatı veriyor:

(Beni Gürcü Hayrettin paşa Sultan Murat sünnet olduğu sıra­ da Trabzondan saraya gönderdi. Sarayda Kırım muharebesinde kur’an okunurken küçük kızlar bir ağızdan «â m in !» derlerdi. Ben de o zaman bu dualara iştirak et­ miştim.9

Sultan Murat musiki ile eğle­ nirdi. Validesi Sultan Mecidin ikinci kadını Şevkefza kadın kız­ lardan sekiz kişilik bir musiki ve oyun takımı teşkil etmişti. Ben de bu takımda idim. Fakat Sultan Murat o vakit böyle takımlarla pek meşgul olmazdı. Ben 12 ya­ şımda iken Sultan Murat dairesi­ ne girmiştim. Çocuğum olmadı. Şehzade Salâhattin efendinin va­ lidesi Reftaridil kadın ile Hatice sultanın validesi Şayan kadın on­ dan sonra bu daireye alınmışlar­ dır. Benim ismim o zaman Eleru

(Âlru yahut A lrüh ?) idi. Bu ismi hiç beğenmezdim.

1292 de bir gün Murat efendiye: — Valideniz imlâ ( ! ) bilmez­ miş! Bana neden ermeni adı koy­ muş?

Diye söylendi. O da gülümsedi: — Simden sonra adın Mevhibe olsun!

Dedi. Lâlaya (M evhibe) mühü- rünün kazdırılmasını emretti. Bundan sonra sarayda daima

(M evhibe) diye çağm ldım .

Abdüimecit ölüm hastalığında iken Abdülâzizden Murat efendi­ ye kâtibe Rayetkeşan kalfa ile şu haber geldi:

(Birader fena halde; kendisi de yanında. Bir şeyler yapmağa kalkmasın! Sonra bozuşuruz!)

[Bu haber Abdülâzizin birade­ rinin vefatı günlrinde Murat efen­ dinin cülûs için bir teşebbüste bu­ lunmasından şüphelendiğini, kork­ tuğunu gösteriyor.]

Murat efendi Abdülâzizle Av- rupaya gidip İstanbula avdet edin­ ce bana yemin ederek:

— Avrupada iki ay kaldık. Beri tek bir kadına bile bakmadım!

Diye teminat verdi!

Abdülâziz hal’ inden 25 gün ev­ vel bir müsahip harem ağası ile efendime şu haberi göndermişti:

(Dışarıda karışıklık var. On beş gün kadar çifliklerine gitme­ sinler!)

[Hususî diğer bir istitlâıma gö­ re bu noktaya şu kaydı da ilâve edebilirim :

Abdülâzizin hal’ inden iki haf­ ta kadar evvel Murat efendi sıkı

göz hapsine alınmıştı. Zaptiye ta­ bur ağası Haşan ağa - Beşiktaş muhafızı Haşan paşa - ile silâhşör- lerden Kalkandelenli Aziz beyin veliahti tarassut için Beşiktaş ve Feriye saraylarının civarında sa­ bahlara kadar dolaşmakta olduk­ ları eczacı Pavlâki ve doktor Ka-poleon tarafından Namık Kemal % beye söylemişti. Fakat bir kaç gece devam eden bu tarassuda sonra nedense devam edilme­ miştir.]

Sultan Muradın Iâlası Süley­ man ağa hariçle gizli muhabere­ lere tavassut ederdi.

Sultan Murat direşince daima yalnız Kemal bey diye yadedilen Namık Kemal bey hayli zamanlar efendiye gelmemiştir.

Bir defa Murat efendi (şifreli) bir kâğıt okuyordu. Mevhibe ka­ dın efendiye:

— Bir tebeddül olacak amma, bakalım!

Dedi. Bir gece Sultan Murat ha­ remde uyumakta idi.

Bir harem ağası geldi.

— Bir adam geldi. Efendimizi görmek istiyor!

Diye haber verdi. Sonra anla­ dık, ki gelen adam Süleyman pa­ şa imiş. Bize:

— Efendimizi uyandırın! Dediler. Ben de uyandırdım. Sultan Murat duş yaptı; aptest aldı. Sonra eski bir paltosu var idi, onu giydi ve çıktı.

[Sultan Reşat Sultan Muradın cünüp olduğunu söylerdi!]

Üç gün kendisini görmedim. Hattı hümayunu kendi yazdı. Biraderi Kemaleddin efendinin validesi akıllı kadındı; o da ya­ nında idi.

Cülûsunun dokuzuncu yahut onuncu günü Yıldıza çıktık.

(2)

^«hife P

A K Ş A M

Son ytdi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmccit, Abdülârit, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddln) devirltrlnda

¥ö2.‘an : SU LK YM AN KANI — Tercüme, İktibas hakkı mahfuzdur —

Tefrika

n o.

248

Sultan Muradın son günlerinde

bir arzusu ve ölümü

Sultan Muradın bendegâm yanından çıkarıldıktan ve muha­ faza tertibatı sıklaştırıldıktan sonra hariçten kitap ve gazete tedariki pek müşkül olmuştu. Giz­ li kitap tedarikine tavassut eden bendegân ve ağalar on kuruşluk şeyi Sultan Murada ve Salâhad- din efendiye bir kaç misline male- derlerdi. Yunan muharebesine ta­ kaddüm eden bir, iki sene esna­ sında tazyik bir kat daha artmış­ tı. Çirağana kitap ve gazete it­ haline artık yol ve imkân buluna­ mıyordu.

Yunan muharebesinde bir gün Çırağan kapıcısı Abdülezel paşa­ nın kahramanlığını yazan bir ilâ­ ve almıştı. Kapıcı bu ilâveyi kü­ çük ağalardan birine gösterir; ağa alıp şehzade Salâhaddin efendi­ nin baş kalfası Tirandez kalfaya, kalfa şehzadeye verir; efendi de babasına okur. Sultan Murat:

— Bunu niçin aldılar. Sonra kendilerine bir fenalık gelmesin!

Der.

O akşam mutat üzere haşmüsa- hip Cevher ağa gelir.

Nöbetçi ağaya:

— Bugün ne var, ne yok? Diye sual edince ilâve meselesi anlatılır. Cevher ağa ilâveyi içe­ riye veren ağaya:

— Bunu ne cesaretle verdin? Efendimize (Sultan Hamide) ar- zetmeğe mecburum.

Diye tekdir eder. Öteki ağa da: — Bunda ne var? Padişahımı­ zın, ordumuzun muvaffakiyetidir!

cevabını verir. Cevher ağa mese­ leyi Abdülhamide arzeder. Bu de­ fa Abdülhamit mütecahilâne:

— Şimdiye kadar hiç gazete, kitap verilmiyor muydu?

Sualini irat eder. Menfi cevap alınca:

— Memlekette çıkan kitap ve gazeteler verilsin! diye irade eyler.

Bundan böyle Sabah, İkdam, Tercüman gazeteleri serbesçe alı­ nır olmuştu. Baltacı Mustafa da sahaflardan, Babıâli kitapçıların­ dan türkçe kitaplar alıp getirirdi. Sultan Muradın kızı Hatice Sul­ tan ile damadı Kemaleddin paşa­ nın âşikane münasebetlerde bu­ lundukları Naime Sultana ve A b­ dülhamide ihbar olunduğu sırada bir gün Hatice Sultan Yıldız sa­ rayına gelmişti. Kalfalar bir vesi­ le ile elinden çantasını aldılar; ıraştırdılar. İçinde bir takım haplar

ve Kemaleddin paşanın mektup­ ları çıktı. Mesele açığa vuruldu ve tabiatile büyüdükçe büyüdü. Gû­ ya bu haplar zehirli idi. Hatice Sultan bunlarla Sultan Hamidi zehirleyip öldürecek, tahta gene babası geçince Kemaleddin pa­ şa zevcesinden, Hatice Sultan ko­ casından ayrılarak evlenecekler, Kemaleddin paşa sadnâzam, Yıl­ dız Arnavut taburlarının kuman­ danı ve Kemaleddin paşanın dos­ tu Osman paşa serasker olacaklar idi!

Abdülhamit bütün bu olmıyacak ihtimallere vücut vermiş görün­ dü. Haplarla mektupları başmüsa- hip Cevher ağaya tevdian Çıra-

^ana gönderdi. Cevher ağa Şa-n kadım harem dairesiŞa-ndeŞa-n

çağırıp yanan daireye - mebu- san dairesi- götürdü. Cevher ağa:

— Efendimiz diyor ki: Kızını­ zın haline bakın. Bana ne yapmak istiyormuş! Hatice Sultanın bu fikirlerde bulunduğundan vaktile haberiniz var mı idi? diye bir çok suallerle Şayan kadını tazyik etti. Fakat bittabi bir şey öğrenemeden avdet eyledi.

Merak içinde kalmış olan Sul­ tan Murat Şayan kadından Cev­ her ağanın ne istediğini sordu. Şa­ yan kadın kocasını sıkmamak için evvelâ söylemedi; fakat Sultan Muradın ısrarı ve zorlaması üze­ rine hali anlatmak mecburiyetin­ de kaldı.

Sultan Murat, talii iktizası, her fenalığın, her şiddet ve tecebbür eserinin Osmanlı tahtım işgal eden küçük biraderinden gelmesine karşı mütevekkilâne davranmak yolunu tutmuştu. Tarihen mağdur vaziyetini değiştirecek hareketler kendisinden nasıl sadir olmuyor ise

ailesi efradının da öylece Sultan Hamide dokunacak ve tazyik ted­ birlerini mazur gösterecek mua­ melelerden müçtenip bulunmala­ rını arzu ederdi.

Kızının bu halinden pek mü­ teessir oldu.

— Bunu da mı yaptı? Şimdiye kadar ben haysiyetimi muhafaza ettim. Benim ölümüme sebep Ha­ tice olacak!

Diye telehhüflerde bulundu.)

Sultan Muradın ölümü

Sultan Murat Çırağan sarayın­ da (28) sene mahbusiyet hayatı geçirdikten sonra 1322 cemazi- yülevvelinin 17 inci günü - 1904 ağustos - vefat etmiştir.

Sultan Murat şeker illetine müp­ telâ olmuştu.

Son günlerde kendisini tedavi eden Etfal hastanesi sertabibi İb­ rahim paşa ölümü intaç eden has­ talığının dizanteri olduğunu söyler­

di. Veremden öldüğünü söyliyen- ler de varsa da resmî tebliğde şe­ ker illetinden vefat ettiği zikredil­ miştir.

Ölümünden iki ay kadar evvel hastalık şiddetlendi. Şehzade Sa­ lâhaddin efendi babasının halinin duyulmasını arzu etmiyordu. Ba­ basına verdiği ilâçları kendi na­ mına yaptırtıyordu. Ancak hasta­ nın vaziyeti günden güne ağır­ laştı.

Nihayet ölümünden bir ay ka­ dar evvel Sultan Murat oğluna:

— Oğlum, hastalığımın önü alı­ namıyor; kendim de vaktimin ta­ mam olmakta bulunduğunu hisse­ diyorum. Sonra mesuliyet altın­ da kalırsınız. İcap edenlere (Sul­ tan Hamidin namını ağza almadı) malûmat verin.

Dedi. Salâhaddin efendi bahası­ nın emrini Mevhibe kadmefen- diye bildirdi.

Sultan Muradın son aylarında başmüs&hip Cevher ağa artık Çı- rağan muhafızlığından çekilmiş, yerine Sürür ağa kaim olmuştu.

Mevhibe kadın halden Sürür ağaya malûmat verdi.

Sultan Muradın ziyade hasta olduğunu anlayınca Sultan

Ha-mitte büyük biraderine karşı şef­ kat hisleri kabardı!

Doktor Rıza paşa aldığı irade üzerine ciddiyetle tedaviye baş­ ladı. Hastanın halinde bir derece salâh görüldü.

A caba hastalık bir desise mi idi?

Mabeyincilere iş çıktı. Hasta­ nın halinden padişaha haber ye­ tiştirmek için Çıraganla Yıldız arasında mekik dokudular.

Saray etibbası da takip edilen tedavi tarzı hakkında Rıza pa­ şadan malûmat alarak maruzatta bulunuyorlardı.

Sultan Hamidin en ziyade em­ niyet ettiği Etfal hastanesi serta­ bibi İbrahim paşa Rıza paşadan sonra tedaviye memur edildi.

Fakat hastalık artık vücudu bi­ tirmişti.

Büsbütün ağırlaştığı sırada bir gün başmüsahip Cevher ağa gele­ rek Abdülhamitten selâm getirdi. Abdülhamidin:

— Merak etmesinler; elimden geldiği kadar kendilerini kurtar­ mağa çalışacağım! Bir arzuları varsa yerine getireyim!

Dediğini bildirdi. Sultan Mu­ rat gülümsedi; duvara bakarak:

Günümü kaybettim. Bilmek ister­ dim ! cevabından başka bir söz söylemedi.

Sultan Muradın yatağına karşı duvarda bir (devvar takvim) du­ rurdu. Artık işlemiyordu; birade­ rinden son istediği böyle bir tak­ vim idi. Fakat bu da verilmedi, ölümünden iki gün evvel iyileşi­ yor gibi göründü.

Salı gecesi sabaha karşı vefat etti.

Doktor İbrahim paşa o sabah padişaha «büyük biraderinin» ölüm haberini götürdü.

(Arkası var)

î

— Â K B A

Kitap Evinin birinci şubesi Maarif vekâleti karşısında açıldı. Her lisandan kitap, mecmua ve gazeteleri en mü­ sait şeraitle A K B A müessese- lerinde bulursunuz. Kırtasiye­ nizi en ucuz olarak burada temin edersiniz.

AKBA merkezi: Telefon 8377 „ birinci şube: „ 1161 „ ikinci şube: Saman pazarında

gjg§T“ A K Ş A M kitaphanesi

neşriyatını A K B A müessese- terinde bulabilirsiniz.

il....— ^

Meccani dikiş, biçki ve

nakış dersleri

Cumhuriyet Gençler mahfelin- den: Mahfelde yalnız hanımlara mahsus meccani (dikiş, biçki ve her nevi nakış) dersleri açılmış­ tır. Derslere 15 mart 934 per­ şembe günü saat 14 de başla­ nacaktır. Dersler her hafta per­ şembe günleri saat 14 den 17 ye kadar mahfelin Beyoğlunda, To- katiıyan arkasında, Cumhuriyet Halk fırkası merkezindeki daire­ lerinde verilecektir.

Kayıt 15 marta kadar her gün saat 14 ten itibaren mahfel mer­ kezinde yapılmaktadır. Arzu edenlerin üç kıta fotoğraf ile müracaatla kayıtlanma icrası.

(3)

' • ~ - • .

Sahife^İO >'S A K Ş A M

Mahmut, Abdalmecit, AbdtilArin, Murat, Abdülhsmit, Reşat, Vahi d cd din) devirlerinde

Sultan Muradın cenazesi beş on kişi

tarafından nasıl kaldırıldı?

Sultan Muradın ölümü haberi Abdülhamldi şüpheden kurtara­ madı. Mabeyincilerle beraber bi- rioiri üzerme doktorlar gönderdi. İlk geien mabeyinci Faik bey ile doktor Kamburoğiu oldu. K am - buroğlu Sultan Muradın hakika­ ten vefat eöip etmediğini tayin için ay^jina, kaba etine üç yerin­ den iğne soktu.

Kamburog îunu takiben Hay­ darpaşa hastanesinden Ahmet bey, sonra Yıldız sarayı doktorla­ rımsan Sait paşa ile diğer doktor­ lar hep ayrı, ayrı geldiler; birer, birer muayene ettiler.

Sultan Muradın naşı vefatından sonra bir gün ve bir gece daha Çı- rağanda kaldı.

Sultan Murat:

(Cenazeme kimse gelmesin, maiyetimde bulunmuş olanlar be­ ni alıp Yahya efendi dergâhına defnetsinler.)

Diye vasiyet eylemişti. Kendi­ sinin^ bu dergâha intisabı olduğu söylenirdi.

Mevhibe kadmefendi ile şehza­ de Salâhaddin efendi bu vasiyeti üçüncü musahip Nadir ağaya söy­ lediler. O da arzetti. Abdülhamit kabul ederek cenaze alayının bir padişaha lâyık ihtiramat ile ter­ tip olunmasını mabeyinci A rif be­ ye irade etti.

Az sonra Ebulhüda efendi hu­ zura girdi. Padişah ile şeyh ara­ larında ne konuşlularsa konuştu­ lar.

Sabık padişaha tantanalı cena­ ze alayı yapılmasından vazgeçil­ di.

Beşinci Sultan Muradın tabut içinde naşı bile Sultan Hamidin vehmine, vesvesesine dokunuyor­ du.

Ya cenaze alayı bahanesile müf­ ritler bir nümayişe kalkışırlar ise...

Fehim paşa cenaze alayına ne­ zarete memur oldu.

Sultan Muradın validesi ya­ nma Yenicamie gömülmesi hak­ kında ikinci irade tebliğ olunun­ ca cenaze yanan mebusan daire­ sine götürüldü. Kiler gibi bir taş­ lıkta şerir üzerine konuldu.

Zülüfiü İsmail paşa buraya gel­ di. Sultan Muradın başını az kal­ mış saçlarından tutarak bir defa kaldırdı; sonra yere bıraktı.

Cenaze Yahya efendi dergâhı şeyhlerinden Abdullah efendi ta­ rafından gasledildi. Yıkamak için gelenlerin yanında ne lif var idi, ne sabun. Bu levazımı Beşiktaş muhafızı Haşan paşa sonradan aldırttı.

Cenaze saltanat kapısında as­ ker tarafından selâmlanmak ikti­ za ederken koltuk kapıdan çıka­ rıldı.

Sultan Murada senelerce hiz­ met ederek nezaketine, lütuf ve hilmile muamelesine alışan, bu akıbetten ve halden pek ziyade müteessir olan harem ağalan göz yaşlarını bile gizlemek mecburi­ yetinde kaldılar.

Bunlar cenazeye refakat te ede­

mediler. Cenaze alayında ancak Çırağanın tüfekçileri, külhancıla­ rı, bekçileri bulundu.

Cenaze Rehber istimbotuna ko­ nuldu; Sirkeci iskelesine çıkarıldı.

Sultan Muradın cenaze namazı kalabalık olmasın diye Yenicami- de bile kılınmadı. Tabut gümrük­ teki Hidayet camii avlısma iki küfe üzerine konuldu!

Üç ay Osmanlı tahtında kalmış, ancak bir kaç gün aklı başında saltanat sürebilmiş, sonra iyileşe­ rek seneler ve senelerce Çırağan sarayında mahpus kalmış bu padi­ şahın cenaze namazı beş, on kişi tarafından işte böyle kılındı!

Sultan Murat vefat edince üçün­ cü musahip Nadir ağa Çırağana gelerek Sultan Mecidin Sultan Murada vermiş olduğu murassa nişanları alıp götürdü.

Sultan Muradın vefatından kırk gün geçti. Şehzade Salâhaddin efendi Abdülhamit ile görüşmek istedi.

Bir gün Çırağan bahçesinde ay- Iandos ağacının altında oturuyor­ du. Muhafız Sürür ağayı çağırttı: — Babamla amcam arasında ailemize de şamil olan bürudet babamın vefatile ortadan kalk­ mıştır. Ben amcamı görmek iste­ rim.

Dedi. İrade çıktı. O akşam saat ezanı on iki raddelerinde Yıldız­

dan bir tüfekçi ve başmüsahip Cevher ağa bir araba ile şehzade­ yi alıp huzura götürmeğe geldiler. A ş kapısında bir nöbetçi ağa

Salâhaddin efendiyi selâmladı; dış kapıda duran Beşiktaş muha­ fızı Haşan paşa ile zaptiyeleri ise selâm vermediler! Salâhaddin efendi Mecidiye karakolu önün­ deki demir kapıdan Yıldıza gitti. Abdülhamit Salâhaddin efen­ diyi görünce iltifat etti; okşadı; ihsan olarak 600 altın da verdi.

Salâhaddin efendi romatizma­ dan muztaripti.

Çırağana avdetinin ertesi günü sabahleyin Kâğıthane imamının oğlu kırmızı sakangu içinde bir şey getirdi.

Amcası yeğenine romatizma ilâ­ cı da göndermişti.

İmamzade bunu: — Tesiri mücerreptir!

Diye şehzadeye takdim etti. Bu da Abdülhamidin Sultan Murat ailesine karşı diğer bir şef­ kat eseri idi!

Sultan Muradın ölümünden son­ ra dairesindeki kalfa ve cariye- Ierden hiç biri Salâhaddin efendi yanında kalmak istemedi.

Abdülhamit bunlardan on üçü­ nü çırağ ederek çıkardı; Bursaya gönderdi. İhsanlar verdikten ma­ ada eskilerine biner, gençlerine beşer yüz kuruş çıraklık maaşı tahsis eyledi.

Bursa valisi Reşit Mümtaz paşa bunlara hüsnü muamele ederek gençlerini münasip adamlarla ev­ lendirdi.

Sultan Muradın diğer kalfa ve cariyeleri de Medineye gönderil­

diler. (Arkası var)

ııuu3ii(fHi»ıııiiiiiiıııiiiiiiiiUiitıımumuıuiiuıuiii!iıııutııuıııuiuiiHuıcuııuıuıııuıuıuuffiiiiiuıuıuiiiıu»(iHmıui4iiiuniiiitmiuııuınıuııaıııiixı

Rayiştag yangını maznunlarından olup beraet eden üç bulgar birkaç gün evvel serbest bırakılmış, bunlar Rusyaya gitmişlerdi. Bunlardan başka Torgler isminde eski bir alman mebusu da beraet etmiştir. Fakat kendisi henüz serbest bırakılmamıştır. Torglerin hapisanede öldüğü rivayet edildiğinden Alman hükümeti gazete fotoğrafçılarını hapishaneye göndererek sabık mebusun yukarıdaki resmin! çektirtmiştir.

(4)

Sahtfe 8

L J

j

)

J

*J>

¿ S

A K Ş A f e

Ş ” ! « « » P » ^ h (IWinci Mahmut, Abdülmeeit, AbdfllAzlı, Murat, Abdüîhamit, Reşat, Vahideddln) devirleriude

Tefrik«

no

. 250

Yazan : SÜLEYM AN KANI Terdim«, iktibas hakkı mahftızdar

-Sultan Muradın kızları nasıl

evlendirildiler, nasıl boşandılar?

Sultan Murat Çırağanda mah- pusiyet âleminde seneler geçirir­ ken kızları Hatice, Fehime, Fat­ ma sultanların evlenme çağları da geçiyordu.

Vakıa gayet iyi musikişinas olan Sultan Murat kızlarının sıkılma- ması için saz fasılları gibi eğlen­ celerle vakit geçirmelerini isterdi. Fakat kızların bütün ömürleri bit­ tabi bu kapalı dairede geçemez­ d i; evlendirilmeleri lâzım idi.

h at:ce ve Fehime sultanlar can s:kıntısile babalarına kar şı bi­ le lüzumu kadar riayetkâr davran­ mıyorlardı. Hatice sultanın vali­ desi Şayan kadın ile aralarına so­ ğukluk girmişti.

Şayan kadın bu bale nihayet vermek üzere sultanların evlen­ dirilmelerine pek ziyade lüzum görüyordu.

Kızlar da artık evlenme arzula­ rını açığa vurmağa, ısrar eyleme­ ğe başladılar. Abdülhamide ha­ berler isal edildi.

Abdüîhamit:

— Dışarı çıkarsanız bir daha Çırağana dönmek istemiyecek mi­ siniz?

Diye sultanlardan teminat arat­ tı. Bunlar da:

—- H ayır! Babamız sensin! Cevabını gönderdiler. Fakat iş uzadıkça uzuyordu. Nihayet A b- dülhamitten:

— Talip arıyorum. Fakat kim­ se istemiyor!

Cevabı gelmesi üzerine Hatice sultan:

— Beni Nadir ağaya (üçüncü musahip), Fehimeyi de Selim ağa­ ya (dördüncü müsahip) veremez mi?

Diyerek Çırağanda kapanıp kal­ manın kendileri için ne büyük azap teşkil eylediğini, burada böyle mahpus hayatı sürmekten ise birer harem ağasile evlenmeği tercih eylediklerini anlattı.

Sultan Murat tarafından da A b ­ dülhamide:

— Kızlar kaldı. Bunlar evlen­ dirilsin!

Haberi gönderildi.

Bunun üzerine üç sultan Çıra- gandan alındı ve Yıldız sarayın­ da kendilerine daire gösterildi.

Abdülhamidin bu biraderzade- lerine haremi hümayunca «misa­ fir sultanlar» denildi.

Bunlardan Hatice sultan pek alafranga meşrep idi. Bittabi ha­ remi hümayunun bu misafir sul­ tanlarla münasebette bulunması padişahça hoş görülmezdi.

Hatice sultan Yıldızda bu mi- safiret günleri uzadıkça çok sıkı­ lıyordu. Nihayet gönlünü güzel bir habeş harem ağasile eğlendir­ mek yolunu tutmuştu!

Zaten bu gen harem ağası en­ damındaki zarafetle sarayda bjr çok kadınların nazarını celbedi- yordu. Hatice sultan da onu elmas yüzükler, kıravat iğnelerde süslü­ yordu. Plâtonik muhabbet ve flört ancak bu kadar olabilirdi!

Haremi hümayunca sultan Mu-t kızlarının bir an evvel evlen­

dirilip çıkarılmaları iltizam edili­ yordu.

Bu misafir sultanların kocaları­ nı Abdüîhamit intihap edecekti.

Abdülhamidin kadmefendile- ri ve ikballeri bunun için her fır­ sattan efendilerini tazyik ediyor­ lardı; Abdüîhamit koca bulama­ dığından itizar ve taaîlûl ettikçe kızıyorlardı.

Kendi kızlarını maruf paşaza­ delerle evlendiren padişah bira­ derinin kızlarını hiç bir vezir ve müşürünün oğullanna vermeğe razı olmuyordu.

Refik beyle evlendirilen Fatma sultanın düğünü ve hayatı gürül­ tüsüz geçti.

Fakat Fehime, bilhassa Hatice sultanlarınki böyle olmadı.

Fehime sultana mabeyin şifre dairesinde Galip, Hatice sultana enderonda yetişmiş Vasıf beyler namzet olmuşlardı.

Abdüîhamit mabeyin şifre kâ­ tibi Asım bey marifetile Galip ve Vasıf beylerden aldırdığı fotoğ­ raf ilerini (1 ) iki misafir sultana göndermişti. Bunlar namzetleri­ nin. kimler olduğunu öğrenince kabul etmek istemediler.

— Kendi kızım Gazi Osman paşanın oğluna verir de neden bi­ zi , ; . "7/ enderonlunun oğullanna vermek istiyor!

Diye itiraz ettiler... Şifre kâ­ tibi Asım bey de namzetliği boz­ mak istedi ise de Abdüîhamit razı olmadı.

(Burada ilânihaye oturamaz­ lara ! İşte bu gençlerden münasibi­ ni bulam ıyoruz!)

Cevabile evlenmelerini tesri etti. Nihayet kalfalar iki misafir sul­ tanı İrza ettiler.

Abdüîhamit Ortaköyde

bunla-(1) Vasıf beyin fotoğrafisindekl tavrım beğenmiyen Abdüîhamit bu damadı ikinci

bir resim çıkartmağa mecbur etmişti.

ra yalılar tahsis etti; mükemmel cihaz hazırlattı.

Düğün yalılarda yapıldı. Fakat Fehime ve Hatice sultanlar koca­ larını altı ay hareme kabul etme­ diler. Sonra (a ba) larmm nasi­ hatlerini dinliyerek kabule razı oldular.

Hatice sultan daima babasının kendisine verdiği gerdanlığı ta­ kar, gelinliğinde Abdülhamidin verdiği gerdanlığı boynuna iliştir­ mez idi. Abdüîhamit Hatice sul­ tanın bu hareketini V asıf beyden öğrenince kızmış, bir müsahip göndererek hediyesini geri almak istemişti.

Hatice sultanla Vasıf beyin yıl­ dızları hiç barışmamış, V asıf bey gene selâmlığa rücua mecbur kal­ mış, fakat Abdüîhamit bir türlü ayrılmalarına müsaade etmemiştir.

Nihayet Sultan Reşat zamanın­ da Hatice sultan yalısına yakın

(Çıngıraklı bostanı) zevcine ter­ ke muvafakatle aralarında talâk vaki olmuştur.

Fehime sultan da Galip beyden ayrılmıştır.

Gerek Fehime, gerek Hatice sultanlar bundan sonra Sultan Re- şadm tensibine mukarin olmıya- rak (bu defa istediğimize vara­ cağız) diye arzu ettikleri beylerle evlenmişlerdir.

Fehime sultan umumî harp mü­ tarekesinde İstanbulu işgal eden ■ecnebi zabitlerine salonunu aç­

mıştı. Bu salon o zaman pek mu­ teber ve revnaklı idi!

(Arkası var)

Haftada 30 saat

Vaşington 7 (A .A .) — Mümes­ siller meclisi iş komisyonu İktisa­ d î kalkınma idaresinin nezareti al­ tında bulunan sanayiler için otuz saat iş haftasını ittifakla kabul etmiştir. Fakat işçi azlığı gibi hu­ susî vaziyetler için ihtiyat kayıt­ ları da konulmuştur.

Çankırıda kış sporları

Çankırı gençliğinde günden güne artmakta olan bir spor isteği göze çarpmaktadır. Top taburunun kıymetli kumandam Yaknp beyin teşvik ve müzaharetile her fırsatta sürek avları tertip edilmekte ve kış sporlarına pek müsait olan Çankırı dağlarında günlerce devam eden hareketler görülmektedir. Gönderdiğim resim geçen hafta Hacet tepe sırtlarında yapılan kayak ve karda yürüyüş spor­ larına ait bir gruptur. Buna iştirak edenlerin ekserisini zabitan idman yurdu azası ve avcıları teşkil etmektedir. Resimde X işaretli zat tabur kumandanı Yakup ve ayakta sivil elbiseli de avcılar kulübü umumî kâtibi Rifat beylerdir.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi T a h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçen hafta Haşan Pulur Çeş­ me’den telefonla aradı: “Müzeyyen Senar’ın kasetini alıp mutlaka dinle, çok güzel olmuş” dedi.. Diski bu günlerde piyasaya

Iş öyle popüler bir hale geldi ki, 15 yaşında hiç emek vermeden baba parasıyla çok pahalı aletler edinip ben moda fotoğ­ rafçısı olmak istiyorum diye ortaya

Remzize Asım Rüveyde Saffet Seher Sinem Kız Sırrı Sıtkı Si'ıheyla Muhterem Siin büle ş.. Şaziye Şaziye Berin Şehri bamı Şeref Şeref Bacı Şerife Şerife Ziba

Ön sahne elemanlarının bu değişkenliği, sah­ ne mekanik ve elektrik tesisatı ile bir­ likte, büyük opera ve müzikal tiyatro kü­ çük ve büyük tiyatro,

[r]

Key words: Oper heart surgery, chronic renal failure, ultrafiltration T ürk Nefroloji Derneğinin yayınlarına göre ülkemizde düzenli hemodiyaliz programında olan kronik

Tevfik Fikret Rübab-ı Şikeste’de ara sıra şiirler de yazarak bir çok hayaller ku­ ran «Seza» manzumesinde şu mısralariyle bunu çok iyi

Çünkü, Leon Hancıyan i- le Ahmet Rasimin ahbaplığı onun Bakırköyiinden, Kadıkö ye taşınmasından sonra baş­ lar ki, bu o kadar eski sene­ lere kadar