• Sonuç bulunamadı

12-13 yaş ergenlerde öfke ve öfke dışavurumunun depresyon düzeyleriyle ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "12-13 yaş ergenlerde öfke ve öfke dışavurumunun depresyon düzeyleriyle ilişkisi"

Copied!
83
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI KLİNİK PSİKOLOJİ BİLİM DALI

12 -13 YAŞ ERGENLERDE ÖFKE VE ÖFKE DIŞAVURUMUNUN DEPRESYON DÜZEYLERİYLE

İLİŞKİSİ (Yüksek Lisans Tezi)

Tezi Hazırlayan: Haşim DURAR

İSTANBUL 2017

(2)

T.C.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI KLİNİK PSİKOLOJİ BİLİM DALI

12-13 YAŞ ERGENLERDE ÖFKE VE ÖFKE DIŞAVURUMUNUN DEPRESYON DÜZEYLERİYLE

İLİŞKİSİ (Yüksek Lisans Tezi)

Tezi Hazırlayan:

Haşim DURAR

Öğrenci No:

140790171

Danışman:

Yrd. Doç. Dr. Hakan Karaş

İSTANBUL 2017

(3)
(4)
(5)

Adı ve Soyadı : Haşim DURAR

Danışmanı : Yrd. Doc. Dr. Hakan Karaş Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans 2017

Alanı : Klinik Psikoloji

Anahtar Kelimeler :Öfke, Öfke Dışavurumu, Depresyon, Ergen

ÖZ

12-13 YAŞ ERGENLERDE ÖFKE VE ÖFKE DIŞAVURUMUNUN DEPRESYON DÜZEYLERİYLE İLİŞKİSİ

Bu çalışmanın amacı ergenlerde öfke ve öfke dışavurumunun depresyon düzeyleriyle ilişkisinin incelenmesidir. Veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Anket formu demografik özelliklere ilişkin sorulardan, Sürekli Öfke Ölçeği ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeğinden oluşmaktadır.

Araştırmanın evrenini Özel Kartal Ahmet şimşek Koleji Ortaokul sekizinci sınıf TEOG öğrencileri (12-13 yaş) oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini basit tesadüfi yöntemle seçilmiş 90 öğrenci oluşturmaktadır. Veri analizi SPSS 16 paket programında yapılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde tanımlayıcı istatistiklerden ve ilişki testlerinden ve regresyon analizinden faydalanılmıştır. Çalışma sonucunda, araştırmada yer almış ergen bireylerin sürekli öfke dışavurumu ve içte tutulan öfke düzeylerinin yüksek bulunmuştur. Ayrıca, öfke dışavurumu ve içe tutulan öfke düzeylerinin depresyon düzeyleriyle pozitif yönde ilişkili olduğu belirlenmiştir.

(6)

Name and Surname : Haşim DURAR

Supervisor : Ass. Prof. Hakan Karaş Degree and Date : Master 2017

Major : Clinical Psychology

Key Words :Anger, Anger Expression, Depression, Adolescent

ABSTRACT

RELATIONSHIP BETWEEN ANGER AND BEHAVIOURAL ANGER EXPRESSION AND DEPRESSION LEVELS IN 12-13 YEARS OLD

ADOLESCENTS

The objective of this study is to investigate the relationship of anger and anger expression with depression levels in adolescents. A questionnaire form was used as data collection tool. The questionnaire form consists of questions about demographic characteristics, State-Trait Anger and Anger Expression Inventory and Beck Depression Scale . The population of the study consists of eighth grade students (12- 13 years of age) in Private Kartal Ahmet Şimşek Middle School. The sample of the study consists of 90 students selected using simple random sampling. Data analysis was performed with SPSS 16 software. Descriptive statistics and relationship analysis and regression analysis were used to analyse the data. Based on the results of the study, it was determined that adolescents had high levels of trait anger and unexpressed anger. Results also revealed a positive relationship of anger expression and unexpressed anger levels with depression levels.

(7)

i

İÇİNDEKİLER

Sayfa No.

ÖZ

ABSTRACT

İÇİNDEKİLER ... i

TABLOLAR LİSTESİ ... iii

KISALTMALAR ... iv

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. Öfke ve Özellikleri ... 2

1.1.1. Öfke Kavramı ... 2

1.1.2. Öfkenin Özellikleri ... 2

1.1.3. Öfkenin İşlevleri ... 3

1.1.4. Öfke Duygusunu Ortaya Çıkaran Etmenler... 6

1.1.5. Öfkenin Boyutları ... 7

1.1.5.1. Öfkenin Fizyolojik Boyutu ... 7

1.1.5.2. Öfkenin Sosyal ve Bilişsel Boyutu ... 8

1.1.5.3. Öfkenin Davranış ve Tepki Boyutu ... 9

1.1.6. Öfkenin İfade Edilmesi ... 10

1.1.7. Öfkeyle Başa Çıkma Yolları... 12

1.2. Depresyon ... 13

1.2.1. Depresyon Kavramıve Sınıflandırılması ... 13

1.2.2. Depresyonun Belirtileri ... 18

1.2.2.1. Fizyolojik Belirtiler ... 19

1.2.2.2. Bilişsel Belirtiler ... 20

1.2.2.3. Duygusal Belirtiler ... 20

1.2.2.4. Davranışsal Belirtiler ... 21

1.2.3. Depresyonun Çeşitleri ... 21

1.2.3.1. Majör Depresif Bozukluk (MDB) ... 22

1.2.3.2. Distimi ... 22

1.2.3.3.Çifte(double) Depresyon ... 23

1.2.3.4. İki Kutuplu (bipolar) Bozuklukta Depresyon ... 23

1.2.3.5. Atipik Özellikler Gösteren ... 24

1.2.3.6. Melankolik Özellikler Gösteren ... 24

1.2.3.7. Mevsimsel Gidiş Gösteren ... 24

1.3. Ergenlik Dönemi ... 24

(8)

ii

1.3.1. Ergenlikte Gelişim ... 26

1.3.1.1. Toplumsal Gelişim ... 26

1.3.1.2. Bedensel ve Cinsel Gelişim ... 27

1.3.1.3. Ahlaki Gelişim ... 28

1.3.1.4. Duygusal Gelişim ... 29

1.3.2. Ergenlik Döneminin Alt Boyutları ... 30

1.3.2.1. Ergenlik Gelişiminde Psikanalitik Kuram ... 30

1.3.2.2. Erikson’un Kuramı ... 32

1.4. Ergenlik ve Öfke ... 33

İKİNCİ BÖLÜM YÖNTEM 2.1. Araştırmanın Amacı ... 35

2.2. Araştırmanın Önemi ... 35

2.3. Araştırmanın Hipotezi ... 35

2.4. Araştırmanın Problemi ve Alt Problemleri ... 36

2.5. Evren ve Örneklem ... 36

2.6. Araştırmanın Modeli ... 36

2.7. Araştırmanın Sınırlıkları ... 36

2.8. Veri Toplama Aracı ... 37

2.8.1. Sürekli Öfke Ölçeği ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ... 37

2.8.2. Beck DepresyonÖlçeği ... 38

2.9. Veri Analizi ... 38

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR 3.1. Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular ... 39

3.2. Öfke Algısına İlişkin Bulgular ... 41

3.3. Depresyon Algısına İlişkin Bulgular ... 45

3.4. Öfke ve Depresyon Algısı Arasındaki İlişkiye İlişkin Bulgular .. 47

TARTIŞMA, SONUÇ VE ÖNERİLER ... 49

KAYNAKÇA ... 55

EKLER ... 66

Ek-1: Anket Formu ... 66

Ek-2: İzin Formu ... 72

ÖZGEÇMİŞ ... 73

(9)

iii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo No. Sayfa No.

Tablo 1. Depresyon Ölçeği Puanlaması ... 38

Tablo 2. Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular ... 39

Tablo 3. Hastalık Durumuna İlişkin Bulgular ... 40

Tablo 4. Aile ve Yetiştirilme Durumuna İlişkin Bulgular ... 40

Tablo 5. Öfke Algısına İlişkin Bulgular ... 41

Tablo 6. Demografik Özellikler ve Öfke Algısı İlişkisi ... 42

Tablo 7. Hastalık Durumu ve Öfke Algısı İlişkisi ... 43

Tablo 8. Aile ile yetiştirilme durumu ve Öfke Algısı İlişkisi ... 43

Tablo 9. Depresyon Algısına İlişkin Bulgular ... 45

Tablo 10. Demografik Özellikler ve Depresyon Algısı İlişkisi ... 45

Tablo 11. Hastalık Durumu ve Depresyon Algısı İlişkisi ... 46

Tablo 12. Aile ile Yetiştirilme Durumu ve Depresyon Algısı İlişkisi . 46 Tablo 13. Öfke ve Depresyon Algısı Arasındaki İlişkiye İlişkin Bulgular ... 47

(10)

iv

KISALTMALAR

Akt Aktaran

DSM Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı MDB Majör Depresif Bozukluk

TDK Türk Dil Kurumu WHO Dünya Sağlık Örgütü

(11)

1 GİRİŞ

Ergenlik dönemi birçok özellik bakımından gelişimin yoğun biçimde yaşandığı süreçlerden biridir. Bu dönem içerisinde bireyler yeni fiziksel ve ruhsal özelliklere sahip olmaya ve kendi kimliklerini geliştirmeye başlamaktadırlar. Bu açıdan ergenlik dönemindeki bireylerfiziksel ve ruhsal değişimlerle birlikte sosyal ilişkiler açısından da birtakım değişimler yaşamaya başlarlar. Ergenlik dönemi sürecinde bireyler, yaşadıkları bu hızlı değişimler sebebiyle ruhsal sorunlarla birlikte öfkeyle ilişkili problemlerle de yüzleşmek durumunda kalabilmektedirler.

Öfke toplumsal olarak uygunbir biçimde ifade edildiğinde yararlı bir duygu hali olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ancak öfkenin kontrolü söz konusu olmadığında bu duygu yıkıcı etkilere sahip olabilir. Bireyler tarafından öfke farklı biçimlerde karşılanabildiği gibi farklı biçimlerde de ifade edilebilen bir duygudur. Bu bakımdan öfken içe atılabilmekte, dışa vurulabilmekte veya kontrol edilebilmektedir(Balkaya ve Şahin: 2003: 192).

Ergenlik dönemi sırasında öfke oldukça rastlanan bir duygu hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle ergenlik dönemindeki kişilerin öfkeyi ifade etme biçimlerinde bazı sorunlarla yüzleştikleri bilinmektedir. Bireylerin öfkeyi kontrol edememesi bireylerde ruhsal sorunların açığa çıkmasına neden olabilmektedir.

Öfkenin oldukça fazla rastlandığı ergenlik döneminde kişiler depresyonla yüzleşmek durumunda kalabilmektedirler. Bu durum neticesinde kişiler ergenlik döneminin depresyonla oldukça zorlu geçirebilmektedir. Hatta bazı durumlarda depresyon geçiren ergenler hayatlarını da sonlandırabilmektedirler(Eser ve Üstün, 2011).

Söz konusu olgular nedeniyle ergenlik döneminde öfke ve öfkenin dışavurumun değerlendirilmesi ve bu etmenlerin depresyon düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesi önem arz etmektedir. Bu açıdan bu çalışma üç bölüm altında ele alınmıştır. Birinci bölümde kavramsal çerçeve kapsamında öfke, depresyon ve ergenlik kavramları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde yapılan çalışma kapsamında yöntem konusu ifade edilmiş ve üçüncü bölümde ise bulgular ve yorumlara yer verilmiştir.

(12)

2

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. Öfke ve Özellikleri

1.1.1. Öfke Kavramı

Türk Dil Kurumu öfke sözcüğünün anlamı “engellenme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi” biçiminde ifade edilmektedir (TDK, 1997).

Ancak burada dikkat edilmesi gereken unsur her saldırgan davranışın öfke olmadığıdır. Öfke yapısal açıdan bir duyguyu ifade etmekteyken, saldırganlık öfke kaynaklı veya öfke kaynaklı olmayan bir davranış veya tutumu ifade etmektedir (Fromm, 1984: 17).

Öfke kavramı psikoloji sözlüğünde, bir tehditle maruz bırakılma, kısıtlanma, engellenme benzeri olgularla karşılaşılması durumunda çoğunlukla saldırgan ve olumsuz davranış ile tutumlara neden olan bir duygu şeklinde ifade edilmektedir (Budak, 2000:565).

Köknel (1982) açısından öfke, korku, kısıtlanma gibi istenmeyen durumlar n ortaya neticesinde ortaya çıkan durumu çözüme ulaştırmak ve arzulanmayan durumlardan çıkmak için yapılması gerekenleri yapma imkanı veren bir duygu olarak ifade edilmiştir.

Öfke, bireylerin ihtiyaçlarının, isteklerinin ve arzularının engellenmesi durumunda veya birey bir tehdit, adaletsizlik, haksızlık yaşaması durumunda açığa çıkan bir duygudur. Bu açından öfke, bireyin karşıdaki insanlara bir uyarıda bulunmak ve bireyin kendi varlığını muhafaza etmek maksadıyla ortaya koyduğu bir duygudur (Gençdoğan, ve diğ., 2007).

1.1.2. Öfkenin Özellikleri

Öfkenin bireyin kısıtlanması, bireyin haksızlığa uğraması veya istediklerini elde edememesi durumlarında sergilediği bir tepki olduğu ortaya çıktığı bilinmektedir.

Öfkeher ne kadar olumsuz bir nitelik taşıyor gibi gözükse de, öfkenin aynı zamanda

(13)

3

bireyi tehdit ve tehlike içeren durumlara hazırlama işlevi de vardır. Yapısal açıdan değerlendirildiğinde öfke oldukça doğal bir duygudur. Fakat öfkenin ortaya çıkış şekli, miktarı ile kontrolü oldukça önemlidir. Bu unsurlar aynı zamanda kişinin psikolojik sağlığıyla birlikte toplumsal yaşamını da etkileyebilmektedir (Aydın, 2005).

Novaco (1975) açısından öfkenin bir takım yararlı yanları bulunmaktadır (Akt.

Ankay, 2002). Bu düşünceye göre öfkebireye kendini enerjik hissettirmektedir.

Bireyin kendini enerjik hissetmesiyle birlikte harekete geçmekte ve bulunduğu ortamı kontrol etme isteğine sahip olmaktadır (Üstün ve ark., 2005).

Mareno (1953), öfke duygusunu, ataletten kurtulma, harekete geçme pozitif bütünleşme aracı olarak değerlendirmiştir. Bu görüşe göre öfke, mevcut şartlardaki yetersizlik ile kırılma hissine yönelik ortaya çıkan doğal bir cevap şeklinde değerlendirilebilir. Öfke hissiyle birlikte açığa çıkan enerji düzgün yönetilebildiğinde, kişinin kendini tanıması, kişinin kendini geliştirmesi açısından birtakım imkanlar ortaya çıkabilecektir (Akt. Bayrı, 2007).

Öfke diğer insanlara negatif duyguların gösterilmesini kolaylaştıran bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. Öfkesini açığa çıkaran kişi, birtakım tepkilerle birlikte diğerlerine yönelik negatif duyguları da sergileme şansı yakalamaktadır (İmamoğlu, 2003).

Öfkenin dışarıya yansıtılması öğrenilen bir olgu olmasından dolayı bu duygunun ifade ediliş biçimi kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişebilmektedir Öfke üzerinde çalışma yapan araştırmacılar farklı pek çok görüşe sahip olsalar da öfkenin sergilenmesiyle alakalı olarak öfkenin içe vurumu, öfkenin dışa vurumu ve öfkenin kontrolü süreçlerinin bulunduğuna dair fikir birliğine varmışlardır (Balkaya, 2001).

1.1.3. Öfkenin İşlevleri

Öfke bireyin istemediği durumlarla yüzleşmesi durumunda açığa çıkan bir duygu ve davranıştır. Açığa çıkan öfke birey açısından istenmeyen birtakım unsurlarının olduğunu göstererek, yaşanılan hal ya da etkileşimden farklı sonuçlar elde edilmesine yardımcı olur. Bireyler öfke duygularıyla birlikte birtakım

(14)

4

sorumluluklarının olduğunu hatırlamakta ve sebeple ilkelerine ve değerlerine daha çok sahip çıkmaktadır. Öfke duygusu özellikle istek ile ihtiyaçlarımızın karşılanamadığı, haklarımızın ihlal edildiği, bazı kötü olguların açığa çıktığı durumlarda bireylere birtakım mesajlar iletmektedir. Öfkenin insanoğlundaki en büyük görevi yüzleşilmesi gereken güç durumlarda bireye kendini savunacak birtakım mesajlar iletme imkanı sunmasıdır. Söz konusu mesajlar üzerinden birey kendini savunma konumuna alarak enerjisini yükseltmektedir (Yılmaz, 2004).

İnsanoğlunun sahip olduğu duyguların tehlike anlarında, zorlu şartlarda, ortaya çıkan üzücü olaylarda bireyin amaçlarına doğru ilerlemesi bakımından işlevleri vardır.

Tüm duygular bireyleri bir yöne doğru hareket etmeye zorlarlar. Duygular bireyleri zorlu koşullara hazırlamakla birlikte bireyin sorunlarla baş etmelerine yardımcı olurlar. Söz konusu duygular içerisinde yer alan öfke de her bireyin yaşamak durumunda kaldığıdoğal bir duygudur. Öfke duygusunun genel olarak negatif biçimde değerlendirilmesinin sebebi, negatif olgular sebebiyle ortaya çıkması ve negatif tutumlar ortaya koymasıdır (Bedel, 2011).

Öfke bütün insanlarda bulunan ve hayatın farklı dönemlerinde ortaya çıkan bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. Öfke kontrolünün olmadığı durumlarda ise öfke kişilere ruhsal, fiziksel, sosyal ve kanuni açıdan bir takım zararlara neden olabilmektedir (Öz ve Aysan, 2012). Ayrıca öfke, giderilemeyen ihtiyaçların bir göstergesidir. Bu açıdan öfkenin temelinde “istediğimi elde edemiyorum” mesajı bulunabilmektedir. Söz konusu bu mesaj farklı biçimlerde ortaya konulabilmektedir.

Özellikle kişinin hakaretlerde bulunması, bağırması, agresif tutumlar sergilemesi gibi öğeler ile mesajlar ortaya konabilmektedir. Gerçekleşmesi pek mümkün olmayan arzular, insanın gururunu kıran etkiler öfkeye neden olabilmektedir. İnsanlar kimi durumlarda bireysel zayıflıklarını saklamak adına öfkeden yararlanırlar. Ayrıca istenmeyen duygulardan da kurtulmak için öfke kullanılmaktadır (Yılmaz, 2007; Akt:

Önem, 2010).

Öfkenin tanınması öfkeyi açığa çıkaran etmenlerin bulunması, öfkenin dışa vurum durumunun öğrenilmesi, bireyin çevresindeki kültürel ve toplumsal öğeleri tanıması ve bireyin kendi inançlarını tanınmasıyla alakalı bir durumdur. Bireyler sadece öfkeleri tanıdıklarında öfkelerinin sağlıklı ve yarar sağlayıcı bir yapı haline

(15)

5

getirebilirler (Kısaç, 1997). Bununla birlikte öfke ile saldırganlık ve düşmanlık arasında ilişki kurmaya çalışan çalışmalarda iki unsur ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki saldırganlık kimi zamanlarda öfke olmadan ortaya çıkabilmektedir. İkincisi ise, her öfkeli birey saldırgan tavır sergilemeyebilmektedir. Burada önemli olan unsur kişilerin kullandıkları savunma mekanizmalarıdır. Bireyler çaresiz olduklarında savunma mekanizması olarak öfkelerini açığa çıkarabilmektedir. Birey kişiliğini ve özsaygısını korumak maksadıyla öfkesine yönelmekte ve böylece koruma mekanizmasını devreye sokmaktadır (Öz, 2008).

Öfke fazla şiddetli ve uzun süreli olmaması halinde yarar sağlayıcı etki yapabilirken yüksek şiddetli ve uzun süreli olması halinde oldukça zararlı olan bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. Öfke, özellikle açıkça sergilendiğinde ve diğer insanlar tarafından negatif olarak değerlendirildiğinde, bireyde düşük benlik saygısına, kişiler arası ve aile içi çatışmalara, sözlü tacizlere ve fiziksel saldırılara ve iş hayatı ile ilgili uyumsuzluklara sebep olabilir. Bununla beraber öfkenin bastırılması, mevcut enerjinin içe yansıtılması olarak değerlendirilebilir. Öfkenin bu şekilde içe yansıtılmasının kişinin kendisine zarar verdiği düşünülmektedir (Yeni, 2010).

Baltaş ve Baltaş’a göre (2008) bir kişi öfkelendiğinde veya kızdığında kendini suçlu görmesi doğru bir tutum değildir. Olması gereken sınırlar içerisinde ortaya konan öfke bir amaca hizmet ederek toplum tarafından kabul görmekte ve sonucunda bireye fayda sağlayabilmektedir. Ancak öfkenin kontrol edilemediği ve ölçüsüz biçimde dışa yansıtıldığı durumlarda ortaya çıkan şiddet hem bireyin kendine hem de bireyin etrafındakilere zarar verir. Olumlu bir şekilde değerlendirilen öfke kişiye enerji ve fiziksel kuvvet vermektedir (Baltaş ve Baltaş, 2008).

Öfke kurulan etkileşimlerde bazı farklılaşmaların olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan öfke saygılı, açık ve dürüst bir şekilde açıklandığında iyi bir iletişim kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum öfkenin yapıcı nitelikler taşıyabildiğini ortaya koymaktadır (Navaro, 2000; Akt: Danışık 2005).

Soyaldın’a göre öfke doğrudan insanlara yansıtıldığında ve bu öfke diğer insanlar tarafından negatif olarak değerlendirildiğinde, bireyin özsaygısı azalmakta, birey fiziksel ya da sözel saldırılara maruz kalmakta ve bireyin sosyal hayatında bazı

(16)

6

sorunlar açığa çıkmaktadır. Bu açıdan birey karşılaşabileceği kültürel ve sosyal tepkiden dolayı öfkesini açığa çıkarmaktan çekinmektedir. Ancak öfkenin içerde tutulması mevcut enerjinin de içerde tutulması anlamına gelmektedir. Öfkenin iç enerji olarak bırakılması ise bireye zarar vermektedir (Soyaldın, 2007). Öfke sonucunda açığa çıkan enerji pozitif bir biçimde değerlendirilebildiğinde ise, öfke sağlıklı bir duygu olarak kabul görmektedir. Söz konusu enerjiyle birlikte kişinin kısa ile uzun dönemli hedeflerini gerçekleştirebilmesi sağlanabilir. Öfke karşılaşılan zorlukları aşmak için hareket etme kuvveti vererek, bireyin kendini kuvvetli hissetmesine imkan tanır. Böylece birey pozitif bir kişilik geliştirir (Terakye, 1998; Akt: Sülün, 2013).

Lerner’e göreÖfke bir işaret görevi üstlenmektedir. Öfke, bireyin hakkının çiğnendiğini, ihtiyaçlarının karşılanmadığını, yürütülen faaliyetlerde birtakım aksilikler olduğunu ortaya koymaktadır (Lerner, 1996: 5). Ancak belirtmek gerekmektedir ki, öfkenin sağladığı enerji kişinin motivasyonunu yükseltmekte, kişinin hedeflerini gerçekleştirmek adına harekete geçmesine imkan sağlamaktadır. Bu açıdan net bir şekilde ortaya konan öfkenin, ilişkilerin geliştirilmesi açısından oldukça katkı sağladığı ifade edilmektedir. (Averil, 1983; Akt: Danışık, 2005).

Netice olarak yapılan çalışmalar öfkenin içeride tutulmasının veya agresif biçimde ortaya çıkarılmasının psikolojik ve fiziksel sorunlara neden olup iş ve sosyal çevrede sorunlara neden olduğunu ifade etmektedir. Bu sebepten dolayı kişilerin öfkelerini tanıması, öfkelerinin kontrol altına alması, öfkeyi pozitif ilişkiler kurabilmesi açısından önemlidir (Danışık, 2005).

1.1.4. Öfke Duygusunu Ortaya Çıkaran Etmenler

Öfke duygusunun ortaya çıkaran etmenlerle ilgili araştırmalardan her biri neredeyse öfkeyi farklı sebeplere dayandırmıştır. Ayrıca bu araştırmalarda bir kişinin öfkelenmesine neden olan unsurun başka bireyde öfkeye neden olmadığını ortaya koymuştur. Dahlen ve Deffenbacher (2001) öfkenin ortaya çıkışıyla alakalı bir kategorizasyon öne sürmüş ve bu kategorizasyona göre öfkenin üç şekilde oluştuğunu ifade etmişlerdir. Dahlen ve Deffenbacher (2001) açısından, öfkeyi oluşturan uyaranlardan birincisi dış uyaranlardır. Buna göre dış uyaranlar kişinin hedeflerine erişmesini engelleyen, bireyin faaliyetlerinin uzamasına neden olan öğeler olarak tarif

(17)

7

edilmiştir. İkinci tip uyaran dış uyarıcıların birey üzerinde açığa çıkardığı etkiler sonucunda ortaya çıkan bireyin geçmişle alakalı çağrışımlarıdır. Söz konusu bu durum travma yaşayan bireylerde rastlanmaktadır. Bireyin önceden yaşamış olduğu travmaya benzer öğelerle karşılaşması durumu kişinin öfkelenmesine sebep olmaktadır. Öfkenin açığa çıkmasına neden olan üçüncü öğe ise iç uyaranlardır. İç uyaranlar sebebiyle ortaya çıkan öfke bireyin fikir, düşünce ve hislerinden dolayı oluşmaktadır. Öfke bazı hallerde farklı hislerin etkisiyle de açığa çıkabilmektedir. (Akt. Özmen, 2006).

Ankay’a göreGenel olarak öfke bir isteğin engellenmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Ancak öfkeyi açığa çıkaran başka birtakım etmenler de bulunmaktadır.

Öfke sonucu saldırganlık açığa çıkabilmektedir. Fakat tüm öfkelerin saldırganlıkla neticelenmesi şart değildir. Bireyler bazı hallerde öfkesini içine atabilmektedir. Genel olarak ise bireylere öfkelerini içe atmamaları tavsiye edilmektedir.(Ankay, 1992: 35- 36).

Spielberger’e (1980) göre bireyler diğer insanlar karşısında özsaygılarını azaltmamaları yönünde koşullandırılmaktadır. Bu fikre sahip olan bireyler ise öfkelenmektedir. Ayrıca kişinin kendini ispat etme çabası içerisinde olması, istediklerini başarabilme fikrinde olması veya kişinin diğer insanların ona engel olduklarını düşünmesi öfkenin oluşmasına neden olabilmektedir (Akt: Özer, 1994).

Köknel engellenmenin öfkeye neden olan faktörlerden en önemlisi olduğunu ileri sürmüştür. Kişinin bir arzusu, isteği ve gereksinimi engellenmesi durumunda öfke duygusunun açığa çıktığını ifade etmiştir (Köknel, 1985).

1.1.5. Öfkenin Boyutları

Öfkenin boyutları üç kısımda ele alınmaktadır. Bunlar; öfkenin fizyolojik boyutu, öfkenin sosyal ve bilişsel boyutu ve öfkenin davranış ile tepki boyutudur.

1.1.5.1. Öfkenin Fizyolojik Boyutu

Öfkenin fiziksel boyutu genel olarak bir engellenme hali söz konusu olduğunda bedende ortaya çıkan fiziksel değişimleri ortaya koymaktadır (Kısaç, 1997: 63).

Öfkenin fizyolojik boyutu, dişlerin ve yumrukların sıkılması, kaşların çatılması, nefes

(18)

8

almada güçlük, burundan soluma, hareketlerin hızlanması, oldukça fazla terleme gibi olgularla ortaya çıkmaktadır (Balkaya ve Şahin, 2003).

Öfkenin fizyolojik biçimde ortaya çıkışında kişilik, cinsiyet ve yaş gibi etmenler etkili olmaktadır. İnat etme, yemek yememe, ağlama, kendine veya etraftakilere zarar verme, keyif verici maddeler kullanma, intikam alma, somurtkanlık yapma, uyuşturucu kullanma gibi öğeler de öfke fizyolojik sonuçları olarak değerlendirilebilmektedir (Ankay, 1992: 36).

Öfke anında kandaki noradrenalin ile adrenalin hormonlarının düzeyinde artış gözlenmektedir. Bu durum bireyde enerji artışına sebep olmaktadır (Şahin, 1997: 84- 85). Öfke sırasında sempatik sinir sistemi daha aktif çalışmaya başlamakta ve bu durum sebebiyle kan basıncı artmaktadır. Bunun dışında idrar ve kanda norepinefrin düzeyinde artış gözlenmektedir (Balkaya, 2001: 19-22).

Öfkenin bir takım fizyolojik belirtilerle birlikte ortaya çıkabilmesi sürecindebelli basamaklar bulunmaktadır. Bunlar basamaklar şunlardır (Kökdemir, 2004: 7-10):

a. Uyarıcı etki öfkeyi harekete geçirir, b. Gerginlikle beraber stres başlar,

c. Enerjinin artmasını sağlayan adrenalin salgısı artış gösterir, d. Terleme ile solunum hızı artış gösterir,

e. Kalp daha hızlı artmaya başlar, f. Kan basıncı yükselir,

g. Beden ve bilinçte “savaş” veya “kaç” tepkisi hazır olur.

1.1.5.2. Öfkenin Sosyal ve Bilişsel Boyutu

Sosyal hayat içerisinde öfke her karşımıza çıkabilmektedir. Farklı topluluk ve kültürlerde öfkenin ifade edilmesiyle alakalı birtakım kurallar bulunmaktadır. Kişiler toplumla kurdukları sosyalleşme evrelerinde öfkenin ortaya konuş biçimlerini öğrenmektedir (Güleç, 2002).

(19)

9

Özer (1994) açısından bireylerin korku, öfke benzeri duygulara kapılmasının nedeni yaşananların doğrudan bireyle alakalı olması değildir. Bu duygular daha çokbireylerin yaşananlarla alakalı edindikleri fikirlerle ile deneyimlerden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan bireyler sahip oldukları fikirler, amaçlar ve değerler kapsamında öfke hissini ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak öfke bireyin düşünce, fikir ve hisselerinden kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır.

Kişilerin sahip oldukları fikirler, düşünceler ve değer yargıları kişinin sosyal ile bilişsel davranışlarına etki edebilmektedir. Bireyin istek ve arzularına ters içerikli bilgiler bireyin öfke sürecine etki edebilmektedir. Bireyin kendini hüsrana uğratıcı kaygıları, düşünceleri öfkeyi ortaya çıkarabilecektir (Nelson ve Jones, 1982).

Sosyal kuramcılar öfkenin ifade edilmesinde sosyal yapılanmanın oldukça etkili olduğunu ifade etmişlerdir. Cinsiyetlerin öfkeye bazı etkilerinin olduğu ileri sürülmektedir. Bazı kesimler açısından erkekler idare eden kişiler olarak ifade edilmekteyken, kadınlar duygusal paylaşımcılar olarak ifade edilmektedir. Bazı görüşlere göre ise öfkenin hükmetme niteliğinin bulunmasından dolayı daha çok erkeklere uygun bir davranış olduğu savunulmuştur. Bunun dışında toplum tarafından kadınların öfkeli olması tasvip edilmeyebilmektedir.Dikkat edilirse cinsiyetlerin öfke sergileme tutumlarında toplumsal cinsiyet kavramı etkili olabilmektedir (Smith ve diğ., 1989).

Kimi toplumlarda toplumsal cinsiyet olgusu kadınların öfkelerini açığa vurmalarını engelleyebilirken, erkeklerin öfkelerini göstermelerine olanak verebilmektedir. Bu açıdan kadınların öfkeleri sergilemeleri anneliğe, kadınlığa yakışmadığı ileri sürülürken erkeklerin öfkelerini sergilemelerinin toplumsal erkeklik normlarını yansıttığı ileri sürülmüştür (Lerner, 1996).

1.1.5.3. Öfkenin Davranış ve Tepki Boyutu

Bireylerin yaşadıkları öfkeye göre öfkeye olan tepkileri farklılık göstermektedir. Bazı bireyler bulundukları sosyal yapının tesiriyle öfkesinin kontrol altına alma veya bastırma yoluna başvururken, bazı bireyler öfkesini farklı biçimlerde ortaya çıkarma yolunu seçerler (Kısaç, 1997: 73-74).

(20)

10

Yaşam koşulları içerisinde öfke farklı tepkilerle dışa yansıtabilmektedir.

Bireyler özellikle öfkelerini sözlü olarak ortaya çıkartabilmektedir. Öfkeli bireylerin başka birine aşağılayıcı, kırıcı, küçük düşürücü sözlerin sarf etmesi, kişiye kaba ve sert sözlerle müdahalelerde bulunulması öfkenin sözel olarak ortaya konulmasını açıklamaktadır. Bu açıdan öfkelenen bireyler sözel olarak diğer insanlara karşı tutum sergilemektedirler (Köknel, 2005: 155).

Bazı insanlar öfkelendiklerinde diğer bireylerle çatışma içerisine girmemek adına kaçınma davranışı sergileyebilmektedir. Bazı bireyler ise üstü kapalı imalı yöntemlerle öfkesini diğer bireylere bildirmektedir. Bu tür davranışlar neticesinde ise çoğunlukla karşı taraf kendini suçlu hissetmektedir (Cüceloğlu, 1982: 203).

Bireyin öfkelendiği kişi bireyin kaybetmekten çekindiği, birlikte bir şeyler yapmak istediği veya bireyin sevdiği biriyse öfkenin içeriye atılması veya bastırılması olası bir durum olmaktadır. Bu şekilde bastırılan öfke kimi durumlarda kaybetme olasılığı olmayan bireylere yansıtılabilmektedir (Gençtan, 1999: 55).

Kişilerin öfkelerini bastırmasının depresyona olan etkilerini inceleyen bir takım çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan bir tanesinde Amerika’da Hutterites mezhebine bağlı Almanların öfke gözlenmemesine rağmen, bu kişilerde depresyon görülme olasılığının daha yüksek olduğuna rastlanmıştır. Bunun dışında öfkesini dışarıya vurmayan kadınlarda depresyon riskinin iki kat artığı görülmüştür. Bir diğer araştırmada İngiltere’de “yüksek tabaka” da depresyon görülme olasılığının daha fazla olduğu görülmüştür. Bunun nedeni bu kişilerin öfkelerinin dışarıya yansıtmaması olduğu belirtilmiştir (Gillett ve Pietroni, 1990: 93).

1.1.6. Öfkenin İfade Edilmesi

İnsanlar öfkelerini değişik biçimlerde dışarıya yansıtmaktadır. Özellikle öfkenin dışavurumunda cinsiyet, toplum kültürü, yaş benzeri demografik özellikler etkili olmaktadır. Bu açıdan öfkenin dışavurumu kültürel, sosyal etmenlerden etkilenmektedir.

Toplumsal kültürde erkek egemen bir yapının olması kadınlar ile erkeklerin farklı biçimlerde öfkelerine dışa vurmalarına sebep olmaktadır. Yapılan bir

(21)

11

araştırmada kız öğrencilerin öfkelerini dışa vurmaları sırasında daha çok kontrollü davrandıkları tespit edilirken, erkek öğrencilerin daha agresif biçimde öfkelerini dışa vurdukları belirlenmiştir (Kaya ve diğ., 2012: 24). İnsanların çevreleriyle kurdukları iletişim ve sosyal yaşamları öfkenin dışa vurulmasına etki ettiği kadar öfkenin şiddetine de etki etmektedir.

Bir araştırmada öfke eğitimi aldırılmış üniversite öğrencilerinin öfke dışavurumları değerlendirilmiştir. Bu eğitimi alan öğrencilerin öfke dışa vurumun daha az olduğu gözlenmiştir. Ayrıca bu uygulamadan 3 ay sonra tekrar bir değerlendirme yapılmış söz konusu eğitimin kalıcı şekilde öfke seviyesini azalttığı sonucuna varılmıştır. Bu araştırma öfkenin dışavurumuna öfke şiddetinin ve öfkenin eğitimle azaltılabilir olduğunu ortaya koymaktadır (Özkamalı ve Buğa, 2010: 55-56).

Eser ve Üstün (2011) yaptıkları çalışmada ebeveynlerin ruhsal yapısı ile ergenlerin öfke davranışları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu çalışmada ergenlerin öfkeyi dışa veya içe yansıtma halleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Ergenlerin öfkelerini dışa vurma tutumlarında ebeveynlerine benzer tutumlar takındıkları gözlemlenmiştir. Özellikle öfkenin dışa vurumu sırasında ergen tutumlarının babalarının tutumlarına benzediği fark edilmiştir. Ayrıca annelerin öfkeyi dışa vurum puanlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir. Bu sonuçların Türk kültür yapısıyla açıklamak daha doğru olacaktır. Türk kültüründe erkek egemen niteliklerin bulunması erkeklerin kadınlara göre öfkelerini daha çok dışa vurmalarına neden olmaktadır(Eser ve Üstün, 2011).

Toplumsal cinsiyet dışında öfke kavramında devamlılık ile durumsallık kavramları ön plana çıkmaktadır. Ayrıca öfkenin kişiler tarafından ne biçimde ortaya konduğu da ayrı bir öneme sahip olmaktadır. Öfke genel olarak insanların denetim altında tutmakta zorlandıkları bir duygu olmaktadır. Genel olarak öfke üç biçimde ifade edilebilmektedir. Bunlardan birincisi bireyin öfkeyi içerisine yönlendirmesidir.

İkincisi bireyin öfkeyi dışarıya yansıtması, üçüncüsü ise öfkenin denetim altında tutulmasıdır (Özer, 1994).

Durumsal öfke, bireyin öfkesini biriktirmesi ve bu öfkesini ani şekilde açığa çıkarmasını ifade etmektedir. Bu tür öfke ikincil duygu şeklinde ifade edilmektedir.

(22)

12

Bu tür öfke sergileyen kişiler öfkeli görülmekte ancak, öfkede incinmiş hisler, yaşanan hayal kırıklıkları, karşılanamamış gereksinimler benzeri öğeler bulunmaktadır (Lulofs ve Cahn, 2000).

Devamlılık arz eden öfke düzeyi yüksek olmasından dolayı bir engellemeyle yüzleşmek durumunda kaldığında, bu öfke oldukça hızlı bir şekilde ortaya çıkabilmektedir. Öfkesi devamlılık arz eden bireylerde öfke bir rutine dönüşmektedir.

Ayrıca bu kişilerin öfkeden kendilerini alıkoymaları çok güç olmaktadır. Bunun dışında bu kişiler öfkelerini ortaya çıkarırken çoğunluk farklı tepkilerin olduğunu kabul etmemektedirler. Öfkelerinin doğru olduğu konusunda ısrar ederler. Öfkeler devamlı yüksek olan bireyler kendilerini öfkelendiren unsurları açıklamakta zorluk çekmektedirler. Kimi hallerde bu bireyler öfkeli olduklarını da kabul etmezler. Bunun nedeni ise öfke seviyesi hep fazla olan bireyin öfkesinin hayat tarzı haline gelmesidir.

(Lulofs ve Cahn, 2000).

Öfkenin yönetiliş biçim oldukça önem arz etmektedir. Bireylerde öfke farklı biçimlerde açığa çıkmaktadır. Bazı yazarlara göre öfke genel olarak içe vurum, dışa vurum ile öfke kontrolü biçiminde ortaya çıkmaktadır. Öfkenin dışa vurulması davranışsal, tutumsal ya da sözel olarak öfkenin diğerlerine yansıtılmasıdır. İçe vurum ise bireyin öfkesini bastırması anlamına gelmektedir (Eser, Taşçı ve Üstün, 2011).

Bireylerin öfkesini içine atması hali, öfkenin fonksiyonlarının orta çıkmasına mani olunarak öfkenin bireyin kendisine yansıması halini ifade etmektedir. Öfkelerini içine atan bireyler öfkeli olduklarını oldukça zor kabul ederler. Bu bireyler öfkelerini pasif biçimde sergilerler. Genel olarak somurtma, surat asma benzeri davranışlarla öfke dışarı yansıtılmaktadır. Bu kişiler diğer insanların onları anlamasını isterler. Fakat diğer insanlar bu bireyleri anlamadığı için çoğunlukla hayal kırıklığı yaşarlar. Bu kişiler öfkelendiklerinde saldırgan davranış sergilemek yerine öfkelerini açıklayabilecek şartları ararlar (Lulofs ve Cahn, 2000).

1.1.7. Öfkeyle Başa Çıkma Yolları

Bireyin öfkeyle baş edebilmesinin ilk yolu bireyin öfkeli olduğunu kabullenmesidir. Birey tarafından kabul edilmeyen öfke bireye ve çevresindekilere daha fazla zarar verecektir. Çoğunlukla insanlar öfkeli oldukları söylemekten ve

(23)

13

kabullenmekten kaçınmaktadırlar. Öfkesini kabullenmeyen birinin öfkesinin sebebini belirleyebilmesi mümkün değildir. Öfkesini kabul etmeyen biri tanıdıklarını hayal kırıklığına uğratacak ve bazı tepkiler alacaktır. Ayrıca bu kişinin davranışları diğer insanlarca anlaşılamayacaktır (Baltaş ve Baltaş, 1996: 284).

Öfkenin yarar sağlayabilmesi ve denetim altında tutulabilmesi için ilk önce kabul edilmesi, nedenlerinin anlaşılması ile makul bir biçimde açıklanmasının sağlanması gerekmektedir. Öfkeyle başa çıkabilmek adına ödüllendirme, olumlu pekiştirme benzeri metotlar oluşturulmuştur. Ancak bu metotlarda genel olarak bireysel kontrol ile duyguların düzenlenmesi unsurları göz önünde bulundurulmamıştır. Genel olarak beceri yoksunluğu olarak düşünülen hallerde ise edimsel metotlar benzeri metotlar denenmiştir (Dwivedi ve Gupta, 2000).

Bazı durumlarda öfke yaşamdaki bazı sorunlar sebebiyle ortaya çıkabilmektedir. Bu durumdan ilk başta sorunların ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağına bakılmalı, ortadan kaldırılabilecek sorunları ortadan kaldırmak için çeşitli girişimlerde bulunmalı, ortadan kaldırılamayacak olanlarla yüzleşilmelidir.

Kişi öfkelendiğinde öfkeyle alakalı çıkmazları düşünmesi durumunda öfkesi daha da artacaktır (Kökdemir, 2004).

Öfke ile başa çıkmaaçısından mizah etkili bir yoldur. Mizahla öfkenin şiddetinin düşürülmesi mümkün olabilmektedir. Hayata daha olumlu bakmayı sağlayan mizah ile öfkenin aynı anda var olması pek mümkün olmamaktadır. Ayrıca mizah sorunları görmezden gelmekten çok, mizah sorunları farklı açılardan değerlendirmek anlamına gelmektedir (Yavuzer, 2003).

1.2. Depresyon

1.2.1. Depresyon Kavramıve Sınıflandırılması

İnsanlar eski zamanlardan beri bir takım duygusal bozukluklar yaşamaktadırlar. Yani insanlar bir şekilde duygusal olarak depresyonla neredeyse her dönemde karşılamışlardır. Bu sebeple depresyon toplumda her zaman yaşayan olgu olarak karşımıza çıkmaktadır (Köknel, 1989).

(24)

14

Depresyon kelime anlamı olarak çöküş demektir. Bu rahatsızlık günümüzde oluşmuş bir hastalık değildir. Fakat günümüzde yoğun görülen bir rahatsızlık haline gelmiştir. Dünya sağlık örgütüne (WHO) göre çağımızda 150-250 milyon kişi depresyon belirtilerine sahiptir. Geçtiğimiz 30 yıl içinde depresyonda büyük bir artış olmuştur (Şeker, 2014:5).

Depresyon genel olarak keder, üzüntü sıkıntı şeklinde gelişen bir tür duygu sorunudur. Bütün olarak uyarıcı etkiye sahip düşüncelere karşı sinir, korku, hiddet, üzüntü gibi değişik duygusal tepkilerin verilmesi durumudur. Bu sorunun başlıca göstergeleri; kötümserlik, umutsuzluk, isteksizlik, sıkıntı ve tedirginliktir. Bireylerde bilişsel ve davranışsal sorunlar görülür. Bireylerin kendini suçlama eğilimi artmakta ve geleceğe yönelik beklentileri bitmektedir (Zorba ve ark., 2005).

Depresyonda en çok gözlenen belirti, kişinin ilgi duyduğu şeylerden hoşlanmaya başlaması bu durumlardan zevk alamamasıdır. Depresyondaki bireyler öz güvenlerini yitirirler. Bireyin özgüvensizliği süreklilik arz etmeye başlamakta ve bireyin kendisiyle ilgilenmesini bırakmasına neden olmaktadır (Arkonaç, 2005). Bu belirtilerden yola çıkan bazı yazarlar depresyonun benlik algısından kaynaklanan bir sorun olduğunun ileri sürmüşlerdir.(Köknel, 1989).

Depresyonun son yıllardaki hızlı artışı, bu olgunun toplum için ciddi bir sıkıntı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ülkeden ülkeye farklılıklar olsa da verilere göre genel olarak depresyonun 1 ay boyunca kadınlarda görülme olasılığı %5-6 olarak tespit edilmişken, erkeklerde %2-3 civarında tespit edilmiştir (Yazıcı, Oral ve Vahip, 2008).

Eski dönemlere nazaran günümüzde çocuklarda da depresyon belirtilerinin artığı görülmektedir(Koplewıcz, 2004). Ayrıca ergenlik dönemindeki çocukların depresyon oranları incelendiğinde yetişkinlere nazaran daha yüksek oranlara sahip oldukları görülmektedir (Koplewıcz, 2004).

Depresyon çoğunlukla; stresli bir olaydan sonra, sevilen birinin kaybının ardından veya psikolojiye kötü etki eden bir durum sonrasında ortaya çıkabilmektedir.

(25)

15

Depresyon bozuklukların belirleyicileri DSM-V’e göre şu şekilde ifade edilmiştir (Köroğlu, 2013):

Bunaltılı sıkıntı hali; süre giden depresyon veya yeğin depresyon hali aşağıda yer alan belirtilerden en az iki tanesinin var olmasıyla birlikte ifade edilmektedir:

1. Gerginlik hissetme veya bunalma.

2. Olağan olmayan huzursuzluk hissi.

3. Sahip olunan kaygılar sebebiyle odaklanma sorunu çekme.

4. Kötü bir şeyler olacağından korkmak.

5. Öz kontrolü kaybedecekmiş gibi hissetmek.

Ağır olmayan hal: İki belirti görülür.

Orta dereceli hal: Üç belirti görülür.

Orta dereceli-ağır: Dört ve üstü belirti görülür.

Ağır hal: Dört veya beş belirtiyle beraber devinsel kışkırtma görülmektedir.

Karma özellikleri olan:

A. Yeğin depresyon dönemi içerisinde haftanın her günü, günün neredeyse her saatinde şu hipomani ile mani belirtilerinden en az üçü bulunmaktadır:

1. Kabaran taşkın duygudurum hali.

2. Özgüvenin aşırı derecede artması veya büyüklük düşünceleri.

3. Olağan durumun üstünde konuşkanlık veya konuşmamak.

4. Düşüncelerin rekabet halindeymiş gibi peşin sıra akması veya düşünce uçuşması.

5. Hedefsel etkinlikte veya içsel güçte artma (cinsel açıdan, toplumsal ve iş hayatında).

6. Sonucu kötü olabilecek eylemlere aşırı biçimde katılma (gereği olmayan yatırımlar yapma, aşırı harcama yapma gibi).

7. Uyku ihtiyacının azalması.

B. Bireyin normal davranışlarında bir farklılık bulunmaktadır. Karma belirtiler diğer insanlar tarafından da gözlenebilmektedir.

(26)

16

C. Hipomani veya mani teşhis ölçütlerini tam sağlayan bireylerde teşhis, iki uçlu I veya iki uçlu II bozukluk olmak gerekmektedir.

D. Bir maddenin fizyolojiyle alakalı etkilerine bağlanamaz.

Melankoli özellikleri gösteren:

A. Seyrin en ağır evresi sırasında şunlardan en az biri bulunmalıdır:

1. Neredeyse hiçbir etkinlikten zevk alamama.

2. Çoğunlukla zevk veren uyaranlara karşı tepkisiz olma.

B. Şu öğelerden üç veya daha fazlası:

1. Umutsuzluk, derin bir bunalım, duygusal boşluk veya somurtkanlık bir duygudurum belirtisiyle, farklı özelliklere sahip bir çökkün duygudurum.

2. Sabahları daha kötü izleyen sürekli depresyon.

3. Sabahları normal uyanma zamanından bir iki saat önce uyanma.

4. Açık bir psikodevinsel yavaşlama veya kışkırtma.

5. Yeme arzusunda gözle görülür bir düşüş veya kilo kaybı.

6. Aşırı suçluluk hissi.

Değişik tür (atipik) özellikleri olan: Bu dönem sürecinde veya en son yeğin depresyon döneminin çoğu günü kapsamında şu özellikler baskın olması halinde belirleyici kullanılabilecektir:

A. Duygudurumda tepkisellik.

B. Şu özelliklerden iki veya daha fazlası:

1. Yeme isteğinde artış veya belirgin kilo artışı.

2. Çok uyuma hali.

3. Kurşun paralizisi (bacak ile kolların ağırlaşmış hissedilmesi).

4. Bir işle alakalı fonksiyonel bozulma ile sona eren, uzun dönemli diğer insanlardan kabul görememe duyarlılığı.

C. Söz konusu süreç içerisinde “melankoli özellikleri gösteren” veya

“katotoni ile giden” belirleyicileri için teşhis ölçütleri ortaya konmamıştır.

Psikoz özellikleri sergileyen: Varsılar veya sanrılar bulunmaktadır.

(27)

17

Duygudurumla uyumlu psikoz özellikleri gösteren: Varsanıların ve sanrıların tümünün kapsamı, suçluluk, hastalık, yetersizlik, cezalandırılmayı hak etme benzeri depresyonla ilgili konularla alakalı olmaktadır.

Duygudurumla uyumlu olmayan psikoz özellikleri gösteren:varsanıların ve sanrıların kapsamı, suçluluk, hastalık, yetersizlik, cezalandırılmayı hak etme benzeri konuları kapsamamakta veya duygudurumla uyum gösteren veya göstermeyen psikoz özelliklerin bir karışımından meydana gelmektedir.

Katatoni ile süren:Sürecin büyük bölümünde katatoni belirtileri bulunmaktaysa veya depresyon dönemi için bu belirleyicilerden yararlanılmaktadır.

Doğum zamanı başlayan: Gebelik döneminde duygudurum belirtileri açığa çıkmaktaysa veya doğumun ardından dört hafta sürecinde açığa çıkarsa, yeğin depresyonla alakalı teşhis ölçütleri istenilen düzeyde teşhis sağlamıyorsa, o zaman en son yeğin depresyon için bu belirleyicilerden yararlanılabilecektir.

Mevsimsel örüntü gösteren: Yineliyici yeğin depresyon bozukluğu söz konusuysa uygulanmaktadır.

A. Yılın belli dönemlerinde yeğin depresyon dönemlerinin başlamasıyla alakalı zamansal bir etkileşim ortaya çıkmıştır.

B. Yıl içerisinde belli bir dönemde tam yatışma söz konusu olmaktadır.

C. İlk şıkta ifade edildiği gibi zamansal açıdan mevsimsel ilişki ortaya koyan en az iki depresyon son iki yıl içinde ortaya çıkmış ve söz konusu 2 yıl içinde mevsimsel olmayan bir etki görülmemiştir.

D. Mevsimsel olarak ortaya çıkan yeğin depresyon dönemleri, mevsimsel olmayan yeğin depresyonlardan daha çok sayıda ortaya çıkmıştır.

Tam olmayan yatışma gösteren: bir evvelki yeğin depresyon dönemine ait belirtiler bulunmaktadır, fakat teşhis ölçütleri istenilen düzeyde karşılanamamaktadır veya söz konusu sürecin sonlanmasından ardından yeğin depresyon döneminin açık belirtilerinin bulunmadığı 2 aydan az süreli bir zaman dilimi bulunmaktadır.

(28)

18

Tam yatışma gösteren: Geçen iki ay kapsamında, söz konusu sorunla alakalı açık bir belirti bulunmamaktadır. Tanı ölçütü kullanılacak husus belirtilerin ağırlığına ile fonksiyon yetiminin seviyesine bağlı olmaktadır.

Ağır olmayan: belirtiler bulunmaktaysa da az olmaktadır. Fakat tanı ölçütlerini karşılamaktadır. Belirtiler yoğunluk bakımından sıkıntı verici seviye olmaktadır. Fakat belirtilerle başa çıkılabilmekte ve belirtiler işlevsellikle az bir bozulmaya sebep vermektedir.

Orta derecede: ortaya çıkan belirtilerin adedi, işlevsellikte bozulmalar ve yoğunluk açısından ağır ile ağır olmayan arasında bulunmaktadır.

Ağır: Yoğunluk, belirti sayısı gibi bulgular oldukça fazladır. Kişi belirtilerin üstesinden gelemez ve işlevsellik oldukça bozulmaktadır.

Depresyonun ortaya çıkış biçimiyle alakalı kategorizasyonda 2 tip depresyondanbahsedilmektedir. Bunlar (Baltaş ve Baltaş, 1998):

 İlki endojen depresyondur. Vücutta meydana kimyasal değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu tür depresyonda dış etkenlerin bir etkisi mevcut değildir.

 İkincisi ise reaktif depresyondur. Bu depresyonda hayatta karşılaşılan olumsuzluklara karşı oluşan bir depresyon türüdür. Üzülmek kişilerin hayatlarında karşılaşabileceği herhangi bir durumdur. Olumsuz olaylara üzülmek çok olağan bir durumdur.

1.2.2. Depresyonun Belirtileri

Genel olarak depresyonlu kişilerde keder duygusu hakimdir. Ayrıca huzursuzluk, tedirgin olma gibi duygularda bulunabilir. Bu durum içerisinde bulunan kişilerde zihinsel yavaşlık söz konusu olur. Ayrıca hareketlerde de bir azalma söz konusudur. Yani genel haliyle bu durum içerisinde olan kişilerde bir yavaşlama görülür. Bu kişiler eskisi gibi hayatlarından zevk alamazlar. Günlük hayat zor gelmeye başlar ve sosyal ilişkiler zayıflar.

(29)

19

Depresyonda olan kişilerde görülen durumlar aşağıda gösterilmiştir.

1. Enerji düşüklüğü %97 2. Konsantre olamama %84 3. İştahsızlık %80

4. Uykusuzluk %77 5. İlgisizlik %77

6. İşe başlamaya zorlanma %76 7. Keder %69

8. Kendine acıma durumu %67 9. Düşüncede yavaşlama %67 10. Zor karar verme %67

11. Sabahları erken saatlerde kalkma %65 12. İntihar etme isteği %63

13. Kilo kaybı %61 14. Ağlamak %61

15. Davranışlardaki yavaşlılık %60 16. Sinirli ruh hali %60

17. Düzelmeyeceğini düşünme %56 (Yazıcı ve ark, 2008).

Depresyon belirtileri kendilerini fizyolojik, bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak ortaya koyabilmektedir.

1.2.2.1. Fizyolojik Belirtiler

Depresyondaki bireylerde genel olarak rastlanan fizyolojik belirtilerdenbiriuyku bozukluklarıdır. Bu açıdan depresyondaki bireylerde uykusuzluk veya aşırı uyuma hali gözlemlenebilmektedir. Ancak genel olarak uykusuzluk yakınmasına daha çok rastlanmaktadır. Bunun dışında depresyondaki bireyler depresif içerikli rüyalar görebilmektedir. Ayrıca depresyondaki kişilerde iştah artışı veya iştahın oldukça azalması gibi belirtilere de rastlanmaktadır. Aşırı iştahı olan kişilerde duygusal boşluk yemek yeme ile doyurulmaya çalışıldığı öne sürülmüştür (Baltaş ve Baltaş, 1998). İştahı azalan kişilerde ise sevilerek yenen besinlerden zevk alınamamaya başlanmaktadır. Söz konusu bu belirtiler dışında depresyondaki

(30)

20

hastalarda cinsel istek azalmakta veya cinsel istek tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu durum erkeklerde ereksiyon sorunlarına neden olabilmektedir (Yakın, 2014).

1.2.2.2. Bilişsel Belirtiler

Depresyondaki bireyler geleceğe karamsar bakmaya başlamaktadır. Ayrıca bu kişilerde intihar düşüncesi, ölüm korkusu, fobiler görülebilmektedir. Depresyonda olan bireylerde en basit olaylar için bile bir karara varamama sorunu ortaya çıkabilmektedir. Bunun dışında daha evvelden almış oldukları kararlarla alakalı olarak pişmanlık yaşamaya başlayabilirler. Ayrıca depresyondaki bireylerde unutkanlık en fazla rastlanan belirtilerden biridir (Yakın, 2014).

Depresyondaki bireylerin düşünce hızlarında bir yavaşlama gözükmektedir. Bu kişilerin düşüncelerinde genel olarak geçmişte yaşanan pişmanlıklar, negatif özellikleri ağır basan olaylar bulunmakla beraber gelecekle alakalı korkular yer almaktadır. Bu bakımdan depresyondaki bireyler geçmişleriyle alakalı hoşnutsuz olmakla beraber gelecekleriyle alakalı ise umutsuz olmaktadırlar (Demet ve ark., 2003). Depresyondaki bireyin özsaygısı da azalabilmektedir. Bu açıdan bu bireyler kendilerinin değersiz olduklarını düşünebilmektedirler. Değersizlik düşüncesi ileri boyutlara ulaşırsa küçüklük sanrılarına sebebiyet verebilmektedir. Depresyon bireylerin hayatının anlamsız olduğunu düşünmesine sebep olabilmektedir. Hayatın anlamsız olduğunu düşünen ve suçluluk düşüncesine sahip olan bireyler kendilerinin cezalandırılmaları gerektiğini düşünerek özkıyıma yönelebilmektedir. Bu nedenle depresyonu olan hastaların özkıyım düşüncesine sahip olup olmadıklarının tespit edilmesi oldukça önemlidir. Bunlar dışında depresyonlu hastalarda bedensel yakınmalar ile hipokondriyak uğraşlar ortaya çıkabilmektedir (Varcarolis, 1998).

1.2.2.3. Duygusal Belirtiler

Depresyondaki bireyler bir işe girişmekten ya da bir aktivite içerisinde olmaktan çekinmeye başlamaktadırlar. Bu durum bireylerin kendilerini yetersiz görmelerine neden olarak ağlama nöbetleri geçirmelerine neden olmaktadır. Bu açıdan bireyler genel olarak derin düşünceler içerisinde olmaktadırlar. Ayrıca depresyondaki bireyin duygu hali gün içerisinde farklılık göstermektedir. Günün erken saatlerinde

(31)

21

derin ruh hali, akşam saatlerinde kendini kısmen sakinliğe bırakabilmektedir.

Depresyondaki bireylerde en fazla kaygı hali gözlenmektedir (Yakın, 2014).

Depresyondaki bireyde genel olarak derin üzüntü, keyifsizlik gibi duygu durumlarında artış gözlemlenmektedir. Söz konusu bu tabloya çökkün duygu durum (low mood) adı verilmektedir. Depresyondaki bireyler sık ağlamaktan şikayetçi olabilmektedirler. Depresyon düzeyi ağır olan bireyler elem, keder gibi duyguları yoğun olarak yaşayabilirler. Ayrıca bazı bireylerde bu hislerle birlikte tedirginlik, öfke ve bunaltı gibi durumlarda açığa çıkabilmektedir. Bunaltı çoğunlukla sabah erken saatlerde oldukça belirgin olmaktadır. Bu durum depresyon tanısında sabah bunaltısının önemli bir bulgu olmasına neden olmaktadır. Bunlar dışında bireyin geçmişte zevkle yaptığı eylemlere karşı isteksiz olması ve hiçbir şeyden zevk alamamaya başlaması depresyonunun duygusal belirtileri içerisinde bulunmaktadır (Öztürk ve Uluşahin, 2011).

1.2.2.4. Davranışsal Belirtiler

Depresyonlu bireylerin davranışlarında ve eylemlerinde isteksizlik gözlemlenmektedir. Bu açıdan bu bireylerde bir eylemi başlatma ve bu eylemi sürdürme açısından güçsüzlük görülmektedir. Depresyon hali bireyin dış görünümüne ve tutumlarına da yansımaktadır. Bu açıdan bireyler eskisine nazaran dış görümlerine özen göstermemektedir. Ayrıca bireyin davranışlarında ve tutumlarında gözle görülür bir yavaşlama gözükmektedir (Yakın, 2014).

1.2.3. Depresyonun Çeşitleri

Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı-V (DSM-V)’e göre depresyon farklı tiplerde ele alınmaktadır. Bu tiplerden bazıları şu şekildedir (Öner, 2015):

 “Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyememe Bozukluğu,

 Yeğin (Majör) Depresyon Bozukluğu,

 Süregiden Depresyon Bozukluğu (Distimi),

 Aybaşı Öncesi (Premenstrüel) Disfori Bozukluğu,

 Maddenin/ İlacın Yol Açtığı Depresyon Bozukluğu,

(32)

22

 Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı Depresyon Bozukluğu,

 Tanımlanmamış Bir Diğer Depresyon Bozukluğu,

 Tanımlanmamış Depresyon Bozukluğu”

Bu bölüm içerisinde yukarıda üzerinde durulan depresyon türlerinden bazıları üzerinde durulacaktır.

1.2.3.1. Majör Depresif Bozukluk (MDB)

Majör Depresif Bozukluk, sürekli çaresizlik ve umutsuzluk hali olarak ifade edilebilmektedir. Bu açından bu depresyonun türüne karşılaşılan belirtilerin sayısına, şiddetine ve bunlarla alakalı fonksiyon bozukluklarına göre karar verilir. Düşük, orta ve ağır dereceli olarak sınıflandırılmaktadır. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM)’nin dördüncü baskısına göre hafif dereceli beş,altı semptomla belirlenmekteyken, ağır dereceli depresyon ise tüm belirtilerin çoğunun bulunmasıyla tespit edilmektedir (Whisman, 2010).Hafif MDB’ye tanı koymak zordur çünkü belirtileri fark edilemeyecek kadardır. Orta şiddetli MDB ise semptomlarda hafif ile ağır dereceli arasında bir durum söz konusudur. Ağır söz konusu olduğunda ise belirtiler kişiyi ve toplumu olumsuz derecede etkileyecek haldedir. (Yazıcı ve ark., 2008).

Majör depresif bozukluk ergenlik döneminde 7 ile 9 ay arası süren bir depresyon türüdür. Yetişkinlerde görülen depresyona benzer yönleri mevcuttur.

Anksiyete belirtileri ve sinirlilik gibi belirtilerergenlik çağındaki bireylerdedaha çok görülmektedir. Ergenlerde en çok “atipik” MBD türüne rastlanır. Bunlarda genel olarak dış etkenlerdeki uyarılara karşı tepkisellik söz konusu olup diğer depresyonlara göre farklılıklar göstermektedir. Atipik depresyonda ayrıca az uyuma yerine fazla uyuma ya da az yemek yeme yerine fazla yemek yemegibi belirtiler ön plandadır(Koplewıcz, 2004).

1.2.3.2. Distimi

Distimik bozukluk daha hafif şiddetteki ve kronik depresif belirtilerin en az 2 yıl boyunca sürdüğü bozukluk tipidir. Distimide belirtiler düşük şiddetli olsalar da, bu bozukluk sebebiyle ortaya çıkan intiharlar sebebiyle ölüm vakalarıneredeyse majör

(33)

23

depresyonla aynı seviyededir. Distimi bozukluğuolan hastaların %17’sinde intihar girişimine rastlanmaktadır (Çakır, 2010). Distimik bozukluk ortalama olarak 2 yıl sürerken, ergenlere bu süre ortalama 4 yıl sürmektedir (Koplewıcz, 2004).

Distimi olan kişilerin zorlu olaylar karşısında dayanıklılıkları düşüktür ayrıca kendilerini suçlama eğilimleri de fazladır (Gençtan, 1995). Bunun dışında bu depresyon türünün hafif seyretmesi ama sürekliliği bu bozukluğun tedavisinizorlaştırıcı bir etkendir. Distimik bozukluğun tedavisinde ilacın yanı sıra psikoterapiden de yararlanması gereklidir (Yazıcı ve ark 2008).

1.2.3.3.Çifte(double) Depresyon

Çifte depresyon, distemei ile majör depresyonun birleşiminden meydana gelmektedir. Bu açıdan bu depresyon türü hem kronik özellikler sergilerken hem de oldukça ciddi özelliklere sahiptir (Koplewıcz, 2004).

1.2.3.4. İki Kutuplu (bipolar) Bozuklukta Depresyon

İki kutuplu bozukluk belli bir düzeni olmadan tekrarlanan manik, depresif veya ikisini bir arada bulunduran karma epizotlarla süren ve epizodlar arasında bireyin sağlıklı duygu hali içerisine girebildiği kronik seyirli ve epizotlarla devam eden duygulanım bozukluğu biçiminde ifade edilmektedir (Karaytuğ, 2015: 3).

İki kutuplu bozukluk DSM-V kapsamında 4 başlık altında ele alınmıştır.

Bunlar şu şekildedir (Köroğlu, 2013):

1) Bipolar I Bozukluğu: Bu bozukluk tipinin temel özelliği bir veya birden fazla manik veya karma dönem kapsamış olmasıdır. Bunlar majör depresif dönemler olmasa da ilerde böle dönemler olabileceği düşünülmektedir.

2) Bipolar II Bozukluğu: Bu bozukluk tipinin temel özelliği ise en az bir tane majör depresif dönem ve hipomanik dönem olması ancak, manik veya karma dönemin var olmamasıdır.

(34)

24

3) Siklotimi: Yapısal olarak orta şiddetli kısa depresif ataklarla birlikte birkaç günle birkaç hafta devam eden hipomanik dönemlerin görüldüğü süreci açıklamaktadır.

4) Başka Biçimde İsimlendirilemeyen Bipolar Bozukluk: Tekrarlanan hipomanik, manik, depresif ve ötimik dönemler olmakla beraber daha önnce ele alınan üç bozukluk tanıların tam manada karşılanmadığı bir durumu ifade etmektedir.

1.2.3.5. Atipik Özellikler Gösteren

Atipik depresyon görülen kişilerde kiloda ve iştahta hızlı artış, duygu durumun tepki verme özelliği, vücutta ağırlık hissi, uyumada artma, diğer insanlarla kurulan ilişkilerde bozulma gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır (Yazıcı ve ark., 2008).

1.2.3.6. Melankolik Özellikler Gösteren

Bu depresyon türü biraz daha ağır sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Zayıflama, erken uyanma, duygu durumda tepkisizlik, sabah kötülüğü, suçluluk hissi gibi bulgular ortaya koymaktadır (Yazıcı ve ark., 2008).

1.2.3.7. Mevsimsel Gidiş Gösteren

Bu depresyon türünde mevsim değişimi depresyonun ortaya çıkmasında ve depresyonun ortadan kalkmasında etkilidir. Bu açıdan bu depresyon türünün belirtilerinin ortaya çıkması ile mevsimsel değişim arasında bir etkileşim söz konusu olmaktadır (Yazıcı ve diğ., 2008).

1.3. Ergenlik Dönemi

Ergenlik dönemi çocukların yetişkinliğe adım atmaya başladığı ve bu sebeple fiziksel, sosyal ve psikolojik değişimlerin olduğu komplike bir dönem olarak tanımlanmaktadır(Cansever, 2013). Ergenlik başlı başına hızlı bir değişimin olduğu dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde fikirde, fizikte, yetenekler ve sosyal ilişkilerde hızlı bir değişim ortaya çıkar (Yalom, 2008).

(35)

25

Batı literatüründe ergen sözcüğü yerine “adolescent” kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram Latincede olgunlaşmak, büyümek anlamlarına gelen

“adolescene” fiilinden türemiştir. Yapısal olarak ise kişide dışarıdan gözlenebilen hızlı ile sürekli gelişim dönemini ifade etmektedir (Yavuzer, 2002: 262).

İnsan doğumundan ölümüne kadar olan süreçtesürekli bir gelişim içerisindedir.

Ergenlik dönemi bu gelişim sürecinde önemli aşamalardan bir tanesidir. Ergenlik dönemi çocukluk dönemi ile yetişkinlik dönemi arasındaki bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemin toplumdan topluma, kişiden kişiye farklı niteliklerinin bulunması tanımlanmasını zorlaştırmaktadır (Dinçer, 2008: 3). Ergenliğin başındaki dönem buluğ (ön-ergenlik) dönemi ele alınmakta ve bu dönemde cinsel gelişim söz konusu olmaktadır. Ergenlik döneminde ortaya çıkan en önemli unsurlardan biri dediğerlerinden farklı olduğu hissine erişilmesi ve kimlik arayışıdır. Kimlik arayışı çocuğun anlamlı bireysel yapısını kavraması ve bu açıdan potansiyelini ve yeteneklerini keşfetmesisürecidir (Yalom, 2008: 23).

Erickson’a göre ergenlik dönem “soyut işlemler” dönemi olarak adlandırılmaktadır. Soyut işlemler dönemindeki ergenler bilişsel kararlar verebilmekte, mantık kurabilmekte, olayları farklı açılardan değerlendirerek, olaylara farklı çözümler bulabilmektedirler (Ersanlı, 2005).

Ergenlik dönemi sırasında ortaya çıkan gelişimsel öğeler şu şekilde sıralanabilir (Ersanlı, 2005):

 Ergenlik dönemindeki çocuklar cinsel meraklarını saklamayı öğrenmektedir,

 Yaşıtları arasında saygı görmeyi önemsemektedir,

 Düşünce becerilerini geliştirmektedirler,

 Ergenler dış görüşlerini yenilemektedirler,

 Ergenler iş sahibi olmayı düşünmeye başlamaktadırlar,

 Aile ile yuva sahibi olmayı düşünmeye başlamaktadırlar,

 Ahlaki sistemler ile değerler sistemler kurmaktadırlar,

 Duygusal açıdan özgürlüğe erişmektedirler.

(36)

26 1.3.1. Ergenlikte Gelişim

Ergenlikte gelişim toplumsal gelişim, bedensel ve cinsel gelişim, ahlaki gelişim, duygusal gelişim olarak dört başlıkta incelenecektir.

1.3.1.1. Toplumsal Gelişim

Ergenlik döneminde ortaya çıkan önemli değişimlerden bir toplumsallaşmayla alakalı ortaya çıkan değişimdir. Bireyler toplumsal uyumu zaman içinde yakalamaktadır. Söz konusu uyum ise ergenlik sırasında bazı değişimlere maruz kalmaktadır. Bununla birlikte bu süreç içerisinde kişi çoğunlukla kendi cinsleri içerisinde birtakım faaliyetlere dahil olmaya çalışmaktadır. Bu dönemde birey toplumsal özellikler kazanmaya başlamaktadır. Bu özellikleri kazanırken aynı zamanda birey kendisinin kim olduğunu ve nelere önem verdiğini sorgulamaya başlar (Yavuzer, 1998: 111).

Ergenlik döneminde çocuklarda bir diğer önemli olgu çocukların dış görünüşüdür. Bu dönemde ergenler giderek daha fazla dış görünüşüne önem vermeye başlamakta ve böylece benlik bilincini daha da fazla yakalamaktadır. Bu dönem içerisinde ergenler kendi kimlikleri bulmaya çalışırken aynı zamanda karşı cinsten birilerine ilgi duymaya başlarlar. Bu dönemde kafaları karışık ergenler birbirlerinden destek bulmak amacıyla birtakım gruplar meydana getirirler. Bu süreç içerisinde ergenler geçmiş kendi öğrendikleri kurallar ile yetişkinlerin onlara sundukları arasında kıyaslama yapıp bir uzlaşmaya varırlar (Gençtan, 2004).

Ergenlik döneminde sosyalleşebilmenin en önemli araçlarından biri okullardır.

Okullar bireylerin toplumun parçası haline getirilmesinde büyük öneme sahiptir.

Sanayileşmiş toplumlarda okullar sosyalleşebilmenin en önemli araçlarıdır. Okullar çocukların resmi olarak sosyalleşebildikleri alanlardır. Okullar sayesinde aileler çocuklarının farklı bireyler olmasına imkan sağlamakta, çocukların belli yapılara katılmasını, belli kurallara bağlı kalmasını ve çocuklarının belli şartlarının olmasını sağlamaktadır (Sezal, 2003: 101).

Çocukların sosyal gelişiminde önemli bir diğer etken çocukların yaşıtlarıdır.

Ergenlik döneminde çocukların yaşıtlarıyla kurdukları etkileşimler çocukların

(37)

27

sosyalleşebilmelerini sağlamaktadır. Ancak bu dönemde yaşıtlarla etkin iletişim kurulamazsa ergen yalnızlıkla yüzleşebilmektedir. Bu açıdan ergenlik döneminde çocukların gereksinim duyduğu kişiler farklılaşmaktadır. Bir çalışmada 4. Sınıf öğrencilerinin en fazla destek aldıkları kişilerin ebeveynleri oldukları belirlenmişken 7. Sınıf öğrencilerinde bu durum ise hem ebeveynleri hem de hemcinsleri olarak görülmüştür. Aynı çalışmada 10. Sınıf öğrencilerinin ise en fazla gereksinim duydukları kişilerin arkadaşları olduğu belirlenmiştir (Furman ve Buhrmester, 1992).

Ergenlik döneminde çocukların gereksinim kurdukları kişilerin değişmesiyle beraber bu dönemde çocuklar daha çok bağımsız olma isteğinde olabilmektedirler. Bu açıdan aileleri ile etkileşimde olmaktan çok yaşıtlarıyla etkileşim halinde olmaya çalışmaktadırlar. Ergenlik dönemindeki çocuklarda en önemli unsurlardan bir tanesi arkadaş gurubunda kabul görmektir. Ergendeki söz konusu bu değişimler ebeveynleriyle birtakım sorunlar yaşamalarına sebep olabilmektedir. Bu sosyal değişimneticesinde ebeveynler ergene daha fazla müdahalede bulunmaya başlayabilmektedir. Söz konusu süreçte ebeveynlerin ergeni daha fazla dinlemelerinin ve onu anlamalarının ve onun özgürlüğünü kısıtlamamalarınınergenin gereksinimlerinin anlaşılması açısından önemli bir yeri vardır (Kılıçarslan, 2010: 6).

Toplumsal ve sosyal alanda ergenlik döneminde her iki cinsiyette de yaşıtları tarafından kabul gören çocuklar; sempatik, neşeli, yaşıtlarının hoşlandığı, doğal davranan, kibirli olmayan, iyi huylu, gayretli, aktivitelere katılan, inisiyatif alabilen çocuklar olmaya daha yatkın olurlar. Ancak yaşıtları tarafından kabul görmeyen çocuklar ise genel olarak sinirli, korkak davranışlar sergileyen çocuklarınolmaya yatkın oldukları öne sürülmüştür. Ayrıca kibirli, saldırgan davranış sergileyen ergenlerin yaşıtları tarafından reddedilmeye daha yatkın oldukları belirtilmektedir (Bilir ve Dabanlı, 1990: 160-162).

1.3.1.2. Bedensel ve Cinsel Gelişim

Ergenlik dönemine giren çocukların bedensel niteliklerinin ve genlerinden gelen etkilerin farklı olması sebebiyle farklı değişimlere maruz kalmaktadırlar. Bu özellikler kişilere has değişimlerin oluşmasını sağlamaktadır. Ayrıca cinsiyetler arasındaki değişimler de oldukça farklı olmaktadır. Özellikle kızlarda ergenlik

(38)

28

döneminde ortaya çıkan değişimlerin daha uzun süreli olduğu görülmektedir. Kızlar ergenlik dönemine daha önce girmelerine rağmen erkeklerle aynı dönemde ergenliği sonlandırmaktadırlar. Ergenlik döneminde bireyler birincil ve ikincil değişim döneminden geçmektedir. Birincil döneme aynı zamanda buluğ dönemi denilmektedir.

Bu dönemde üreme sistemi gelişim göstermektedir. İkincil dönemde ise bedendeki gelişimler ortaya çıkmaktadır (Çuhadaroğlu ve ark., 2004: 42).

Ergenlik dönemibilişsel, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimlerin gözlendiği karmaşık bir dönemdir. Bu dönemde fiziksel gelişim, biyolojik ve kimyasal gelişim eş zamanlı ortaya çıkmaktadır. Kişiler ergenlik dönemindeki yaşadıkları bedenseldeğişikliklere kendi karakteristik özellikleri geliştirerek başa çıkarlar (Yavuzer, 2006: 264).

Bu bakımdan ergenlik hormonal ve fiziksel gelişimlerin hız kazandığı döneme verilen adı ifade etmektedir (Aydın, 2005: 174). Ayrıca ergenlik dönemine giren çocuklarda bilişsel gelişimle beraber cinsel gelişimlerde başlamaktadır. Özellikle bu dönemde cinsiyetlerin birbirinden ayrılmasını sağlayan cinsel değişimler hız kazanmaktadır.

1.3.1.3. Ahlaki Gelişim

Ahlak, kişilerin tutumları ile davranışlarının toplumca doğru veya iyi olarak nitelendirilmesi şeklinde ifade edilebilir. Ahlak aynı zamanda bireylerin zorunluk olarak uyguladıkları edimleri de açıklamaktadır.Ahlaki gelişim kuramında ahlaki gelişim, bireyin davranışlarını önceden tartması veya bireyin davranışını kötü veya iyi biçimde değerlendirmesi şeklinde ifade edilmiştir. Bireylerin edimleri ve tutumları bulundukları toplumun özelliklerine göre değerlendirileceğinden dolayı bazı ahlaki farklılıklar ortaya çıkacaktır (Çağdaş ve Seçer, 2002: 29).

Kohlberg’in ahlaki gelişim kuramında ergenlik dönemi “geleneksel aşama”

olarak ifade edilmektedir. Söz konusu bu süreç içerisinde ergenler kendi yaş grubuyla alakalı yapılara uyum sağlayama çalışmaktadır. Bu açıdan ergenler yakın etkileşimlere girmek, güvenilirliğini temin etmek benzeri davranışlar sergilerler. Yaşıtlarının ve dahil oldukları grubun fikirleri, kuralları ve değerleri ergenler açısından oldukça

Referanslar

Benzer Belgeler

KUZU GÜR Zeynep Gülberk, Çalışan Evli Kadınların Evlilik Uyum Düzeyleri İle Depresyon Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Hasta dosyalarından etiyolojik faktörleri içeren anamnez bilgileri (prenatal, perinatal, postnatal), sorunların fark edilme yaşı, serebral palsi tipi, aile anamnezi (doğumdaki

ticareti ve bunun kentin arkeolojisine etkisi için bkz. Akın Ersoy tarafından sürdürülen sistemli bilimsel kazılar çerçevesinde bulunmuş olanların dışında

[r]

Keller (1993) notes that brand recognition is an essential prerequisite for the growth of brand identity. This study shows that high retail stocks favor local brands,

Görev süresi farklı olan öğretmenlerin uyma alt boyutu açısından puan ortalamaları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda,

Buna göre çalışma durumlarının, öfke kontrolünü etkileyen bir faktör olduğu, sürekli öfke, öfke içte boyutu ve öfke dışta boyutunu etkileyen bir faktör

Bu değerlendirme sonucunda; araştırma kapsamına alınan sportif rekreasyon aktivitelerine katılan öğrencilerin sürekli öfke puan ortalaması (Ort.=20.64) orta seviyenin