• Sonuç bulunamadı

P A R İS O P E R A Sİ Turhan DOYRAN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "P A R İS O P E R A Sİ Turhan DOYRAN"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

P A R İ S O P E R A S İ

Turhan DOYRAN

Operaya giren seyircinin ilk karşılaştığı manzara: Opera ve tiyatro yapısında baş yeri alan merdiven.

Beyenilsin veya beyemlmesin Paris Operası dünya-nın en büyük tiyatrosu; ve tiyatro yapısıdünya-nın bugün için en mühim eseri olarak kalmaktadır. Bu yapı, sadece bir tiyatro, bir opera değil bir âbidedir; dans için, müzik için opera ve tiyatro için yapılmış bir mabet veya bir âbide. Paris'in ortasmda en mühim yeri işgal eden bu yapı, herkes üzerinde ayrı bir tesir bırakır. Tıpkı içine girip çıkan herkesin ayrı bir hükümle çıkacağı gibi.

Ga-yet iyi hatırlıyorum; bilet bulamamış ve gaGa-yet kötü bir yere düşmüştük; öyle bir yer ki, ancak dinlemek müm-kün. Verilecek hüküm ne olacaktı? Elbette; «Bir tiyat-roda, seyretmenin kolaylıkları herşeyden evvel gelir» diyebilir ve ne olursa olsun, bana sahneyi göstermeyen yerlerin bulunduğu bir tiyatronun mimarî bakımdan kö-tülüğüne hükmedebilirdim. Daha binbir şekilde hüküm verilebilir. Önündeki heykelleri beyenmiyen bir heykel-traş veya italyan tarzı sahneyi beyenmeven bir modern tiyatro sanatçısı da pekâlâ onu kötüleyebilir. Şüphesiz her yapıda bir kusur bulunabilir. Bir bulunabilir, beş bulunabilir. Bu çoğu zaman lehtedir de. Meselâ Paris Operası gibi dört sokak, iki bulvar ve bir meydan işgal eden binada o kadar çok şey vardır ki, bahsetmemek imkânsızdır. Bizzat bu bakımdan zenginliğidir ki, gene aleyhinde söylenenlere yol açmaktadır.

Paris Operasını, dediğimiz gibi, bir abide olarak görmeli ve onu sadece tiyatro olarak almamalıdır. He-men söyleyelim ki, Opera işgal ettiği yer bakımından en büyük olmakla beraber 2.200 seyirci alır; bu bakımdan Paris'te bile ilk yeri işgal etmez (Chatelet 3.600 seyirci ile bu tarz tiyatronun en çok seyirci alanıdır). Yapının plânına veya kesitine bir göz atmak, salonun ne kadar az yer kapladığını hemen gösterir. Yapıyı uzunluğuna alınca bu nisbet gayet artar. Tabiî burada, Yunan Tiyat-rosunda (Theatron) adı verilen ve bugünkü tiyatroda tam bir ifade şekli ve tam bir kelime bulamıyan salon-dan, seyredilen yerden bahsediyoruz.

Şüphesiz yazımız Operayı mimarî bakımdan ele al-dığından, onun diğer taraflarına geçerek, neden bir abi-de olmaktan bir mabet şekline girdiğini inceleyecek abi- de-ğiliz. Ancak şu kadarını söyleyelim, Opera son seneler zarfında sahneye koyduğu eserlerle, balesiyle ve en mü-him sanat hâdiselerine şahit olmakla, basit bir yer ol-maktan çıkmış, bir sembol haline girmiştir. Bu ise bina-nın «Yapı»smda başka bir şekil almıştır.

(2)

bü-Paris Operasının uçaktan çekilmiş fotoğrafı

yük Roma mükâfatını kazanması onu alelâde bir kimse olmaktan çıkarıyordu. Bununla beraber, nasıl Soufflot'-nun Soufflot olabilmesi için Pantheon lâzım idiyse, Garnier'nin Gamier olabilmesi için Opera lâzımdı. Gar-nier bu eseriyle İkinci İmparatorluğun en mühim mima-rî eserini vermiştir. 1862 de başlanan yapı 1875 te bit-miştir. Opera aynı zamanda ürbanizm meseleleri ortaya çıkarıyordu. 1875 te binanın açılmasıyla Paris'in bu en mühim mahallesinin, yeni açılan yollarla yepyeni bir şekle girdiğini görüyoruz. Opera'da «Theâtre Français» meydanma giden bulvar olmadan bugünkü Paris'i dü-şünmek imkânsızdır.

Paris Operası kendi stilinde bir yapı olarak kal-mıştır. 1875 i takip eden senelerde ve bugüne kadar, hiç bir opera ve tiyatro binasında onun tesirlerini göremeyiz. Gamier bir stil yaratmaya çalıştıysa da onu takip eden olmadı. Bilâkis onun, İtalyan tiyatı-o mimarisinden isti-fade ettiğini, meşhur merdiveninde Bordeaux'nun meş-hur tiyatrosunun tesiri altında kaldığını görürüz. Baş-ka bir şekilde söylersek, diyebiliriz ki Gamier yarat-mıya çalıştığı «Üçüncü NapolĞon Stili» ni ancak bir sentezle gerçekleştirmiştir.

Binanın iç yapısını tetkik ve bir hüküm vermek da-ha kolaydır zannediyorum. Çünkü böyle bir hükümde herşeyden önce güdülen gayeyi tesbit etmek lâzımdır. Bu tesbit edildikten sonra mimar bunu ne derecede gerçekleştirebilmiş, ona bakacağız. Buradan da bir hükme varabiliriz. Dış yapıda ise bu böyle değildir. Veya, baş-ka şekilde söyleyelim, güdülen tek gaye hoşa gitmektir. Bunun hakkmda verilecek hüküm ise herkesten önce bir estetikçiye düşer.

Opera binasının yeri ve etrafını çeviren yollar biz-zat Opera'ya göre düşünülmüş ve ona göre, yukarda da söylediğimiz gibi, sonradan düzenlenmiştir. Bu kadar büyük bir yapının tek basma kalması elzemdi; esasen muazzam sahneden sonraki ikinci bir iniş; iki yüksek kısmm ve iki alçak kısmın mevcudiyeti, bunlar arasın-daki nisbet, onun hiç bir binayla temasta olmamasını el-zemleştiriyordu. Binanın görünüşüne gelince, içte olduğu gibi dışta da tam bir tezyinatla tamamlanmıştır. Bura-da heykel baş yeri işgal eder. Bilindiği gibi Opera dünya heykeltraşlarının pek iyi tanıdığı bir çok eseri ihtiva et-mektedir. Bunlar arasında bilhassa, önde ilk karşılaşı-lan Caı-peaux'un «Dans» adlı eseri meşhurdur. Garnier Carpeaux için büyük bir hayranlık beslemekteydi. Bi-nanın etrafını sıra halinde çeviren heykellerden ziyade, üzerindekiler onun görünüşünü tamamlarlar. Bugün bu heykeller olmadan onu tasavvura imkân yoktur. Enine simetriye sadık olan Gamier, uzunluğuna tamamiyle kendine has bir şekil yaratmıştır. Sahne yapısının bo-yuna yükselen büyük kubbe tam ortadadır. Dış bakışıy-la olduğu gibi iç yapıda da kubbe, estetikçinin ve mi-marın hareket noktasmı teşkil eder. Ondan hareket ede-rek hem bir kıymet hükmü verilebilir hem de mevcut nisbetler tesbit edilebilir.

İç yapısı bakımından Opera'yı dört kısma ayırabili-riz;

I) Giriş kısmı. Buna «Foyer»yi, ve perde araşma da gidilebilen bütün kısımları dahil edeceğiz.

(3)

Salonun sahneden görünüşü; Sahne kânı elde edilmiş olmasına «ıŞmen kal J yor.

karşısında tam bir görüş im-yan daima bir mesele olarak

III) Sahne.

IV) İdare kısmı, artist locaları ve bale için ayrıl-mış olan «Foyer».

Yukarda da söylediğimiz gibi kubbe merkezi nis-betlerin hareket noktasıdır. Onun merkezi, Operanın ortasıdır. Binayı enlemesine alınca yukarda da dediğimiz gibi bir simetri mevcut olduğundan bu merkez ayni zamanda simetrinin de kesitine düşer. Sağda kütüpha-nenin ve solda ikinci foyer'nin üzerinde iki ayrı kubbe mevcuttur.

Birinci kısım, yan giriş kısmı, bütün binada oldu-ğu gibi türlü renklerle ve mermerle süslenmiştir. Şüp-hesiz ki bu da, gösterdiği ayrılıklarla ve aldığı şekillerle bir çok kısımlara ayrılabilir. Biz en karakteristiklerini zikredelim. Her şeyden önce söylememiz lâzım; giriş, binanm yerden itibaren en yüksek kısmıdır; sahne kıs-mı ise, bilâkis yeraltma girerek en alçak kıskıs-mını teşkil eder. Ancak salonun tam altındaki bekleme salonunu da unutmamak lâzım. Biz yaptığımız ayırmada onu lonun bir kısmı olarak görüyoruz. Opera bekleme sa-lonları ve «foyer» lerin bolluğu ile temayüz eder. Bilin-diği gibi bugünkü tiyatro binalarının ilk şekillerinde, bu yerler hemen hemen yok idi. loca sistemi de bunun başlıca sebebiydi diyebiliriz; zira, zenginler kiraladıkla-rı localakiraladıkla-rı hemen işgal ediyorlar ve perde aralakiraladıkla-rını da orada geçiriyorlardı. Hattâ meşhur «locada kabul sis-temi» de buradan geliyordu. Operanın yapısı bu sistem-le tezat teşkil etmektedir. Buna rağmen localar gene

mevcuttur. Foyer'ler binayı hem genişliğine, hem uzun-luğuna ve hem de altta işgal etmektedir.

Giriş kısmmda üç ayrı kısım vardır; girer girmez, iki kat üzerinde ilk giriş kısmı ve onun üstüne meşhur «Foyer»yi görüyoruz. Tiyatro ve opera yapısmda baş yeri alan bu foyer, Fransız sanatında bir yenilik teşkil etmez. Bununla beraber büyüklüğü ve tazyinatı seyir-ciler üzerinde büyük bir tesir yapar. Meşhur merdivene gelince; dediğimiz gibi Bordeaux Tiyatrosu'ndan mül-hem olan bu merdiven, aynı zamanda etrafını çeviren galerilerle ve heykellerle, sadece opera yapısmda değil bütün mimaride «Zengin» diyebileceğimiz şeklin en gü-zel nümunelerinden biridir. Giriş kısmı binanın üçte iki-sini kaplar.

(4)

Kesit

Parterre'in ikinci kısmı olan gerideki meyil bizce modern tiyatro mimarisini haber vermektedir. Buna bir de sahnedeki mevili ilâve ederek görüş mahzurlarının da bu bakımdan önlendiğini söyliyebiliriz. Bu meyli amphitheatre'da da görmekteyiz. Bütün tiyatrolarda mevcut olan bu meyil burada azamiye çıkarılmıştır. Gö-rüş imkânsızlıkları en çok dördüncü kattan sonra ilâve localarmdadır. Bizce bu localar fuzulidir. Hattâ sahne-den bakıldığı zaman bunların mevcudiyetini farketmek bile zordur.

Dediğimiz gibi salonun kapladığı yer binaya nisbet-le gayet azdır. Seyirci binayı gördüğünden ondan ayrıla-na kadar bir saayrıla-nat tezahürüyle karşı karşıyadır; onu dece sahnenin önünde tasavvur etmek zordur. Bu sa-dece mimaride değil, sanat anlayışında da yeni bir şey-dir. Seyirci sahnede olduğu gibi, sahne arasında da bir şeyle karşı karşıyadır; hiç olmazsa göreceği şeyler sah-nede gördüklerine, belki de şuur altında, yeni bir şekil verecek, ona bir şeyler ilâve edecektir. Öte taraftan Opera'nın sadece bir seyir yeri olmadığı ve bir abide ol-duğunu bu nisbetler içinde daha iyi görüyoruz. Tiyatro mimarisinde enteresan başka bir eserde, ComĞdie Fran-çaise'de bunu daha iyi görürüz; Opera'daki bu nisbetler orada tamamiyle aksinedir.

Sahne bugün için modern olmaktan çok büyüklüğü ile mühimdir. Tabii burada sahnenin diğer tesislerine, (Devamı 228 nci sahifede)

(5)

edilmeli ve bina bittiği zaman fazla derecede rutubetin tuğlalara nüfuzuna mani olunmalıdır. Tuğla işi bittik-ten sonra (istinat duvarlarında, serbest duvarlarda ve korkuluk duvarlarında olduğu gibi) duvarların kuru tu-tulmasına imkân olmayan yerlerde, arkaya konan tuğla-ların da cepheye konanlar gibi olması, %1 den daha az miktarda eriyen tuz ihtiva etmeleri ve dona karşı mu-kavemetli olmaları lâzımdır.

Bir inşaatın cephesi su geçirmeyen malzeme ile, meselâ fayansla kaplandığı zaman harç yerlerinden ve takallüs çatlaklarından rutubetin içeriye sızıp tuğla kıs-mına erişmesi tehlikesi mevcuttur. Üstelik bu rutubet hemen kurumadığı için, fayans ve benzeri malzemenin arkasına, sülfat tehacümü tehlikesini önlemek maksa-diyle, az sülfat nisbetli tuğlalar kullanmak şayanı tav-siyedir.

Gözönünde tutulması gereken son bir nokta da, sı-vanın elverişli olmasıdır. Burada en fazla aranılan şey, tuğlanm makul nisbette emici olması ve bu suretle üze-rine tatbik edilen harçla iyi bir iltisak meydana getire-bilmesidir. Az emci olan tuğlalar suyu o kadar yavaş ve o kadar az emerler ki, bu tuğlalarla temas halinde olan harcın, tatbik edildikten sonra yapışmıyarak aşa-ğıya doğru akmak temayülü Göstermesi mümkündür. Az emme kabiliyeti olan tuğlalar umumiyetle düzgün-dürler. Fakat düzgün sathın az emici ve pürüzlü bir sa+hm da kâfi bir emme için şart olduğu da sanılmama-lıdır.

İmalâtta altlan oyuk hususî anahtarlar kulla-nılması tuğlaların iltisak hassasının artmasına yardım eder.

Alelâde tuğlalarda, kâfi derecede emici hassaya sa-hip bulundukları hallerde, eriyici tuzların mevcudiye-ti, sıva ile kaplamak faslında çok ciddî bir meseleye yol açmaz. Fakat iyi bir dış sıva temini için inşaat bittikten sonra tuğlalara su geçmemesini sağlamak gerekir. Aksi takdirde sülfat tehacümü olur ve üstteki sıvayı bozar.

Tuğlaların iyi sıva tutmayacağı tahmin edildiği hal-lerde sıva ve badana için en elverişli malzemeyi ve en iyi harçları seçmeğe çok ehemmiyet verilmelidir. Eğer az miktarda eriyici tuzu havi tuğla elde edilemezse, de-korasyona başlanmadan evvel tuğlaların iyice kuruma-sını beklemek lâzımdır. Dış duvarlara boya, renkli ba-dana veya tutkallı baba-dana tatbik edileceği zaman tuğla-ların fazla miktarda eriyici tuz ihtiva etmeleri dekoras-yonun tabaka tabaka kalkmasını mucib olur. Onun için az tuzlu tuğlalar tercih edilmelidir.

Dahilî duvarlarda eriyici tuz ihtiva eden tuğlalar kullanmak çok daha az güçlük gösterir. Dekorasyon tat-bikinden evvel tuğlaların ve sıvaların kurumasını bek-lemek icap eder. Efflorecence'i tevlid eden maddeler te-mizlenirse hiç bir müşkülâtla karşılanılmaz. Eğer ku-rumak için zaman ayrılamazsa, dekorasyonun intihabı yapılırken bir miktar efflorecence tezahürü de bir fak-tör olarak akılda tutulmalıdır.

Referans: (Building Research Station Digest No. 17).

(Baştarafı 219 uncu sahifede)

meselâ ışığa temas edecek değilim. Bunlar ayn bir mev-zu teşkil eder. Sahne tamamiyle klâsik İtalyan sahnesi-dir. Yüksekliğine nisbeten az geniş oluşu tenkit edilmiş-se de, bu genişlik (daha doğrusu derinlik) daha fazlasmı aratmayacak kadardır. Bir ara, sahnenin gerisindeki

«Bale Foyersi» den istifade etmeyi ve aradaki duvarı yıkmayı düşünmüşseler de sonradan bundan vazgeçmiş-lerdir. Zira yapılmış ve bitmiş bir esere el sürmek kolay değildir.

Sahne ve onu takip eden idare kısmı, artist locaları v.s., giriş kısmının uzunluğuna müsavi bir yer kapla-makla beraber, hacim itibariyle ondan çok daha büyük-tür. Bu dördüncü kısımda ise bir çok localar, idareha-ne ve artistlere mahsus foyerlere rastlıyoruz. Bale için ayıılmış, olan foyer hariç mühim bir karakter arzetmezler.

Referanslar

Benzer Belgeler

fiyatlı emirlerin, kotasyonun alış tarafının fiyatına eşit fiyatlı olanları ile kotasyonun alış tarafının fiyatından daha yüksek fiyatlı olanlarının işlem

(*) “Sigorta ve Resürans Şirketleri ile Emeklilik Şirketlerinin Mali Bünyelerine İlişkin Yönetmelik”in teminatların değerlemesini düzenleyen 6 ncı maddesi uyarınca

Derin deşarjdan sonra, emilim süresi akünün tamamen tekrar şarj edilmesini sağlamak için otomatik olarak arttırılır.. Ek olarak, şarj akımı 1 A'nın altına düştüğü

Şirket, 31 Aralık 2017 tarihi itibariyle bilançosunu, 31 Aralık 2016 tarihi itibariyle hazırlanmış bilançosu ile; 1 Ocak - 31 Aralık 2017 hesap dönemine ait kar veya zarar ve

- TFRS 10 “Konsolide Finansal Tablolar”; 1 Ocak 2013 tarihinde veya sonrasında başlayan yıllık raporlama dönemleri için geçerlidir.. Standart bir kontrol modeli oluşturmuş

Sinpaş GYO’nun kuruluşundan Ekim 2007’ye tarihine kadar Genel Müdür Baş Yardımcısı olarak görev yapmış olan Ömer Faruk Çelik, Ekim 2007’de İcra Kurulu

VE BAĞLI ORTAKLIKLARI 31 ARALIK 2020 TARİHİ İTİBARIYLA SONA EREN HESAP DÖNEMİNE AİT KONSOLİDE FİNANSAL TABLOLARA İLİŞKİN DİPNOTLAR (Tüm tutarlar aksi

Okulda bir “resimhane” açmak için, zamanın Genelkurmay Başkanı Edhem Pa- şa’ya yaptığı başvuru kabul edilmiş ve atölyenin başına da Harbiye’de resim öğretmenliği