• Sonuç bulunamadı

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK VE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİ İLE ÖLÇÜLMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK VE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİ İLE ÖLÇÜLMESİ"

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK VE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİ İLE ÖLÇÜLMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Ahu Yaşa

Ankara-2008

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK VE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİ İLE ÖLÇÜLMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Ahu Yaşa

Tez Danışmanı Doç.Dr. A. Argun Karacabey

Ankara-2008

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK VE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİ İLE ÖLÇÜLMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı : Doç.Dr. A. Argun Karacabey

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER...iv

Tablo Listesi...v

Şekil Listesi...vi

GİRİŞ ...1

BÖLÜM 1: BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK KAVRAMI VE ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ ...5

1.1. Bankacılık Sektöründe Etkinlik Kavramı ...6

1.2. Etkinlik Ölçüm Yöntemleri ...10

1.2.1. Rasyo Analizi...11

1.2.2. Parametrik Yöntem: ...12

1.2.3. Parametrik Olmayan Yöntem ...18

1.3. Bankacılık Sektöründe Etkinlik Ölçümü Çalışmaları ...22

1.4. Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Yapılan Etkinlik Çalışmaları ...28

1.5. Düşük Enflasyon Ortamında Türk Bankacılık Sistemi ve Etkinlik...35

2. BÖLÜM: VERİ ZARFLAMA ANALİZİ (VZA) VE VZA İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ ...40

2.1. Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis) ...40

2.1.1. VZA’nın Avantajları ...44

2.1.2. VZA’nın Dezavantajları...47

2.1.3. Veri Zarflama Analizi’nin Matematiksel Modelleri:...49

2.1.4. VZA’nın Uygulanma Aşamaları...50

2.1.5. Veri Zarflama Analizi’nde Kullanılan Yaklaşımlar ...53

2.2. Türk Bankacılık Sistemi’nde Etkinlik Ölçümü Üzerine Bir Uygulama...56

2.2.1. Gözlem Kümesi ...56

2.2.2 Karar Birimlerinin Seçilmesi...57

2.2.3. Girdi ve Çıktı Değişkenlerinin Belirlenmesi ...58

2.2.4. Etkinlik Değerlerinin Ölçülmesi ...61

3. BÖLÜM ...72

SONUÇ ...72

Özet ...75

Abstract...77

Kaynakça...79

Ekler ...88

(5)

Tablo Listesi

Sayfa

Tablo-1: 2002 Yılı Verilerine Göre Banka Etkinlik Değerleri 62

Tablo-2: 2003 Yılı Verilerine Göre Banka Etkinlik Değerleri 63

Tablo-3: 2004 Yılı Verilerine Göre Banka Etkinlik Değerleri 64

Tablo-4: 2002,2003 ve 2004 Yılı Verilerine Göre Banka Etkinlik Değerleri 66

Tablo-5: 2002 Yılı Aktif Byk. Sıralamasına Göre Banka Etkinlik Değerleri 68

(6)

Şekil Listesi

Sayfa Şekil-1 : Bankaların 2002-2003-2004 Yılları Etkinlik Değerleri 67 Şekil–2: Bankaların 2002-2003-2004 Yılları Etkinlik Değerleri (Aktif Byk. Göre) 69

(7)

Ekler

Sayfa

Ek-1: 2002 Yılı Dual Model Çözüm Tablosu 88

Ek-2: 2002 Yılı Girdi Çıktı Değerleri Tablosu 89

Ek-3: 2003 Yılı Girdi Çıktı Değerleri Tablosu 90

Ek-4: 2004 Yılı Girdi Çıktı Değerleri Tablosu 91

(8)

GİRİŞ

Finansal sistemin en önemli işlevi, fon arz eden birimlerle fon talep eden birimler arasında, fonların etkin ve kesintisiz aktarımını sağlamaktır.

Bankalar, fonların kesintisiz ve etkin biçimde akmasına yönelik finansal aracılık sürecinin en belirgin ve en önemli halkası durumundadır.1

Bankaların birincil görevi finansal aracılık görevidir. Aracılık mevduatların toplanması ve bunları fon talep eden ekonomik birimlere aktarmak olarak tanımlanabilir. Bankaların bu işlevlerini yerine getirirken, ne ölçüde etkin olduklarının değerlendirilmesi önemlidir.2

Son çeyrek yüzyılda dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, oldukça yüksek finansal ve ekonomik maliyetlere yol açan bankacılık krizleri yaşanmıştır. Bu krizlerin önemli bir kısmı, ülkelerin bankacılık sisteminin büyük çoğunluğunu ya da tamamını kapsarken, bir kısmı ise sınırlı sayıda bankayı etkilemiştir.3 Etki düzeyleri ne olursa olsun, bankacılık sisteminde ortaya çıkan sorunlar, ülkedeki ödemeler sistemini ve ülkenin ekonomisini tehlikeye atabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında

1 Öncü, S. ve Aktaş, R., Yeniden Yapılandırma Döneminde Türk Bankacılık Sektöründe Verimlilik Değişimi, Manisa, 2007, s. 1.

2 Çukur, S., Türk Ticari Bankacılık Sisteminde Etkinlik Analizi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2005, s. 18.

3 Öncü, S. ve Aktaş, R., 2007, s. 1.

(9)

2 bankacılık sektörünün etkin işlemesi ülke ekonomisi adına oldukça önemli bir konu olarak değerlendirilebilir.

Bankacılık sisteminin etkin çalışması ekonomi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu fark, bankacılık sektörünün diğer ekonomik sektörlerden farklı olarak kaynak dağılımını belirleyen finansal aracılık işlevini üstlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan, bankacılık sisteminin ülkelerin ekonomik gelişmesinde merkezi bir konumu bulunmaktadır.

Tasarrufları verimli yatırımlara dönüştüremeyen bir bankacılık sisteminin etkinliğinden veya verimliliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenlerle bir bankacılık sisteminin performans analizini yapabilmek için etkinlik ve verimlilik ölçütlerinin incelenmesi gerekmektedir.4

Türk Mali sistemindeki önemli payı ile ağırlığını giderek artıran bankacılık kesimi için verimlilik ölçümü konusu, güncelliğini koruyan bir olgudur. Özellikle ekonomide liberalleşme eğilimlerinin gelişmesiyle sınai kuruluşlar gibi finansal kurumların da rasyonelleşme doğrultusundaki atılım ve girişimleri artmış; bunun rekabet gücü ve verimlilik üzerindeki etkileri daha yakından ve duyarlılıkla izlenir olmuştur.5 Türk bankacılık sisteminin 2002-2004 yıllarına ait verileri kullanılarak ve Veri Zarflama Analizi (VZA) 6 tekniği uygulanarak gerçekleştirilen etkinlik ölçme çalışması hem bankacılık

4 Ekren, N., Emiral, F., Türk Bankacılık Sisteminde Etkinlik Analizi (VZA Uygulaması), 2002, s. 1.

5 Cingi, S. ve Tarım, S.A., Türk Banka Sisteminde Performans Ölçümü: DEA-Malmquist TFP Endeksi Uygulaması, TBB Araştırma Tebliğleri Serisi, 2000, s. 1.

6 İngilizce; Data Envelopment Analysis-DEA.

(10)

3 sektörü açısından verimlilik ve etkinlik kavramlarının önemini açıklama hem de bir uygulama ile konuyu örneklendirme amacını taşımaktadır.

Bu çalışmada, her sektörde olduğu gibi bankacılık sektöründe de, verimlilik ve etkinlik kavramlarının önem kazanması ve güncelliğini koruması nedeniyle, etkinlik kavramının bankacılık açısından literatür taraması yapılmış ve bir uygulama ile konu örneklendirmeye çalışılmıştır . Çalışmanın ilk bölümü etkinlik kavramının, etkinlik ölçme yöntemlerinin yanı sıra Türkiye ve dünya literatüründe bu konuda yapılmış çalışmaları içermektedir. İkinci bölümde ise çalışmanın uygulama bölümünde yer alan analizde kullanılan VZA yöntemine ilişkin açıklamalar ile 2002-2004 yıllarını kapsayan Türk bankacılık sektörü üzerine yapılan etkinlik ölçme uygulaması yer almaktadır.

Çalışmada, etkinlik ölçümü ile ilgili bilgiler genel çerçevede verilmiş ve bir etkinlik ölçüm yaklaşımı olan Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis-DEA) tanıtılmıştır. Etkinlik ölçümü için önerilen banka modelinin Türk Banka Sistemi performans ölçümüne uygulanmasında kullanılan temel yapısı açıklanmaktadır.

Uygulama bölümünde VZA yaklaşımı kullanılarak Türkiye’deki bankalardan 21 adedinin 2002, 2003 ve 2004 yıllarına ilişkin göreli etkinlikleri ölçülmüştür. Elde edilen etkinlik değerleri üzerinden yapılan

(11)

4 yorumlara yer verilmiştir. Bankaların etkinlik değerlerinin aktif büyüklükleri kaleminden önemli oranda etkilendiği, diğer bir deyişle aktif büyüklüğünün bir bankanın etkin çalışıp çalışmaması konusunda olumlu etkisi olduğu yönündeki görüşümüzün elde edilen sonuçlara göre yorumlanmasına yer verilmiştir.

Son bölümde ise yapılan uygulama ile elde edilen sonuçlarla bağlantılı olarak genel değerlendirme ve sonuçlar verilmiştir.

(12)

BÖLÜM 1: BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK KAVRAMI VE ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ

Dünyada bankacılık sektöründe yaşanmakta olan ve son yıllarda gittikçe yoğunlaşan rekabet ortamı, bankaları kaynaklarını en etkin şekilde kullanmaya yönlendirmektedir. Bunu sağlamak için bankaların rekabet ettikleri sektör içinde performanslarını göreli olarak değerlendirmesi ve referans almaları gereken bankaları belirlemeleri gerekmektedir.7 Uygulayacakları stratejileri bu yönde şekillendirmeleri de kolaylaşacaktır.

Bankaların istedikleri çıktıları elde etme sürecinde girdilerini hangi seviyeye kadar kullanmaları gerektiğinin belirlenmesinde etkinlik ve verimlilik analizleri çok önemli yönetim araçlarıdır.8

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bankacılık sektörünün etkin ve verimli çalışması, ülke ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır.

Çünkü diğer ekonomik sektörlerden farklı olarak bankacılık sektörü kaynak dağılımını belirleyen finansal aracılık görevi üstlenmiştir. Bu durum bankacılık sektörünü, ülkenin ekonomik gelişmesinde merkezi bir konuma getirmiştir. Bu nedenle bankacılık sektörünün performans analizinin yapılabilmesi için etkinlik ve verimlilik ölçütlerinin analizi gereklidir. 9

7 Atan, M. Ve Kıllı, M., Etkinlik/Verimlilik Çalışmalarında Kullanılan Veri Zarflama Analizi Üzerine Karşılaştırmalı Yaklaşımlar, s. 1.

8 Atan, M., Üretim ve Verimlilik Arttırma Teknikleri, Eğitim Notları, 2005, s. 21.

9 Aydoğan, K. ve Çapoğlu, G., Bankacılık Sisteminde Etkinlik ve Verimlilik: Uluslararası Bir Karşılaştırma, MPM Yayınları, 1989, s.7.

(13)

6 1.1. Bankacılık Sektöründe Etkinlik Kavramı

Bankaların etkinliklerinin ölçülmesi bankacılık ve finans konusunda çalışma yapan araştırmacılar için yaygın bir araştırma konusu olmuştur. Bu konunun güncelliğini korumasının ve araştırmacıların ilgisini çekmesinin nedeni bankacılık sektörünün tüm dünyada sürekli olarak gelişmekte ve değişmekte olması olarak düşünülebilir. Bankacılık sisteminin etkin çalışmasının ülke ekonomilerini doğrudan etkilemesi de bu alanın ilgi çekici olmasının en önemli nedenlerinden biri olarak görülebilir.

1980’li yılların başından itibaren dünya genelinde yaygınlaşan serbestleşme yönündeki iktisadi politikalara paralel olarak finansal hizmetler de ölçek ve çeşitlilik itibarıyla çarpıcı bir gelişme göstermiştir. Bu süreçte reel ve finansal sektörler arasındaki etkileşim artarken gelişmiş bir finans sektörü ekonomik büyümenin itici bir gücü haline gelmiştir. İktisat yazınında ortaya konan bulgular, finans sektörünün en önemli unsurlarından olan bankacılık sektörünün gelişmesiyle birlikte sermaye birikiminin, toplam faktör verimliliğinin ve özel tasarruf oranının artış göstereceğini ve kaynakların verimli alanlara yönlendirilmesine katkı sağlanacağını göstermektedir.10

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, finansal sektörün en önemli unsurlarından biri bankalar ve bankacılık sektörüdür. Bankalar, uzmanlık

10 Türker Kaya, Y. ve Doğan, E., Dezenflasyon Sürecinde Türk Bankacılık Sektöründe Etkinliğin Gelişimi, BDDK, 2005, s. 1.

(14)

7 alanlarına göre ticari bankalar ile yatırım ve kalkınma bankaları olarak temelde iki gruba ayrılabilir. Mevduat toplayan ve bunları kredi olarak ihtiyaç sahiplerine dağıtan ticari bankalar, tüm dünyada bankacılık sektörünün en önemli ve nispi payı en yüksek parçası konumundadır. Tasarrufların ana kaynağı olarak kabul edilen halkın birikimlerinin en yoğun olarak değerlendirildiği finansal araç banka mevduatlarıdır. Diğer taraftan, iş âleminin yani bireysel işletmelerle kurumsal şirketlerin finansman gereksinimlerinin önemli bir bölümü de banka kredileriyle karşılanmaktadır.11 Bu nedenle, bankaların etkinliklerinin incelenmesi hem iktisat hem de finans alanlarında çok önemli ve ilgi çekici bir araştırma konusudur.

Bankacılık ve finans alanında yapılan çalışmaların ve bunların sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi bankaların uygulayacakları stratejileri belirlemelerinde önemli ölçüde yol gösterici ve fikir verici olabilmektedir.

Türk Mali sistemindeki önemli payı ile ağırlığını giderek artıran bankacılık kesimi için etkinlik ölçümü ve verimlilik konusu, daha önceki yıllarda da araştırılmakla beraber son yıllarda daha büyük önem kazanmıştır ve halen güncelliğini korumaktadır. Özellikle ekonomide liberalleşme eğilimlerinin gelişmesiyle finansal kuruluşların da rekabet gücü ve verimlilik üzerindeki etkileri daha yakından izlenir olmuştur.

11 Tunay, K.B. ve Silpar, M., Türk Ticari Bankacılık Sektöründe Karlılığa Dayalı Performans Analizi - I, TBB Araştırma Tebliğleri Serisi, 2006, s. 1.

(15)

8 Tüm şirketlerin faaliyetleri gelir sağlama amacına yada daha spesifik olarak kar sağlama amacına yöneliktir. Kaynakların temini ile bunların gelir getirecek şekilde tahsisi, şirketlerin çalışma süreçlerini karakterize etmekte olup, kuskusuz son derece önemlidir. Oysa şirketlerin amaç fonksiyonlarının temeli kar maksimizasyonudur. Kar veya getirinin maksimum kılınmasının iki ana unsuru olduğu bilinmektedir: Bunlardan birincisi “faaliyet gelirlerinin maksimize edilmesi” ve diğeri ise “faaliyet giderlerinin minimize edilmesi”dir.

Bu temel kural açısından özde birer şirket olan bankaların, hangi türde olursa olsun diğer şirketlerden ve hatta bireysel küçük isletmelerden bir farkı yoktur. Dolayısıyla, bankaların performansları ve başarıları karlılıklarıyla ölçülmektedir. Ancak temel sorun, karlılık ve karlılığa dayalı performans kriterlerinin analizi konusundadır. Özde banka karlılığını ölçmek için kullanılan kriterler, banka dışı şirketlerin karlılığını ölçmekte kullanılanlardan farklı olmasa bile; banka karlılığının bileşenleri banka dışı şirketlerdekinden son derece farklıdır. Bu durumun en önemli sebebi, bankaların finansal aracılıkla uğraşmaları ve bilânço yapılarının bundan ötürü banka dışı şirketlerden ciddi ölçüde farklılıklar göstermesidir. Bankalar ile banka dışı şirketlerin temel amaçlarının aynı olmasına karşın, kullandıkları yöntemlerin ve faaliyet esaslarının farklı oluşu, banka karlılığının analizini de farklılaştırmaktadır.12

Bankaların tek olarak ya da bankacılık sisteminin bir bütün olarak etkinliklerinin ölçümü oldukça zor bir iştir. Çünkü piyasada faaliyet gösteren

12 Tunay, K.B. ve Silpar, M., 2006, s. 2.

(16)

9 çok sayıda banka ve bu bankaların faaliyetlerine ilişkin çok sayıda sayısal gösterge vardır. Bu göstergelerin bankaların etkinlikleri üzerinde meydana getirdikleri değişiklikler pek çok değişkenden etkilenmektedir.

Son yirmi yıla gelene kadar Türkiye’nin uygulamış olduğu finansal baskılama modeli, diğer bir deyişle yani tasarruflara negatif reel faiz oranlarının verilmesi yoluyla sanayi kesimine ucuz kaynak sağlanabileceği düşüncesi ve son on yılda yoğunlaşan kamu borçlanması finansal sistemin davranış kalıpları açısından aynı sonucu vermiş gözükmektedir; verimlilik düşüncesi karlılığa göre ihmal edilmiş ve karlılık rekabetin itici unsuru olarak kabul edilmiştir.13

2000 yılı başından itibaren Türkiye’de bir dezenflasyon programı uygulamaya konul-muştur. Bu programın önemli bir ayağı da kamu borçlanma gereğini düşürmek, kamunun iç borç faiz yükünü azaltmak ve nihayet finansal piyasalarda kamunun yarattığı baskıyı hafifletmek olarak belirmektedir. Bu durum ve daha önce benzer programların uygulandığı ülkelerin finansal sistemlerinde görülen gelişmeler, bankacılık sisteminin karlılığının görülebilir bir gelecek içinde önemli oranda azalabileceğini düşündürmektedir. Karlılık azalabilecektir, çünkü düşük enflasyon ve sağlıklı bir kamu maliyesi ortamında toplam risk ve rekabet artarken; aracılık kar marjı ve düşük riskli plasman alanları daralacaktır14.

13 İnan, A., Banka Etkinliğinin Ölçülmesi ve Düşük Enflasyon Sürecinde Bankacılıkta Etkinlik, Bankacılar Dergisi, 2000, Sayı 34, s. 82.

14 http://www.gencbilim.com/odev_tez/banka+etkinliginin+olculmesi.odev_tez_makale.12076.php

(17)

10 Düşük enflasyon sürecine girilmesi ile risk yönetimi ve verimlilik kavramlarının bankacılık sistemi için önemi artmaktadır. Kar marjlarının daralması sebebiyle bankalar açısından etkin çalışmak önem kazanabilecektir. Rekabetin yaşandığı ortamlarda etkinlik ve verimlilik gibi kavramlar çok daha önemli hale gelmektedir. Ekonomideki tüm birimlerin olduğu gibi bankaların da rekabet ve çevresel etkilerin değişimi durumunda ortaya çıkan kar marjındaki erimeye karşı etkin çalışarak ayakta durmaları gerekmektedir. Bankalar kaynak dağılımını belirleyen finansal aracılık rolünü üstlendikleri için bankacılık sektörünün etkin çalışması, en az diğer sektörlerin etkin çalışması kadar önemli olarak değerlendirilebilir.

1.2. Etkinlik Ölçüm Yöntemleri

Bankacılık sektöründe gerek tekil bankaların gerekse sektörün tümünü içermek üzere toplam bankaların performans değerlendirmesi çeşitli finansal rasyoların kullanımıyla gerçekleştirilmesi yaygın bir uygulamadır.

Bankaları ve bankacılık sektörünü sermaye yeterliliği, aktif kalitesi, karlılık, gelir-gider yapısı ve likidite boyutlarında değerlendirmek üzere kullanılan ve genel kabul görmüş rasyolar için örneğin IBAR Group'un çalışmaları15 incelenebilir.

15 Abaç, S., Türkiye'de bankalar ve bankacılık sistemi, IBAR Yayınları: İstanbul, 1986.

(18)

11 Etkinlik ölçümünde kullanılan analiz modelinin türü ve modelde kullanılan verilerin girdi-çıktı farklılığı analiz sonuçlarının da farklı biçimlerde ortaya çıkmasına neden olduğundan, analizde kullanılan model ve değişkenlerin özenli seçilmesi büyük önem taşımaktadır.16

1.2.1. Rasyo Analizi

Rasyo analizi geniş anlamda iki sayı arasındaki sayısal ilişkiyi gösteren oran veya yüzde olarak ifade edilen, bilanço ve gelir tablosu gibi finansal tabloların kendi kalemleri arasında veya mali tabloların karşılıklı kalemleri arasındaki ilişkileri saptamaya yarayan bir analiz biçimidir.17

Parametrik yöntemler ve VZA gibi parametrik olmayan verimlilik analizi yöntemlerine oranla rasyo analizi daha yaygın olarak kullanılan verimlilik ölçme yöntemidir. Bu yöntem bir tek girdi ile bir tek çıktının birbirleriyle oranlanması sonucu oluşan bir rasyonun zaman içinde izlenmesi şeklinde uygulanır.18

Uygulanmasının kolay olması nedeniyle yaygın bir şekilde kullanılmasına rağmen bu yöntemin bankacılık sektöründe olduğu gibi çok sayıda girdi ve çok sayıda çıktının olduğu durumlarda kullanımı güç olabilmektedir. Çok sayıda girdi ve çıktı içeren karar birimlerinde bir tek

16 Cihangir, M., Türkiye’de Banka Birleşmeleri ve Birleşen Bankaların Verimlilik ve Etkinliğinin Ölçülmesi Üzerine Karşılaştırmalı-Uygulamalı Bir İnceleme, Ankara Üniveristesi, Doktora Tezi, 2004, s. 166.

17 Koç Yalkın, Y., İşletmelerde Mali Analiz Teknikleri, Turan Yayınevi, Altıncı Baskı, 1998, s. 246.

18 İnan, A., 2000, s. 83.

(19)

12 rasyoya bakarak karar vermek ve bankanın veya şubenin verimliliğini anlamak oldukça zor olabilmektedir.

Bankacılık sisteminde çok sayıda girdi ve çok sayıda çıktı bulunmaktadır. Ancak bu girdi ve çıktıların ne olması gerektiği konusunda belirli bir yöntem yahut genel kabul görmüş bir standart bulunmamaktadır.

Bazı yaklaşımlara göre girdi olarak kabul edilen bir değişken, bir başka yaklaşımda çıktı olarak kabul edilebilmektedir. Ayrıca girdi ve çıktı olarak kabul edilen değişkenler birimleri itibariyle de homojen değildir. Rasyo analizi yöntemiyle etkinlik analizi yapılan çalışmaların değerlendirilmesinde bu sakıncaların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.19

1.2.2. Parametrik Yöntem:

Parametrik yöntemde genel olarak bir gözlem kümesi vardır ve bu küme içinde en iyi performansın regresyon çizgisi (etkinlik sınırı, efficiency frontier) üzerinde olduğu varsayılarak, bu çizgiden sapma göstermeyen gözlemler etkin (efficient), bu gözleme göre başarısız olan diğer gözlemler de etkinsiz (inefficient) olarak tanımlanır. Açıktır ki, hiç bir gözlemin tam olarak uyuşmadığı bir etkinlik sınırı her zaman mümkündür.Başarısızlıktan kastın aynı çıktı düzeyinde yüksek maliyet veya aynı girdi düzeyinde düşük çıktı olduğu ve gözlemlenen üretim birimlerinin homojen olduklarının

19 İnan, A., 2000, s. 83.

(20)

13 varsayıldığı unutulmamalıdır. Ayrıca yöntem her zaman bir rassal hatanın olacağını da varsayar. Tam etkin olan gözlemler zaten hatanın sıfır olduğu gözlemlerdir. Dolayısıyla bir gözlemin etkinsiz olduğuna ancak ölçüm hatalarının giderilmesinden sonra karar verilebilir.20

Parametrik yöntemlerde, etkinlik ölçümü gerçekleştirilecek olan endüstri dalına ilişkin üretim fonksiyonunun analitik bir yapıya sahip olduğu varsayımı yapılır ve bu fonksiyonun parametrelerinin belirlenmesine çalışılır.

Performansla ilgili yazında çok yaygın bir şekilde kullanılan “Cobb-Douglas”

tipi üretim fonksiyonuna ilişkin parametrelerin belirlenmesi bu tür yöntemlere örnek olarak gösterilebilir. Parametreli yöntemlerle performans ölçümünde, genel olarak regresyon teknikleri ile tahmin yapılırken, üretim fonksiyonu çoğunlukla, bir tek çıktı birçok girdi ile ilişkilendirilerek tanılanmaktadır.

Ayrıca, birçok girdi ile birçok çıktının ilişkilendirildiği parametreli yöntemlerin de geliştirilmiş olmasına karşın, konuyla ilgili yazında yaygın kullanım alanı bulamamıştır. Parametrik yöntemlerde etkinlik sınırından sapmaların etkinsiz gözlem (inefficiency) ve rassal hata (random error) gibi iki unsurdan oluştuğu, bu iki hata bileşeninin birbirinden ayırt edilebilmesinin de büyük önem taşıdığı ortaya çıkar. Zaten bu yöntemler birbirlerinden bu iki hata unsurunun nasıl dağıldığı ile ilgili varsayımlarla ayrılır. Aşağıda bu yöntemlerin mantığı kısaca ele alınmıştır. 21

20 İnan, A., 2000, s. 83

21 İnan, A., 2000, s. 83.

(21)

14 Parametrik yöntemde 3 farklı yaklaşım bulunmaktadır:

a) SFA (Stochastic Frontier Approach) :

Ekonometrik yaklaşım olarak da bilinen bu yaklaşım, maliyet, kar ve üretim gibi açıklanan değişkenlerle; girdi, çıktı ve çevresel faktörler gibi değişkenler arasında açıklayıcı bir ilişki kurar ve hata payının modelde yer almasına imkân tanır. Bu teknikte, rassal hata ve etkinsiz gözlemin birbirlerinden ayrılması gerekmektedir. 22

Herhangi bir gözlemin en iyi durumdan sapmasının ne kadarının rassal hata, ne kadarının da etkinsiz gözlem olduğu anlaşılmadan modelin sonuçlarının güvenilir olmayacağı açıktır. Bu iki unsur, genellikle farklı dağılımlara sahip oldukları varsayılarak ayrılırlar. Rassal hatanın standart normal, etkinsiz gözlemlerin ise asimetrik dağıldığı varsayılır.23

SFA, ekonometrik bir modele dayanmaktadır; ölçülecek etkinlik türüne göre bir fonksiyonel yapının belirlenmesini gerektirmektedir. Bu, yönüyle SFA, kısıtlayıcı bulunmakta ve eleştirilmektedir.24 Yönteme dönük belli-başlı eleştiriler dağılım varsayımları ile ilgilidir. Etkinsiz gözlemlerin normal dağılıma yakın bir dağılım gösterdikleri (Bauer, Hancock 1993) , (Berger

22 İnan, A., 2000, s. 83.

23 Berger, A. Ve Humphrey, D., Efficiency of Financial Institutions: International Survey and Directions for Future Research, European Journal of Operational Research, Vol 98.,1997.

24 Turgutlu, E., Kök, R. ve Kasman, A., Türk Sigortacılık Şirketlerinde Etkinlik: Deterministik ve Şans Kısıtlı VZA, İzmir, s. 7.

(22)

15 1993), (Berger, De Young 1997) ya da rassal hatanın normal dağılım göstermediğini (Greene, 1990) bulgulayan çok sayıda araştırma vardır.25

b) DFA (Distribution-Free Approach) :

Stokastik yönteme getirilen eleştiriler; DFA yönteminin ön plana çıkmasına neden olmuştur. SFA yönteminde rassal hatanın standart normal, etkinsiz gözlemlerin ise asimetrik dağıldığı varsayılırken, DFA yöntemi belli bazı kısıtlar altında hata terimlerinin ve bileşenlerinin herhangi bir dağılıma sahip olabileceğini varsayar. Bu yaklaşımda hata teriminin ve etkinsizliklerin dağılımı üzerinde stokastik yaklaşımda olan güçlü varsayımlar kaldırılmıştır.

Etkinliğin istikrarlı olması, etkinsizliklerin negatif olmayan herhangi bir dağilim göstermesi ve rassal hatanın ise ortalaması sıfır olacak şekilde dalgalanması yaklaşıma ilişkin temel varsayımlardır. Serbest dağılım yaklaşımı her firmanın/bankanın herhangi bir noktadaki etkinsizliğinden ziyade en iyi uygulamadan ortalama sapmasını göstermektedir.26

Bu yöntem, adından da anlaşılacağı gibi, belli bazı kısıtlar altında hata terimlerinin ve onların bileşenlerinin (etkinsiz gözlem ve rassal hata) herhangi bir dağılıma sahip olabileceğini varsayar. Ancak panel verinin varlığı altında kullanılabilen DFA yönteminde, her firmanın uzun vadede verimliliği sabittir (core efficiency), en azından istikrarlıdır ve ölçüm hataları da yine uzun vadede sıfıra yakınsar. Bu varsayımlar etkinsiz gözlemlerin

25 İnan, A., 2000.

26 Berger, A. ve Humphrey, D., 1997.

(23)

16 pozitif olmaları şartıyla geçerlidir.27 DFA yaklaşımı her firmanın/bankanın etkinsizliğinden ziyade en iyi uygulamadan ortalama sapmasını göstermektedir.

Eğer zaman içinde bir firmanın (uzun vadede sabit olduğu varsayılan) verimliliği teknoloji, yasal düzenlemelerdeki değişiklikler, faiz hadlerinin oynaklığı veya diğer benzeri etkenler yüzünden anlamlı oranda değişirse; o zaman verimliliği ölçülen her birimin en iyi gözlemden sapması dikkate alınır.

Bu teknik, bankalara uygulanacağı zaman, çok düşük ve/veya çok yüksek hata terimine sahip gözlemler dışlanır. Bu işleme kısaltma (truncation) denir.28

c) TFA (Thick Frontier Approach) :

SFA ve DFA yöntemlerinden özellikle dağılım üzerine yaptığı varsayımlarla farklılaşır. SFA ve DFA yöntemlerinin gözlemlenen değerlerle varsayılan değerler arasındaki farkı oluşturan etkinsiz gözlem (inefficiency) ve rassal hata (random error) unsurlarının dağılımlarına ilişkin varsayımları iki yöntem arasındaki temel farkı oluşturur. Buna karşılık TFA yönteminde bu iki unsurun beklenen dağılımlarına ilişkin herhangi bir varsayım/kısıt yoktur.

Sadece gözlemlenen ve beklenen değerler arasındaki farkların en büyük ve

27 Berger, A. ve Humphrey, D., 1997.

28 İnan, A., 2000.

(24)

17 küçük değerlerinin rassal hatayı, geri kalan değerlerin ise etkinsiz gözlemleri oluşturduğu varsayılır.29

Böylece TFA yöntemi bir tek üretim biriminin etkinliğinin tahmini için uygun olmayan bir yöntem durumuna gelir. Buna karşın genel etkinlik düzeyinin hesaplanmasında kullanılır. TFA yönteminde en yüksek ve düşük değerlerin rassal hata sayılarak ayıklanması, aslında SFA ve DFA yöntemlerindeki kısaltma işlemine benzer.30

Yukarıda sayılan üç yöntemden hangisinin diğerlerinden daha iyi, daha elverişli olduğuna dair verimlilik literatüründe bir anlaşma olmadığı görülmektedir. Aksine, bu üç yöntemin ortak noktalarına yöneltilen eleştiriler söz konusudur. Bu eleştirileri iki ana argüman etrafında toplamak mümkündür.31

1) Bu yöntemler, maliyet, kar ve üretim gibi açıklanan değişkenlerle; girdi, çıktı ve çevresel faktörler gibi açıklayıcı değişkenler arasında işlevsel bir ilişki kurduğu için, bu ilişkinin oluşmasını mümkün kılacak bazı davranışsal varsayımlarda bulunur. Eğer bu varsayımlar yanlışsa, açıktır ki modelin bulguları tartışmalı hale gelecektir.

29 Berger, Humphrey, 1997.

30 İnan, A., 2000, s. 83.

31 İnan, A., 2000, s. 84.

(25)

18 2) SFA, DFA veya TFA’da birden fazla açıklayıcı değişken kullanılabilmekle beraber, ancak bir tane açıklanan değişken kullanmak mümkündür. Dolayısıyla bankalar gibi, birden fazla çıktının olduğu, hatta çıktının ne olduğu konusunda bile uzlaşmanın olmadığı bir sektörde, bu yöntemler nispeten kullanışsız hale gelmektedir.

Literatüre bakıldığında yapılan araştırmalarda TFA yönteminin çok kullanılmadığı görülür. Buna karşın SFA ve DFA yöntemleri daha sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ikisi arasında da DFA yönteminin daha çok tercih edildiği görülmektedir. İki yöntemin hangisinin daha elverişli olduğuna dair tartışma ise henüz devam etmektedir.

1.2.3. Parametrik Olmayan Yöntem

Parametrik olmayan yöntemler doğrusal programlama kökenli teknikler (kısıt altında optimizasyon) kullanarak etkinlik sınırına olan uzaklığı ölçmeye çalışırlar. Bu yöntemler, parametrik yöntemlerde olduğu gibi üretim biriminin yapısı ile ilgili davranışsal varsayımları sağlamak zorunda olmadıkları için, görece avantajlıdırlar. Ayrıca söz konusu yöntemlerin birden fazla açıklayıcı ve açıklanan değişken kullanabilme gibi bir üstünlükleri de vardır. Buna karşın bir rassal hata terimi içermedikleri için, veri ve ölçüm

(26)

19 hataları, şans ya da diğer nedenlerle oluşan hataları modele aktarır ve etkinlik sınırını yanlış tespit edebilirler.32

Parametrik olmayan yöntemlerden en yaygın olarak kullanılanı 1978 yılında Charnes, Cooper ve Rhodes tarafından geliştirilen Veri Zarflama Analizi (DEA) yöntemidir.

Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis-DEA) benzer birimlerin (karar verme birimi-DMU) etkinliklerinin değerlendirilmesinde kullanılan doğrusal programlama tabanlı bir yöntemdir33.

VZA tekniğinde doğrusal programlama kullanılarak en iyi davranan gözlemlerden oluşan etkinlik sınırı çizilmekte ve tüm gözlemlerin bu sınıra uzaklığı yani görece etkinliği ölçülmektedir34.

Etkin birimler 1 değerini alırken etkin olmayan birimlerin değeri 1’den küçük olmaktadır. Tam etkin (etkinlik değeri 1) ile etkin olmayan (etkinlik değeri 1’den küçük) birimlerin etkinlik skorları arasındaki fark, aynı miktar çıktının söz konusu fark oranında daha az girdiyle elde edilebileceğini/aynı miktar girdi kullanılarak daha fazla çıktı elde edilebileceğini göstermektedir.35

32 Berger, A. Ve Humphrey, D., 1997.

33 Ulucan, A. ve Karacabey, A.A., İMKB Hisse Senedi Piyasasının Teknik Etkinliğinin AB Aday ve Üye Ülkelerle Karşılaştırmalı Analizi, s. 3.

34 Caner, Kontorovich, Efficiency of the Banking Sector in the Russian Federation: An International Comparison, 2004.

35 Türker Kaya, Y. ve Doğan, E., 2005, s. 4.

(27)

20 VZA, bir sınır teknolojisi oluşturmak için kullanılan, deterministik bir doğrusal programdır. VZA’ nın parametrik olmaması, tahmin etmeye çalıştığı üretim teknolojisinin, belirli bir forma sahip ve sonlu sayıdaki parametrelere bağlı olan herhangi bir fonksiyonel gruba (örneğin, Cobb-Douglas fonksiyonel formu) dâhil olması ile ilgili bir varsayım taşımamasından kaynaklanmaktadır. Önemli bir diğer nokta da, VZA’nın istatistiksel olmamasıdır. Bunun sebebi, VZA’nın hata terimleri (yani verimlilik hata terimleri) ilgili herhangi açık bir olasılık dağılımı varsayımı yapmamasıdır. 36

a) Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis):

Parametrik olmayan yöntemler içinde en sık kullanılanı VZA yöntemidir. Bu yöntem, homojen oldukları varsayılan üretim birimlerini kendi aralarında kıyaslar. En iyi gözlemi etkinlik sınırı olarak kabul ettikten sonra, diğer gözlemler bu en etkin gözleme göre değerlendirilir. Dolayısıyla VZA yönteminde etkinlik sınırı, varsayılan belirli bir durum değil; gerçekleşen bir gözlemdir. Etkinlik sınırı bu şekilde tespit edildiği için de, bu yöntemde rassal hata kullanılmaz. Ancak, gözlemler arasında çok uç değerleri temsil ettiği düşünülen gözlemleri ayıklamak mümkündür.37 Bu yöntemin sahip olduğu en önemli özellik, her karar alma birimindeki etkinsizlik miktarını ve kaynaklarını tanımlayabilmesidir.38

36 Aydemir, Z.Canan, Bölgesel Rekabet Edebilirlik Kapsamında İllerin Kaynak Kullanım Görece Verimlilikleri: Veri Zarflama Analizi Uygulaması, DPT Uzmanlık Tezleri, 2002.

37 İnan, A., 2000, s. 85.

38 Karsak, E.E. ve İşcan, F., Çimento Sektöründe Göreli Faaliyet Performanslarının Ağırlık Kısıtlamaları ve Çapraz Etkinlik Kullanılarak Veri Zarflama Analizi İle Değerlendirilmesi, Endüstri Mühendisliği Dergisi, 2000, Cilt : 11, Sayı : 3, s. 2-10.

(28)

21 VZA yöntemi ile ilgili ayrıntılı bilgilere ikinci bölümde yer verilmiştir.

b) Serbest Atılabilir Zarf (Free Disposal Hull) Yaklaşımı :

Veri zarflamanın özel bir hali olup bu yaklaşımda etkinlik sınırı üzerindeki farklı noktalar arasında bir ikame olmayacağı varsayımıyla bu noktalar sınıra dâhil edilmemektedir. Parametrik olmayan yaklaşımlarda gerçekleşen gözlemlerden hareketle etkinlik sınırı belirlendiğinden rassal hata içerilmemektedir. Dolayısıyla hata terimi tarafından temsil edilen ölçüm hatası, birimlerin performansının değişkenliği, muhasebe kurallarındaki değişimin etkisi gibi unsurlar dikkate alınmamaktadır. Ancak parametrik yöntemde söz konusu olan tek bağımlı değişkenin açıklanabilmesine ilişkin sınırın olmaması dolayısıyla birden fazla girdi/çıktı kullanımına imkan vermesi ve belli bir fonksiyonel form oluşturma zorunluluğunun bulunmaması bu yöntemin önemli avantajları olarak görülmektedir39.

Parametrik yaklaşımla parametrik olmayan yaklaşım arasındaki etkinlik sınırının şekli, hata teriminin varlığı/dağılımı ve etkinsizliğin dağılımına ilişkin farklı varsayımlar nedeniyle iki yönteme göre ölçülen etkinliğin hem derecesi hem de yayılımı farklılaşmakta, aynı banka iki yöntemde farklı sıralamalar alabilmektedir. Gerçek etkinlik düzeyi belirsiz olduğundan hangi yaklaşımın etkinliği daha iyi ölçtüğüne karar vermek güçtür. Parametrik yaklaşımlara esneklik kazandırma, parametrik olmayan

39 Berger, Humphrey, 1997.

(29)

22 yaklaşımlara ise hata terimi ekleme yönündeki ampirik çalışmalarla söz konusu yaklaşımların kısıtları azaltılmaya çalışılmaktadır.40

1.3. Bankacılık Sektöründe Etkinlik Ölçümü Çalışmaları

Bankalarda etkinlik alanında son yıllarda çok sayıda akademik çalışma yapılmıştır. Seçilen örneklem ve değişkenler genelde farklı olmakla birlikte, çalışmaların ortak amacı tümüyle bankacılık sektörünün ya da çalışmada ele alınan belirli bankaların etkinliğinin/etkinsizliğinin ölçülmesidir.

Bu alanda farklı ülkeler, farklı dönemler ve farklı tekniklerle yapılan analizlerden bir kısmına aşağıda yer verilmiştir.

Berger’in (1995) çalışmasında; 1983–1992 döneminde ABD bankalarının öz kaynak getirileri (ROE) ile sermayelerinin aktiflerine oranı arasındaki ilişkinin yönü açıklanmıştır. Berger; öz kaynaklardan sağlanan getiri ile sermayenin toplam aktiflere oranı arasında pozitif güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.

Saha ve Ravisankar (2000) VZA tekniğiyle Hindistan bankalarının 1992–1995 dönemindeki etkinliğini ölçmeye çalışmışlardır. Bu çalışmada 25 adet banka seçilmiş, girdi olarak şube sayısı, personel sayısı, yatırım harcamaları, faiz dışındaki yatırım harcamaları harici harcamalar çıktı olarak ise mevduat, açık hesap, yatırımlar, toplam gelir, faiz geliri, faiz dışı gelir,

40 Berger, Humphrey, 1997.

(30)

23 kullanılabilir fonlar ve genişlik (Faiz Gelirleri-Faiz Giderleri) kullanılmıştır.

Benzer şekilde Galagedera ve Edirisuriya 1995–2002 döneminde Hindistan bankalarının performanslarını VZA tekniği ile ölçtükleri bir çalışma gerçekleştirmişlerdir.

Neely ve Wheelock’un (1997) yapmış oldukları ortak çalışma; 1980–

1995 döneminde tasarruf mevduat sigortası kapsamındaki ABD ticari bankalarının karlılığını araştırmaktadır. Bu araştırmacılar, bankaların performanslarının yoğun olarak faaliyet gösterdikleri banka piyasalarındaki hedef müşteri gruplarının yıllık kişi basına gelirlerindeki değişmeyle pozitif bir ilişki içinde olduğunu ispatlamışlardır.41

Turgutlu, Kök ve Kasman çalışmalarında, hayat dışı alanlarda faaliyet gösteren Türk sigorta şirketlerinin 1990–2004 yılları arasındaki etkinliğini incelemişlerdir. İki adet yöntem kullanarak yapılan çalışmanın sonucunda konu edilen dönemde Türk sigortacılık sektöründe hayat dışı alanlarda belirgin bir etkinsizlik olduğu bulgulanmıştır.

Ayadi, Adebayo ve Omolehinwa (1998) VZA tekniğini kullanarak Nijerya Bankacılık sistemini değerlendirmişlerdir. Analizde 1991–1994 dönemi için örneklem olarak 10 banka seçilmiştir. Girdiler (Mevduata verilen faizler, Personel harcamaları, Yönetim harcamaları) ve çıktılar (Toplam

41 Tunay, Silpar, s. 5.

(31)

24 Krediler, Faiz gelirleri, Faiz-dışı gelirler) kullanılarak analiz gerçekleştirilmiştir.

Noulas (1997) özel sermayeli bankalarla, kamusal sermayeli bankaların performansını değerlendirmeye çalışmıştır. Analiz bulgularına göre, kamu bankalarının üretkenliği özel bankalara oranla daha hızlı artmakta ve teknik etkinlik özel bankalarda artmakta iken kamu bankalarında azalmaktadır.

Işık ve Hassan (2002) Türk bankacılık sisteminde teknik, ölçek ve dağıtımsal etkinsizliği ölçmeye çalışmışlardır. 1988 yılından başlayarak 4’er yıl arayla değişik banka (daha çok ticari) sayılarıyla analiz yapmışlardır. 3 girdi (personel, sermaye ve mevduat) ve 4 çıktı (Kısa süreli krediler, Uzun Süreli krediler, Gayri-nakdi krediler ve Diğer Gelirler) kullanarak yaptıkları analiz sonucunda bankacılık sisteminin yeterince etkin olmadığını belirlemişlerdir.

Ben Naceur ve Goaied (2001) tarafından yapılan çalışmada; Tunus bankacılık sektörünün 1980–1995 dönemindeki performansı ele alınmaktadır. Çalışma sonucunda iyi performans gösteren bankaların emek ve sermaye verimliliklerinin yüksek olduğu ve faaliyet karlarının bir bölümünü bünyelerinde tutarak öz kaynaklarını arttırdıkları belirlenmiştir.

(32)

25 Cingi ve Tarım (2000) VZA tekniğini kullanarak 1989–1996 döneminde Türk Bankacılık Sisteminin performans değerlendirmesini yapmaya çalışmışlardır. Bu çalışmalarında 21 bankayı kullanmışlardır. Girdi olarak; aktifler ve giderler, çıktı olarak ise kar, kredi ve mevduat kalemleri kullanılarak ölçeğe göre getiri varsayımı altında bankaların VZA etkinlik skorları hesaplanmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, Kamu bankalarının hiçbir dönemde etkin olmadığı, holding bankalarının ise dönem boyunca tam etkin olduğu belirtilmiştir.

Mercan ve Yolalan (2000) VZA yöntemiyle 1989–1998 yılları arasında ticari bankaların etkinlik durumunu analiz etmeye çalışmışlardır. Girdi ve çıktıları değerlendirirken oranları kullanmayı tercih etmişlerdir. Yazarların bir bulgusu mülkiyet yapılarının bankalarının etkinlik dereceleri üzerinde etkisinin olabileceğidir. Sistemin en önemli parçalarından biri olan kamusal sermayeli ticaret bankalarının etkinlik dereceleri analiz döneminde fazla oynaklık göstermemiştir. Özel sermayeli ticaret bankaları 1993 yılında başlayan azalma süreci 1998 yılına kadar devam etme sürecindedir.

Yabancı bankalar ise kriz döneminde azalma ve kriz sonrası dönemlerde etkinliklerini yükseltme sürecindedirler. Yazarların işaret ettiği önemli bir konu kur riskinin performans ölçümünde önemli bir etken olduğudur. Kamu bankalarının 1994 yılındaki krizden fazla etkilenmemelerinin sebebini kur risklerinin fazla olmayışına bağlamışlardır.42

42 Çukur, S.,2005, s. 20.

(33)

26 Ekren ve Emiral (2002) VZA yöntemiyle, Türk bankacılık sisteminde etkinliği aracılık yaklaşımını kullanarak analiz etmeye çalışmışlardır. 1998–

2000 yılları arasında toplam 71 banka gözlem kümesi olarak seçilmiştir.

Sonuçlara göre kalkınma ve yatırım bankalarının etkinlik değerlerinin ticaret bankalarına göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir.

Casu ve Molyneux (2003) çalışmalarında (1993–1997) Avrupa bankalarının üretim etkinliklerinin uyum yasaları doğrultusundaki gelişimini analiz etmişlerdir. Yaptıkları analizler sonucunda Avrupa bankacılık sektöründeki etkinlik değişimlerinin büyük ölçüde ülkesel faktörler tarafından belirlendiği sonucuna ulaşmışlardır.

Kasman (2003) finansal kriz dönemlerinde (2001–2002) bankaların etkinliğini analiz etmeye çalışmıştır. 29 bankanın verilerinden oluşan veri setiyle yapılan çalışmada Stokastik Sınır Yaklaşımı kullanılmıştır. 3 girdi ve 2 çıktı kullanılarak etkinlik analizi yapılan çalışmanın bulgularına göre kamu bankalarının ortalama etkinliğinin özel ve yabancı bankalara göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir.

Mercan, Reisman, Yolalan ve Emel (2003) 2 girdi ve 3 çıktı kullanarak, 1989–1999 dönemlerinde gruplar düzeyinde etkinlik ölçümü yapmaya çalışmışlardır. Sonuçlara göre kamusal sermayeli bankalar genelde daha düşük etkinlik seviyelerine sahiptir.

(34)

27 Buna benzer çalışmalar çoğaltılabilir. Çalışmalarda ortak bir nokta bulunmamaktadır. Girdi/çıktı sayısı ve seçiminde farklılıklar mevcuttur.

Sonuçlar bakımından bazı bankalar etkin çıkarken bazıları etkin çıkmamaktadır. Etkin ve etkin olmayan bankalar arasında ortak bir noktadan bahsetmek de pek mümkün değildir. Çalışmalarda ele alınan analiz dönemine, banka sayısına, ülkeye, girdi/çıktı sayısına bağlı olarak sonuçlar farklılık göstermektedir. Ve doğal olarak elde edilen sonuçları çalışmanın dayanak noktalarına ve varsayımlarına göre değerlendirmek ve faydalanmak gerekmektedir.

Çalışmalarda bankacılık sisteminin sahip olduğu özellikler, girdi-çıktı bileşimleri, veri setine dayanak oluşturan dönem, seçilen yaklaşımlar ve kullanılan teknikler göz önünde bulundurularak analizler gerçekleştirilmeli ve sonuçlar da buna göre yorumlanmalıdır.

(35)

28 1.4. Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Yapılan Etkinlik Çalışmaları

Bu bölümde, Türk bankacılık sistemi üzerine yapılmış bazı araştırmalara ve onların sonuçlarına yer verilmeye çalışılmaktadır.

Çolak ve Altan (2002) çalışmalarında 1999 ve 2000 yılları için 41 adet bankayı içeren bir analiz gerçekleştirmişlerdir. VZA yönteminden faydalandıkları bu çalışmada 6 adet girdi (sermaye standart rasyosu, toplam krediler/toplam aktifler, takipteki krediler/toplam krediler, duran aktifler/toplam likit, aktifler/toplam aktifler, likit aktifler/ mevduat+mevduat dışı kaynaklar) ve 3 adet çıktı (net dönem karı/ortalama toplam aktifler, net dönem karı/ortalama özkaynaklar, net dönem karı/ortalama ödenmiş sermaye) kullanmışlardır. Çalışmanın sonuçlarına göre küçük ölçekli bankalar, büyük ölçekli bankalara göre daha etkindir.

Altunbaş ve Molyneux (1995) çalışmalarında, rasyo analizi yöntemiyle Türk bankacılık sektörünün 1988–1993 yılları arasındaki performansını toplam dokuz rasyonun gelişimini inceleyerek analiz etmişlerdir. Bu rasyolardan üçü etkinliği ölçen rasyolardır (toplam giderler/toplam gelirler, toplam giderler/ toplam aktifler ve personel giderleri/ toplam giderler).

Çalışma Türk bankacılık sisteminin AB bankalarına oranla daha karlı, fakat daha az etkin olduğunu bulgulamıştır. Ayrıca Türk bankalarının daha emek- yoğun çalıştıkları ve ölçeklerinin AB bankalarına göre çok küçük olmasının da dezavantaj yarattığı çalışmanın diğer bulguları arasındadır.

(36)

29 Çukur (2005) çalışmasında 1997–2000 dönemi ve 33 adet bankaya ait verileri içeren bir analiz gerçekleştirmiştir. Yabancı sermayeli ticaret bankalarının en etkin grup olarak bulgulandığı çalışmada 3 adet girdi ( toplam mevduat, faiz giderleri ve faiz dışı giderler) ve 3 adet çıktı (toplam krediler, faiz gelirleri ve faiz dışı gelirler) kullanılmıştır.

Karamustafa (1999) çalışmasında, 1990–1997 yılları arasında Türk bankacılık sisteminin finansal karakteristiklerini toplam onsekiz tane rasyo kullanarak faktör analizi yöntemiyle incelemiştir. Çalışma, sermaye yeterliliği ile ilgili faktörlerin Türk bankacılık sisteminin en önemli finansal karakteristiklerini oluşturduğunu bulgulamıştır.

Özkan ve Günay (1998) çalışmalarında, Türk bankacılık sisteminin maliyet yapısını ve maliyet yapısı üzerinde finansal serbestleşmenin etkisini 1981–1985 ve 1989–1993 dönemlerini kıyaslayarak incelemişlerdir. Klasik ve karışık (hybrid) translog fonksiyonlarının kullanıldığı çalışmada, bankacılık sisteminde üç girdi (işgücü, sermaye ve mevduat) ve iki çıktı (kısa vadeli krediler ile toplam diğer krediler) olduğu kabul edilmiştir. Çalışma klasik ve karışık translog fonksiyonlar için ayrı sonuçlar vermiştir. Klasik translog fonksiyonuyla yapılan ölçümde, her iki dönem için bankacılık sektörünün tamamında ölçek kazançlarının (returns to scale) önemli ölçüde arttığı görülürken; karışık translog fonksiyonu ile yapılan ölçümde, küçük ölçekli bankaların ölçeklerinden kazanç sağladığı (economies of scale);

(37)

30 buna karşın orta ve büyük ölçekli bankaların ölçeklerinden dolayı kayba uğradığı (diseconomies of scale) bulgulanmaktadır.

Özkan ve Günay’ın (1996) çalışmaları yukarıda özetlenen çalışma ile aynı kapsam ve niteliktedir. Ulaştığı sonuçlar da benzerlik gösterir. Yalnız çalışmanın bu ilk halinde 1998’deki çalışmada kullanılan maksimum olabilirlik (maximum likelihood) yöntemi yerine genelleştirilmiş en küçük kareler (generalized least square) yöntemi kullanılmıştır.

Çilli (1995) çalışmasında 1989–1991 dönemi itibariyle 25 özel ticari bankanın verilerini kullanarak çok ürünlü (multiproduct) bir maliyet fonksiyonu aracılığıyla Türk bankacılık sisteminde ölçek ve kapsam ekonomilerinin varlığını incelemiştir. Çalışma üç girdi (mevduat, yurtdışı krediler ve işgücü) ve iki çıktı (kredi ve menkul değerler cüzdanı) içermektedir. Çalışmanın sonuçları, bankacılık sisteminde ölçeğe göre artan getiri olmadını aksine ölçeğe göre azalan getiriler olduğunu göstermiştir.

Mahmud ve Zaim (1998) çalışmalarında 1991–1992 yıllarına ait verileri ve genelleştirilmiş Leontief maliyet fonksiyonu (Generalized Leontief Cost Function) kullanarak sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin Türk bankacılık sektörünün maliyet yapısına etkisini araştırmışlardır. Girdi olarak işgücü, sermaye, toplam mevduat ve diğer tüm ödünç alınmış fonlar kullanılmış; buna karşın çıktı olarak sadece kredi hacmi kabul edilmiştir.

Çalışma, incelenen dönem itibariyle Türk bankacılık sektöründe kısa

(38)

31 dönemde bütün girdiler için talebin esnek olmadığı sonucunu vermiştir. Uzun dönemde sermaye mevduat hariç bütün girdileri ikame edebilirken; kısa dönemde bütün girdiler birbirlerini ikame edebilmektedir.

Mercan ve Yolalan (2000), yaptıkları çalışmada, performans ile ölçek ve mülkiyet yapıları arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. VZA yöntemi kullanılarak yapılan çalışma, CAMEL yaklaşımının unsurlarına karşılık gelen bir dizi rasyonun veri olarak kullanılmasıyla oluşturulmuştur. Çalışmada uç değerler atılmış olmasına rağmen etkinlik sınırını oluşturan bankaların performans değişkenlerinin değerleri, gözlem kümesine baskın olduğu için, gözlemler genelde düşük etkinlik seviyesinde görünmektedirler. Çalışmada, Türk bankacılık sisteminin bir bütün olarak 1993’e kadar performansının arttığı ve 1993’ten sonra da belirgin bir şekilde gerilediği sonucuna varılmıştır. Ayrıca yabancı ve özel bankaların kamu bankalarına oranla daha etkin olduğu; ölçek açısından bakıldığında da 1994 yılından sonra orta ve küçük ölçekli bankaların performansı hızla gerilerken; büyük ölçekli bankaların göreli olarak daha iyi bir performans sergilediği bulgulanmıştır.

Ekren ve Emiral (2002) yaptıkları çalışmada, 1998–2000 yılları arasında Türk bankacılık sisteminde etkinlik analizi yapmışlardır.

Çalışmalarında VZA yöntemini kullanmışlardır. İki girdi (toplam mevduat+kısa vadeli borçlar, toplam maliyet) ve iki çıktı (toplam krediler, diğer gelir getiren aktifler) kullanılan çalışmada, kamusal sermayeli kalkınma ve yatırım bankaları oldukça etkin olarak bulgulanmıştır. Tasarruf Mevduatı

(39)

32 Sigorta Fonu’na devrolan bankalar etkinlik değerleri en düşük bankalar olarak tespit edilmiştir. Yabancı sermayeli ticari bankaların ise incelenen dönemde olumlu gelişme gösterdiği belirlenmiştir.

Yolalan (1996) yaptığı çalışmada, banka bilânçolarından türettiği beş rasyoyu kullanmış ve banka grupları itibariyle, göreli performansı araştırmıştır. Bu çalışmada 1988–1995 arası kamu, yabancı ve özel bankalar olarak gruplanan gözlem değerleri ciddi bir sapma göstermemiş; 24 gözlemden 5 tanesi etkinlik sınırı üzerinde yer almıştır. Çalışma, yabancı ve özel bankaların, kamu bankalarına oranla büyük oranda bir göreli etkinlik sergilediğini bulgulamıştır.

Cingi ve Tarım (2000) araştırmalarında, 1989–1996 yılları arası 21 adet Türk bankasının göreli performansını TFP (Total Factor Productivity- Toplam Faktör Verimliliği) yaklaşımı ile incelemişlerdir. Araştırmada, bankalar mevduatın krediye dönüştürülmesi sonucu kar sağlayan kuruluşlar olarak kabul edilmektedir. Fakat mevduat çıktı olarak kabul edilmiştir.

Böylece, üretim yaklaşımının benimsendiği bir varsayım yapılmıştır. Fakat verilerin hesap adetleri ile değil, parasal değerler itibariyle hesaplanması da, aracılık yaklaşımına uygundur. Çalışma, yeni ve ‘karma’ bir yaklaşım önermektedir. Çalışma, özel sektöre ait bankaların göreli performansının genelde kamu bankalarından daha iyi olduğunu ve etkinlik farklarının büyük ölçüde, ölçek etkinliğindeki farklılaşmadan kaynaklandığını bulgulamıştır.

(40)

33 Zaim (1995) yaptığı çalışmada finansal serbestleşmenin Türk bankacılık sektörüne etkilerini incelemiştir. Aracılık yaklaşımının kullanıldığı çalışma, girdi olarak personel sayısı, faiz ve amortisman giderleri ile kullanılan sarf malzemelerini; çıktı olarak ise mevduat ve kredi büyüklüklerini kabul etmektedir. Finansal serbestleşme öncesi (1981–1989) dönemi ile serbestleşme sonrası bir yıl (1990) örnek dönem olarak alınmıştır. 1981–

1989 dönemi için 42 banka, 1990 yılı için de 56 banka ele alınmıştır.

Çalışma 1981–1990 dönemi arasında Türk bankacılık sektöründe teknik etkinliğin artış hızının ortalama yüzde 10 olduğunu, ayrıca zaman içinde bankaların kendi aralarındaki etkinlik farklarının da azaldığını bulgulamıştır.

Öte yandan özel bankalardaki etkinlik yabancı ve kamu bankalarından daha hızlı artmışsa da, kamu bankaları genelde daha etkindir. Bir diğer önemli bulgu da bankacılık sisteminin optimal ölçek büyüklüğüne hızla uyum sağladığıdır.

Yıldırım (1999) çalışmasında, 1988–1996 dönemi itibariyle Türk bankacılık sektörünü incelemiştir. Toplam vadesiz ve vadeli mevduat ile faiz ve faiz dışı giderlerin girdi, toplam krediler, faiz ve faiz dışı gelirlerin çıktı olarak kabul edildiği çalışmada, veri zarflama analizi yöntemi kullanılmıştır.

Çalışma, dönemin bütünü itibariyle Türk bankacılık sektöründe ölçeğe göre azalan getiri olduğunu, etkin bankaların daha karlı olduğunu ve aktif kalitesi ile verimlilik arasında bir ilişki olmadığını bulgulamıştır. 1994 yılından sonra sistemde verimliliğin gerilediği -Mercan ve Yolalan (2000)’de benzer bir sonuca varılmıştır- ve 1980’lerdeki hızlı verimlilik artışının 1990’ların ikinci

(41)

34 yarısında korunamadığı -Zaim (1995)’ te 1980’lerdeki verimlilik artışıyla ilgili bulgular vardır- da çalışmanın diğer sonuçları arasındadır.

Aydoğan ve Çapoğlu (1989) çalışmalarında, 20 OECD ülkesindeki toplam 55 banka grubunun verileriyle etkinlik ve verimliliklerini incelemişler ve Türkiye’de faaliyette bulunan bankaların net kâr’ın toplam aktife oranlanmasıyla bulunan etkinlik oranında en üst sıralarda yer alırken, net faiz gelirlerinin toplam aktife oranlanmasında son sıralarda yer aldıkları sonucuna varmışlardır.

Esenbel, Erkin ve Erdoğan, Türk dokuma, giyim eşyası ve deri sektöründe faaliyet gösteren ve İMKB’ye kote olan 15 şirketin 2000 yılı sonu verilerini kullanarak, VZA ile etkin olanları belirlemiş ve etkin olmayan şirketlerin etkin hale gelebilmesi için girdi ve çıktı hedeflerinin tahmini olarak sağlamaya çalışmışlardır. Çalışmada girdi olarak cari oran, nakit oran, likitide oranı, net işletme sermayesi/ aktifler, çıktı olarak ise; net kar, aktif kar ve öz sermaye karı seçilmiştir. Sonuç olarak, 6 firmanın göreli olarak etkin olduğu ve bu etkin şirketlerin sektörde önde gelen firmalar olduğu bulunmuştur.

Denizer, Dinç ve Tarımcılar (2000), Ergin ve Aypek (1997), Ertuğrul ve Zaim (1996), İnan (2000), Jackson ve Fethi (2001), Jackson, Fethi ve İnal (1998), Özkan-Günay (1997), İşler (2002) bankacılık sektöründe etkinlik konusunda incelenebilecek diğer çalışmalar arasındadır.

(42)

35 Türk bankacılık sisteminin etkinliğini ölçen çalışmaların bir kısmı yukarıda özetlenmiştir. Çalışmalarda ele alınan dönemler, kullanılan yöntem ve yaklaşımlar farklıdır. Çalışmaların amaçları da birbirinden farklılık göstermektedir.

1.5. Düşük Enflasyon Ortamında Türk Bankacılık Sistemi ve Etkinlik

Türkiye ekonomisinde, 2001 yılında uygulamaya konulan ekonomik programın sürdürülmesi ve AB’ye tam üyelik sürecinde kaydedilen ilerlemeler sonucu makroekonomik istikrarın sağlanmasında önemli aşama kaydedilmiş, ekonomi büyürken, enflasyon oranı tek haneye indirilmiştir.

Makroekonomik ortamdaki gelişmeler bankacılık sektörünün performansını da olumlu etkilemiştir. 2000–2001 döneminde yaşanan krizde ciddi bir küçülme yaşayan sektör 2001–2004 döneminde önemli ölçüde büyüme kaydetmiştir. Bu süreçte, bankacılık sektörünün temel fonksiyonu olan aracılık işlevi öne çıkmaya başlamış, kredilerin toplam aktifler içindeki payı ile mevduatın krediye dönüşüm oranı yükselmiştir.43

Dezenflasyon programı sonucunda Türkiye’de düşük enflasyon ortamına geçilmesiyle; bankalarda etkinlik kavramı önem kazanmaya başlamıştır. Bu durum, kısmen yüksek enflasyon-bozuk kamu maliyesi

43 Türker Kaya, Y. ve Doğan, E., 2005, s. 1.

(43)

36 ortamının yarattığı bazı avantaj ve dezavantajların ortadan kalkması; kısmen de dezenflasyon döneminin yarattığı bazı etkilerden ileri gelmektedir.44

Ülkemizde yüksek enflasyon ortamının bankacılık sektörüne etkileri değerlendirildiğinde; menkul kıymetlerin toplam aktifler içindeki payının artması ve kredilerin payının gerilemesi sonucu bankaların aracılık faaliyetlerinin göreli öneminin azaldığı, özkaynakların kalitesinin bozulduğu ve kâr marjlarının yükseldiği görülmektedir. Türkiye’de 2000-2001 krizine kadarki dönemde yüksek kâr elde etme imkanları ve sisteme girişte engellerin bulunmaması nedeniyle bankacılık sektöründeki banka sayısı artmış ve şubeleşme hızlanmıştır.45

Dezenflasyon ortamının bankacılık sistemine olan bazı etkileri, bankalarda verimliliği ölçerken hangi yaklaşımları tercih edeceğimiz, hangi değişkenleri banka girdisi/çıktısı kabul edeceğimiz ve etkinliği artırmak için hangi tedbirlere öncelik vereceğimiz gibi bazı temel kararlarımızla yakından ilgili olacaktır.46

Dezenflasyon sürecinin bankacılık sistemine beklenen etkileri şunlardır:47

44 İnan, A., 2000, s. 92.

45 Türker Kaya, Y. ve Doğan, E, 2005, s. 1.

46 İnan, A., 2004, s. 34.

47 İnan, A., 2000, s. 92.

(44)

37 1) Kredi hacminde hızlı artış: Programın hazine bonosu ve devlet tahvili gibi nispeten risksiz alanlara yapılan plasmanı kısıtlayıcı ve ithalata dayalı bir büyüme sürecini tahrik etme kapasitesi yüzünden, toplam kredi hacmini artırması beklenmektedir. İlk altı ay itibariyle mevduat bankalarının yurtiçi kredi hacminin büyümesinin hızlandığı görülmektedir. Bu artış büyük oranda tüketici kredilerinden kaynaklanmaktadır.

2) Menkul değerler cüzdanında azalış: Programın en az enflasyonun düşürülmesi kadar önemli bir amacı da kamu maliyesini düzeltmek ve kamu borçlanması ile borçlanmanın faiz yükünü düşürmektir.

Bu kapsamda alınan tedbirlerin bankacılık sisteminin DİBS’ lere yaptığı plasmanı azaltması beklenmektedir. İlk altı ay itibariyle mevduat bankalarının yurtiçi menkul değerler cüzdanı binde üç oranında azalmıştır.

Reel azalış bunun çok üzerindedir ve alt kalemlere baktığımızda da bu gerilemenin Hazine bonosu stokundaki azalmadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

3) Tahsili gecikmiş alacakların artışı: Programın bankacılık sisteminin kredi hacmini programın ilk aylarına/ yılına denk gelen canlanma döneminde artırması, bunu izlemesi beklenen daralma döneminde de verilen kredilerin bir kısmının tahsili gecikmiş alacak haline gelmesi beklenmektedir.

Her ne kadar ilk altı ay içinde bankaların tahsili gecikmiş alacakları artmışsa da, bunun nedeni tahsili gecikmiş alacakların yeniden tarif edilmesi ve

(45)

38 sınıflandırılması olarak görünmektedir. Ayrıca 1998–1999 döneminde yaşanan durgunluğun etkileri de hala görülüyor olabilir.

4) Faiz dışı gelirlerin öneminin artışı: Kar marjlarının daralması ve tahsili gecikmiş alacakların artışı bankaların esas işlevi olan kaynak tahsisinden sağladıkları karları azaltarak, diğer aracılık hizmetlerinden sağladıkları gelirlerin önemini artıracaktır. Faiz dışı gelir-gider dengesinin (kambiyo kar ve zararları hariç ) artı bakiye vermesinin görünür bir gelecek içinde bankaların en önemli hedeflerinden biri haline gelmesi beklenmelidir.

Genel bir çerçevede ele alınan etkilerin düşük enflasyon sürecinde bankaların izleyecekleri politikaları ve etkinlik anlayışlarını etkileyeceği düşünülebilir.

Türkiye’deki finansal sistemde bankaların, ticari işletmelere büyük ölçüde kaynak sağlamak suretiyle aracılık fonksiyonunu yerine getirdiği açısından yaklaşıldığında bankacılık sistemi bir bütün olarak düşünülür ve birbirlerine ya da diğer ülkelerin bankacılık sistemlerine karşı etkinliği incelenmek istendiğinde bankacılık sisteminin çıktısı olarak toplam kredi hacmi, toplam DİBS hacmi ya da toplam mevduat gibi büyüklüklerin alınması daha anlamlı gözükmektedir. Eğer Türkiye’de ticari bankaların ekonominin genel işleyişi içinde asli fonksiyonlarının aracılık ve kaynak tahsis kararı olduğu şeklinde ki varsayım doğru kabul edilirse, banka çıktısının ve

(46)

39 bankacılık sisteminin etkinliğinin hesaplamasında aracılık yaklaşımının kabul edilmesinin daha mantıklı olacağı düşünülmektedir.48

Bankaların aracılık görevini yerine getirirken, ne ölçüde etkin olduklarının değerlendirilmesi önemlidir. Çünkü en etkin bankalar rekabet avantajına sahip olacaktır. Ayrıca etkin olmayan durumlar kurumların başarısızlık ihtimalini de ortaya koyar. Örneğin, daha yüksek maliyetle çalışan bankaların, uzun vadede başarısızlıkla karşılaşma olasılıkları yüksek olacaktır. Etkinlik ölçüm çalışmaları yapılarak sonuçlarının dikkatli bir şekilde yorumlanması ile durum tespiti yapılıp, gerekli önlemler alınarak bu risk azaltılabilir.

48 İnan, A., 2000, s. 94.

(47)

2. BÖLÜM: VERİ ZARFLAMA ANALİZİ (VZA) VE VZA İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ

Bu bölümde etkinlik ölçümü uygulamasında kullanılan yöntem olan veri zarflama analizine ilişkin temel bilgilere yer verildikten sonra etkinlik ölçümü uygulaması yapılacak ve sonuçlarla ilgili yorumlara yer verilecektir.

2.1. Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis)

Veri Zarflama Analizi temeli 1978 yılına dayanan, yaygın olarak etkinlik ölçümü ve karşılaştırması için kullanılan ve ilk uygulamaları kamu sektörü hizmet işletmeleri üzerinde gerçekleştirilen bir tekniktir. Parametresiz bir ölçüm tekniği olan Veri Zarflama Analizi doğrusal programlama temeline dayanmaktadır.

Yöntem ilk olarak kar amacı gözetmeyen kamu kuruluşlarında uygulanmış, sonraları çok daha geniş bir uygulama alanı bulmuştur.

Özellikle birden çok girdi ve birden çok çıktı içeren işletmelerin verimlilik ölçümünde sıkça kullanılmıştır ve halen kullanılmaktadır. VZA’nın tercih edilirliği birden çok girdi ve birden çok çıktıdan oluşan verileri ağırlıklandırarak değerlendirebilmesinden kaynaklanmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Havrylchyk (2006), 1997-1991 dönemi için, Polonya bankacılık sektöründe faaliyet gösteren ulusal ve yabancı bankaların etkinliğini VZA yöntemiyle ölçtüğü

Sigortacılık başlığı altındaki temel kavramlar ile sigortacılık sisteminin riskleriyle ilişkili ileri konuları, sigorta işlemlerinin temel ilkelerinin, poliçenin mülkiyet

Yoksulluk Sorununun Çözümünde Mikro Finans sistemi ve Mikro Kredi Uygulamaları: Türkiye’ de Kadın Yoksulluğu Üzerine Bir Araştırma.

Sektörel çalışmalarını satınalma stratejileri, müzakere ve pazarlık yönetimi, tedarik zinciri yönetimi performans değerlemesi, tedarikçi performans değerlemesi

Dönemin bir özelliği olarak emek süreci içinde işçilerin karşısına denetimci/baskıcı rolüyle çıkan ustabaşıların aynı zamanda politik alanda –en azından

Regarding the study on the public fiscal and budget problems affecting organizing public services of the local government organization of Phitsanulok province, the researcher

Bu nedenle Osmanlı Hükümeti kaimelerin dış değerinin korunması için 1845 yılında Galata.. bankerlerinin ileri gelenlerinden iki tanesi ile bir anlaşma yaparak,

Daha o ebedî yatağına girmedi, daha onu candan sevenlerin, yani bütün mil­ letin zaman zaman ve için için akıtmağa devam ettiği gözyaşları dinmedi?. Daha