K ara ru h lu la ra :
KENDİ KENDİMİZİ T EN Kİ D :
Gençliğin ihtarı
Dün, bir sabah gazetesinde yeni İstan bul meb’usu emekli General Kâzım Ka- rabekirle yapılan bir mülakat neşredil - miştir. Bu mülakat, gençlik arasında de rin bir infiale sebeb olmuş, nefretle kar şılanmıştır.
Üniversite gençlerinden mürekkeb ka labalık bir grup dün akşam matbaamıza gelerek gençliğin temiz heyecanına ter cüman olmak üzere bize şu yazıyı vermiş lerdir:
« Gözlerimizde henüz yaşları ku rumadan, kalblerimizde acısı din meden önümüze yeni bir facia çıkı yor. Mukaddes ölümüze çirkince saldıranlar var. Kâzım Karabekirin dünkü Tan gazetesinde çıkan yazısı bütün Türk gençliğinin infialini uyandırmış ve kalblerimize derin bir hançer saplamış oluyor. Sırf şah sî ihtiraslarını ileri güderek on beş senelik inkılâblarımıza, onu yarata na, onun gençlik ve matbuatına hü cum edejı bu yazısını bütün nefre timizle karşılıyor ve olanca mevcu diyetimizle reddediyoruz.
Atamızın bize emanet ettiği Cum huriyete ve onun inkılâbına, her ne suretle olursa olsun, el uzatanlara en küçük bir müsamaha bile göster- miyec£ğiz. B\ı hususta ufak bir şüp- hesi olanlar, anlamalıdırlar ki, Türk gençliği kutsileştirdiği Atasına ve onun prensiplerine uzatılacak elleri her an koparmağa ve kıpırdayacak nankör dudakları kapatmağa ha zırdır.
Onun aziz ölüsü önünde içtiğimiz andı kanımız bahasına dahi olsa yerine getireceğiz.» /
Çirkin hir beyanat
Daha o ebedî yatağına girmedi, daha onu candan sevenlerin, yani bütün mil letin zaman zaman ve için için akıtmağa devam ettiği gözyaşları dinmedi. Daha bağrımızın yarası ilk tazeliğile duruyor.
Bu yaraya zehirli tırnaklarını vurmak isteyenler kim? Öksüz m illet vekillerinin Atatürksüz ilk Meclisi kurdukları gün de, bir gazetenin sahifelerinde yer bu lan o hezeyanlar ne? Atatürkün yarattı ğı rejimin ve partinin bütün şartlarını, gelmiş ve gelecek bütün mes’uliyetlerini üstüne almış olanların ağzında, gene biz zat kendi kendilerini ithamdan başka bir şey olmıyan bu seslerin hikmeti ne ola?
Hayır, milyon kere hayır! Biz bu ifti raların ve hezeyanların bir gazetede ya zılmış olmasına değil, bir ağızdan çıkmış olmasına da değil, en beyinsiz Türkün şu urunda bir an belirmiş olmasına bile i- nanmakta mazuruz. Dünyanın her köşesi gibi içinde bir sürü akreb ve yılan bes lemesi tabiî olan bu toprakta bile, onun taze na’şmı kemirmeğe cür’ et edebilecek tek bir sırtlan bulunabileceğine asla ih timal veremeyiz. O çirkin yazıyı bütün m illetle ve bütün gençlikle beraber ayak larımızın altına alırken, topuklarımızdan
şuurumuza kadar çıkgn hududsuz bir
nefretle böyle bir şüphe arasmdayız. Eğer bu yazılan şeyler söylenmişse lâ- net, milyon kere lânet!
* *