• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE DİN SOSYOLOJİSİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER SOSYAL DEĞİŞME VE DİN ETKİLEŞİMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÜNİTE DİN SOSYOLOJİSİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER SOSYAL DEĞİŞME VE DİN ETKİLEŞİMİ"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇ İNDEK İLER

• Kavramsal Açıdan Sosyal Değişme

• Sosyal Değişmeyle İlgili Yaklaşımlar

• Büyük Boy Teoriler

• Orta Boy Teoriler

• Küçük Boy Teoriler 

• İçerik Açısından Sosyal Değişme

• Faktörel Açıdan Sosyal Değişme

• Sosyal Değişme ve Din Etkileşimi

• Sosyal Değişmenin Dinî Yapıya Etkisi

• Dinî Yapının Sosyal Değişmeye Etkisi

HEDEFLER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra; 

• Sosyolojik açıdan sosyal değişme  kavramını anlayıp kavramsal olarak  tarif edebilecek,

• Sosyal değişmeye ilişkin organizmacı,  evrimci ve diyalekti büyük boy 

kuramları; yapısal fonksiyonel ve  çatışması orta boy kuramları ve küçük  boy teorileri birbirinden ayırt edip  bunlar arasında tanımsal 

karşılaştırmalar yapabilecek,

• İçerik açısından sosyal değişmenin  kullanım alanlarını ve farklı 

yaklaşımları kavrayabilecek,

• Faktörel açıdan sosyal 

değişmeninkullanım alanlarını  öğrenebilecek.

• Sosyal değişme ve din etkileşimi  koşununda sosyal değişmenin dine,  dinin de sosyal değişmeye etkisi  üzerinde yorumlar yapabileceksiniz.

   

   

SOSYAL DEĞİŞME VE DİN  ETKİLEŞİMİ 

DİN SOSYOLOJİSİ 

 

ÜNİTE

10

(2)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    2  Bu yönüyle din‐toplum  

ilişkisinin ana eksenini  sosyal değişme ve din  ilişkisi oluşturmaktadır. 

  Sosyal değişme olgusu, 

sosyoloji biliminin ve  hatta sosyal bilimlerin  hemen bütün dallarının 

ilgi odağı hâline  gelmiştir. 

GİRİŞ 

Günümüz dünyasının en önemli gerçekliklerinden biri de tecrübe ettiği  sosyal değişim olgusudur. Birçok faktörün etkisiyle gerçekleşen bu süreç, kimi  zaman bir insan ömründen daha kısa olacağı gibi bazen de daha uzun süre  devam edebilmektedir. Bu nedenle çoğu zaman insan, bu süreçte olup  bitenden haberdar olmayabilmektedir. Yine çağımız insanı, baş döndürücü bir  hızla gelişen ve kontrolü pek mümkün gözükmeyen bilişim teknolojisinin  kuşatması altındadır. Bu kuşatmanın altında çeşitli sosyal ve psikolojik  sorunlarla karşı karşıya kalan insan, mutlu bir yaşam alanı oluşturma çabası  içerisine girerek çeşitli dini arayışları da bir sığınak olarak görmektedir. 

Bu hızlı değişim süreci karşısında sosyal bilimciler, dinin bir istikrar ve  güvenlik kaynağı olduğunu kabul etmelerinden tutun da dinin kendisini insani  ve sosyo‐ekonomik gelişmelere uyarlamaması durumunda insanların 

yaşamlarına ve tecrübelerine yabancılaşacağına kadar çeşitli görüşler  geliştirmişlerdir. (Bodur, 2008: 34) Yine din sosyolojisi alanında yapılmış olan  çalışmalarda görülmektedir ki, dinî inanç, düşünce ve değerler yerine göre  önemli toplumsal değişim işlevi üstlenebilmişlerdir.  

SOSYAL DEĞİŞME 

Kavramsal Açıdan Sosyal Değişme 

Var olan her şey bir değişim içerisindedir. Hele insan söz konusu  olduğunda bu olgudan uzak durmak mümkün değildir. Değişim; “Değişmeyen  toplum yoktur ve değişim olmasaydı sosyolojide olmazdı.” dedirtecek kadar  önemli bir olgudur. Öyleyse sosyolojiyi sadece toplum bilimi olarak değil, aynı  zamanda değişimin de bilimi (Vergin, 1993: 5‐7) olarak görmemiz doğru  olacaktır. Değişim olgusunun toplum bilimlerinin başköşesinde bu denli önemli  bir yer işgal etmiş olması ve determine edilemez karakteri itibariyle sosyal  bilimcilerin daha nesnel ve nicel çalışmalar ortaya koymasını gerektirdiği  açıktır.  

Sosyal değişmenin ne olduğunu anlamak için önce “sosyal” ve “değişme” 

kavramlarının ne gibi anlamlar içerdiğine bakmak gerekir. “Sosyal” kavramı  Latince “Socius” sözcüğünden türetilmiştir. Socius’un anlamı ise birlikte oluş ve  aklımıza gelen ilk şey, insan eylemi ve bunun ele alınış tarzıdır. Şu hâlde 

“sosyal” kavramı fertle birlikte doğuştan var olan bir özelliktir. Çünkü fert var  olduğu sosyal ya da fiziki çevresini etkilemek istediği gibi aynı zamanda  bunlardan etkilenen bir varlıktır. Fertteki bu özellik kendinde var olan fıtriliğin  sebebidir. (Fitchter, 1994: 20) Ferdin bu yapısal özelliğinin sonucu, sosyal yapı  içerisinde değerlendirildiğinde dinamik bir fonksiyon içeriği ortaya çıkmaktadır. 

(Tolan, 1993: 276) Bu da bizi değişim olgusunun fertte var olan bir özellik  olduğu sonucuna götürür. Değişmeyi bir istikrarın ve tutumların değişerek  başka bir şekle dönüşmesi, şeklinde ele aldığımızda, insanın davranışlarını  değiştirmesi talebiyle karşılaşılmaktadır. Tutumlar ise insan için uzun bir  süreçte kazanıldığı ve insanın bu günden yarına vazgeçemeyeceği öğeler olması  yönüyle onu son derece ürküten bir durumdur. Çünkü alışkanlıklar yeni 

durumun yaratabileceği tedirginlikler karşısında bir nevi güvence sağlayan  sığınma davranışlarıdır. Örfler, âdetler, gelenekler bu kategoriye örnek  gösterilebilir.   

Değişime gelince; bu anlamda birçok kavram kullanılmaktadır.  

(3)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    3  Değişme, canlı cansız  

bütün varlıkları  kapsayan, âdeta 

zorunlu bir  yasadır.(Kızılçelik, 1994: 

102) 

  Sosyal bilimciler değişim hadisesini farklı anlamlarda kullandıklarında, 

çeşitli spekülasyonlara yol açılmaktadır. Bu kavramlar içerisinde bir değer ifade  etmeyiş açısından en doğru olanı “değişim” (change) kavramıdır (Polat, 1997: 

15) ki bu da bir hâlden başka bir hale geçiş ya da önceki durum veya  davranıştan farklılığı ifade etmektedir. Sokrates’in “En iyi bildiğimiz şey, her  şeyin değiştiğidir.” ifadesi bu gerçekliği en güzel şekilde dile getirmektedir. Bir  diğer yönüyle sosyal değişme, toplumsal ilişkileri belirleyen kurumların,  değerlerin (value) değişmesidir. Buna göre değişme anlam ve değerlerde,  nihayet sosyal yapıda meydana gelen değişmeleri içermektedir.  

Toplumsal değişmeyle ilgili yaklaşımlara bakıldığında büyük boy, orta boy  ve küçük boy teoriler olmak üzere üç yaklaşım biçimine rastlanmaktadır.  

Konunun anlaşılmasına yardımcı olacağı kanaatiyle bu teorilere kısaca  değinmeyi yararlı bulmaktayız. 

  

TOPLUMSAL DEĞİŞMEYLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR 

Büyük Boy T

eoriler 

 

Makro ya da global kuramları içermektedir. Bütün insanlığı kapsayan  toplumsal değişme kuramları oluşturulmuştur. Toplumsal gelişmenin genel  yasalarını bulmaya çalışan büyük boy kuramlar, toplumsal değişim kurallarını  bütün toplumlara şamil kılar. Değişik yaklaşımlardan hareket ederek bu  kuramsal yaklaşımları üç kategoride ele almamız mümkündür. Bunlar:  

Organizmacı yaklaşım: Bu kuramın genel özelliği toplumun, bir  organizmaya benzetilerek doğan, büyüyen, gelişen ve ölen bir  özelliğe sahip olmasıdır. Bu kuramın başlıca temsilcileri İbn‐i  Haldun, Alfred Kroeber ve Arnold Toynbe’dir.  

Evrimci yaklaşım: Bu yaklaşımda da insanlığın belli bir tarih  sürecinde gelişip ilerlediği öne sürülmektedir. Yani insanlar  evrimleşme sonucu değişime uğramaktadır. Bu yaklaşımın en  önemli temsilcileri ise Agust Comte, Herbert Spencer, Max  Müller ve Emile Durkheim’dir.  

Diyalektik yaklaşım: Bunlar da insanlığın gelişim çizgisinin, çelişki  ve çatışmalarla diyalektik bir süreç içinde oluştuğunu kabul eder. 

(Öztürk, 1999: 211) 

Örnek

•Değişim, gelişme, evrim, ilerleme, gerileme, terakki, tekâmül,  teceddüd, yenilenme, modernleşme, çağdaşlaşma, yükselme,  çöküş, vs. Bu kavramların hemen hepsi bir değer ifade  ettiğinden subjektiviteye de açık oldukları bir gerçektir. 

Tartışma •Günümüzde sosyal değişmeyi açıklamak için “Büyük Boy  Kuramlar”ın hâla geçerli olup olmadığını ve toplumsal  gerçekliği açıklamak için bu türden bütüncü yaklaşımların  fayda ve mahzurlarını tartışınız.

(4)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    4   

Fonksiyonel yaklaşım da  toplumun tümünü  değil, toplumsal yapıyı  oluşturan unsurlardaki 

değişmeleri konu  edinir. 

  Küçük boy teoriler,  genelde sosyal psikoloji 

tarafından geliştirilmiş  teorilerdir. 

  Değişim, belli bir 

tarihsel dönem  içerisinde doğada,  insanda ve toplumda 

gözlenebilen  başkalaşmalar ve 

farklılaşmaların  tümüdür. (Tolan, 

1993: 276) 

 

Orta Boy Teoriler

 

 

Toplumu, değişmenin birimi olarak ele alıp toplumdaki değişmeden  hareket ederek oluşturulan kuramlardır. Bunlara “Çağdaş Sosyoloji teorileri” 

adı da verilir. İki yaklaşım modeli ile ifade edilmiştir. 

Yapısal‐ fonksiyonel yaklaşım: Parsons, toplumsal sistemlerin  yapısını ve değişmelerini izahta işlevsel modeli benimsemiştir. 

Yapısal işlevsel model, tanımı gereği farklı değişkenler arasındaki  ilişkiyi; yani birinin değiştiği zaman ötekilerin de ona bağlı olarak  değişeceği ilkesini temel almaktadır. (Kongar, 1985: 281) 

Çatışmacı model: Özellikle Avrupa ve Amerikan toplumlarında,  gerçekleşen teknolojik gelişme ve sosyal gruplar arasında  meydana gelen çelişkiler ve çıkar çatışmalarının toplumsal  yapıda önemli dönüşümler meydana getirmiş olması 

gözlemlenerek oluşturulmuştur. Buna göre, Ralfh Dahrendorf ve  Levis Coser gibi düşünürler, değişim ve çatışma olgularından  hareketle değişmeyi analiz ederken toplumun çatışma hâlindeki  parçalarından meydana geldiğini ve toplumsal değişmenin  dinamiğinin bu parçalar arasındaki çatışmalarla ortaya çıktığını  söylemişlerdir. (Erkilet, 1985: 234‐236) 

 

Küçük Boy Teoriler 

Gerek büyük boy teoriler ve gerekse orta boy teorilerin, toplumu makro  düzeyde ele almalarındaki yetersizliğini telafi için ortaya çıkmışlardır. Burada  birey‐birey, birey‐ grup, grup ‐ grup ilişkilerinden hareket ederek toplumsal  değişmeyi açıklamaya çalışmıştır. Bu teorinin en önde gelen isimleri Kurt Lewin  ve C. Homans’dır. Levin bireysel değişimin ancak grup süreçleri yoluyla 

değişeceğini vurgularken Homans, grubun toplumsal niteliğini belirleyerek  bireyin grup yoluyla topluma bağlanacağını ve onu etkileyeceği gibi onun  tarafından da etkilenme sürecine gireceğini vurgulamaktadır. (Kongar, 1985: 

204‐205)     

Sosyal değişmeyi açıklama gayreti içinde olan birçok sosyolog, 

değişmenin niteliği ve nedenleri hakkında birbirlerinden farklı ölçütler ve farklı  kavramlar kullandıkları için ortaya bu yaklaşım modelleri çıkmıştır. (Kongar,  1985: 61) Sosyolojideki toplumsal değişme teorilerinin işlevlerine baktığımızda  Comte, Spencer, Marx gibi sosyologlar materyalist bir yaklaşımla toplumu bir  organizmaya benzeterek, örneğin Comte, toplumun teolojik, metafizik ve  pozitivist aşamalardan geçmesinden hareketle ilkel bir örgütlenme biçiminden  uygar bir yapıya yönelişin rotasını belirlemeye çalışmaktadırlar. E. Durkheim ve  F. Tönnies gibi sosyologlar ise insanın sosyal yapısını ve ruh dünyasın ı biraz  daha  dikkate alarak bireyselliğe ve (organik) dayanışmaya dikkat çekerek  çalışma hayatındaki iş bölümünü ve ahlakiliğin önemini ön plana çıkararak  daha düzenli bir toplumsal değişim modeli oluşturmaya çalışmışlardır. Bu  çabaların, Batı toplumlarının XVII. yüzyıl sonrası içine düşmüş oldukları siyasi ve  sosyal problemlerin çözümüne yönelik olduğunu görmekteyiz. (Yıldırım, 1999: 

37)   

İÇERİK AÇISINDAN SOSYAL DEĞİŞME 

Değişim asla bir hareket değildir. Yani toplumsal hareketlilik bir değişim  olamaz; fakat toplumsal hareketliliği değişime giden bir yol olarak görebiliriz. 

(5)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    5  Buna göre değişim, bir sonuçtur. Toplumsal değişme her toplumda aynı süreçte  ve aynı etkide olmayabilir. Hatta değişimi etkileyen bir faktörün aynı toplum  katmanlarında dahi farklı tezahürlerle algılanması ve etkilenmesi söz konusu  olabilir.  

  Hemen tüm sosyoloji kaynakları değişimi, ilkel toplumlardan tarım 

toplumuna, buradan da sanayi toplumuna ve son olarak da bilgi toplumuna  geçişi, tarihsel süreç olarak kabul etmektedir. Ancak bu süreçte insanlık tarım  toplumuna geçtikten sonra yerleşik bir düzen kurarak yaşam biçiminde sosyal,  ekonomik ve siyasi yönden olduğu kadar kültürel yönden de önemli 

değişiklikler meydana getirmiştir. İnsanlığın tarımla uğraşması din ve 

kültürlerinde de önemli değişikliklere vesile olmuştur. Özellikle yerleşik hayata  geçişten sonra toprak mülkiyetine sahip olmanın akabinde toplumsal 

sınıflaşmaların da ortaya çıktığı görülmüştür. Bu durum, toplumsal yapılarda  çeşitli biçimlenmelere de kapı açmıştır. 

Toplumsal değişmenin en önemli aşaması olan Sanayi Toplumu; 

insanlığın yepyeni bir şekle girdiğini, ekonomide kapitalizmi, siyasal yapıda  liberalizmi, hukukta korunmaya muhtaç sosyal sınıfları koruyucu yasalar  belirlenmesiyle yepyeni bir zihniyetin doğmasına vesile olmuştur.(Serter, 1996: 

155‐156)  

Örnek

•Toplumun üst tabakasını oluşturan kesimin, demokratikleşmeye  olan katkısı alt tabakayı oluşturan kesimden hem daha fazla  etkide bulunması hem de daha süratli katılımda bulunması söz  konusudur. (Kazak, 1984: 198) Sonuçta değişim; “değişme” 

kavramını toplumsal gerçeğin tümünü kapsayacak şekilde ifade  eden evrenselleşmiş nesnel ve bilimsel bir kavram oluşu  nedeniyle bir değer yargısı da ifade etmez. (Bilgeseven, 1986: 

266) 

(6)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    6   

Toplumu etkileyen  köklü değişimler,   yeniden yapılanmayı da 

hazırlar. 

 

  Değişimin sürekliliği ve evrenselliğinin yanında, onu geçici olarak 

durdurmak ya da yönünün belirlenmesini sağlamak biraz da o toplumun  yapısıyla alakalıdır. Zaten hiçbir toplumsal değişim, toplumda var olan mevcut  yapıyı birden bire atarak tamamen farklı ve yeni bir yapıya dönüştüremez. 

Çünkü bir denge ve düzenin bozularak başka bir şekle dönüşmesi alışkanlıkların  değişmesi talebiyle beraber gelmektedir. Alışkanlıklar ise uzun bir zaman süreci  içinde, belli bir tecrübe sonucu tutarlılığı ve sağlamlığı anlaşılmış, insanın  hayatla uyumlu ilişkiler kurmasını sağlayan tutumlarıdır. Alışkanlıklar kişinin  yaşam boyu karşılaştıkları tehlikelerin tehditlerine karşı tedirginliğini azaltır. 

Sosyal yaşantımızda bilinmezlerin rahatsız edici ortamından kaçarak 

alışkanlıklarımızın daha istikrarlı kollarına sığınırız. (Bostancı,1990: 49) Fakat  değişim, her toplumun tabiatında saklı bir süreçtir. Tıpkı insanın nefes alışverişi  gibi tabii bir süreç olan değişimden, toplumların kaçmaları ya da ona karşı  koymaları söz konusu değildir. Mamafih her toplumun, değişimin dinamiğini  kendi bünyesine uygun dinamiklerden almasının yanında (Nakavi, 1992: 184)  dış etkenlerin katkısını da gözden uzak tutmamak gerekir. Yine uzun vadeli  düşünüldüğünde değişim, bir önceki pozisyondan daha kompleks ve daha  ileriye yönelik aşamalar kat eder. (Smith, 1996: 47) 

  

FAKTÖREL AÇIDAN SOSYAL DEĞİŞME

 

Sosyal değişme tedricen yavaş yavaş gerçekleşir. Belirli bir dereceden  sonrada tamamen bir yapı değişikliğine dönüşür. Değişmeye neden olan  etkenlerin baskısı yönünde, bir bölgede yerleşmiş özelliklerden hem eskisine  hem de yenisine ait olanların derecelenmesi gözlemlenebilir. Hem yerleşmiş  özellikleri hem de derece derece değişmiş olanları ile toplumlar yine de işlevsel  bütünlüklerini devam ettirirler. (Kıray, 1964: 15) 

Günümüzde sosyal değişmenin en önemli sebeplerinden ve şartlarından  biri, bilginin gelişmesi ve enformasyonun hızla yaygınlaşmasıdır. Günümüz  itibariyle çağdaş ve modern insanlığın gelmiş olduğu nokta bilgi toplumunu  oluşturma yönünde ilerlemektedir. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun 

Örnek

•Büyük geleneksel aile yapısından küçük çekirdek aile yapısına doğru  gidiş, değer yargılarındaki yeni anlayışların doğmasına yol açmıştır. 

Özellikle XIX. yüzyıl sonrası Batı'da meydana gelen Sanayi ve Endüstri  Devrimi'nin kurmuş olduğu dünyadaki yaşayan toplumların 

zihniyetlerindeki meydana gelen değişim, bu yapıyı çok daha net bir  şekilde anlatmaktadır. Çünkü buradaki değişim evrenselleşmiş bir  yapı arz etmektedir. Klasik şehirleşmenin yerini sanayi merkezli  metropol kentler alırken ve burada yaşayan toplumlar adlandırılırken  dahi bu isimle (Sanayi Toplumu) adlandırılmıştır. Burada şunu  unutmamak gerekir ki değişim, yerel kültürün kaybı ya da yok oluşu  olarak değerlendirilmemeli, değişimin sebep olacağı yaratıcılıktan  faydalanılması  hatta kazançlı olunabileceği düşünülmelidir. P. 

Sorokin, toplumlarda hemen her zaman içten ve dıştan kaynaklanan  değişiklik ortamlarının olduğunu ve bir toplumun uzun süre 

değişikliğe uğramadan varlığını sürdürmesinin imkânsızlığını  vurgulamaktadır. (Kızılçelik, 1994: 528‐529)

(7)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    7   

Bazen de bu faktörler eş  zamanlı olarak etkide 

bulunurlar. 

  Hemen her din, insanın 

yaşamından daha  bağımsız ve doğaüstü  bir gerçekliğe sahiptir. 

gelişmişlik oranı o toplumdaki bilgi birikimiyle doğru orantılıdır. (Ergun, 1995: 

43) Yine günümüzde toplumsal değişmeyi tek bir nedene bağlamak sosyolojik  gerçekliğe uymayacağı gibi bunun mümkün olmadığını da belirtmemiz gerekir. 

Bu nedenle toplumsal değişmede birden çok faktörün rol oynadığı gerçeğinden  hareketle bunlardan en önemlilerini sıralamaya çalışacağız. 

Bunların başlıcaları; fiziki çevre faktörü, teknoloji faktörü, iletişim faktörü  ve iktisadi faktörlerdir. Bununla birlikte din, doğal felaketler, savaşlar, 

karizmatik kişilikler, sosyal temaslar, kültürel etkileşimler, göçler, iktisadi  yapıdaki çalkantılar ve nihayet nüfusun hacim ve yoğunlukça artmasını da bir  değişim faktörü olarak görmemiz mümkündür. Bu çeşitlilik içinde bazı faktörler  diğerlerine oranla toplumsal değişmede daha fazla bir öneme ve etkiye 

sahiptir. Ancak, unutulmaması gereken önemli bir nokta, bu faktörlerin her  birinin sosyal değişmede hep birlikte etken oldukları gerçeğidir.  Değişmede rol  oynayan faktörlerin farklı zamanlarda, farklı topluluk yapılarında etki güçleri ve  yüklenmiş oldukları roller değişebilmektedir. Bu faktörlerin hemen hepsinin  toplumda yeni birtakım hareketlenmelere ve yeni organizasyonların 

oluşmasına sebep olduğu düşünülmektedir. Bu tip toplumsal farklılaşmalar  toplumda modern yapılanmalara ve gelişmelere yönelik sonuçlar doğurduğu  gibi toplumu birtakım belirsizliklere ve kargaşaya da sürüklemeleri olası bir  sonuçtur.  

 

 

 

SOSYAL DEĞİŞME‐ DİN İLİŞKİSİ  

Din ve toplumsal değişme arasındaki ilişkiyi değerlendirirken konuyu iki  boyutuyla ele almak gerekir. Birincisi yaşanan değişim sürecine dinin olumlu  katkısı, ikincisi ise değişim süreci karşısında dinin sergilediği olumsuz tavrı. 

Buradan hareketle, din bir yönüyle toplumsal değişmenin saiki olurken, diğer  yönüyle de dinin değişime karşı ayak sürüyen bir fonksiyona sahip bulunduğunu  görmekteyiz. Toplumda meydana gelen ekonomik, teknolojik, demografik,  kültürel ve siyasal değişmeler, karşılıklı ilişki ve etkileşim yönüyle evrensel bir  özellik taşır. Dinî inançlara bağlılık ferdî olduğu kadar sosyal bir vakıadır. 

(Koştaş, 1995: 9) 

Örnek

•Ülkenin Tarım Toplumu'ndan hızla Sanayi Toplumu'na geçişi  esnasında bazı sosyo‐ekonomik ve hatta siyasal anlamda  gelişmeyi  bereberinde getirdiği gibi; süratli kentleşme,  gecekondulaşma, köylerin boşalması, sınıflar ve nesiller arası  çatışma, varoşların ortaya koyduğu arabesk yapılanma, işsizlik,  yalnızlaşma ve kültürel çözülme (Arvasi, 1991: 182) gibi sosyal  problemleri de beraberinde getirdiği bir vakıadır.

Bireysel Etkinlik

• Toplumsal değişmeyi etkileyen unsurların hangilerinin  yaşadığınız çevreye daha fazla tesir ettiğini 

düşünüyormusunuz?

(8)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    8  Bütün sosyal tezahürler  

gibi dinler de  değişmeye maruz 

kalırlar. 

Constant, her şeyden   önce dinî “içsel bir 

duygu” olarak  görmektedir. 

Sosyal Değişmenin Dinî Yapıya Etkisi 

Değişmenin ister doğal şartlar çerçevesinde isterse bunun dışında olsun,  dinî yaşam üzerindeki etkisi asla inkâr edilemez. Yani dinin toplumsal değişme  üzerindeki etkisinin yanında, toplumsal değişmenin de din üzerinde önemli bir  etkiye sahip olduğunu görmezlikden gelemeyiz.Kaldı ki sosyal değişimin din  üzerindeki baskısı ve etkisi daha fazladır. Zaten din de genelde içinde  bulunduğu sosyal değişmeye karşı kendisini yeni şartlara adapte etme  temayülüne girer. Daha önce de ifade edildiği gibi din, değişim sürecindeki  uyumu daima karşı taraftan beklemez. Din ve dinden doğan gruplar herhangi  bir kültür çevresinde hiçbir etkiden uzak kalamaz. Kültürel hayatın bütün  bölümleri, mesela; hukuk, ekonomi, toplumsal yapı ve çeşitli kültür alanları dinî  hayatı etkiler.(Freyer, 1964: 64‐65) 15. asrın sonlarında Kıta Avrupa’sının pek  çok ülkesinde başlayan reform hareketleriyle birlikte Roma ile bütün bağlarını  koparan ülkelerde kiliseye ait mallar devletleştirildi. Neticede kilise buralara  daha az masraf yapmaya başladı, geçimlerini kiliseye hizmetten temin 

edenlerin sayısında önemli derecede düşüş oldu. Protestanlığın ve Kalvinizm’in  doğuşundan sonra kilisedeki dinî merasimlerin yapılışı daha sade ve daha  sıradan bir hâl almıştır. Günümüz modern dünyada özellikle sanayi ve  kentleşmenin getirmiş olduğu toplumsal yaşam biçimi dinî yaşayışı önemli  derecede etkilemektedir. Toplumun geleneksel dinî yaşam tarzı oldukça  değişime uğramış, en azından toplumda dine karşı ilgi azalmış kendi ananevi  dininden soğuyan insan din konusundaki müsamahasızlığında da nispeten  uzaklaşmıştır. (Toynbee, 1978: 266‐268) Bütün bu hadiseler söz konusu  ülkelerde meydana gelen sosyal ve siyasal yapıdaki değişimin dinî yapı  üzerindeki tesirini göstermektedir. Toplumsal olayların dinî yapıyı nasıl  etkilediğini dinleri yapılarına göre birtakım ayırımlar yaparak ele almaya  çalışacağız. 

Benjamin Constant’ın dinlerin değişim karşısındaki durumuyla ilgili  yapmış olduğu ayrım konumuz açısından dikkat çekicidir. Dinsel duygunun  insanın görünmez güçlerle iletişime girmesinin ortaya çıkardığı boşluğu 

doldurmakta olduğunu söyler.Genelde dinsel duyguyla onun doğurduğu pozitif  sonuçlar arasında devamlı bir uyum söz konusudur.Bu yüzden dinler ilerici bir  karakter taşımaktadır.İçsel duygu ile onun ortaya çıkardığı pozitif yapı 

uyumluluğu, dinlerin değişen her iyiyi, güzeli onaylayacağı ve bu yöndeki  değişime kendisinin de uyum sağlayacağının işaretini de vermektedir. Ancak  Constant, kendilerini durağanlaştıran teşekküllere bağımlı azami derecede  teşkilatlanma olan dinlerle her türlü teşekküllerden ve otoritelerden bağımsız  olan dinler arasında bir ayrım yapmaktadır. Belli bir teşekküle bağlı dinlerin  değişim karşısındaki tutumlarını o teşekküllerin baskıları altında olacağından,  sosyal hayatta varlıklarını gösterebilmelerinin çok zayıf olacağını, buna mukabil  belli bir teşekkülün (ruhban sınıfının) baskısı altında olmayan serbest dinlerin  durumunun daha farklı olacağını vurgulamaktadır.  

 

Örnek

•Constan bu duruma örnek olarak Katolik inanışındaki  kilisenin baskıcı anlayışı karşısında Katolik anlayışın  zaferini göstermektedir.(Barbier, 1999: 201‐205) Hiçbir  otorite ve ruhban sınıfı anlayışının bulunmayışı itibariyle  İslamiyet, Constant’ın otoritesiz din belirlemelerine  bütünüyle uymaktadır.

(9)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    9   

Din, evrensel olsa bile  birçok toplumda  bölgesel karakteri  oluşturan bir kültür  elemanı konumundadır. 

  Her din, hitap ettiği 

toplumun yapı ve  dinamiklerini dikkate 

almak zorundadır. 

Sonuç itibariyle bu ayrımdan hareketle, dinin değişim karşısındaki  pozisyonunun belirlenmesinde, siyasal veya dinsel erklerin tutum ve 

davranışlarının belirleyici, önemli bir faktör olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 

İkinci olarak ilkel dinlerle evrensel dinler arasında bir ayrım yapmanın  doğru olacağı kanısındayız.İlkel toplumlarda dinî inanç ve Tanrı 

tasavvurlarında olduğu gibi dinî bayram ve ayinler üzerinde de maddi hayat  şartlarının, toplumsal ve ekonomik faktörlerin etkisi görülmektedir.Bu dinler,  tabii gruplarda yaşamalarından dolayı toplumsal yapı onları doğrudan  doğruya etkilemektedir. (Freyer, 1964: 66) 

Zaten her din, başlangıçta içinde doğduğu toplumsal çevrenin  kültürünün etkisi altındadır. Yani din evrensel olsa bile birçok toplumda  bölgesel karakteri oluşturan bir kültür elemanı konumundadır. 

Standardizasyonun millî ve mahallî kültür unsurları üzerindeki etkisi, dinî  yaşam üzerinde de aynı paralelde görülmüştür. (Karaman, 2000: 29) Toplum  hayatının henüz farklılaşmadığı basit şartlarda inançlar ve ibadetler açıkça  toplum hayatının izlerini taşır. (Wach, 1987: 7) Diğer bir ifadeyle her din, her  toplumda toplumun kendi şartları doğrultusunda ifade ve tarzlarda ortaya  çıkar ve belli toplumsal zümre tarafından yaşatılır. Belli bir temel düşünceye  ve toplumsal zümreye dayanan dünya dinlerindeki farklılaşma olgusu, dinin  kimliğini bazen de tehlikeye sokabilir.Bu farklılıklar, çeşitli yorum farklılıklarına  yol açabilir.Bazı belirli faktörler, tasavvurlar ve özellikler, diğerleriyle yer  değiştirebilir. 

  Toplumun çeşitli sınıflara ayrılması sadece mabetlerin farklılığında, 

kültürün ve dinî ayinlerin şekillenişinde kendini göstermez; bütün dinlerde  zihniyet, toplumlarda hâkim olan mesleki ruhla beslenmiştir. Toplumdaki  meslek ve mülkiyet farklılıkları toplumsal sınıflaşmayı sağlayan en önemli  faktörlerdendir. Zümreler ve sınıflar ise akidenin biçimlenişinde çok önemli bir  rol oynar. (Wach, 1987: 34‐35) Evrensel dinlerde ise durum farklıdır. Bu dinlerin  mensupları başlangıçta belirli toplumsal tabakalardan gelmelerine rağmen  toplumun her meslek ve tabakadan kesimleriyle aynı etkileşimde 

bulunmaktadırlar. Max Weber’e göre de bir dinin vasıf ve muhtevası, onun  karakteristik temsilcisi olan toplumsal tabakaların ekonomik ve toplumsal  menfaatlerine göre teşekkül etmez. Çünkü ilkel dinlerin aksine evrensel dinler  yayılma eğiliminde olduğu için bütün insanlığa hitap eder ve bunu yaparken   mesleklerine veya toplumsal tabakalarına göre sınıflandırmaz. Diğer taraftan  bu dinler belirli kavimlere ve ırklara da mahsus değildir. (Freyer, 1964: 67‐68)  Fakat yine de her din, hitap ettiği toplumun yapı ve dinamiklerini dikkate almak  zorundadır. Şu hâlde özellikle evrensel dinleri toplum ile basit bir fonksiyon  ilişkisi içerisinde görmenin yanlış olacağı kanaatindeyiz.Çünkü o, içinde yaşadığı  belirli bir toplumsal yapı ve ekonomik düzen tarafından belirlenmemesine ve 

Örnek

•Çok tanrılı halk dinlerinde münferit ilahi şahsiyetler,  mensuplarının meslek ve sınıflarına göre şekillenmiş veya  değişikliğe uğramışlardır.Diğer taraftan dinden doğan birlikler,  dinî olmayan topluluk yapısı içinde kaybolmuş olan sosyolojik  sınıflama karakterini yansıtmaktadır. (Wach, 1987: 33)

(10)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    10   

Din, dinamik olan  toplumsal yapıya karşı  statik olmayı asla tercih 

etmemektedir. Ancak  insan bunu din adına  veya dinî koruma adına  yaparak dinin bilmeden 

toplumdan tecrit  edilmesini  sağlamaktadır. 

  Toplumlardaki dinî  homojenlik bozulduğu  an, dinî organizasyonlar 

arasında çatışmalar  başlar. 

onun muhtevasının  tamamen dinî sebeplere dayanmasına rağmen birtakım  toplumsal yapı faktörlerinden etkilenmemesi söz konusu olamaz. 

Zaten bir dinin toplumda her devir ve çağda işlevselliğini devam  ettirebilmesi için toplumsal yapıyı dikkatlice değerlendirmesi gerekir. İçtihat  müessesesinin var olması, bu kapının sürekli açık bulunması ve bunun sağlıklı  bir şekilde işletilmesi de dinin değişen şartlara uyum sağlayarak sosyalleşmesini  temin içindir. Çünkü bir devirde geçerli ve güncel olan bir fetvanın her 

dönemde aynı geçerlilik ve güncellik içerisinde olmasını beklemek zordur. Din,  dinamik olan toplumsal yapıya karşı statik olmayı asla tercih etmemektedir. 

Ancak insan bunu din adına veya dinî koruma adına statikleştirerek dinin  bilmeden toplumdan tecrit edilmesini sağlamaktadır. Fakat din, insanın asla  böyle bir hakkı olmadığının altını çizmektedir. Nitekim meallerini vermiş  olduğumuz ayetlerde de insanların yeni gelişmeler karşısında kendilerini  yenilememeleri ve durumlarını gözden geçirmeyerek din adına ayak diremeleri,  onlara dinin değil kendilerinin zulüm yaptıklarını vurgulamaktadır. (Baloğlu,  1996: 58‐64) Dolayısıyla din, insanların gelişmesinin önünde engel değil, bizzat  onu teşvik eden bir olgudur. İnsanın din ile birlikte her türlü gelişmeyi ve lehine  olan değişmeyi beraberinde yaşaması aynı zamanda dinin de insandan en  önemli taleplerinden biridir.  

Netice itibariyle toplumdaki değişikliklere paralel olarak toplumun içinde  yaşayan dinde de bazı değişmelerin ve çeşitlenmelerin, türlü etki ve tepkilerin  ortaya çıktığı, çeşitli toplum tipleri arasında dinin yer ve rolünün de değiştiği  görülmektedir. Zira her ne kadar hemen her din, menşei itibariyle bir mitolojiye  veya kurucunun dinî tecrübesinin hatırasına bağlılık ve onu her seferinde  yeniden yaşama ya da tekrardan ibaret olan “menseki” (rituel) bir karakter arz  etmek itibariyle kendini tarihten soyutlamak ve böylece her çeşit değişmeye  uzak kalmak eğiliminde ise de, tarihî ve sosyal birer vaka olarak, bütün sosyal  olaylar gibi dinler de yeniden yorumlanıp farklı biçimlere bürünmektedirler. 

 Dinî Yapının Sosyal Değişmeye Etkisi 

Din, ahlak, gelenek, hukuk ve benzeri manevi değerler fert ve toplum  üzerinde etkili olduğu ölçüde, belirli bir değişim faktörüdür. İslam’da olduğu  gibi bazen din, bütün değerler sisteminin kaynağıdır.Bazen de din ve diğer  sosyal değerler arasında farklılık ve çatışma olabilmektedir. (Şener, 1991: 99) 

Her yeni yüksek din, yeni hareket ve canlılığa temel olmuştur.Dinin  tarihin değişimine etkide bulunucu bu tavrı çoğu zaman eski inanışları inkârla  başlar.Bu inkâr bir uyanış ve sarsıntıya yol açar.Bu sarsıntı ve uyanış da bir  hareketlilik ve bir değişimin habercisi olur.Sosyal değişmenin en önemli 

dinamiklerinden biri çatışmadır.Tarih, egemen olan zümre ile egemenlik altında  bulunan teba arasındaki farklı grup ve sistemlerin çatışmalarıyla 

doludur.(Düzgün, 1997: 13) Bu nedenle din, daima bütünleştirici bir rol  oynamamış, birçok şiddetli çatışmalara da sebep olmuştur. Toplumlardaki dinî  homojenlik bozulduğu an, dinî organizasyonlar arasında çatışmalar 

başlar.Katoliklerle Protestanlar arasındaki veya Müslümanlarla Hristiyanlar  arasındaki gerginlikler (Lübnan), halkın oy verme davranışını, hükûmetlerin  politik kararlarını etkilemektedir. Bazı dinî sistemler, egemenliği ve istikrarı  kabul ederken; diğer bir kısım dinler, hâkimiyet altındakilere mevcut egemenlik  ilişkilerini yıkmanın yüce dinî bir görev olduğuna dair dayanak çerçevesi temin  eder.(Kehrer, 1998: 117‐118) 

Bir din sosyal yapıyla ne kadar fazla bütünleşmişse, insanın günlük  davranışının dinî motiflerle tanımlanması da o kadar olağandır. 

(11)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    11  Zaten ilahî dinlerin geliş  

esprileri de gerek ferdî  bozulmuşlukları  gerekse toplumsal  sapmaları yeniden  düzenlemektir. 

Kur’an insanların   sorunlarını dinin değil 

bizzat kendilerinin  çözmesini istemektedir. 

   Genelde bütün yüksek (ilahî) dinler ilk ortaya çıkıp teşkilatlanmalarına 

başladıklarında bulundukları toplumsal yapıyı irdeleyerek kendi yapısal ve  fonksiyonel özellikleri ile yeni bir toplumsal yapının oluşumunu temine çalışırlar. 

Böylece din müntesiplerine yeni bir dünya görüşü benimseterek kendine özgü  kurumsallaşmasını sağlayarak, eski toplum yapısını değiştirip ona yeniden bir  şekil ve biçim kazandırır. (Dursun, 1992: 30) Zaten ilahî dinlerin geliş esprileri  de gerek ferdî bozulmuşlukları gerekse toplumsal sapmaları yeniden 

düzenlemektir. Öyleyse bu bağlamda dinlerin inkılapçı (değiştirici)  tavırlarının  da olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Ancak dinlerdeki bu inkılabı bizim  anladığımız manada eskiyi tamamen kaldırıp her şeyi yeniden zorla oturtmaya  çalışan bir anlayış değildir. Bilakis bu dinler, toplumun faydasına olan 

mevcutları korumayla birlikte değişimi belli bir süreç içerisinde gerçekleştirme  anlayışına sahiptirler. Özellikle bu tarz dinler, kendi işine yarayan diğer  toplumsal ve ahlaki normlardan gerekli gördüklerini benimseyerek dinsel bir  görünüme sokarlar. (Tolan, 1993: 241) Bunu yaparken de özellikle din  kurucuları, mevcut yapının olumsuzluklarını eleştirerek reformcu bir tavırla  kendi taraftarları arasında yeni bir oluşum içerisinde bulunurlar. Dinî  beklentilerin boşa çıkması, dinî devrim hareketinin sonu anlamına 

geleceğinden daha organize oluşumlar içerisinde bulunmayı tercih ederler. 

Zamanla organize olan dinî hareketler kendi içlerinde yeni organize grupların  doğmasına da sebep olurlar. Bu yeni organize gruplar kendi aralarında çatışma  ve sürtüşmelere girerek yeni, hesap edilmeyen toplumsal değişimlerin 

öncülüğünü yaparlar. Bir toplumun homojenliği bozulur bozulmaz dinî  organizasyonlar arasında bir çatışma başlar.İşte bu durumlarda dinler artık  sosyal bütünleşmeyi sağlama yerine, sosyal çatışmaların nedeni olurlar. 

(Kehrer, 1998: 97) Meydana gelen çatışmalar artık toplumda yeni oluşumların  meydana gelmesini sağlayıcı mevcut yapıdan daha farklı pozisyonların ortaya  çıkmasını temin eder. 

Ayrıca bütün ilahî  dinler toplumsal yapının devamlılığını, ahlaki  normlarla temellendirme gayretini ön plana çıkararak değişimin de bu  çerçevede gerçekleşmesini temine çalışırlar. Bu sayede tüm müntesiplerinin  toplumsal ilerlemeyi ancak bu sayede gerçekleştireceğini ifade ederler. Nitekim  Kur’an’ın bu konuyu “Onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar? 

Allah’ın kanununda bir değişme bulamazsın; Allah’ın kanununda bir sapma  bulamazsın.” (Fatır, 35/43) şeklinde ifadesi âdeta değişimin hem 

Örnek

•Hinduizm'de müminin sabahtan akşama kadar bütün davranışları,  arkasında dinî otoritenin bulunduğu örf ve âdetlerle düzenlenir. 

Burada tüm yaşamın standartlarını din belirlediğinden günlük  hayatın zorunluluğu olan değişimler ancak dinin referansları  doğrultusunda gerçekleşmek zorundadır.Hemen her din, kendi  buyrukları ile kapsam alanında tuttuğu toplumları etkiler.Ancak  bir sonraki nesil dinin buyruklarını kendi hayat standartlarına ve  yeni şartlara uyarlamak ihtiyacı duyarak yeni yorum ve 

anlamlandırmalarda bulunurlar.Böylece dinsel düşünme biçimleri  âdeta sekülerleşmeyi doğurur. (Weber, 1998: 165‐176)

(12)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    12   

Dolayısıyla bütün  evrensel dinlerin  değişime yaklaşım  tarzlarını “kültürleşme 

yoluyla ilerleme” 

şeklinde olduğunu  söyleyebiliriz. 

  Toplumların  yönetimleri,  tabakalaşma biçimleri, 

politik tarzları,  dayanışma üslupları ve 

üretim şekilleri  değiştikçe dinsel  düşünce ve pratiklerde  farklılığa uğramaktadır. 

bozulmuşlukların giderilmesi noktasında gerçekleşeceği hem de tesadüfi, gelişi  güzel bir değişimin olmayacağını, ayrıca insan fıtratına ait yasaların 

devamlılığının sağlanmasının mesajını vermektedir. Yine Kur’an insanların  sorunlarını,  dinin değil bizzat kendilerinin çözmesini istemektedir. Nitekim  Kur’an‐ı Kerim’de “Bir toplum kendilerini değiştirmedikçe Allah, onları  değiştirmez.” (Ra’d, 13/11) buyurulmaktadır. Kur’an insana daima doğru  düşünmeyi önererek insanın tarihle olan bağını koparmadan, geçmişten ders  alarak geleceğini şekillendirmesini önermiştir. Dolayısıyla insanı mevcut anını  ve geleceğini planlayarak daha düzenli bir dünya kurmaya teşvik etmiştir. 

Birçok sosyologa göre din aynı zamanda sosyal bir vakadır. Dinin kutsalla  kurulan bağının yanında sosyal bir karaktere de sahip olduğu söylenebilir. Dinin  bu özelliği onun diğer toplumsal olaylar ile etki tepki ilişkileri içinde bulunması  ve din karakterli olayların belli ölçüde coğrafi ve sosyo‐kültürel değişkenlere  bağlı bulunması anlamına gelmektedir. İşte dinî olayların sosyal karaktere sahip  olması yönüyle günümüz modern toplumlarda meydana gelen her sosyal  değişim, bu toplumların dinî yaşamlarında da önemli değişimlere yol  açmaktadır. (Günay, 1986: 43) 

Toplumların sosyo‐kültürel farklılıklarına rağmen ortak evrensel insani  nitelikler taşıdıklarını söylemek mümkündür. İşte bu evrensel nitelik 

çerçevesinde birleşmeleri gereken insanlar, aralarındaki farklılıkları bir kültürel  zenginlik olarak görüp birbirlerini etkileyerek birçok yönden kültürlenmeleri  sayesinde değişime uğrarlar.Nitekim bu durum Hücurat suresinde şu şekilde  ifade edilmektedir.“ Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve  birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en  üstün olanınız, en çok korunanınızdır.Allah bilendir, haber alandır”. (Hucurat,  49/13) Bu ayetteki tanışma kavramı, kültürler arası etkileşmeyi işaret ederek  bu sayede değişimin gerçekleşmesinin mümkün olabileceğini 

vurgulamaktadır.Çünkü kültürler bilardo topu gibi birbirlerini itmezler.Aksine  bütün kültürlerin etkilenme ve etkileme temayülünde olduğunu unutmamak  gerekir.Dolayısıyla bütün evrensel dinlerin değişime yaklaşım tarzlarının 

“kültürleşme yoluyla ilerleme” şeklinde olduğunu söyleyebiliriz. 

Ünlü Alman din sosyologu M. Weber, dinî ve ahlaki değerlerin sosyo‐

ekonomik değişme olgusu içerisinde olabileceğini ve hatta bazen onların  bu  değişikliklerin hâkim faktörü bulunabileceğini söylemektedir .Buna göre  Weber, dinî bir değişken olarak görüp sosyo‐ekonomik yapı üzerindeki tesirini  tespit etmeyi ve bu gerçeği görmeyi bilimsel bir zorunluluk olarak 

değerlendirmiştir.(Bodur, 1991: 94) Bundan dolayı dinî algılamalarla ilgili  farklılıkların, diğer kurumlar üzerinde toplum hayatını belirgin bir şekilde  değiştirebilecek etki gücüne sahip olduğunu söylememiz 

mümkündür.Durkheim, dinî hayatın kolektif hayatın en yoğun anlatım biçimi  olduğunu, bu nedenle dinsel çıkarların toplumsal ve ahlaki çıkarların simgesel  biçiminden başka bir şey olmadığını dinin amacının toplumsal değişmeyi  sağlamak olduğunu vurgulamaktadır. (Kösemihal, 1992: 244‐249‐ Aron, 1989: 

191‐192) Dinin  toplumsal değişmelerle birlikte  geçirdiği değişmeleri anlamak  bakımından bu kurumların belli bir açıklayıcılığı vardır. Nihayetinde din de  toplumsal süreçte çeşitli yorumlara gitmekte ve belli şekillere/üsluplara  kavuşmaktadır. Hep söylenildiği gibi toplumların yönetimleri, tabakalaşma  biçimleri, politik tarzları, dayanışma üslupları ve üretim şekilleri değiştikçe  dinsel düşünce ve pratikler de farklılığa uğramaktadır. Eski kurumsal yapıları  büyük değişikliğe uğrayarak yeniden belli bir üsluba yönelirler.Meşrulaştırma 

(13)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    13   

Din, ahlak, gelenek,  manevi değerler, insan 

ve toplum üzerinde  tesirli olduğu sürece  değişim faktörüdür. 

  Ödev gönderimi 

işlevi, yeni toplumsal olanaklara göre değişmeye uğrarlar.Yeni toplumsal  gerçeklikler karşısında yeni tahayyüller kazanırlar. (Yıldırım, 1999: 44) 

Netice olarak diyebiliriz ki din, insanlığın ilk dönemlerinden beri  toplumları etkilemiştir.Zira daha öncede belirtildiği gibi dinlerin pek çoğunda  düzenleyici, yönlendirici hükümler bulunmaktadır.Din, ahlak, gelenek, manevi  değerler, insan ve toplum üzerinde tesirli olduğu sürece değişim 

faktörüdür.Bazen manevi değerler ile sosyal yapı arasında çelişkiler 

doğabilir.Hatta bu farklılıklar birtakım çatışmalara da sebep olabilir.Mezhepler,  tarikatlar, meşrepler arası sürtüşmeler, hatta savaşlar çoğu zaman bu yüzden  çıkmıştır. İşte bundan dolayı diyebiliriz ki, din, sosyal değişim karşısında  engelleyici bir fonksiyon olarak değil, bilakis değişimin işlevselliğini üstlenme  temayülünde olan bir olgudur. Fakat din, değişimin rastgeleliğine ve insanı  tehlikeye sürükleyebilecek risklere karşı tedbirli davranmayı da ihmal etmeyen  bir anlayışa sahiptir. İnsan, din sayesinde değişimi belki biraz yavaş; ama daha  istikrarlı, güven dolu bir şekilde gerçekleştirme olanağına kavuşur. Bu durum,  dinin sosyal hayatı statikleştirdiğini değil, olsa olsa istikrarlı bir toplum  oluşturma temayülünde olduğunu söylememiz mümkündür. Biz bunu dinin  kendi dinamizmi çerçevesinde gözlemlemekteyiz. 

       

   

     

  Tartışma • Toplumsal değişme ve Kur’an‐ı Kerim’deki “Sünnetullah” 

kavramlarını tartışınız.

Öde v

• Hz. Peygamber’in Medine’ye göç edişinden sonra  toplumda meydana gelen sosyal değişmeleri diğer  bilim dallarından da istifade ederek 200 kelimeyi  aşmayacak şekilde yazınız.

(14)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    14     

 

 

               

 

Öz et

•Kavramsal açıdan sosyal değişmeyi; gelişme, ilerleme, gerileme, modernleşme,  çağdaşlaşma, vs. şeklinde tarif edebiliriz. 

•İçerik açısından sosyal değişme; bir hâlden başka bir hâle geçiş ya da önceki durum veya  davranıştan farklılığı ortaya koyma şeklinde tanımlanır. Değişim,  bir değer yargısı ifade  etmediği gibi, toplumdan topluma da farklılık arz eder. Toplumlarda bazen çok uzun süreli,  bazen de ani değişimlere rastlanır. 

•Faktörel açıdan sosyal değişme: Toplumsal değişim tek sebepli değildir. Değişimi etkileyen  en önemli faktörlerden fiziki çevre, teknoloji, iletişim ve iktisadi faktörleri sayabiliriz. Yine  bununla birlikte din, doğal felaketler, savaşlar, kültürel etkileşimler, göçler, iktisadi ve  nihayet demografik yapıdaki farklılaşmaları değişim faktörü olarak sayabiliriz.

•Toplumsal değişme ile ilgili yaklaşımlar üç başlık altında değerlendirilir.

•Büyük boy teoriler: Toplumsal gelişmenin genel yasalarını bulmaya çalışan büyük boy  kuramlar, toplumsal değişim kurallarını bütün toplumlara şamil kılar. Bunu da üç  kategoride ele almamız mümkündür.

•Organizmacı yaklaşım

•Evrimci yaklaşım

•Diyalektik yaklaşım

•Orta boy teoriler:  Toplumu, değişmenin birimi olarak ele alıp toplumdaki değişmeden  hareket ederek oluşturulan kuramlardır. İki yaklaşım modeli ile ifade edilmiştir:

•Yapısal‐fonksiyonel yaklaşım

•Çatışmacı model

•Küçük boy teoriler; Küçük boy teoriler, genelde sosyal psikoloji tarafından geliştirilmiş  teorilerdir. Burada birey‐birey, birey‐ grup, grup‐grup ilişkilerinden hareket ederek  toplumsal değişmeyi açıklamaya çalışmıştır.Bu teorinin önde geleni Kurt Lewin ve C. 

Homans’dır.

•Bu yaklaşım modelleri, sosyologların sosyal değişmenin niteliği ve nedenleri hakkındaki  açıklamalarında birbirlerinden farklı ölçütler ve farklı kavramlar kullandıklarından dolayı  ortaya çıkmıştır.

•Sosyal değişme‐din ilişkisi, iki başlık altında değerlendirilmektedir. 

•Sosyal değişmenin dini yapıya etkisi: Hemen her din ortaya çıktığı toplumsal çevrenin  kültürünün izlerini taşır. Yani din, evrensel olsa bile karşılaştığı toplumun yerel  karakteriyle bütünleşerek hayatiyetini devam ettirir. Dinler, her toplumun kendi şartları  doğrultusunda ifade ve tarzlarda ortaya çıkar ve yaşatılır.Sosyal birer vaka olarak, bütün  sosyal olaylar gibi dinler de her yeni durum karşısında yeniden yorumlanıp farklı biçimlere  bürünmektedir.

•Dinî yapının sosyal değişmeye etkisi: Ortaya çıkan her yeni yüksek din, toplumda yaşayan  geleneği değiştirici yeni bir söylemle toplumu değiştirip dönüştürme iddiasındadır.Bu  nedenle tarihdeki birçok toplumsal olayların arka planında din veya dinî kurumlar  vardır.Hemen her din, kendi prensip ve ilkeleri ile kapsam alanında tuttuğu toplumları  etkiler.Bu nedenle din kurucuları toplumda birer reformcu olarak görülürler.Zira dinlerin  pek çoğunda düzenleyici, yönlendirici hükümler bulunmaktadır. Din, ahlak, gelenek,  manevi değerler, insan ve toplum üzerinde tesirli olduğu sürece bir değişim faktörüdür.

(15)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    15   

Değerlendirme  sorularını sistemde ilgili  ünite başlığı altında yer  alan “bölüm sonu testi” 

bölümünde etkileşimli  olarak 

cevaplayabilirsiniz. 

DEĞERLENDİRME SORULARI 

 

1. “Sosyal değişme” kavramına ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi  yanlıştır?  

a) Sosyal değişme, sadece sosyolojinin değil diğer sosyal bilimlerin  de ilgi odağındadır.  

b) Sosyoloji sadece toplumbilimi değil, aynı zamanda değişimin de  bilimidir.  

c) Değişme, sadece insana has bir özelliktir.  

d) Sosyal değişme, toplumsal ilişkileri belirleyen kurumların  değişmesidir. 

e) Sosyal değişme, toplumsal ilişkileri belirleyen değerlerin (value)  değişmesidir. 

2. Yapısal Fonksiyonel Yaklaşımın en önemli temsilcisi sayılan sosyolog  kimdir? 

a) Karl Marx  b) Levis Coser  c) Talcott Parsons  d) Auguste Comte  e) Emile Durkheim 

3. Toplumu bir organizmaya benzetip düz bir çizgide zorunlu  ilerlemeye tabi tutarak toplumsal aşamaları teolojik, metafizik ve  pozitivist evreler olarak izah eden sosyolog kimdir?  

a) Auguste Comte  b) Emile Durkheim  c) Max Weber  d) Ferdinand Tönnies  e) Karl Marx 

4. İçerik açısından sosyal değişmeye ilişkin aşağıdaki yargılardan  hangiis yanlıştır?  

a) Değişim; doğada, insanda ve toplumda gözlenebilen  farklılaşmaların tümüdür.  

b) Değişim, belli bir tarihsel dönem içerisindeki başkalaşmaları  içerir.  

c) Toplumsal değişme her toplumda aynı süreç ve etkiye sahiptir.  

d) Değişme kavramı evrensel ve nesnel olması sebebiyle değer  yargısı ifade etmez.  

e) Değişimi durdurmak veya etkisini azaltmak biraz da toplumla  ilgilidir.  

I.Organizmacı Yaklaşım II. Evrimci Yaklaşım  

III. Değişmeci Yaklaşım IV. Fonksiyonel Yaklaşım  V.Diyalektik Yaklaşım  5. Yukarıdakilerden hangileri toplumsal değişmeye ilişkin büyük boy 

kuramlar arasındadır?  

a) I, II, IV  b) II, III, V  c) III, IV, V  d) I, II, V  e) V, III, IV 

6. Büyük islam âlimi İbn Haldun’un sosyal değişmeye ilişkin  yaklaşımını hangi teori içinde ele almak mümkündür?  

a) Evrimci yaklaşım 

(16)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    16  b) Organizmacı yaklaşım 

c) Çatışmacı yaklaşım  d) Fonsiyonel yaklaşım  e) Diyalektik yaklaşım 

7. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal değişme faktörlerinden biri  değildir? 

a) Fiziki çevre  b) Teknoloji 

c) Karizmatik kişilikler   d) Ekonomi 

e) Toplumsal yapı 

8. Sosyal değişmenin dinî yapıya etkisi hakkında aşağıdakilerden  hangisi söylenemez?  

a) Bütün sosyal tezahürler gibi dinler de değişmeye maruz kalırlar.  

b) Din genelde sosyal değişmeye karşı kendisini yeni şartlara adapte  eder.  

c) Kültürel hayatın bütün bölümleri dinî hayatı etkiler.  

d) Dinler sosyal olaylar karşısında yeniden yorumlanarak farklı  biçimlere bürünmezler.   

e) Siyasal veya dinsel erklerin tutum ve davranışları dinin değişim  karşısındaki durumunu etkiler.   

9. “Onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın  kanununda bir değişme bulamazsın, Allah’ın kanununda bir sapma  bulamazsın” (Fatır, 35/43) ayet‐i kerimesinden sosyolojik olarak  aşağıdakilerden hangisi anlaşılmaz? 

a) Tesadüfi bir değişimin olmayacağı  b) İnsan fıtratına ait yasaların devamlılığı 

c) Toplumda süregiden gerçeklikler milletten millet değişmeyeceği  d) İnsanların sorunlarını dinin değil bizzat insanların çözmesi 

gerektiği 

e) Değişimin bozuklukların giderilmesi noktasında gerçekleşeceği  10. Aşağıdakilerden hangisi değiştikçe dinsel düşünce ve pratikler de 

farklılığa uğrar?  

a) Toplumların yönetimleri  b) Diyalektik tutum   c) Dayanışma üslüpları  d) Üretim şekilleri  e) Politik tarzları   

   

Cevap Anahtarı  1.C, 2.C, 3.A, 4.C, 5.D, 6.B, 7.E, 8.D, 9.D, 10.B 

 

 

           

(17)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    17   

YARARLANILAN KAYNAKLAR 

Aron, Raymond (1989), Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çev. Korkmaz  Alemdar, Ankara: Bilgi Yayınevi. 

Arvasi, S. Ahmet (1991),  Türk‐İslâm Ülküsü, İstanbul: Burak Yayınları  Baloğlu, Adnan Bülent (1996), Değişim Süreci ve İslâm, Türkiye Günlüğü,  Ankara, sayı: 40. 

Bilgeseven, Amiran Kutkan (1986), Genel Sosyoloji, 4.baskı, İstanbul: Filiz  Kitabevi. 

Bodur, Hüsnü Ezber (2008), “Sekülerleşme Teorileri Çerçevesinde Din ve  Sosyal Değişme”. 

Sekülerleşme ve Dini Canlanma,  Sempozyum Metinleri, Dinler Tarihi  Araştırmaları‐VI, Ankara. Türkiye Dinler Tarihi Derneği Yayınları. 

………(1991) “Modern Kapitalizmin Doğmasında Dinin Rolü”, Atatürk  Ü.İ.F., Dergisi, Erzurum, Sayı: 10. 

Bostancı, Naci (1990), Kültür ve Değişme, İstanbul: Hamle Yayınları. 

Dursun, Davut (1992), Din Bürokrasisi, İstanbul: İşaret Yayınları. 

Düzgün Ş.Ali (1997) Din Birey ve Toplum, Ankara, Akçağ Yayınları. 

Ergun, Doğan (1995), Sosyoloji ve Eğitim, Türkiye’de Eğitimin Niteliği  Nedir, Nasıl Olmalıdır? Ankara: İlke Yayınları. 

Erkilet, Alev (1985), Çağdaş Sosyal Değişme Teorilerinin Sınıflanmasına  İlişkin Bir Deneme, Yayınlanmamış (Yüksek Lisans Tezi), Ankara. 

Fichter, Joseph (1994), Sosyoloji Nedir, Çev: Nilgün Çelebi, Ankara: Atilla  Kitabevi. 

Freyer, Hans (1964), Din Sosyolojisi, Çev: Turgut Kalpsüz, Ankara: Ankara  İlahiyat Fakültesi Yayınları. 

Günay, Ünver (1986), Modern Sanayi Toplumlarında Din, E.Ü.İ.F. Dergisi,  Kayseri, sayı. 3. 

Karaman, Ramazan (2000), Sanayileşmenin Dine Etkisi, ‘Mersin Örneği’,  Konya: ISBN Yayınları. 

Kazak, İ.Erol (1984), İbn‐i Haldun’a Göre İnsan‐Toplum‐İktisat, İstanbul. 

Kehrer, Günter (1998), “Din Sosyolojisi” Din Sosyolojisi,  Çev. Yasin Aktay‐

M.  Emin  Köktaş Ankara: Vadi Yayınları. 

Kızılçelik, Sezgin (1994), Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü,,Değişme  Maddesi, Ankara: Atilla Kitabevi Yayınları. 

………..(1994), Sosyoloji Teorileri, Konya: Emre Yayınları. 

Kongar, Emre (1985), Toplumsal  Değişme  Kuramları ve  Türkiye   Gerçeği, 4.baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi. 

Kıray, Mübeccel (1964), Ereğli Ağır sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası,  Ankara: İletişim Yayınları. 

Koştaş, Münir(1995), Üniversite Öğrencilerinde Dine Bakış, Ankara: T.D.V. 

Yayınları. 

Kösemihal, Nurettin Şazi (1992), Sosyoloji Tarihi, Remzi, İstanbul: 

Kitabevi Yayınları. 

Nakavi, Muhammet (1992), Batılılaşma Sosyolojisi, İstanbul: Kevser  Yayınları. 

Öztürk Metin ‐Mustafa Kemal Coşkun (1999), Sosyoloji, Ankara: M.E.B. 

Yayınları. 

Polat, Selahaddin (1997), “Hz. Peygamber’in Sünneti ve Değişim”,  Değişim Sürecinde İslâm, Ankara: T.D.V. Yayınları. 

Serter, Nur (1996), Giydirilmiş İnsan Kimliği, İstanbul: Der Yayınları. 

(18)

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi    18  Smith, Anthony D. (1996), Toplumsal Değişme Anlayışı, Çev: Ülgen 

Oskay, Ankara: Gündoğan Yayınları. 

Şener, Sami (1991), “Sosyal Değişmenin Dinî Hayata Etkisi”, Sosyal  Değişme ve Dinî Hayat, İstanbul: İSAV Yayınları. 

Tolan, Barlas (1993), Sosyoloji, İstanbul: Teori Yayınları. 

Toynbee, Arnold. J. (1978), Tarihçi Açısından Din, Çev: İ. Canan, İstanbul:  

Kayıhan Yayınları. 

Topçuoğlu Abdullah – Yasin Aktay ‐ Mevlüde Ayyıldızoğlu (1998), Ankara,  Vadi Yayınları. 

Vegin, Nur 1993), “Değişim ve Süreklilik”, Türkiye Günlüğü,  Ankara, Sayı: 

25. 

Wach, J.  (1987), Din Sosyolojisine Giriş, Çev: Battal İnandı, Ankara: A.Ü. İ. 

F. Yayınları. 

Weber, Max (1998), “Dünya Dinlerinin Sosyal Psikolojisi”, Din Sosyolojisi,  Çev. M. Emin Köktaş. 

Abdullah Topçuoğlu‐ Yasin Aktay‐ Mevlüde Ayyıldızoğlu, Ankara: Vadi  Yayınları. 

Yıldırım, Ergun (1999), Değişen Din Anlayışının Sosyolojisi, İstanbul: Bilge  Yayınları. 

   

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazlık kabak çeşitlerinin meyve rengi beyaz gri (sakız), sarı, turuncu, yeşil ve koyu yeşildir... • Kışlık bal kabakları uzun silindirik, yuvarlak, basık yuvarlak ve

Çoban türküleri ozanı olarak Calpurnius, Teokritos’u ve dahası tanrı saydığı Vergilius’u izlemiştir. Bir kehaneti içeren 1.şiir Vergilius’un

Dini pratiklere katılmada bir azalmanın yaşanması farklı biçimlerde 

• Din felsefesi, belirli bir dinin inanç esaslarını sistematik bir şekilde ortaya koyan kelamdan yararlanabilir, ancak kelamdan farklı olarak doğrudan bir dinin inanç

 Okul, hükümet, ordu, hapishane, kilise, vb...

 Din ve toplum ilişkileri söz konusu olduğunda toplumsal değişimle dinin karşılıklı ilişkileri kaçınılmazdır..  Din, toplumları etkilemekte

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, din ve toplum sorunlarıyla ilgilenen din sosyolojisinin en temel konuları; din ve toplumun karşılıklı etkileşimi, yani din veya

Toplumsal Değişimin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din İlişkisi 1.Dini Olumsuz Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişim.. Dinin, toplumsal değişimi olumsuz