• Sonuç bulunamadı

S Depresyon ve Somatizasyon

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "S Depresyon ve Somatizasyon"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOMATÝZASYON

S

omatizasyon iyi tanýmlanmýþ bir taný sýnýfý ya da bozukluk deðil, geniþ kapsamlý bir klinik görüngüdür. Buna baðlý olarak somatizasyonu bulu-nan olgular oldukça heterojen bir grup oluþturmak-tadýr. Somatizasyonun süresi, þiddeti, duygudurum bileþeninin katýlým derecesi ve þiddeti, bireyin duygu-larýný tanýma ve anlatma yeteneði olgular arasýnda büyük deðiþkenlik göstermektedir (Lipowski 1990). Somatizasyonla çok farklý boyutlarda, örneðin somatoform bozukluklu bir olguda, depresif bozukluk ya da anksiyete bozukluðu olan bir olguda ya da her-hangi bir psikiyatrik bozukluðu olmayan bireylerde gelip geçici yakýnmalar biçiminde karþýlaþýlabilmekte-dir. Ancak bu kiþilerin ortak bir özelliði vardýr, strese ve duygusal uyaranlara yanýtlarý duygusal ve biliþsel olmaktan çok bedenseldir (Stoudemire 1991). Somatizasyon bu özelliði ile de psikosomatik bozuk-luklarla bir benzerlik göstermektedir. Somatizasyon, ruhsal sýkýntýlarýn ve psikososyal stresin bedensel belirtilerle ifade edilmesidir (Rosen ve ark. 1982). Genel nüfusta yaygýn olup, temel saðlýk hizmetlerinde görülme oranlarýnýn %20-30 arasýnda olduðu bildirilmektedir (Goldberg ve Bridges 1988). Fiziksel ve ruhsal hastalýklarýn somatik bileþeninin objektif ölçümü özellikle psikiyatrist olmayan hekimleri zorla-maktadýr.

Somatizasyon Daha Çok Kimlerde Ortaya Çýkýyor?

Somatik belirtiler yaþayan hastalarýn psikolojik özel-likleri en çok tartýþýlan konular arasýnda yer almak-tadýr. Somatizasyon terimini ilk kez Stekel adýnda bir psikanalist kullanmýþtýr (Lipowski 1990). Geleneksel psikanalitik görüþe göre somatik belirtiler, kabul edile-meyen dürtü ve isteklerin bilinç alanýna çýkmasýný engelleyen savunma araçlarýdýr, rahatsýz edici duygu-larýn inkarý, bastýrýlmasý ya da rasyonalizasyonu so-matizasyonla sonuçlanmaktadýr (Kellner 1990). Bazý bireylerin ise çocukluk çaðý travmatik yaþantýlarý nedeniyle duygusal yaþantýlarýný söze dökme yeteneðinin kýsýtlandýðý belirtilmektedir. Bu noktada aleksitimi kavramýna deðinilmelidir. Aleksitimik bireylerin duygularý tanýma ve ayýrdetme zorluðuna sahip olduklarý, düþlem yaþantýlarýnýn fakir olduðu ve iþe vuruk düþünme eðiliminde olduklarý bilinmektedir. Aleksitimik bireylerde sözelleþtirilemeyen duygular bedensel belirtiler yoluyla ifade edilmektedir. Önceleri sadece psikosomatik hastalýklarda görülen bir özellik-miþ gibi ele alýnan aleksitimi ile her tür psikiyatrik hastalýkta karþýlaþýlabileceði gösterilmiþtir (Kellner 1990). Luminet (1994) aleksitimiyi erken dönemdeki anne çocuk iliþkisindeki bozukluklar ve yetersizlikler-le açýklamaktadýr. Aiyetersizlikler-le içi þiddet olgularýnda somati-zasyon oldukça sýktýr.

Aleksitimi kavramý somatizasyonun ya da iletiþimi saðlamak için beden dilinin kullanýlmasý davranýþýnýn büyük oranda sosyal ve kültürel bir oluþum olduðunu düþünen transkültürel psikiyatri çalýþanlarý

tarafýn-Uz. Dr. Sermin KESEBÝR*

* Kýrýkkale Yüksek Ýhtisas Hastanesi Psikiyatri Kliniði, KIRIKKALE

(2)

dan eleþtirilmiþtir (Kirmayer 1984). Kleinman'ýn Çin'de yaptýðý çalýþmada nevrasteni olgularýnda depresyon DSM-III ölçütlerine göre sorgulandýðýnda %87 oranýn-da saptanmýþtýr. Bu olgularoranýn-da depresif diðer yakýn-malarýn antidepresan tedaviye yanýt verdiði fakat somatik yakýnmalar ve hastalýk davranýþýnýn sürdüðü bildirilmiþtir ve kültürel giysisi içinde nevrasteninin sadece major depresyon olmadýðý belirtilmiþtir. Kirmayer, yalnýzca bedensel olarak da olsa her kültürün yaþadýðý zorluklarý ifade etmek ve iletiþimde bulunmak üzere kullandýðý kendine özgü sembolleri, deðiþik anlatým biçimleri ve sosyal ritüelleri olduðunu ve bu iletiþim biçiminin kendi içinde bir tutarlýlýðý ve iþlevi olduðunu hatýrlatmaktadýr. Benzer þekilde Güney Hindistan'da kadýnlarda menstrüel düzensiz-likler, Ýran'da kardiyak yakýnmalar major depresyon tanýlý olgularýn temel yakýnmalarý olarak bildirilmiþtir. Özel organlara yapýlan vurgu kültürün bir ürünüdür ve somatizasyon geleneksel kültürlerde bir baþa çýkma biçimidir (Sayar 1995).

Yazarlarýn üzerinde anlaþtýðý nokta ise bu bireylerde duygulanýmsal dilin sözcüklerden çok bedensel imge-lerden oluþtuðudur (Stoudemire 1991). Bu dile soma-totimik dil denmiþtir. Bebek geliþiminde dil baþlangýç-ta bedenseldir. Bazý kültürlerde ve ailelerde duygusal sýkýntýlarýn dýþa vurumu geleneksel olarak uygun görülmez, annenin çocuðun duygularýný dýþa vur-masýný desteklememesi, engellemesi, kayýtsýz kalmasý ya da bu duygulara bir isim verilmemesi sembolizas-yonu destekleyecektir. Kültürlerin geliþiminde de duygularýn dili baþlangýçta bedenseldir (Stoudemire 1991). Kiþi duygusal duyumlar yaþadýðýnda bunlarý nasýl adlandýracaðý, nasýl yorumlayacaðý ve bu duyumla ne yapacaðý, içinde yaþadýðý kültürün ve ailesinin kendisine sunduðu etkileþim biçimlerine ve sözcük daðarcýðýna baðlýdýr (Angel ve Thoits 1987). Duygusal sýkýntýlar yaþayan bir kiþinin dikkatini ruh-sal süreçlere mi yoksa bu sýkýntýsýna eþlik eden tilere mi yönelteceðini bu etkileþim biçimleri belir-lemektedir. Bunun bir çeþit psiþik gen gibi nesilden nesile aktarýldýðý söylenebilir (Kirmayer 1984). Aile üyelerinde bedensel hastalýk ya da hastalýk davranýþýnýn bulunmasý ve çocuðun bedensel yakýn-malar yoluyla çevreden ilgi ve sevgi toplamaya iliþkin erken deneyimleri ve ikincil kazançlarýn varlýðý soma-tizasyonu destekleyen etkenlerdir. Somatize eden birey kiþisel ve kiþilerarasý sorunlarýn bedensel belir-tiler üzerinden iletilmesi ve týbbi yardýmýn bedensel belirtiler yoluyla aranmasý biçiminde bir davranýþ

özelliði göstermektedir (Kleinman 1988). Somatizasyon bu yönüyle kültürel bir iletiþim þekli ve davranýþ biçimidir. Somatik yakýnmalarla baþvuran olgular arasýnda gençler hastalýk fobisi ve hastalýkla aþýrý uðraþ biçiminde bir hastalýk davranýþý sergilerken daha yaþlý olgularýn hastalýklarýnýn ve yakýnmalarýnýn fiziksel bir nedeni olduðuna dair güçlü bir inanç beslemeleri biçiminde bir hastalýk davranýþý ortaya koyduklarý belirtilmiþtir (Chaturvedi ve Bhandari 1989).

Nöropsikolojik testler somatik belirtiler yaþayan olgu-larda dikkat, uyanýklýk, yakýn bellek ve bilgileri bir araya getirme ve bütünleþtirme gibi biliþsel süreçlerdeki bir bozulmaya iþaret etmektedir. Uyarýlmýþ potansiyel çalýþmalarýnda periferik uyarýlarýn filtre edilme süreçlerinde bozulma olabile-ceðini, beyin kan akýmý çalýþmalarýnda da bununla iliþkili olarak nondominant hemisfer iþlevlerinde deðiþikliði ve lateraliteyi destekleyen bulgular elde edilmiþtir (Saðduyu 2001).

Somatizasyon kadýnlarda daha sýktýr (Cloninger ve ark. 1986). Bir çalýþmada fiziksel morbidite daha sýk olmadýðý halde kadýnlarýn fiziksel belirtileri daha sýk ve daha yüksek puanladýklarý bildirilmiþtir. Bu görüngü kadýnlarda somatizasyonun neden daha sýk olduðunu açýklamamakla birlikte semptomun algýlan-masýnýn psikososyal bir boyutu olduðunu düþündürmektedir (von Wijk 1997). Saðlýklý popu-lasyonda yapýlan bir çalýþmada mevsimsel deðiþiklik-lerle somatizasyon sýklýðý arasýnda kadýnlarda erkek-lerde gösterilemeyen bir iliþki gösterilmiþtir (Schlager ve ark. 1993). Bu çalýþmada somatizasyon ile gün ýþýðý süresi arasýnda pozitif bir korelasyon olduðu bildirilmiþtir. Ülkemizde somatik belirtilerle baþvuran olgularla yapýlan bir çalýþmada bu olgularýn çoðun-lukla kadýnlar olduðu belirtilmiþtir (Çevik ve Aysev 1988). Baþka bir çalýþmanýn sonuçlarýna göre erkekler depresif epizod sýrasýnda ortaya çýkan çoðul somatik belirtilerden kadýnlara göre iki kat daha fazla yakýn-maktadýr (Köroðlu 1998).

Bazý araþtýrmacýlarýn somatizasyonun ileri yaþlarda daha yaygýn olduðunu ileri sürmelerine raðmen (Wilson ve Widmer 1986, Howard 1999), bununla ilgili olarak açýk ve tutarlý araþtýrma sonuçlarý bulun-mamaktadýr. Son yýllarda yaþlýlarda aleksitimi ve somatizasyon eðiliminin daha sýk olduðu ve bu yaþ grubunda görülen depresyonlarda, depresyonun diðer bulgularýný baskýladýðý üzerinde durulmaktadýr (Verster ve Gagiano 1995, Tannock ve Katona 1995,

(3)

Howard 1999, Gutzmann 2000). Aleksitimi ve soma-tizasyonun yaþlý populasyonda major depresyonun öncülü olabileceði ya da tam remisyonu engelleyebile-ceði üzerinde durulmaktadýr ve fiziksel hastalýðý olmanýn ve toplumdan uzak yaþamanýn risk etkenleri olduðu ileri sürülmektedir. 65 yaþýn altýndaki ve üzerindeki major depresyon olgularýnýn karþýlaþtýrýldýðý bir çalýþmada, 65 yaþýn üzerindeki olgularda depresif bozukluðun çoðunlukla tek epizod biçiminde ortaya çýktýðý, somatizasyonun, hipokond-riyak uðraþlarýn, gerginlik ve ajitasyonun ve kro-nisitenin daha sýk bulunduðu bildirilmiþtir (Musetti ve ark. 1989).

Somatizasyonun toplumun düþük sosyoekonomik düzeye ve düþük eðitim düzeyine sahip kesiminde, göç etmiþ gruplarda ve azýnlýk gruplarýnda daha sýk görülebildiði bildirilmiþtir (Kirmayer 1984, Cloninger ve ark. 1986). Kuzey Amerika'da yaþayan mülteci ve göçmenlerde major depresyon ve anksiyete bozukluk-larýnýn prevalansý yüksektir. Bu gözlemden yola çýkarak yapýlan epidemiyolojik çalýþmalarda bu kiþi-lerin týbbi yardým için baþvurmalarýnýn en sýk nedeninin somatik yakýnmalar olduðu saptanmýþtýr (Hsu 1999). Ancak son yýllarda buna karþý çýkan, so-matizasyonun evrensel olduðunu, cinsiyete ve belli bir sosyokültürel sýnýfa ya da etnik gruba özgü olmadýðýný savunan yazarlar da vardýr (Wessely 1997).

Baþaðrýsý ile baþvuran olgularda stresör ve baþaðrýsý arasýnda pozitif bir iliþki gösterilirken (Fulcheri ve Barzega 1995), baþka bir çalýþmada bireyi emosyonel olarak etkileyen yaþam olaylarýnýn somatizasyonun ortaya çýkýþý ve sürmesindeki etkisi araþtýrýlmýþ ancak yaþam olayýnýn somatizasyon üzerine etkisi göste-rilmemiþtir (Schilte 2002).

DEPRESYON VE SOMATÝZASYON

Depresyonla fiziksel yakýnmalarýn ve hipokondriyak uðraþlarýn birlikteliði yüzyýllardýr bilinmektedir (Lipowski 1988). M.S. Ýkinci yüzyýlda Galen karýn içi organlarýn beyni ikincil olarak etkilemesiyle ortaya çýkan ''melancholia hypochondriaca'' isimli bir hastalýktan söz etmiþtir. Freud ile birlikte fiziksel belir-tilerin psikolojik mekanizmalarla ortaya çýkabileceði görüþü psikiyatriyi etkisi altýna almýþtýr. Genel týp uygulamasýnda psikiyatrik fenomenler arasýnda kabul gören somatizasyon hakkýndaki genel görüþ depresyon ve anksiyetenin özel bir görüngüsü olabile-ceði yönündedir (Clarke 2000). Süregen somatize

durumlar ise farklý görüngülerdir ve konumuz dýþýn-dadýr.

Literatürde somatizasyon ve depresif bozukluk arasýnda nasýl bir iliþki bulunduðu ile ilgili baþlýca üç görüþ göze çarpmaktadýr. Bunlardan ilki somatizas-yonun bir depresyon eþdeðeri olabileceði görüþüdür (Clarke 2000). Bu görüþ daha önceki yýllarda süregen aðrý yakýnmasý olan olgularla yapýlan çeþitli çalýþ-malara dayandýrýlmaktadýr (Magni 1987). Pek çok araþtýrma verilerine karþýlýk somatizasyon bozukluðu ya da aðrý bozukluðunun gerçek bir depresyon eþdeðeri olduðuna dair açýk kanýtlar bulunmamak-tadýr (Kellner 1990). Bu bozukluklar arasýnda hangisinin birincil hangisinin ikincil olduðu tartýþ-masýnýn olguya pratik bir yararý yoktur. Süregen aðrý yakýnmasýnýn altýnda bir depresif bozukluk olabileceði gibi, aðrýnýn kendisi bireyin iþlevsellik düzeyini ve yaþam kalitesini etkileyerek depresif bozukluða yol açabilmektedir. Bu noktada önemli olan depresyonun, varsa tanýnmasý ve etkin doz ve sürede tedavi edilmesinin gerekliliðidir.

Ýkinci görüþ 1970'li yýllarda bazý yazarlarca önerilen ''maskeli depresyon'' kavramýndan yola çýkan ve so-matizasyonun depresyon ve anksiyetenin özel ve özgün bir formu olduðu görüþüdür. Maskeli depresyon kavramý aðrý ve diðer somatik yakýnmalarýn ve belirti-lerin ön planda görüldüðü, hipokondriyak uðraþlarla karakterli bir depresyon tablosunu anlatmaktadýr (Köroðlu 1998). Maskeli depresyonun göreceli olarak yaþamýn geç dönemlerinde ortaya çýktýðý, bu bireylerde depresyon þiddeti ile somatik belirtilerin arttýðý bildirilmiþtir (Howard 1997). Maskeli depresyonda kiþisel bir yatkýnlýk temelinde ortaya çýkan ve birbirini izleyen üç aþamadan söz edilmekte-dir (Özuðurlu 1990). Bu aþamalar aþýrý duyarlýlýk, anksiyete ve inkar dönemi, psikosomatik yakýnmalar dönemi ve depresyonun ortaya çýktýðý son dönemdir. Maskeli depresyon kavramý tanýmladýðý durumun belirsizliði yönünden eleþtirilmiþtir (Lipowski 1990). Depresyon ve somatizasyon arasýndaki iliþkiye deði-nen üçüncü görüþ, somatizasyonun depresyonun esansiyel bir özelliði olduðunu ve somatik belirtilerin depresif bozukluðun taný ölçütleri arasýnda yer almasý gerektiðini ileri sürmektedir (Wilson ve Widmer 1983). ICD-10 taný sýnýflandýrma sisteminde somatik yakýn-malara taný ölçütleri içinde yer verilmiþtir, ancak daha çok depresyonun diðer temel belirtilerine eþlik eden ve aðýrlýðý ya da yokluðu tanýnýn konmasýný etkilemeyen, sadece tablonun tanýmlanmasýný saðlayan ek

(4)

madde-ler olarak yer almýþtýr (World Health Organization 1992). DSM-IV taný sýnýflandýrma sisteminde ise somatik yakýnmalar ve hipokondriyak uðraþlara tek baþýna bir taný ölçütü olarak yer verilmemiþ ancak hastada bulunabilecek düþünce içerik bozukluklarý içinde hastalýkla ilgili düþünce uðraþlarýnýn olabile-ceðine deðinilmiþtir (American Psychiatry Association 1994). Standart bir ölçüm ve kullanýlabilir ölçütler tanýmlamaya yönelik ölçek geliþtirme ve geçerlik-güvenirlik çalýþmalarý mevcuttur (Schittle 2000), ancak bu konuda ülkemizde geçerlik ve güvenirlik çalýþmasý yapýlmýþ ve yaygýn kullanýmý olan bir ölçek bulunmamaktadýr. Somatik belirtiler depresyonu ölçen bazý araçlarda yer almakta ve toplam depresyon puanýna katýlmaktadýr (Hamilton Depresyon Ölçeði 1990).

Depresif bozukluklu bireylerde somatik belirtilerin nasýl ortaya çýktýðý sorusuna Hamilton, somatik belir-tilerin büyük çoðunluðunun anksiyeteye baðlý olduðu görüþü ile yanýt vermektedir (1989). Depresif duygudurum anksiyete sonucu yaþanan bedensel strese duyarlýlýðý arttýrmaktadýr denmektedir. Lipowski'ye (1990) göre ise depresif duygudurum kiþiyi regresyona sokarak, geçmiþ hastalýk yaþan-týlarýna ait anýlarý canlandýrmak yoluyla somatik belirtilere yol açýyor olabilir, ayrýca depresif duygudu-rum aðrý eþiðini düþürerek de somatik belirtilere neden olabilir.

Somatik belirtiler depresyonda limbik sistemde, noradrenalin ve serotonin iþlevlerinde, adrenal, tiroid ve büyüme hormonu dizgelerinde ortaya çýkan biyolo-jik deðiþikliklerle de iliþkili olabilir. Depresif bozukluk-ta biyolojik aminlerin dengesindeki iþlevsel deðiþiklik-lerin aðrýyla ilgili olabileceði düþünülmektedir. Serotoninin affektin aðrý üretmesinde önemli bir rol oynadýðý belirtilmektedir. Diensefalonda limbik sis-temde, talamus ve hipotalamusta ortaya çýkan deðiþikliklerin depresyon ve aðrý arasýndaki iliþkide baðlantýsal bir rol oynadýðý varsayýlmaktadýr. Depresyonda aðrý eþiðinin düþmesi gibi diðer uyaran-lara karþý da duyarlýlýk artmaktadýr. Diðer taraftan depresyonda retiküler sistem de aktive olmaktadýr. Periferik kas gerginliði retiküler sistemin uyarýlmasý sonucu ortaya çýkan anksiyete ile iliþkilidir (Köroðlu 1998). Depresif bozuklukta görülen somatik belirtiler ilaç yan etkilerinden ayýrtedilmelidir.

Depresyonun Tanýnmasý

Somatizasyonun üç farklý klinik görünümünden söz

edilmektedir (Garcia-Campayo ve ark. 1998). ''Ýþlevsel somatizasyon''da týbben açýklanamayan çok sayýda belirti bulunmaktadýr. ''Hipokondriyak somatizas-yon''da elde ciddi bir kanýt olmamasýna karþýn ciddi bir fiziksel hastalýðýn bulunduðu yönünde þiddetli kaygýlar vardýr. ''Görünümde somatizasyon''da alttaki bir ruhsal bozukluk kendisini bedensel yakýnmalarla göstermektedir. Depresyon ve somatizasyon birlik-teliði bu grupta incelenebilir.

Somatizasyon ve depresif bozukluk birlikteliði pek çok klinik ve epidemiyolojik çalýþmada kanýtlanmýþtýr (Bridges ve Goldberg 1985, Blacker ve Clare 1987). Komorbid durumlar da söz konusudur. Depresif bozukluðu olan olgularýn depresif bozukluðu olmayan olgulara göre daha sýk somatik belirti gösterme eðili-minde olduklarý gösterilmiþtir (Kellner 1990). Hamilton depresif bozukluk tanýlý olgularla yaptýðý çalýþmada olgularýn %80'inde somatik belirtilerin ve yaklaþýk üçte birinde hipokondriyak uðraþlarýn bulun-duðunu bildirmiþtir (1983). Depresyonun çok yaygýn bir þekilde bedenselleþtirildiði (Kirmayer 1984) ve aðýrlýklý olarak somatik yakýnmalarýn önde geldiði depresif bozukluklarýn en yaygýn affektif bozukluk olduðu belirtilmektedir (Akiskal 1983). Somatizasyonun prevalansýný ve klinik özelliklerini tanýmlamayý amaçlayan bir çalýþmada acil servise baþvuran olgular arasýnda somatizasyon yakýnmasýy-la baþvuran olguyakýnmasýy-larýn oranýnýn %9.4 olduðu bulun-muþtur (Lobo 1996). Bu olgularýn %68.7'si DSM-IV ölçütlerine göre depresif bozukluk ya da anksiyete bozukluðu tanýlarý almýþlardýr. Depresif bozukluk deti %40 olguda orta þidddette bulunmuþtur, aðýr þid-dette depresyon olgusu saptanmamýþtýr. Depresif bozukluðun olgularýn %66.6'sýnda süregen doðada (6 aydan uzun süredir) olduðu belirlenmiþtir. Sosyodemografik verilere iliþkin bir fark bulunmazken en sýk somatik belirtinin %71.4 oranýnda ortaya çýkan sýrt aðrýsý olduðu bulunmuþtur.

Depresif bozukluðun somatik yakýnmalar ve belirtiler-le ortaya çýkmasý çoðunlukla yanlýþ taný ve yetersiz tedavi ile sonuçlanmaktadýr. Bu durumun özkýyým gi-riþiminin de içinde bulunduðu çeþitli ve ciddi komp-likasyonlarý bulunmaktadýr. Bu nedenle bu hastalara doðru taný konabilmesi çok önemli bir sorundur. Acil servise bedensel yakýnmalarla baþvuran olgularla yapýlan bir çalýþmada somatizasyon tanýsýnýn sýklýkla doðru olarak konduðu fakat depresyon ve anksiyetenin sýklýkla tanýnmadýðý saptanmýþtýr (Kessler ve ark. 1999). Depresif bozuklukta somatik

(5)

yakýnmalar ve belirtiler çoðunlukla görülse de her somatik yakýnma ve belirtinin depresyon olmadýðý da unutulmamalýdýr. Bir baþka önemli durum ise genel týbbi duruma baðlý duygudurum bozukluðunun var-lýðýdýr. Somatize eden bireylere böyle dikkatli ve özen-li bir yaklaþýmýn yararý doðru tanýlarýn konmasý ve tedavi edilmesinin yanýsýra gereksiz antidepresan kul-lanýmýnýn önlenmesi olacaktýr.

Taný sýnýflandýrma sistemlerinde depresyon bir sendrom olarak ele alýnmakta ve taný için bir takým ölçütler sýralanmaktadýr. DSM-IV'e göre ''depresif duygudurum'' taný koymak için tek baþýna þart olmak-tan çýkarýlmýþtýr. Depresif duygudurumun yanýnda ya da tek baþýna ''ilgi kaybý ve artýk zevk alamama'' ölçütü taný koymak için gerekli ölçütlerden biri olarak yer almýþtýr (Amerikan Psikiyatri Birliði 1994). Somatik yakýnmalar ve belirtilerle baþvuran olgularda ''ilgi kaybý ve artýk zevk alamama'' depresyon tanýsý koymaya daha çok yardýmcý olabilir. Ayrýca bu olgu-lara aile öyküsünün olup olmadýðý, fiziksel bir hastalýðýn bulunup bulunmadýðý ve uzun süreli ilaç kullanýmýnýn olup olmadýðý mutlaka sorulmalýdýr. Depresyonun somatik semptomlarý tipik olarak çok çeþitlidir (Çevik ve ark. 1988). En yaygýn semptomlar aðrý, halsizlik, baþ dönmesi, nefes darlýðý, çarpýntý, gastrointestinal belirtiler ve parestezilerdir. Bunlarýn içinde aðrý en baþta gelen semptomdur, kadýnlarda en sýk sýrt ve eklem aðrýlarýna, erkeklerde ise en sýk baþ aðrýsýna rastlanmaktadýr. Somatik belirti tek bir semp-tom þeklinde de olabilir. Depresyon tanýsý almýþ olgu-larda somatik belirtilerin ne oranda bulunduðuna iliþkin az sayýda veri bulunmaktadýr. Olgularýn %50'sinden fazlasýnda ortaya çýkan indeks epizod semptomlarý arasýnda somatik belirtiler bulunma-maktadýr (Köroðlu 1998), %10-50'sinde ortaya çýkan indeks epizod semptomlarý arasýnda çoðul somatik semptomlar %25 oranýnda bulunmaktadýr.

Depresif bozukluklu bir olgu klinik uygulamada sis-tematik olarak deðerlendirildiðinde saf psikolojik belirtilerle karakterli bir tablo çok sýk gözlenmemekte-dir. Depresif bozuklukta duygusal, biliþsel ve vejetatif

alanlarda deðiþiklikler görülmektedir, bunlarýn yanýn-da görülen somatik belirtiler de vardýr. Somatizasyon dendiði zaman bu belirtilerin baþvuru nedeni ve klinik görünüm olarak diðerlerinin önüne geçtiðini anlaya-biliriz. Bazý olgularda bu belirtiler gerçekten çok þid-detlidir. Somatik yakýnma ve belirtilerle baþvuran bir olguda hiçbir duygusal ve biliþsel bulgunun olmadýðý söylenemez. Olgularýn bir bölümü bu tür belirtiler yaþadýðý halde bunlarý dile getirmemeyi seçiyor ola-bilir, bir bölümü ise kültürel ve bireysel özellikleri nedeniyle ya da duygusal durumlarýný söze dökme yetenekleri sýnýrlý olduðu için bu belirtileri anlata-mayabilir. Yine olgularýn bir bölümü hiç depresif duygudurum yaþamadýðýný belirtebileceði gibi önemli bir bölümü de hem bedensel hem de duygusal olarak yaþadýðý belirtilerin farkýndadýr ancak bunlar arasýnda bir iliþki kuramayabilir, hangisinin öncelik taþýdýðýna karar veremeyerek bir dahiliye ya da nöroloji uzmaný-na baþvurabilir ve duygusal sorunlarýndan söz etmeyebilir ya da duygusal sorunlarýnýn farkýnda olmalarýna raðmen psikiyatrik bir taný alarak stigma-tize edilmekten duyduklarý endiþe nedeniyle bu yakýn-malarýný dile getirmeyebilir.

Bu noktada hekimin tutumu önem kazanmaktadýr. Hekim böyle bir sonuca varýyorsa olguya varolan bedensel yakýnmalarýnýn depresif bozukluk, anksiyete bozukluðu ya da somatoform bozukluk gibi psikiyat-rik bir hastalýkla iliþkili olabileceðini empatik ve anlaþýlýr bir dille açýklamalýdýr. Bu açýklamayý yaparken ''sýkýntý'', ''üzüntü'', ''stres'', ''hayal kýrýklýðý'' gibi sözcükler kullanýlabilir, böyle bir anlatým olgular tarafýndan hem daha kolay anlaþýlýr hem de daha kolay kabul edilebilir görünmektedir (Çevik 1983). Günümüzün en yaygýn ruhsal bozukluðu depresyon-dur. Depresif bozukluðu olan bireylerin önemli bir bölümü hekime bedensel yakýnmalarla baþvurmak-tadýr. Bu nedenle tüm hekimlerin depresyonu ve so-matizasyonu çok iyi tanýmalarý gerektiði, buna yöne-lik olarak da hem temel psikiyatri eðitimi hem de kon-sültasyon liyezon psikiyatrisi çalýþmalarýnda bu konuya aðýrlýk verilmesi gerekliliði açýktýr.

Akiskal HS (1983) Diagnosis and classification of affective disorders. Psychiatr Dev, 2:123-160.

American Psychiatry Association (1994) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. 4. Baský, Washington DC.

Bridges RN, Goldberg DP (1985) Somatic presentation of DSM-III Psychiatric Disorder in primary care. J Psychosom Res, 29:563-569.

Blacker CVR, Clare AW (1987) Depressive disorder in primary care. Br J Psychiatry, 50:737-751.

(6)

Chaturvedi SK, Bhandari S (1989) Somatisation and illness behaviour. J Psychosom Res, 33:147-153.

Clarke DM, Smith GC (2000) Somatisation. What is it? Aust Fam Physician, 29:109-113.

Fulcheri M, Barzega G (1995) Stress, depression, and anxiety in patients with headache. Minerva Psychiatr, 36:179-185. Gutzmann H (2000) Diagnosis and therapy of depression in advanced age. Ther Umsch, 57:95-99.

Hamilton M (1990) Frequency of symptoms in melancholia (Depressive Illness). Br J Psychiatry, 154:201-206.

Howard R (1997) Syndromes of depression in the elderly. Depression in Elderly People, R Howard (Ed), Martin Dunitz Ltd, United Kingdom, s.33.

Hsu SI (1999) Somatisation among asian refuges and immi-grants as a culturally-shaped illness behaviour. Ann Acad Med Singapore, 28:841-845.

Kellner R (1990) Somatisation: theories and research. J Nerv Men Dis, 178:150-160.

Kessler D, Uoyd K, Lewis G (1999) Cross sectional study of symptom attribution and recognition of depression and anxi-ety in primary care. BMJ, 318:1558-1559.

Kirmayer LJ (1984) Culture, affect and somatisation. Trans Psychiatr Res, 21:159-188.

Köroðlu E (1998) Depresif bozukluklar. Psikiyatri Temel Kitabý, C Güleç, E Köroðlu (Ed), Ankara, Hekimler Yayýn Birliði, s.512. Lipowski ZJ (1988) Somatisation: the concept and its clinical application. Am J Psychiatry, 145:1358-1368.

Lipowski ZJ (1990) Somatization and epression. Psychosomatics, 31:13-21.

Lobo A, Garcia-Campayo J, Campos R ve ark. (1996) Somatisation in primary care in Spain. Br J Psychiatry, 168:344-348.

Luminet D (1994) Psychosomatic medicine-the future of an illusion. Psychother Psychosom Med Psychol, 44:367-371. Magni G (1987) On the relationship between chronic pain and depression. Pain, 31:1-21.

Morrison J, Herbstein J (1988) Secondary affective disorder in women with somatisation. Compr Psychiatry, s.433-440. Musetti L, Perugi G, Soriani A (1989) Depression before and after age 65. Br J Psychiatry, 155:330-336.

Özgüven HD, Çevik A, Çermik Ö (1995) Depresyon ve somati-zasyon, Depresyon. M Bekaroðlu (Ed), Trabzon, Karadeniz Ruh Saðlýðý Derneði Yayýnlarý, s.41-49.

Özuðurlu K (1990) Maskeli Depresyon, Depresif Hastalýklar. Ýstanbul Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý Mezuniyet Sonrasý Eðitim Çalýþmalarý, E Adam (Ed), Ýstanbul, s.123. Saðduyu A (2001) Somatizasyon ve iliþkili sendromlarýn bi-yolojisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 12:211-223.

Sayar K (1995) Hüzün hastalýðý. Depresyon, M Bekaroðlu (Ed), Trabzon, Karadeniz Ruh Saðlýðý Derneði Yayýnlarý, s.471. Schilte AF, Portegijs PJ, Blankenstein AH ve ark. (2000) Somatisation in primary care: clinical judgement and stan-dardised measurement compared. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol, 35:276-282.

Schlager D, Schwartz ÝE, Bromet EJ (1993) Seasonal variations of current symptoms in a healthy population. Br J Psychiatry, 163:322-326.

Stoudemire A (1991) Somatothymia, Parts I and II. Psychosomatics, 32:365-381.

Tannock C, Katona C (1995) Minor depression in the aged. Drugs Aging, 6:278-292.

Verster GC, Gagiano CA (1995) Masked depression. S Afr Med J, 85:759-762.

Von Wijk CM, Kolk AM (1997) Sex difference in physical symp-toms. Soc Sci Med, 45:231-246.

Wilson DR, Widmer RB, Cadoret RJ ve ark. (1983) Somatic symptoms: a major feature of depression. J Affect Disord, 5:199-207.

World Health Organisation (1992) The ICD-10 Classification of Mental and Behavioral Disorders. Oxford University Press.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ja- ponya’dan epileptik nöbetlerin efllik etmedi¤i, majör dep- resyon tan›s› konulan ve MRG’sinde bilateral periventrikü- ler difüz nodüler heterotopi saptanan 55

Bu çal›flmada TÜTF Aile Hekimli¤i Poliklini¤inde hekimlerin ASYE’na yaklafl›mlar›n› ve antibiyotik ter- cihlerini etkileyen faktörleri incelemek, ASYE semptom

Çalışma Sudoku Boyama (4x4

Reynolds Ergen Depresyon Ölçeğinin (Reynolds Adolescent Depression Scale-Rads) Türkçeye Uyarlanması, Geçerlik Ve Güvenirlik Çalışması. Ödül, Didem,

 Yaşlı olma, yalnız yaşama, sosyal desteğin olmaması, ekonomik sorunlar yaşama, daha önce intihar girişiminde bulunma gibi durumlar, depresyonu olan hastalarda

Hafif depresyon geçiren hastalar için yaln›z- ca psikoterapi yeterli olabilirken, daha a¤›r durumdakiler psikoterapiyle bir- likte antidepresan ilaç tedavisi de gö-

Distimik bozukluk üzerine major depresyonun süperempoze olduðu ergenlerde (double depresyon), distimik bozukluðun veya major depresyonun yalnýz baþýna ortaya çýktýðý

(1998), unipolar depresyon tanısı alanların akrabalarını, sağlıklı kontrollarla karşılaştırmışlar, REM latensi kısa olan depressiflerin akrabalarında REM