• Sonuç bulunamadı

ALLAH ÝLE ALDATMAK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ALLAH ÝLE ALDATMAK"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARDINIZDA BIRAKACAÐINIZ KÖTÜLÜK OLMASIN

ALLAH ÝLE ALDATMAK

13 BÝN YILLIK CENNET

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 48 Sayý: 574 Ekim 2016

Ardýnýzda Býrakacaðýnýz

Kötülük Olmasýn ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Mesih Ýsa’nýn Müjdecisi

Hz. Yahya ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Allah ile Aldatmak ...12

Güngör Özyiðit

Aydýnlanma Üzerine

Görüþler - KANT ... 20

Nihal Gürsoy

10 Soruda Alzheimer ... 24

NTVMSNBC’den

13 Bin Yýllýk Cennet ... 26

Seyhun Güleçyüz

Fiziksel Ziyaretler ... 36

Çeviren: Nelda Ýnan

Temel Fraktal ... 41

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 8 TL Yýllýk Abone: 90TL

Yurt Dýþý: 110 TL

Kapak resmi: Christian Schloe

(3)

Sevgili Dostlar

En kötüde olanýn bile size olan yakýnlýk derecesine bakmaksýzýn hayra dönmesi için yürekten yana yana duacý ve dilekçi oldunuz mu hiç? Deðiþmesi ve düzelmesi en ümitsiz olanýn, hayatýnýzdan çýk- masýný, ölmesini düþünmeden, baþýna sevginizden beslenen sabrýnýzý bekçi ettiniz mi hiç? Þu dünyamýzýn üstünde çeþitli yerlerde en az yüzümüzden birisi böyle ve onlar varlar; varlar ki tüm kýyýma ve tüm olumsuzluklara raðmen gezegenimiz dönmekte ve düzenini devam ettirebilmektedir. Sevgisizlik ve ayýrým yapmak onlarýn kitabýnda yoktur. Tüm insanlýða, tüm varoluþa, canlýlarýn hepsine O’nun eseri olduðunu bildiklerinden büyük bir saygýyla, ihtimamla yaklaþýrlar. Böyle insanlarýn varlýðýna þükrederiz. Ve henüz onlar gibi olamýyorsak, ama olmak istiyorsak ve özeniyorsak hiç olmazsa þunlarý yapmaya dikkat ederek iþe baþlayabiliriz: *Toleransý ve empati yapmayý alýþkanlýk haline getirmek... Bu bizi her þeye peþi- nen ön yargýlý yaklaþmaktan koruyacaktýr ve sinirlerimizin birden zýplayýp tepemize çýkmasýný engelleyecektir. *Baþkalarý hakkýnda söylenilen kötü sözlere ve dedikodulara hemen inanmamak... Çünkü çoðu insan bir diðer kiþinin kötülenmesine, ne yazýk ki övülmesin- den daha çabuk ve daha hevesle katýlýr, iftiracýlarýn ekmeðine yað sürmekten hiç çekinmez. “Ateþ olmayan yerden duman çýkmaz sözü” her zaman doðru deðildir. *Dilimizi saygýsýzca, küfürlü ve beddualý kullanmamak... Zor bir sözü ya da ifade etmek istediðimiz önemli bir fikri, duyguyu, tahriklere raðmen dilimizi kötü kullan- madan söyleyebiliriz. En ufak fýrsatta, önce karþýmýzdaki baþlatmýþ olsa bile saygýyý bir kenara býrakarak konuþmak, ortamý birden gererek kavgayý tetikleyeceði gibi zamanla sevgimizi de söndürecek- tir. Saygýsýz sevgi hiçbir zaman olmaz çünkü. * Her gün kendimizle yalnýz, Yaradanýmýz’la baþ baþa bir zaman geçirmemizi engelleye- cek durumlara izin vermemek... Bunu yapmak bizi sakin ve güvende hissettireceði gibi, þeytanýn ayýrýcýlýðýndan da uzak tutacaktýr.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Ardýnýzda

Býrakacaðýnýz

Kötülük Olmasýn

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ayýrýcý deðil, birleþtirici olunuz.

Þiddet ne kuvvettir ne cesaret .

Aldattýðýný zanneden aslýnda aldanandýr.

Kötülük dönücüdür.

Elbet güzel günler

gelecektir. O zaman

kötülere, yalancýlara,

ikiyüzlülere ve zalimlere

yer olmayacaktýr.

(5)

AYIRICI DEÐÝL BÝRLEÞTÝRÝCÝ OLUNUZ

"Ardýnýzda býraka- caðýnýz kötülük olmasýn.

Çünkü kötülük, gerçek- ten silinmesine imkân olmayan bir koyu lekedir." deniyor. Hangi iþi yaparsanýz yapýnýz, ister politikacý olunuz, ister yönetici, ister hukukçu, ister iktisatçý, ister hekim, ister tüccar, ister asker, ister memur, ister iþçi, ister sanayici…

Siz her þeyden önce bir insansýnýz. Ýnsan olarak sizi Yaratan'a karþý, sizi bu dünyaya gönderen Yüce ilâhi yöneticilere karþý ve insan kardeþ- lerinize karþý bir sorum- luluðunuz var. Onlarýn sizden istedikleri ve bek- ledikleri görevleriniz var.

Ama o görevlerden önce sizden istenen ilk þey zararlý olmamak ve kötülük yapmamaktýr.

Önce kötülük yapmaya- cak, sonra görevinizi yapacaksýnýz. Göreviniz hizmet etmektir, yardým etmektir ve kendinizi arýndýrmak ve yücelt- mektir. Görevinizi yaparken kimseye zarar vermeyecek ve kötülük

etmeyeceksiniz.

Hekimlikte bu kural çok belirlidir: "Bir hekim önce hastasýna zarar ver- memek, sonra faydalý olmak zorundadýr."

Tedavi edeceðim diye dikkatsizliði, bilgisizliði veya bencilliði yüzünden hastasýna zararlý olan hekim sorumlu olur.

Ýnsanlara yapýlacak en önemli kötülüklerden birisi ayýrýcý olmaktýr.

Bunu kasýtlý ve plânlý yapanlar vardýr onlar

"Böl ve yönet" yöntemini uygularlar. Çeþitli

sömürgelerde, geri ülke- lerde bu yöntem ala- bildiðince uygulanmýþ, üç beþ kiþinin bencilliði ve çýkarý uðruna, birçok masum insan ölmüþ, ezilmiþ, aç kalmýþ ve sürünmüþtür. Bu kötülük- leri yapanlar kendi vic- danlarýný susturabilmek için çok güzel bahaneler uydurmuþlar, yaptýklarý kötü iþi yüceltmenin yol- larýný bulmuþlardýr. Onlar kendilerini ve kendilerine destek olanlarý belki avutmuþ, teselli etmiþlerdir. Ama onlar her iþinin esasýný bilen ve görenleri ve de onlarýn zûlmüne uðrayanlarý da

avutabilmiþler, aldata- bilmiþler midir?

Ýnsan kendi bencilliðini ve çýkarcýlýðýný ve ondan doðan çeþitli kötülükleri- ni maskelemek için türlü hüner ve oyunlar yapa- bilir. Ama her þeyi gören, bilen ve dünyaya geliþ gidiþleri düzenleyen, kader planlarýný yapanlarý da uyutabilir, atlatabilir mi? Her þeyi yoktan Vareden'i de aldatabilir mi? Bu olacak iþ mi?

Öyleyse kötülüklerini örtmeye, gizlemeye çalý- þanlar aslýnda kendilerini aldatmakta, kendi yol- larýný uzatmakta, öncelik- le, kendi azaplarýný büyütmektedirler. Çünkü hiç kimsenin yaptýðý yanýna kalmamakta, kötülük er geç dönüp yapaný bulmaktadýr.

Ýnsandan beklenen ayýrýcý deðil, birleþtirici olmaktýr. Bu özveri isteyen, sabýr isteyen, iyi- lik isteyen, sevgi isteyen ve hoþgörü isteyen deðerli bir iþtir. Bu iþi yapmak elbette kolay deðildir. Ama mükâfatý da o derece büyüktür.

Kazandýracaðý mutluluk- lar, olgunluklar ve

(6)

yücelmeler de öylesine büyüktür.

Bugün ülkemizde ayýrýmcýlýk yapmak, bir- liði bozmak, bozguncu- luk yapmak öylesine yaygýndýr ki, bunu önle- mek, bu hastalýðý durdur- mak için topyekûn ayaða kalkmak, ayýrýmcýlýk yapanlarý uyarmak, yap- týklarý iþin kötülüðünü apaçýk ortaya koymak lâzýmdýr. Yaptýklarýnýn iyi karþýlanmadýðýný, beðe- nilmediðini, kýnandýðýný gördükçe onlarýn arasýn- dan uyananlar, düzelenler çok olacaktýr. Ayýplayan, kýnayan, suçlayan bakýþlar çok kiþiyi et- kileyecektir.

ÞÝDDET

NE KUVETTÝR NE CESARET!..

Ülkemizde eline silâhý alan, birçok genç adam, þiddet yaparak, öldüre- rek, ezerek kuvvet gös- terdiklerini zannediyor- lar. Elinde silâh varken kabadayýca davranmak, yakalanýnca da ne yapacaðýný þaþýrmak ne kuvvettir, ne cesarettir!...

Þiddet gösterilerek baþa- rýlacak bir iþ, varýlacak bir hayýrlý sonuç yoktur.

Ayni þey yöneticiler için de söz konusudur.

Þiddeti, anarþiyi durdur- mak için gerekenleri tam yapmayýp "Ezeceðiz, burunlarýný sürteceðiz, kan kusturacaðýz"

demek, ne kuvvettir, ne de cesaret. Aksine bir acz ifadesi, çaresiz kiþilerin bedduasý gibidir. Akýlcý yoldan yürümek,

bugünkü ayrýlýðýn temel- lerine inmek, kendi suçu- muz ve yanlýþlarýmýz varsa onlarý da düzelt- mek gerekir. Partilerin akþam sabah ayrýlýðý körükleyen, rakiplerini kötüleyen beyanatlar verirken milleti birliðe çaðýrmalarý, vatandaþtan birlik beklemeleri gülünç oluyor. "Balýk baþtan kokar, imam küçük kusur yaparsa, cemaat daha büyüðünü yapar" diye ata sözlerimiz boþa söylenmemiþtir.

Yöneticiler, kim iktidara gelirse gelsin, anarþiyi, ayrýlýðý ve düþmanlýðý yalnýz þiddet göstererek önleyeceklerini

zannediyorlarsa çok yanýlýyorlar. Eðer ülkede birlik istiyorlarsa, önce aralarýnda birlik olmalýdýrlar. Birliðin, affetmenin, kardeþçe geçinmenin örneðini

önce kendileri verme- lidirler. Partiler ve yöneticiler, ki onlar toplumun önde gelenleri olmak iddiasýndadýrlar, aralarýnda birlik

kuramýyorlarsa, milletten birlik beklemeye haklarý olamaz. Önce örnek verin, sonra baþkalarýn- dan o örneðe uymalarýný isteyin. Yoksa boþa konuþur, boþa

uðraþýrsýnýz. Böyle gider- se bir gün ayrýlýk sizin boyunuzu aþar, sizi de önüne katar götürür.

ALDATTIÐINI ZANNEDEN ASLINDA ALDANANDIR Birisini veya topluca milleti aldattýðýný ve dümenini yürüttüðünü zannedenler çok aldan- maktadýrlar. Siz akýl- lýysanýz, siz kurnazsanýz, sözlerinizi dinleyenler arasýnda en az sizin kadar akýllý olanlar da vardýr, sizden daha akýllý olanlar da. Onlar sizin ne yaptýðýnýzý, neye niyet ettiðinizi, maksadýnýzýn ne olduðunu anlamakta, ona göre tedbir almakta gecikmeyeceklerdir. Ve belki de sizi daha büyük zararlara uðratacak, ter-

(7)

tiplere, düzenlere yönele- ceklerdir. Size safiyetle inananlara, aldananlara gelince, bir gün aldatýl- dýklarýný anladýklarýnda sizin onlarýn gözünde beþ paralýk deðeriniz kalma- yacaktýr. Size bir daha güvenmeyecek, bir daha inanmayacak, sizden uzak durmaya özen göstereceklerdir. Ve siz onlarý tümden kaybetmiþ olacaksýnýz.

Bu durumda yalan silâhýnýz geri tepmiþ, size ummadýðýnýz en büyük zararlarý vermeye baþlamýþ demektir. Hiç kimseyi sürekli olarak aldatamazsýnýz. Bir gün elbette onun da gözü açýlýr. O zaman ne yapacaksýnýz? Üstelik yalancýlýðý,

ikiyüzlülüðü bir marifet- miþ gibi ona öðrettiðiniz

için, hiç ummadýðýnýz yerde büyük saflýk perde- si arkasýnda sizi kandýr- maya baþlayacaktýr.

Kötülük dönücüdür elbette. Rüzgâr eken fýrtýna biçecektir elbette.

Ülkemizde dinlerin, ahlâk kurallarýnýn yasak- ladýðý her çeþit kötülük uluorta yapýlmaktadýr.

Hem de en çok Allah, peygamber lâfý edenler tarafýndan, dine saygýlý ve baðlý görünenler tara- fýndan. Yalan söyleyen- ler, insan kardeþini açýk, gizli aldatanlar Allah'a gerçekte inanmayanlar, O'nu gönüllerinde duy- mayanlardýr. Gerçekten inansalar, O'nun her þeyi görüp durduðunu bilerek, nasýl O'nun huzurunda uluorta yalan söyleye- bilirler? O, ikiyüzlüleri, O, münafýklarý, O, ayrýlýk

çýkaranlarý ve ayrýlýðý körükleyenleri hiç sevmez. O iyilerin ve doðrularýn koruyucusu, onlarýn mabududur. Ýnsan kardeþini yalan, dolanla aldatan, kandýran, ezen ve sömüren Yaradan'ýn sevgili kulu olabilir mi?

Ülkemizdeki bu kar- gaþa, bu fýrtýna ve bu kör dövüþü, elbet bir gün bitecektir, O zaman kötü- ler, ayýrýcýlar, zalimler, ikiyüzlüler ve yalancýlar tutunacak dal bulamaya- caklardýr. Dünya ile bir- likte ülkemiz de hýzla deðiþiyor. Millet hýzla uyanýyor ve bilinçleni- yor. Þimdi sýkýntýlý bir dönemden geçiyor, sýkýn- týlarý gittikçe de artýyor.

Ama bunlar bir gün tüm- den bitecek, bilinçlenmiþ, güçlü, atýlýmcý, mücade- leci bir toplum olarak ülkemizi hýzla ileri götüreceðiz. Çok yakýn, günlerde gelecek o aydýnlýklara þimdiden hazýr olmak, þimdiden ümit ve inançla o günleri beklemek lâzýmdýr.

Beklemek, çalýþarak, güçlenerek, olaylarý derinliðine inceleyip her þeyin sebeplerini göre- rek, bilinçlenerek bekle- mek lâzýmdýr.

(8)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 35

Mesih Ýsa’nýn Müjdecisi Hz. Yahya

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

KURANDA

PEYGAMBER KAVRAMI

Hz. Zekeriya'nýn yaþlýlýk çaðlarýnda;

yine onun gibi yaþlý üstelik kýsýr olan karýsýndan, Rabbin dileðiyle Yahya'nýn doðumunun öyküsünü geçen yazýmda sizlere aktarmýþtým. Yine Rabbin mucizesiyle, Hz.Meryem'in babasýz olarak Ýsa'yý nasýl doðurduðunu; soru- lara sorgulamalara beþikteki bebek

Ýsa'nýn verdiði yanýtlarý da Ýncil ve Kuran âyetlerinin ýþýðýnda incelemiþtik.

Meryem ile Yahya teyze çocuklarý olup, mabede adanmýþ olan Meryem'i küçük yaþlarýndan itibaren eniþtesi Hz.

Zekeriya yetiþtirmiþti. Ýþte baba-oðul Zekeriya ve Yahya peygamberler, kutsal Ýmran ailesinden Meryem ve babasýz doðan Ýsa þimdi dünya çapýnda çok önemli bir görevin hazýrlayýcýlarý ve yapýcýlarý olacaklardý. Tanrý'nýn 2000

(9)

yýldýr binbir emekle yetiþtirdiði Ýsrailoðullarýný, O'nun esas amacýna doðru götürmek için sefere çýkmýþlardý.

Evet Zekeriya ve Yahya peygamberler, Musa þeriatýnýn son iki peygamberiydi- ler. Yaþantýlarý, öðütleri de buna göre idi. Ne var ki onlar, sadece Ýsrailoðul- larýna deðil bütün insanlara hitap edecek Hz. Ýsa'nýn ortaya koyacaðý yeni dinin ön hazýrlayýcýlarý ve destekleyicileri olmuþlardý her þeyden önce...

Tanrý tarafýndan seçilmiþ yol gösteri- cilerin, Kuran çevirilerinde Farsça bir kelime olan peygamber kelimesiyle anýlmasý; onlarýn görevleri arasýndaki ince ayrýmlarý anlamamýzda yetersiz kalmaktadýr. Kuranda onlar "Nebi",

"Resûl" ve "Resûlen nebi" gibi üç ayrý isimde anýlmaktadýr. Vahiy ile, yani sadece kendilerinin içten duyduklarý ilâhi mesajlarla toplumlarýný aydýnlatan nebiler, yeni bir þeriat getirmezler.

Zaten eskilerde ortaya konmuþ bir þeriat içinde yaþayan toplumlarýný, tekrar der- leyip toplamak için görevlendirilirler.

Ýsrailoðullarýnýn pek çok peygamberi aslýnda nebidir. Davut, Süleyman gibi peygamberler Kuran'da sadece nebi kelimesiyle anýlýrlar. Çünkü Musa þeri- atine göre yaþamakta olan Ýsrailoðul- larýna, yeni bir din ve þeriat getir- memiþlerdir.

Ancak, vahiyle aldýklarý ilâhi talimat- larla, bir topluma yeni bir þeriat getiren peygamberler, hem nebi hem de resûl görevi yaptýklarýndan resûlen nebi olarak anýlýrlar. Örneðin Ýsmail ve

Yunus peygamberler böyledir. Hz. Ýsa da toplumuna, yerleþik Musa þeriatýn- dan baþka bir þeriat getirdiðinden sadece nebi deðil, resûlen nebidir. Ve Hz. Muhammet de böyledir.

Ýlâhi mesajlarý vahiyle kendileri almadýklarýndan nebilik sýfatlarý olmayan, ancak o mesajlarý bilmeyen- lere ulaþtýrmak için Tanrý tarafýndan görevlendirilen kiþiler; resûl diye anýl- maktadýr Kuranda. Yasin suresinde bir yöreye ikili, üçlü ekipler halinde gön- derilen resûllerin; Ýsa'nýn yetiþtirip görevlendirdiði havarileri olduðunu tef- sir kitaplarýnda okumaktayýz. Nitekim Ýncilde de onlarýn serüvenlerinden "Re- sûllerin Ýþleri" diye söz edilmektedir.

Bu üç kavramý þematik hale getirmek anlamayý kolaylaþtýracaktýr. Nebi ve resûlü iki ayrý daire olarak düþünelim. Ýç içe olmayan ama kesiþen iki daire. Üst üste gelen çakýþan bölge hem nebi hem resûl olduðundan resûlen nebidir.

Bunlarýn dýþýnda kalan iki ayrý daire bölgesini ise sadece nebi ve sadece resûl diye düþünürsek anlamamýz kolaylaþa- caktýr. Bu durumda Hz. Zekeriya ve Hz.Yahya nebilikle, Hz. Ýsa ise resûlen nebilikle görevlendirilmiþ olmaktadýr.

KURANDA HZ. YAHYA

Kuranda Hz.Yahya' dan daha ziyade babasý Zekeriyaya doðumunun müjde- lenmesi anlatýlýrken söz edilir. Ancak yer yer ahlâki yücelikleri de vurgulanýr.

Ali Ýmran suresi 39. Âyette:

(10)

** ...Allah sana Allah'tan bir kelimeyi (Ýsayý) tasdik edip doðrulaya- cak efendi, nefsine hâkim iyilerden bir nebi olarak Yahyayý müjdeler.

denerek onun yüce vasýflarý dile geti- rilir. Ayrýca Enbiya suresi 90'da hem babasý hem kendisi þöyle övülür:

** ... Gerçekten onlar hayýrlý iþlerde yarýþýrlar, umarak ve korkarak bize dua ederler ve bize derin saygý gösterirlerdi.

Meryem suresi 12 - 15 âyetlerinde ise Yaradan tarafýndan selâmlanarak Yahya'dan þöyle söz edilir:

** Ey Yahya kitaba sýkýca sarýl. Biz ona daha çocuk iken hikmet verdik.

Hem de katýmýzdan bir kalp yumuþak- lýðý, bir temizlik verdik. Korunan biriy- di o. Ana babasýna iyilik eden biriydi, zorba, isyancý biri deðil. Selâm olsun ona. Hem doðduðu gün hem öldüðü gün hem de diri olarak kaldýrýlacaðý gün.

ÝNCÝLDE HZ. YAHYA'NIN YAÞANTISINDAN ÖRNEKLER Dört Ýncilde de ondan çok söz edilir.

Doðaldýr ki, biraz deðiþik anlatýmlarla ve eklerle de olsa birçoðunda ayný olay anlatýlmaktadýr. Bu nedenle tekrarlara düþmeden yaþamýnýn önemli kesit- lerinden örnekler sunmak istiyorum:

Yoldan çýkmýþ din adamlarýna:

Matta Ýncili 3. Bölüm 1-12'de Yahya'nýn göreve baþlayýþý, Yahudilerin günahlarýndan arýnmalarý için onlarý

nehir suyunda vaftiz etmesi anlatýlýr.

Onlara "Göklerin melekûtu yakýndýr"

diyerek insanlýðýn ileride yaþayacaðý mutlu dünyanýn, iyilerin dünyasýnýn müjdesini verir. Ancak kötülükler içinde yaþayan din adamlarý da vaftiz için gelince, onlarý günahlarýndan dolayý þöyle suçlar:

** Ey engerekler soyu, yaklaþan öfke- den kurtulmak çaresini sizlere kim gös- terdi? Tövbe ettiðinizi gösteren bir ürün ortaya koyun... Þimdiden balta aðaçlarýn köküne inmek için hazýr bek- liyor. Ýyi meyve vermeyen her aðaç kesilip ateþe atýlacaktýr.

Sözlerinin sonunda da, kendisinden hemen sonra göreve baþlayacak olan Ýsa'dan þöyle söz eder:

** Ben tövbe etmeniz için sizi su ile vaftiz ediyorum. Fakat benden sonra gelen benden daha kudretlidir. Ben onun çarýklarýný taþýmaya bile layýk deðilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateþ ile vaftiz edecektir.

Ýsa'nýn vaftiz edilmesi: Âyetlerin devamýnda bu þöyle anlatýlýr:

** O zaman vaftiz olunmak için Ýsa, Galile'den Erden'e Yahya'nýn yanýna geldi. O ise bunu önlemek istedi. "Ben"

diyordu "senin tarafýndan vaftiz olun- maya muhtacým, sen mi bana geliyor- sun?" Fakat Ýsa ona þu cevabý verdi:

"Þimdi býrak, çünkü bizim her doðru olaný böyle yerine getirmemiz gerekir"

o zaman Yahya kabul etti. Ýsa vaftiz

(11)

olup hemen sudan çýktý. Ve iþte o zaman gökler açýldý Allah'ýn Ruhu'nun bir güvercin gibi inip üzerine geldiðini gördüler. Hemen göklerden þöyle diyen bir ses iþitildi: "Sevgili oðlum budur, ondan razýyým."

"O'nun oðlu" deyimi üzerinde Hz.

Ýsa'nýn yaþamýný incelerken uzunca duracaðýz. Tevrat ve Ýncil'in pek çok âyetinden örnekler vererek bunun, arýnýp güzel ahlâkýn yüceliklerine eriþmiþ kiþiler için kullanýldýðýný göre- ceðiz. Nitekim Hz.Ýsa pek çok yerde babamýz, babanýz diyerek bunu genelle- mektedir.

Nebi Yahya'nýn, resûlen nebi olan Ýsa'ya nasýl deðer verdiðini yukarýdaki sözlerinde okuduk. Hem deðer vermiþ

hem onun mesihliðini doðrulamýþ hem de ona yardýmcý olacak öðrenciler yetiþtirmiþti. Nebilerin, resûllere yardýmcý olmalarý aslýnda Yaradan'ýn gerçek dileðiydi. Onlardan bu konuda söz almýþtý. Bunu Kuran'ýn Âli Ýmran suresi 81. âyetinden öðreniyoruz:

** Allah nebilerden þöyle söz almýþtý:

"Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size elinizdekini doðrulayýcý bir resûl geldiðinde ona mutlaka inanacak, ona mutlaka yardým edeceksiniz. Kabul ettiniz mi? Bu hususta aðýr ahdimi üzerinize aldýnýz mý?" "Kabul ettik"

dediler.

Güvercin, Hz. Ýsa'nýn Cebrail'den vahiy almasý için bir iþaret idi. Geçmiþte Musa'nýn bir ateþ görüp gittiðinde Rabbinden söz almasý gibi. Musa, Ýsa, Muhammet peygamberlerin vahiy alma iþaretlerinden ve vahiy alýrken çektik- leri sýkýntýlardan Bizim Celselerimiz'de þöyle söz edilir:

** Hani o üçüne ayný gelen, biliyor- sunuz ya, birinde bir alevdi iþareti, birinde bir güvercin ve birinde hani sözü geçen o melek...

Hani o üçünün de birbirine benzer yönü vardý, bir tek þeyde. Üçü de al- mak için tek baþlarýna yol alýrlardý...

sýkýlarak, titreyerek çýrpýnarak...

Ýlyas Peygamberin Yahya adýyla tekrar geliþi: Ýsrailoðullarýnýn yüzyýl- lardýr hasretle bekledikleri "Kurtarýcý Mesih" in göreve baþlamasýndan önce, onun haberini verecek ve yolunu hazýr-

(12)

layacak bir nebinin gelmesi gerekiyor- du. Ýlya (Ýlyas) peygamberin yeniden doðarak bu görevi üstleneceði kutsal metinlerde çok önceden vaat edilmiþti.

Matta Ýncili 11. bölümde Hz. Ýsa, Hz.

Yahya'dan söz ederken Rabbin bu vaa- dini hatýrlatýyor ve bekledikleri Ýlya'nýn Yahya olduðunu haber veriyor:

** "Ýþte ben senin önünden habercimi gönderiyorum, senin önünde senin yol- unu hazýrlayacaktýr" diye kendisi için yazýlmýþ olan budur...Çünkü bütün peygamberler ve þeriat Yahya'ya kadar peygamberlik ettiler. Ve eðer onu kabul etmek isterseniz gelecek olan Ýlya odur.

Kulaklarý olan iþitsin.

Matta'nýn 17. bölümünde öðrenci- lerinin tekrar ayný konuyu gündeme getirmesi üzerine Hz. Ýsa bunu onlara tekrar bildirir:

** Ve öðrencileri ona þu soruyu sor- dular: "Acaba niçin Yazýcýlar daha önce Ýlya gelmelidir" diyorlar. Ýsa onlara þu cevabý verdi: "Gerçekten Ýlya gelmeli ve her þeyi düzene sokmalýdýr. Ancak size söylüyorum ki Ýlya zaten gelmiþtir, onu tanýmadýlar ve ona her istediklerini yaptýlar. Ýnsanoðluna da ayný þekilde eziyet edeceklerdir." O zaman öðrenci- leri Ýsa'nýn kendilerine Vaftizci Yahya'dan söz ettiðini anladýlar.

Hz. Yahya'nýn alçakgönüllülüðü:

Her ikisi ayrý ayrý görev yaparken, Hz.

Ýsa'nýn öðretisine katýlanlar gitikçe çoðalmýþ ve ondan önce yola çýkan Hz.

Yahya'nýnkilerden çok daha büyük

sayýlara ulaþmýþtý. Hz. Yahya, "Zaten olmasý gereken budur" diyerek bundan yalnýzca sevinç duyuyor, öðrenci- lerinden bazýlarýný da ona gönderiyordu.

Yuhanna Ýncili 1. bölümde yüksek sesle bunu ilan ediyordu:

** Benden sonra gelen benden ileri oldu. Çünkü benden önce o vardý diye sözünü ettiðim kiþi budur. Çünkü hepi- miz onun doluluðundan inayet üzerine inayet aldýk. Þeriat Musa tarafýndan ve- rildi. Ýnayet ve hakikat ise Mesih Ýsa ile geldi.

Yuhanna 3. bölümde Yahya'nýn öðren- cileri ona üzüntüyle: "Artýk herkes Ýsa'ya gidiyor" deyince cevabý aynen þöyle oldu:

** "Ben Mesih deðilim ancak onun önünce gönderildim" dediðime sizler tanýksýnýz. "Gelin kimin ise güvey odur.

Fakat kim güveyin dostu ise, onun yanýnda durur, onu dinler ve güveyin sesi onu sevinçten coþturur. Bunun için benim bu sevincim tamam oldu. Artýk ona büyümek, bana da küçülmek gerek- tir."

Hz. Yahyanýn öldürülmesi: Kral Hirodes, kardeþinin çok güzel olan dul karýsýyla evlenmek istiyordu. Kutsal yasaya aykýrý olan bu kararýný Hz.

Yahya'ya onaylatarak halkýn tepkisini önleyebileceðini düþünüyordu. Kadýna o kadar âþýktý ki, her þeyi göze alarak zaten evlenmiþti bile. Her emrinin aynen uygulanmasýna alýþýk kral; Hz.

Yahya'nýn bunu kesinlikle onaylama-

(13)

** Neler gelmedi ki, vaktinde gülyüzlülerin baþýna, sevgi götürdük- lerinin elinden, dilinden...

Neler görmediler ki, o gülyüzlüler vaktinde, hayrý görmek için götürdüklerinin, gözlerinin önünde yaptýklarý yanlýþtan...

Neler çekmediler ki, o gülyüzlüler, arkalarýnda iyi diye býraktýklarý insanlardan..

Siz þimdi, hangisi için diyebilirsiniz ki, o, gitmeden önce, artýk düþünecek ve üzülecek bir þeyi kalmadý diye? Hepsi hüzünlü, hepsi yorgun, hepsi bitkin oldular. Ama yýlmadýlar, getirdiler, doðruyu göster- diler ve verdiler. Ne aldýlar?.. Sadece Sizi Sevgisinden Varetmiþ Olan'ýn onlara vereceði, en güzel yeri þüphesiz... Yine de onlar, býraktýklarý için kayguda olmadan, düþünmeden ve rahat gidemediler.

masý üzerine onu yola getirmek ve halký kýþkýrtmasýný önlemek için hapsedip zincire vurdu. Aradan zaman geçiyor ve Hz.Yahya direnmesini aynen sürdürü- yordu. Onu öldürtebilirdi ama halktan çekiniyordu.

Kralýn doðum günü kutlamasýnda yemek salonuna giren karýsýnýn kýzý öyle ustalýklý, öyle muhteþem dans etti ki, kral dahil herkes mest oldu.

Günümüzde "Salome'nin dansý" diye filmlere bile konu oldu bu gösteri. Ýçkili kafayla kral, coþkuyla kýza "dile benden ne dilersen" diye övgüsünü bildirince, kýz dýþarý çýkýp annesine danýþtý.

Kraliçeliðine engel olmaya çalýþtýðýn- dan diþ bileyip dört gözle Yahya'nýn öldürülmesini isteyen anne bu fýrsatý hiç kaçýrýr mý? Yahya'nýn baþýnýn tepsi üzerinde getirilmesini öðütledi kýzýna.

Kralýn en istemediði þeydi kýzýn bu dileði. Ama herkesin yanýnda söz ver- miþti bir kere. Zindana gönderdiði cel- lâtla emri aynen uygulandý!..

Genç kýzlýða yeni adým atmýþ biçare bir dansöz kýzýn dileðiyle tarihin en büyük dramlarýndan biri yaþanmýþtý.

Musa þeriatýnýn son peygamberi, her þeyi sona erdirip insanlýk çapýnda yeni bir din ve þeriat getiren Hz.Ýsa'nýn müjdecisi Hz.Yahya, Roma'nýn atadýðý göstermelik bir kralýn yasadýþý evliliðine karþý durduðundan göçüp gitmiþti yeryüzünden!..

Hangi gülyüzlü peygamber sadece güzel ahlâk, huzur, mutluluk ve bolluk getirdikleri halde horlanmamýþtýr insan- lar arasýnda?.. Görevlerini yaparken, Dünyamýzý terkederken hattâ O'nun yanýna vardýðýnda bile; getirdikleri ilâhi gerçeklerin bozulup tanýnmaz hale getirileceðini, takipçilerinin bölük bölük ayrýlýp birbirlerine düþman ola- caklarýný bildiklerinden, gördüklerinden dolayý tam rahata kavuþamamýþlardýr.

Onlarýn deðiþmeyen kaderlerini ve çek- tikleri ýstýraplarýný son olarak Bizim Celselerimiz'den okuyalým:

(14)

inine karþý çok duyarlý ve baðlý olan Türk halký, Kuran'ýn ' Allah ile aldat- mayýn uyarýsýna raðmen sürekli aldatýlýyor. Ama bunun farkýna varmýyor. Derinden inanýp teslim olduklarý bir deðerin kendi aleyhlerine kullanýlacaðýný kestiremiyorlar.

Ýþte Yaþar Nuri Öztürk, Kuran'ýn bu temel uyarýsýný "Allah ile Aldatmak"

kitabý ile gün yüzüne çýkarýyor ve insanlarýn bilincine sunuyor.

Kuran, aldatýlmanýn aðýna düþmemek için, imanýn þu iki deðeri hayata geçirmesi gerektiðini belirtiyor.

1.Aklýn iþlemesi

2.Takvanýn, yani dindarlýðýn insanlar arasýnda üstünlük ölçüsü olmaktan çýkarýlmasý.

Bu iki buyruk uygulamaya koyul- duðunda Allah ile aldatmanýn yolu týkanmýþ olur. Kuran "Allah aklýný iþletmeyenler üzerine pislik indirir."

D

Allah ile Aldatmak

Güngör Özyiðit, Psikolog

"Aldatan, sizi Allah ile aldatmasýn!"

(Lokman 33, Fâtýr 5, Hadîd 14)

"Hak olan Kur'an, haksýzlýðý kabule vasýta yapýldý."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

"Dünyanýn yarýsýný her zaman ve

dünyanýn hepsini bir zaman aldatmak mümkündür; fakat bütün dünyayý her zaman aldatmak mümkün deðildir."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

(15)

(Yunus 100) diyerek, Allah ile aldat- manýn duygusal aymazlýðýndan uyan- mak için, aklýn iþletilmesinin kaçýnýl- maz olduðunu vurgulamýþtýr.

Aklýn her an uyanýk olmasý ve iþletilebilmesi için ise laiklik temel koþuldur. Ancak o zaman din siyasete karýþtýrýlmayarak, din insan- Allah arasýndaki bir iliþki olarak kutsallýðýný korur. Ve insan - Allah arasýndaki iliþ- kilerde, yaþamdaki görevlendirmelerde dindarlýk deðil, ehliyet, liyakat ve mil- lete sadakat ölçü olarak alýnýr.

Yaþar Nuri Bey, çok doðru bir sapta- mayla, Türk halkýnýn zayýf yönü, aldatýlma konusunda yumuþak karný olarak, dinini, uyanma ve sorgulama aracý olarak deðil de, uyuma ve susma aracý olarak kullandýðýnýn altýný çizer.

PARAYI PUTLAÞTIRMA Allah ile aldatma, bir þeyi ait

olmadýðý bir yere koyma anlamýnda bir zûlüm'dür.

Bilindiði gibi ABD'nin dünyayý talan etme aracý olarak kullandýðý dolarýn üzerinde "In God we trust", yani "Biz Allah'a güveniriz" yazýlýdýr. Ve bu güya Tanrýya saygýnýn bir göstergesi olarak sunulur. Oysa Kuran dindarlýðýn insan- lar arasý iliþkide deðer belirleyici olarak gösterilmemesini buyurur.

Satýrlar arasýndaki gizli bildiriyi okuyanlar için dolarýn üzerindeki yazýmýn açýlýmý þudur. ABD, dünyayý sömürdüklerini iki þeyle aldatýyor.

Para, Tanrý. Çünkü Allah ile aldatan- larýn gerçek tanrýsý para, mal-mülk, düþmanlýktýr. Ýnsanlýk en büyük zûlmü bu tür insanlardan görmüþtür.

Sömürünün kutsal bir kalýba

büründüðünde nasýl zalim, acýmasýz olabileceðini James A. Haught "Kutsal Dehþet" kitabýnda þöyle açýklar:

"Dinsel inançlara sýðýnmadýkça, insan kötülüðü büyük bir zevk ve acý- masýzca asla yapmaz."

Ýþ, ülkemizde de o raddeye varmýþtýr ki, Ýslâmi yazarlardan Mehmet Þevki Eygi bile sonunda þunlarý yazmak zorunda kalmýþtýr."Bizi mahvedenler, militan din düþmanlarý deðil, içimizde- ki din sömürücüsü, din rantý yiyen iþbirlikçi, hain alçaklardýr."

"Dünya Güneþin etrafýnda dönüyor"

dediði için kilise tarafýndan yakýlmýþ, yýllar sonra ayný meydanda heykeli yapýlan Giordano Bruno 16. Yüzyýlda bu gerçeði bütün çýplaklýðý ile ortaya koyarak þöyle demiþtir:"Tanrý iradesi- ni egemen kýlmak için, yeryüzündeki iyi insanlarý kullanýr; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini ve çýkar- larýný hâkim kýlmak için Allah'ý kul- lanýrlar."

Allah ile aldatýlmayý önlemenin tek çaresi aldatýlmanýn yollarýný týkamaktýr.

Bunun için de 1.Dinin gerçeðini Kur'andan öðrenmek 2.Dinin saltanat ve siyaset aracý yapýlmasýnýn önünü kesmek, yani laikliði esas almak. 3.

Allah-insan arasý bir deðer ölçüsü olan

(16)

dindarlýðý, insanlar arasý bir deðer belirleyici ölçü olmaktan çýkarmak gerekir.

KUR'ANA GÖRE ALDATMA VE ALDANMA

Kur'an dilinde Gurûr ve Gýrre 'uyanýk halde iken gaflete düþmeye' denir.

Türkçede gurur þeklinde yazýlan bu sözcük 'mal, ün, þehvet ve þeytandan kaynaklanarak insaný aldatan her þey için kullanýlýr. Daha çok da þeytanýn aldatmacasý olarak kullanýlýlýr.

Kur'an aldatýþ ve aldanýþýn ne þekilde olabileceðini þöyle sýralar.

1.Yýldýzlý, süslü laflarla aldatma aldanma ( En'am 12)

2.Beldelerde egemenlik kurma, gezip dolaþmakla aldatma aldanma (Âli Ýmran 196, Gâfir 4)

3.Dine sokulan uydurma ve iftiralar- da aldatma-aldanma (Âli Ýmran 24, Enfal 49)

4.Hurafeler, uydurmalar, anlamýný bilmeden okuyuþlarla aldatma - aldan- ma (HadÎd 14)

5.Sefil-rezil yaþayýþla aldatma-aldan- ma ( Âli Ýmran185, En'am 70, 130 A'raf 51, Lokman 33, Fâtýr 5, Hadîd 20)

6.Allah ile aldatma - aldanma ( Lokman 33, Fâtýr 5, Hadîd 14)

Allah'ýn araç kýlýndýðý aldatýþ, kutsalý dünya çýkarlarý için en yýkýcýsýdýr.

Kuran'ýn yukarýda belirtilen sure ve âyetlerde insanlarý þöyle uyarýr:

"Sakýn, aldatýcý sizi Allah ile aldat- masýn."

Burada insanýn inancý ile oynanmakta ve kutsal ona karþý kullanýlmaktadýr.

Bu konuda iman, dikkat ve uyanýk olmak, aklýn kullanýmýdýr.

ÞEYTAN EVLÝYASI Þeytan varlýðýn þer ilkesidir.

Negativiteyi, karmik gücü simgeler.

Þeytan'ýn kullandýðý insanlar Kuran'da 'þeytanýn evliyasý' (dostlarý) veya 'þey- tanýn ordularý' diye geçer.

1.Þeytanýn evliyasý ( A'raf 27, 30) Þeytan evliyasý korku salarak insaný tökezletip saptýrmaya çalýþýr. Buna kar- þý alýnacak önlem Allah'a sýðýnma, gön- lümüzü Allah sevgisiyle doldurmaktýr.

2. Þeytanýn Ordularý (Þuara 95) Burada þeytanlýðýn her türden ordusu olduðu düþünülebilir. Bir yandan kan, zûlüm, fesat ordularý, bir yandan da bilim ve teknoloji'yi kullanarak strateji casusluðu yapan gizli ordular.

Sömürgeci - Emperyalist ülkelerin istihbarat örgütlerinin bir kýsmý iþte bu türden gizli ordulardýr. Bir de dini boz- mak amacýný güden sivil memurlardan oluþan 'Kültür yoluyla bozgun' ordularý vardýr ki, sayýlarý hayli kabarýktýr.

Bunlar genellikle medyayý ve basýný kullanýrlar.

3.Hizbuþþeytan yani þeytanýn özel ekibi (Mücadile 19)

Þeytanýn din içinde iþ gören ekibidir.

(17)

Kuran'ý unutturma, ondan uzaklaþtýrma görevini üstlenen özel timdir.

Hizbuþeytan, bu þeytanca iþi, Kuran'ý hiç okutmayarak ya da okuyanýn anla- mayacaðý dilde okutarak yapmaktadýr.

EVLÝYACILIK VE KARADUL Mevlâna'nýn oðlu Sultan Veled, Allah adamý görüntüsündeki çýkarcý dincileri

"Ýdris suretinde iblisler" olarak taným- lar. Ýdris kisveli iblisleri, Allah'tan baþkasýný evliya (dost) edinerek, insan- larý Allah ile aldatanlarýn durumunu Kuran Ankebut süresinin 41. âyetinde diþi örümceðe (karadula) benzeterek þöyle der:

"Allah'ýn berisinden evliya edinen- lerin durumu, bir ev edinen diþi örüm- ceðin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi, en zayýf olaný elbette ki diþi örümceðin evidir. Keþke bilselerdi."

Þeytan evliyasýný dost ve destekçi edinenlerin durumu, karadul denilen

diþi örümceðe sýðýnanlara benzetilir.

Karadul'un tipik özelliklerinden biri ise, büyük bir istekle cinsel iliþkiye çaðýrdýðý erkek örümceði, çiftleþtikten sonra zehirleyerek öldürmesidir.

Burada evin zayýflýðýndan çok, ev sahibinin kahpeliðine ve kalleþliðine vurgu yapýlmýþtýr.

Bu þirk ve þeytan evliyasý, kulu Al- lah'a yaklaþtýrýcý varsayýlan (Zümer 3) O'nun yüce katýnda þefaatçi olduklarý kabul edilen (Yunus 18) ve þüreka (Allah'a ortak koþanlar) türünden bir sýnýfýn adýdýr. Bunlar Allah ile kul ara- sýnda bir tür komisyonculuk yapmak- tadýrlar. Ve ne yazýk ki insanlar, iyi kul olmak için bu haraç çetesine az ya da çok bir þeyler vermek ve onlardan onay almak zorunda býrakýlmýþlardýr. Böyle- ce þirk ve þeytan evliyasý, bu Kuran dýþý tutumlarýný örtmek için, halkýn bil- gisizliðini, duygusallýðýný kullanmak- tadýrlar. Bunlar dinde olmayan þeyleri var gibi göstererek, dine yalan söyle- terek þeytanlýklarýný sürdürmüþlerdir.

ALDATILAN KÝTLE

Raiyye ( çoðulu reâya) Kuransal bir terimdir ve davar sürücüsü anlamýna gelir. Raiyyeyi yani davar sürüsünü güden çobana ise "râî" denir.

Son Osmanlý padiþahý Vahdettin, iþgâl döne- minde aralarýnda Rauf Orbay ve Vehbi

(18)

Hoca'nýn da bulunduðu bir görüþmede

"Ecnebiler her þeyi yapabilecek vaziyettedirler. Meclisi Mebusan görüþmelerinde sözlerinize fazlaca dikkat etmelisiniz" der. Vehbi Hoca

"Sultaným! Millet azimlidir; vataný da sizi de kurtaracaktýr" yollu bir

söylemde bulunur. Rauf Bey de bu görüþü onaylar. Bunun üzerine padiþah sinirlenerek, sert ve soðuk bir ses tonuyla þu cevabý verir: "Bu millet koyun sürüsü, bir çoban lâzým. O da benim!" Bunu üzerine Vehbi Hoca arkadaþlarýna tarihi bir açýklamada bulunur: "Bu adam nefsini ýslah etmezse (düzeltmezse) akýbeti (sonu) fenadýr. Allah büyüktür. Bu millet halâskârýn (kurtarýcýsýný) bulacaktýr.

Milleti koyun sürüsü addetmek (say- mak) Allah'ýn rýzasýna aykýrýdýr.

Yaþarsak çok þeyler göreceðiz."

Müslümanlarýn padiþah ve halifesi milleti sürü yerine koyarken, Kuran Bakara 104. âyette þunu buyurur: “Ey iman edenler! "Râîna" demeyin,

"Unzurna" deyin." Bizi davar gibi güt diye konuþmayýn, "Bize bak, bizi gözet" diye konuþun.”

Kuran ayný zamanda sürekli olarak insanlara akýllarýný kullanmalarýný emreder. Aslýnda bütün krallýk - sul- tanlýk, diktatörlük yönetimleri, halký sürü, kendilerini çoban olarak görürler.

ALDATMANIN ÜÇ DAYANAÐI Ýslâm'ýn erken döneminde, 8. yüzyýl- da yaþayan önemli bir halk bilgini olan

Ebu Hamza, Emevi krallýðýnýn kuru- cusu Muaviye'nin yönetimini ve kiþi- liðini þöyle deðerlendirir:

"Hz. Peygamber tarafýndan hem ken- disi hem de babasý lanetlenmiþ adamdý.

Allah'ýn kullarýný Havel, Müslümanla- rýn mallarýný düvel, Allah'ýn gönderdi- ðini deðel yaptý sonra da yok olup gitti."

Havel, köleleþtirmek demektir. Yani insanlar yönetimi hiç sorgulamadan itaat edecekler. Karþý çýkanlarsa baþlarý ezilecektir. Bu düpedüz zûlümdür.

Oysa Kuran'ýn önerdiði yönetim biçimi, yönetenlerin yönetilenleri, yönetilen- lerin de yönetilenleri denetleyebildik- leri bir sistemdir. Böyle bir yönetimde saydamlýk, hesap verebilirlik ve denetlenebilirlik esastýr. Bu yönetimin günümüz dünyasýnda karþýlýðý

Cumhuriyet ve Demokrasidir.

Düvel, halkýn malýný saltanat elde etmek için kullanmak demektir. Allah ile aldatanlar halkýn malýný, parasýný sömürerek saltanatlarýný sürdürürler.

Onlar kamu hakkýný yemeyi iyi bilirler.

Zûlmün üçüncüsü göstergesi deðel ise, bir deðeri ya da kurumu pusu kur- mak amacýyla kullanmaktýr. Dini saltanat ve baský aracý yapan yönetim- ler için din, dokunulmaz ve denetlene- mez kutsal bir araç olarak görülmüþtür.

Kur'an Bakara 213'te, din adýna ortaya çýkan din adamlarý sýnýfýný, insanlarý çekiþmeye, didiþmeye sürük-

(19)

lemelerinden sorumlu tutarak suçlar.

Ayrýca Kur'an Allah'la kul arasýnda aracý bir kurum (ruhban sýnýfý, din adamlarý sýnýfý) kabul etmez.

DÝNCÝ - DÝNDAR

Dincilik veya siyasal dincilik, dini çýkar, koltuk, baský, egemenlik aracý yapan bir anlayýþtýr. Gerçekte bu gibi insanlarýn ne dini vardýr, ne de imaný.

Onlarýn dini- imaný para, kiþisel çýkar hesabýdýr. Dinci, bunu meslek edinen- lerinin ünvanýdýr. Dindar ise dini, Allah'a varmanýn, O'nun hoþnutluðunu kazanmanýn yolu olarak görür. Sevilen, güvenilen, iyi diye tanýnan ve anýlan bir insan olmaya çalýþýr. Ýnsana hizmeti Allah'a hizmet sayar. Bu tutum onu aktif iyilik üreten hayýrlý insan konu- muna yükseltir.

Dinci, dindarýn varlýðýndan sýkýntý ve rahatsýzlýk duyar. Çünkü dindar, dincinin foyasýný ortaya çýkarýr da ondan. Dindar baþkalarýnýn mutlu-

luðundan, cennete gitmesinden sevinç duyarken, dinci kendilerinden baþkasý- na cehennemi reva görür. Yalan, iftira, gýybet, suçlama, sade çýkarýný düþün- me, bencillik, dincilerin, belirgin özel- likleridir. Dindar ise sorumlu, güvenilir ve paylaþýmcýdýr.

Dincilerin önemli özelliklerinden biri de, kendilerini Allah yerine koyarak baþkalarýnýn ehli-imaný hakkýnda yargý- da bulunmaktýr. Dindara gelince, o ehli-imaný kul ile Allah arasýnda kutsal bir iletiþim olarak görür. Kimsenin dini ve imanýna karýþmaz. Herkesin iyiliði ve esenliðini ister.

ALLAH ÝLE ÝSKÂT

Ýskât sözcüðü Mehmet Akif'in bir þiirinden alýnmýþtýr. Susturmak anlamýndadýr.

Allah ile iskât, Allah'ý baský aracý yaparak insanlarý susturup sindirme yolunda bir zûlümdür. Ýstiklâl Marþý'nýn

þairi Akif, zûlme, karan- lýða, cehalete ve baskýya karþý çýkmayý kutsal isyan olarak görmekte- dir. Kuran'ýn tanýttýðý Allah da susup oturmayý, sinmeyi deðil aklý kul- lanýp düþünmeyi ve ardýndan eyleme

geçmeyi ibadet saymak- tadýr. O nedenle her türlü baskýya zûlme karþý direnme hakkýný kullan- mak zorundayýz. Bu

Resim: “Fanatizm” Eugène Delacroix

(20)

zûlme karþý, adaleti talep etmenin gereðidir ayný zaman da.

Ýnsanlarýn Allah ile aldatýlmasýnda en kullanýþlý araç sahte dindir. Mehmet Akif, bir þiirinde sahte dincilerin maskesini düþürerek der ki;

Sofuluk satýyorsun Elinde boy boy tesbih Çevrende dalkavuklar Tapýnýr gibi la-tesbih!

Sarýk, cübbe ve þalvar Hepsi istismar, riya Þekil yönünden sanki Ömer'in devri güya!

Herkes namaz, oruçta Hepsi sözünü dinler Zikir, Kuran sesinden Yerler ve gökler inler!

Ha bu din, iman, takva Ýnan ki hepsi yalan Sen onlarý kendine Taptýrýrsýn vesselâm!

Derdin, davan sadece Hep nefsi saltanatýn Bunlarýn putu sensin Tapýlan menfaatin!

Hey kukla kafalý adam Dinle sözümü tut Senin dilinde var hak Ama kalbin dolu put

Allah ile aldatanlar, Allah'ý insanlar üzerinde bir korku aracý olarak kul- lanýrlar. Takva kavramýný asýl anlamýn- dan sýyýrýp, Allah'tan korkma olarak çevirirler. Oysa Kur'an dilinin büyük ustasý Ýsfahanlý Râgýp (ölm.1108) tak- vayý hem dil, hem de Kuran'daki kul-

laným açýsýndan þöyle tanýmlar: "Dil açýsýndan Takva bir þeyi kendisine sýkýntý ve zarar verecek þeyden koru- maktýr. Dinsel açýdan ise 'Takva' ben- liði günaha düþürecek þeyden koruyup sakýndýrmaktýr.' Buna göre Kuran'daki takva ve ittika, muttaki terimlerini 'Allah'tan korkan deðil de, Allah'ýn iradesine ters düþen þeylerden sakýn- mak þeklinde anlamak gerekir. Yani O'na olan inancýmýzdan ve saygýmýz- dan ötürü Allah'ýn hoþnut kalmayacaðý þeyleri yapmamaya gayret etmek, dikkat etmek.

Kendilerinden olmayanlarý dýþlamak, aforoz etmek de dincilerin uyguladýk- larý bir yöntemdir. Ýftira, sahte dincile- rin en çok kullandýklarý bir silâhtýr. Bu iftira kampanyasý iki koldan yürütülür.

1.Dini, siyasal hesaplara uydurmak üzere Allah'a iftira

2.Siyasal rakipleri tasfiye için kul- lanýlan iftira, sahte dinciler, baskýlara karþý çýkanlara, gerçeði dile getirenlere her türlü þiddeti uygulamayý mübah sayarlar. Ýnsanlarý diri diri yakmayý bile göze aldýklarýný Sivas yangýnýndan biliyoruz.

Allah ile aldatmanýn geometrik gös- tergesi siyaset- tarikat- ticaret üçgeni- dir. Bu þirk ekibi çýkarlarý için halkýna karþý Allah'la aldatmayý kullanýrken, küresel güç de onlarý kullanmaktadýr.

Son örneði 15 Temmuz 2016 da acý bir þekilde gördük. Ve halkýmýzýn direnme hakkýný cesaretle kullanmasý sayesinde bu badireden kýl payý kurtulduk.

(21)

ALLAH ÝLE ALDATMANIN YOLUNU KESEN LÝDER:

ATATÜRK

Atatürk Ýslâm'a deðil, dini çýkar için kullananlara karþý çýkmýþtýr. Atatürk, þu iki sýnýf tarafýndan dine karþý gibi gös- terilir.

1.Dinin gerçeðine karþý olanlar 2.Dinin tümüne karþý olanlar Birileri dinin verdiðinden, birileri de dinin gerçeðinden rahatsýz olduklarý için Atatürk'ü dinsiz gibi göstermeye yeltenmiþlerdir. Sömürgeci batý için son iyilik habercisi Muhammed Mustafa ile Mustafa Kemal deccaldýr.

ABD ve AB Türkiye'yi bölmek, parçalamak, zayýf düþürmek için dini ve dini kullananlarý kullanmaktadýr.

Allah'ýn ismini koyduðu Ýslâm'ý kendi- lerine göre "Ilýmlý Ýslam" diye uydurma bir dine dönüþtürerek Türkiye'ye dayat- mýþlardýr. Bunun için de tarikatlarý ve cemaatleri öne sürmüþlerdir. Atatürk bunu önceden sezerek tekkeleri, zaviyeleri kapatmýþ, cemaatlerin önünü kesmiþ, Diyanet Ýþlerini kurarak kayýt dýþý dinin yolunu týkamýþtýr.

Atatürk'ün tekkeleri kapatmakla ne denli isabetli davrandýðý, 1845’de ölen din çevrelerinin ariflerin kutbu, kutsal gönüllü mürþit olarak tanýdýðý Kuþadalý Ýbrahim Halveti, Atatürk'ten 100 sene önce tekkeleri þöyle deðerlendirmiþtir:

"Tekelerde artýk hayýr kalmamýþtýr.

Bunlarýn kaldýrýlmasý lâzýmdýr.

Bunlardan artýk insanlýða da, Ýslâm'a

da hiçbir hayýr gelmez."Yeryüzünü bir tekke haline getirmek ve bütün

yeryüzünde, insanlýðýn hizmetinde faaliyet göstermek lâzým. Zaten Hz.

Peygamberin de bize býraktýðý budur.

Atatürk milletin kendi dinini, kendi anadilinden okuyup öðrenmesi için, büyük din bilgini Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr'a Kuran'ýn tercüme ve tef- sirini yaptýrmýþ, basým giderlerini de kendi cebinden karþýlamýþtýr. Ayrýca 12 ciltlik Buharî Hadislerinin de Türkçeye çevrilmesine ön ayak olmuþtur.

Müslümanlarýn büyük vicdanlarýndan biri olan Musa Cârullah (ölm.1949) gerçeði dile getirerek þöyle bir sapta- mada bulunur:

"Öz gönüllerini geniþletmeyenler, Ýslâmiyeti daraltmaktan korkmadýlar.

Siyaset de buna izin verdi. Yobazlýk, kendini geliþtirip büyütmek yerine, dini yozlaþtýrýp küçültmeyi yeðleyen hasta psikolojilerin dýþa vurumudur."

"Atatürk, öz gönlünü büyüten ve bu sayede Ýslâm'ýn büyüklüðünü kavraya- bilen, bakýþlarýný ona göre ayarlayan, yani Ýslâm'ý gerçeðine yakýþýr bir kývamda kavrayabilen bir zihniyetin sembolüdür."

Atatürk bir dâhi idi. Kendisinin de belirttiði gibi en yakýn arkadaþlarý bile, görüþ ufuklarýnýn bittiði yerde onun karþýsýna geçtiler. Ama tarih hep Atatürk'ü haklý çýkardý. Ne var ki, gerçekler inatçýdýr. Er ya da geç kendi- lerini kabul ettirirler.

(22)

Aydýnlanma Üzerine Görüþler - KANT

Nihal Gürsoy

1784 yýlýnda Berlin' de aylýk bir dergide (Berlinische Monatschrift),

"Aydýnlanma Nedir?" sorusunu en iyi þekilde yanýtlayanýn ödül- lendirileceði bildirildi. Soru, günün pek çok ünlü yazarý ve düþünce adamý tarafýndan pek çok farklý bakýþ açýsýndan ele alýndý. Ancak soruya verilen yanýtlarýn hiçbiri Filozof Ýmmanuel Kant'ýnki kadar çarpýcý ve kalýcý olmadý.

Kant, en bilindik ifadesiyle aydýnlanmayý þöyle tanýmlar: "Aydýnlanma, insanýn kendi suçuyla düþmüþ olduðu bir ergin olmama durumundan kurtulmasýdýr."

(23)

Bu ergin olmama durumundan insaný kurtaracak olan þeyi ise þöyle ifade etmiþtir. "Spare aude!"

(Bilmeye cesaret et!) Kant'a göre;

insan kendi aklýný baþkasýnýn kýlavuz- luðunda kullanmaya devam ettikçe aydýnlanamaz ve olgunlaþamaz.

Bu durumdan akýl deðil, onu kullan- mayý baþkalarýna býrakan insan sorum- ludur. Kendi aklýnýn ve davranýþlarýnýn sorumluluðunu üstlenmek ise baþlý baþýna yüreklilik, kararlýlýk ve cesaret ister. O nedenledir ki " Kendi aklýný kullanmaya cesaret et!" sözü aydýnlan- manýn þifresi olarak kabul edilmiþtir.

Ergin olmama durumu ise yukarýdaki metinden de anlaþýldýðý gibi kiþinin, kendi aklýný ve yargýlama yetisini kul- lanmamasý anlamýna gelmektedir.

Aslýnda insanýn doðasý icabý çocuk- luk döneminde ergin olamama durumu söz konusudur.

Yetiþkin hale gelip, belli donanýmlara sahip olduktan sonra ise kendi karar- larýný almayý ve bunun sorumluluðunu taþýmayý öðrenmesi gerekmektedir.

Bazý insanlar ise bu durumdan çýka- mazlar. Kant, bireyin bu durumdan çýkamamasýnýn nedenleri hakkýnda þu sonuçlara varmýþtýr.

ERGÝN OLAMAMANIN NEDENLERÝ NELERDÝR?

- Alýþkanlýklar zaman içinde kiþinin

karakteri haline gelebilirler. Bu durum- da bireyin kendi gayreti gereklidir.

Ancak çoðu zaman birey bunu nasýl gerçekleþtireceðini bilemez. Bu konuda yeterli deneyim ve bilgiden yoksundur.

Hattâ durumun doðasýna alýþmýþ olan birey, bu durumda kalmayý kendisi de arzulamaktadýr.

*Kendi kararlarýný almak ve sorum- luluðunu taþýmak yerine, gerçekliði baþkalarýndan öðrendiði doðrultuda yaþamak çok daha kolaydýr. Böylece kararlarýnýn olumsuz olabilecek

sonuçlarýna katlanmaktan ve huzursuz- luktan kaçýnmaktadýr. Ancak yine de kazanamadýðý karar verme yetisinin, tecrübe ve bilgi eksikliðinin bunda büyük rolü vardýr.

*Aklýn doðru ve yararlý bir biçimde kullanýlabilmesi, yukarýdaki etkenlerin yanýnda birtakým dýþ engelleri de aþa- bilecek donaným ve özgüveni gerektirir.

Dýþ engeller; dogmalar, gelenekler, gücü elinde bulunduran siyasi ve dini kurumlar vs. gibi pek çok þey olarak bireyin karþýsýna çýkar.

Önyargýlar, küçük yaþlardan baþla- yarak kiþinin kendi baþýna karar almasýna, yaratmasýna, üretmesine engel olan basmakalýp deðer yargýlarý olarak sürekli devreye sokularak dayatýlýr.

Birey, düþündüðünü sanarak davran- makta ancak kendisine dayatýlan eski gerçekliði tekrar etmekten baþka bir þey yapmamaktadýr.

(24)

*Akýl ve onun ürünü olan düþünce insanýn sahip olduðu en deðerli varlýk- týr. Ýnsan, aklýyla doðanýn yasalarýný keþfeder, tekniðin, bilimin ilerlemesini saðlar. Çevresiyle iliþkilerinde, kendi hayatýný ve mutluluðunu kurmasýnda, özgürlüðüne sahip çýkmasýnda aklý öncülük eder.

*Baðýmsýz düþünebilmek, düþünceyi önyargýlardan ve gücü elinde bulun- duranlarýn dogma ve baskýlarýndan hür kýlarak, kendi akýl ve düþünce yetisini kullanmak yoluyla gerçeðe yaklaþmaya çalýþmaktýr. Ýnsan, tüm kutsal metinler- de ve insanýn geliþimine hizmet eden diðer bilimlerde aklýný çalýþtýrmaya, dü- þünmeye, ussal yetilerini geliþtirmeye çaðýrýlýr. Ýnsanýn asli sorumluluðu, aklý- ný doðru, yararlý biçimde kullanmasý, bilgi ve tecrübelerle geliþtirmesidir.

ERGÝN OLAMAMA

DURUMUNDAN NASIL ÇIKILIR?

Bireyin karþýsýna çýkan engelleri tek baþýna aþmasýnýn söz konusu olduðu bu

durumda, öncelikle engellerin farkýna varabilmek gerekmektedir. Kendisi için ikinci bir doða durumuna gelen, adeta kendisi için üretilmiþ olan kurallarýn, dogmalarýn, kurumlarýn, alýþkanlýklarýn baskýsýndan kendisini nasýl kurtaracak- týr?

Sýçrama imgesi bireyin kurtuluþunu simgeler. Ancak kendi düþünce hür- riyetini kazanamamýþ olmasýndan dolayý tekrar kurtulmak istediði hamisinin veya anlayýþýn eline düþme tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Bununla birlikte hendeði aþabilenler vardýr.

Bunu baþarabilenler, kendilerine özgü nitelikleriyle, özellikleriyle, bilgi, irade, kavrayýþ, derin düþünce aracýlýðýyla ve kendi üzerlerinde sýký bir þekilde çalýþarak neticeye ulaþýrlar.

Kant, filozoflarý, düþüncede çýðýr açanlarý ve daha baþkalarýný örnek göstermiþtir.

Örneðin, Descartes eski düþünce ve yargýlarý reddederek kendi akýl yürütme

yetisini kullanmýþtýr.

Ayný þekilde Kopernic ya da Galileo'nun bilim- sel düþünceleri de bu baðlamda ele alýnabilir.

Bu insanlar, kilisenin dogmalarýna karþý çýk- mýþlar ve dogmalar yerine kendi araþtýrma- la-rýný, çalýþmalarýný, düþünce ve çabalarýný ortaya koyarak zincirle- rinden kurtulmuþlardýr.

Resim: “Serbest Akýl” TeSzu, karakalem

(25)

Aydýnlanma, topluca olursa daha kolay gerçekleþebilir. Fikir alýþveriþleri, tartýþmalar, kaynak transferi, okunmaya deðer kitap önerileriyle deðiþim ve dönüþüm çabuklaþýr.

Ancak her koþulda, doðal yönelim- lerinin ve düþüncelerinin deðerinin farkýna varacak olan bireylerdir.

Düþünce, insaný yükseltecek en kýymetli yetidir. Ýktidarý ellerinde tutan- lar, bireyin düþünceleri üzerinde

hâkimiyet kurarak, düþünce ve ifade özgürlüðünün önüne engeller koyarak onun kendileri için tehlikeli olmasýnýn önüne geçmeye çalýþýrlar.

Kendi kararlarýný almasý bakýmýndan bireyi özgür býrakmak, iktidarlar için tehlikelidir. Bu nedenle pek çok

düþünce insaný, yazar, basýn- yayýn san- süre uðrar. Çünkü bu düþünceler ikti- darýn karþýsýnda da olabilirler.

Baðýmsýz düþünmek, iktidarý elinde tutan kurumlarýn, dogmalarýn ve kural- larýn karþýsýnda baðýmsýz düþüncenin özerkliðini vurgular.

"Aydýnlanma, aklý ve onun ürünü olan düþünceleri her bakýmdan ve her yönüyle, çekinmeden kitlelerin önünde ortaya apaçýk koyabilmek özgür- lüðüdür."

Kant'ýn yazdýðý aydýnlanmayla ilgili metinde asýl gerçekliði arama yolunda özgür olmak sýklýkla vurgulanmýþ, bu nedenle aydýnlanma çaðý, Kant yüzyýlý olarak da adlandýrýlmýþtýr. Bu, baskýcý

krallýk ve kilise yönetimlerine karþý mücadele etmeyi ve düþünceleri özgürce ifade edebilmeyi yumuþaklýkla destekleyen örnek bir metindir.

Metnin önemli bir yönü de, düþünce adamlarýnýn bir toplum üzerinde oynadýklarý rolün önemini vurgula- maktýr: "Halký, baðýmsýz düþünebilme yolunda teþvik etmek ve bu konuda örnek olmak düþünen insanlarýn ve filozoflarýn görevidir" der.

Aydýnlanma felsefesi genel olarak insanýn kendi yaþamýný ve mutluluðunu kurmasýný yeniden gündeme almýþ, hem düþüncenin hem de toplumsal yaþamýn köklü deðiþimlere uðrayacaðý bir sürecin baþlangýcý olmuþtur.

Aydýnlanma çaðý olarak adlandýrýlan dönem, aydýnlanma felsefesinin 18.yy.da doðup, benimsenmeye baþladýðý dönemdir.

Batý toplumunun 17. ve 18. yüzyýllar- da geliþen akýlcý düþünceyi, eski geleneksel deðiþmez kabul edilen varsayýmlardan, önyargýlardan ve ide- olojilerden özgürleþtirmeyi ve yeni bil- giye yönelik kabulü gerçekleþtirmeyi amaçlayan düþünsel geliþimi kapsayan dönemi tanýmlar.

Aydýnlanmaya yol açan baþlýca düþünsel geliþmeler Rönesans ve Reform hareketleridir. Kant, aydýnlan- mayý "aklý kullanma cesareti" olarak tanýmladýðýnda genel olarak

Aydýnlanma Çaðýnýn felsefesini ver- miþtir.

(26)

1. Alzheimer hastalýðý nedir?

Alzheimer hastalýðý halk arasýnda bunama olarak bilinen, týp dilinde demans olarak adlandýrýlan bir hastalýk tablosudur. Bunama sebepleri içinde en sýk görülen hastalýktýr.

Hastalýk, her yaþta görülebilir ama özellikle 60 yaþýndan sonraki yaþlarda görülme sýklýðý artýþ gösterir. Kiþinin aklýný kullandýðý bütün alanlarda ilerleyici bir kayýpla giden hastalýk tablosudur.

2. Hastalýðý tetikleyen nedenler nelerdir, stresi de bu nedenlerden biri olarak sayabilir miyiz?

Alzheimer hastalýðýnýn kesin nedeni bugünkü bilgilerimize göre bilinmemektedir.

Hastalýk oluþumunun, belirli genetik eðilim- leri taþýyan bireylerde çevresel etmenlerin yardýmý ile geliþtiði düþünülmektedir. Çevre- sel etmenlerden en çok suçlananlar; besinlerle geçen aðýr metal zehirlenmeleri, viral enfek- siyonlar ve radyoaktivite olarak sayýlabilir.

Bu faktörlerden hiç birini tek baþýna neden olarak doðrulayan bir çalýþma yoktur, ancak sözkonusu faktörler genel saðlýðý bozarak her çeþit hastalýkta olduðu gibi Alzheimer'e da uygun zemini hazýrlarlar. Stres genel anlamda baðýþýklýk sistemini baskýlayarak her tür hastalýk geliþimini kolaylaþtýrýr. Alzheimer da kronik bir hastalýk olarak baþlangýç ve geliþim dönemlerinde stresten son derece etkilenir.

3. En belirgin belirtileri nelerdir?

Baþlangýçtaki belirtiler çeþitli olabilir.

Hastalýk, kiþinin eðitim, sosyoekonomik ve gündelik uðraþlarý ile iliþkili olarak daha önce yapabildiði þeyleri yapamamasý þeklinde ken- dini gösterir. Genel anlamda ilerleyici unutkanlýk herkesin dikkatini çeker. Ýsim ve küçük eþyalarýn yerlerini unutmak gibi doðal yaþlanma unutkanlýklarýný aþar ölçüde unutkanlýklar baþlar. Unutkanlýk kiþinin gün- lük iliþkilerini etkiler boyuta ulaþýr. Kiþilik deðiþiklikleri, alýnganlýklar ve baþkalarýný suçlayýcý ifadeler kullanmalar baþlangýç belir- tileri olabilir. Alýþveriþte para üstü alýp ver- mede ya da alýnacak þeylerin unutulmasýnda yaþanan zorluklar giderek artar. Yön bulma duyusunun bozulmasý ile yakýn çevre dýþýnda- ki yerlerde kaybolmalar kendini gösterir.

Hastalýðýn daha ileri evrelerinde, yeni þeyleri öðrenmede yaþanan zorluklar nedeniyle gazete okuma, televizyon seyretme gibi gün- delik iþlevler yapýlamaz hale gelir. Hastalar yapamadýklarý ve giderek uzaklaþtýklarý bu uðraþlarý "Hep ayný þeyler var, sýkýlýyorum, zaten istemiyorum" diyerek geçiþtirme eðili- mindedirler.

4. Hastalýk kimlerde ve ne sýklýkla görülür?

Cins ayrýmý yapmadan her yaþ diliminde görülebilir, ancak yaþlanma ile birlikte görülme sýklýðý artar. 40 yaþýnda 100 binde 40

10 Soruda Alzheimer

NTV MSNBC'den

Amerikan Hastanesi Nöroloji Bölümü'nden

Dr. Bülent Kahyaoðlu, bu hastalýk hakkýnda bilgi verdi.

(27)

olan sýklýk, 60 yaþýnda 140, 80 yaþýnýn üstünde 10 bine kadar çýkar. Damar sertliði öyküsü olan ve tansiyon, þeker, kolesterol yüksekliði olan kiþilerde beyin damar yaþlan- masýnýn hýzlanmasý nedeniyle görülme sýklýðý ve þiddeti artar. Genetik yatkýnlýk olmakla birlikte ailede yakýn bireylerin Alzheimer olmalarý diðer bireylerin riskini çok fazla artýrmaz.

5. Nasýl teþhis edilir?

Hastalýðýn tanýsý klinik olarak konulur.

Tedavi edilebilir bunama nedenlerinin uygun laboratuvar görüntüleme yöntemleri ile dýþlanmasý sonucu, gerek nörolojik muayene gerekse nöropsikolojik testler yardýmý ile has- tanýn tablosu isimlendirilir. 'PET' ismi verilen beyin hücrelerinin glukoz kullanma hýzýný ölçen özel bir test yardýmý ile özellikle baþlangýç evresinde beyin metabolizmasý deðerlendirilerek doðru tanýnýn erken dönemde konulmasý saðlanabilir.

6. Hastalýkta erken tanýnýn önemi var mýdýr?

Hastalýðýn tedavisinde kullanýlan ve elimizde þu anda bulunan ilaçlar ilerlemeyi durdurucudur ama iyileþtirici deðildir. Bu nedenle ne kadar erken dönemde taný konur ise hem ilaçlardan yararlanma, hem de sosyal çevrenin düzenlenmesi açýsýndan yararlý olur.

7. Hastalýðýn evreleri nasýl seyreder?

Hastalýðýn evrelerinin geliþimi tümüyle kiþiseldir. Bazý insanlarda çok hýzlý seyir gözlenirken bazýlarýnda oldukça yavaþtýr.

Bütün sinir sisteminde görülen dejeneratif hastalýklarda, hastalýk belirtilerinin ortaya çýkmasýndan önce uzun süreli belirti ver- meyen bir dönem vardýr. Bu dönemlerde göz- den kaçabilecek küçük deðiþiklikleri yakala- mak taný ve tedavi açýsýndan önemlidir. Ýleri

evrelerde tedavi ve bakým kalitesi sürecin gidiþ hýzýný ve sonunu belirler.

8. Hastalýðýn tedavisi var mýdýr, varsa nasýldýr?

Özellikle erken ve orta evrelerde kullanýl- mak üzere iki grupta sýnýflandýrýlan ilaçlar vardýr. Bu ilaçlar hastalýðýn ilerlemesini yavaþlatma etkisine sahiptirler. Henüz belirti- leri geri çevirecek ilaç yoktur. Bu ilaçlarýn tek baþýna ya da birlikte kullanýmý ile kiþiye ve evreye özel tedavi düzenlenir. Özellikle orta ve ileri evrelerde hastanýn kendine olan bakýmý ve beslenmesi de bozulacaðý için, bunlarýn izlenmesi gereklidir. Saðlýklý ve düzenli beslenme, diðer hastalýklardan mümkün olduðunca korunma ve yataða baðlý hale gelmiþ hastalarda özel bakým hizmeti çok önemlidir. Alzheimer hastalarý; beslenme bozukluklarý, enfeksiyonlar ve nedeni tam olarak bilinmeyen nedenlerle yaþýtlarýna göre daha erken ölürler.

9. Alzheimer genetik bir hastalýk mýdýr ya da bulaþýcý mýdýr?

Bulaþýcý deðildir. Genetik yatkýnlýðý olan kiþilerde görülür. Ama kuþaktan kuþaða çok net geçiþi yoktur.

10. Yakalanmamak için alýnabilecek önlemler var mýdýr varsa nelerdir?

Vücut ve zihin saðlýðýný mümkün olduðun- ca zinde tutmak çok etkilidir. Özellikle damar sertliðine yol açabilecek aþýrý kilo, tansiyon yüksekliði, þeker yüksekliði, hareket azlýðý, kolesterol yüksekliði gibi nedenler hastalýða zemin hazýrlar. Saðlýklý beslenme, temiz havada bol egzersiz ve özellikle zihni açýk tutacak her türlü çalýþmaya katýlmak koruyu- cu olarak etkilidir. Yaþ ne olursa olsun yeni þeylerin merak edilerek öðrenilmesi zihin saðlýðý için çok önemlidir.

(28)

Doða - Ýnsan - Farkýndalýk

13 Bin Yýllýk Cennet

Seyhun Güleçyüz

ahar gelince ev bana dar gelir.

Yeþeren aðaçlar öbek öbek papatyalarýn kapladýðý çimen- lerde yürümeyi çok severim ve daðlarý ormanlarý düþlerim. Dört sene önce bu düþümü sümbüller gelincikler yabani bitkilerin süslediði Güneydoðu Anadolu gezisiyle gerçekleþtirdim.

Uçaktan sabah Diyarbakýr'a indiðimde baharýn en güzel günlerinin baþladýðýna hemen inandým. Sokullu Mehmet

Paþa'nýn oðlu Hasan Paþa'nýn 500 sene önce yaptýrdýðý Hasan Paþa hanýna gittik ve orada yöresel mutfaðýn çok zengin mönüsüyle oluþturulmuþ kahvaltýmýzý yaptýktan sonra Cahit Sýtký Tarancý'nýn þimdi müze olan evine vardýk. Burasý, içten geniþ avluya açýlan odalarý, teraslarý ve çiçekleriyle çok hoþ tarihi bir Anadolu konaðýydý. Orada beþinci sýnýf öðrencisi bir çocuk bize Tarancý'nýn

"35 Yaþ" þiirini çok güzel akýcý bir Ýstan-

B

(29)

bul Türkçesi ile okudu. Beðeniyle alkýþladýk. Ancak, çocuða sorular sor- duðumuzda bir sürprizle karþýlaþtýk çünkü çocuk bize Diyarbakýr lehçesiyle cevap veriyordu..

Ardýndan, Ýslam Dünyasýnýn 5.

Harem-i Þerifi (Mukaddes Mabet) olarak kabul edilen Ulucami'ye gittik.

Burasý, çok eskiden "Mor Toma" adýyla anýlan þehrin en büyük kilisesiymiþ.

Caminin özenle yapýlmýþ dört ayrý cephesi Ýslamiyet'in dört ana mezhebini temsil etmekteymiþ. Camiinin avlusunda Romalýlar zamanýndan kalma bir güneþ saati var. Bu saati Þýrnak doðumlu Sibernetiðin atasý olarak bilinen El Cezeri yapmýþtýr. Diyarbakýr sur içinde türünün tek örneði olan "Dört ayaklý Minare" olarak bilinen Þeyh Matar Camii'nin sadece tek bir minaresi vardý ve bu 500 yýllýk çok deðerli bir tarihi eser olmasýna raðmen þimdilerde trafiðin akýcý olduðu bir yerde yol ortasýnda kalmýþ ve yaþamasý þoförlerin insafýna býrakýlmýþtý.

Diyarbakýr surlarý 6000 yýllýk olup Unesco burayý 2015'de Dünya Mirasý listesine almýþ. 5.5 kilometre. Çin Seddi'nden sonra dünyanýn en uzun surlarýdýr. Þehri korumak için Bazalt taþýndan inþa edilmiþtir. Burçlarýndaki taþ oyma iþçiliði birer sanat þaheseridir.

Hurriler tarafýndan yapýlmýþtýr. Dört ana Kapýsý vardýr. Bunlar: Harput Kapýsý (Dað Kapýsý), Urfa Kapýsý (Dar-i Rum/Anadolu Kapýsý), Mardin Kapýsý (Tell Kapýsý), Yeni Kapý (Satt veya Dicle

Kapýsý)dýr. Bu kapýlar 19.yy baþlarýna kadar Güneþ batýnca kapanýr, Güneþin doðuþuyla açýlýrmýþ. Asýrlarca þehirlerini böyle korumuþ insanlar.

Diyarbakýr göç yolu üzerinde olduðu için önce Hurriler, sonra Asurlular, Urartular, Makedonlar (Büyük Ýskender ve ordularý), Romalýlar, Bizanslýlar, Büyük Selçuklular, Artuklar, Sasaniler diye devam eden devletler tarafýndan iþgal edilmiþ. En sonunda Osmanlýlarýn egemenliðine girmiþtir. Þimdi de Türkiye Cumhuriyetinin bir þehridir.

Bölgede tüm bu medeniyetlerin eserleri görülmektedir. 6. yy.da Mevaniler tarafýndan yapýlan Dicle Nehri üzerinde- ki on gözlü Diyarbakýr Köprüsü gün batýmýnda gündüzle, geceyi baðlayan kýzýl bir yol oluyor Dicle üzerinde, çünkü Güneþ daðýn arkasýna doðru kayarken hala diðer dað yamaçlarý gündüzdür. Diyarbakýr'ýn tarihi

Yontmataþ ve Mezolitik devirlere uzanýr.

Ýlk adý Amid'dir. Çayönü Köyü 10 bin yýl öncesine tarihlenen Anadolu'nun en eski köyüdür. Arkeoloji camiasýnda ve Dünya'da tanýnýr. Çünkü toplayýcýlýktan besin üretimine geçen insanlýk Neolitik Çað devrimini yapmýþtýr bu bölgede.

Yabani buðday, mercimekgillerle tarýma baþlamýþ, koyun keçiyi ehlileþtirmiþtir.

Kullandýklarý âletleri köyde görmek beni etkiledi çünkü zamanda adeta on bin yýl öncesine gittim o aletlere dokunarak.

Dicle'nin dereleriyle saklambaç oyna- yarak bir müddet yol aldýktan sonra karþýmda birden Hasankeyf'i gördüm.

Heyecandan kalbin çarpmaya baþladý

(30)

gördüklerime inanamadým. Mavi bir deniz, üzerinde bir iskele ve bir gezi tek- nesi; ilerde denizin içinden çýkan bir camii minaresi, daha ilerde mor daðlar.

Denizi çok ilerde ikiye bölen Artuklularýn yaptýðý Hasankeyf

Köprüsü ve bu köprünün baðladýðý dik sarp yemyeþil daðlara serpiþtirilmiþ evler. Ayrýca suyun içinde de evler…

Biz o evlerin yakýnýndayýz tekne içinde.

Manzara nasýl? Lütfen bir daha düþünün bu yazdýklarýmý. Hasakeyf'in eski ismi:

"Hýsn-ý Keyfe". Tarihi 12.000 yýl önce- sine dayanýyor. Artuklularýn þehri GAP Projesi kapsamýnda Ilýca Barajýnýn su toplama havzasýnda bulunduðu için 60 metre yükselecek olan sularýn altýnda kalacak ve kalmaya baþlamýþ bile.

Mordaðlarda maðara evleri var ve hâlâ kullanýlmakta. Ýç içe odalardan ibaret ve oldukça serindi. Keçi yoluyla çýkýlýyor.

15. yy baþlarýnda Eyyubi sultaný tarafýn- dan yapýlan El Rýzk Camii artýk çok

zarif bir minareden ibaret. Çünkü geri kalaný yýkýlmýþ. Görüntüsü çok güzel.

Üzerindeki süsler Küfi yazýlarý taþ iþle- meciliðinin en güzel örneklerinden.

Hasankeyf'ten ayrýlýrken belki de bir daha hiç göremeyeceðim ve benzerine bile rastlayamayacaðým çok deðerli bir dostumdan ayrýlýyormuþum gibi hissederek vedalaþtým. Yola çýktýktan biraz sonra askerler “arama var” diye bizi benzincide durdurdu. Bir yüzbaþý özür dileyerek otobüsün içine girdi.

Kimliklerimizi istedi. Ben o sýrada dýþarýda beþ altý tane köpeðin suyu akmayan bir musluðu yaladýklarýný gördüm. Yüzbaþýya seslendim. Kibarca:

"Buyrun hanýmefendi" deyince, dýþarýda- ki köpekleri gösterip: "Çok susuzlar rica etsem su verir misiniz onlara beyefendi"

dedim. Yüzbaþý köpeklerin halini gördü ve bana: "Hiç merak etmeyin, sularýný vereceðiz. Sizlere iyi yolculuklar. Þoför bey, buyurun gidebilirsiniz" dedi.

Kimliklerimize bile bakmadan otobüsten

(31)

inen yüz baþý askerlere köpeklere su ver- melerini söylerken tekrar yola koyulduk.

Ben iç huzuru içinde askerimize dua ettim.

Çevremi saran elleri rengârenk kýr çiçekli neþeli çocuklar, az ilerdeki telkari iþçiliðinin en ince sanatla buluþturan ve sergileyen kuyumcu vitrinleriyle birlikte sarý oymalarla süslü püslü taþ evlerle bütünleþen bir film platosunun tam ortasýnda buldum kendimi. Evet, abart- mýyorum gördüðüm ortam böyle ve burasý Midyat. Evler taþocaðýndan yumuþacýk çýkan ve sonra sertleþen sarý taþlardan yapýlýyor. Taþlarý iþleyerek evlerini süsleyen Midyatlýlarýn çoðunun evlerinin kapý üstlerinde ilginçtir ki Süleyman'ýn Mührü" iþlenmiþ. Ayrýca Midyat evlerinin önyüz niþleri doðuya yani Hýristiyanlarýn kýblesine (Mescid-i Aksa) bakmaktadýr ve hiçbir evin gölge- si bir diðerinin üzerine düþmeyecek þekilde inþa edilmiþtir.

Mardin merkezindeki evlerin hepsinin ön yüzleri ise güneye (Kâbe'ye) bakmak- tadýr. Anlaþýldýðý üzere gece Mardin'de otobüsten inip baþýmý yukarý

kaldýrdýðýmda karþýmda bir dað gördüm.

En tepesinde bir dizi ýþýktan kolye tak- mýþ kraliçe edasýnda parýldayan bir dað.

Gece vakti hoþ bir esintiyle bizi

karþýlayan Mardin (Kale Kenti) bana çok mistik geldi. Mardin ismini Süryanice Marde adýndan almýþ. M.Ö. 4500 yýl- larýnda Subariler yani Ön Asurilerin ilk ülkesidir ve Tunç Devrinden beri vardýr.

Göç yolu üzerinde olduðu için Anadolu'nun mozaiðini oluþturan tüm devletlere diðer güney ve güneydoðu þehirleri gibi yurt olmuþtur. Sümerler Fýrat'ýn doðusundaki Ur þehrini M.Ö.

2850 yýlýnda baþkent yapýp yer-

leþmiþlerdir. O günden sonra Mardin bir çok inanç ve uygarlýðý bünyesinde kardeþçe barýndýrmýþtýr. Süryaniler, Yakubiler, Keldaniler, Nasturiler, Yezidiler, Yahudiler, Ermeniler, Türkmenler, Araplar, Kürtler ve

Müslümanlar barýþ içinde yaþamaktadýr Mardin'de. Farklý kültürlerin sentezini oluþturmuþtur Mardin. M.Ö. 3000 yýlýn- dan beri var olan bu þehir dünyada ender bulunan teolojik bir kenttir. Ayrýca farklý cemaatlerin birbiriyle evlilik yapmýþ olmasý ortamý yumuþatmýþtýr. Coðrafi açýdan Mardin lav ve kalkerle örtülü bir daðýn yamacýna kurulmuþtur. En tepede

"Kartal Kalesi" adýndaki kalesi þehrin önemli sembolüdür. Mardin'in iki kiþinin yanyana geçmesi bile zor olan sokak- larýný "Abbara" adý verilen geçitlerle birbirine baðlayan evleri ilginç bir labirenti andýrýr. Artukoðullarý tarafýndan 12.yy. da inþa edilen Mardin merkezin- deki Ulu Camii her yerden görülen çok estetik, zarif bir tarihi eserdir.

Mihrabýndaki taþ iþçiliði, bu sanatýn

Referanslar

Benzer Belgeler

Kesici, “Gölde azot-fosfat gibi besi elementlerinin a şırı oranda artışıyla birlikte gölde yeşil ve mavi-yeşil alglarının çoğalmasıyla, göl suyundaki

22 Balkanlar’da en fazla Türk azınlığın yaşadığı Bulgaristan, kendi ulus devletini kurmak için asimilasyon ve göç ettirme politikalarını uygulamıştır.. Bulgaristan,

üniteye ait Milyoner oyunlarını oynamak için QR kodu okut veya Pdf ye tıkla... üniteye ait Milyoner oyunlarını oynamak için QR kodu okut veya Pdf

Bu nedenle, klinik ve laboratuvar ola- rak KKKA açısından şüpheli olgularda kene tutunması veya keneyle temas öyküsünün olmaması, KKKA

Based on the advancement of information technology and inconvenience of key word search, this thesis applied content-based image retrieval to build a Real Drug Image

the G0/G1 phase with a significant decrease in PCNA expression, h-carotene and lutein possessed less of an inhibitory effect and even. exhibited elevated cell proliferation at the

We compared the ability of a trainee and an experienced endoscopist in distinguishing between neoplastic polyps and nonneoplastic polyps by conventional white-light,

b) M illî Deniz Harp Sanayiimizin kurulmasına yardımcı olur ve bu sanayi ile ilgili her türlü kuruluş ve faaliyetleri des­ tekler ve gelişmelerine imkânlar