• Sonuç bulunamadı

13 Bin Yýllýk Cennet

Belgede ALLAH ÝLE ALDATMAK (sayfa 28-38)

Seyhun Güleçyüz

ahar gelince ev bana dar gelir. Yeþeren aðaçlar öbek öbek papatyalarýn kapladýðý çimen-lerde yürümeyi çok severim ve daðlarý ormanlarý düþlerim. Dört sene önce bu düþümü sümbüller gelincikler yabani bitkilerin süslediði Güneydoðu Anadolu gezisiyle gerçekleþtirdim. Uçaktan sabah Diyarbakýr'a indiðimde baharýn en güzel günlerinin baþladýðýna hemen inandým. Sokullu Mehmet

Paþa'nýn oðlu Hasan Paþa'nýn 500 sene önce yaptýrdýðý Hasan Paþa hanýna gittik ve orada yöresel mutfaðýn çok zengin mönüsüyle oluþturulmuþ kahvaltýmýzý yaptýktan sonra Cahit Sýtký Tarancý'nýn þimdi müze olan evine vardýk. Burasý, içten geniþ avluya açýlan odalarý, teraslarý ve çiçekleriyle çok hoþ tarihi bir Anadolu konaðýydý. Orada beþinci sýnýf öðrencisi bir çocuk bize Tarancý'nýn "35 Yaþ" þiirini çok güzel akýcý bir

bul Türkçesi ile okudu. Beðeniyle alkýþladýk. Ancak, çocuða sorular sor-duðumuzda bir sürprizle karþýlaþtýk çünkü çocuk bize Diyarbakýr lehçesiyle cevap veriyordu..

Ardýndan, Ýslam Dünyasýnýn 5. Harem-i Þerifi (Mukaddes Mabet) olarak kabul edilen Ulucami'ye gittik. Burasý, çok eskiden "Mor Toma" adýyla anýlan þehrin en büyük kilisesiymiþ. Caminin özenle yapýlmýþ dört ayrý cephesi Ýslamiyet'in dört ana mezhebini temsil etmekteymiþ. Camiinin avlusunda Romalýlar zamanýndan kalma bir güneþ saati var. Bu saati Þýrnak doðumlu Sibernetiðin atasý olarak bilinen El Cezeri yapmýþtýr. Diyarbakýr sur içinde türünün tek örneði olan "Dört ayaklý Minare" olarak bilinen Þeyh Matar Camii'nin sadece tek bir minaresi vardý ve bu 500 yýllýk çok deðerli bir tarihi eser olmasýna raðmen þimdilerde trafiðin akýcý olduðu bir yerde yol ortasýnda kalmýþ ve yaþamasý þoförlerin insafýna býrakýlmýþtý.

Diyarbakýr surlarý 6000 yýllýk olup Unesco burayý 2015'de Dünya Mirasý listesine almýþ. 5.5 kilometre. Çin Seddi'nden sonra dünyanýn en uzun surlarýdýr. Þehri korumak için Bazalt taþýndan inþa edilmiþtir. Burçlarýndaki taþ oyma iþçiliði birer sanat þaheseridir. Hurriler tarafýndan yapýlmýþtýr. Dört ana Kapýsý vardýr. Bunlar: Harput Kapýsý (Dað Kapýsý), Urfa Kapýsý (Dar-i Rum/Anadolu Kapýsý), Mardin Kapýsý (Tell Kapýsý), Yeni Kapý (Satt veya Dicle

Kapýsý)dýr. Bu kapýlar 19.yy baþlarýna kadar Güneþ batýnca kapanýr, Güneþin doðuþuyla açýlýrmýþ. Asýrlarca þehirlerini böyle korumuþ insanlar.

Diyarbakýr göç yolu üzerinde olduðu için önce Hurriler, sonra Asurlular, Urartular, Makedonlar (Büyük Ýskender ve ordularý), Romalýlar, Bizanslýlar, Büyük Selçuklular, Artuklar, Sasaniler diye devam eden devletler tarafýndan iþgal edilmiþ. En sonunda Osmanlýlarýn egemenliðine girmiþtir. Þimdi de Türkiye Cumhuriyetinin bir þehridir. Bölgede tüm bu medeniyetlerin eserleri görülmektedir. 6. yy.da Mevaniler tarafýndan yapýlan Dicle Nehri üzerinde-ki on gözlü Diyarbakýr Köprüsü gün batýmýnda gündüzle, geceyi baðlayan kýzýl bir yol oluyor Dicle üzerinde, çünkü Güneþ daðýn arkasýna doðru kayarken hala diðer dað yamaçlarý gündüzdür. Diyarbakýr'ýn tarihi

Yontmataþ ve Mezolitik devirlere uzanýr. Ýlk adý Amid'dir. Çayönü Köyü 10 bin yýl öncesine tarihlenen Anadolu'nun en eski köyüdür. Arkeoloji camiasýnda ve Dünya'da tanýnýr. Çünkü toplayýcýlýktan besin üretimine geçen insanlýk Neolitik Çað devrimini yapmýþtýr bu bölgede. Yabani buðday, mercimekgillerle tarýma baþlamýþ, koyun keçiyi ehlileþtirmiþtir. Kullandýklarý âletleri köyde görmek beni etkiledi çünkü zamanda adeta on bin yýl öncesine gittim o aletlere dokunarak. Dicle'nin dereleriyle saklambaç oyna-yarak bir müddet yol aldýktan sonra karþýmda birden Hasankeyf'i gördüm. Heyecandan kalbin çarpmaya baþladý

gördüklerime inanamadým. Mavi bir deniz, üzerinde bir iskele ve bir gezi tek-nesi; ilerde denizin içinden çýkan bir camii minaresi, daha ilerde mor daðlar. Denizi çok ilerde ikiye bölen

Artuklularýn yaptýðý Hasankeyf

Köprüsü ve bu köprünün baðladýðý dik sarp yemyeþil daðlara serpiþtirilmiþ evler. Ayrýca suyun içinde de evler… Biz o evlerin yakýnýndayýz tekne içinde. Manzara nasýl? Lütfen bir daha düþünün bu yazdýklarýmý. Hasakeyf'in eski ismi: "Hýsn-ý Keyfe". Tarihi 12.000 yýl önce-sine dayanýyor. Artuklularýn þehri GAP Projesi kapsamýnda Ilýca Barajýnýn su toplama havzasýnda bulunduðu için 60 metre yükselecek olan sularýn altýnda kalacak ve kalmaya baþlamýþ bile. Mordaðlarda maðara evleri var ve hâlâ kullanýlmakta. Ýç içe odalardan ibaret ve oldukça serindi. Keçi yoluyla çýkýlýyor. 15. yy baþlarýnda Eyyubi sultaný tarafýn-dan yapýlan El Rýzk Camii artýk çok

zarif bir minareden ibaret. Çünkü geri kalaný yýkýlmýþ. Görüntüsü çok güzel. Üzerindeki süsler Küfi yazýlarý taþ iþle-meciliðinin en güzel örneklerinden. Hasankeyf'ten ayrýlýrken belki de bir daha hiç göremeyeceðim ve benzerine bile rastlayamayacaðým çok deðerli bir dostumdan ayrýlýyormuþum gibi hissederek vedalaþtým. Yola çýktýktan biraz sonra askerler “arama var” diye bizi benzincide durdurdu. Bir yüzbaþý özür dileyerek otobüsün içine girdi. Kimliklerimizi istedi. Ben o sýrada dýþarýda beþ altý tane köpeðin suyu akmayan bir musluðu yaladýklarýný gördüm. Yüzbaþýya seslendim. Kibarca: "Buyrun hanýmefendi" deyince, dýþarýda-ki köpekleri gösterip: "Çok susuzlar rica etsem su verir misiniz onlara beyefendi" dedim. Yüzbaþý köpeklerin halini gördü ve bana: "Hiç merak etmeyin, sularýný vereceðiz. Sizlere iyi yolculuklar. Þoför bey, buyurun gidebilirsiniz" dedi. Kimliklerimize bile bakmadan otobüsten

inen yüz baþý askerlere köpeklere su ver-melerini söylerken tekrar yola koyulduk. Ben iç huzuru içinde askerimize dua ettim.

Çevremi saran elleri rengârenk kýr çiçekli neþeli çocuklar, az ilerdeki telkari iþçiliðinin en ince sanatla buluþturan ve sergileyen kuyumcu vitrinleriyle birlikte sarý oymalarla süslü püslü taþ evlerle bütünleþen bir film platosunun tam ortasýnda buldum kendimi. Evet, abart-mýyorum gördüðüm ortam böyle ve burasý Midyat. Evler taþocaðýndan yumuþacýk çýkan ve sonra sertleþen sarý taþlardan yapýlýyor. Taþlarý iþleyerek evlerini süsleyen Midyatlýlarýn çoðunun evlerinin kapý üstlerinde ilginçtir ki Süleyman'ýn Mührü" iþlenmiþ. Ayrýca Midyat evlerinin önyüz niþleri doðuya yani Hýristiyanlarýn kýblesine (Mescid-i Aksa) bakmaktadýr ve hiçbir evin gölge-si bir diðerinin üzerine düþmeyecek þekilde inþa edilmiþtir.

Mardin merkezindeki evlerin hepsinin ön yüzleri ise güneye (Kâbe'ye) bakmak-tadýr. Anlaþýldýðý üzere gece Mardin'de otobüsten inip baþýmý yukarý

kaldýrdýðýmda karþýmda bir dað gördüm. En tepesinde bir dizi ýþýktan kolye tak-mýþ kraliçe edasýnda parýldayan bir dað. Gece vakti hoþ bir esintiyle bizi

karþýlayan Mardin (Kale Kenti) bana çok mistik geldi. Mardin ismini Süryanice Marde adýndan almýþ. M.Ö. 4500 yýl-larýnda Subariler yani Ön Asurilerin ilk ülkesidir ve Tunç Devrinden beri vardýr. Göç yolu üzerinde olduðu için

Anadolu'nun mozaiðini oluþturan tüm devletlere diðer güney ve güneydoðu þehirleri gibi yurt olmuþtur. Sümerler Fýrat'ýn doðusundaki Ur þehrini M.Ö. 2850 yýlýnda baþkent yapýp

yer-leþmiþlerdir. O günden sonra Mardin bir çok inanç ve uygarlýðý bünyesinde kardeþçe barýndýrmýþtýr. Süryaniler, Yakubiler, Keldaniler, Nasturiler, Yezidiler, Yahudiler, Ermeniler, Türkmenler, Araplar, Kürtler ve

Müslümanlar barýþ içinde yaþamaktadýr Mardin'de. Farklý kültürlerin sentezini oluþturmuþtur Mardin. M.Ö. 3000 yýlýn-dan beri var olan bu þehir dünyada ender bulunan teolojik bir kenttir. Ayrýca farklý cemaatlerin birbiriyle evlilik yapmýþ olmasý ortamý yumuþatmýþtýr. Coðrafi açýdan Mardin lav ve kalkerle örtülü bir daðýn yamacýna kurulmuþtur. En tepede "Kartal Kalesi" adýndaki kalesi þehrin önemli sembolüdür. Mardin'in iki kiþinin yanyana geçmesi bile zor olan sokak-larýný "Abbara" adý verilen geçitlerle birbirine baðlayan evleri ilginç bir labirenti andýrýr. Artukoðullarý tarafýndan 12.yy. da inþa edilen Mardin merkezin-deki Ulu Camii her yerden görülen çok estetik, zarif bir tarihi eserdir.

muhteþemliðini ispatlar. Minaresi helik-sel bir görünüm veren çifte merdiven-lidir. Camide farklý mezheplerdeki insanlar ayrý yerlerde, ayný anda ibadet-lerini yapabiliyorlar. Bu coðrafya'da dikkatimi çeken en önemli nokta barýþ, birlik içinde kardeþçe farklý inançlardaki kiþiler yaþýyor. Bence sebebi:

Mezheplere ve inançlara gösterilen asýr-lardýr bozulmadan gelen saygý. Mardin ovasý çok uçsuz bucaksýz yeþil bir arazi ve ortasýnda bir mücevher gibi duran ve öylece deðerini hâlâ muhafaza eden Kasýmiye Medresesidir. 550 yýl eðitim verip âlim yetiþtirmiþ ve yakýn zamanda da camii olarak ibadete açýlmýþtýr.

Mardin'de gün batýmýný daðýn yamacýndan seyrederken bereketli tar-lalar, renklerin her türü ile doða beni hayallere sürükledi. Simurg olup bu topraklara güzelliðini ebedileþtirmek için barýþ ve sevgi serpmeyi ve bunlarýn içinde öylece kaybolmayý çok istedim. Þimdi bir zamanlar inzivaya çekilip bir süre yalnýz ibadete devam

edilen ihtiþamlý bir yapýnýn önünde durdu otobüsümüz. Uzaktan kat kat inþa edilmiþ zeytin aðaçlarý içindeki bu yapýyý gördüðümde ululuðun-dan etkilenmiþtim. Benim en çok görmek istediðim yerler-den biri olan Deyrul Zafaran (Safran Manastýrý) man-astýrýndayým. 5. yy.da yapýlmýþ Süryani Ortodoks Patriklerinin ikametgâhý olmuþ bir süre. Ayrýca 650 yýl

Süryani Kilisesine eðitim yeri olarak hizmet vermiþtir. Milattan önceki dönemlerde güneþ tapýnaðý imiþ. Güneþ varoluþumuza sebep olan güçtür ve bu manastýrýn tam karþýsýndan batýyor. Yer gök kýpkýrmýzý oluyor. Anlaþýlacaðý üzere Güneþe tapanlarýn ibadethanesi burasý. Bahçesindeki havuz ise yaþamý simgeliyordu. Görevli rahipler anlattýlar. Ýlk týp fakültesi burada kurulmuþ. Halen ibadethane olarak hizmet veriyor. Ayrýldýðýmýzda akþam oluyordu ama Antep fýstýðý aðaçlarýnýn eþliðinde Urfa'ya geldik. Oteldeki odamdan Balýklý gölün çok yakýn olduðunu gördüm. Hemen aþaðýya inip Hz. Ýbrahim'in makamýný ziyaret ettim. Ge-celeri bile orada insanlar ibadet ediyor-lardý. Gölün bir kenarýnda uzak ülkeler-den gelenler için misafirhaneler yap-mýþlardý. Urfa eski adýyla Ruha, Hz. Ýbrahim'in doðduðu bölge ve Yontma Taþ Devrinden beri var olan bir þehir. Efsaneye göre: Bir gün baþrahip Kral Nemrut'a o yýl doðacak bir erkek

çocuðun ileride putperestliði ortadan kaldýracaðýný söyler. Kral Nemrut tüm o yýl doðan erkek çocuklarýnýn

öldürülmesini emreder. Nemrud'un askeri olan Azer'in karýsý Nuna

hamiledir ve kalenin yakýnlarýndaki bir maðarada oðlu Ýbrahim'i doðurur. Ben Urfa'da ilk gecemde iþte o maðaranýn önünde ibadetimi yüce peygambere saygýlarýmý sunarak yaptým. Bu maðara Balýklýgöl bölgesinde bulunuyor. Ýlginçtir ki çok yakýnýnda Aziz Yuhanna'nýn bir süre kaldýðý ve mezarýnýn bulunduðuna inanýlan bir maðara daha vardý. Gece zor uyudum heyecandan ve sabahýn ilk ýþýklarýyla yine Balýklý göle gittim. Burasý öyle bir huzur yayýyordu ki aðýrlýklarýmýn azaldýðýný ve hafiflediðimi hissettim.

Bu göl, Ayn- Zeliha ve Halil Ur Rahman adlarýyla anýlan iki gölün bir-leþmesinden oluþmuþ. Zeliha Nemrud'un kýzýymýþ ve efsaneye göre Hz. Ýbrahim'e aþýkmýþ. Nemrut'un Hz. Ýbrahim için yaktýðý ateþe kendini atmýþ, sevdiðiyle birlikte yanmak için. Biliyoruz ki ateþ göl olmuþ, odunlar ise balýk. Bu Hz. Ýbrahim inancýdýr. Ýnançtan büyük kudret olmadýðýnýn en büyük kanýtlarýndan biri-sidir bu ayný zamanda.

Balýklýgölün hemen yan tarafýnda M.Ö. 132 yýllarýna ait antik Edessa ken-tine ait mozaiklerin bulunduðu cennet gibi bir bahçe var. Ýlginç olan mozaik-lerde savaþçý Amazon kadýnlarýnýn yapýlmýþ olmasý. Orada yerden ýsýtmalý hamam da dikkatimi çeken ayrýntýlardan

birisiydi.. Halil-ü Rahman Camii de Balýklý göl'ün yanýnda ve çok zarif bir tarihi eser. Urfa kalesi gerçekten çok önemli bir deðer. M. Ö. 9500 yýllarýnda yani 11.500 yýl önce yapýlmýþ.

M.S.240'da Edessa Kralýnýn yaptýðý 2 tane ulu Korinth sütunu kalenin üzerine konulmuþ. Göz kamaþtýrýcý bir deðer katmýþ kaleye. Gümrük Han ise þehrin gözbebeði. Aziz Pavlus ve Aziz Petrus Kilisesi þimdi "Reji Kilisesi" adýný almýþ. Reji Kilisesi bir zamanlar tütün deposu olarak kullanýldýðý için Reji ismini koymuþlar. Bulunduðu Elli Sekiz Meydaný tam bir hoþgörü meydaný olmuþ. Senelerdir kilise, tekke, camii, okul yan yana huzurla yaþýyorlarmýþ oradaki insanlarla birlikte. Urfa'dan Göbekli Tepe'ye giderken birden saðanak yaðmur baþladý. Þemsiyelerin altýna sýðýnarak çamurlara bata çýka zamanýmýzdan 12.000 yýl önce yapýlan dünyanýn en eski tapýnaðýný geziyordum. Göbekli Tepe insanýn yerleþik düzene bilinen tarihinden çok önce geçtiðini göstererek bilimsel açýdan dünya arke-oloji tarihini yeniden yazdýrmýþtýr. 1963'de ilk defa Ýstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölüm Baþkaný Profesör Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesin-den Prof. Dr. Braidwood tarafýndan keþfedilmiþ ve 1995'den beri Adýyaman Müzesi Müdürlüðü baþkanlýðýnda Arkeolog Klaus Schmidt danýþmanlýðýn-da kazýlar yapýlmaktadýr. Yaðmur altýndanýþmanlýðýn-da gezerken 12.000 öncesine dokunmak beni çok etkiledi. Sanki zamanda yolcu-luk yapýyordum. Harran'a gelene kadar bu düþüncelere daldým. Türkiye'nin en

büyük barajý Fýrat nehri üzerindeki Atatürk Barajý buralara bereket saçmýþ. Mis gibi toprak kokusu, açan güneþle birlikte sanki Türkiye'nin tahýl ambarýn-dan geçiyorduk. Artýk burada her þey yetiþiyor ve halk mutlu kedini iyi geçindirmenin güvenini yaþýyordu. Rabbim bana nasýl güzel bir memleket nasip ettin diye þükrettim gördüklerimin sevinciyle. Doða her saniye yeni bir oluþum yaþýyor ama, gözle görülür þekilde…. Ýlerde Arýkovaný evler külah kubbeleriyle göründü. Yeþil tarlalar arasýndan araya atlarýyla yaðýz iki üç delikanlý düðün giysileriyle baþlarýna taktýklarý hotozlarýyla köylü kadýnlar ve çocuklar bizi karþýladýlar. Bizleri Arýkovaný evlerinin avlularýnda aðýr-ladýlar. Evlerinin içini gezdirdiler. Evler iç içe odalardan yapýlmýþtý. Yazýn serin kýþý sýcak oluyorlarmýþ ve korunma altý-na alýnmýþlar. Adýyaman yolunda mavi deniz bize arada bir yeþil tarlalar arasýn-dan gözükerek eþlik etti. Atatürk

Barajýnýn su havzasý uçsuz bucaksýz bir deniz gibiydi. Fýrat ve Dicle Doðu ve Güney Doðu Anadolu'nun sývý altýný deðerinde.

Sonunda Arsemeia tapýnaðýna (Kâhta Kalesi) geldik. Komegeneliler'in atasý olan Arsemeia tarafýndan yaptýrýlan kale, krallýðýn yazlýk baþþehri olmuþ. Ýlerde tarlalarýn arasýnda 3-4 metre boyunda Antiochos ve Herakles'in tokalaþýrken yapýlmýþ bir steli ve ayrýca Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazýtý da Allaha emanet tarlalar arasýnda asýrlardýr durmaktalar. Gel de üzülme. Bu eserle biraz da olsa korunmayý hak etmiyorlar

mý? Kâhta kuþlarýyla ünlü çünkü en kolay eðitilen oyun kuþlarý burada yaþý-yorlar.

Adýyaman'a gece geldik. Nemrut'a sabah erken çýkacaðýmý için hemen odama çekildim. Sabah bizi Nemrut'a götürecek olan minibüsün þoförü: "Siz yola çýkacaksýnýz tamam da bakalým Nemrut sizi görmek isteyecek mi?" demez mi? Þaþýrdým. Sebebini izah etti: Nemrut'un tepesinde hava bir günde dört mevsimi yaþatýrmýþ insanlara. Zirvesine en yakýn yerden itibaren dað dikleþiyor, çok kayalýk oluyormuþ. Ýsteyen kiþi uçu-rumun kenarýndan merdivene benzeyen bir yerden týrmanacak, isteyen de, katýrla gidecekti. Ben katýrý seçip üzerine bindirildim. Hava güneþliydi ve katýrcýk çok açtý. Bir lokma ot için kayalardan hoplaya zýplaya ve bazen de geriye kayarak baþka yerlere gidiyor, sahibi de onu çekiþtiriyordu. Çok üzüldüm, aðla-yarak katýrdan daha yolun baþýnda tam ücret ödeyerek indim. Katýra derhal yem almasý içindi bu ücret. Sonrasýnda uçu-rum kenarýndan ellerimin ve ayaklarýmýn üzerinde emekleyerek, ara sýra halime acýyanlarýn yardýmlarýyla nihayet zirve-ye ulaþabildim. Bu maceralý ve tehlikeli týrmanýþ, doðrusu gördüklerime deðdi.

Ben nasýl bir ülkede yaþýyorum? Vikingler hariç Avrupa ve Asya'daki hemen hemen tüm medeniyetlere yurtluk yapmýþ 12.000 yýllýk tarihî bir mozaiðin yurttaþýyým. Üstelik daðlarý, ovalarý, nehirleri, ormanlarý, denizleri ve epidemik bitkileri, topraklarýna has hay-vanlarýyla hem el deðmemiþ yaban

ha-yatýn, hem de muhteþem bir bereketin içinde olduðumu dolu dolu yaþýyorum. Bu benim memleketim iþte. Vataným gördüðüm yerlerde ruhum o bölgeyi çok derin yaþadý. Bazen kendimi aðlarken bazen mutlu, bazen þaþkýnlýðýn içinde buldum. Nemrut Daðý Toros Daðlarýnýn silsilesindedir. 2150 metre yüksekliðin-deki Nemrut'un tepesi Antiochos M.Ö 62'de daðýn tepesine mezarýný, daðý oyarak yaptýrmýþ ve tümülüsle bu mezar odasýný örttürmüþtür. Tümülüs 50 metre yüksekliðinde ve 150 metre çapýndadýr. Doðusuna (güneþin doðuþunu selâmla-mak için) ve batýsýna (Güneþin batýþýný selamlamak için) dini törenlerin yapýl-masý için teras þeklinde geniþ avlular yaptýrmýþ. Her iki terasta aslan ve kartal heykelleri arasýnda 7 metre yüksekliðin-den oturur durumda dev Tanrý heykelleri vardýr. Alt katta 2. bir teras daha vardý. Burada da Yunan ve Pers tanrýlarýnýn

insan boyunda büstleri bulunmaktadýr. Bunlar yazýlarý ve kabartmalarý olan heykellerdir. Bu bölge Nemrut Daðý Milli Parký içindeki Komagene Kral mezarýdýr. Batý terasýnda eþsiz bir aslanlý horoskop yer almaktadýr. Doðu ve Batý uygarlýðýnýn köprüsüdür Nemrut Daðý bu anlamda. Heykellerin diziliþ þekli hiyerostesyon diye bilinir.

Yolda da bize Antepfýstýk aðaçlarý eþlik etti. Uzaklardan Gaziantep Kalesi görüldü. Hitit dilinde Ayýntop (Han Topraðý) olan adý Gaziantep'in tarihini de belirler. Fýrat'ýn kollarýnýn suladýðý bu þehir Paleolitik dönemden beri vardýr. 1516'da Osmanlýlarýn eyaleti olmuþtur. Gaziantep kalesi Roma döneminde yapýlmýþ ve dari eþeklindedir. Zeugma müzesi Dünyanýn birinci büyük Mozaik Müzesidir. 1700 metre kare alan üzerine kurulmuþtur. Zeugma þehri M.Ö. 300

yýllarýnda Büyük Ýskender'in komutan-larý tarafýndan kurulmuþtur. Büyük Ýs-kender ve oralara yerleþen komutanlarý güney doðu Anadolu'daki çok önemli þehirlerde çok eserler býrakmýþlardýr. Zeugma müzesinde sergileme ýþýklandýr-ma sayesinde ve mozaiklerin sanatkar-larýnýn yarattýklarý eserlerle kendinizi hem o dönemde zannedebilirsiniz, hem de mozaik resimlerdeki gözler adeta bakýþlarýyla sizi takip eder, havuz tabanýndaki balýklar ise hareket eder gibi olur. Bu nasýl bir maharettir ki resimlere o zamanýn kýsýtlý olanaklarýyla þimdinin üç boyutlu resimleri gibi hareket ediyor-muþ hissini verebileceksiniz? Saba Melikesi'nin (Belkýs) havuzunun mozaiklerine bakarken bir ara balýklar hareket ediyor gibi oluyordu.

Yolda Amanoslar'ýn çam ormanlarýyla kaplý yamaçlarý beni çocukluðuma gö-türdü. Bir zamanlar yaz aylarýnda ailem-le birlikte böyailem-lesine çam ormanlarýyla kaplý olan, taþ evlerin bahçelerinde çoðunlukla tenis kortlarýnýn da bulun-duðu Soðukoluk yaylasýna giderdik. Burasý çok ünlü bir yazlýk beldesiydi. O zamanlar burasý, Beyrut'tan gelen Arap-Fransýzlar sayesinde modern bir

görünüm almýþtý. Ancak daha sonralarý bu görünüm her yerde olduðu gibi, bura-da bura-da bozulmuþtu ne yazýk ki.

Dar sokaklarý, avlulu taþ evleri ve doðal yiyeceklerin satýldýðý tarihi çarþýlarýyla Antakya'ya gelmiþtik. Ýlk önce Hýristiyanlýðýn en eski kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi'ni ziyaret ettik. 1924'e kadar ibadethane olarak

kul-lanýlmýþ. Þimdi müze olan bu kutsal yer daða oyularak yapýlmýþ bir maðara kilise.. Ýçersi oldukça karanlýktý. Bir vaf-tiz çeþmesi vardý. Burada þifalý sular verilirmiþ. Tavan yüksek ve isten karar-mýþ asýrlardýr. Zemin toprak ama beton gibi olmuþ artýk. Ýlk Hýristiyanlarýn tehlike anýnda kaçmalarý için içerde bir de tünel vardý. Sadece Tanrýyý

düþündüren, kutsallýðýný her ziyaret edenin hissedebileceði bir ortam vardý.

Antakya'nýn eski adý, Ýskender'in komutaný olup bu þehri kuran

Antiocheia'dan alýnmýþtýr. Kalkolik çað-dan yani M.Ö.5000 yýlýnçað-dan beri bir yer-leþim merkezidir. Ýpek yolunun üzerinde olduðu için asýrlarca pek çok devletin

Belgede ALLAH ÝLE ALDATMAK (sayfa 28-38)

Benzer Belgeler