• Sonuç bulunamadı

Masif ve submasif pulmoner tromboembolide trombolitik tedavi sonuçlarımız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Masif ve submasif pulmoner tromboembolide trombolitik tedavi sonuçlarımız"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

tromboembolide trombolitik tedavi sonuçlarımız

Şerife SAVAŞ BOZBAŞ1, Şule AKÇAY1, Tülay KIVANÇ2, Aylin ÖZSANCAK1, Füsun ÖNER EYÜBOĞLU1

1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara,

2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Konya Araştırma ve Uygulama Merkezi, Konya.

ÖZET

Masif ve submasif pulmoner tromboembolide trombolitik tedavi sonuçlarımız

Trombolitik tedavi, masif pulmoner tromboemboli (PTE) saptanan olgularda en etkin tedavi seçeneğidir. Çalışmamızda, ma- sif ve submasif PTE tanısıyla trombolitik tedavi uygulanan hastalarda, semptomları, klinik, radyolojik özellikleri ve tedavi yanıtını değerlendirmeyi amaçladık. Semptomlar, ekokardiyografi (EKO) bulguları, spiral anjiyo bilgisayarlı tomografisi (BT) ve perfüzyon sintigrafisi ile tanı konan yaş ortalaması 63.7 yıl, semptom süresi 72 (2-240) saat olan 19 hastaya 3 (1- 5) saatte trombolitik tedavi uygulandı. Trombolitik tedavi sonrası heparin infüzyonu ve oral antikoagülan tedavisi düzen- lenen hastalar değerlendirildi. Trombolitik tedavi sonrası altı hastada kanama komplikasyonu saptandı. Toplam iki hasta trombolitik tedaviye bağlı komplikasyon nedeniyle kaybedildi. Spiral anjiyo BT ile tanı konan 15 hastanın 12 (%80)’sine kontrol spiral anjiyo BT çekilebildi. Erken dönemde (ikinci hafta) 5 (%41.7) hastada PTE’de belirgin regresyon saptanırken, geç dönemde (altıncı ay) 7 (%58.3) hastada PTE görünümlerinin tamamen kaybolduğu görüldü. Pulmoner arter basıncı median değeri tedavi öncesi 65 (45-70) mmHg iken, tedavi sonrası 39.5 (30-45) mmHg olarak ölçüldü. Trombolitik tedavi öncesi gönderilen genetik risk faktörlerinden en sık antitrombin III eksikliği saptandı. Çalışmamız, hemodinamisi kötü has- talarda spiral anjiyo BT’nin kesin tanı koyma, transtorasik EKO’nun ise hızlı tanı ve özellikle hipotansif olmayan masife ya- kın submasif emboli saptanan olgularda trombolitik tedavi uygulama konusunda önemli tetkikler olduğunu, kesin tanı sonrası trombolitik tedavinin erken dönemde başlanmasının yaşam kurtarıcı olduğu görüşünü desteklemektedir.

Anahtar Kelimeler: Masif pulmoner tromboemboli, trombolitik tedavi.

Yazışma Adresi (Address for Correspondence):

Dr. Şerife SAVAŞ BOZBAŞ, M. Fevzi Çakmak Caddesi 5. Sokak No: 48 Bahçelievler 06490 ANKARA - TURKEY

e-mail: drserifesavas@yahoo.com

(2)

Masif pulmoner tromboemboli (PTE), ani geli- şen, hayatı tehdit eden ve tanısı konamadan hastalarda ölümle sonuçlanabilen nadir bir has- talıktır (1). Trombolitik tedavi masif PTE sapta- nan çoğu hasta için ilk ve en etkili tedavi seçe- neğidir. Ancak tedavi ile %15-20 olguda ölümle sonuçlanan istenmeyen etkiler de bildirilmekte- dir (2).

Trombolitik tedavi, masif PTE saptanan, akut sağ kalp yetmezliği gelişen ve hemodinamik açı- dan stabil olmayan hastalarda hayat kurtarıcıdır (3). Trombolizis ile pıhtı rezolüsyonu sağlanarak pulmoner hipertansiyon ve sağ kalp yetmezliği tedavi edilir, sağ ventrikül ardyükü azaltılır. An- cak hemodinamik açıdan stabil hastalarda trom- bolitik tedavinin yeri halen tartışmalıdır.

Masif PTE için yeni başlayan aritmi, hipovolemi veya sepsis olmaksızın; kardiyojenik şok ve/ve- ya arteryel hipotansiyon, temel kriterdir. Arter-

yel hipotansiyon, sistolik arter basıncının 90 mmHg’nın altında olması veya en az 15 dakika süreyle sistolik arter basıncında 40 mmHg düş- me olarak tanımlanmaktadır (4). Submasif em- bolide ise hipotansiyon olmaksızın transtorasik ekokardiyografi (EKO)’de akut sağ ventrikül hi- pokinezisi bulguları mevcuttur (5).

Çalışmamızda masif ve submasif PTE saptanan, trombolitik tedavi uygulanan hastalarda semp- tomları, klinik ve radyolojik özellikleri ve tedavi yanıtlarını değerlendirmeyi amaçladık.

MATERYAL ve METOD

Ocak 2000-Nisan 2006 tarihleri arasında Baş- kent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne baş- vuran, masif-submasif PTE tanısıyla trombolitik tedavi verilen 19 hasta retrospektif olarak ince- lendi. Onbeş olgu Ankara, dört olgu ise Konya merkezimizden çalışmaya alındı.

SUMMARY

The effectiveness of thrombolytic therapy in patients with massive and submassive pulmonary thromboembolism

Şerife SAVAŞ BOZBAŞ1, Şule AKÇAY1, Tülay KIVANÇ2, Aylin ÖZSANCAK1, Füsun ÖNER EYÜBOĞLU1

1Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Başkent University, Ankara, Turkey,

2Konya Practice and Research Hospital, Faculty of Medicine, Başkent University, Konya, Turkey.

Thrombolytic therapy is the most effective therapy for massive pulmonary embolism (PTE). In this study we evaluated the symptoms, clinical and radiologic features and response to thrombolytic therapy in patients who had massive or submas- sive PTE. Thrombolytic therapy was administered for a mean period of 3 (1-5) hours to 19 patients with a mean age of 63.7 years who had the diagnosis of PTE based on symptoms which lasted for an avarege of 72 (2-240) hours and findings of echocardiography, spiral computed tomography (CT) angiography and perfusion scan. The patients to whom heparin in- fusion and oral anticoagulant treatment were given after thrombolytic therapy were evaluated. Bleeding as a complication was noted in six patients after thrombolytic therapy. Two patients died due to this complication. Control spiral CT angiog- raphy was performed to 12 of 15 (80%) patients who were initially diagnosed PTE by spiral CT angiography. While mar- ked regression was noted in 5 (41.7%) patients in the early phase (second week), in 7 (58.3%) patients in the late phase (sixth month) PTE findings were completely disappeared. The median value of pulmonary artery pressure was 65 (45-70) mmHg before and 39.5 (30-45) mmHg after the treatment. Of the genetic factors studied before thrombolytic therapy, an- tithrombin III deficiency was found as the most common one. This study demonstrates that spiral thorax CT angiography is a very accurate diagnostic tool for the definitive diagnosis and transthoracic echocardiography is very useful for the ra- pid diagnosis and to decide for thrombolytic therapy, in especially patients who are not hypotensive and have submassi- ve to massive PTE, and support the idea that thrombolytic therapy is life saving after reaching the certain diagnosis.

Key Words: Massive pulmonary thromboembolism, thrombolytic therapy.

(3)

Hasta grubunu yeni gelişen PTE semptomları olan (15 günden kısa süreli semptom tanımla- yan), trombolitik tedavi açısından kontrendikas- yonu olmayan, spiral anjiyo bilgisayarlı tomog- rafisi (BT)’nde masif (pulmoner vasküler saha- nın %50’nin üzerinde veya lober arterlerin iki ve- ya daha fazlasında obstrüksiyon bulunan) veya submasif (masif PTE’den daha az olmak kaydıy- la en az bir segmental pulmoner arterde dolma defekti) PTE tanısı olan, transtorasik EKO’da akut sağ atriyum veya sağ ventrikül dilatasyonu, septal paradoksal hareket ve sistolik pulmoner arter basıncında artış saptanan hastalar oluştur- maktaydı.

Hastaların başvuru yakınmaları, PTE açısından risk faktörleri, D-Dimer düzeyi, arter kan gazı değerleri, göğüs radyografisi ve 12 derivasyonlu elektrokardiyografi (EKG) bulguları, spiral anji- yo BT, transtorasik EKO ve alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografileri kaydedildi.

Hastaların şikayetlerinin başlangıç süreleri, baş- vurudan tedavi başlanıncaya kadar geçen süre, uygulanan tedavi protokolü, ilaca bağlı gelişen yan etkiler ve prognoz değerlendirildi.

Trombolitik tedavi olarak streptokinaz (250.000 IU 30 dakika yükleme dozunu takiben 100.000 IU/saat 24 saatte infüzyon) veya rekombinant doku plazminojen aktivatörü (rtPA) (iki saatte toplam 100 mg intravenöz) uygulandı. Trombo- litik tedavi bitiminde fraksiyone olmayan hepa- rin ile intravenöz tedavi, aktive parsiyel trom- boplastin zamanı (aPTT) takibiyle uygun dozda devam edildi. Hastaların yatışının 48-72. saatin- de tedaviye oral antikoagülan eklendi, protrom- bin zamanı (PTZ) ve INR düzeyi bakılarak INR düzeyi 2-3 arasında olacak şekilde ilaç dozu ayarlandı.

Hastanede yatış esnasında kanama, tekrarlayan PTE ve ölüm gibi istenmeyen sonuçlar kaydedil- di. Trombolitik tedavi sonrası kontrol transtora- sik EKO ölçümleri, alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografi ve spiral anjiyo BT tekrarlandı.

D-Dimer immünoturbidimetrik yöntemle venöz kan örneklerinden çalışıldı. D-Dimer düzeyleri 0- 0.5 µg/mL arasında normal olarak kabul edildi, 0.5 µg/mL’nin üzerindeki değerler yüksek kabul edilerek ileri tetkik planlandı.

İstatistiksel Yöntem

İstatistiksel hesaplamalar için SPSS 9.0 versiyo- nu kullanıldı. Dağılımı homojen olan devamlı de- ğişkenler ortalama (minimum-maksimum), da- ğılımı homojen olmayan veriler ise median (in- terkuartil aralık) olarak ifade edildi. Devamlı ol- mayan değişkenler ise yüzde olarak belirtildi.

BULGULAR

Ocak 2000-Nisan 2006 tarihleri arasında kliniği- mizde 10 (%52.6)’u kadın olmak üzere yaş orta- laması 63.7 (dağılım aralığı 23-79) yıl olan 19 hastaya masif ve submasif PTE tanısıyla trom- bolitik tedavi uygulandı. Masif PTE tanısı 15 hastada spiral anjiyo BT, iki hastada klinik, gö- ğüs radyografisi ve EKO bulguları, iki hastada ise klinik, göğüs radyografisi ve perfüzyon sin- tigrafisi ile kondu. Klinik, göğüs radyografisi ve EKO bulguları ile tanı konan iki olgunun göğüs radyografisi bilateral hiler dolgunluk, kardiyoto- rasik oranda artma ve bilateral akciğer paranki- minde havalanma artışı olarak değerlendirildi.

Yedi (%36.8) hasta başvuru anında ölçülen sis- tolik arter basıncı 90 mmHg’nın altında olması nedeniyle masif, 12 (%63.2) hasta ise submasif PTE olarak değerlendirildi.

Başvuru anında nabız oksimetrisi ile bakılan ok- sijen satürasyonu değeri %86 (70-94), nabız 113 (88-148) atım/dakika olarak kaydedildi. Nefes darlığı ve göğüs ağrısı ile başvuran, oksijen sa- türasyonu %94 olarak saptanan iki olgu da klinik olarak PTE düşünüldü. D-Dimer yüksekliği olan bu olgularda transtorasik EKO’da sağ ventrikül dilatasyonu ve hipokinezisi, pulmoner arter ba- sıncında artış saptanması, trombolitik tedavi için kontrendikasyon olmaması nedeniyle tromboli- tik tedavi uygulandı. Başvuru anında hastaların

%64.2’sinin nefes darlığı, diğerlerinin ise göğüs ağrısı (%14.4), bayılma hissi (%14.4), çarpıntı (%3.5) ve bilinç bozukluğu (%3.5) yakınması mevcuttu. Şikayetlerin başlangıç süreleri değer- lendirildiğinde 72 saat (dağılım aralığı 2 saat-10 gün) olarak saptandı. Semptom ve muayene bulguları Tablo 1’de özetlenmiştir.

İmmobilite ve solid organ kanserleri en sık sap- tanan risk faktörleri idi. Malignite grubunu over kanseri, adrenal kortikal karsinom ve malign lenfoma olmak üzere üç hasta oluşturmaktaydı.

(4)

Olgulardan %25’inde birden fazla risk faktörü saptandı. Emboli açısından risk faktörleri Tablo 2’de özetlenmiştir.

Hastaları ilk değerlendirmede alınan venöz kan örneklerinde çalışılan D-Dimer düzeyi normal sı- nırların üzerinde idi ve ortalama 13.6 µg/mL (1.64-20 µg/mL) olarak saptandı. PTE’den şüp- helenilen 15 hastadan acil olarak spiral anjiyo BT istendi. En sık bilateral ana pulmoner arter- lerde trombüs görünümü saptandı. Spiral anjiyo BT bulguları Tablo 3’te özetlenmiştir.

Trombolitik tedavi öncesi 17 (%89.4) hastaya transtorasik EKO yapıldı ve en sık sağ atriyum ve ventrikülde dilatasyon saptandı. Triküspit

yetmezlik üzerinden hesaplanan sistolik pulmo- ner arter basıncının median değeri 65 (45-70) mmHg olarak ölçüldü. Transtorasik EKO bulgu- ları Tablo 4’te özetlenmiştir. Alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografi yapılan 15 hastadan 8 (%53.3)’inde akut-subakut dönemde derin ven trombozu (DVT) saptandı. Böbrek fonksiyonla- rında yükseklik saptanan iki hastaya, kontrast nefropatisi oluşma riski nedeniyle spiral anjiyo BT çekilemedi ve akciğer perfüzyon sintigrafisi istendi. Perfüzyon sintigrafisinde bilateral seg- mental ve lober perfüzyon defektleri saptandı.

Tablo 1. Semptom ve muayene bulguları.

Semptom ve muayene Median

bulguları (min-maks)

Ortalama yaş (yıl) 63.7 (23-79)

Satürasyon (%) 86 (70-94)

Nabız (atım/dakika) 113 (88-148) Şikayetlerin başlangıç 72 (2-240) süresi (saat)

Tedavi başlama süresi (saat) 3 (1-5) Sistolik PAB (mmHg) 65 (45-70) Semptomlar

Nefes darlığı (%) 64.2

Göğüs ağrısı (%) 14.4

Bayılma hissi (%) 14.4

Çarpıntı (%) 3.5

Bilinç bozukluğu (%) 3.5 PAB: Pulmoner arter basıncı.

Tablo 2. PTE için risk faktörleri.

Hasta sayısı

Risk faktörleri* (n= 19)

İmmobilite 5 (%26.3)

Malignite 3 (%15.7)

PTE ve DVT öyküsü 1 (%5.2)

Oral kontraseptif kullanımı 1 (%5.2) Birden fazla risk faktörü saptanan 5 (%26.3)

* Aynı anda birden fazla risk faktörüne sahip olan hastalar mevcuttu.

PTE: Pulmoner tromboemboli, DVT: Derin ven trombozu.

Tablo 3. Trombolitik tedavi uygulanan hastaların BTPA bulguları.

BTPA bulguları*

(n= 15) Hasta oranları

Bilateral ana pulmoner %66.6 arterlerde trombüs

Sağ ana pulmoner %20

arterde trombüs

Sol ana pulmoner %6.6

arterde trombüs

Sağ atriyum ve ana pulmoner %6.6 arterde trombüs

Pulmoner infarktüs %33.3

Plevral efüzyon %26.6

BTPA: Spiral anjiyo bilgisayarlı tomografi.

* Toraks bilgisayarlı tomografide birden fazla bulgusu olan hastalar mevcuttu.

Tablo 4. Transtorasik EKO bulguları.

Hasta sayısı

EKO bulguları* (n= 17)

Sağ atriyum ve ventrikül dilatasyonu 17 (%100)

Sol ventrikül dilatasyonu 3

Triküspit yetmezliği

2/4° 6

3/4° 5

Pulmoner arterde trombüs 2

Paradoksal septal hareket 5

Pulmoner hipertansiyon** 15 (%88.2)

* Aynı anda birden fazla EKO bulgusuna sahip olan hastalar mevcuttu.

** Pulmoner hipertansiyon sınırı sPAB ≥ 40 mmHg olarak değerlendirildi.

(5)

Tümü göğüs radyografileri ile korelasyon sonra- sı yüksek olasılıklı PTE olarak raporlandı.

Hastaların başvuru anından trombolitik tedavi başlanıncaya kadar geçen süre 3 (1-5) saat ola- rak saptandı. Trombolitik tedavi olarak altı has- taya streptokinaz, 13 hastaya ise rtPA uygulan- dı. Streptokinaz 24 saat, rtPA iki saatlik süre içinde uygulandı. Streptokinaz uygulanan hasta- lardan birinde sağ popliteal ven distalinde trom- büs mevcuttu. Bu hastada trombüs distal olduğundan dolayı tedavi 24 saat uygulandı ve klinik, ekokardiyografik olarak cevap alındı. İki hastada kanama nedeniyle tedavi erken sonlan- dırıldı. Kalan üç hastanın ikisinde DVT saptan- maması, bir hastanın ise alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografisinin yapılamaması nede- niyle streptokinaz uygulaması 24 saat yapıldı.

Ondokuz hastadan ikisinde gastrointestinal sis- tem (GİS)’de kanama, birinde GİS’de kanama ve hematüri, birinde intrakranial kanama, birin- de insizyon yerinde kanama, birinde ise tampon yerleştirmeyi gerektirecek postnazal alandan kanama olmak üzere toplam 6 (%31.5) hastada trombolitik tedaviye bağlı kanama komplikas- yonu saptandı (Tablo 5). Kanama gelişen hasta- ların üçü streptokinaz, üçü rtPA uygulanan grup- ta idi. İki (%10.5) hasta kanama nedeniyle kay- bedildi. Bu hastaların ikisi de streptokinaz veri- len grupta idi ve birincisi trombolitik tedavinin beşinci saatinde intrakranial kanama, solunum- dolaşım yetmezliği, ikincisi ise tedavinin 10. sa- atinde gelişen GİS kanama nedeniyle kaybedildi.

Trombolitik tedavi sonrası 17 hasta etkin INR düzeyi sağlanarak (INR: 2-3) oral warfarin teda- visi ile taburcu edildi.

Transtorasik EKO’da masif PTE lehine bulgu saptanan hastaların 15’inde spiral anjiyo BT’de bilateral yaygın tutulum saptandı; masif/subma- sif PTE tanısı konarak trombolitik tedavi ve son- rasında fraksiyone olmayan heparin, 48-72 saat sonra da oral antikoagülan tedavi etkin dozda verildi. Kontrolde 12 hastaya spiral anjiyo BT çekildi. Erken dönemde (ikinci hafta) 5 (%41.7) hastada PTE’de belirgin regresyon saptanırken, geç dönemde (altıncı ay) 7 (%58.3) hastada PTE görünümleri tamamen kayboldu.

Trombolitik tedavi öncesinde gönderilen genetik risk faktörlerinden en sık antitrombin III eksikliği (%15.7) saptandı. PTE’ye yatkınlığı artıran here- diter trombofilik faktörler Tablo 6’da belirtilmiştir.

TARTIŞMA

PTE tanısında hastanın semptomlarının değer- lendirilmesi ve fizik muayenesine ek olarak EKG ve göğüs radyografisi gibi ek tetkikler önemlidir.

Ancak EKG ve göğüs radyografisi sadece PTE’den şüphelendirir; normal olması tanıyı ekarte ettirmez. PTE saptanan olguların yaklaşık

%40’ında göğüs radyografisi normaldir. Klinik bulgular embolinin büyüklüğüne (masif/subma- sif), sayısına (tek/multipl), lokalizasyonuna, in- farktüs gelişmesine, rezolüsyon hızına, eski em- boli öyküsü varlığına ve kardiyopulmoner fonk- siyon rezervine bağlı değişebilir. Hayatı tehdit eden PTE’ler ile anatomik olarak masif PTE’ler (pulmoner vasküler sahanın %50’nin üzerinde veya lober arterlerin iki veya daha fazlasında obstrüksiyon bulunan) benzer olaylar gibi düşü- nülse de pulmoner embolinin ağırlığı hem embo-

Tablo 5. Trombolitik tedavi sonrası kanama görülen hastaların özellikleri.

Trombolitik

Yaş Risk faktörü D-Dimer tedavi Komplikasyon

Birinci olgu 69 Yok 3.9 SKZ GİS kanama*

İkinci olgu 68 Over kanseri 15.2 SKZ İntrakranial kanama*

Üçüncü olgu 79 PTE, DVT öyküsü 20 rtPA GİS kanama

Dördüncü olgu 59 DVT öyküsü 2 rtPA İnsizyon yerinden kanama

Beşinci olgu 79 Serebrovasküler olay SKZ GİS kanama ve hematüri

Altıncı olgu 62 Kalça protez operasyonu 9.3 rtPA Postnazal kanama

PTE: Pulmoner tromboemboli, DVT: Derin ven trombozu, SKZ: Streptokinaz, rtPA: Doku plazminojen aktivatörü, GİS: Gastrointestinal sistem.

* Kanama nedeniyle mortal seyreden olgu.

(6)

linin büyüklüğü hem de altta yatan kardiyopul- moner fonksiyon rezervi ile ilişkilidir. Kardiyo- pulmoner fonksiyon rezervi iyi olan hastada ge- lişen masif emboli ile önceden kardiyopulmoner hastalığı olan düşük rezervli bir hastada gelişen submasif pulmoner embolinin (masif pulmoner emboliden daha az olmak kaydıyla en az bir segmental pulmoner arterde dolma defekti) he- modinamik ve klinik sonuçları birbirine benzer olabilir.

Arter kan gazında saptanan hipoksi ve hipokap- ni PTE şüphesini kuvvetlendirir. Hipokapni; ta- kipne ve hiperventilasyon sonucu veya dolaşım belirgin olarak bozulmuşsa kompensatuar meta- bolik asidoza ikincil respiratuar alkaloza bağlı gelişebilir. Çalışmamızda başvuru anında alınan oksijensiz arter kan gazında masif PTE tanısı ko- nan hastaların 6 (%85.7)’sında, submasif PTE olarak değerlendirilenlerin ise 9 (%75)’unda ol- mak üzere toplam 15 (%79) hastada hipoksi ve hipokapni geliştiği saptandı. Bu hasta grubunda hemodinaminin hipoksi ve V/P dengesindeki ani değişiklik nedeniyle kötüleştiği ve ileri tetkiklerin planlanmasının güçlüğü bilinmektedir (3). Baş- vuru anında hemodinamisi bozuk olan ve arter kan gazı incelemesinde hipoksi ve hipokapni saptanan altı hastamıza, transtorasik EKO ve spiral anjiyo BT tetkikleriyle erken dönemde masif PTE tanısı konarak en kısa sürede trom- bolitik tedavi başlanmıştır. Bu deneyim bize he- modinamisi bozulan, arter kan gazı incelemesin- de hipoksi ve/veya hipokapni saptanan hasta- larda, tanı amaçlı tetkiklerin en kısa sürede ta-

mamlanarak erken tedavi başlanması gereklili- ğini vurgulamışır.

Transtorasik EKO, akut PTE’yi diğer hayatı teh- dit eden akut miyokard infarktüsü, perikardiyal tamponad ve aort diseksiyonu gibi kardiyovas- küler patolojilerden ayırmada önemlidir. Trans- torasik EKO ucuz, çabuk ulaşılabilen, girişimsel olmayan ve yatakbaşı uygulanabilir olması ne- deniyle, masif PTE şüphesinde hızlı tanı koydu- rabilen bir tetkiktir. Aynı zamanda pulmoner ar- terde tromboz saptanması durumunda tromboli- tik tedavi ilk seçenek olarak düşünülmelidir.

Transtorasik EKO tedavi sonrası kontrolde sağ ventrikül fonksiyonlarını ve pulmoner arterde saptanan trombüs lizisini göstermede de önemli bir takip yöntemidir (6). Çalışmamızda masif PTE şüphesiyle 17 (%89.4) hastaya yatakbaşı EKO yapıldı. En sık sağ atriyum ve sağ ventrikül dilatasyonu (%100) ve pulmoner hipertansiyon (%94.1) saptandı, sistolik pulmoner arter basın- cı 65 mmHg bulundu. Sonuçlarımız diğer çalış- malarda elde edilen EKO bulgularıyla paraleldir.

Transözefageal EKO’nun daha duyarlı olmasına rağmen invaziv olması, uygun koşullar gerektir- mesi (açlık, premedikasyon ihtiyacı) nedeniyle masif PTE düşünülen olgularımızda acil koşul- larda transtorasik EKO tercih edilmiştir. Elde et- tiğimiz sonuçlar transtorasik EKO’nun masif ve submasif emboliye ait kardiyak değişiklikleri or- taya koymada büyük oranda yeterli olabileceği görüşünü desteklemektedir.

Masif PTE’de, pulmoner arterlerde basıncın ani olarak artması ile sağ ventrikül ardyükü önemli ölçüde artar ve sonuçta akut sağ ventrikül yet- mezliği gelişir (7). Sağ ventrikül yetmezliği, sisto- lik hipotansiyon, şok ve sağ ventrikül ardyükünde artma kötü prognozla ilişkilidir (8). Sağ ventrikül yüklenmesinin en sık bulgusu sağ ventrikül dila- tasyonudur (9). Trombolitik tedavi pulmoner ar- ter basıncını azaltarak kalp çıktısını artırır. PTE ta- nısıyla trombolitik tedavi verilen hastalarda, teda- vi sonrası erken dönem EKO’da sağ ventrikül fonksiyonlarında düzelme saptanması tedavi et- kinliğini değerlendirmede önemlidir (3). Çalışma- mızda trombolitik tedavi sonrası transtorasik EKO kontrolü yapılan 10 hastada erken dönemde sağ atriyum ve sağ ventrikül dilatasyonunda belirgin gerileme saptanırken, ortalama altı ay sonra pul- Tablo 6. Herediter trombofilik faktörler.

Herediter trombofilik Hasta sayısı

faktörler (n= 19)

Antitrombin III eksikliği 1

MTHFR homozigot mutasyonu 1

Protrombin 20210 A heterozigot 1 mutasyonu

Birden fazla genetik 4

risk faktörü saptanan*

MTHFR: Metilen tetrahidrofolat redüktaz.

* Antitrombin III eksikliği, MTHFR homozigot mutasyonu, protein S eksikliği, protein C eksikliği, faktör V Leiden he- terozigot mutasyonu, protrombin 20210 A heterozigot mutasyonu.

(7)

moner hipertansiyonun tamamen gerilediği sap- tanmıştır (Tablo 7). Bulgularımız doğrultusunda trombolitik tedaviyi takiben erken dönemde yapı- lan transtorasik EKO kontrolü tedavi etkinliğini göstermede faydalıdır. Ancak tedaviden 6-12 ay sonra mutlaka transtorasik EKO’nun tekrarlana- rak uzun dönemde PTE’ye bağlı gelişebilecek pulmoner hipertansiyon ve sağ kalp fonksiyonla- rının araştırılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Masif PTE’ye hızlı tanı konması, hayat kurtarıcı olan trombolitik tedavinin başlanması açısından önemlidir. Spiral anjiyo BT; pulmoner anjiyografi ve V/P sintigrafisine kıyasla daha çabuk elde edi- lebilmesi, invaziv olmaması, yorumcular arasın- da fikir birliği oranlarındaki yükseklik, özellikle hemodinamisi bozuk olan hastalarda uyumun daha iyi olması ve hızlı tanı sağlaması nedeniyle öncelikli olarak planlanmaktadır (10,11). Yapılan çalışmalarda spiral anjiyo BT’nin duyarlılığı %45- 100, özgüllüğü ise %78-100 arasında bildirilmek- tedir (12). Perfüzyon sintigrafisinden 24 saat sonra ventilasyon sintigrafisi elde edilebildiğin- den, masif ve submasif PTE şüphesinde hızlı tanı için perfüzyon sintigrafisi ve göğüs radyografisi- nin karşılaştırılması ile yapılacak yorumlardan hareket edilmelidir. Çalışmamızda perfüzyon sin- tigrafisi ile 2 (%10.5), spiral anjiyo BT ile 15 (%79), geri kalan 2 (%10.5) olguya ise klinik, gö- ğüs radyografisi ve EKO bulguları ile masif/sub- masif PTE tanısı kondu. PTE tanısında tek başı- na klinik yaklaşım yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara neden olabilmektedir. Yüksek klinik olasılık durumunda yüksek olasılıklı sintigrafi bulguları varlığında PTE olasılığı %96 iken, düşük

olasılıklı sintigrafi bulguları varlığında PTE olası- lığı %40’a düşmektedir (13). Spiral anjiyo BT’de en sık bilateral ana pulmoner arterlerde trombüs görünümü (%66.6) saptandı. Bulgularımız doğ- rultusunda spiral anjiyo BT’nin uygun olgularda hızlı ve doğru tanı oranları dışında başka patolo- jileri dışlamada etkili bir tanısal yöntem olması nedeniyle öncelikli tetkik olması gerektiği düşün- cesindeyiz. Özellikle yaşlı, göğüs radyografisinde patoloji saptanan olgularda perfüzyon sintigrafi- sinin yanlış pozitifliği artarken, spiral anjiyo BT bu patolojileri tanımlamada da yararlıdır.

Bazı hastalarda, eşlik eden hastalıklara bağlı trombolitik tedavi kontrendike olabilmektedir.

Trombolitik tedavi sonrası ölümlerin çoğu, uza- mış sistemik arteryel hipotansiyon, multiorgan yetmezliği, kardiyojenik şok veya geç uygula- nan trombolitik tedaviye bağlı ilk günlerde mey- dana gelir. Kanama nedeniyle streptokinaz veri- len iki olgu kaybedildi. Literatürde trombolitik tedavi verilen masif PTE olgularında majör he- moraji %12 olarak bildirilmiş, uygulanan trom- bolitik ajanlar arasında farklılık saptanmamıştır (14). Meneveau ve arkadaşlarının yaptığı çalış- mada, trombolitik tedavi verilen 249 hasta orta- lama 5.3 yıl takip edilmiş, erken dönem (birinci hafta) mortalite oranı %8.8 saptanırken geç dö- nem mortalite ek sistemik hastalıklara bağlı ola- rak %18-31 arasında bulunmuştur (3). Çalışma- mızda olgu sayımızın daha az olmasına rağmen erken dönem mortalite oranları benzer bulun- muştur. Hastalarımızın 6 ay-1 yıllık takibinde ise üç olgunun takipten çıkması ve iki hastanın geç dönem takiplerinin tamamlanamaması nedeniy- le toplam 12 hastanın değerlendirilmesinde (%63.1) geç dönem mortalite saptanmadı. Geç dönem takibi yapılabilen olgu sayımızın az ol- ması ve takip süresinin görece olarak kısa olma- sı nedeniyle sonuçlarımızın gerçek mortalite oranlarını yansıtmadığını düşünmekteyiz.

Jerjes-Sanchez ve arkadaşlarının yaptığı bir ça- lışmada, trombolitik tedavi verilmeyen masif PTE’li dört olgunun tümünün kaybedildiği, trom- bolitik tedavi verilen hasta grubunda ise morta- lite gelişmediği gösterilmiştir (15). Masif PTE’de trombolitik tedavinin mortaliteyi azalttığı, bu ol- gularda sadece antikoagülan tedavinin yeterli olmadığı gösterilmiştir (15). Antikoagülan teda- Tablo 7. Trombolitik tedavi öncesi ve sonrası

kontrol alt ekstremite venöz Doppler ultraso- nografi ve PAB özellikleri.

Başvuru Kontrol

DVT saptanan 8 -

DVT saptanmayan 7 -

Median PAB (mmHg) 65 39.5

(45-70)* (30-45)# DVT: Derin ven trombozu, PAB: Pulmoner arter basıncı.

* Onyedi hastanın nonparametrik test ile hesaplanan median PAB değeri.

#Kontrol EKO’su yapılan 10 hastanın nonparametrik test ile hesaplanan median PAB değeri.

(8)

vi seçenekleri arasında düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH); monitörizasyonu yapılamadığı için masif PTE’de önerilmemektedir (16). Olgu- larımızda bu sonuçlar göz önüne alınarak fibri- nolitik tedaviyi takiben fraksiyone olmayan he- parin intravenöz başlandı ve tedavinin 48-72.

saatinde tedaviye oral warfarin eklendi.

Trombolitik ajanlar fibrin bantlarını hedefler ve organize olan pıhtıları eriterek trombüsle tıkalı arterlerde kan akımını yeniden düzenler. Kısa sürede trombolitik tedavi rejimlerinin uygulan- ması erken ve hızlı trombolizis sağlamak açısın- dan önemlidir (17). Çalışmalarda PTE tanısı konmadan önceki başvuru semptomlarında te- davisiz geçen her gün ile akciğer perfüzyonunda yaklaşık %0.8’lik azalma olduğu gösterilmiştir (18). PTE saptanan hastalarda semptomların başlangıç süresi ne kadar kısa ise ve tedavi ne kadar erken sürede başlanırsa trombolitik teda- vinin o kadar etkin olduğu bildirilmektedir (19).

Bizim olgularımızda semptomların başlangıç sü- resi 72 saat, başvurudan trombolitik tedavi baş- lanıncaya kadar geçen süre ise ortalama üç sa- at olarak bulunmuştur. Bu süre trombolitik teda- vinin merkezimizde tanı konar konmaz hızla uy- gulanabilmesi nedeniyle olumlu sonuç almamızı sağlamıştır. Trombolitik tedavi sonrasında pul- moner vasküler yatakta saptanan trombüsler er- ken dönemde tamamen kaybolmayabilir, ancak önemli oranda regresyon sağlanabilir. Tedavi sonrası geç dönemde ise trombüslerin etkin te- daviyle tamamen kaybolduğu bilinmektedir (20). Çalışmamızda başlangıçta spiral anjiyo BT çekilebilen 15 hastanın 12’sinde BT kontrolü ya- pıldı. Erken dönemde (ikinci hafta) 5 (%41.7) hastada PTE’de belirgin regresyon saptanırken, geç dönemde (altıncı ay) 7 (%58.3) hastada PTE görünümleri tamamen kayboldu. Bu retros- pektif analizde, geri kalan üç olguya takipten çıktığı için kontrol spiral anjiyo BT yapılamadığı fark edildi. Ülkemizde Ekim ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, submasif PTE saptanan altı hastaya rtPA sonrası heparin ve oral antiko- agülan tedavi uygulanmış, tedavi sonrası PTE’ye bağlı kardiyak bulguların akut dönemde düzel- meye başladığı, uzun dönemde (üçüncü ay) ise hastaların hemen tümünde kardiyak ve akciğer perfüzyonu açısından tam düzelme sağlandığı gösterilmiştir (21). Çalışmamız masif PTE sap-

tanan olgularda tedavi yanıtını değerlendirirken geç rezolüe olan trombüsler göz önüne alınarak birinci ay ve altıncı ayda spiral anjiyo BT kont- rollerinin planlanması gerekliliğini vurgulamak- tadır. Sonuçlarımız doğrultusunda, trombolitik tedavi sonrası etkin dozda oral antikoagülan te- davi ile takip edilen hastalarda, trombüslerin tam rezolüsyonunu gösterebilmek için geç dö- nem spiral anjiyo BT kontrollerinin mutlaka ya- pılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Masif PTE’de trombolitik tedavi rtPA için iki sa- at, streptokinaz için ise 24 saat olarak öneril- mektedir. DVT saptanan olgularda ise streptoki- naz uygulamasının 48-72 saat olması gerektiği bildirilmektedir.

Literatürde ortadan kaldırılamayan risk faktörleri varlığında ömür boyu antikoagülan tedavi öneril- mektedir (22). Olgularımızın 7 (%36.8)’sinde bir veya birden fazla genetik risk faktörü, 3 (%15.7)’ünde ise solid organ kanseri saptanma- sı nedeniyle ömür boyu warfarin tedavisi plan- landı. Mekanizması net olarak anlaşılamamış ol- makla birlikte bilinen metastazı olmayan solid organ kanserlerinde DMAH kullanımının oral an- tikoagülan tedaviye oranla sağkalımı iyileştirdiği bildirilmiştir (23). Dokuz çalışmanın dahil edildi- ği bir meta-analizde ise kanser hastalarında UFH’ye oranla DMAH’ların üç aylık sağkalımı artırdığı gösterilmiştir (24). Ferretti ve arkadaş- ları solid organ tümörü olan hastalarda oral an- tikoagülan tedaviye oranla DMAH’ların sağkalı- mı iyileştirdiğini göstermiş ancak bu sonuç yapı- lan çalışmanın primer amacı olmadığından ileri çalışmalara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır (25). Biz solid organ kanseri tanısı olan hastala- rımıza kullanım kolaylığı ve hasta uyumu göz önüne alınarak, diğer bir deyişle bu özellikteki hastaların parenteral tedaviyi evde uzun süreli kullanamayacakları görüşüyle taburculukta oral antikoagülan tedavi önerdik. Ayrıca, belirtilen risk faktörlerine sahip hastaların ek olarak im- mobilitesinin de bulunması ve PTE’nin tekrarla- ma ihtimalinin yüksek olması sebebiyle ömür boyu antikoagülan tedavi tercih edildi. Oral kontraseptif kullanımı gibi düzeltilebilen risk fak- törü varlığı nedeniyle warfarin tedavisi bir olgu- da 6-12 ay süreyle etkin dozda uygulandı ve sonrasında kesildi.

(9)

Sonuç olarak, emboliye yatkınlığı artıran pre- dispozan faktörler varlığında nefes darlığı, gö- ğüs ağrısı, bayılma hissi, bilinç bozukluğu gibi şikayetlerle gelen hastalarda mutlaka PTE akla getirilmelidir. Hemodinamisi kötü hastalarda spiral anjiyo BT ve transtorasik EKO yalnızca hızlı tanı koyma ve uygun tedavi kararını ver- mede değil, trombüsün geç rezorbsiyonunu de- ğerlendirmede önemli tanı ve takip yöntemleri olarak değerlendirilmelidir. Ülkemiz koşulların- da görece olarak fazla sayıda olguyu tanımla- yan çalışmamız, trombolitik tedavi ile masif ve submasif PTE’li olgularımızda yüz güldürücü te- davi sonuçlarını göz önüne sermektedir. Masif ve submasif PTE tanılı olgularda, trombüslerin uzun dönemde tam rezorbsiyonunun sağlana- bilmesi için, trombolitik sonrası etkin dozda an- tikoagülan tedavinin sağkalımı olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir.

KAYNAKLAR

1. Kucher N, Rossi E, Rosa M, Goldhaber SZ. Massive pul- monary embolism. Circulation 2006; 113: 577-82.

2. Konstantinides S, Geibel A, Olschewsk M, et al. Associ- ation between thrombolytic treatment and the prognosis of hemodynamically stable patients with major pulmo- nary embolism: Results of a multicenter registry. Circu- lation 1997; 96: 882-8.

3. Meneveau N, Ming LP, Seronde MF, et al. In-hospital and long-term outcome after submassive and massive pul- monary embolism submitted to thrombolytic therapy.

European Heart Journal 2003; 24: 1447-54.

4. Kasper W, Konstantinides S, Geibel A, et al. Management strategies and determinants of outcome in acute major pulmonary embolism: Results of a multicenter registry. J Am Coll Cardiol 1997; 30: 1165-71.

5. Torbicki A, van Beek EJR, Charbonnier B, et al. Guideli- nes on diagnosis and management of acute pulmonary embolism. Task Force on Pulmonary Embolism, Europe- an Society of Cardiology. Eur Heart J 2000; 21: 1301-36.

6. Onbaşılı OA, Polatlı M, Tekten T, et al. Transthoracic ec- hocardiographic documentation of disappearance of massive pulmonary artery thromboemboli after fibri- nolytic therapy. Journal of Thrombosis and Thromboly- sis 2002; 14: 151-5.

7. Torbicki A, Van Beek EJR, Charbonnier B, et al. Guideli- nes on diagnosis and management of acute pulmonary embolism. Eur Heart J 2000; 21: 1301-36.

8. Kasper W, Konstantinides S, Geibel A, et al. Prognostic significance of right ventriculer afterload stress detected by echocardiography in patients with clinically suspec- ted pulmonary embolism. Heart 1997; 77: 346-9.

9. Menevean N, Seronde MF, Blonde MC, et al. Manage- ment of unsuccessfull thrombolysis in acute massive pulmonary embolism. Chest 2006; 129: 1043-50.

10. Lorut C, Ghossains M, Horellou MH, et al. A noninvazive diagnostic strategy including spiral computed tomog- raphy in patients with suspected pulmonary embolism.

Am J Respir Crit Care Med 2000; 162: 1413-8.

11. Ghaye B, Remy J, Remy-Jardin M. Non-traumatic thora- cic emergencies: CT diagnosis of acute pulmonary embo- lism: The first 10 years. Eur Radiol 2002; 12: 1886-905.

12. Subramaniam RM, Blair D, Gilbert K, et al. Computed to- mography pulmonary angiogram diagnosis of pulmonary embolism. Australasian Radiology 2006; 50: 193-200.

13. The PIOPED investigators: Value of the ventilation/perfu- sion in acute pulmonary embolism: Results of the pros- pective investigation of pulmonary embolism diagnosis (PIOPED). JAMA 1990; 263: 2753.

14. Arcasoy SM, Kreit JW. Thrombolytic therapy of pulmo- nary embolism: A comprehensive review of current evi- dence. Chest 1999; 115: 1695-707.

15. Jerjes-Sanchez C, Ramirez-Rivera A, de Lourdes Garcia M, et al. Streptokinase and heparin versus heparin alone in massive pulmonary embolism: A randomized control- led trial. J Thromb Thrombolysis 1995; 2: 227-9.

16. Langan CJ, Weingart S. New diagnostic and treatment modalities for pulmonary embolism: One path through the confusion. Mt Sinai J Med 2006; 73: 528-41.

17. Blinc A, Francis CW. Transport processes in fibrinolysis and fibrinolytic therapy. Thromb Haemost 1996; 76: 481-91.

18. Podbregar M, Voga G, Krivec B. Morphologic characteris- tics of central pulmonary thromboemboli predict ha- emodynamic response in massive pulmonary embolism.

Intensive Care Med 2004; 30: 1552-6.

19. Daniels LB, Parker JA, Patel SR. Relation of duration of symptoms with response to thrombolytic therapy in pul- monary embolism. Am J Cardiol 1997; 80: 184-8.

20. Goldhaber SZ, Haire WD, Feldstein ML, et al. Alteplase versus heparin in acute pulmonary embolism: Randomi- sed trial assessing right ventricular function and pulmo- nary perfusion. Lancet 1993; 341: 507-11.

21. Ekim N, Oğuzülgen İK, Cemri M ve ark. Submasif pulmo- ner tromboembolide trombolitik tedavinin sonuçları. Tu- berk Toraks 2002; 50: 473-9.

22. Demedts M, Delcroix M, Verhaeghe R, Verleden GM. The- rapeutic aspects of pulmonary embolism. Eur Respir Mon 2003; 27: 25-32.

23. Lee AY, Rickles FR, Julian JA, et al. Randomized compa- rison of low moleculer weight heparin and coumarin de- rivates on the survival of patients with cancer and veno- us thromboembolism. JCO 2005; 23: 2123-9.

24. Hettiarachchi RJ, Smorenburg SM, Ginsberg J, et al. Do heparins do more than just treat thrombosis? The influ- ence of heparins on cancer spread. Thromb Haemost 1999; 82: 947-52.

25. Ferreti G, Bria E, Giannarelli D, et al. Low-molecular we- ight heparin versus oral anticoagulant therapy fort he long term treatment of symptomatic venous thromboem- bolism: Is there any difference in cancer related morta- lity? JCO 2005; 28: 7248-50.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu yazıda sol orta serebral arter tıkanıklığına bağlı gelişen inmeden bir hafta sonra masif pulmoner emboli nedeniyle trombolitik tedavi verilen bir

Trombolitik tedavi uygulaması için kontraedikasyonu olan (stroke, intrakraniyel kanama öyküsü, major gastro- intestinal, ürolojik veya genital kanama öyküsü, 14 gün içinde

Bu olgu sunumunda trombolitik tedavi ile kronik aterosklerotik zeminde arteriyel trombozis nedenli gelien akut arteriel tıkanıklık tedavisinde trombolitik tedavi ve

Aritmi var- lığı ve venöz dolgunluk hastane mortalitesi için, birden fazla ek hastalık varlığı ise geç mortalite için bağımsız risk faktörleri olarak bulundu..

Bu çalışmanın amacı da EKO bulguları ile akut sağ ventrikül fonksiyon bozukluğu olan subma- sif PTE tanısı alan hastalarda trombolitik tedavi- nin erken ve geç dönemde sağ

Sunulan iki hasta kardiyopulmoner arrest ile gelmiş ve pulmoner emboli şüphesinin kuvvetli olması nedeniyle ikisine de CPR’ye yanıt alındıktan hemen sonra trombolitik

haftada masif PTE tanısı alan ve hemoraji oluşturacak başka bir risk taşımayan hastaya, PTE kılavuzunda da belirtildiği gibi hipotansiyonun eşlik ettiği masif PTE’de

Burada akut koroner sendrom nedeni ile sol ana koroner artere stent yerleştirildikten sonra prasugrel ve asetilsalisi- lik asit tedavi kombinasyonu kullanmakta olan, bu tedavi