• Sonuç bulunamadı

Neredeyse yar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Neredeyse yar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Neredeyse yarım asırdır, bütün ihaleler hükümetlerin elinde kaldı. Sonuçsuz ihalelerden gına gelmiş olacak ki, yeni bir formül üzerinde çalışılıyor. Patırtısız, gürültüsüz, “özel anlaşmalı”, “al gülüm, ver gülüm” muhabbetiyle nükleer santral yapımı. Şimdilerde 20 yaşlarını süren gençlere Çernobil’i anlatmak zor olabilir. Ancak “Bize de bir Çernobil “isteyenlere bazı sorular sormanın tam zamanıdır.

Başınızı şişirmek istemem, ama biraz, yok yok epey gerilere, şöyle bir uzanalım.

Türkiye’ye kurulması düşlenen nükleer santralle ilgili ilk fizibilite etütleri 1967 yılında başlıyor. 300 MW gücünde ağır su tipindeki nükleer santralin 1977’de devreye sokulması planlanıyor. Sonra evdeki hesap çarşıya uymayınca vazgeçiliyor.

1971 yılında o zamanki adıyla Türkiye Elektrik Kurumu bünyesinde Nükleer Santral Dairesi kuruluyor. O yıldan sonra hangi hükümet gelirse gelsin bir “nükleer atak” yapıyor. İhaleler açılıyor, yarıda kalıyor, vazgeçiliyor, hukuktan geri dönüyor. Velhasıl olmuyor da olmuyor. En son, Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti işi sıkı tutuyor ve neredeyse oldu olacakken, bir gecede tarihin tozlu rafların kalkıyor. Erdoğan Hükümeti’nin de ihalesi sonuçsuz kalıyor.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın son Rusya gezisi sonrası ortalık yine alevlendi.

Yeni yöntem; Rusya ile ikili bir anlaşmayla işi kotarmak. Sonra, gelsin fırından yeni çıkmış Çernobil’ler. Ukrayna-Çernobil’deki RBMK-1000 tipindeki nükleer santralin 4 nolu reaktörü 26 Nisan 1986’da infilak edip

“kalbindeki” toplam yakıtın yüzde 70’ni dünyamıza saldığında biz sıcak yataklarımızda mışıl mışıl uyuyorduk. İsveç, infilaktan 48 saat sonra radyasyon ölçüm cihazlarının “tavana vurması” ile olayın farkına vardı ve tüm dünyayı uyardı.

Bir tek bizi uyaramadı.

Karadeniz sahillerine, Trakya bölgesine radyasyon hiç uğramamıştı. Yetkililer korkulacak bir şey olmadığını söyleyip, ekranlardan radyasyonlu çaylar içerek, “Bakın bir şeycik olmuyor” mesajları veriyorlardı.

Oysa Alman ve ABD’li bilim insanlarının Karadeniz’de yaptığı araştırmalar ve bilimsel raporları hiç de öyle söylemiyordu:

“Radyoaktivite miktarının, bir bomba döküntüsünün iki katı seviyesinde olduğu belirlenmiştir”

Ancak, biz halk olarak bu raporu ancak sekiz yıl sonra öğrenebildik. Geçen sürede yetkililerimiz bizi sürekli kandırdı. Yıllar sonra radyasyonlu çaylar, fındıklar toplanıp depolanmaya başlandı, ama iş işten geçmişti.

Epey uzattım, biliyorum.

Son keşfedilen yöntemle nükleer santral yapılır mı yapılmaz mı, mahkemeden döner mi dönmez mi, bilemem. Ama, çok net bildiğim sorular var.

Yetkililere sunuyorum:

İletim hatlarındaki bakımsızlık nedeniyle ortaya çıkan kayıp miktarı nedir? Bu kayıpların toplamı kaç nükleer santral yapmaktadır? Bu kayıpları önlemek mi, nükleer santral yapmak mı daha pahalıdır?

(2)

En can alıcı soruya geldik:

Diyelim santrali yaptınız. Santralden çıkacak katı ve sıvı radyoaktif atıkları çevreden nasıl izole edeceksiniz, nasıl koruyacaksınız? Nükleer atıkların binlerce yıl radyasyon yaydıkları ve hatta reaktörden çıkarılan atıkların binlerce kat daha fazla radyoaktif olduğu bilim insanlarınca kanıtlanmıştır. Bu atıkların izolesi için harcanacak para acaba ne kadardır?

Yıllar önce konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum ve o zamanlar ABD Stevens Technology’de plazma fiziği üzerine çalışan Profesör Hayrettin Kılıç, şu bilgileri vermişti:

“Nükleer atıkların doğaya zarar vermeden izole edilmesini sağlayan bir yöntem veya teknoloji henüz bulunmamıştır.. Atıkların camlaştırılması, derin tuz maden yataklarına gömülmesi, okyanusların derinlerine atılması gibi yöntemler kalıcı çözüm sağlayamamıştır. Amerika’da askeri ve sivil yaklaşık 45 bin tane nükleer atık içeren çöplükte, 2000 yılında 4.2 milyar kürilik radyoaktif element birikecektir. Bunların temizlenmesi için de 600-900 milyar dolar gerekecektir.”

Ürkütücü değil mi?

Ben söylemiyorum, konunun uzmanı söylüyor.

Nükleer santrallerle ilgili konuşulacak, söylenecek daha çok söz var.

Şimdilik, atom bombasının yapıcılarından ve hidrojen bombasının babası olarak kabul edilen Prof. Dr. Edward Teller’in “o meşhur” yaklaşımıyla noktalayalım:

“Ciddi bir nükleer aksilik olma olasılığı gerçektir, bir aksilik olması durumunda meydana gelecek hasar ise sonsuzdur.” Ümit OTAN

Referanslar

Benzer Belgeler

European Nickel’in Filipinler, Arnavutluk ve Türkiye’de 1 milyon tona yakın nikel rezervinin kullanım hakkını elinde bulundurdu ğuna vurgu yapılan açıklamada, “Beş

Bu entegrasyonlarda ki muratlar ı nedir, isterseniz Enerji bakanı Taner Yıldız’ın ağzından öğrenelim; “Türkiye’nin elektrik ticareti olmayan komşusu kalmadı,

Hasankeyf'te binlerce yıllık tarihi sular altında bırakacak olan Ilısu barajı bölge insanın geçimini de imkansız hale getiriyor.. Baraj ı kimse istemiyor ama tüm

Japonya'da geçtiğimiz yıl meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde zarar gören, Fukushima nükleer reaktörünün ardından ülke genelinde kapatılan tüm reaktörlerden

Kolombiya’da on binlerce yerli, daha fazla toprak, yaşam haklarına saygı ve Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe ile diyalog istemiyle Cali kentine yürüyü şe

Türkiye’nin stoklarda bulunan mayınları 2008 yılına kadar imha edip, toprağa döşeli mayınları da 2014 yılına kadar temizlemesi gerekti ğini kaydeden

Bu arada Atatürk Parkı- Balıkçı Barınağı önü, Vakıf Teras önü, Kültür Park- Beşiktaş Meydanı önü, Kültür Park- Barış Meydanı önü, Kültür Park-

Anmaya ABF Genel Ba şkanı Selahattin Özel, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Urfa Milletvekili