Haziran 2000 11
Massachusetts Teknoloji Enstitü-sü, kanseri hazırlık devresinde belirle-yen bir yöntem geliştirdi: Bedenin iç yüzeylerini örten ve kanser türlerinin %85’ine kaynaklık eden epitelyumda kanser eşiğindeki (displastik) dokular saptanıyor. Displazide çekirdekler büyüyor, içleri kalabalıklaşıyor, farklı büyüklük ve biçim alıyorlar, genetik malzemeleri (kromatin) fazlalaşıyor.
İnce bir fiber optik sondayla epi-telyum üzerine ışık tutulup, hücre çe-kirdeklerinden geriye saçılan ışık top-lanıyor. Dönen ışığın tayf ve kutuplan-ması, çekirdeklerin büyüklük dağılı-mını, yerlerini, kromatin bolluğunu gösteriyor. Ekip, klinik deneylerde kanser eşiğindeki kalın bağırsak ve ye-mek borusu dokularını başarıyla sapta-mış. Yöntemin birkaç yıla kadar ticari kullanım kazanacağı sanılıyor.
Physics Today, Mayıs 2000
Işıkla Kanser Tanısı
Cüzzam hastalığıyla ilgili bir kötü, bir de iyi haber var. Kötüsü, mikrobun genomunu inceleyen tıp araştırmacıla-rı, genlerin pek çoğunun işlevini belir-leyemediler. İyi haberse şu: mikrobun genomu bir çöplüğü andırıyor.
Mycobacterium leprae, tarihte bir
insan hastalığıyla ilintisi belirlenen ilk bakteri. Ama 100 yıl sonra bile bir de-ney tüpünde üretilemiyor.
Çevresel sinirleri, deriyi ve üst so-lunum yollarını etkileyen kronik bir bulaşıcı hastalık olan cüzzam, hâlâ Hindistan, Brezilya, Endonezya gi-bi ülkelerde her yıl 750 000 kişiye bulşıyor. Araştırmacılar, çubuk bi-çimli bakterinin havadan ve doğru-dan temasla bulaştığını, bedene bu-rundaki mukoza astarından ya da açık yaralardan girdiğini düşünü-yorlar. Mikrop daha sonra sinirleri yalıtan Schwann hücrelerinin için-de yuvalanıyor. Burada yıllar boyu kuluçkada kalıyor. Ancak bir süre sonra bağışıklık sistemi, bakteri bulaş-mış hücreleri belirleyip bunlara saldırı-yor ve bu arada sinirleri de tahrip edi-yor. Duyu kaybıyla birlikte ortaya çı-kan ikincil enfeksiyonlar, bağışıklık sistemini kamçılıyor. Saldırı karşısında özellikle kol ve bacaklarla parmaklarda
yumuşak dokular, hatta kemikler bü-yük tahribata uğruyor.
Paris’teki Pasteur Enstitüsü araştır-macıları, deney tüpünde yaşatılamadığı için, klasik yöntemle bir armadillo’nun soğuk bedeninde yetiştirdikleri bakte-rilerden cüzzam genomunu elde etmiş-ler. Mikrop, farelerin tabanlarında da yetişiyor. 5 yıl süreyle genomdaki baz
dizilimi üzerinde çalışan araştırmacılar, cüzzam
genomunun yarısının
"hurda DNA" denen kendini kopyala-ma yeteneğini yitirmiş genetik kopyala- mater-yalden oluştuğunu belirlemişler. Bu oran, diğer mikroplarda yalnızca yüzde 15 düzeyinde. Hurdalık, evrim sürecin-de işlevlerini tümüyle yitirmiş 1000 ka-dar genden oluşuyor. Mikrobu, ortak
bir ataya sahip oldukları tüberküloz mikrobuyla karşılaştıran araştırmacılar, cüzzam mikrobunun hasarlı 1000 ge-ninden başka, 1000 kadar başka geni de tümüyle yitirdiğini belirlemişler. Bu kayıp genler arasında enerji üretimi için enzim kodlayan ve DNA kopya-lanmasını düzenleyenler de bulunuyor. Bu cüzzam mikrobunun son derece ya-vaş gelişimini açıklayan bir bulgu ola-rak değerlendiriliyor. Farelerde cüzzam mikrobu sayısının ikiye katlanması 2 hafta alıyor. Oysa bu süre başka mik-roplar için yalnızca iki saat. Varılan so-nuç, mikrobun kendi kendini yok et-mekte olduğu.
Ancak araştırmacılar bu süreci hız-landırmaya çalışıyorlar. Fransız ekip Cüzzam mikrobunda, tüberküloz akra-basında bulunmayan 100 farklı gen be-lirlemişler. Eğer bunlardan birinin, mikrobun yüzeyindeki özel bir prote-ini kodladığı belirlenirse, araştırmacılar bununla, deride uygulanacak bir erken tanı sistemi geliştirilebileceğini umu-yorlar. Semptomlar ortaya çıkmadan üç ayrı ilacın birlikte kullanılmasıyla sinir tahribatının önüne geçilebilecek ve cüzzam, uyuz gibi basit bir deri has-talığı haline dönüştürülebilecek.
Science, 5 Mayıs 2000
Cüzzam Mikrobu Yok Oluyor
Sürgündeki Fransa
İmparatoru Napolyon Bo-napart, 1821’de arsenikle mi zehirlendi, yoksa mide kanserine mi yenildi? Tar-tışma, 179’ncu ölüm yıldö-nümünde yeniden alev-lendi. Kanada’daki Ulus-lararası Napolyon Derne-ği’nin başkanı Ben We-ider, FBI’nin 1995’te
im-paratorun saçlarında milyonda 20 ile 50 parça düzeyinde arsenik belirlediğini vurguladı. “Doğal” arsenik düzeyiyse yalnızca milyonda bir parça. Napol-yon’un son günlerinde ışığa karşı aşırı duyarlılığı, saç dökülmesi, uykusuzluk ve sinirsel rahatsızlıkları, Weider’a göre imparatorun şarabına azar azar konan arseniğin eseri. Ayrıca, otopsi raporla-rında kaydedilen şişmanlık, kanserden eriyen bir adam tablosuna uymuyor.
Rakip kuruluş olan Ameri-kan Napolyon Derne-ği’nin başkanı, önce kanıt olarak ileri sürülen saçla-rın Napolyon’a ait olduğu-nun kanıtlanması gerek. Arsenik zehirlenmesinin yol açtığı avuç içlerinin ve ayak derilerinin sertleş-mesi de görülmemiş. Yale Üniversitesi’nden Philip Corso, Napolyon’un ölümünden sonra sekiz doktorca imzalanmış beş ayrı otopsi raporunun ortak tanısının yaygın mide kanseri olduğunu hatırlatıyor. Snibbe, Napolyon’un Florida’da gö-mülmüş bir akrabasından DNA örnek-leri toplamak için izin peşinde. Ancak her iki kampın rüyası,anıt mezarı açıp imparatorun kemiklerinden alınacak örneklerle tartışmayı noktalamak.
Science 26 Mayıs 2000
Napolyon Nasıl Öldü?
Schwann hücresinde cüzzam mikrobu.