• Sonuç bulunamadı

Nedim ve Lale Devri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nedim ve Lale Devri"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

N E D İ M

v e

L Â L E D E V R İ

(2)

7 T .6 /5 W

F a ik  li

OZANSOY

N E D İ M

v e

L Â L E D E V R İ

A N K A R A 1 9 5 0 — M İ L L Î E Ğ İ T İ M B A S I M E V İ

(3)

ve 244 sağılı karariyle kabul edilerek, Yayım Müdürlüğünün 4 - II ¡949 tarih ve 1660 sayılı emriyle birinci defa olarak 1000 sayı basdmiftır.

(4)

y â n

:, ş y

.

ıu;

cetveli

Sahife ¿aîır Yanlış Doğrusu

7 16 191’ 1945

11 20 değil s; • i ıu değil ki sana

20 20 b.ign bugün

21 16 Lehibeb Lebâleb

23 30 no hoştur ne kadar hoştur

35 6 tâbâhuı tabûmn

16 24 değerli bir bir değerli

16 25 fi kr fikir

48

21

kasîdesî-ı kemâlâtı Kaaîdesâz-ı kemtlâtı

48 28 peşînıa peşfinıan 48 30 olduğundan olduğunda 49 30 yetîmmi yetimi 52 3 sükıı sükûn 52 6 nediminin nedimimin 52 21 i 1 esasa ihrazı 55

2

ilısûsi ilısûsi 55 24 ıncrdûnegîyo merdânesiyle 56 21 âşıktır aşıktı. 57

6

tusavvunı-i tasavvur-ı

59 2 esire diyor esir ediyor

59

2

Bıı iltifâa Bini iltifat

59 19 ben bir ben simdi bir

72 19 elinde elinle

76 5 l’iivü mumdur fiinûnıımdur

(5)

ve

(6)

Oğlum Munis Fâik’a

Oğlum ;

Dört perdesini bundan yirmi yedi yıl evvel ( 1 3 2 2 - 19 16 ) senesi ilk- baharında ve galiba bir buçuk ayda yazdığım bu eser basılmak veya oynatılmak için değil, sır} kendi zevkim, kendi keyfim için ve biraz da Birinci Dünya Harbinin - vâ esefâ ki bugün de İkincisini gördüğümüz • o korkunç hengâmelerinde bana biraz dış âlemi zaman zaman unutturacak bir meşgale olsun deye yazılmış ve bilmem ne gibi düşünceler ve .mânilerle ikmal edilmiyerek bunca seneler olduğu gibi kalmıştı. O bâdirenin son­ larına doğru, yani 19 18 senesinde A b diilh ık Hâmıd, Sami Paşa Zâde Sezai, Cenah Şahabeddin, Süleyman N azif, Celâl Nûri, İsmail Müştak ve ben haftada muayyen bir gün akşam üstü Tokatlıyanın hususi yemek oda- larmdan birinde toplanırdık. A h ! o artık benden başka hepsi Allahın rahmetine kavuşmuş aziz ruhlar... bu anda onların matemiyle birden yine yanan kalbimin ateşini gözlerim yaşlariyle sanki söndürmek istiyor.

Mütârekeye kadar muntazam devam eden o .oplanlılarda en çok Edebiyattan, biraz da tabiatiyle zamanın hâdiselerinden bahsolunurdu. Amcan Süleyman N a zif’in "Üstad - ı Azimmüşşan"a' arzettiği bir arzu ve müşarünileyhin emri üzerine üç perdeyi, içtimâlardan birinde okumuş­ tum- Eser, bu âciz tilmizini belki herkese olduğundan ziyade teveccüh ve iltifatına mazhar buyuran o umman insan’m hoşuna gitmiş olmalı ki Eşber’in ikinci tab’tna Viyana’da yazdığı 12 Ağustos 19 2 2 tarihli muhalled mukaddimede * bu nâçiz eserden sitâyiş dolu birkaç cümle ile '■ •aksederek ku fânise ebedi bir s ahif ede yer verdi. Bu necibâne ve

âli-’ Hâmid.

Mukaddimeni» o kısmı arûz ve keçe vezinlerine dair dikkate şayan kazı mütalâaları ihtiva ettiği için bu kitabın sonundaki notlar meyanına dercedildi.

(7)

cenâbânej iltefat ve teşvik, eseri ikmale bir saik olmak lâzım gelirken, galiba her şeyden ziyade betti, yakından tanıtanların pek iyi bildiği, tembelliğim senelerce buna mâni olup durdu. Amcan da bana birkaç i e f ’a yazıp bitirmemi söylemişti. Sözünü ve arzusunu yerine getirmediğim için bana kızdığını bir arkadaşımdan öğrenmekle beraber ben yine yıllarca kayıtsız ve hareketsiz kaldım. Bu son zamanlarda piyesin mutlaka ta­ mamlanmasını sen de ısrar ve ihramlarla isleyip durdun. Evlât arzusu her şeyden daha kuvvetli bir müessir olduğundan mı, yoksa uzun, üzen, hırpalayıp yıprandıran rahatsızlıkların batta kaybettirdiği maddi, mânevi nimetlere, bir dereceye kadar olsun, tekrar malik olmanın verdiği - ne­ kahet devrinde duyulan müstesna haz ve neşeye benzer - bir hâletin tecellisi feyzinden mi, her nedense eseri bitirme arzusu bende de hâsıl oldu ve piyes işte tamamlandı. Bu suretle biraz da senin eserin demek olan 'ou kitabı sana ithaf ediyorum. Sen de istersen bastır, rağbet edecek tiyatro heyeti bulunursa oynat, yahut yırt at. Hulâsa istediğin gibi tasar­ ruf etmekte muhtarsın.

Şim di eserin - bazı kısımlarında bugünkü yazı diline pek uymıyan - Usan ve beyini hakkında birkaç söz söylemek isterim: bu uymazlığı lâdıl ve hattâ izale ederek şahısları - piyesin birçok yerlerinde olduğu gibi - pek sade bir dille konuşturabilirdim. Fakat bu, tarihi tahrif olurdu. Kita­ bın bir kısmı hayali ise de en mühim cihetlerinin esası tarihe müstenit ve tarihi bir devri musavvirdır. Ecdadının pek çoğu gibi oldukça şair bir pâdişâh 1

1 Üçüncü Sultan Ahmed’ ln, saltanatı kardeşinin oğlu birinci Sultan Mahmud’a terk ettikten sonra yeni padişaha gönderdiği manzum mektup:

Hayırendiş ey vücüd-i kerîm, Kimseye etme kendini teslim. Hacet ashabına adalet kıl, Fukara hâline riâyet kıl. Kimsenin inkisarım alma,

Benim ettiklerime hem kalma, \

Sana şehzadeler emânettir, Lâyık-i sân olan sıyânettir, Dâima saltanatta vâr olasın Fer-ü şevketle berkarar olasın,

(8)

D er reb - i Kabe - i maksûd beümmid - i visal Ey hoş cm rûz kı tâbut büved mabmil - i m i1 1 * 3 ve

Dür, ez hâk-i deret revtıak-i şâhi cüstem Beciiz in nist dereyyaânı peşim ani - i mâ’

bediaları gibi Acem şairlerinin en büyüklerini hayran edecek şiirlet söyliyen Yavuz Sultan Selim ile,

Hala içinde mu’teber bir nesne yok Devlet gibi, Olmıya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. tarzında asırlardan beri mesel olmuş rürkçe, ve,

Çeşm berhem nihern - ü rüy - i tü bineni behayâl Der şeb - i hicr meğû dîde behabest

mera-gibi Acemce birçok hakimane ve âşıkane şiirleriyle mümtaz şairler arasında bir mevki kazanmış olan Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Bagdad fethine memur ettiği Hafız Paşanın manzum bir istimdadına, daha on dört yaşında iken,

5

Eyleye bahtım kü$âde hudâ, Hayme-i öınritn ola pâ bercâ, Fer bulup necm-i baht-i mes'ûdun. Ol a nneşhûr nam-â M alım û d1 un.

Lâle Devri, Alımed Refik s. 139 1 Visal ümidiyle maksûd kebesinin yolunda malınüLimjzin tabut olacağı sim ne hoş gündür!

3 Padişahlık revnakını senin kapının toprağından uzaklarda aradım. Gün­ lerimin içinde (hayatımda) bundan başka peşiman olduğum bir günüm yoktur. Bu ikinci beyti yazanın dünyaya gelmiş hükümdarlar içinde en büyük­ lerinden biri olduğu düşünülürse şiirin güzelliği ve haşin tabiatlı sanılan kaai- liııin ne derece nazik ve ince duygularla dolu bir kalbe sahip olduğu daha iyi anlaşılıp daha ziyade takdir edilebilir.

3 Meâlen tercümesi:

Göz yumar çehreni yâdımda görüp seyrederim, Şebi hicranda gözüm uykudadır zannetme.

(9)

Hâfızâ, Bağdad’a inıdâd etmeye er yok mudur, Bizden istimdâd edersin sende asker yok nıudttrt Rüşvet île cünd - / İslâmî perişan eyledin

îşîdilm ez mi santrsn bu haberler yok mudur? Râfızîler aldı Bağdadı tekâsül eyledin

Sâna has m olmaz mı Hazret, rûz - t mahşer yok mudur? Bu hanrfe şehrin ihmalinle viran ettiler

Sende âyâ gayret-i dîn-ü peyamber yok mudur?

gibi cibillî kahramanlığına ve fıtri zekâ irfanına harikulade burhan olan beyitler yazmış Revan, Tebriz ve Bağdad fatihi dördüncü Sultan M urad'm torunu bir padişah, ve Lâle devrinin yalnız nefis eserlere meftun mübdii ve şiire de sade mail değil bir de epeyce şair bir Sadriâzamla onun nedimi, hemzâzı ve o altın çağın şûbmeşreb ve mümtaz bir terennümsâzı ;air N edim ve daha pek genç yaşında koca N a bi’nin takdirine mazhar olmuş Hami gibi bir zat pek tabii ki sade bir dille söyleyip yazmaz, müzeyyen, hattâ murassa, bit lisan ve üslûpla fik ir ve hislerini ifade ve beyan ederlerdi. Onlar sahneye frak, smokin, jaket atay, silindir, mölon, fötr gibi üst baş kıyafetleriyle nasıl çıkarılmazsa büsbütün bugünkü - ve hususiyle bugünkü - dille de konuştu- rulamaz.

Bir de zaten ben yazılarımı dâima önce kendi zevkim, kendi keyfim için, ondan sonra da benim neslimden evvelki nesillerle kendi neslim ve buna yakın çağdaşlarım için yazdım. Yazdıklarımın istikbalde anlaşılıp cnlaştlamıycağı beni hiçbir zaman meşgul etmemiştir. Bende ilhamın tecel­ lisi hâlete ola ı iki böğrümde kuvvetli bir tazyik ne zaman vâki olduysa içimde doğam kâğıt üstünde hemen daima gelişigüzel tesbit ettim. Şiirle­ rimde sanat gibi tasannu da yoktur. Idnıartine’in dediği gibi: dostlarım, kuşlar nasıl öterse ben de öyle yazarım 1 . Eserlerimin çok yaşamtyacaklarma ise en evvel ve en ziyade ben kaani olduğum için ilk şiirler mecmuama

Fani Teselliler” adını verdim.

Bu hasbıhali, sana bazı öğütler verenlere cevabolan bir manzumen­ deki birkaç mısra’la bitirmek benim için bir zevk olacak:

J écris, mes amis, comme Jes oiseaux chantent

(10)

7

"Diyorum ben, gülerek, Hata etmişim belki; Herkes yolunda gerek, Herkesin ayrı zevki. Y azdıklarım okunmuş, Okunmamış ne çıkar? Bu dünyada her yokuş Yerin dibine çıkar. Şöhrete de karnım tok, Kulaklarım hep dıvar; San'atta kaaide yok,

Zevkin buluşları var".

Şimdi dc oğlum, gel senenle birlikte, eseri bu kitaba yegâne me'haz ve vakitsiz ölümünün matemiyle elemi kalbimde hiç sükûn bulmaz olan muaz­ zez dostumuz müverrih ve şâir Ahm ed Refik merhumu hürmet ve rahmetle

yâd edelim. . 4 Nisan, 19 4 ’

Baban Faik A li

(11)

Ü Ç Ü N C Ü S U L T A N AH M ED .

H A D lC E S U L T A N , Padişahın hemşiresi.

İB R A H İM PA ŞA , Padişahın Sadr'ıâzamı ve dâmad'.

NEDİM

,

meşhur şair.

H A M İ, Diyârtbekirli meşhur şair. Y E N İÇ E R İ A Ğ A SI.

K A P T A N A B D İ PAŞA.

M E H M E D PA ŞA , Sadâret kethüdası. M U S İ A F A PAŞA, İstanbul Kaymakamı. M Ü F T Ü E F E N D İ.

İSP İR İ Z Â D E M EH M ED E F E N D İ, Ayusofya vaiz. A R N A V U T , Zülâlt Haşan Efendi.

A R Z A Ğ A SI.

B A Ş K A L E A, orta yaşlı güzel bir kadın.

D İL Sİ'l A N , - 25 yaşında, İbrahim Paşanın Çerkeş canyelerinden: Ne-

dîm’in maşukası ve sonra refikası.

M E H P E Y K E R , 18 yaftnda, İbrahim Paşanın ve sonra Sultan Ah- med'in Çerkeş cariyeierinden.

(12)

B İR İN C İ PERDE

Sahne: İbrahim Paşanın Beşiktaş'daki "Ferahâbâd" kasrının bahçesi..*

Karşı karşıya konulmuş biri mükellef, biri nis beş en sade iki sedir. Her birinin ynında birer koltuk... Sedirlerin ve koltukların önünde ipek secca­ deler... Fevkalâde bir zevk ile tarh ve tanzim edilmiş olan bahçe en güzel çiçekler ve en ziyade yüzlerce renkte lâlelerle süslüdür. Çam, fıstık, ergu­ van ve saire gibi gözleri okşıyan ağaçların tepelerinde akşam güneşinin akisleri görülür. Alacakaranlık gitgide zail olarak gecenin dakikadan daki­ kaya rengi değişen gölgesi her tarafa çöktükçe yer, yer fenerler, fânuslar ■ ¡akılır. Birbirinden dilber Çerkeş cariyeler.. her biri başka renkte giyinmiş, ipekler, tüller, danteller içinde... Hepsinin başlarında botuz var. B ir kısmı lâleler arasına küçük rengârenk fenerler, şem’alar ve şekerler koymakla, b ir kıstın işret sofrasını tanzim ile meşgul. Bir salıncak.

B İR İN C İ M ECLİS

K ol tük t a B A Ş K A L F A . Salıncakla M E H P E Y K E R , kendisini nâzan nâzan ■ dit yan diğer bir cariye ile terennüm eder, ötekiler birer işle meşguldür.

Kâm alan kâkül - i müşkiıninden Zanneder kendini Hakan - i Huten;

Muntazırdır sana iklim - i çemen.. Sevdiğim gel Ferahâbâda yine. Sarayım pembe ya al şal e seni, Kıskanır görse, gülüm, lâle seni; Beklerim lâle piyâleyle seni...

Sevdiğim gel Ferahâbâda yine.

B A Ş K A L F A . Mehpeyker’e

(13)

M E H P E Y K E R

Kuzum kalfa, Biraz, hiraz daha....

B A Ş K A L F A

K â fi çocuk; bak etrafa, Gün akşam oldu havaîliğin zamanı değil.

C Â R İY E L E R D E N B İRİ, ( M ehpeyker': tutup indirmek isiiyerek);

Yeter ya, doğru, gel iş gür...

M E H P E Y K E R , salıncağı hızlt bir hamle ile iterek;

Yolumda durma çekil!

C A R JY E L E R D E N B İR K A Ç I, hep birden

Aman tutun uçacak..

M E H P E Y K E R

Gerçek uçmak istiyorum.

( Salıncağı tutup M ehpeyker'i indirirler) B A Ş K A L F A ,

yerinden kalkıp M ehpeyker'in yanına giderek ve uzun lepiska saçlarım tutup sallıyarak

Kanadların buna kâfi değil henüz yavrum, Bununla başkasının belki aklı, fikri uçar.

(B ir ıkı cariye M ehpeyker’i çimdikliyerek tartaklamak ister) D İL S İT A N , onlara çıkışarak:

N e istiyorsunuz ondan?

M E H P E Y K E R . Dilsitan'a

Gel abla sen kurtar.

D İL S İT A N

Dokunmayın, biraz eğlensin, iş ne var? Yerine Ben işlerim.

M E H P E Y K E R , Dilsitan’ın boynuna atılarak onu öper

Güzel ablam...

B İR C A R İY E

Sahabet etti yine

(14)

Koş, oyna, gül.. Bu senin hakkin, en küçük hakkın..

( çariçelere )

Bakın bu gözlere, Allah için bu hüsne bakın... Melek, peri.. Buna hep neş e, hep safâ yaraşır; Yüzünde sanki güneş var, bakınca göz kamaşır.

Y in e o cariye Dilsitan’a

Pek öyle medh-ü senâ etme büsbütün sonra Şımartacaksın. .

M E H P E Y K E R

Aman sus...

B A Ş K A B ÎR C A R İY E

K i gelmesin nazara.

E V V E L K İ C A R İY E , M ekpeyker’i çimdikliyerek

Gelirse sanki ne? Gelsin..

D İL S İT A N , O çariçeye

Bırak takılmasan a!

M E H P E Y K E R , aynı çariçeye

Dilin tutulsun.

B A Ş K A L E A . M ehpeyker’e

A kız, beddua değil sana, Demek ki gözde olursun, fena mı?

(M ehpeyker mübbem bir suretde dudak büker) E V V E L K İ C A R İY E

Hep birden Şımartınız bakalım...

D İL S İT A N , o çariçeye

Sen inadet istersen, Bu bîbehâne güzellik ne olsa bence değer.

( Mehpeyker’i kucaklayıp hoplatır) M E H P E Y K E R

Muazzez ablaoğım..

D İL S İT A N

Pek sevimli Mehpeyker.

M E H P E Y K E R

(15)

(Sürekli ve billûrirı kahkahalar... Bu sırada Nedim 'in ağaçlar arasından geldiği görülür).

C A R jY E L E R D E N B İR İ

Nedîm Efendi..

D İL S İT A N , biraz telâşlı, kendi kendine:

Nihayet... İK İN C İ M ECLİS

Evvelkiler, Nedim n e d i m,

o geceki çırağan sajâsma davetli iken, bilmez görünerek.

Nedir bu kahkahalar? Ne var? Düğün mü, ziyafet mi var, perîlerce?

C A R İY E L E R , birbirine:

A, bilmiyor mu?

D İL S İT A N , vakur ve mûtebessim

Çırağan safâsı var bu gece.

N E D İM , derin ve hayran bir nazarla DHsitân’a baktıktan soma ortaya:

Fer.iştelerie demek mahremine ülfet...

Cariyelreden biri, sözünü keserek

Yok.

(Yavaşça N edim 'in kulağına):

Bakın muaşaka yok...

N E D İM

Çok şekersiniz, pek çok.

( Car i yeler N edim ’in etrafına toplanırlar şair havayı kokltyarak)

Kimin bu nükhet-i bakir, bu ıtr-ıi gaşyâver?

M E H P E Y K E R , şuh bir eda ile

Penim kokum...

N E D İM , gülerek

Seni dâyen görürse böyle döver 1

(16)

C A R İY E L E R D E N BİR İ

isabet oldu ki erk ene e geldiniz..

N E D İM , boynunu bükerek

N e gibi? Bu iltifata sebep?..

Niyazımız var...

(Koltuğa oturarak)

Söyleyin nedir sebebi?

. B A Ş K A L F A

C A R İY E L E R D E N B İR K A Ç I

Evet bir niyazımız vardır..

N E D İM

Acep ne niyyet-ı şâim ev âzınız vardır?

E V V E L K İ C A R İY E

*

Eğer kabulüne şâir tenezzül eylerse Bütün reca ederiz...

N E D İM

Söyleyin ne? Bir buse?

( Kahkahalar ) Y İN E O C A R İY E

Aman sizin işiniz hep lâtife, sade alay...

N E D İM

Alay ne? Buseye takat, bu belki) dilde kolay.. Düşünmeden bunu va’deylemek, hayır çok zor.

C A R İY E , yalvarır gibi

Lâtife bertaral.

N E D İM

Olmaz...

C A R İY E

, Aman vakit geçiyor..

B A Ş K A B İR C A R İY E

Evet, kerem buyurun, söz verin, zaman pek dar.

B A Ş K A L F A

Evet vakit geçiyor, söz verin recâmız var.

N E D İM

(17)

Siz önce va'dediniz...

C Â R İY E N E D İM , sofraya bakarak

önce, önce bir çakayım.. Bu lûtfa âozi şâyeste hanginiz görecek?

Siz intihabediniz...

C Â R İY E N E D İM , Ba $ kal faya

Hayli müşkil olsa gerek. Hanımcığım bana yol gösterir, inayet eder.

B A Ş K A L F A , M ehpeyker e

Sen al getir, yaramaz kız...

N E D İM . Mehpeyker’in işvelerle uzattığı kadehi alıp yukarıya kaldırarak:

Bu, mey değil, kevser.

(İçtikten sonra)

İçimde sanki ümidin baharı açtı... Heman N e emrederseniz İfâya hâzırım... Ferman?

C Â R İY E

Hayır, recâ... Bize bir şarkı.. Şimdi lütfediniz Bütün bütün yeni bir şey... Veliy-i nimetimiz Bilirsiniz ya ne memnun olur?!..

Teşekkür...

N E D İM

Bu muydu? Peki...

C Â R İY E L E R N E D İM

Etmiye değmez... Bu anda mademki. Gönül feriştelerin mazhar-i nevâşisidir. Hayale sâniha hep rengi, nükhetiyle gelir. Kaside, şarkı, gazel... hep kolay. Yeter ki gönül Bu gülsitân-ı tehassüsde tıpkı bir bülbül

Gülün münâdimi olsun, yeter ki bir gül-i ter Tebessüm etsin, o artık tabiatiyle öter.

(DHsitân’a bakarak)

(18)

15

( Ortaya):

Peki... Hanımlara hir şarkı... Şaririn de fakat Bakırı, perilere bir şartı var.. Sezâ-i kabul. Olursa...

B İR C Â R İY E

Anlamadan, hiç de sormadan makbul.

C Â R İY E L E R D E N B İR K A Ç I

A î öyle şey mi olur? Önce söylesin...

E V V E L K İ C A R İY E

Gerçek Tüketti sabrımı ondan...

N E D İM , itiraz eden cariyeye

N e var telâş edecek? Bilirsiniz ki değil meşrebim pek öyle anîf.

N edir? Recâ ederiz..

B A Ş K A L E A N E D İM

Kabul edildi, susun, dinleyin..

Şairane bir teklif.

B A Ş K A L E A

Gürültü yasak.

N E D İM

Nasıl ki şarkıma ahenginiz redif olacak, Sözümle tavrımı terdîfe sade bir ruhsat..

C A R İY E

Kabul?

Evet, ne çıkar?

N E D İM , kendi kendine

* Şerh-i râza bir fursat.

B A Ş K A L E A, Cariyelere

Kalem kâğıt bulunuz...

(Cariyelerden bin getirmek için gitmek isterken): N E D İM

Bende var...

(Kayağından küçük bir gümüş divit ve koynundan kâğıt çıkarır).

B A Ş K A L E A. yazacak cariyeye

(19)

Sen al, kız, yaz.

N edim 'e dönerek tebessümle

Nedim Efendiye bir bâde?

N E D İM , gülerek ve baş eğerek

Hiç fena olmaz.

( Başkalfa Dilsitân’a bir bâde getirmesini işaret eder. Şah getirileni alırken ayağa kalkarak hazır olanların şerefine içtiğini imâ eden bir tavırla kadehi boşalttıktan sonra, cariye- lere doğru ilerler... Başkalja koltuktadır. Hanımlar N ed im ’in etrafında rengârenk bir kavis teşkil eder. N edim şarkıyı inşâda hazırlanırken kaydedecek cariye koltuğa oturarak söyleneni yazmıya koyulur).

NED İAI, Başkalfaya bakarak

Yine emret de kurulsun, güzelim, meelis-i Cem,

( Câriyelerden birine yaklaşarak saçlarını okşamak ister gibi)

Edeyim mest olarak tâ ki bu kâkülleri şem;

(Cariye çekinir.. Dilsitân’a ):

Gece gündüz benim eyvâlı! mühâl endîşem

(Sarılıp ktıcaklıyacakmtş gibi ona kollarını uzatarak):

N e olur sanki sanlsam sana öpsem, öpsem?

(D ilsitân’la beraber ötekiler de ürpererk biraz gerilerler... Ortaya):

Kapanır dîde-i ağyâr, açılır be2m-i emel,

M ehpeyker’e

Elde bir lâle kadeh, raksedip âguşûma gel,

(Ucdaki câriyelerden birinin arkasından başını uzatıp çapkın bir tebessümle bakan cariyeye)

Sen değildin bu kadar nâz ile me’iûf, evvel, Een değildim sana, yavrum, bu kadar nâmahrem.

(E lin i sağa sola sallıyarak):

Şimdi peymâne gelir, n eşe gelir, hande gelir, Arz-ıi râz etmek için fırsat-ı mes’ûde gelir;

(20)

17 Buseler lâl-i emelden leb-i ümmîde gelir,

Hande-i gönce tutar zemzeme-ı bülbüle dem.

(Y in e Dilsitân’a bakarak):

Beni sen&in bu kadar âşık eden, şair edén, Şı’r-i bercestemi, ey gonce, fem-iı lâlinden İşiden der bana: hakka ki Nedîmâ yine sen Ettin İstanbul’u güftenle gülistana İrem.

Beğendiniz mi ?

Güzel..

Hepsi al kış lıy ar ak D İL S İT Â N

Çok güzel..

N E D İM , hepsini gözden geçirerek

Hayır ancak Sizuı şada ve edanızla güfte şi’r olacak.

B A Ş K A L E A, Dilsitân'a

Çabuk, vakit geçiyor.. Dilsitân, senin nevbet, Rekabet etmeli güfteyle beste...

D İL S İT Â N , şûh ve biraz da müstehzi

Güzel hazırlanınız...

B A Ş K A L F A

Oh, elbet.

N E D İM , birkaç cariyeyle uzaklaşan Dilsitân'a bakarak içinden

Şüphesiz ki ruhumuzun Bu, ibtidâ-i telâkkisidir, garâmefzun.

(Şarkıyı methetmek üzere gidenlerle Baş kalfa ağaçlar ara­ sında uzaklaşıp kaybolur. Carıyelerden biri salıncağı kaldırıp götürür. Bir ikisi de sofrayı çiçeklerle donatmıya koyulur).

Ü Ç Ü N C Ü M ECLİS

N edim ve kimi sofra başında kimisi tarhlar arasında birer birer işle meşgul birkaç cariye

(21)

Mihrabıma konmuş yine bir hüsn-i mücessem, Ebruları ışehbâl-i melâikle müressem.

Hayretle susar bülbül, uçar şâşâa-i gül, Güllerle bu gülşende gülüştükçe o gülfem. Rabbim! O ne gerden, o ne gözler, o ne kâkül? Rabbim! Bu ne sevda, bu ne hâlet, bu ne âlem? Sîmâ-yi İlâhîsi pür îcâz-ı tekâmül,

K.uran-i mahâsin ki ibâdettir öpersem. Ey kalb-i heremdîde, ne bitmez bu temayül? H er dilbere dildâde ve her çehrede mülhem?!, Hep böyle evet, beste-i her kâkül-i sümbül, Gönliimdedir endişe-a her sîne-i hurrem. Her gün yeni bir gönce lebin hüsnüne bülbüi, Her gün yeni bir aşk ile âvâre ve sersem.. Çâk oldu bu gülşende girîbân-i tahammül Her nükhet-i nisviyye katar ruhuma bir sem. Ârâmımı selbetti bu iklîm-i tahayyül,'

Bilmem Habeşistan’a mı, Sudan’a mı gitsem? Y ok, yok, ne demek rûh-i emelden bu tegafüi, Firdevs-i hevâdan çıkıp olmak mı cehennem? Yok, yok... Bunu ruh etmedi bir lâhza teemmül, Ben aşk ile oldum Felek-i Âzama mahran.

(B u sırada İbrahim Paganın, arkasında Baçkalfa, harem ağa­ ları, kibar bir vekar ve reftar ile geldiği görülür. Nedim karyılamıya gider. Orada bulunan bütün cdriyeler da Sadr-ı âzama tazım râsimesini ifa ettikten sonra dîvan dururlar. Şarkıyı meyketmiye gitmiy olanlar da birer birer gelip aynı vaziyeti alırlar).

D Ö R D Ü N C Ü M ECLİS

İbrahim Paya, ikinci mecliste hazır olanlar., ve bur kenarda birkaç harem ağası

(22)

19

(İB R A H İM P A Ş A , yerine oturmadan ayakta Nedim ile biraz görüşür). Nedîm Efendi N E D İM Kulundur. İB R A H İM P A ŞA Nedîm-ıi hâsım dır.. Zaman zaman biraz eğlence fikre lâzımdır.. Seninle hayli zamandır ki âlem eylemedik; Bu hafta, hepsi mühim, hepsi can sıkan, nâzik Umûru hali ile pek çok yoruldum.. Eğlenmek Benim bugün yine bir parça hakkım olsa gerek.

(Sedirine oturur).

N E D İM

Hemîşe zevk-ü saâdet, hemîşe neş'e, sürür Veliy-i nîmetinmin hakkıdır...

İB R A H İM P A ŞA , sedirin yanındaki koltuğu göstererk

Yakın gel, otur.

( N edim oturur).

Efendimiz gece teşrife belki rağbet eder... Beş altı ay bizi meşgul edip yoran şeyler Bir İtilâf ile artık neticelendi yine. Bu pek hayırlı vesileyle Zât-i şâhâne Fakiri lûtf-i kudûmiyle galiba tatyib V e kâmyâbedecek..

(Biraz durup düşündükten sonra)

Devletin rakibi rnehîb... Eevet, yarın yine düşmenle şöyle bir çengin

Lüzûm-i tâmını en çok bilen ben’iın... lâkin Bu emr-i âzam için çokça bir zaman ister. Hazînelerle mühimmat-i bîgerân ister, V e sonra ordular ister, güzide, müstahzar, Ve başlarında mücerreb, büyük kumandanlar, Evet muharebe mühlik ve nâbemevsimdi;

(23)

O atlatıldı.. Fakat gizdi gizli biz şimdi Bütün çalışmalıyız... Neyse...

( Cariyelere)

Mey sunun kızlar!

(H er birine bir cariye bâde getirir)

N E D İM , bir hamlede içlikten sonra kadehi havaya kaldırarak

İçinde sanki baharın rahik-i neş'esi var.. Terane mevsimi, hülya zamanı, neş’e demi, Bu oeş’e canda mıdır, bilmedim pıyâlede mi?

İB R A H İM P A ŞA , kibar bir tebessümle

Birinci badede pür şevk-ü neş’e?

N E D İM , boynunu bükerek ve gülümsıyerek

Meste-i müdâm.. Haremserâyd mahâsinde hüzn-ü gussa haram.

İB R A H İM P A ŞA

Gözünde şule bugün pek ziyade... Bâisi ne?

N E D İM , sebep arar gibi etraja ve gizlice bir lâhza Dilsitân’a baktıktan sonra

O Sâni-i ezelin enfes-i nefâisine Harîm-i nûr-i tecellî bugn hayalimdir..

İB R A H İM P A ŞA

Nedimimin yine pek keyfi var..

( Dılsitân’a)

Pıyâle getir.

(Dilsitân Paçanın kadehini alıp ona götürürken):

Hayır, Nedimime sun..

N E D İM , Dilsitân’m değiştirip getirdiği kadehi alırken, yavaşça

Dilsitân, hemen mey sun. N e söylüyor?

İB R A H İM P A ŞA

D İL S İT Â N , biraz şaşırıp kızararak

(24)

21

. N E D İM

Dedim peyâpey sun. Bu, sâde bâde değil, sanki cevher-i sâyil.

İB R A H İM PA ŞA , beşuş. —

Y a ! Ben de isterim öyleyse... Hep Nedim ’e değil. Getir...

(Getirileni içtikten sonra)

Nedim 'e de sun bir de, hem lebâleb sun.

N E D İM , Dilsitân’ın getirdiği kadehi alırken, yavaşça

Nazarların yine yavrum, bulutlu... Mahzunsun.

(İçip kadehi iade ederken)

içen ben'im.. ve fakat mest olan bu gözlerdir.

İB R A H İM P A ŞA

N e söylüyor, yine bilsem ne söylüyor şair?

N E D İM

Lelâbeb olması îcâb-i emr-i sâmiyken Şu boş kadehle muazziblik etti...

İB R A H İM P A ŞA , kahkahayla câriyelere

Hep birden Piyâleler sununuz.

(Ü ç dört sakiye birer kadehle N edim 'e yaklaşır) N E D İM , biraz şaşkın

Lütfedin, .inayet edin...

İB R A H İM P A ŞA

Bu derdi kendine sen hep dilinle celbettin. Tahammül etmelisin hepsi bak lebâleb de.

N E D İM , ayağa kalkarak. —

"D ilim le uğradığım derde ben bu âlemde Ne bülbül uğradı, ne tutid şeker güftâr” 1

inayet eyleyiniz..

( DHsitân ın elindeki kadehi alarak)

Bir piyâle, hem serşâr, Bu pembe sâkiyenin dest-i dilsitânından,

V e sonra bir meze...

(25)

( Mütereddit etrafına, cariyeîere ve sonra Pahaya bakarak)

Bilmem kimin dehânuıdan... Ve böyle devı-i demâdemle bûs-i rûy-ü dehen,

Hulâsa boş yere peymâneler boşalmazken Bu abdi kemteriniz mest-i buse, haşre kadar Humân şi'r olacak bir hayat-i neş’e yaşar.

İB R A H İM P A Ş A , memnun ve beşû}

Nedim , o hüsn ile sevda cihanlarında gezen Revân-ı nüktefeşânın, hayâld pâkîzen İnan ki ruhumu meyden ziyade mestediyor..

( Hazır olanlara dönerek)

N e söylüyorsa Nedîmâne, sâhirâne diyor.

( Cariyelerden birine)

Getir şu badeyi...

(Başialfaya, mahmur bir eda ile ):

Çeng-ü çegane istiyorum...

(Cariyelerden bir kısmı musiki aletleri getirmek üzere koşarak gider.. Bade getiren câriyeden kadehi alıp N edim 'e göstererek)

İB R A H İM P A ŞA

Bu badeden daha müskir terane istiyorum. Nedim, asd beni sermest eden piyâle değil, Pek aldanır beni hep böyle zanneden gafil. Güzel terane, güzel söz, güzel yüz, ey şair, Bu köhne kalb ezelî âşıkd mahâsindir. Bilinse, ah, evet ah anlaşılsa ruhumda Neler var işte, neler gizlidir, neler peyda!

Bu râz-i hilkati sen lâyıkiyle anlarsın, Sen ehl-i ilm-ü nazar, sânihâta mazharsın.

N E D İM

Cihanda maye->i ikbâlim, en büyük pâyem Bütün bu hüsn-i nazar, hep bu iltifât-ü kerem.

( Cariyeler m uhtelif mûsikî aletleriyle gelerek âhenge başlar­ lar.. Daha ilk nağmelere .? İbrahim Paşa dikkat kâr, gittikçe

(26)

23

mütebayyır, N ed im 'e memnuniyet ve takdir nazarları atfeder. Şarkı bittikten sonra)

İB R A H İM P A ŞA •

Nedir, ne güfte-i bercestedır bu?.. Aşkolsun.. Rahîk-i ş i’r ile meşhûn-i neş’eyim...

Dilsitân’a

Mey sun.

( K endine istiyor zanniyle Paşaya götüren Dilsitân’a)

Hayır, Nedim ’e, bu şi’r âferîn-i sahhâra.

(Dilsitân N ed im ’in kadehini doldurup getirir.. Paşa onlara haz He bakarak)

Fakat Nedim o güzel nağmeler hep ağyâra, Bu eski yar-ı vefanın nasıibi yok mu aceb?

N E D İM

Ffendimiz, değilim pek de bînasîb-i edeb, O şarkı belki de kısmen kasideden müfrez Birer terane-* âcizdi...

İB R A H İM P A Ş A , hazır olanlara

Hiç. kusur etmez Benim Nedîm-a kadîmim edîb-i kâmildir.

(K en di ardağında fısıldananlara)

Susun...

N ed im ’ e

Nedim oku...

(B ir cariyeye)

Kız, sen de bir piyâle getir.

N E D İM

(Ayağa kalaksak koygundan çıkardığı bir kâğıda yazılı kasidesini okur).

N e hoştur o saat ki dem-i bâde gelir, Bâr-i endîşe gider, hâtır-ı âsûde gelir . Toplanır bâğ-i hayâlimde arıısân-ı nikât, Hacle-i yâdıma efkâr serâzâde gelir.- Mânevi bir leb-i gülden dil-i müştâka yine Bezme canan gelecektir diye bir müjde gelir. Yolunun hâkine serpilmek için her yandan

(27)

Mey gelir, nağme gelir, neşe gelir, hande gelir. Hissim ilhama ezelden beri olmuş ma'kes: Kimsesiz yurduma endim o perestîde gelir. Mevkib-i hüsnünü huriler ederler tâkib, Harem’i aşka bu heyetle a mabude gelir. Bu perîzâr-ı hıyâlâta kamer âşıktır, Nurunun şiVini îsâr ile şûrîde gelir.

(B u sırada büyük havuzun fıskiyeleri açılır).

Bu temâşâ getirir raksa cemâdâtı bile Sanki fevvâreler âgûş açarak vecde gelir. Feyz-i ilhâm ile canlanmış olan bâtınına Y ine bir nevgazel-i bikr-ü hoşâyende gelir.

A

Bezme vaktâ ki o mâşûka-i nâzende gelir. Bir perî fırkası hanende ve sâzende gelir. O gülüş fecr-i teminden leb-i Nâhide gider, M âh o dildâıa nazır olmaya bîhûde gelir. Bu sanemhânede bir hüsn-i hayâlidir ki M isli mazide ne gelmiş, ne de âtide gelir. Cûş-i aşkiyle tagazzül dem-i pür şevkinde Ansızın gönlüme bir meyl-i tagannî de gelir. Böyle bir nağme-i şûhâııe Nedim olsa dalsî Şâirin yâdına zannetme alelade gelir

A

Şundi peymâne gelir, neşe geLir, hande gelir, Derd-i âlem giderek şevk-i dil-ü dîde gelir; Şerh-i râz etmek için fırsat-ı mes'ude gelir; Buseler lâl-i emelden leb-ı ümmîde gelir.

1 Kasiıle içinde gazel N e fi’nin ib d iıd ır:

Hem kaside, hem gazel bir taze vadidir bu kim îhtirâ-i hâıııe-i rrıû'ciz beyântnıdtr benim.

(28)

Ş i’rim ahenk alır endâtn-ı hıram ânından, Sihr-i üslûbunu hep gamze-i fettanından, Rakseder kafiyeler cümbüş-i pistânmdan.. Her ne yazsam, güzelim, böyle pesendîde gelir.

*

**

Aks-i âvâze-ı şi’rim bu tecellilerle T i gülüstan ı Serây-i Ferahâbâda g e lir 1. Kasr-ı rengîn-i bedâyı ki sürûşan-ıi hayâl Geceler meş’al-i sevdâsını İkada gelir.

Kasr-ı Sadr-ul vüzerâ, Sad'r-t cihanbân-i zaman K i mezâyâsı ne tasvire, ne tâdâda gelir. Ahdi bir devr-i zarafet ki mazâminle nikât Bir tebessüm kesiLip hâme-i îcâda gelir. Devr-i irim iî-ü sevdi ki bilâ havf-ü reci Nice âhûbeçeler sîne-i sayyâda gelir. Zâtı mecmua-i dârât-ü mahâsin ki o, ne Yâd-i N e f’î ’ye, ne endîşe-i Bihzâd’a gelir. Vasf-i mâhiyyeti yazmakla tükenmez, zira Melekûtîlerin evsâfı bütün yâda gelir. Hüsn-i encam ile itmâm-i kelâm etmek için Farz olan emr-i duâ şâire limdâda gelir. Payidâr olduğu müddetçe semâlarla zemin Berdevam eylesin ikbâlini Mevlâ..

(Hazır olanlar hep bir ağızdan)

A m in !

İB R A H İA l P A ŞA , memnun

G üzel!.. Hazîneler olmaz bu sânihâta bedel.. Kaside, şarkı. gazel, hepsi ııişinîde güzel.

(Parmağından büyük bir elmas yüzük çıkararak btr kere altınla yan e ihsan eder).

25

1 Kafiyede küçük bir değişiklik yeknasaklığın biraz ııunç verebileceği endişesiyle iltizam edildi.

(29)

N E D İM

Kalem benimse de iihâm Efendimindir hep, Bu devr-i neş’e, bu devr-i t ar ab, bu devr-i zeheb Bir anda dilsizi intak eder ve bülbül eder.

İB R A H İM P A ŞA , Baş kalfaya

.Yemek zamanıdır artık çabuk haber gönder.

( K alfa uzaklaşır.. N ed im 'e):

Saraydan işte henüz kimse gelmeyince demek Veliy-yi nimetimiz Pâdişâhımız gelecek.

(Başkalfa harem ağalarından biri sonra yine evvelki yerine döner

Paşa, başı önünde, kendi kendine)

Mükemmel olmalı her şey..

(N edim 'e bakarak):

Kemale meyyalim.

( Y in e biraz sükût.. Harem ağası dönüp gelerek yemeğin hazır olduğunu Baş kalfaya baş işaretiyle bildirir).

B A Ş K A L F A , ihtiram ile eğilerek

Efendimiz buyurun...

¡B R A H İM P A ŞA , kalkıp masa başına giderek

Haydi gel Nedim içelim Seninle şairimin pek yakın saadetine.

N E D İM , hürmette eğilerek

Veliy-yi nimetimin sıhhat-ü selâmetine.

ile haber gönderdikten

... Birkaç saniye sükıtl..

(30)

İK İN C İ PERD E

¡sahne: Ferahâbâd bahçesinin tenha bir köşesinde bir kameriye...

lstanbulun maviliğine hafif, uçuk bir ergavanlık karışan nâdir ve müstesna bir semasında yıldızlar, yer yer, titrek, sabit nazarlarla bu efsanevi sevda âlemini temaşa eder gibidir. Dılsitân N ed im ’in kolunda kameriyeye girip bir kanapeye otururlar.

M ECLİS

* N edim , Dilsitân

N E D İM

Gözümde yede semâ renge, nura müstağrak; Senin bu canıma canlar katan inayetine Bütün hayâtımı versem mukabil olmıyacak. Meşiyyetin bütün eltâf-ı sermediyyesine Seninle nâmzedim sanki sevdiğim bu gece Semâ bu aşkımızın hacle-i mükevkebıdir; Nücûm-i zahire sen her tebessüm ettikçe Benim fezâ-i hayalimde titriyor gihidir. Bütün meleklerin en dilsitâru, en güzeli Benim cihân-i ümidimde, kâinatımda Müessir olmaya gelmiş... Bu, sermedi, ezelî İlâhımın bana bir lûtfud.ur... Hayatımda Hatırlamam bu kadar feyzi, şi’ri, ilhamı. Bu anda sanki bütün Zührelerle lebbelebim; Bu anda hislerimin kabil olsa ifhâmı! Şiirle dopdoludur gözlerim, başım, kalbim. 1

1 Bu perdeyi kısa bulacaklara söyliyeceğirrı şudur: mariz ar (tableau) şek­ linde gösterilmesini münasip ve iki kişi arasındaki bir sahnenin daha ziyade uzatılmasını muvafık bulmadım. Bununla beraber piyes bir gün temsil edilirse iki şekilden birini isabetle tercih edecek tabii ki rejisördür.

(31)

(Dilsitân,ın ellerini tutup biraz durduk dan s o n u )

Fakat senin güzelim, âdeta melalin var, B ir iztırab-ı nihânın mı var ki gül rengin

Biraz soluk gibi... Yorgun musun? Niçin bu kadar Sükut edip duruyorsun?

D İL S İT Â N , dalgın

Bu leyl-i ahengin Sürûd-i şi rini, şi'r-i semâyı dinliyorum; Senin sesinde, senin sözlerinde sanki, Nedim, Fzak ve ruha yakın bir sadayı dinliyorum... Bir âşınâ-yi hayalî, bir âşinâ-yi kadîm Sesinde ruhuma bir şey fısıldıyor...

(E liyle uzaklan i ¡ar e t ederek)

Oradan..

(V e kısa bir düşünceden sonra)

O hiç unutmadığım pembe, mavi yurdumuzun Semâya, fecre yakın karlı dağlarından akan Gümüş pınarları, gürbüz, vakur, uzun, mevzun Ağaçlarında öten kuşlar... Ah, o Kafkasya! Derin seherlerinin perde perde lâhniyle Kulaklarımda ve ruhumda çağlıyor gûyra... Benim güzel vatanım.

N E D İM

Hüsne daimî hacle...

D İL S İT Â N

Nedim o yerleri gördün mü?

N E D İM

Görmedim, lâkin Diyâr-ti hüsnünü görmüş kadar tanır, bilirim. Muvakkaten bize menfa-i ruh olan hâkin Bu gurbetinde garîbane çırpman fikrim Nasıl asıl vatın-i ruhun âşinâsiyse Nasıl melekleri zihnim veya hayâlimle Görürsem, işte o hâkî misâl-i Firdevse Ben öyle mahrem-ü müştâkım...

(32)

29

D İL S İT A N

Ah evet, ■ söyle Beyaz, giimüş gibi mermer yataklarında sular Nasıl hep inci ve elmas reşâlelerle akar ?!

N E D İM

Hiknâ-yi Devlete me’vâ o dağda âhûlar Peri nigâht ve hûrî tebessümiyle bakar. 2iyâ-yi hilkat olan ırk-i ebyazın vatanı, Gemâl-i kudretin âyine-i mahâsinidir; Bütün bedâyiıi aran en eski destanı Onun huzûr-i asîlânesinde pek yenidir. O bir zemîn-i maâlî, o bir semâ-yi edeb... Gidip tavaf edelim gel seninle istersen.

D İL S ll'Â N , N ed im ’in, gözlerine derin nazarlarla bakarak

Birinci d e fa, bu dünyada, doğduğum yerden Ziyade bir vatan ettin bu şehri sen bana hep. Benim bütün vatanım sensin, işte sen şimdi,

N E D İM , memnun ve coşkun

O cennetin ve bu dünyanın ey yegâne gülü!

D İL S İT A N , devam ile

Bütün bu debdebeler, neşeler, bu her türlü Refah içinde ben öksüz, garîb iken, şimdi B ı hâk-i mihnetin en bahtiyar olan ferdi

(Başını N ed im ’in omuzuna dayayarak)

Ben’im, bu cariyedir.. Bir garîb esîre iken Mahabbetin bana bir tabt-ı saltanat verdi .

N E D İM

Hayır, benim . Bugün en bahtiyar-i âlem ben, Derin ve nâmiitenâhî bir ¡nışirâh-'i behar Kanımda kaynaşıyor. Kan değil bu, nûr-ü ziyâ. İçimde sanki semânın bütün güneşleri var... Beka seherleri doğmuş bu leyl-i sevdaya; Başımda dalgalanan sânihat-ı aşk-ü emel Bütün bütün yeni bir âlemin şiirleridir,

(33)

30

Bütün bütün yeni, gûya ki şı'r-ı müstakbel Bu mavıi kubbenin altında, sevdiğim, hiçbir Hayât-.! fânıyeden nûr-i seinnedî bu kadar Yakın ve böyle derin geçmemiş... Fezalardan Bu vâdegâha ışıklar saçan bu yddızlar N e âşinâ bakıyor!.. Söyle geçmesin bu zaman... Bu anda işte hayat ibtisâm-i hilkattir;

(Dilsıtan’tn elini tutup öperek)

Senin bu dilber elinden her içtiğim bâde Desem ki âb-i hayat oldu hır hakikattir Güzel, büyük, samedânî ne varsa âlemde Nazarlarınla, hitabınla, iltifatınla, B ir ibtisâm-ı nihânmla bahşedildi bana; Bu mazhariyet ümidimden işte pek fazla. O sinesindeki yıldızlariyle ufk-i semâ Bakışlarınla temas etti sanki nâsiyeme; Leyâl-i bahtıma bin hande-i şafak doldu.

(Başları birbirine yaklaşır)

Bütün sürûd-i tabiat lebimde bir nağme, Gülün nezâketi ruhumda bir meal oldu.

(B ir müddet sükût ve istiğrak.. Sonra) D tL S tT Â N , birden kalkarak

Yeter, geciktik, ararlar..

N E D İM , biraz şaşkın ve hüzünlü

İnayet et meleğim...

D tL S tT Â N

Hayır, müsaade et, fazla ihtiyat...

N E D İM , D ilsilân’ın sözünü keserek, pervasız

Etme! Yolunda her şeyi, cân-ü cihanı terkedeyım, Gidip de sen beni bir cism-i bîhayât etme.

D tL S tT Â N , gülerek

Bu iftirak ebedıyyen mi ? Şimdi ayrılmak Yarın kavuşmak içindir; üzülme, hasret, enin Hitâma erdi emîn ol...

(34)

31

N E D İM , son kelimeleri ¿¡itmemiş gibi

Yarın, yarın... N e uzak! Niçin saadete benzer ne varsa hiç birinin

Vefası yok ve sükûn bilmiyen tahassürü var t Doğası, batan güneşin gökyüzünde cilveleri, Bahar, o nâmütenâhîliğin bu şaheseri, Zemine cenneti aksettiren temaşalar, Doyulmadan solar, eyvah, uçar ve zail olur.

( N iyazkârâne bakarak)

Bu sızlanışları afvet, zavallı şairler Sürür içinde dc bir parça hüzne mail olur,

D tL StT Â N , uzaklaşırken hüzünlü bir gülüme

Esîreler de, bilirsin azâb içinde güler.

N E D İM , yerinden kalkarak, kameriyeden çıkmak üzre olan Dilsitân’a kollarım uzatıp

"Geçme, ey rûh-i revan, ömr-i şitâbâmm gibi

D lL S lT Â N , pek şûh bir eda ile haçını sallıyarak

"Sînede bir lâhza ârâm eyle gel cânm g ib i1

(Kaçar gibi yürüyüp uzalaçır, N edim 'in ona doğru uzanmış kolları yanlarına sarkarken

P e r d e k a p a n ı r .

(35)

Sahne: Birincinin aynıdır, yalnız fazla olarak bir ağaca asılmış büyücek

hır billur top var. Büyük fanuslar yakılmıştır. Çiçekler arasnıda da küçük f enerler, şem alar yanar.

B İR İN C İ M EC LİS

Sultan A km ed sedirde. Karşısındakinde de damadı Sadrıâzam İbrahim Paşa.. Padişahla beraber Saray’dan gelen cariyeler ve harem ağaları

Paşanın kileri e yer yer d i vatı durur. Ü Ç Ü N C Ü S U L T A N A H M E D

Dirayetinle büyük bir belâ savuldu Paşa! Bu mülke bir yeni hizmet bu.. Afiyetle yaşa.

(İbrahim Paşa tazim ile eğilir.. Padişah etrafa göz gezdirerek)

N edim ’i ¿örmüyorum, davet etmedin miydi?

İB R A H İM P A ŞA

Demin bizimle beraberdi,.

S U L T A N A H M E D

Nerdedir şimdi? Savuşmuş olmasa..

İB R A H İM P A ŞA

Mumkin değil bu.. Zannetmem, fıadesaz gidemez şübhesiz...

S U L T A N A H M E D , mevkie işaret ederek

Bu bağ-i İrem Değil o şairi, Sultanı bî irade eder.

Aransa nerde...

(İbrahim Paşa N ed im 'i aramaları için Harem ağalarından birine baş işereüyle emir verir, ağa gider. Padişah carıyelerin en genci olan M ehpeykere derin derin bakarak)

(36)

33

v İB R A H İM P A ŞA

Efendimin kuludur...

S U L T A N A H M E D

Pek hoş, ismi?

İB R A H İM P A ŞA

Yarın Sarây-i hümâyûna irtika eyler.

S U L T A N A H M E D

Mehpeyker

Yaraşmış ismi müsemmâ-yi zîletâfetine.

İB R A H İM P A ŞA , M ehpeyker e

Etendimiz seni lütfen sarây-i şevketine Kabule bezi-i inayet buyurdu.

(M ehpeyker gidip Padişahı etekler, çekilirken) S U L T A N A H M E D

K ız bana bak!

(Mehpeyket gözlerini kaldırıp mahcup bir nazarla bakar). İbrahim Paşaya)

Gözünde îevn-i semâ var, lebinde reng-i şafak.

İB R A H İM P A ŞA

Sczâ-yi hizmet-i şâhânedir.

(K endisine bakan M ehpeyker’e baş ve göz işaretiyle Padişaha meşrubat sunmasını emreder; M ehpeyker de altın tepsi içinde murassa, bir kadehle Padişah’a götürüp meşrubat sunar. Pa­ dişah içtikten sonra bir noktaya bakarak bir müddet dalgın durur. Uzakla bir fısıltı gibi konuşmalar).

C A R İY E L E R D E N B İR İ, Dilsitân’ın kulağına

Bu kız geleli Beş altı ay bile yok... K im ne der ki tâli’li.

D İL S İT A N

Niçin ? Bu gıpta neden sanki ?

C A R İY E

A ! Neden mi, Yarın Bugünki c-riye bir gözde, belki Hünkârın

(37)

Haremlerinden olur, Padişahın ikbali Fena mı?

D İL S İT Â N , kendi kendine

Aşkı henüz bilmıyenler âmâit.

c â r i y e

Sen istemez misin?

D ÎL S lT Â N Asla... c â r i y e Niçin ya? D tL S lT Â N Kalbine sor O boşsa hiç de sözüm yok, değilse bak ne diyor ?

( Cariye Dilsitân’ın elini tutup sıkarak ve gülümseyerek)

Senin demek ki ?

D tL S lT Â N

Evet, Pâdişah-ı kalbim var,

Benim saray-i hayâlimde başka hâkim var, Onunla saltanat-ı dehre nâmzed gibiyim.

(T avrını değiştirerek)

İnanma, hep şaka..

C A R İY E

Yok, yok.. Kim, abla söyle o kim?

(Dilsitân, cariyeden ayrılıp Başkalfanın yanma giderken içinden)

Şiir cihanını hissiyle dolduran bir yâd.

(B u sırada gelen N edim padişaha doğru giderek tazim râsimesini ifa eder).

S U L T A N A H M E D

G el ey Nedînı-i hezâr âşinâ-yi Sâdâbad! N e oldu? Nerde, ne âlemdesin, ne demlerde?

N E D İM

Veliy-yi nimetimin her zaman ve her yerde Dua-yi âfiyet-ü devletiyle müştagılim.

(38)

35

( Padişahın müsaadesi ve ibareti üzerine İbrahim Paşanın sediri yanındaki koltuğa oturduktan sonra)

Efendimiz, yine âzâd-ı derd-ü gam değilim.

S U L T A N A H M ED , tebessümle

Aceb kimin yine destindedir girîbâmn ? Kim oldu kûşe-i sevdâda mâh-i tâbâhın? Bu şeb de hâkim olan kim bu kalbi hassasa

N E D İM , içinden

Tesadüfen mi bu, şayi’mi maecera yoksa?

( Göz ucu ile cariyelirin bulunduğu tarafa bakarak D il si t ân't mütebessim ve müsterih görünce mutmain olur )

Hakikaten yine endîşe-i muhal ettim,

(Gökte kameri göstererek)

Perî-i leyi ile bir nebze hasbihâl ettim.

S U L T A N A H M E D

O hasbihâie Nedîmâ, ne der bu mehirûlar?

İB R A H İM PA ŞA

Netice belki varır sonra güft-ü gûya kadar.

N E D İM , lâtifegûyâne bir edâ ile

N'edîm-i zâr-ü nizârın cihanda kârı heman Y a cüst-ü cûy-i zemindir, ya güft-ü gû-yi zaman.

S U L T A N A H M ED , kahkahayla gülerek

Safâ bezimlerinin zevki, şevki belki de en Ziyade şi’r ile, şairledir.. Bu sahn-ıi çemen Ukus-i nâle-i bülbülle .şenlenir netekim.

N E D İM

Efendimin kuluyum, bir kemine çâkeriyıim.

S U L T A N A H M ED , cariyelere

İlerleyin bakayım kızlar, önce kim bu topu Tutarsa nâil-i ihsan olur..

(Cariyelerin en gençleri billur topun alttna toplanır. Aşağı yukarı inip çıkan bıllûr yuvarlakta akisleri rengârenk cilveler

(39)

gösteren kızlar şen ve şüb hareketler ve Padişah huzurunda saklanılmaya çalışılan küçük çığlıklarla hoplıyarak topu

tutmaya çalışırlar).

N E D İM

(Bu manzarayı seyrederken dalgın, kendi kendine)

N e âlem bu? Peri hikâyelerinden nümûnedir, zîrûh..

Müekkilât-ı mahabbet, müekkilât-ı sünuh. Riyâz-i cennete yoktur demek ne cinnettir Önümde işte mücessem hayâlıi cennettir. Evet, melek de hakikat, peri de, huri de. Zaman zaman bize rüyada, bâzı bir yüzde Ayan olurlar...

(Dilsitân'a hayran hayaran bakarak)

O rüyada gördüğüm meleğin Bu kız, bu nûr-i mücessem, bu cism-i nûr-âgin Evet, hakikati, timsâl-i zîletâfetidir;

Bir ibtisâmı saadetlerin saadetidir.

• » S U L T A N A H E D , İbrahim Paşaya

Nedim ’e bak, yine derya-yi fikre müstağrak..

İB R A H İM P A ŞA

Demek leâli-i şi’riyye saydedip çıkacak.

N E D İM , doğrularak

Ve hâk-i pây-ı hümâyûna cebhesay olarak Bütün nisâr ile dünyada bahtiyar olacak.

İB R A H İA Î P A Ş A , keyifli bir tebessümle

Garîk-i hâb-ii hayâlât iken de şairler Görür hakikati, âvâz-i hakkı gûş eyler.

(B u sırada M ehpeyker topu yakalamaya muvaffak olur. Padişah onu yanına çağırarak elindeki inci teşbihi başından geçirip boynuna takar).

S U L T A N A H M E D , İbrahim Paşaya

(40)

37

İB R A H İM PA ŞA

Başiyle elleri hattâ o kurs-i hurşîde

7 eveccühât-ı ırıülûkânenizle vâsıl olur.

D İL S İT Â N , yanına giden Mehpeyker’e yavaşça

Bu ablanın da nihayet murâdı hâsıl olur.

S U L T A N A H M E D , damadına

Pek eğlenirdi eğer Fatma Sultan olsaydı.

İB R A H İM P A ŞA

Recâmı önce kabul etdi, sonradan caydı. O en ziyade sükûnette kalmadan memnun, O bir fetişte-i hülya, o bir perini sükûn.

S U L T A N A H M E D

Kızım hazînemin bî behâ bir incisidir, Cihanda sevdiğim insanların birincisidir.

( Mehpeyker Paşanın işareti üzerine Padişaha meşrubat takdim eder).

Hayâl-ü tab’ ıma hoş geldi pek bu dûşîze.

(M ehpeykerden kadehi ‘alıp içtikten sonra, N edim 'e)

Aceb ne olsa münâsib bu câm-ı lâle meze? *• lim rnfiim rTr1 N E D İM

Turunc-i sine veyahud kirâz-ı leb mi desem ? 1

S U L T A N A H M ED , memnun ve beşuş

Senin hayaline gencine-i edeb mi desem ?

(Cariyelere)

Bu tatlı sözleri, kızlar, şekerle karşılayın.

(Yalnız Padişahın cariyeleri fenerler ve lâleler arasında şeker aramaya başlar).

N e dilrübâ gece! Hep nûr içinde... Bilmem ayın Kaçındayız?.

1 Bu ikinci terkibe kiraz Türkçedir d,iye itiraz edenler bulunabilir. Beu bu kelimeyi Farsça biliyorum.

(41)

Çariçelerden bin bulduğu ¡ekeri götürüp N e d im e uzat,,. Padişah N ed im ’e hitaben)

Kaç.dır? Söyle şair-i nâdir.

K E D İM

Rebı-ul evvelin on dördü yahut on beşidir. 1 .

(D iğer çariçeler de birer ¡ekerle N ed im ’in yanına gelir)

Veuy-yı nımet-ı âlem bu öyle bir gece ki, N e yolda arz edeyim, kâinât-ı eflâki Bir anda sîne-î şevkinde toplamış.. Belli.. Bu hisse vâhime denmez... Nedir bu bir hayli Hilâli, bedri temaşa bir anda?

S U L T A N A H M ED

Hah, hah, hâl

(İbrahim Pahaya)

Senm Nedimine, hakka ki, yok ne eş, ne behâ.

İB R A H İM P A ŞA

Velıy-yi nimetimin, Padişâh-ı akdesimin Kem ine kullarıyız hep...

S U L T A N A H M ED

Sadakatinden emin Ve her cihetle de memnunum; iktidarın var,

L mûru hiisn-i idaren, kiyasetin derkâr.

N E D İM , kendisine ¡ekerler uzatan kızlara yavana keyifli keyifli

Gönül hep ah-i tahassürle derd-i sine çeker, Bu zehr-ı hıçre ne şerbet ilâç olur, ne şeker.

S U L T A N HAİED, İbrahim Paşaya

Nedim Efend.ye bak, bir çocuk kadar şâtır.

İB R A H İM PA ŞA

Bütün bu neş e, bu şâdî kudûmunuzdandır.

Mana** ilkbahar olan Rebi-üî evvel arabi ayların üçüacüsüdür. Dört mev­ tler hang! birindeki aylarından birine tesadüf edebilir

(42)

39

S U L T A N A H M E D

Asal dirayetinin, sa’yinin neticeleri. Bu mülkü, milleti bir hayli sarsacak seferi Sen işte bertaraf ettin... Bugün bizimle eğer Bütün memâlik-ı mahrûsa bayram etse değer.

(N edim ’e bakarak)

Nedim Efendi serâzâd-ı gam mıdır şimdi?

N E D İM

Efendimiz gama ferman buyurmamış mı idi?

(Padişahın bir beytini şairane bir edâ ile had eder) .

' Bİ2 saadetle Neşâtâbâd’ı etdik çün makar" Sana da, ey gam, adem âbâda lâzımdır sefer

S U L T A N A H M E D , memnun ve mütebess'ım kendi cariyelerinden birine

Seher bu şâir-i hazırcevaba bir mey sun.

(N edim cariyenin getirdiği kadehi alıp ayağa kalkarak vb Padişaha bakrp bay eğerek içtikten sonra)

Cihanda satvetiniz, sânınız mezid olsun.

S U L T A N A H M ED , İbrahim Paçaya

Bu n eşe bezmine doymam, fakat vakit geçtir, Emir verin gidelim...

(İbrahim Paya yerinden kalkıp lâzım gelenlere hazırlık için işaretlerle emirler verdikten sonra Padişaha kalkdığında

hizmet etmek üzere yanma gelince, Padişah bir cariyeye)

Haydi üç piyâle getir.

(Cariye altın tepsiyle konulmuş çeşit çeşit kadehlerle gelince yerinden kalkıp birini kendisi alır. İbrahim Paşa İle N ed im ’e de ötekileri almaları için başiyle işaret eder. Onlar da kadehleri alırlar.. Padişah N edim 'e)

Nedim Efendiye bilmem ki sormanın yeri mi: Semâ perisi mı dilber, yerin melekleri mi?

N E D İM

(43)

40

S U L T A N A H M ED

O halde içmeliyiz, vakti boş geçirmemeli, için, güzellik için, şi'r için, mahabbet için,

(K adehini havaya kaldırarak)

Şu bir kadehte gelip gizlenen baharı için.

(içerler... İbrahim Paçaya)

Kızımla sen yarın akşam gelirsiniz...

İB R A H İM P A ŞA

Veliy-yi Nimetimin, Padişahımın...

Ferman

S U L T A N A H M E D

N e zaman Gelirsiniz? Biraz erken gelin de ailece

Ve hoşça eğleniriz.

İB R A H İM PA ŞA

Çok yoruldunuz bu gece.

S U L T A N A H M E D

Hayır yorulmadım asla, ve pek de memnunum.

(İbrahim Paya tazim ile eğilir... Yürümeye başlarlar. Padişahı t e yy t’ eden kalabalık arasında N edim ’e y aklayarak bayiyle re biraz lâtife te serzenişle iyar et eden Dilsitân'a)

N E D İM

Seninleyim, şeninim, hep senin, senin kulunum. P e r d e k a p a n ı r .

(44)

D Ö R D Ü N C Ü PERDE

Sahne: İbrahim Paşanın Beşiktaş’taki Ferahâbâd kasrında nefis ve çok

kıymetle eşya ile dolu ve bediî bir zevk ile döşenmiş salon. Marmaraya ve Üsküdardan Beylerbeyine kadar Boğaz’in Anadolu kıyılarına bakan iki büyük pencere... Biri selâmlık sofasına, biri hareme giden mâbeyn odasına açılır, ikişer kanadlı ik i büyük kapı... İbrahim Paşa m ükellef ve her tarafına ipek kaplı kuş tüyü yastıklar konulmuş bir sedirde. Sedirin yanında bir küçük masa... Sırma işlemeli nefti diz örtüsü ipek seccade üzetine kaymış. Dilsitan salonun ortalarına doğru ayakta el kavuşturmuş durur.

B İR lN C t M ECLİS

İbrahim Paşa, Dilsitan

İB R A H İM P A ŞA , başı biraz öne eğilmiş, bir müddet dalgın.. Sonra Dilsitân’a bakarak

Nedîm Efendi henüz gelmemiş mi? Sor bildir.

(Dilsitan bir harem ağası gönderip sordurmak için mâbeyn kapısından çıkar).

ÎK lN C İ M ECLİS

Paşa yalnız

Yeter, zavallılar artık murada ermelidir. Hayâl-i şâiri, hicran büyütmüş olsa bile, Seven gönüllere elbette sonra hir hacle Mukadder olmalı... Ah ey güzellik, ey gençlik. Değil Vezîr-i zaman ben de bir diyara melik, Bugün bütün kürenin Padişahı olsam da Bir an o çağlara dönmek, kavuşmak uğrunda Düşünmeden hep o simanı ben feda ederim.

(İçini çekerek)

(45)

Nasıl saadet, ilâhı ne haz, ne nimettir!. O yaşta kuş tüyü yastıktı bir kütük... Şimdi?

(E lim etrafındaki yastıkların üstünde gezdirerek)

Butun bu şeyler ipek, tüy.. Fakat ne olsa katı,

( Odadaki e ¡yaya işaretle)

Hayatın işte bu dârâtı, ıhtişâmâtı Abesmiş ah!..

(Dilsitân girer)

Ü Ç Ü N C Ü M ECLİS

İbrahim Paşa, Dilsitân D İL S İT Â N

Henüz gelmemiş..

İB R H İM P A Ş A , istiğrakından uyanarak

Efendim?., K im ?

D İL S İT Â N

Nedim Efendiyi sormuştunuz..

İB R A H İM PA ŞA , bir iki saniye sükûttan sonra cali bir hiddetle

Nedir bu Nedim ?

■Ne nazlı şe y ?

(Dilsitân tagayyur edip önüne bakar.. Para değiştirerek )

N e o benzin sarardı..

( D il < ilân vaziyetim muhafaza eder).

„ Susmasan a!

(Dilsitân Paşaya çekingen ve hüzünlü bir nazarla Paşa içinden)

Bu kız bugün bana pek başka, büsbütün hasnâ Götündü... Sanki benim cariyem değilmiş de Henüz satılmaya gelmiş... Bugün bu Nahide Nedim Efendi inan ben de Müşteriyim...

(Dilsitân a)

K ız !

tavrım

(46)

(Dilsıtân ürkek bir nazarla bakar.- Paşa yine içinden)

Güzel, güzel. Hele gözler nasıl, nasıl mûkrz!

(C ebren)

Uzakta durma yakın gel... Biraz seninle bugün Konuşmak istiyorum...

( Dilsıtân birkaç adım ilerler)

Nen var öyle? Pek düşkün V e sanki hasta, evet hastasın...

D İL S İT Â N

Hayır hiç bir...

İB R A H İM PA ŞA

Bırak telâşı...Meramım hekimlik etmektir. Melal içinde, hayalât içinde pûyansın..

(Dilsıtân ihtiyarsız gülümser).

Dudakların gülüyorken de sanki giryansın.. O şûleden yaratılmış lisan olan gözler, Kızım, gönüldeki esrarı fâş eder, söyler.

(Dilsıtân Paçaya bakar)

Nazarların ne kadar hüzn içinde! Bir sisli Sabahı andırıyor, çok kederlisin, belli.

(Dilsıtân b-ı suretle bilâbedilmekten (açkın)

Aman kerem buyurun...

İB R A H İM P A ŞA

Korkma, sevmek asla bir Cürüm değil, hayır asla... O bir ibadettir.

Seven yüreklere gıptayla, bir de hürmetle Bakıp düşünmeliyiz...

D İL S İT Â N

Lütfedin...

İB R A H İM P A ŞA

Çocuk, dinle... Başımda gaileler vardı, çok büyük... Birden

İçimde sanki doğan bir hayırlı fıkr ile ben Ferahladım çocuğum... Bilmem anladın mı?

(47)

D İL S İT Â N

Hajrır Veliy-yi nimetimiz...

( Harem ağası bir kâğıt getirip Pahaya takdim eder. Kâğıda göz gezdirdikten sonra ayağa)

Haydi git Nedim ’i çağır, Nedim E fen diyi yalnız...

( Harem ağası çıkar, Dilsitân da çekilmek islerken)

Çekilme, bekle biraz.

Benim yanımda meziyyet, emek heba olmaz... Senin de çok hünerin, hayli hizmetin vardır, V e terbiyenle hisapsız meziyyetin vardır. Sen artık işte benim cariyem değil, hürsün...

(A zad kâğıdını masanın üstünden alıp Dilsitân'a uzatır. Dilsitân kâğıdı aldıktan sonra Patayı etekler).

Uzak bir ufka bakan sisli gözlerin gülsün... N edim ’e en büyük ihsan ve iltifatım da Bu izdivaç olacak...

(Dilsitân mabcub, gözlerini indirir).

Şairin hayatında Bir itilâ da olur belki... işte evlâdım Hakikaten bu kararımla şimdi pek şâdırn.

(N edim odaya girer ve Paçanın yanına giderek tazim vâsime sini ifâ ed er).

D Ö R D Ü N C Ü M ECLtS

İbrahim Paça, N edim , Dilsitân İB R A H İM PA ŞA

G el ey Nedîm-i hezâr âşinâ...

(Dilsitân’a bakarak)

mı, yoksa ona G ü l âşinâ mı desem?

(Dilsitân banttı eğerek m es" ut bir tebessümü gizlemek ister). N E D İM , biraz mütehayyir

(48)

45

Hepsi câmi-i mânâ Bir iltifât-ı veiîrânedir ki dirine

Bu abd-i asdakt hakkında bezi edildi yine.

İB R A H İM P A ŞA

Dışarda çok mu müsafir? Yabancı var m ı?

N E D İM

Hayır, Beş altı bende ve Hâmi’i Amidî vardır...

Demin efeııoime arz ettim, istiyor ki bugün Huzûr-i Sadı-i maâli neşûra yüz sürsün...

İB R A H İM P A Ş A

( Oturmasını işaret ederek ve gülüm siyerek)

Edîb olanlara dîvânımız değil mi açık

N E D İM

N e şüphe!..

İB R A H İM P A ŞA

İsteriz, ancak seninle ben azacık Konuşmak istiyorum... Hiç görünmedin neye dün ?

N E D İM

Zebûn-i âteş-ı hummâ idim...

İB R A H İM P A ŞA

N e düş gördün?

(N edim düşünür gibi durur, sonra boynunu

bükerek

dudaklarının bir iltivastyla bir şey hatırlamadığını

imâ eder).

Senin hisâbına bir dilsitanla, ey şâir, Biraz muaşaka ettim...

N E D İM

Hayır alâmetidir.

İB R A H İM P A ŞA

Evet hayırsa da rüya değil hakikattir,

(49)

Bu diirübâ sana menkûha-i tabiattir. Yakın gelin bakayım...

(N edim ile Dilsitân Pafaya doğru huyu ile iterler... Pay> yerinden kalkarak ikisinin birer elini tutup birle ¡d ırir).

İŞte hoş, güzel bir gün. Veliy-yi nimete arzeylerim; yalanda düğün

Ve hem de Şaire şâyeste bir düğün yapılır.

(İk isi de Sadrtâzam’ı eteklerler-).

NEDİM

■ Nedim o kendi kulun, abd-i c ansı pirindir,

Veliy-yi nîmet-ıi ruhumsun ey revân-i cihan. Başında vahdet-ü samt ağiıyan mezarımdan Tesadüfen bile geçsen, onun gûbârından, Bütün vücudümün eczâ-yi târümânndan Sadây-i minnet-ü şükran çıkar..

İB R A H İM PA ŞA

Muammer olun, Müreffehen yaşayın, daima beraber olun.

Bu bitti... Şimdi de Hâmî-i Amidî'yi getir. l .

(N edim selâmlık, Dilsitân rnabeyn kapı undan çıkar).

B E Ş lN C t M ECLİS

İbrahim Paya yalnız.. Bir müddet düyündükden sonra

Bugün bu memleketin değerli bir şairidir. Diyârıbekre diyâr-i fikr, diyâr-i şiir Desem müb.Jâğa olmaz... Feyizli bir yerdir.

(Selâm lık kapısının büyük kanadlartndan birini bir harem ağası açar., ö n d e Hâmi: bir iki ayak gerisinde Nedim girerler).

A L T IN C I M ECLİS

tbraihm Paya, Hâini, Nedim N E D İM , H am i'yi takdim He Lütfen kitabın sonundaki notlara bakılsın.

Referanslar

Benzer Belgeler

Arsanın bu cihetine tesadüf eden Dikmen caddesi üzerinde şehir plânına göre yeşillik olarak terkedilen saha mektebin umumi antresi önünde ufak bir meydan vücude

Her bir dairede bir antre ile geçilen genişçe bir hol etra- fında salon, yemek odası, 2 yatak odası, banyo, mutfak, helâ ve sandık odası yapılmıştır.. Plân taksimatında

Duyarlı (Analitik) Ortalamalar Aritmetik Ortalama Geometrik Ortalama Harmonik Ortalama Kareli Ortalama Tartılı Ortalama...

Duyarlı Olmayan (Analitik Olmayan) Ortalamalar Medyan (Ortanca)   Mod Kantiller Düzeltilmiş Ortalama Kırpılmış

Seride önceden belirlenen bir yüzde kadar veri atılmasıyla elde edilen yeni veriye aritmatik.

Meşrutiyeti müteakip Evkaf nezareti inşa- at ve tamirat müdiriyet ve ser mimarlığına tayin olunan mimar Kemalettin, 1 nisan 335' tarihine kadar d e v a m eden memuriyeti

Bu çalışmanın amacı beton malzeme göçmesinde dağılı çatlakların doğurduğu boyut etkisinin gösterilmesi ve uygulanan yükleme durumu ve eleman geometrisine bağlı

Duvarlar kârgif, döşeme betondur Bu proje da- ha ziyade bahçe içerisinde ve sayfiyelik bir mev- kide olduğu için dört tarafı açık olarak pancor- lu pencereler açılmış,