• Sonuç bulunamadı

Sen Benim. Holly Bourne

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sen Benim. Holly Bourne"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Köksal Şaka Sibel Erdal

Handan Sağlanmak Elif Bıçaklar Anıl Zorba 978-605-5034-17-7 32378

2014-2015 Şubat 2016 Aralık 2016 Orient Basım Başakşehir / İstanbul Tel: 0212 549 65 85 35724

Sen Benim

H olly B ourne

(2)

Ruh ikizi kavramı inandığım bir şey değildi önceden.

Hollywood’a özgü bir kelime, aşk romanlarını ve filmlerini pazarlamak için kullanılan bir uydurmaydı sadece.

Bana göre aşk, çaresiz bir hayal gücü ile doğan ve tüm dünyaya yayılan bir saplantıdan ibaretti. İnsanlar; aşk, ro- mantizm, ruh ikizini bulmak ve diğer tüm o saçma şeyle- ri koyabilirdi adına. Peki ben ne düşünüyordum? Benim zihnimde aşk; bir çeşit ‘sonsuza–dek–mutlu’ kandırmacası içinde, insanın yalnız kalma korkusuyla savaşmak için ken- di kendine yarattığı bir şeydi. Hormonlar, biyoloji ve kim- yadan ibaretti.

Elbette kendisi âşık olmadan önce hep böyle alaycı olur insan…

Sorun şuydu ki Hollywood da, Stephenie Meyer de, ro- mantik tarzda kitaplar basan yayınevleri de haklıydı; ruh ikizi diye bir şey gerçekten vardı.

Anlamadıkları şeyse şuydu: Ruh ikizinizi bulmak yıkım demek olabilirdi bazen.

(3)

M

Güneşin doğuşuyla diğer günlerden farksız bir gün baş- lamıştı yine.

Sanırım ne zaman birinin başına olağanüstü bir durum gelecek olsa o gün, hep huzursuzca uyanmakla başlar. Bu ister bir ölüm kalım tecrübesi olsun ister ömrünüzün geri kalanını geçirmek istediğiniz insanla tanışmanız… Hepsi güneşin doğuşu, saatinizin alarmının çalışı ve o huzursuz- lukla yorganın altından çıkışınızla başlar. Ne sıkıcı. Ne sı- radan.

Hayatımın değiştiği gün de pek farklı değildi.

Tek kişilik yatağımda, pikenin altında, perdelerimden süzülüp bacaklarıma düşen güneş ışığına bakarak açtım gözlerimi. Bu sırada nefes egzersizlerime de başlamıştım.

Ellerimi karnımın altına yerleştirerek her nefeste nasıl da şişip indiğine odaklandım. On dakika boyunca bunu tek- rarladım.

Günlerden cumartesiydi ve hiçbir işim olmadığı için as- lında hemen kalkmam gerekmiyordu. Ama kalkıp perde-

(4)

H

olly

B

ourne

leri sonuna kadar açtım ve gün ışığı bir anda odamın her köşesini doldurdu. Sonra pencerenin önündeki boşluğa oturup bacaklarımı toplayarak dışarıya bakmaya başladım.

Adım Poppy Lawson ve yaşadığım yeri sevmiyorum.

On yedi yaşında olup yaşadığınız yeri sevmemek tam bir ergen klişesi olsa da gerçek bu. Aslında benim hayatımın sıradan olmayan hiçbir yanı yok.

Londra’ya kısa bir gidiş geliş mesafesindeki küçük bir kasabada yaşıyorum. Burada her sabah saat tam altı buçuk- ta, takım elbiseli erkekler düzgün bir sıra hâlinde tren is- tasyonuna doğru yola çıkarlar. Eşleriyse evde kalıp çocuk- larını özel okullarına göndermek üzere hazırlığa girişirler.

Kâseler dolusu organik gevrek yendikten sonra da okula gitmek üzere dört çarpı dörtlerine binerler. Burası, her evin bir ön bahçesi olan; herkesin sizi, sizin de herkesi tanıdı- ğınız mekânlara sahip bir yerdir. Tüm ailenin başarısı, sa- dece çocuklarının lakros oyunundaki başarılarıyla ölçülü- yormuşçasına bir dünya sosyal aktiviteye zorlandığınız bir kasabadır. Kısacası tam anlamıyla kocaman bir klişedir ve ben de bundan nefret ediyorum. Ama sanırım bu durum da oldukça tahmin edilebilir bir klişeden başka bir şey değil.

Düşüncelerim çalan cep telefonumun sesiyle bir anda bölündü. Ekrana bakıp gülümsedim. Arayan Lizzie’ydi.

“Saat ne kadar erken farkında mısın? Hâlâ uyuyor olabi- lirdim,” dedim telefonu açıp.

“Kapa çeneni. Saat on buçuk oldu ve benim sana verecek haberlerim var.”

“Pekâlâ, dökül o hâlde.” Bacaklarımı pencerenin önün- de uzattım.

(5)

Sen Benim

“Bu geceyle ilgili... Muhteşem olacak.”

Lizzie, olayları abartmaya bayılırdı. Hedefi bir gazeteci olmak olduğundan zamanının çoğunu buna hazırlanarak geçiriyordu. Arkadaş grupları arasında dedikodu transfe- rini gerçekleştirir, en sıkıcı ev partisini bile ertesi gün il- ginçleştirebilirdi. Ve elbette herkes hakkında ansiklopedik bilgiye sahipti. Sır saklamasının fiziksel olarak imkânsız olduğunu öğrenmiş olsam da yine de onu seviyordum. Bu- rayı ve yaşamlarımızı daha heyecanlı gösteriyordu. Mono- tonluğa renk katıyordu.

Bir iç çektim.

“Lizzie alt tarafı sıradan bir konser, ne olabilir ki?” diye sordum. “Ah, hayır, dur tahmin edeyim. Yoksa arkadaşla- rımızdan birinin ne uzar ne kısalır müzik grubu bir albüm anlaşması mı imzalamış?” Alaycı sesim evde yankılanıyor- du. “İnanmıyorum. Bu bir mucize!”

Güldü. “Hayır, elbette öyle bir şey olmadı.” Duraksadı ve az önceki tepkimi düşünerek devam etti: “Ama bu gece yeni bir grup sahne alacak ve herkes inanılmaz oldukları- nı söylüyor. Grubun adı Growing Pains. Baş gitaristin çok yakışıklı olduğunu duymuştum. Ayrıca bir plak şirketi de onlarla ilgileniyormuş.”

Yeniden bir iç çektim.

“Cidden.”

“Lizzie, ne kadar zamandır grup konserlerine gidiyo- ruz seninle? İki yıl mı? Kendileriyle ilgilenen plak şirketleri olduğunu söyleyen kaç erkek grubuyla tanıştık? Ve lütfen bana söyler misin bunlardan kaçı gerçek bir anlaşma imza- layabildi? Bunun yerine hepsi büyüyüp üniversiteye gide-

(6)

H

olly

B

ourne

rek işletme okur ve sonrasında da babalarının şirketlerinde çalışmayacaklarmış gibi bir yıl boşluk bıraktıktan sonra, senelik 32.000 sterline orada bir işe girerler.” Bacaklarımı yeniden toplayarak hızlı bir nefes aldım. “Ve orta yaşlı ol- duklarında da yemek partilerindeki süslü arkadaşlarına birer ‘rock yıldızı’ olarak geçirdikleri ‘çılgın’ gençliklerini anlatıp övünürler.”

Şimdi iç çekme sırası Lizzie’deydi. “Tanrım sen perişan bir hâldesin.”

Sanki beni görecekmiş gibi telefonda omuzlarımı silk- tim. “Gerçekleri söylüyorum Lizzie.”

“Tamam. Neyse unutalım şu başarısız grupları. Şim- di, ben–her–şeyi–herkesten–iyi–bilirim tavrını bırak da en azından şu fit gitaristi anlatmama izin ver.”

Güldüm. “Buna izin verebilirim bak.”

Birkaç dakika daha konuşup telefonu kapattığımda ken- dimi daha mutlu hissediyordum. Evet, belki de sosyal ya- şantımın en ilginç olayı olmayacaktı. Ama yine de bir cu- martesi gecesi, pizza söyleyip kötü bir film izlemekten ve pek de havalı olmayan hâlim içinde boğulmaktan çok daha eğlenceli bir şeydi. Ani bir enerji patlaması ile pencerenin önünden sıçrayıp kalktım ve kahvaltımı etmek için aşağı indim.

Mutfağa girdiğim sırada annem çay yapıyordu. Suratını asarak mutfak dolaplarına bakmaya başladı sonra. İki yıl- dır babamı tadilat konusunda sıkıştırıyordu ama babam, mutfak dolabı kadar saçma bir şeye para harcamayı redde- diyordu.

“Günaydın,” dedi annem, gözlerini dolaplardan ayıra-

Referanslar

Benzer Belgeler

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ali Aybar, Avusturya Kültür Ataşesi Prof, mazından sonra Üsküdar Mezarlığı'nda toprağa verildi.. Kassper, Avni Arbaş gibi kültür ve sanat yaşamımızda

Cemaati tarafından “Papa Eftim” olarak sıfatlandırılan Türk Ortodoks Patriği liırgut Erenerol’un cenaze töreni Galata Pahaiya Merkez Türk Ortodoks

FOSAMAX tablets - 福善美 錠 [ 發表藥師 ] :朱仲安 藥師 [ 發布日期 ] :2003/9/15. FOSAMAX(alendronate sodium)為

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil