• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de yerleşme düzenlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de yerleşme düzenlenmesi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye'de

yerleşme

düzenlenmesi

Prag şehrinde toplanan IX. Dünya Mi-marlar Birliği Kongresi (U.Î.A.) «TEMA» sı «MİMARÎ ve BEŞERÎ ORTAM» olarak ka-bul edilmiş idi.

Konulara göre Kongre esnasında Oda-mız adına gönderilen beş resmî tebliğ ile şahıslar tarafından gönderilen üç ayrı tebliğ-lerdeki fikirler, kürsüden savunulmuş, takdir toplamış ve I. ile 4. konu müzakerelerin- ka-rarların özetlenmsei ve nihaî redaksiyonu için temsilcilerimiz görevlendirilmiştir.

Görüşülen konular ve konuşmacılarımız: Konu I — TÜRKİYE'DE YERLEŞME DÜZENLENMESİ ORGANİZASYONU

Konuşmacı; ERTUĞRUL MENTEŞE (Büyük İstanbul Nâzım Plan Bürosun-dan)

Konu II — TARİHÎ VARLIK ve MO-DERN DÜNYA

(İki tebliğ gönderilmiştir.)

Konu m — KONUT ve ÇEVRESİ Konuşmacı: Asst. Prof. EKMEL DERYA (O. Doğu T. Üniversiteden)

Konu IV — SANAYİ ve ÇALIŞMA ORTAMI

Konuşmacı : ERTUĞRUL MENTEŞE (Büyük İstanbul Nâzım Plan Bürosun-dan)

Konu V — İNSAN VE ARAZİ Konuşmacı : Asst. Prof. ORHAN ÖZ-GÜNER

(Orta Doğu T. Üniversiteden) Çok ilgi çekici ve tartışmalı geçen mü-zakereler sonucunda 72 devletin mimarî te-şekküllerinin etüdlerinden çıkan nihaî karar-lardan makineleşmiş devrimizde, maddiyatın hakim olduğu dünyamızda insanların daha rahat yaşamalarını teminen ileri sürülen meslekî Kongre fikirlerinden faydalanılma-sını candan temenni ederken, Kongre sual-lerini cevaplandıran meslekdaşımız Ertuğrul Menteşe'nin tebliğini bilgilerinize sunuyoruz. Konu I — YERLEŞME DÜZENLEN-MESİ ORGANİZASYONU

Kongre sualleri:

I — 1) Ülkenizin bütünü veya kısmı için hazırlanmış düşünülmüş yeni şehir ku-ruluş etüdleri, insan topluluklarına yararlı olabilecek sanayi mesken ve dinlenme ihti-yaçlarını yeşil sahaları da ihtiva eden Deri plan tasavvurlarınız var mıdır?

Varsa bu tasavvurlarınızda ulaşım problemine ne derece kıymet verdiniz? Sizce

bu konuda en elverişli çareler neler olabilir? I — 2) Şehirlerin optimum ölçüleri hak-kında ve bilhassa büyük şehirlerinizin sizin ülkeniz özel şartları, içinde daha da büyü-meleri uygun düşer mi? Zaman ekonomi mefhumunu şehirleriniz organizasyonları sırasında ve genel olarak yurt çapındaki yer-leşme problemlerinizde ne derece önem ver-diniz ve bu problem nasıl ele alındı?

I — 3) Millî ekonominiz ve mevzuatı-nızda henüz layıkıyle ele alınamamış ve fa-kat ülke yerleşme dokusunun düzenlenebil-mesi için hatalı şehir kuruluşlarınızın lü-zumlu ıslahı veya yeniden kurulacak şehir-lerinizin istenen gayeye ulaşabilmesi için alınması zorunluğu bulduğunuz çareler veya düzeltilmesi gereken mevzuat nedir?

CEVAP: TÜRKİYE'DE YERLEŞME DÜZENLENMESİ Ertuğrul Menteşe D.P.L.G. Y. Mimar - Şehirci GİRİŞ:

Makine devrinden evvelki tarihlerde Türkler sosyal yapılarını nizamlamakta dai-ma üstün kabiliyet göstermişlerdi.

Tabiat imkâlarını en iyi şekilde değer-lendirerek toplulukların yaşayacağı yerleri seçmesini bilmek, bu yerleri, çevre ile tam bir ahenk kurmak suretiyle, tesis edebilmek Türkler'e has bir maharettir.

Bu sayededir ki Türk halkı vâsi toprak-larına bağlı mütecanis bir kitle olarak asır-lar boyunca da vatanperverliği ile hür ola-rak yaşayabilmişlerdir. 1300 senesinden itiba-ren Osmanlı İmparatorluğunun yıldırım süra-tiyle Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarına ya-yılarak o ülkelerde altı asır boyunca idare-sini idame ettirebilmesi Türk toplumunun, yukarıda bahis ettiğimiz teşkilatlanma kabi-liyetinin ve yerleşme düzenindeki bilgisinin neticesine bağlanabilir.

1954'de Atina'da yapılan Beynelmilel bir mimarî kongreye sunulan «Balkan mem-leketlerinde tradisyonel mimarî ve günün mimarisi için alınabilecek örnekler» başlığı altındaki Yugoslav mimar Olivier Miniç'in Sırbistan'da tatbik edilen Türk tarzı

mima-o

risini ve şehir kurma prensiplerini öven ve ekte sunulan raporunun bazı kısımları yuka-rıda söylediklerimizi teyit eder mahiyettedir. Anadolu yarımadası ile Trakya'nın bir parçasını ihtiva eden günümüzdeki Türkiye az gelişmiş diğer memleketler gibi kendini bünye itibariyle kuvvetlendirmeğe, ekonomik alanda ziraat üretimini arttırarak ve sanayi-leşmeye çalışmak suretiyle gelişme çabası içindedir.

TÜRKİYE'Yİ PLANLAYABİLMEK YÖNÜNDEN MEVCUT DURUMUN TAHLİLİ:

1 — Memleketimizde yerleşme konu-sunda, toplulukların istikbali köy, kasaba ve şehirlerin, sanayi ve iskân bölgeleri ile din-lenme ve teneffüs sahalarının birbirine olan ilişkilerini tanzim edecek lüzumlu bilgiler ve teşebbüsler mevcuttur.

Araştırmalara esas temel bilgiler; (sene-de bir yapılan nüfus sayımı, ziraat sayımı, sanayi sayımı ile vesair diğer istatistikî bil-giler toplanabilmekte ve bu bilbil-giler Başba-kanlığa bağlı (D.P.T.) teşkilatına ulaştırıl-maktadır. 1963 de uygulanmaya başlayan D.P.T. program hedefleri 1977 ye kadarki arada % 7 bir gelişme hızını sağlamaya ça-lışmaktadır.

Ana stratejisi şöyle özetlenebilir : a) Millî gelirde senelik % 7 bir artışa varmak,

b) Ödemelerin denkleştirilmesi, c) işsizliğin önlenmesi,

d) Bölgeler arası sosyal denge ile ayrı sektörlerde çalışanların kazançlarının ayar-laması. Herkesî yaşanması mümkün bir ha-yat seviyesi temin edilebilmesidir.

Şehirlerin kuruluş ve gelişmelerini eko-nomik donelerin direkt etkilediği kabul edil-diğine göre, şehirlerin istikbali o bölgenin bir unsuru olmaları itibariyle de oraya uygula-nan yatırımlarla çO'k sıkı alakalıdır.

Şehir planlanmasından evvel bölge plan-lamasının zorunluğu idarî makamlarca da benimsenmiş olup, halen de bu yolda hare-ket edilmektedir.

Ekonomik ve teknik raporlar şeklinde hazırlanmış bölge planları; muayyen bir böl-genin özellikleri tahlil edilerek o bölgeye en uygun gelişmenin ne çeşit yatırımlarla

(2)

sağ-lanabileceğini ortaya koyan tavsiyelerden ibarettir. (D.P.T.) ülke çapındaki plan strate-jisine getirilecek yatırım safhaların değişik-likleri için bu bölge planlama detay çalış-malarından da lüzum gördüğü nisbette fay-dalanır.

Gerek bölge planlama etüdlerinin ge-rekse D.P.T. araştırmaları ile yatırımların tevzii için Türkiye 15 bölgeye taksim edil-miştir. İmar ve İskân Bakanlığının bölge planlama ekipleri Birleşmiş Milletler uzman-ları yardımı ile meydana getirdikleri etüdle-rini D.P.T. nezdinde müdafaa ederler; fakat bu temaslar henüz tam arzulanan sıkı işbir-liğine ulaşamamıştır.

Şehir planları D.P.T. ana direktiflerine uyan bölge planı çalışmaları ve verileri çer-çevesi dahilinde etüd edilmekle beraber, böl-genin özelliklerinden ötürü D.P.T. nin kabul ettiği esaslardan bazı inhiraflar olabilmek-tedir.

Şehirlerin büyümeleri, haritadan silin-meleri veya yeniden kurulmaları bölgenin teçhizatlanmasına yarayacak yatırımların uygulanıp uygulanmamasına bağlıdır. Bölge plan etüdleri D.P.T.nin yatırım programları esasına uygun olarak hazırlanmış oldukla-rından, şehir planlaması etüdlerinin de bölge plan esaslarının uygun olarak hazırlanmış ol-masının zorunluğu da açıktır. Böyle de ha-reket edilmektedir.

Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde dahi şehirsel merkezlerin cazibesi veya kır sahalardan göçe sebebiyet vermektedir. Bu-gün dünyanın her tarafında şehirlerin nüfusu gitgide kabarmaktadır. Her çeşit ileri projek-siyonlarda zaman mefhumu ülke planlanma-sında olduğu kadar bölge ve şehir planlan-masında da en önemli faktördür; dolayısıyle ulaşım probleminin iskân mahalleleri ile iş merkezleri veya bölgelerle ithalat ve ih-racat merkezleri arasında halledilmesi üze-rinde titizlikle durulması icap eden mesele-dir.

Bu hususta bilhassa kara, deniz ve de-miryolu uzmanları ile şehirci ve plancıların birlikte netice almaları şarttır. Zira ulaşım ağlarının direkt tesiri altına giren ekonomik ve sosyal kalkınma ve buna ait güzergâh ve şebekeyi kararlaştıran uzmanların toplu-lukların mekân içinde yerleşmelerini temin eden diğer uzmanlar grubu ile (plancılar) sıkı işbirliği yapmaları hali ancak tatmin edici neticeyi verebilir. İleri ulaşım sistemi bölgenin öz?l imkânları ve orada yerleşmiş insan topluluklarının kabiliyetleri tartılarak ayarlanmış olabilmelidir.

k a l p r l a v

YER DÖŞEMELERİ

Düşüncemizi şöylece özetleyebiliriz; eğer nakliye, trafik ve genellikle ulaşım konu-suna giren her hususta (P.T.T. dahil) muva-fık sonuçlar elde etmek isteniyorsa bölgenin kendine has bütün imkânları o mıntıkada yerleşmiş bulunan insan topluluklarının ka-biliyetleri tahlil edilmeli ve ondan sonra ic-raata geçilmelidir. Ancak müsbet neticelere bu suretle varılabilir.

Ulaşım sistemi en ilerlemiş ülkelerde kara ulaşımın, demiryolu ulaşıma birçok se-beplerden tercih edildiğini biliyoruz; dolayı-sıyle bizde de karayolu yatırımlarına daha önem verilmesi doğrudur. Ancak ağır yük ta-şımada çok faydalı olan demiryolunun da ihmal edilmesi doğru olmaz. Tabiîdir ki, bu mülahazalar her memleketin akaryakıt im-kânlarına göre değişebilir (kömür, elektrik enerjisi veya petrol).

Karadeniz, Marmara, Ege ve en işlek deniz ulaşım yolu Akdenizle çevrili Türkiye aynı zamanda deniz ticaret filosu ile liman tesislerine kıymet vermek durumundadır.

Anketin 2 ve 3 üncü suallerinin cevap-larını vermeden evvel Anadolu topraklan hakkında ve Türk halkının meşgul olduğu başlıca iş konularından bahis açmayı faydalı bulmaktayım.

TÜRKİYE'NİN JEOĞRAFÎ ANA BÖLGELERİ — ULAŞIM KOLAYLIK-LARI — ANA İŞTİGAL MEVZUKOLAYLIK-LARI:

Türkiye nüfusu 31.400.000 (1965 sar yımı)

Avrupa ve Asya'yı Karadenizi ayırarak birleştiren Anadolu yarımadası ile Avrupa kıtasında bulunan Trakya'nın doğu kesimin-den ibaret olan Türkiye 767.119 Km2 lik bir

alanı kaplar. Bu yekûn içinden 23485 Km2

lik yer Türkiye'nin Trakya kısmıdır. Şimal-de KaraŞimal-deniz, batıda Ege Şimal-denizi, cenupta Ak-denizle çevrili bulunan Türkiye Avrupa kı-tasında Yunanistan ve Bulgaristan ve Asya kıtasında Sovyet Rusya, İran, Irak ve Suriye ile hemhuduttur. Batıda Balkanlar Türkiye-ye yaklaştıkça alçalırlar, Türk Trakyası de-nizden ortalama 50- 100 m. irtifadadır. Anadoluya gelince, 3 ayrı denizle çevrili bu biivük yarımadada arazi Akdenizden itibaren gerilere doğru tedricen yükselerek ortalama i 000 m. rakımlı Anadolu Yaylası teşkil eder. Bu yükselme şimale doğru devam ede-rek Doğu şimal kesimlerinde 3000 m. lik dağlarla sonuçlanır. Türkiye 7126 km. tûl sahilleriyle arazi teşekkül özelliklerine na-zaran 4 ayrı ana karakterli coğrafik bölgeye ayrılabilir :

I — KARADENİZ BÖLGESİ:

Anadolu Yaylasının şimalde hitam bul-duğu yüksekliklerle Karadeniz arası parça-dır. İklim çok yağışlıdır, ormanlar boldur, ziraate elverişli arazi dardır, nüfus yoğun-luğu fazladır. Entansif ziraat yapılır, başlıca

ziraat çay, tütündür. Hayvancılık ve balıkçı-lık ise çok çalışkan olan halkın başlıca işti-gal ettiği işlerdendir.

II — ANADOLU YAYLASI:

H a — Bu doğu alt kesimde yer yer düzlüklere rastlanabilirse de umumiyetle arazi oldukça arızalıdır. Nüfus azdır, başlıca iştigal mevzuu kuru ziraat ve hayvancılıktır. İklim serttir, kışlar karlı ve uzun sürelidir. Ortalama râkım 2000 m. dir.

II b — 1000 m. ortalama râkım, Göl-ler Bölgesi (Tuzgölü v.s.) en az yağmur gören yerlerdir. Başlıca ürün tahıldır.

II c — Nüfus yoğunluğu az, iklim do-ğunun dağlık bölgesinin tesirinde olup ve aynı zamanda Akdeniz iklimi tesirine de ta-bidir. Yazlar fazlaca sıcak geçer. Kuru zi-raat yapılır, sade vadilerde yaş zizi-raate de imkân vardır.

m — EGE BÖLGESİ ve MARMARA BÖLGESİ:

İkiye ayrılabilir :

III a — Sahiller nisbeten yumuşak ikli-me sahip olduğundan ziraat imkânları deği-şik ve çokçadır. Meyvacılık ve sebzecilik çok elverişlidir. İçerilere doğru iklim sert-leşir. Fakat genellikle ziraî ve sınaî potansi-yeli yüksek olan bir kesimdir.

ffl b — MARMARA BÖLGESİ. Ülke-de en gelişmiş bölgedir, bu bölgeÜlke-de Trakya kesimi Karadeniz ve Ege tesirinde olup, kuru ziraat, hayvancılık az balıkçılıkla iştigal edilir.

IV — AKDENİZ BÖLGESİ:

Kışın yağış vardır. Yazlar kuru geçer. Türkiye'nin narenciye ve sebze bahçesidir. Pamuk üretimi hakim ziraattir. Denize pa-ralel Toros dağları ve ormanları kereste sa-nayiine elverişlidir. Bütün sahil boyu, zen-gin tarihî kalıntıları ile turizme elverişlidir. Sayfiye olarak da ideal yerlerdir. Tarihî ve tabiî zenginlikler namütenahidir. Daha yu-karıda 4 coğrafî kesimde arazi iklim husu-siyetleriyle o kesimlerde yerleşmiş halkın iştigalini kaba taslak sıralamış oluyoruz.

Sanayie gelince :

Karadeniz Bölgesinde (I); Kömür, De-mir - Çelik ve Bakır işletmeleri;

Orta Anadolu bölgesinde (II); Cam, Çi-mento, Giyim eşyası, Askerî malzeme, Harp sanayii, Gıda sanayii, ayrıca (II b) ke-siminde Vagon ve Lokomotif ile (II c) kesi-minde her çeşit imalat ve petrol sanayii var-dır.

Akdeniz bölgesinde ise Petrol rafineleri, krom bulunur.

(3)

EGE VE MARMARA BÖLGESİN-DE ra

Türkiye Sanayiinin % 40'ı İstanbul -İzmit arasında toplanmış bulunmaktadır. (Doğu Marmara) İzmir sanayii ile bu mik-tar % 60'ı geçer.

NAKLİYAT İŞLERİ:

Nakliyat sisteminin, kaliteli olmasının bir ülkenin iç ve dış ticaretini ne kadar etki-lediği izahtan varestedir. Türkiye'deki nakli-yata şöyle bir göz atalım :

DEVLET KARA YOLLARININ BU-GÜNKÜ D U R U M U :

Bayındırlık Bakanlığının bir kolu olan Devlet Kara Yolları Genel Müdürlüğünce kuruluşundan (1948) bu yana 36200 km. lik Devlet Yolu ve 24.000 Km. lik Vilâyet Yolu inşa edilmiş ve bakıma alınmıştır. Devlet Kara Yolları nümune ve modern makinelerle teçhiz edilmiş bir teşkilatımızdır. 43 sene evvel Cumhuriyetin ilanında Türkiye'de an-cak 14.000 Km. kötü vasıfta yollar mev-cuttu.

Köy İşleri Bakanlığı, köy yolları ile meşgul olur. 150.000 Km. köy yolları prog-rama alınmış vaziyettedir. Bu yolların ekse-risi stabilizedir.

Memleketimizde 1000 Km2 ye 79 Km.

yol düşer, 1000 kişiye 2,2 Km. yol düşer. DEVLET DEMİR YOLLARININ DU-RUMU :

Cumhuriyetin ilanında Türkiye'de 4.100 Km. uzunlukta demir yolu hattı mevcuttu. Bu rakam 8000 Km.ye yükselmiştir. 1000 Km2 lik toprak parçası oranında 1 Km.

de-mir yolu ve 10.000 kişiye 2,6 Km. tül dede-mir yolu isabet eder.

DENİZ YOLLARI - LİMANLAR: Karadeniz'de 8 liman inşa edilmiştir. Akdeniz'de 2 liman inşa edilmiştir. Ege'de İzmir limanı inşa edildi. Marmara'da 5 adet

orta çapta liman inşa edilmiş olup ayrıca 4 küçük liman mevcuttur. Bütün bu liman-ların bugün için kapasiteleri altında çalış-makta oldu'clan doğru ise de memleket kal-kınması geliştikçe tam randımanla çalışabile-cekleri de umulur.

İstanbul Limanı (Marmara) — Ana de-niz Akdede-niz nakliyat yolundan uzaklığına rağmen İstanbul Türk limanları arasında bi-rinci gelir. Türkiye'nin en büyük sanayi ve ticaret merkezi İstanbul'dur. Bu belde ayrıca beynelmilel Asya, Avrupa ve şimalde Rusya-nın Akdeniz ticaret yolu kavşağındadır.

İzmir Limanı (Ege) — Orta Anadoluya mahsus ithalat ve bilhassa ziraî ürünlerinin ihracat limanı ve Türkiye'nin de 2 nci lima-nıdır.

Hava Ulaşımı: Beynelmilel hava hatları üzerinde bulunan Yeşilköy (İstanbul) ve Esenboğa (Ankara) alanları en önemli alan-larımızdır. T.H.Y. tayyareleri Frankfurt'a kadar uzanmaktadır. Yakın gelecekte bu du-rumun jet ve turbojet uçakları ile takviye-sinden sonra gelişeceği muhakkaktır.

İç hatlar muntazam işlemekte olup bir-çok şehirler birbiriyle kolayca irtibatlanabil-miştir.

P.T.T. İşleri: Memleket dahilinde 300 milyon mektup teati edilmekte, harice 20 milyon mektup gönderilmektedir. Hariçle 1 milyar telgraf muhaberesi yapılmaktadır. Memlekette radyo adedi 3 milyonu aşar. Ha-len Türkiye'de iki büyük radyo ve lokal kü-çük istasyonlar vardır. Radyo ve televizyon mevzuunun esaslı ele alınarak ıslah ve kuv-vetlendirilmesi gerekmektedir.

ANA İŞ KOLLARINDAKİ İŞ GÜCÜ ORANTILARI İLE KÖYLÜK HALKIN ŞEHİRLERE GÖÇ SEBEPLERİ:

Biraz evvel Türkiye'nin coğrafik ana bölümleriyle toprağını, imkânlarını, ve ula-şım sistemini özetlemeye çalıştık. Sanayi du-rumundan da bir nebze bahis edildi. Şimdi de istatistik! cetveller üzerinde fazla durmadan bazı müşahhas misaller vererek Türkiye'nin

bulunduğu gerçek ekonomik durumu açıkla-maya çalıştıktan sonra bilahare kongre an-ket suallerini cevaplandırmaya çalışalım.

Değişik seneler içerisinde üç ayrı ana çalışma kollarındaki iş gücü cetvelinin tet-kikinde: ı : „ j | l İş Sektörü 1950 1955 1960 a 1 1964 % % % % Tarım (I) 83,7 81 80 75,6 Endüstri (II) 8,3 8,4 9,1 12 Ticaret ve 8,3 9,9 10 12,4 servis (III)

Tarım sektöründe (I) bir azalma, sanayi sektöründe (II) artış ve servis (III) sektö-ründe gene bir yükselme olduğu müşahede edilir.

Bu emareler kalkınma için iyimser işa-retler olarak telâkki edilebilir. Eğer, artış endüstride daha ziyade vuku bulsaydı netice daha da sevindirici olacaktı.

Kır sahalardan göç temayülü: (Push ur-ban area) İngilizlerin tabiriyle Kırsal alan-ların itme olayı sebepleri Türkiye'de toprak-la geçinen 2.600.000 aileden 445.000'i Kara-deniz bölgesindedir, bu bölge toprakları 1.490.000 hektardır, bu topraklar genellikle pek de verimli sayılmaz. Her aileye düşen tarıma elverişli yerler bir dönüm ile 2 hek-tar arası değişir. Doğumlardan ileri gelen arazi taksimi çoğaldıkça topraklar bir aile-nin geçimini karşılayamamaktadır.

Hayatını idame ettirebilmek gayesi yeni iş sahaları aramak mecburiyetini ortaya çı-karınca şehirlere göç hadisesi olagelmekte-dir. Bu olaya Türkiye'nin birçok bölgelerinde rastlanır. Burada anormal bir şehirleşme hadisesiyle karşılaşıyoruz. Nüfus artışımızın % 3 oranda olması topraklardan yeter dere-cede ürün alınamaması iş bulma ümidiyle kırsal bölgelerden şehirlere akımın başka bir sebebini teşkil etmektedir. Bu sebepten do-layı büyük şehirlerimiz kenarında teşekkül eden gecekondu mahalleleri kır sahalardan iş bulmak üzere şehirlere göç eden kişilerin meydana getirdikleri nizamsız yerleşmelerin örnekleridir. Bütün bunlar, ülkemizde mev-cut dengesiz ekonomik durumun birer teza-hürünü teşkil ederler.

İstanbul'da 660 000 kişinin barındığı 120 000 gecekondu, şehir global nüfusunun % 45 ini teşkil eder.

Ankara'da 385 000 kişinin barındığı 70 000 gecekondu, şehir global nüfusun % 59,22 si demektir.

Türkiye'nin kritik ekonomik hali bu du-rumdadır ve bu hastalığın tedavi çareleri plancılardan sorulmaktadır. (Ekonomiciler ve fizikî plancılar).

(4)

frenleye-ÜSTÜN VE RAKİPSİZ l'(\LİTE

nabhaie Ğeramih

FAYANSLARINDA

ceğiz? Önlenmesi lüzumlu mudur, yoksa ile-ride şehirlerde sanayi kollarının gelişeceği güne -kadar bu akın kendi seyrine bırakılmalı mıdır? Bu büyük istifhamlar ve bu problem önünde hükümetler, resmî organlar çaresiz kalmakta ve kesin çözüm yolu bulamamakta-dırlar.

Meselâ İstanbul'a bu şekilde göç eden nisbetler

1950 de % 32,5 iken 1955 de % 43,1

1960 da % 44,5 olmuştur.

landırılan bu oluşlar çığ gibi büyümekte, yayılmakta ve beşerî ortamda bazı zaman sosyal karışıklıklara varan hareketler mey-dana getirmektedir. Bu oluşumlar gelişmiş ülkelerde ve az gelişmiş ülkelerde başka baş-ka şekilde tezahür etmektedir.

Misal, gelişmiş ülkeler için problem, üretimin hızla artmasıyle ortaya çıkan du-rumun ayarlanması mevzuubahis iken Tür-kiye gibi az gelişmiş veya gelişme yoluna girmiş ülkelerde tam aksi bir hal müşahede edilir. Bizim ana davamız, süratli hal bek-leyen konumuz tedricen sanayileşmek duru-muna girmişken kırsal sahalar nüfusunu o kesimlerde iş yaratmak suretiyle yerinde tu-tabilmek, şehirlere olan süratli akımı frenle-yebilmek vs kısmen de tarım sektörü faa-liyetlerini geliştirmek ve dolayısıyle sanayiin daha da gelişme göstereceği bir devreye ka-dar, ziraatle iştigal eden kimselere geçinme imkânlarını yaratmaktır.

Ankara 1950 — % 24,2 1955 — % 28,8

1960 — % 33,2 olmuştur.

SANAYİLEŞME OLAYI KARŞISINDA GELİŞMİŞ VE TÜRKİYE GİBİ GELİŞ-ME YOLUNDA OLAN GELİŞ-MEMLEKETLER ARASINDA MEVCUT FARKLAR : 1960 da 837.580 kişi İstanbul'a

dışarı-dan gelerek yerleşmişlerdir. 439.147 kişi aynı şekilde çoğu kır sahalarından gelmek sure-tiyle Ankara'ya yerleşmiştir. İzmir ve Ada-na'ya gelen göçleri de ilave edersek bu 4 şe-hir için 1.624.564 kişinin doğum yerlerinden uzaklaşarak iş bulmak üzere bu şehirlere gelerek yerleştikleri anlaşılır.

Ana iş kollarındaki iş gücü nisbetleri ile kır sahalardan şehirlere kayan bu nüfu-sun akımı karşılaştırıldığı takdirde, Türki-ye'de şehirleşme olayının anormal olduğu, şehire yeni gelenlerin çoğunun işsiz kaldığı görülür. Nitekim yukarıda gösterilen 1950 ilâ 1964 arasında tarım sektöründe, 4 mil-yon nüfus artışı sebebiyle cüzî azalma ol-duğu halde, sanayi sektöründe az gelişme ve bilhassa servis sektöründe kabarma vardır. Fakat cetvelde gösterilemeyen gizli işsizlik ve parazit faaliyetler de artmıştır.

IX. Beynelmilel Mimarlar Kongresinin 1 numaralı tema sualinin cevabına geçelim.

Mimarî ve Beşerî Ortam Konu I — Yerleşme Düzeni: İçinde bulunduğumuz sanayi devri, dün-yamızı ve bilhassa eski yaşama âdetlerimizi kökünden değiştirmiş olduktan başka her gün karşımıza çıkan yeni icatlar bu değişik-liğin nerede duracağını kestirmemizi imkân-sız kılmaktadır. Medenileşme olarak

vasıf-Kanaatimce ziraî karakterde olan bir ülkenin aniden sanayi bir karaktere ulaşma-sının imkânı yoktur. Sanayi .karaktere ulaş-tıracak muayyen merhalenin zamanının aşıl-ması zorunludur.

Elbette ki bu zaman mefhumu ne ka-dar azaltılabilirse memleket için o derece faydalı olur. Ekonomi hocaları ve kamu oyunda iki ayrı düşünce karşı karşıyadır. Bir taraf ziraî alandaki terakki, ilerlemenin bir tezahürü sayılamaz. Çünkü kalkınmış olan memleketler sanayileri sayesinde o mer-tebeye ulaşmışlardır. Sanayi terakkinin bir ifadesidir. Türkiye'de tarıma elverişli arazi azdır, buna nisbet nüfuz hızla artmaktadır. Tarım ürünlerimizin ihracat oranı gittikçe Jüş:cektir, sanayileşmiş ülkelerin ziraî ürün-leri bizimkilere daima tercih ediliyor. Bu sebeplerle yatırımların daha ziyade sanayi .sektörüne yönetilmesi en doğru harekettir nazariyesini savunurlar.

Aksi tezi tutanlar ise,. Türkiye- nüfusu-nun % 70 den fazlası tarımla iştigal eder ve kazancını geçimini asırlardan beri hep top-raktan temin eder. Millî gelirin çoğunluğu da o sektörden elde edilir. Randıman yeter-siz olduğuna göre yatırımların büyük kısmı bu tarafa tevcih edilmelidir, diye tutturuyor-lar. Ekonomik meseleler branşım olmamakla beraber Türkiye için mantık silsilesi tarım yolunun daha fazla tutulmasını daha doğ-rusu bu yola daha fazla yatırım yapılmasını öngörüyor.

D.P.T. mızın stratejisinde esasen her iki tezden tek taraf için tercih yok. D.P.T. ge-nel prensipler vaz etmekle yetinir, hattâ bu tutumunu her iş sektörünün detaylı tavsiye-lerinde dahi muhafaza etmiştir. Kabullendiği ana prensip geliştirilmesi gereken ve tesbit edilmiş bir üstünlüğü olan kesimlerle de ya-tırımları teksif etmeyip bilakis sosyal adaleti ve ekonomik dengeye varabilmek üzere daha az gelişmiş kesimlere yatırımları tevcih et-mektir. Bilhassa tarım sektöründe çalışanla-rın fert başına gelirini düzeltmek başta gö-rülen planlama amacıdır. (Takriben diğer sektörlere nazaran 1/4 oranda). Bu hareket noktası doğru kabul edildiği takdirde, plan-lamanın hiç olmazsa ilk başlangıç senele-rinde yatırımları tercihli olarak en az geliş-miş bölgelere yani ziraî alanlara yöneltmek mantık icabı oluyor.

ZİRAÎ KARAKTERDE OLAN ÜLKE-MİZİN TARIM SEKTÖRÜNÜN Ö N E M İ :

Birçok mıntıkalarında daha hâlâ orta-çağ usulleriyle işlenen Türkiye topraklarının bir an evvel gerekli alt yapı ve aletlerle teç-hiz edilmesi ve modern usullere kavuşturul-ması, bu sektöre hızla gelişme temin ede-bilecek önceliğinin verilmesi insana doğru geliyor. Genellikle tarımsal karakterde olan ve Fransa'ya nazaran 207 000 Km2 daha

ge-niş topraklara sahip Türkiye'de ancak 50 000 traktör bulunduğu, 10 milyon faal nüfusu-nun tarlada çalıştığı, ihracat mallarının % 70 ini ziraî ürünlerin teşkil ettiği, besin ve gıda sanayiinin asıl memleket ticareti temelini teşkil ettiği hatıra getirilir ve millî gelir he-saplanmasında en ağır basan sektörün tarım sektörü olduğu düşünülürse bu memleketin ekonomisinde tarımın işgal ettiği mevki çok kolaylıkla anlaşılır. Böylelikle devamlı harpler vesair sebeplerle asırlarca ihmale uğ-ramış üstelik de erosion'un keçilerin ve in-sanların tahribine terk edilmiş bu toprakla-rın verimsizliği veya kifayetsizliğinden ba-his etmektense lüzumlu ilmî bakım ve ihti-mamı göstermek herhalde daha makul olur, kanaatindeyim.

Tabiatiyle en kısa zaman içerisinde fert başına düşen millî gelirimizi yükseltmek, hal-kın ve bilhassa köylü halhal-kının satın alma kudretini arttırmak başlıca gaye olmalıdır. Fakat bu hedefe gayri tabiî bir yerleşme ve kırsal sahalar nüfusunun şehirlerin yakınla-rına yerleşmiş fabrikaların etrafını alelacele sarmış ve büyük bir kısmı parazit işler gö-ren ziraatten uzaklaşmış ailelerin durumları ile varılabileceğine hiç inanmıyoruz.

Kırlardan şehirlere göçü faydalı görür gibi olmak, bu oluşu tabiî karşılayarak yatı-rımların en büyük kısmını evvelâ sanayi sektörüne yöneltmek hem kurulu şehirlerin is-tikbali bakımından hem de ekonomimizin ilerisi için faydadan ziyade büyük zararlara

(5)

— 1

•v. ı

Çanakkale Seramik

yol açabileceği düşüncesine sahip olduğumu-zu itiraf etmeliyim.

MEMLEKETİMİZDE BİRÇOK YER-LERDE, AŞAĞI YUKARI TATBİK EDİ-LEN ORTAÇAĞ TARIM SİSTEMİNİN ISLAHI NASIL OLMALI:

Bu ülkenin ekilebiîecek arazisi henüz hiç işlenmemiştir denilebilir. Orta Anadolu-nun bazı kısmalarında topraktan iki senede bir mahsul alınır. Bazı kesimlerinde nüfus lüzumundan fazla yoğunluk arzettiği halde bazı yerlerde ise topraklar terk edilmişe benzer. Bu bakımdan acaba nüfus kayma-larını olduğu gibi serbest ve kendi haline bı-rakmaktansa, bu kaymaları lüzumlu sahalara ve yönlere sevk etmek üzere bir koordinas-yon temin edilemez mi? Ziraî sektörü iş gü-cünün faydalı bölgelere sevk edebilmiş ol-ması daha yerinde olmaz mı?

Bunun ilmî bir şekilde yapılabilmesi evvel emirde haritalar üzerinde bilinen Tür-kiye'nin yer üstü ve yeraltı zenginlikleriyle toprak kaliteleri, tarım sahalarının durumu ve ıslah çareleri tesbit edilir, sulama etüd-leri ve ietüd-leri tasavvurlar belli edilir, ulaşım sistemi incelenir çok dağınık köy yerleşmesi birer ufak merkez etrafında toplanabilme-leriyle sağlanır. Böylelikle teşekkül ettirilen kutuplaşmalar sayesinde müşterek çalışma sisteminin bir benzerine yaklaşılmış olunur, randıman artar.

Bir taraftan bu tatbikat yapılırken diğer taraftan hükümet eliyle buralara getirilen kamu tesisleri ve alt yapı (Enfrastrüktür) sa-yesinde arazilerin nevilerine göre ayarlı ve bilgili, fennî müdahalelerin tahakkuku, kuru ziraat alanları hattâ hiç verimi olmayan yer-ler tedricen yararlı topraklar haline getirile-bilir.

Bir ülkede kalkınma, tarım sektörü el emeğinin azalması ve sanayi sektörü el eme-ğinin çoğalması ile tezahür eder. Fakat memleketimiz buna denk bir durum .arz et-mez. Bizde hasıl olan kırdan şehirlere göç hızla sanayileştiğimizi ifade etmez. Buradaki durum başkadır. Bazı bölgelerde insanlar yığın halinde toplanmış iken, bazı bölgeler ise bomboştur. Anadolu'da binlerce hektar arazi işlenmediği gibi, bazı kesimlerde ise 2 veya 3 senede bir mahsul toplanır.

Hükümetler için problem, kır sahalar-daki toprakları değerlendirmek suretiyle nü-fusu açılan ve yeniden verimli hale getiril-miş ziraî alanlara doğru sevk etmek olma-lıdır. Sosyal ve ekonomik halimiz bunu icap ettirir. Alt yapı, gübreleme ve sair fennî hususlar kolaylıkla hükümetçe temin edile-rek verimsiz topraklar verimli hale

getirile-bilirse, köylü teşvik görür. Kooperatif siste-minin kurulmasıyle bir nevi şehirsel köy merkezleri etrafında toplanmış dağınık küçük köyler halkı zamanla mekanik ziraate ve gübre kullanma usulüne kolayca ayak uy-durabüir.

Böylece modern ziraat sistemine girilmiş olunur. 1963 - 1967 döneminde global yatı-rımlar içinde D.P.T. teşkilâtınca kabul edilen % 17,7 tarım yatırım oranı bu gelişmeye ye-tersizdir. Türk ekonomisinde en önemli yer tutan ziraat sektörünü bu derece küçümse-mek Türkiye'nin hızla ilerlemesine yeterli sa-yılmaz kanısındayız.

YAYGIN GECEKONDU YERLEŞ-MELERİNİN ÖNLENEBİLMESİ ÇARE-LERİ :

Şehirlerin «Maksimum» ölçüleri konu-sunda memleketimiz henüz Garpta görülen büyümelere varmamıştır.

Bir tek şehrimiz İstanbul 2 milyonun üstünde nüfusa sahiptir. 100.000 kişi üstün-de olan şehirlerimiz yekûnu 14 dür. Buna rağmen 20 seneden beri köylük yerlerden, şehirlere görülen akın endişe verici şekilde hızlanmıştır. 1945 den bu yana şehirleşme kırsal duruma nisbet % 12 orandan % 28 orana geçmiştir.

Beledî otoriteler bu. akış önünde çaresiz kalmışlardır ve mevcut mevzuat tatbik edile-memektedir.

Eğer zecrî ve muvafık tedbirler alın-mazsa ileride sosyal ve ekonomik huzursuz-luklarla başbaşa kalınabilir.

Nüfusun % 27,9'u bugün şehirlerde top-lanmıştır. (10.000 kişilik şehirler dahil)

100 000 üstünde şehir adedi 14 50 000 » » » 30 25 000 » » 72 10 000 » » » 148 dir. Şehir kenarlarına kümelenmiş el emeği rezervelerini kullanmak üzere bir yandan ye-ni endüstri sahaları açmak, iştira kabiliyeti temin eden yeni imkânlar bulmak, bölgeler ve millî çapta istihsal pazarları temin etmek problemi kısmen hal edebilir, fakat hastalık membaında yenilmek isteniyorsa evvelâ ziraî bünyemizin ekonomik, sosyal ve fizikî açı-dan mütalâa edilerek reorganize edilmesi her işin başına alınmalıdır. Şehirsel merkezlerin ıslahından evvel ana meselemiz budur. Mem-leket çapında bu etüdlere derhal girişilir ve uygulamaya inançla başlanabilirse, şehirlerin «optimum» ölçü işi kolaylıkla çözümlenir.

Ancak bu şartlar tahakkuk ettiği tak-dirde köylük yerlerden en fakir tabakaların bulunduğu şehir varoşlarına sel gibi akan bu cereyanın kökü kurutulabilir. Bu sayede

tarihî şehirlerimizin gitgide karakterinin yok olması, bir yerde halk yığınlarının anarşik şekilde yerleşmeleri durumu önlenebilir, ka-naatindeyim.

ŞEHİR YERLEŞMELERİNDEN EV-VEL KIRSAL YERLEŞMELERE ÖNEM VERİLMESİ FİZİKÎ YERLEŞMENİN SOSYAL AÇIDAN DÜŞÜNÜLMESİ ZO-RUNLUĞU:

İddiamız genellikle «homogene» karak-terde bir ziraî sistemi olan memleketimizin evvelâ kırsal alanlarının yerleşme düzeninin halli gerekir. Bu prensipten, hareket edil-diği takdirde, Türkiye'nin 4 ana geografik bölgeleri meseleleri de bilindiği anda bu bil-gilerin ışığı altında .kısım kısım 15 bölgenin önem sırasına göre etüd ve yatırımlarına girişilir. Sosyal ve ekonomik denge tedricen ileri senelere intikal ederek gelişir. Evvelâ tarım verimli hale getirilir, o sektöre daha büyük önem verilir de sanayi sektörüne de bir yandan ülke ekonomisinin lüzum göster-diği derece ve nisbette hız verdirilebilirse daha da isabetli hareket edilmiş olunur.

Devlet Planlama Teşkilâtı bu realiteleri görerek kendine bir yön verebilirse, sırf eko-nomik dar ölçüleri içinde kalmayıp ufkunu genişleterek planlamanın fizikî açısını enomik hesaplarla meze edebilirse, halkın ko-layca inanacağı, benimseyeceği bir planlama devresine girilmiş olunur.

Zaman akıp geçiyor hadiseler birbirini kovalıyor, hayat şartlan mütemadiyen deği-şerek alıştığımız nizamdan vaz geçmemizi zorlayan birçok faktörler yaratıyor. İnsan-larda istikbal hakkında ümitsizlik yaratıl-ması istenmiyorsa her sahadan ilim adamları ve plancılar hükümetlerle el ele vererek doğru çözümleri bulmak zorundadırlar. Bu istikamette yapılacak müşterek etüdlerde mimar ve şehircilerin rolü ön plana alınma-lıdır.

Şehirlerden evvel ülke fizikî planla-ması ele alınsın dediğimiz vakit, Türkiye'yi D.P.T. ce taksimi yapılmış 15 ayrı bölgenin, Bölge planlama hazırlıkları ikmal edildikten sonra kalkınmaya lüzumlu yatırımlara geçil-sin demek istemiyoruz. Böyle bir düşüncenin tatbikî kıymeti olamaz. Bütün bölgelerin ayrı etüdü uzun senelere muhtaçtır ve hadiseler ve türlü faktörler etüdler bitinceye kadar cephe değiştirir ve yeniden bir etüd mevzuu ortaya çıkarak işi fasit daire şekline sokar.

Düşüncelerimizi özetlersek Türkiye'nin kalkınma planı ana coğrafî ayırımlarında mevcut bütün tahmin ve imkânların ortaya konulması, bu imkânları değerlendirecek olan insan gücü ve el emeğine yepyeni fizikî, ekonomik ve sosyal bir bünye verilmesi, köylük yerlerde halkın eğitimi, bölge ile kır-sal yerlerde şehirsel merkezlerin

(6)

irtibatlan-dırılması suretiyle kalkınması daha hızlı ta-hakkuku mümkün olur diyebiliriz.

ÜLKE YE BÖLGE YERLEŞME PRENSİPLERİ BİLİNİRSE BOZULMUŞ ŞEHİR YERLEŞME DÜZENİ NASIL ISLAH EDİLMELİDİR:

Şimdi günümüzde münakaşa konusu olan şehirlerin «optimum» ölçümleri mesele-sine geçelim. Şehirler iddia edildiği gibi eko-nominin icabı namütenahi büyüyebilmeli mi? Yoksa müstakilen kendi bünyesinde işler halde birer biolojik bütün olarak parçalanıp kalmalı mıdır? Daha yukarıda Türk şehirle-rinin süratle ve nizamsız olarak büyüdükle-rini gördük. Sebepleri de az çok açıklanmış oldu. Bu durumda Türkiye için ana çözüm noktası şu anlarda şehirlere gelen bu akını, kır mıntıkalarında iş sahaları açmakla, oraya çekerek hiç olmazsa akımı durdurmak müm-kün görünüyor. Gecekonduların 1945 den beri bu yana şehrin «rezerv» sahalarını işgal etmek suretiyle İstanbul şehrini nasıl bir çıkmaza soktuğunu sanayi ve çalışma ortamı rapc-runda geniş bir şekilde anlatmıştım.

Durum Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi şehirlerimiz için aynı tehlike arz ediyor. Vaziyet bu başıboşlukta devam ederse, yer-leşme düzeni diye bu şehirlerimizde bir şey kalmayacaktır. Ekli krokilerde bu şehirlere oranla müsaadesiz yerleşmelerin ne şekilde yapıldığı açıkça görülmektedir. Bu durumda, en uygun şehir büyüklüğü hususunda düşün-ceniz nedir sualine karşılık vereceğimiz ce-vap: Şehirlere gelen bu akını durdurmak bi-zim baş meselemizdir - olarak cevaplandırı-labilir. Zira günün «theorique» yerleşme mü-nakaşalarından başka en fazla ilgi duyduğu-muz problem el'an budur. Dünyada cereyan eden şehircilik tezlerinden birini müdafaa etmektense bu probleme çare bulmak bizim için en can alıcı noktadır. Şehirlerimizi bu nizamsız yerleşmelerden koruyabilmek için evvelâ bu akını frenleyebilmek, ileri şehirleş-me hareketleri için z:min hazırlamak, ihtiyat sahaları temin etmek hususu bizim için her şeyden evvel gelir. Bir kere şehirlerde bo-zulmuş yerleşme düzeninin ıslahı için tek açıdan çare bulmakla is bitmiyor. Meselenin halli bütün bir memleketin ekonomik ve sos-yal bünyesiyle sıkı sıkıya ilgili olduğu ci-hetle kanaatimce şehirlerimizin düzene gir-mesi direkt olarak ülke planlamasının iyi ayarlanmasına ve imar kanunlarının mutlak tatbikiyle mümkün olur.

O zaman emin olarak şehirlerin inkişa-fına ait yerleşme etüdleri hakikati yaklaşık tahmin ve projeksiyonlarla ele alınabilir ve uygulamaların doğru olacağı evvelden kesti-rilebilir. Bugünkü tutum ve anlayış gerek Devlet Planlama Teşkilâtınca, gerekse hü-kümet programlarında bu şekil çalışma ça-basından uzaktır. Memlekette mevcut teknik ve ilmî sahadaki kabiliyetlerden mümkün mertebe istifade edilmediği gibi hedefe

gö-türecek geniş bir işbirliği de sağlanamamak-tadır.

EKONOMİK GELİŞMEYİ AHENKLİ KILABİLMEK İÇİN MİLLÎ EKONOMİDE DENGE ÇARELERİ NELERDİR:

Bu hususlar düzeltilebildiği takdirde fi-zikî plancılar ve diğer ihtisas elemanları ülke planlamasında daha verimli metodlar koyabileceklerdir. Millî ekonomide hasıl olan dengesizliği düzeltmek, ekonomik gelişmeyi ahenkli kılabilmek için terazinin her iki ta-rafına kıymet vermek lazımdır. Bu yönden büyük merkezlerin tıkanmasına sebep olan insan kitlelerinin yığılmasını önlemek diğer taraftan az verimli fakat kıymetten düşen bölgeleri de kalkınmayı temin ile mümkün olar.

Başka deyimle :

Ekonomik gelişme çok yönlüdür, bir tek iş sektörüne kuvvetleri teksif etmek netice alamamak demek olur. Ekonomi dünyası, ekonomik oluşum mütecanis şekilde tarlada biten otlar gibi bütün vatan sathının her noktasında aynı ölçüde gelişmez. O sebeple baz:n yeni gelişme memba ve imkânları keşfedilmeli, bazen de kurumak üzere olan eski membaları diriltmek suretiyle civara ekonomik dinamizm verilmeli ve bu dina-mizmi bütün bir bölgeye sirayet ettirebil-melidir.

Bununla beraber yalnız tarım üretimine yön vermek kâfi gelmeyecektir, bu üretime en elverişli pazarlar düşünmek, o pazarlarla irtibat çarelerini temin etmek, aynı zamanda stok yapılabilecek depolama yerlerini bulmak problemin tamamlayıcı diğer cephesi ola-caktır.

Neticede öyle bir mekanizma kurulabil-miş olmalıdır ki terazinin her iki tarafında muvazeneyi temin edebilecek şekilde ağırlık-lar konabilsin, büyük merkezlerde yoğunla-şan kalabalığı yasaklarla önlemek yerine o kişilere fakirleşmiş mıntıkalar topraklarını değerlendirmek suretiyle oralarda yeni iş imkânları açmak ve dolayısıyla bu toplumun kırsal bölgelerde tutmak imkânları sağlana-b ilmelidir.

KALKINMA PLANININ HALK -^OfiUNLUĞU TARAFINDAN BENİM-SENMİŞ OLMASI NEDEN ZORUNLU-DUR :

Millî plan teşkilâtı ancak bölgelerin her hususiyetini bilen mahallî uzmanların müşterek çalışmalarına değer vererek tat-bik imkânı elan ve realitelere çok yakın p'anları ancak bu yolda meydana getirebilir. Ekcnomik dengemizin bozukluğu da bu yolda düzeltilebilir. Ve nihayet planın başa-rısının ballıca amilinin, halkın plana inan-ması olduğunu bilmek gerekir. Kamu oyu-nun tasvibine mazhar olamayacak bir planın arzulandığı şekilde tatbikine imkân olmaz. Bilgi toplamak gayesiyle mahallen yapılacak

temasların, konsültasyonların plana inandı-rıcı bir eğitim rolü oynaması da lazımdır. Böylelikle planın uygulanma safhasında hal-kın gizli mukavemet ve tepkisi ile değil, yar-dımı ile karşılaşılmış olunur. Böylece plana karşı direnmez, kendisi uygular veya uygu-lamaya ortak olur. Başarının sırrı buradadır.

Görülüyor ki: Ülke planlamasında faz-laca ısrarımın sebebi bizdeki şehir mesele-lerinin direkt olarak iyi bir ülke planlama-sına bağlı olduğunu belirtmek ve alâkalıları bu hususa inandırabilmek gayesiyledir.

YATIRIMLARDA KOORDİNASYON VE AHENK NASIL OLMALIDIR:

Gelelim şimdi yatırımların önem sıra-sına :

Memleket bünyesine en (uygun) yerleş-menin tahakkuk edebilmesi hiç şüphesiz tev-cih edilecek yatırımların cins ve yerleriyle orantılıdır. Bizde bu yatırımların çoklukla ortaçağ ziraat sisteminde -kalmış bir tarım sektörünün geliştirilmesini hızlandıracak bir ana düşünceden inhiraf ettirilmesi hatalıdır. Tarım üretimlerimiz Avrupa pazarlarınca aranan bir meta seviyesine ulaştırılmalıdır. İhraç edilen parmakla sayılan ürün çeşitleri-miz çoğaltılabilirse ticarî muvazeneçeşitleri-miz düze-lir. Oradan elde edilen dövizle yapılacak ileri yatırımlarla sanayi sektörü de gelişir. Kalkınmamız daha a.z külfetle ve daha çok süratle olur.

Bugün pamuk gibi ham olarak ihraç et-tiğimiz malı, yarın fabrikalarımızın mamulü olarak ihraç edersek yüz binlerce köy işçisine yeni iş kapılarını açmış oluruz. Bütün bu mülâhazalardan yapılacak esas yatırımların sanayi sektörü ile birlikte tarımı geliştirecek şekilde tatbiki ve tarımdan doğacak sanayi kollarına da yönetilmesi lüzumu belirir.

Meselâ; memleketi geniş şekilde ağaç-landırmak nehirlerimizin rejimini ıslah ede-bilir. Dolayısıyle barajların enerjileri de ayarlanabilir. Bu enerji ve sulamadan hem tarım hem de sanayi istifade edebilir. Ta-rım ile ilgili sanayi olan konserve, makarna, tohumların yağları, süt sanayii, ziraî aletler ve sunî gübre fabrikaları gibi yatırımlar öncelik almalıdır.

ÜLKE KALKINMASI BAHSİNDE POLİTİK TESİRLERDEN ÇOK İLMÎ GERÇEKLERİN HAKİM DURUMA GELMESİ NASIL OLUR:

Memleketimizin kalkınma planının ha-zırlanması sırasında «theorique» veya politik faraziyelerden ziyade hakikatleri tahlil ile bilerek hareket edilmesi mlisbet iş görebü-mek için ana istikamet olmalıdır.

Türkiye'de köyler birbirinden uzak ve dağınıktır, adetleri 40.000 in üstündedir. Bıı köylerin zamanla gruplanabilmeleri, birer ticarî teşkilât etrafında nüveleşmeleri, koo-peratifçiliğe alışmaları, velhasıl her nevi şe-hirleşmeye doğrıı yönelmeleri daha dinamik

(7)

kutuplaşma noktaları teminine yarayacak ve bu suretle köylerin her türlü modern teçhi-zatla donatılmaları imkânı daha kolay ola-bilecektir. Devlet, Vilâyet ve nihayet köy yolları şebekesi gelişince, köy ürünleri dış pazarlara sevk merkezlerine süratle ve kolay-ca ulaşınkolay-ca köylünün kendisi için sevimli, mansn, maddeten tatmin edici toprak işlerin-den vaz geçmez hale gelecektir. Bugün görü-len, köyden göç hadisesi duracaktır, şehirle-rin ıslah alanları daha kolayca hal edilebi-lecektir.

32 MİLYON NÜFUSA BU TOPRAK-LAR YETERLİ M İ D İ R :

Toprağın yetersizliği nazara alınarak 1945 senesinde çıkarılan bir kanunla toprak reformu anlamına getirilen geniş ölçüdeki Devlet ve şahıs malı, toprakların taksimi ve tevzii düşünülmüştür.

Halbuki Devlet nümune çiftliklerinin miktarı arttırılarak asırlarca sürülmemiş olan binlerce hektar arazi tarıma elverişli hale sokulabilirse buna lüzum kalmaz. Dün-yada iki çeşit arazi işletmesi vardır. Biri İngiltere misali büyük arazi işletmeciliği, di-ğeri Fransa misali küçük mülkiyet rejimli işletmeler. Bu iki sistemin ayrı ayrı avan-tajları olabilir, fakat her iki cins işletme bu-gün pekâlâ yürürlüktedir ve bu-günün icaplarına göre de ıslah edilebilmiştir. Devletin ağır timlâk masrafları ödemek suretiyle arazi is-timlâk etmesi mi doğrudur, yoksa miktarı kâfi araziyi ıslah etmek üzere aynı meblâğı yatırım olarak kullanılması mı daha doğru-dur?

Buna bakalım :

ÇORAK TOPRAKLARIN ISLAHI VE İŞE YARAR TOPRAĞIN ÇOĞALTIL-MASI MİSALLERİ NELERDİR, ŞEHİR KASABA VE KÖY PLANLARININ DÜ-ZENLENMESİNDE HAREKET EDİLE-CEK YOLLAR NASIL OLMALIDIR:

Çorak toprakların verimli kılınması, az mahsul alınan toprakların zenginleştirilmesi fennin bugün kolayca hal edebileceği mesele-lerdendir.

Önümüzde iki misal bu hususu müşah-has olarak canlandırır:

Hollandalıların denizin alıp götürdüğü topraklarını, denizden tekrar geri alarak «Züiderzee» tatbikatı veya Amerika'da «Ten-nessee Valley» ıslahı gibi başarılar. Türkiye-nin toprak ve işçilik problemiTürkiye-nin bu açıdan hal edilmesi gerektiğini ispata kâfidir. Bütün ülke yerleşme problemlerinden şehir, kasaba ve köy imar planlarını mevzuuna gelmek kaçınılmaz bir zarurettir. Her şehirsel mer-kezin ülke bütünlüğü içinde ayrı

fonksiyon-ları olduğu hepimizce malûmdur. Dolayısıyle evvelâ doğru bir ülke planlaması, sonra şe-hirsel merkezlerin planlaması yönünden ha-reket edilmelidir. Bu şehir, kasaba ve köy planlarının ana prensipine gelince, optimum ölçüleri ülke ve bölge çapında görecekleri vazifelere göre değişik olabileceği varit ise de şehir planlarının etüd, tanzim, uygulanışları esnasında, bütün önceliği motorize trafik değil, insan unsuruna kıymet veren, Yugos-lav mimarı Olivier Minic raporunda da nü-mune gösterdiği Sırbistan ve Balkan memle-ketlerinde Osmanlı tatbikatlarının ruhuna uygun bir anlayışı vermek lazımdır.

TÜRKLERİN ESKİ DEVİRLERDE ŞEHİR KURMA PRENSİPLERİ HAK-KINDA YABANCILARIN GÖRÜŞLERİ N E L E R D İ R :

Balkan memleketlerinde ananevi mimarî ve çîhircifik sistemlerinden bugün istifade

edilebilme imkânları

OLİVİER MİNİÇ (Belgrad) 1954 Bu raporda mevzuubahis edilen eski Türk şehir dokusu nümuneleri hep aynı ahenk ve bütünlüğün ifadeleridir.

Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında bulunan Yunanistan, Bulgaristan, Ar-navutluk, Makedonya ve Sırbistan'daki şe-hirler, bugün Türkiye Cumhuriyetindeki ye-ni Anadolu ve (Trakya) bölgelerindeki eski Türk şehirlerinin birer benzeridir.

Ekonomik, kültürel ve sosyal değişik-liklerin gayet yavaş cereyan ettiği devirlerde asırların verdiği tecrübelere istinaden belli olan sosyal ortam ihtiyaçlarına uyan şehir striiktürleri kabul edilmiş ve buna göre ha-reket edilmiştir. Umumiyetle bu şehirler ev-velden hazırlanmış bir plana göre değil orada oturacak topluluğun hayat şartları esas fak-tör alınarak inşa edilmişlerdir. Bu sayede meydana gelen şehir ve kasabalar, aynı mu-hitte yaşayan muayyen bir insan topluluğu-nun ekonomik ve kültürel seviyesine muvafık tam ve uygun ifadeli olabilmiştir.

Bu şehir, kasaba ve mahallelerde este-tik vasıflar dahi gözetilmiştir. Konutlar sade olmakla beraber manalı bir mimariyi haiz-dir. En büyük hususiyetleri, aile efradı, adet itibariyle gelişince veya yaşama imkânları ferahladıkça bu konutların iç bölmelerinin kolay değişebilir olmasındandır.

Dolambaçlı yollarıyle çıkmaz sokakla-rıyle mahalle dokuları ilk nazarda karışık görünüyorsa da daha ince bir tetkik bu do-kunun lüzumlu irtibatlar sağlayan en muva-fık bir hal çaresi olduğunu gösterir.

Yol şebekesi, ağaç dalları gibi geniş, or-ta ve dar sokaklardan ibarettir. Yol

kenarın-da bulunan evler yol istikametini mutlaka takip etmezlerdi. Çünkü binalar bugünkü şe-hircilik esaslarında kabul edildiği gibi daha ziyade hakim rüzgârları, güneş ve manzara-ya göre cihetlendirilerek araziye oturtulur, hülasaten cryantasyona son derece itina gös-terilirdi.

Bu eski Türk şehirleri vadi ve nehir ke-narlarında düşünülür ve bu suretle şehrin içine kadar akıtılabilen su sayesinde bostan-ların sulanmasına, lüks bahçelerin yapılma-sına, yeşilliklerin teminine imkân sağlanmış olunurdu. Uzaktan bakılınca bu şehirler ve kasabalar evleri ile ağaç kümelerinin altında kaybolur derecesinde gölgelenirdi.

Bazen nehrin suları ayrı kollar halinde bir nevi kanal şeklinde taksim edilir. Ev ve bahçeler kenarından geçirilmek suretiyle şeh-re avrı bir serinlik ve ziynet katılırdı. Kurak kısımlarda ve meyilli arazilerde kurulu şe-hirlere gelince, evler birbirine yakın ve sık dokuya göre yerleştirilmiştir. Buna muka-bil Akdeniz üslûbuna uygun amfiteatr tertibi hakim kılınır ve her evden manzara göre imkânı sağlanırdı. Netice itibariyle ana pren-sip vadiyi görebilmek esasına dayanır ve do-lavısıyle de neticede mekân içinde en güzel bir plastik yerleşmeye ulaşılırdı.

Bir mahalle veya .komşuluk ünitesi tak-riben 100 konuttan ibaretti. Mahallenin or-tasında cami, medrese ve çarşı bulunurdu. Bu 100 hanenin ünite alınmasında sebep mü-ezzinin sesinin erişebileceği uzaklık olarak kabul edilmesidir.

Büyük beldelerde ticaret ve zenaatın bulunduğu kısım çarşıyı teşkil etmekte ve bu da ana yol üzerinde yer almaktadır. Or-taçağ Avrupa şehirlerinde olduğu gibi muh-telif ticaret çeşitleri ihtisaslara göre ayrılmış olarak faaliyette bulunur, dolayısıyle ticaret-haneleri teşkil eden dükkânlar da çarşıda bu esasa göre sıralanırdı.

Kıraathaneler, hamamlar ve antrepolar gibi umumî mahaller şehirde en faydalı ve uygun yerlere yapılırdı. Şehir tıpkı yaşayan bir organizma gibi gelişir, icabında ihtiyaç-lara göre şekil dahi değiştirebilirdi. Ekono-mik gelişmenin azalması veya çoğalması şe-hir bünyesinde önemli tesirler göstermezdi. Bu şehirler garptaki o zamanın şehirleri gibi bir tek merkez etrafında yayılmamış olup muhtelif merkezlerden ibaret yan yana di-zilmiş mahallelerden müteşekkil olduğundan bugün garpta müşahade edilen merkez sıkı-şıklığı Türk şehirlerinde müşahede edilmezdi.

Bundan dolayı Türk şehirleri mimarî şehircilik anlayışına uygun olarak daha o zaman düşünülmüş elastik bir tertibe haiz-dirler. Zira burada iş ve idare merkezi ana arter üzerinde yerleşmiştir. Böylelikle bir hat boyunca gelişme mümkün olduğu gibi

(8)

azalma da imkân dahiline girmektedir, şe-hir büyürse ana arter üzerindeld merkez kuvvetlenir ve uçlara doğru uzayabilir. Aksi halde ise uzama mevzuubahis olmaz ve mer-kez ortaya doğru toplanırdı. Uçların iş va-zifeleri değişir veya yok olurdu.

Komşuluk üniteleri veya mahalleler ya-şayan hücreler şeklinde birbirine eklenirlerdi. Bu bakımdan site organizması büyüyebilir, veya yok olurdu ve ana vücuda zarar ver-mezdi. Bu eski Türk şehircilik ilmî etüdleri arasına ve günün şeriatine göre ayarlanarak girmesini mümkün görmekteyiz.

Bugünün en büyük sosyal problemi dün-ya nüfus artışı karşısında milyonlarca in-sanın barındırılması problemidir.

Makineleş-(Raştarafı 106. sayfada) çevre etkisi yeşil açık avlu, plaj ve deniz açı-mında netlik, perspektivde hareket temini, mütevazı bir çözüm olarak kabul edilmiştir. İnşaat betonarmedir. İki buçuk ayda ta-mamlanması başarı sayılmalıdır. Bir eleman iki kişilik yatma, oturma ve yemek yeri, gi-riş, ofis, duş, W.C. yi ihtiva etmektedir.

Her eleman arası perde duvarı ile ayrıl-mış, perde duvarları mimarî anlam içinde hava sirkülasyonu temini ile tavandan aşa-ğıda bırakılmıştır.

Bir motel ünitesi: Giriş:

Ofis (tezgâh, evye, raf)

Duş (duş, lavabo, alafranga W.C.) Dolap (elbise, çamaşır, bavul) Yaşaana edası:

1 adet sabit divan 1 » sürgülü divan 1 » tuvalet 1 » komod 1 » yemek masası 2 » koltuk 1 » teras masası 2 » tel koltuk

miş dünya nizamı içerisinde ananesi ve tari-hin bize bıraktığı mirastan kalan bu nümu-nelerden faydalanmak her mimarın başlıca gayesi olmalıdır.

Diğer bir deyimle «ANANEVİ» mima-rinin bize verebildiği sadelik beşerî durum (humanite) ve estetikten mümkün mertebe faydalanılabilmelidir.

Her konutun inşaat maliyetini düşün-mek üzere kabul edilen asgarî satıhlar bize diğer taraftan bu dar konutların içerisindeki-lerin dinlenme ve hava alma ihtiyaçlarını çoğaltabilmek imkânını sağlayabilmelidir. Ancak bu sayede insan bugünün ağır tem-posu içerisinde daha rahat, daha asûde, da-ha konforlu, zevkli ve mesut da-hayat sürebilir.

ve (gece masa lambası, sarkıtma tavan lam-bası, Türk desenlik kilim, gravür resim-1 :r) — Odalarda vasistas pencere bandı ser-best bırakılmış, vasistasın perdenin kapalı ol-duğu anda açık kalması temin edilmiştir.

Vasistas ve kapı dışında balkona açı-lan sinek telli pencere ve kapılar ilave edil-miştir.

Döşeme Sun-Mer, duvarlar iç ve dışta plastik boyadır.

Moteller bloku dışında tertiplenen te-sisten, boyler ve çamaşır yıkama imkânı sağ-lanmıştır. Bu sıcak duş yapmayı temin et-mektedir.

Geceleri yatak, gündüz yaşama odası imkânı sağlayacak şekilde hazırlanan möble-ler ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Her mclel ünitesi sonlarına isabet eden eleman-ların ofis ve duş bölümü, hizmet odası, mo-tel çamaşır edası veya büfe olarak kullanıl-mış, buraya bağlı oda yan motel odası ile irtibatlanarak büyütülmüştür.

Motel bloklarından ayrı fakat aynı çev-re içerisinde düzenlenen kamping alanı mo-tellere canlılık ve hayat getirmiştir.

H a b e r l e r :

Kızlar manastırı Göreme

A y e t u l l a h S ü m e r ' i n

50. sanat

ysSı

sergisi

Ressam muallim Ayetullah Sümer'in 50. sanat yılı sergisi Büyükada Yat Klöb sa-lonlarında, seçkin bir davetli grubu huzurun-da, 12 Ağustos 1967 de açılmıştır.

Sergide sanatkârın resme ilk başladığı tarihteki tablolarından, bugün eriştiği mer-haleye kadar bazı seçkin eserleri sergilen-miştir. Ziyaretçilerin hayranlık ve takdir ile seyrettikleri tablolar arasında, G ö r e m e d e k ı z l a r m a n a s t ı r ı , M a r ı r . a r i s ' d e s a b a h v e a k ş a m . K a -s ı m p a 11 a r ı adlı e-serler, bilha-s-sa bü-yük takdir toplamıştır.

Ayet Sümer'e daha uzun ve verimli sa-nat yılları diler, başarısından dolayı ken-disini tebrik ederiz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada Turizm yatırımcılarına sağlanan teşvikler; KOSGEB kapsamında sağlanan teşvikler, Yatırımlarda Devlet Yardımı Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı

• Bu anekdottan da açıkça anlaşılacağı gibi büyük bir şehrin parçası olarak düşünüldüğünde şehir olarak kabul edilebilecek olan bir yerleşim bölgesi, kendi

RESLOG ekibi olarak kitabın başlangıcından bitimine kadar bizlere büyük destek veren ve gönüllülük ilkesi etrafında bizlerle birlikte bu yolculuğa çık- mayı kabul eden

2019 yılı ilk 500 sıralamasına giren 11 üyemizden 6 firmanın (Sasa, Akyem, Beyteks, Elita, Bossa, Abdioğulları) sıralamadaki yeri yükseltirken 5 inin (Temsa, Güney Çelik,

• EGCYO, kurumsal yatırımcısı için, BIST dışında ciddi büyüme potansiyeli olan tarım sektörü şirketlerine yatırım yapmaya fırsat veren halka açık yatırım

• EGCYH Nisan 2012 tarihinde Ak B Tipi Yatırım Ortaklığı hisselerini Akbank’tan satın alarak, B tipi yatırım ortaklığından girişim sermayesi

• EGCYO, kurumsal yatırımcısı için, BIST dışında ciddi büyüme potansiyeli olan tarım sektörü şirketlerine yatırım yapmaya fırsat veren halka açık yatırım şirketidir..

• EGCYH Nisan 2012 tarihinde Ak B Tipi Yatırım Ortaklığı hisselerini Akbank’tan satın alarak, B tipi yatırım ortaklığından girişim sermayesi