• Sonuç bulunamadı

Köþe Baþýmýzdaki Renkler Röportaj: Nelda Bayraktar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Köþe Baþýmýzdaki Renkler Röportaj: Nelda Bayraktar"

Copied!
50
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Köþe Baþýmýzdaki Renkler

Röportaj: Nelda Bayraktar

(2)

Sevgili Dostlar

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 1 Geleceðee Hazýr olmak

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 2 Özgürlük Zor Zanaat

Güngör Özyiðit ... 8 Musiki - Ses ve Renk ile Tedavi

Yavuz Yektay ... 13 Köþe Baþýmýzdaki Renkler

Nelda Bayraktar ... 18 Ýnternetten ... 24 Ýki Yaþam Arasýnda

Çev: Arýn Ýnan ... 26 Çocuklukta Kalmak

Nadide Kýlýç ... 30 Iþýðýn Hazinesi

Çeviren: Nelda Bayraktar ... 34 Sorularla Ruhsal Olaylar

Özenç Kayserilioðlu ... 37 Esinler

Olgay Göksel ... 40 Beðendiðini Seç

Zehra Ýskender ... 41 Kendime Mektuplar

Nelda Bayraktar ... 42 Ýnsanlarý ve Hayvanlarý Birleþtiren

Gizemli Psiþik Bað (4)

Belgin Tanaltay ... 43 GUINESS Buluþlar Kitabý

Norris Mc Whirrer ... 46 Bektaþi Fýkralarýnda Gülen Düþünce ... 47

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 35 Eylül 2003

Sayý: 417 SEVGÝ YAYINLARI

TÝC. LTD. ÞTÝ.

adýna Sahibi ve Genel Yayýn

Müdürü Dr. Refet Kayserilioðlu

Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu:

Kazým Erdemoðlu 212 - 250 42 42 Okur - Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 212 - 252 85 85

Yönetim Yeri:

Aydede Caddesi Kývýlcým Apt. No.4/5 34437 Taksim, ÝSTANBUL

212 - 250 42 42 Yazýþma Adresi:

SEVGÝ DÜNYASI P.K.471-Beyoðlu, 34437

ÝSTANBUL Mizampaj ve Teknik Danýþman:

Hale Ürkmezgil Dizgi:

Özenç Dizgi Baský:

Anka Basým 212 - 629 01 83 Fiyatý: 2.500.000 TL.

Yýllýk Abone:

30.000.000 Yurt Dýþý: 35.000.000 TL.

(3)

Ayrýmýz gayrýmýz yok, hepimiz bir bütünüz. Bilsek de, bilmesek de, görsek de, görmesek de tüm insanlar bir aileyiz. Hatta hepimiz Bizleri Sevgisinden Yaratanýn büyük ailesiyiz. Kimimiz erkek, kimimiz kadýn olmuþuz. O’nun dilediði biçimde yaþayan kardeþleriz. Ýyilerin iyiliklerinden, buluþlarýndan, bilimdeki teknikteki ilerlemelerinden hepimiz tüm insanlar yararlanýyoruz. Kötülerin yaptýðý zulümlerden yakmalarýndan, yýkmalarýndan öldürmelerinden de hepimiz zarar görüyoruz.

Irak halkýnýn ne kadar aç, sefil, ilaçsýz ve periþan halde olduðunu görüyor ve üzülüyoruz. Bu savaþýn dalga dalga acýlarý ve zararlarý daha da gelecektir. Bu arada silah tüccarlarý kazandýklarýný sanacaklar, daha çok kiþinin canýný yakacak üretimler yapacaklar, yeni anlaþmazlýklarý körükleyerek yeni müþteriler bulmaya çalýþmaya devam edeceklerdir. Ama kötülük sonunda kendilerine de dönecektir.

Ýlahi kanun budur: Kötülük de iyilik de dönücüdür.

Ayrýca kötülük de, iyilik de doðurgandýr. Kötülük, yeni kötülükleri doðurur, iyilik, yeni iyilikleri doðurur. Ýyiler yapacaklarý sürekli iyiliklerle, gösterecekleri sabýrlý, hoþgörülü sevgileriyle kötülüðü marifet sayanlarý iyiliðe, sevgiye çekmelidirler. Çünkü insanlar yine insanlarýn eliyle kurtulacaktýr. Madem ki kader birliði içindeyiz, birbirimize yardým etmek, doðruya, iyiye, ve sevgiye çekmek zorundayýz.

Ýnsanlar bugüne kadar hele son yüzyýllarda, hep kötü örnekler gördüler.

Bencilliðin kendi çýkarý için baþkalarýný ezmenin, sömürmenin ve öldürmenin her çeþit örneðini gördüler. Ýyilik edenler, insanlarý kardeþ bilenler, herkese sevgi gösterenler, insanlar için her çeþit fedakarlýðý yapanlar, ya ulaþýlmaz, taklit edilemez çok üstün örnekler olarak görüldü, ya da kendi çýkarýný hiç düþünmeyen enayiler olarak düþünüldü. Temelde bu iki saný da, bu iki görüþ de yanlýþtý. Aslýnda gerçek iyilik ve üstün insanlara yakýþan, Yaratanýn da insanlardan beklediði, iyilik etmek, sevgi göstermek, hak yememek, insan kardeþini en az kendisi kadar düþünmektir.

Bugünün, bilgide yükselmiþ, gönlü oldukça arýnmýþ ve iyiliklerle donanmýþ üstün insanýnýn en büyük özlemi de insanlarýn birbirlerini kardeþçe sevmeleri, kardeþçe hizmet ve yardým etmeleridir. Artýk çoðunluk savaþ istemiyor. Harbin ne kötü olduðu, ne büyük haksýzlýk olduðu, ne aptalca bir þey olduðu, düþünen kafalarca ve temiz yüreklerce görülmeye baþlandý.

Bu ortamda iyilere, Yarataný, insaný ve tüm varlýklarý sevenlere düþen görev, iyi örnekleri çoðaltmak, doðru bilgileri sürekli yaymaktýr. Sevgi örnekleri, iyilik örnekleri, hizmet, yardým örnekleri gittikçe daha çok kiþiyi özendirecek, iyiliðe, sevgiye çekecektir.

Sonunda bütün dünya tüm insanlar, hakça bir yaþama, sevgi, iyilik ve bilgi dolu, üstün bir yaþama ulaþacaktýr.

Sevgili Dostlar

En Derin Sevgilerimle

Dr. REFET KAYSERÝLÝOÐLU

(4)

ANÝ ve BÜYÜK DEÐÝÞÝKLÝK Kara çarþaf içinde çok kapalý ve günah korkularýyla büyümüþ bir kadýný birden alýp götürseniz bir çýplaklar kampýnýn ortasýna koysanýz ne olur?!.

Bunu hiç düþündünüz mü? Ben o kadýnýn tepkileri þöyle olur diyorum:

Çýplak kadýnlarý ve erkekleri çevresinde görünce þaþkýna dönecek ve ilk tepki olarak: “Tövbe, tövbe” deyip gözlerini

GELECEÐE HAZIR OLMAK

Dr. Refet KAYSERÝLÝOÐLU

Ani ve köklü deðiþiklikler, yahut da kiþinin uyumuna imkân býrakmayacak süratteki deðiþiklikler, uyumsuzluk reaksiyonlarýna yol açarlar. Bunlar sinirsel gerilimler

(stresler), psikosomatik hastalýklar ve ruhsal bozukluklar halinde kendilerini gösterirler.

Yarýnýn dünyasý, maddi ve manevi bilgilerin, tecrübelerin ve sevginin çok arttýðý ve yüce bir hayatýn yaþandýðý bir dünya olacaktýr.

Yarýnýn dünyasýnda þartlar hýzla deðiþecek, büyük gerçeklere hýzla koþulacaktýr.

Bu hýzlý deðiþime ayak uydurabilmek için þimdiden saplantýlardan ve taassuplardan (baðnazlýklardan) sýyrýlmaya, idmanlý olmak gereklidir.

(5)

kapatacaktýr. Namahreme bakmanýn günah olduðunu bildiði için uzun süre gözlerini açamayacaktýr. Sonra oradan kaçýp kurtulma yollarýný arayacaktýr.

Bunda baþarýya ulaþamazsa bunalacak, þaþkýnlýðý korkuya ve üzüntüye dönüþecektir. Terleyecek, kýzaracak, oradan kurtarmasý için Allah'a yalvaracaktýr. Yine de kurtulamazsa etrafýndaki kiþilere çatacak: “Utanmýyor musunuz? Ayýp deðil mi? Günah deðil mi?” diye baðýracaktýr. Aslýnda bunlar savunma tepkileridir. Bu da etkisiz kalýrsa üstelik etrafýný kuþatan kadýn, erkek çýplaklar ona: “Sen de soyun!..”

diye ýsrar ederlerse, ya korkarak aðlayýp çýrpýnmaya, ya onlara hücum ederek namusunu korumaya çalýþacaktýr. Bütün bunlar da para etmezse, onun önünde iki yol kalacaktýr: Ya çýldýracak, edindiði ve doðru bildiði inançlarýnýn ve prensiplerinin baskýsýndan kurtulacak, ya da yavaþ yavaþ, utana sýkýla soyunarak onlara uymaya çalýþacaktýr.

Soyunmasý baðlý bulunduðu ve uygulaya geldiði inançlarýnýn ya zayýflamasý

sonucunda olacak, ya da oradakiler, onu soyunmanýn büyük bir ahlâk gösterisi olduðuna inandýracaklardýr. Hani atasözündeki gibi, kedi yavrusunu yerken fareye benzetirmiþ. Buna psikolojide rasyonalizasyon, (aklileþtirme) halk dilinde iþi kitabýna uydurma veya hilei-þeriye derler. Kafayý oynatmamak için bir çýkýþ yoludur bu.

A M C A N I N M A C E R A S I Seneler önce týp fakültesinde öðrenci iken þimdi tanýnmýþ bir doktor olan arkadaþým ve hemþehrimin babasýný Gureba'da dahiliye kliniðine yatýrmýþtýk.

Benim de amca diye hitap ettiðim hastamýz karaciðerinden rahatsýzdý.

Karaciðerde bir kötü ur þüphesiyle incelemeler ve araþtýrmalar yapýlýyordu amcamýza. Ýki kiþilik bir odada yatýyordu, yanýndaki yatak boþtu. Ýlk gün caný sýkýlmýþ, ikinci gün yanýna bir hasta gelince, konuþacak bir arkadaþ çýktý diye sevinmiþti. Amca, memleketinde, tanýnmýþ, sevilen bir hoca, þakacý ama disiplinli, terbiyeli ve prensiplerine baðlý bir kimse idi.

Terbiyesiz ve saygýsýz davranýþlara çok sinirlenir, çocuklarýnýn o çeþit hatalarýna da asla hoþgörülü davranmazdý.

Amcanýn yanýna gelen hastada barsak kanserinden þüphe ediliyordu. O da tetkik için yatýrýlmýþtý. Hastada kolit durumu da vardý. Ve baðýrsaklarý mütemadiyen gaz yapýyordu. Tutsa çok büyük azap veriyor, karný çatlayacakmýþ gibi oluyordu. Býraksa gürültüyle çýkýyor ve çok ayýp oluyordu. Ama doktoru hastanýn imdadýna, yetiþmiþ, “oðlum sen hastasýn, gelince tutma, salýver demiþti.” Hasta da öyle yapýyordu. Ama bu durum Hoca amcanýn göz yumamayacaðý bir saygýsýzlýktý.

Önceleri adamýn kabahatlerini duymazlýktan gelmiþ. Fakat sonradan

(6)

anlattýðýna göre “Adamda utanma ve sýkýlma diye bir þey yoktu. Konuþurken, veya amca ona ciddi bir þey anlatýrken herif hiç umursamadan býrakýyor.”

Çýkan sesleri de taklit ederek:

“Mübareðin” diyordu baðýrsaklarýnda, yel fabrikasý var. Boyuna imal edip dýþarý býrakýyor. Gece böyle, gündüz böyle dayanýlacak iþ deðil !”

Amca bir gün, bir gece bu duruma çok zorlukla, dayanmýþ. Ýkinci gün sabah biz ziyaretine gittiðimizde hýþýmla bize çýkýþmýþtý: “Beni burada öldürecek misiniz siz!.. Ben bunu çekemem!..”

Hasta o esnada yanýnda deðildi, aþaðý laboratuvara muayeneye gitmiþti, amca rahatça içini döküyordu: “Ömrümde böyle utanmaz adam, böyle umursamaz, saygýsýz adam görmedim. Bir yandan, benimle konuþuyor, bir yandan yapacaðýný yapýyor... “Amca keyif için yapmýyor, adam hasta” diyecek oldum.

“Ne hastasý, herif utanmaz, arlanmaz”

diye beni tersledi.

Servis doktoruna rica ettik, durumu anlattýk. “Boþ yataðýmýz hiç yok, amcanýn neticeleri iki günde alýnacak, iki gün sabretsin” dedi. Amca bunu kabul edecek durumda deðildi. “Ölürüm de burada bir saat bile kalamam”

diyordu. Sonunda uðraþmalarla baþka servislerden bir yer bulunup oraya taþýndý da bu dertten kurtuldu.

Bir insanýn ahlâk ve terbiye kurallarýna aykýrý bir davranýþ karþýsýndaki tepkilerine çok tipik bir misal olduðu için bundan bahsettim.

Amca kendi terbiye kurallarýna aykýrý düþen bir saygýsýzlýk karþýsýnda ölümü bile göze alacak bir reaksiyon göstermiþti.

Þimdi baþka bir misal üzerinde duralým. Türkiye'de iþini yalanla, hile

ile, üç kaðýtçýlýkla yürütmeye alýþmýþ bir miskini ve ciddi çalýþmadan uzak, tembel bir haytayý alsak, düzenli, disiplinli bir toplumun içine götürüp koysak ne yapar dersiniz! Bilelim ki o toplumda, hile yapmaya, yalan söylemeye, hele üç kâðýtçýlýða asla izin verilmiyor. Kendini çok akýllý sanan o gafil öyle bir iþ yapmaya kalksa derhal enseleniyor ve canýna okunuyor. Ona orada hayat hakký tanýnmýyor. Ne yapacak bu tembel ve hilekâr öyle bir ülkede?!.. Çalýþsa, çalýþmak onun hiç alýþmadýðý çok zor bir iþ, çalýþmasa ne yiyip içecek, avantadan yaþamak için de ortam elveriþli deðil! Ya o ülkeden kaçacak, ya da kaçamýyorsa ya aklýný oynatýr, ya da büyük bir mutsuzlukla, o iþten ötekine sürüklenir veya sürünür durur.

DÜNYA HIZLA DEÐÝÞÝYOR Ýnsanlarýn alýþkanlýklarýndan, doðru diye baðlandýklarý prensiplerinden ayrýlmalarý hayatýn yeni þartlarýna uymalarý bazen kolay olmuyor. Yeni þartlara, yeni ortama uyamayýþ bazý insanlarda çeþitli ruhsal ve bedensel bozukluklar meydana getiriyor. Normal olarak insan yavaþ tempodaki deðiþikliklere ayak uydurabilmektedir.

Eðer deðiþiklik ani ve köklü olmuþsa, ya da kiþinin uyumuna imkân býrakmayan bir süratte olmuþsa, o zaman uyumsuzluk reaksiyonlarý baþlýyor.

Bunlar çeþitli asabi gerilimler (stresler) ve ruhsal sebebe baðlý organik bozukluklar, yani psikosomatik bozukluklar olduðu gibi, çeþitli korkular, vehimler, kuruntular ve endiþeler halinde de kendini gösterebiliyor. Hattâ akýl bozukluklarýna kadar giden durumlar da olabiliyor.

Günümüzde teknik hýzla ilerliyor.

Haberleþme çok hýzlanýyor. Hayat çok

(7)

süratli bir tempoya giriyor. Ýnsanlarýn gizlilikleri çok azalýyor. Bütün bu faktörler kiþilerin ruhsal savunma güçlerini azaltýyor. Yaþamýn hýzlanmasýna ayak uydurmak baþlý baþýna bir büyük problem oluyor.

Yaþamýn sürati arttýkça kiþinin olaylara, gelebilecek her çeþit tehlikeye karþý çok daha dikkatli ve uyanýk olmasý gerekiyor. Yaþam hýzlý; konuþmak, yazmak, düþünmek, hattâ yemek yemek bile hýzla yapýlýrken insanlar haliyle aceleci ve sabýrsýz oluyorlar. Halbuki o l a y l a r a y ö n v e r e b i l m e k , korunabilmek, en doðru kararlarý alabilmek için sabýr ve sükunet gerekiyor. Sabrý kalmayan, beklemesini bilmeyen, her þeyin çabucak oluvermesini isteyen, aceleci ve telâþlý kiþi üst üste yanlýþlar yapýyor ve üst üste zararlara uðruyor.

Bu durumu hýzlý araba kullananlarda ve hýzlý yaþayanlarýn hayatýnda çok açýkça görüyoruz. Bakýyoruz bir delikanlý caddelerin þartýna bakmadan deli gibi bir hýzla araba sürüyor. Önüne ani olarak çýkacak bir insaný veya vasýtayý kýl payý farkla sýyýrýp geçiyor.

Buna büyük bir ustalýk yaptým diye övünen delikanlý karþýdaki insanlarýn ve vasýtadakilerin ne hale geldiklerini hiç umursamýyor. Ama, bir seferinde de yakayý kurtaramýyor ve büyük bir kazaya uðruyor. O kaza canýný alýyorsa, kurtulmuþ sayýlýr. Ya sakat kalmýþsa, ya bir çoklarýnýn hayatýna veya sakat kalmasýna yol açmýþsa, o zaman maddi ve manevi bir büyük yýkýntý baþlýyor.

Vicdan azaplarý, bitmeyen ve ömür boyu süren üzüntüler sökün ediyor. Halbuki hýzlý vasýta kullananýn çok dikkatli, çok telaþsýz ve çok sabýrlý olmasýný bilmesi, gereksiz aceleden mutlaka kaçýnmasý gerekirdi. Hýzýn gerektirdiði dikkat, acelesizlik, telaþsýzlýk ve her tedbiri

süratle alma yeteneklerinin ayný oranda geliþmemesi felaketle sonuçlanýyor.

Ayný durumu hýzlý yaþayanlarda da görüyoruz. Eðleniyor, içiyor, o gazinodan, o kulübe koþuyor. Yemek rast gele, uyku ve istirahat düzensiz oluyor. Bunun yanýnda ruhu doyuracak öðrenmeden, disiplinli çalýþmadan ve kendini ispat edecek müspet bir iþ baþarmaktan veya bir eser ortaya koymaktan yoksun oluþ, kiþiyi hýzla çöküntüye götürüyor. Hýzlý da yaþansa, yavaþ da yaþansa bedenin de, ruhun da mutlaka karþýlanmasý gereken ihtiyaçlarý vardýr. Bunlar normal olarak karþýlanmayýnca insanlar doyumsuz ve mutsuz oluyorlar. Bu ihtiyaçlarýn en büyüklerinden biri de sevgidir. Hýzlý yaþayanlarýn ne sevmeye, ne de sevgiyi alabilmeye vakitleri vardýr. Onlar her þeyi çabuk tarafýndan alýverip gitmek isterler. Bir de sevgiyi de satýn alýnan bir mal gibi görürler. Gerçek sevgiyi de hiç bir zaman bulamadýklarýndan ruhen yalnýz kalýrlar.

M A D D E C Ý G Ö R Ü Þ Ü N GETÝRDÝÐÝ ÇÖKÜNTÜ

Maddeci görüþ (Materyalizm), yani her þeyin dünyadan ibaret olduðu, bir ruhun ve ölüm ötesi bir hayatýn, bir Allah'ýn ve hesap sormanýn bulunmadýðýný savunan görüþ, insanlarý çýkarcý yapmýþtýr. Çýkarcý ve bencil insanlar kendi çýkarlarý için her çeþit yalaný, hileyi ve iki yüzlülüðü, yapabilmektedirler. Bu durum insanlarýn birbirine güvenmelerini ve sevmelerini imkânsýz hale getirmekte, herkesi her an kuþkuda tutmaktadýr. Öte yandan sýðýnacaklarý bir Allah’larýnýn olmayýþý ve ölümle her þeyin biteceði düþüncesi onlarý tam bir yalnýzlýða ve korkuya itmektedir. Bu korkudan kurtulmak için

(8)

bir savunma tepkisi olarak hastalýðý ve ölümü hiç akla getirmemek, hayatýn sonsuzca sürüp gideceðini sanmak bir an için onlarý avutuyor. Ama bu elbette yalancý ve geçici bir avunma oluyor...

Maddeci görüþe baðlý olanlar kendi içlerinde de bir çeliþki içinde oluyorlar. Bir yandan vicdanlarý ve akýllarý insanlarýn yardýmlaþmasýný, sömürüye ve baþkalarýný ezmeye kalkmamayý emrediyor. Öte yandan þu kýsacýk dünyada neden baþkalarýna kafamý yoracaðým? Ben kendi dümenime bakarým düþüncesi aðýr basýyor. Bu ister istemez bir iç çatýþmaya götürüyor kiþiyi. Baþkalarýna yardým etmek insanlýktýr diyor bir yaný, öte yaný: “Bana yardým ediliyor mu?

Hep kazýklanmýyor muyum?

Ülküdaþlarým bile kazýk atmýyor mu?

Ýnsanlýða içtenlikle inanan kaç kiþi var?!

Ve niçin insanlýk?!” diyor.

Ýþte bu çeliþkiler, bu iç çatýþmalarý da kiþinin çevreye uyumunu güçleþtiriyor. Hele bir gün maddeci görüþün çok yanlýþ olduðu apaçýk ispat edilirse, onlarýn deðer diye baðlandýklarýnýn birer kaðýttan kule olduðu onlara gösterilirse; uðrayacaklarý þok ne kadar büyük olacaktýr!

KÖTÜ TABLO GEÇÝCÝDÝR Bugün ülkemiz ve dünya baþka seviye ve derecelerde olmak üzere bir geçiþ dönemindedir. Ülkemiz medeni dünyanýn daha önce geçirdiði bunalýmlarý yaþamaktadýr. Faþizmin, ýrkçýlýðýn. þeriatçýlýðýn ve komünizmin diktatörlüðünü getirmek için çarpýþanlar birçok acý ve kayýp pahasýna kendilerine de, ülkeye de elbette birçok kýymetli tecrübeler kazandýrýyorlar. Yanlýþta olan elbette yanlýþýnýn cezasýný çekecektir.

Neticede insanýn hür düþüncesine ve

serbestçe geliþmesine engel olmak isteyen her çeþit zorbalýk ortadan kalkacaktýr. Ýnsanýn hýzlý geliþmesi ancak yoðun tecrübelerle, bilgilerle ve o bilgilerin yaþanarak hazmedilmesiyle gerçekleþir. Ülkemiz ilâhi bir yardým eseri olarak kýsa zaman süreleri içinde çok çeþitli ve çok yoðun tecrübeleri geçirmek zorunda kalmýþtýr.

Birinci Dünya Savaþý’ýndaki feci yenilgiden sonra bir Atatürk'ün baþa geçiþi, Ýstiklal Savaþýyla top yekun bir silkinme içine giriþ sonra medeniyet yolunda ilerleyiþ. Daha sonra 1945'lerden baþlayan bir hukuk ve iktisat savaþý, dünyadaki her çeþit fikrin ve akýmýn memlekette yayýlýþý ve yaþanýþý... Sonra gelen devrimler ve bugünler. Aslýnda bu arada hem memleket geliþmiþ, hem okuyan, bilen, gerçekleri görenlerin sayýsý artmýþ, hem ülkenin ve insanlarýmýzýn tecrübe daðarcýðý kabardýkça kabarmýþtýr. Bu, olgunluða giden yolda alýnan hýzlý mesafedir.

Geliþmiþ ülkelerdeki karýþýklýk ise olgunluðun hazmý ve maddeci görüþten sýyrýlma çabalarýdýr görüþümüze göre. Onlardaki geçiþ -ki kýsa süre sonra bizde de olacak olan geçiþ- gerçek deðerlere doðru olacaktýr.

Gerçek deðerler görüldüðünde, ruhun ve maddenin ayrý ayrý yerleri, birbirleriyle iliþkileri ve deðerleri daha iyi anlaþýlacaktýr. O zaman dünyanýn bir tecrübe yeri olarak deðeri daha iyi bilinecektir. Dünyanýn, dünya ötesi üstün hayata bir hazýrlama okulu olduðu görülecektir. Dünyanýn, maddeci görüþ sahiplerinin sandýðý gibi,

“ne yaparsan yanýnda kâr kaldýðý bir yer” olmadýðý daha iyi anlaþýlacaktýr.

Yardýmlaþmanýn bugün söylendiði gibi sadece insanlýk gereði olarak deðil, dünyadaki ve dünya sonrasý hayattaki

(9)

mutluluðumuz için þart olduðu anlaþýlacaktýr. Daha ötesi de görülecektir. Yardýmlaþmanýn ve birbirimizi sevmenin ilâhi bir emir ve görev olduðu da apaçýk ortaya çýkacaktýr.

Ýþte o zaman insanlarýn þaþkýnlýðý ve geçirecekleri þok çok daha büyük olacaktýr. Deðer diye baðlandýklarý þeylerin birdenbire ellerinden gidivermesi ve yeni deðerlere de süratle baðlanamamak onlarýn büyük bunalýmlarýnýn baþlýca sebebi olacaktýr. Yalanla, hile ile, iki yüzlülükle iþ yürütenler bunda artýk baþarýya ulaþamadýklarýný göreceklerdir.

Her þeyin ortaya kolayca dökülüvermesi yanlýþ yola, sapmalarýný imkânsýz hale getirecektir. Ýþte o zaman onlarýn þaþkýnlýðý çýplaklar kampýna konulmuþ çarþaflý kadýncaðýzýn halinden daha da kötü olacaktýr.

Manevi gücü geliþenler, ruhen olgunlaþanlar kýsa bir süre sonra dünyada çoðalýnca, onlarýn madde üzerinde hem ilim yolundan, hem de geliþmiþ ruh güçleriyle yapacaklarý deðiþiklikler büyük olacaktýr. Bu da geliþememiþ, o günlere hazýrlanamamýþ olanlarýn büyük þok sebeplerinden biri olacaktýr.

NASIL HAZIRLANILACAK?

Yarýnýn dünyasý hem maddi yönden, hem ruhi yönden bilgilerin ve tecrübelerin çok arttýðý üstün ve hattâ yüce bir hayatýn yaþandýðý bir dünya olacaktýr. Yarýnýn dünyasýna bilgide geri kalanlar, tahsili az veya öðrenmeyi býrakmýþ olanlar ayak uyduramayacaklardýr. O dünyada bilgi edinme ve o bilgileri uygulayýp, doðrulayýp benimseme olanaklarý çok olacaktýr. Ama bunun için düzenli,

disiplinli, çok çalýþkan ve çok gayretli olmak gereklidir.

Yarýnýn dünyasýnda kötülüðün kiþinin kendisine dönücü olduðu çok iyi anlaþýlmýþ olacaktýr. Onun için bugün olduðu gibi kiþiler kötülükte yarýþmayacaklar, aksine iyilikte yarýþacaklardýr. O dünyaya ayak uydurmak isteyenler bugünden iyi olmaya, kötülüklerden sýyrýlmaya çalýþmak zorundadýrlar.

Yarýnýn dünyasýnda þartlar hýzla deðiþecek, büyük gerçeklere hýzla koþulacaktýr. Bu hýzlý deðiþime ayak uydurabilmek için þimdiden saplantýlardan ve taassuplardan sýyrýlmaya idmanlý olmak gereklidir.

Yarýnýn dünyasýnda yaþayanlar ana esaslarý görecekleri, deðiþmez büyük gerçeklere sarýlacaklarý için, onlar sarsýntýsýzca sürekli bir geliþme ve yükselme içinde olacaklardýr. O günlere hazýrlanabilmek için ana esaslarý ve deðiþmez gerçekleri bugünden öðrenmeye çalýþmak lâzýmdýr.

Yarýnýn dünyasýnda insanlar hýzlý öðrenme, sürekli yeniliklere ve ü s t ü n l ü k l e r e k o þ m a i ç i n d e olacaklarýndan fikren, daima genç, daima dinamik olacaklardýr. Zihnin çalýþmamasýndan ve geliþmemesinden doðan bunamalar o gün olmayacaktýr.

O günün insanlarý daima daha iyiye, daha yeniye, daha üstüne koþacaklardýr.

Bugün olduðu gibi yenilik diye ortaya z ý p ý r l ý k v e y a m a s k a r a l ý k konamayacaktýr. Ýnsanlar ruhsal tatmini saçmalýk yapmakta aramayacaklar, þaþkýnca davranýþlardan, ruhsal bir doyumun gelmeyeceðini onlar çok iyi bileceklerdir.

(10)

Özgürlük için verilen uðraþ, neredeyse insanlýk tarihi ile yaþýttýr.

Ýnsanlarýn kendilerini kuþatan siyasal, toplumsal, ekonomik ve eðitsel baðlardan kurtulma yolundaki çabalarý tarihi oluþturmuþtur denebilir.

Yönetenlerin baskýsýna karþý yönetilenlerin kiþisel hak ve özgürlüklerini koruma olarak baþlattýklarý bu uðraþ; yönetenlerin yetkilerini sýnýrlama, yönetimden pay alma ve ona katýlmaya doðru giderek geniþlemiþ ve siyasal özgürlükten sonra toplumsal, ekonomik ve eðitsel özgürlükler gibi yeni içerikler kazanmýþtýr.

Özgürlük uðraþýnýn özünde birbirini tamamlayan iki öðe bulunmaktadýr: Ýlki;

insanýn yetilerini serbestçe ve alabildiðine geliþtirmesi, kendini yenileyip aþabilmesi ve kiþiliðini yitirmeden toplumla kaynaþabilmesi demek olan kiþisel özgürlük. Buna isterseniz özgürlüðün olumlu yaný diyelim. Ýkincisi ise, aslýnda ilkinin gerçekleþmesi için, onu önleyen dýþ baskýlardan kurtulma çabasý, kiþinin zengin bir çeþitlilik içinde serbestçe geliþip yücelmesini elveriþli kýlan siyasal, toplumsal, ekonomik ve düþünsel koþullarýn saðlanmasýdýr. Bu çaba, özgürlüðün gerçekleþmesinin ön koþulu olmakla beraber, tek baþýna yeterli deðildir.

Ne var ki, daha çok dýþ baskýlardan kurtulma, özgürlük ortamýný saðlama Özgürlüðün olumlu yanýný gerçekleþtirmek, önce, kendi ve toplum yararýna olan yüce

deðerlere inanmakla baþlar. Sonra o inanç doðrultusunda görev ve sorumluluklar yüklenmeyi gerektirir. Bu bilinç, hizmet heyecaný, hizmette zevk ve huzur bulmakla geliþir.

Giderek sevgi ve birlik düþüncesinin yeþermesi, topluma sevgiyle katýlma, onunla bütünleþme eylemiyle iyice güç kazanýr. Ve nihayet varlýðýný ve isteklerini Tanrý’ya, o

en gerçek otoriteye satmakla, O’na teslim olup, O’nda eriyip bitmekle son bulur, bir baþka sonsuzluk içinde...

Özgürlük Zor Zanaat

Güngör Özyiðit

(11)

yolunda yürütülen ve bugün de sürdürülen özgürlük savaþýmý (mücadelesi), özgürlüðün özünü, insanýn kendini gerçekleþtirmesi demek olan olumlu yanýný unutturtmuþa benzer.

Tüm çabalarýn, baskýnýn her türlüsüne karþý yoðunlaþmýþ olmasý, insanlarda, sanki baskýdan kurtulunursa özgürlüðe kendiliðinden kavuþabilir sanýsýný uyandýrmýþtýr.

Özgürlüksüz yaþanamayacaðý anlaþýlmýþtýr ama, özgürlük içinde nasýl yaþanacaðý konusunda henüz yeterince hazýrlýk yapýlmamýþtýr.

Nitekim I.Dünya Savaþý ertesi demokrasiler kesin zafer kazanmýþ, özgürlük yerleþti sanýlmýþtý. Az sonra Almanya ve Ýtalya’nýn faþist yönetimlere sahne oluþu çoklarýný þaþýrttý. Öyle ki, daha önce özgürlük uðruna çarpýþan milyonlarca insan, kendi istekleriyle özgürlüklerinden vazgeçiyorlar, adeta ondan kaçarcasýna büyüklük budalasý Mussolini, Hitler örneði önderlerin buyruklarýna baðlanýyorlardý. Yüzmeyi öðrenmeden özgürlük denizine düþenin yýlana sarýlmasý mýydý bu?

Neydi onlarý özgürlükten böylesine ürküten, daha dün kurtulduklarý baskýdan yeni bir baskýya doðru kendi ayaklarýyla koþturan? Özgürlük insanoðlunun kaldýramayacaðý kadar aðýr bir yük, kaçýp kurtulmaya çalýþtýðý bir þey olabilir miydi acaba? Yoksa insanda doðuþtan gelen içgüdüsel bir otoriteye sýðýnma, güçlü bir buyruða uyma eðilimi mi vardý? Ve bu ikisi nasýl baðdaþabilirdi: Hem özgür ve baðýmsýz olmak, hem de güçlü bir yetkenin (otoritenin) buyruðuna uymak.

ÖZGÜRLÜÐÜN BELÝRSÝZLÝGÝ Baþlangýçta insan, içinde yaþadýðý doða ve toplumla bir sayýyordu kendini.

Doðaya ve topluma göbek baðýyla

baðlýydý bir bakýma. Bu ona birlik ve bütünlük duygusu içinde güvenlik veriyordu. Ne zaman ki, evrim gereði ayrý bir varlýk olduðu bilincine vardý ve bireyselleþti, artýk göbek baðý koptu ve yaþamak çetinleþti. Daha önce doðaya, içinde yaþadýðý topluluða, gelenek ve göreneklere, dine, devlete baðlý olarak yaþamaða alýþan insan, bireyselleþme (ferdileþme) süreci sonucu bu baðlardan birer birer sýyrýlýnca özgür, ama belirsiz bir durumla yüz yüze gelmiþti. Belirli kurallarla kuþatýlmýþ bir yaþayýþýn kolaylýðý ve rahatlýðý yoktu yeni yolunda. Üstelik dayanýlmaz bir yalnýzlýk ve güçsüzlük duygusu kaplamýþtý tüm benliðini. Þimdi güç bir iþ vardý önünde: Yitirdiði birlik ve güvenliði bilinçli çabasýyla, bileðinin hakkýyla yeniden kazanmak. Dünyada kendine yer yapmak, orada kökleþmek ve bireyselliðini yitirmeden yararlý bir unsur olarak bütüne katýlmak.

BÝREYSELLEÞME SÜRECÝ Ýnsanýn ayrý bir varlýk olduðunu fark etmesi bir yandan yalnýzlýk, çaresizlik duygusu doðururken, diðer yandan kiþisel çaba ile güç kazanmasýna yol açmýþtý. Dinsel baskýnýn kalkmasý, geleneklerin gevþemesi, devlet gücünün dizginlenmesi, özgür düþüncenin yaygýnlaþmasý, ekonomik alanda

“býrakýnýz yapsýn, býrakýnýz geçsin”

ilkesinin geçerli kýlýnmasý, bireyi kendine dayanmak, kendi gücüne güvenmek zorunda býrakmýþtý.

Kapitalizm ona dilediði kadar kazanma þansý tanýyordu. Zengin olmak, ün kazanmak elindeydi artýk. Karýþaný görüþeni yoktu. Baþarýdan baþarýya koþmak iþten bile deðildi. Yeter ki parasý olsundu. Onun için de sofuca çalýþmak gerekliydi. Vakit nakitti. Ýþ Tanrýlaþmýþtý sanki. Ýþ adamý, ortaçaðdaki din adamýnýn yerini almýþ, o denli saygýnlýk kazanmýþtý. Yeni dinin her kapýyý açan

(12)

anahtarý parasýydý. Parasý olan düdüðü çalýyordu. Hem de ne çalmak, kulaklarý saðýr edercesine.. Bu arada özel giriþim özgürlüðü insanda bazý yeteneklerin geliþip güçlenmesini de saðladý. O sayede insan, kendine güvenmeyi, sorumluluklar yüklenmeyi, kararlar verip risklere girmeyi ve çalýþarak bir iþ ve hizmet ortaya koymanýn erdemini öðrendi. Ýþ yapma becerisini edindi.

Böylece kapitalizm, bireyi yalnýzca geleneksel baðlardan kurtarmakla kalmamýþ, ayný zamanda onda aktif, eleþtirici ve sorumlu bir benliðin geliþmesine yol açmýþtý. Ama, sermayenin emeði alabildiðine sömürmesine de yeþil ýþýk yakmýþtý.

Yine kapitalizm, bireyi gitgide daha yalnýz ve toplumdan soyutlanmýþ bir hale sokmuþtu. Dev ekonomik güçler ve örgütler içinde birey, kendini kaybetmiþ, bir toz zerresi gibi önemsiz ve güçsüz olduðunu düþünmeye baþlamýþtý. Öyle ki, insan çoðu kez çalýþtýðý yerdeki iþin sahibi ile bile doðrudan iliþki kuramaz duruma düþürülmüþtü. Ýþ onu aþmýþtý. Koca bir ekonomik çarkýn küçük bir diþlisi oluvermiþti. Üstelik ne iþe yaradýðýný da pek bilmeden.

MÝKÝ FARE

Hiç düþündünüz mü, Miki Fare filmleri herkes tarafýndan niye o kadar sevilir, beðenilir? Çünkü orada ortalama insanýn önemsizliði ve korkusu, kendini kuþatan dev güçler karþýsýndaki güçsüzlüðü komik bir þekilde yansýtýlmýþtýr da onun için.~ Zengin çeþitliliðine karþýn, ana tema hemen daima aynýdýr; küçük bir þey, kendini öldürmek veya yutmak isteyen dev bir güç tarafýndan kovalanmakta ve yok edilmek istenmektedir. Böyle bir durumda yiðitliðin onda dokuzu kaçmak, onda biri hiç. görünmemek

olsa gerek. Küçük þey de öyle yapar, boyuna kaçar ve eninde sonunda kurtulmayý, üstelik güçlü düþmana talihin yardýmýyla bir ölçüde zarar da vererek kurtulmayý baþarýr. Ve siz, seyirci, koltuðunuzda derin nefes vererek bir “Oh!” çekersiniz. Ýçiniz rahatlar. Ruhunuz yelpazelenir. Sanki kurtulan sizsinizdir. Bir ses þöyle fýsýldar size: Belki de öyle. Niye olmasýn? Öyle ya, kendi durumunuzla bunca benzerlik bulmasaydýnýz, o küçücük þeyle böylesine özdeþleþebilir miydiniz? Evet, evet, ikinizin de yazgýsý ayný, itiraf edin.

Hele o küçük þey, diyelim ki fare, kurtulduðunda nasýl da bayram ettinizdi, gözlerinizden okumuþtum sevincinizi.

Biliyorum, sizi de ezmek, sömürmek, bir hiç olduðunuzu göstermek isteyen güçler var. Ezilmemek, yenilmemek için siz de durmadan kaçýyorsunuz, týpký filimdeki fare gibi. Ama bakýn, o kurtuldu! Hem de güçlü düþmana zarar bile vererek. Peki, siz niye kurtulmayasýnýz? Üstelik siz insansýnýz.

Daha da güçlü ve akýllýsýnýz.. Siz de kurtulacaksýnýz. Öyleyse rahatlayýn artýk hadi. Gözlerinizi kapayýn, güzel rüyalar görmek üzere derin bir uykuya girin þimdi; ninni.

Korkulu düþüncelerle uykusu kaçanlara bu filmlerin uyku ilâcý gibi gelmesinin gizi (sýrrý), özdeþ sorunun gülünç bir þekilde yansýtýlmasýnýn yanýnda, hep “mutlu son” la bitiþin insana bir umut penceresi aralamasýnda gizli. Seyredin Miki Fare filmlerini.

Görün kendinizi. Sonra hatýrlayýn söylediklerimizi; doðru mu, deðil mi?!

ÝNSANI ARAYIÞ

Kuþkular içinde kývranan, yalnýzlýk ve önemsizlik duygularýnýn aðýrlýðý altýnda ezilen bireyin trajik yazgýsý baþta Kafka olmak üzere çaðdaþ yazarlarýn da ana temasý olmuþtur. Dünyanýn dört

(13)

bucaðýnda, insan doðasýna uymayan mekanik bir düzenin içine sýkýþýp kalmýþ, gitgide kiþiliðini yitirerek þeyleþmiþ insanýn garipliði ve çaresizliðini iyi sezmiþti Kafka. Hemen bütün yapýtlarýnda kendini, kendinden kaçan insaný aramaktadýr boyuna.

Yine çaðdaþ bir yazar Julien Green, bireyin içine düþtüðü yalnýzlýk ve güçsüzlük duygusunu þöyle betimler ( t a s v i r e d e r ) : “ E v r e n l e karþýlaþtýrýldýðýmýz zaman hemen hemen hiçbir önemimiz olmadýðýný biliyordum, bir hiç olduðumuzu biliyordum; fakat bu derece hiç olmanýn, bir anlamda hem ezici hem de doyurucu bir yönü vardýr. Ýnsan düþüncesinin sýnýrlarýný aþan bütün bu þekiller ve boyutlar son derece güçlüdür. Tutunabileceðimiz herhangi bir þey var mýdýr? Apar topar atýldýðýmýz bu yanýlgýlar keþmekeþi içerisinde gerçek olan tek bir þey varsa, o da sevgidir. Gerisi hiçliktir, nafile bir boþluktur. Büyük, karanlýk bir uçurumun içine dalmýþ bulunuyoruz. Ve korkuyoruz.”

Özellikle sanatçý tipindeki duyarlý kiþilerin olanca çýplaklýðýyla algýladýklarý bu yalnýzlýk ve güçsüzlük duygusu, normal dediðimiz sýradan insanýn pek farkýnda olmadýðý bir þeydir. O bunu fark etmekten fena halde korkmaktadýr.

Ve kurtuluþu kendinden kaçmakta bulmaktadýr. Sýradan insan, hayatýný yaþamaktadýr güya. Böylece o amansýz duygu, günlük meþgaleler, sosyal iliþkiler, iþ hayatýndaki baþarý, aþk serüvenleri, eðlenme, yolculuklar yapma, içkisiz edememe, biraz boþ kaldýðýnda ille bir sigara yakma, radyo dinleme, televizyon seyretme ve durmadan kendini meþgul etme gibi oyalanmalarla örtülmeye ve gizlenmeye çalýþýlmaktadýr. “Her þey çok iyi, çok güzel, oh ne iyi eðleniyoruz” görünüþü

altýnda, ne ederlerse etsinler saklayamadýklarý gizli bir mutsuzluk sýrýtmaktadýr. O maskeler de bir gün düþer ve gerçek olduðu gibi çýkar ortaya tüm acýlýðýyla. Çünkü kimse sadece

“baskýlardan kurtulmuþ olma”

anlamýnda bir özgürlüðün yüküne uzun süre katlanamaz. Özgürlüðün bu olumsuz, negatif kutbundan, öze inmek, kendini bütünüyle gerçekleþtirmek demek olan pozitif kutba, yani olumlu özgürlüðe ulaþmadýkça insanlar, ister istemez belirsiz bir özgürlüðün bunaltýcý yükünden elbirliðiyle kaçýp kurtulmak yollarýný arayacaklardýr. Söz konusu toplumsal kaçýþ; ya faþist ülkelerde görüldüðü gibi, bir lidere körü körüne boyun eðme biçiminde, ya da demokrasilerde olduðu gibi daha dolaylý ve yumuþak bir yoldan gerçekleþir.

Böylece insanýn içtenliðini önleyen tek yanlý yoz bir eðitim, kafalarý belli düþüncelere göre koþullandýrýlmýþ bir kamuoyu baskýsý ve alabildiðine propaganda ile insan demokratik bir düzende bile alýklaþýr ve kendine yabancýlaþabilir.

Demek ki, yalnýzlýk ve güçsüzlükten kurtulma yolundaki çabalarýnda, ister yeni otoritelere uymak, isterse toplumda yerleþmiþ peþin yargýlar, basmakalýp inanç ve düþünce kalýplarýna kendini uydurma biçiminde olsun, birey, her ikisinde de benliðini ve özgürlüðünü gözden çýkarmýþ bir durumda bulunmaktadýr.

Ýþte o zaman, iþlerin düzelmesi için, sokaktaki insandan þöyle sözler duyulabilir: “Özgürlük bize yaramaz.

Bu milletin baþýna eli kamçýlý bir adam gerek. Asacak ipe bir kaç aþýrý gideni.

Daha az yaramazlarý týkacak içeri. Geri kalanlarý da kamçýsýyla yola getirecek.

Olup bitecek.”

Adam asmayý, ipe çamaþýr asmak

(14)

kadar doðal gören ve halký “pazar yerinde toplanmýþ insan sürüsü” sayýp, kamçýyla eðitilecek sirk hayvaný sanan bu çaðdýþý kafalar ne yazýk ki bugün de azýmsanmayacak bir sayýdadýrlar.

OTORÝTE AMA NASIL

Özgürlük, hiçbir otorite tanýmamak da deðildir þüphesiz. Yetke (otorite), insanýn kendinden daha yetkin gördüðü ve ondan kiþiliðini geliþtirme yönünde yararlandýðý bir üst-bilinci belirtir. Ancak böyle olumlu bir otorite engelleyici, aþaðýlayýcý deðil, tam tersine, yardým edici, yükseltici ve kendine benzeticidir.

Öðretmen-öðrenci iliþkileri buna güzel bir örnek olabilir. Burada öðretmenin ve öðrencinin çýkarlarý ayný yöndedir ve birbiriyle uyuþmaktadýr. Biri bilgi vermek, diðeri bilgi almak istemektedir.

Ve öðrenci öðrendikçe öðretmeniyle arasýndaki bilgi açýðý kapanmakta, gitgide öðretmene benzemektedir. Zaten baþlangýçta öðretmen, öðrencinin kendini özdeþleþtirdiði, onun gibi olmak istediði bir örnektir. Ve böyle bir otorite iliþkisinin temelinde sevgi, hayranlýk, yardým ve minnettarlýk gibi yüceltici, pozitif duygular yatmaktadýr.

Kiþisel özgürlüðü boðmayan, tersine ona kendini gerçekleþtirme yolunda yardým eden böyle bir otorite, özgürlüðü zedelemek þöyle dursun, onun özüyle uzlaþtýðýndan insanca ve hakça bir düzenin doðal gereðidir.

SAÐLIKLI ÇÖZÜM

Yalnýzlýk ve güçsüzlüðü giderecek, birliði yeniden kurabilecek saðlýklý çözüm; herhalde insanýn özüne dönmesi, tüm içtenliðiyle davranabilmesi, yani sevgi ve yaratýcý iþle doða ve toplumla kiþiliðini yitirmeksizin kaynaþabilmesi ve Tanrý katýndaki gerçek yerini alabilmesidir.

Bu da insanýn öz yapýsýna özgü özgür bir düzen içinde insanlara, Tanrýsal ve ruhsal gerçeklere, yani insanýn asýl özünü kuran deðerlere öncelik veren, sevgi ve bilgiye dayalý, birliðe götürücü etkin bir eðitim uygulamak ve tutarlý bir hayat görüþü kazandýrmakla saðlanabilir.

Bu amaca varmak için geçilmesi gerekli aþamalarý þöylece sýralayabiliriz:

Özgürlüðün olumlu yanýný gerçekleþtirmek, önce, kendi ve toplum yararýna olan yüce deðerlere inanmakla baþlar. Sonra o inanç doðrultusunda görev ve sorumluluklar yüklenmeyi gerektirir. Bu bilinç hizmet heyecaný, hizmette zevk ve huzur bulmakla geliþir.

Giderek sevgi ve birlik düþüncesinin yeþermesi, topluma sevgiyle katýlma, onunla bütünleþme eylemiyle iyice güç kazanýr. Ve nihayet varlýðýný ve isteklerini Tanrýya, o en gerçek otoriteye satmakla, O’na teslim olup, O’nda eriyip bitmekle son bulur, bir baþka sonsuzluk içinde. Bu bir yerde varlýðý aþmak, v a r l ý ð ý n i t e l e y e n k a r þ ý t l a r diyalektiðinden kurtulmak, ikiyi bir etmek, çoðu tekte eritmek ve böylece yaratýcý güçle dolu olarak Tanrýsal özgürlüðe ermektir.

Ýnsandan yola çýkarak doða, toplum ve Tanrý’yla kiþiliðini yitirmeksizin sevgiyle bir olmakla son bulan bu kutsal yolculuk, bir bakýma özgürlük özleminin dile gelmesi, özümüzdeki gerçeklerin gür bir þekilde gerçekleþmesidir. Ýþte

“Özgürlük zor zenaat” derken daha çok bu yöne deðinerek, onun bir bilgi, sevgi, beceri ve büyük bir yaratýcý çaba iþi olduðunu belirtmeye çalýþtýk. Zaten böyle olmasaydý, o denli deðerli sayýlmazdý. Ve de bunca kan ve can pahasýna elde edilmeðe deðmezdi.

(15)

YAVUZ YEKTAY

Her sabah seher vakti uyanýyorum.

Çið taneleri BENGÝSU olabilmek için ve yemyeþil yapraða can vermek için güneþin yedi renkli ilk ýþýklarýný süzüyorlar içlerine... Yapraklar gibi ben de yararlanýyorum sabahýn seher yelinden ve sabahýn çiðinden... ÞÜKRE DURUYORUM...

Bütün varlýklarýn yaþamasý için gerekli olan Fotosentez olayýndan bahsetmek isterdim. Hani, halâ tam çözülememiþ bir doða olayý?!..

Týpký tam açýklamasý yapýlamayan

"Elektrik" ve elektriksel madde kuramý gibi... “ELEKTRON, eksi elektrikle

Bulabildiklerimiz ve Bilebildiklerimiz (1)

MUSÝKÝ - SES VE RENK ile TEDAVÝ (5)

Sabah rüzgârlarýyla kapýmý çal,

Batan günün peþine düþme sakýn. (Selahattin Ergi)

(16)

yüklü küçük bir cisim gibi düþünülmektedir. Bazý bilim adamlarýna göre, yarý çapý 10 üssü eksi15 metre olan bir yük yuvarýdýr. Bunu parçalanmadan bir arada tutan nedir?

Çekim özelliði taþýyan baþka bir güç olmasaydý, parçacýðýn bir yanýndaki eksi yük ile öbür yanýndaki artý yükün birbirlerini itmeleri sonucunda parçacýk daðýlýrdý. Belki baþka bir güç vardýr, a m a h e n ü z b ö y l e b i r g ü ç bulunamamýþtýr!?..” diyor Grolier Ansiklopedisi 285.inci sayfasýnda aynen.

Ne diyeyim, önce kendilerine, sonra çevrelerine bir baksýnlar...

Sevgi Dünyasý'nýn Temmuz sayýsýnda SES IÞILDAMASI olayýndan bahsetmiþtim.

Baþka bir ýþýldama daha var:

ELEKTROLÜMÝNESANS. Bu, bir akýmýn, bir elektrik boþalmasýnýn veya bir elektrik alanýnýn etkisi ile bazý cisimlerin kazandýðý ýþýk verme özelliði.

(Bakýnýz: Meydan Larousse, sayfa 188.) ELEKTRÝKSEL IÞILDAMA:

Bazý kristallerin içinde, elektron akýþý sonucunda iþik ortaya çýkmasý.

Elektriksel ýþýldama, elektrik enerjisinin, isi çikarmaksizin doðrudan doðruya ýþýða dönüþtüðü ender olaylardan biridir. (Bakýnýz: Ana Brittanica sayfa 184) Sodyum kristali sarý, Kadmiyum kýrmýzý, Çinko yeþil ýþýk veriyor.

ATEÞ BÖCEÐÝ'nden IÞIK ÇIKMASI

Ateþ böceðinin erkekleri kanatlý ve uçuyorlar, diþileri ise kanatsýz ve gayet az hareket ediyorlar. Önemli olan, erkeklere yerlerini belli edebilmeleri için diþilerin ýþýk çýkarmasý. Ama nasýl

bir ýþýktýr bu, ýsý enerjisi haline dönüþmeyen ve dolayýsý ile diþi ateþ böceðini yakýp öldürmeyen?!

Olayýn bilimsel açýklamasý þöyle:

1- LUCIFERIN (2) denen bir maddenin oksidasyon reaksiyonuna benziyor. Fakat bu, PROLUCIFERIN gibi bir maddenin, ýþýk oluþurken Luciferin'e dönmesi þeklinde olmuyor!

2- Burada, karanlýkta oluþan bir kimyasal reaksiyon var. Yaklaþýk formülü: LH2+Mg+++ATP+ENZÝM --> IÞIK+ENZÝM+ARTIKLAR. Bu bir oksidasyona benzer reaksiyon olduðu için (O2) karþýsýnda oluyor ve hiçbir hararet meydana gelmiyor.

3- LH2= Luciferin, Mg++=

Magnezyum iyonu, ATP= Adenosin Trifosfat (ATP kaslarýn ve canlý hücrenin esas yapý maddesidir. Kaslarda enerji oluþmasý ATP'nin Adenosin Difosfat ve ve Monofosfat þekline dönüþmesi ile olur.) ENZÝM= Luciferas (Olayda katalizör görevi yapýyor) ve geriye de kül gibi aktif olmayan artýklar kalmaktadýr.

Ana Brittanica'da baþka bir açýklama var. Böceðin Trakea'sýndaki borularda Fotosit denen bir madde ile, sinir sistemi kontrolünde meydana gelir diyor. Iþýk veriþ zamanlarýnýn da deðiþik olmasý bir manâ taþýyor ve böcek cinslerini ayýrt ediyor. Bilen insanlar ýþýklardan cinsleri ayýrt edebiliyorlar. Bir de devamlý ýþýk veren KANDÝL BÖCEKLERÝ var. Genellikle diþiler kanatsýz. Bazen geceleyin bakýyorsunuz bütün böcekler ayný anda ýþýk verip ayný anda sönüyorlar. Bu ayný cinsten böceklerin kümeli bir vaziyette durmalarýndandýr. Iþýk veriþ

(17)

zamanlarýnýn özel manâlarý var. Sanki MORS alfabesi gibi. Türlerde hemen fark ediyor. Ana Brittanica diyor ki, ýþýðý veren madde önemli, bu maddeyi taþýyan böcekleri yiyen kurbaðalar da ýþýk vermeye baþlýyorlarmýþ!...

Kuantum Fiziði ile bu olayý anlatmak daha sade oluyor gibi. Moleküllerde 4 türlü enerji var:

1- Nükleer enerji,

2- Elektro-Magnetik alan enerjisi, (Elektrik? Dalga?)

3- Sallantý enerjisi, (Molekül devamlý sallanýyor)

4- Dönme enerjisi.

Kimyasal reaksiyonlarda, alt seviyede olan bu enerjilerden Elektro- Magnetik enerji, çok-çok ender bazý moleküllerde, çok-çok ender olarak yükselir! (Milyarlarda bir enderlikte.) (Sebebi bilinmiyor!?.) Bu yükseliþ de her seviyede olmaz. Meselâ 7-9-24- 105-180 vs. gibi. (Bunu bir formülü var, her türlü molekül için hesaplanabiliyor.)

Reaksiyon bitiminde yükselen enerji eski seviyesine inerken ISI'ya dönüþmeyen (Isý enerjisi olmayan) bir ýþýk enerjisi verir. (3)

Önemli bir not: Toronto Üniversitesi öðretim görevlisi Kimya Yük. Müh.

Dr. Ateþ Tanýn, "O çok nadir moleküllerden (meselâ Luciferin yerine) bilgisayar yardýmý ile sabýrlý bir çalýþma düzeni kurarak yeni moleküller bulabilirim!" diyor. (Eðer ekonomik olursa, niçin olmasýn?)

Bir baþka olay daha var. Geceleri avlanan bazý hayvanlarýn iþitme ve koklama duyularý yetersiz kalýr. Görme

duyularýný artýrmak için "Soðuk ýþýk"

yayarlar, yani ýsý vermeyen ýþýk!

Ailemizden olup çok sevdiðimiz kedilerin gözlerinin iç çeperi GUANÝN denen bir madde ile astarlanmýþtýr, bu katman altýn ve gümüþ gibi parlar ve bir iç bükey ayna gibi tüm ýþýðý toplar ve istenen yerlere aksettirip o yeri biraz daha aydýnlatýr! (Nasip olur, Yüce Yaratan'ýmýzýn izni ile bizler de karanlýkta görebiliriz inancýndayým...)

Kadîm bilgiler diyor ki:

"Emirdir, lâzýmdýr, muazzamdýr, Size O'ndan gelenler.

Ýnce düzendir, ince plândýr, Þaþýrtýr, þaþmaz!"

Yüce Yaratan'ým, yukarýda ve aþaðýda, her yerde, her zaman Senin Hükmün geçer. Senin "Ol" emrin yeterlidir. Senin Iþýðýn (Nûrun) söner de, Senin Hükmün durur mu hiç!" (Bu ayki tabletin sözlerine bakýnýz.) Þimdi anlýyorum, Gülyüzlü Büyük Þair GOETHE (28.08.1749- 22.03.1832) öðle üzeri son nefesini verirken, son sözleri þöyle:

"NUR... BÝRAZ DAHA NUR..."

* * *

Bu ay size, takriben 10 yýlda bestelediðim, AÞKEFZA makamýnda, size inanýlmaz derece sevgi ile dolu sesler veren bir tablet musiki veriyoruz.

Üçüncü Çakra'yý temizleyen ve canlandýran bu tedavi tabletinde MÝ sesinde karar veren Aþkefza makamý özellikle seçilip bestelenmiþtir.

Notasýndan da göreceðiniz gibi Porte'nin birinci çizgisinden, dördüncü aralýðýna kadar (bemolsüz ve diyezsiz) natürel 7 seste gezinir, ara sýra dinlenmek için Buselik (SÝ) sesinde

(18)

GÖZYAÞI, GÖZYAÞI SEVDÝKLERÝMÝZ,

O'NUN SEVGÝSÝNDEN VAREDÝLDÝKLERÝNÝBÝLDÝKLERÝMÝZ, O'NUN IÞIÐISÖNERDE, O'NUN HÜKMÜDURURMUHÝÇ? GÖZYAÞI, GÖZYAÞI SEVDÝKLERÝMÝZ,

KÖRPEGÖNÜLLERDEKIILKSEVINÇGIBISEVDIKLERIMIZ, O'NUN SESÝKISILIRDA, SÖZÜDUYULMAZOLURMUHÝÇ?

(19)

bekler... Aþkefza kelimesinin manâsý,

"Sevgi Artýran"dýr.

Sizi ruhsal saflaþmaya götürecektir, ýþýyacaksýnýz, aydýnlanacaksýnýz, nurlanacaksýnýz, neþe dolacaksýnýz.

Musiki size huzur ve iç denge duygusu verecek ve Birlik+Bütünlüðe ulaþacaksýnýz. Hattâ yukarýda saydýðým güzellikleri dýþarýya verip, insan kardeþlerinizle ayný mutluluklarý paylaþmak hissi ile dolacaksýnýz.

Ayrýca karaciðer, safra, gut hastalýklarýna, pankreatitlere ve tüm pankreas bozukluklarýna iyi gelecektir.

Þeker hastalarýna (Diyebetlilere) devamlý dinlemelerini gönülden öneririm.

Sözleri:

"Gözyaþý, gözyaþý sevdiklerimiz, O'nun sevgisinden Varedildiklerini bildiklerimiz,

O'nun ýþýðý söner de, O'nun hükmü durur mu hiç?

Gözyaþý, gözyaþý sevdiklerimiz, Körpe gönüllerdeki ilk sevinç gibi sevdiklerimiz,

O'nun sesi kýsýlýr da, sözü duyulmaz olur mu hiç?

Þimdi "El ele tutununuz...

Gönüllerinizi birbirinize açýp, Ellerinizden ellerinize,

Hayrýn geçmesini..." dileyerek Aþkefza terapisinin musikisine -topluca- kendinizi býrakýnýz...

Unutmayýnýz, bizim terapimiz yalnýzca bir meditasyon musikisi deðil, bilakis, sýrasýnda beyninizi en aktif

þekilde kullanarak (Bazen yaratýcý imgeleme ile) ayný özden yaratýlmýþ ölümsüz ruhunuzu ve o güzel bedeninizi tedavi etmektir, hayýr üretmektir...

Yoksa uyutmak veya uyuþturmak deðil...

"Günü,

Günün hayrýný, Hayrýn bereketini,

Bereketin sýrrýný..." bilerek, güzellikleri, dostluðu, birliði, sevgiyi ve barýþý birlikte beraber yaþamak ve

"ÖNCE SEN" diyerek paylaþmak için saðlýk dolu yýllar el ele olsun.

Not: Sorularýnýzý ve isteklerinizi www.dostluk.com adresine bekleriz.

Dip notlar:

1 - B i r y a z ý d i z i s i h a l i n d e yayýnlanmaktadýr.

2- LUCIFER, batý lisanlarýnda VESVESE VEREN anlamýna geliyor.

Batýdaki araþtýrmacýlar, ýþýk çýkarma olayýný pek anlayamadýklarýndan, enzim'e LUCIFERAS adýný vermiþler. Halbuki Lucifer'in beyaz ateþten, yani Kuranda bahsi geçen nar-ý beyza’dan yaratýldýðýný düþünseler...

3- Quantum Fiziði ile ilgili bilgi, Gülyüzlü A. Einstein'ýn ilk nazariye bilgisi gibidir.

Þimdi benim üçte bir yaþýmda, yani 25 yaþýnda olan Elektronik Mühendisleri, düzeltilmiþ, geliþtirilmiþ yeni Quantum bilgileri ile olayý bu satýrlarýn yazarýndan çok-çok daha mükemmel anlatabilirler.

Ama sonuçta ayný yerlere varacaklar. 1953 yýlýnda diploma almýþ bir Veteriner Hekimi baðýþlasýnlar lütfen...

(20)

Onlar köþe baþýmýzdaki renkler. Kýrmýzý, sarý, mavi, eflatunun tonlarý. Onlar köþe baþýmýzdaki kokular. Tam köþeyi dönerken baþýnýzý döndüren, mis gibi ciðerlerinize dolan kokular.

Onlarý sattýklarý çiçeklerinden ayýrt edemem ki. Mezattan bin bir zorlukla aldýklarý rengârenk çiçeklerine, evlatlarýna gösterdikleri ihtimamý gösteren çiçekçilerimizden bahis ediyorum. Çiçeklerin hepsine, tek tek her bir yapraðýna önce sermaye olarak deðil, önce sevdikleri bir nesne olarak bakan, itinayla kutularýndan çýkaran ve kovalarýna belli bir renk harmonisi içinde koyan çiçekçilerimiz onlar.

Hayli de kalabalýklar.

Sürekli çocuklarý yanlarýnda neþeyle cývýldaþýr. Arada bir Tahsin’in annesi gelir oraya. Hayli disiplinli bir kadýndýr. Ortalýða çeki düzen verir. Asmalý Konaðýn Dicle’si gibi oturur, cigarasýný tellendirir. Çoðunlukla Tahsin ve Derya’dýr k ö þ e b a þ ý n ý n a s elemanlarý. Tahsin altý çocuklu bir ailenin, Derya ise dört çocuklu bir ailenin en büyüðü.

Kökenleri Selanik’ten

Köþe Baþýmýzdaki Renkler

Nelda Bayraktar

(21)

gelse de 3 kuþak Ýstanbul’da doðmuþ, büyümüþtür. Genç bir karý koca. Ýki tane de þirin mi þirin, akýllý mý akýllý çocuklarý var. Her gün mutlaka onlarýn önünden geçer yolum. Her seferinde sýcak bir þekilde selâmlarlar beni.

Köþe baþýmýzýn yazý var, kýþý var.

Her ayýn kendine göre zorluklarý var.

Mevsimler deðiþir ama onlarýn gözlerinde sýcak bakýþ deðiþmez. Onlar açýk havada çiçek satýp, açýk havada çocuk yetiþtirirler. Sýnýrlarý belli olan bir yerde, yani evde disiplin kurmaya çalýþan bizler, onlarýn açýk havada çocuklarý üzerinde kurduklarý disipline hayran kalabiliriz. Önemli olan çocuklarýn gösterdiði tepkidir ve onlarý gördüðünüzde bunun nasýl olduðunu anlarsýnýz. Derya’nýn elinde arada sýrada bir hikâye kitabý, bilmece kitabý veya resimli çocuk kitaplarý görürüm. Okuma yazma bilmeyen Derya çocuklarýnýn eðitimi için elinden geleni yapar. Akþam evde oynasýnlar diye legolar alýrlar karý koca çocuklarýna. Ah keþke imkanlarý o l s a y ü z m e k u r s u n a b i l e göndereceklerdir iki þirin veleti. Açýk havada hijyen de ayrý bir konudur onlar için. Ama yine de en üst ihtimamý gösterirler. Geçenlerde tam köþeden geçiyorken çocuklardan birinin elindeki dondurma yere düþtü. Derya hemen aldý çöpe attý ve “Burada köpekler ve insanlarýn ayaklarý dolaþýyor. Artýk bunu yiyemezsin, çünkü mikroplandý deðil mi?” dedi. Baþka bir gün de en ufak yaramaz Iþýl babasýný kýzdýrmýþ olmalý ki acý bir þekilde feryat ediyordu.

Meðerse babasýndan yaptýðý yaramazlýk için özür dilemesi gerekiyormuþ.

Köþe baþýmýz ayný zamanda mahallemizin bütün köpeklerinin barýndýðý bir bahçenin ucudur.

Köpeklerin hepsi günlük sevgi ihtiyaçlarýný Derya’dan karþýlarlar.

Patilerini uzatýrlar ona sevmesi için.

Karþýlýðýnda da onlarý ve çocuklarýný korurlar. Çocuklar hayvan sevgisini doya doya burada tadarlar.

Onlar bizim mahallenin elemanlarý, ne yerler, ne içerler, ne düþünürler, acaba? Geçen gün onlarla yaptýðým röportaj ilginç þeyler öðrenmeme de vesile oldu. Ýþte onlarla konuþtuklarým:

N.B: Önce sizleri tanýyalým isterseniz.

Tahsin: Ben Tahsin. 1978 Ýstanbul doðumluyum.

N.B: Hangi semtinden?

T: Kaðýthane semtindeniz.

N.B: Kaç kardeþsiniz?

T: Altý kardeþiz, 4 erkek iki kýz ve en büyükleri benim.

N.B: Tahsilin nedir?

T: Lise terkim.

N.B: Ya sen Derya?

D: Ben de 1981, Þiþli doðumluyum.

4 kýzý olan bir ailenin en büyüðüyüm.

N.B: Okuma imkâný bulabildin mi Derya?

D: Hayýr bulamadým.

N.B: Peki bir þekilde okuma yazmayý öðrendin mi?

D: Hayýr, okuma yazmam da yok.

Ama bu sene kursa gidip okuma yazmayý öðreneceðim.

N.B: Þimdi çocuklarýnýzla ilgili bilgi alalým.

T: Annesi versin bu bilgiyi size.

D: Ýki tane, bir kýz bir erkek çocuðumuz var. Büyüðü altý, küçüðü 4 yaþýnda. Kýzýn ismi Iþýl, abisininki ise Kudret.

N.B Okul çaðýna gelince ne yapacaksýnýz?

D: Onlarý okutmayý düþünüyoruz.

N.B: Onlarýn da buna hevesi varmýþ

(22)

gibi gözüküyor. Çünkü buradan her geçtiðimde bir þeyler okuyup karaladýklarýný görüyorum.

D. Ýnþallah okuyup büyük adam olacaklar.

N.B: Peki çiçekçilik nereden aklýnýza geldi? Baþka iþler de düþünmüþ müydünüz kendiniz için? Yoksa bu, aileden gelen bir iþ olduðu için mi oldu?

D: Senelerden beri dedelerimiz bu mesleði yapýyorlar.

T: Benim esas mesleðim taksicilik.

Ben okuldan ayrýldýktan sonra ilk iþim taksicilik oldu.

N.B: Kaç sene taksicilik yaptýn?

T: Beþ veya altý sene. Askerlikten sonra tekrar yapmak istedim ama maddi imkânsýzlýklar nedeniyle yapamadým.

Derken hayat bizi böyle çiçekçiliðe yönlendirdi.

N.B: Hoþunuza giderek mi yapýyorsunuz bu iþi. Aslýnda bizler size müteþekkiriz çünkü köþe baþýmýz rengârenk çiçekler ve mis gibi kokularla doluyor. Bunlarýn arasýndan geçip evimize gidiyoruz. Çok güzel bir þey.

Biz müþteri olarak güzel yanýný görüyoruz ama siz satýcý olarak zorluðu ile karþýlaþýyorsunuz. Bunlar nedir?

T: Bu hiç kolay bir iþ deðil. Kýþýn bir ayrý dert, yazýn bir ayrý dert.

Soðuktan çok muzdarip oluyoruz kýþýn.

Yazýn ise malûm burasý zengin bir semt olduðundan herkes yazlýklarýna gidiyor ve bizim iþlerimiz azalýyor. Sonuçta zor bir iþ ama çiçeðin kendisi güzel bir þey.

Yine de her gün bal yeseniz ondan da býkarsýnýz deðil mi?

N.B: Çiçekleri mezattan alýyorsunuz galiba. Nasýl geçiyor, kaçta kalkýyorsunuz, epey bir savaþ veriyor musunuz bu güzel çiçekleri almak için?

T: Evet, savaþ kelimesini þöyle açýklayayým. Özellikle özel günlerde,

Bayram, Anneler günü, Sevgililer günü gibi günlerde çiçekleri bu günlere çok yakýn kesiyorlar. Fiyatlarýný arttýrýyorlar ki pahalý satýlsýn diye. Böyle günlerde talep çok ve zor oluyor bizim için. Açýk arttýrma ile alýyoruz.

D: Bazen malýn sermayesini çýkaramýyorsun, içeri giriyorsun. Borçlu kalýyorsun. Çok zorluklarý var bu iþin.

N.B: Peki ailenizi geçindirebiliyor musunuz? Yuvarlanýp mý gidiyorsunuz?

D:Yuvarlanýp gidiyoruz demek en doðrusu olur.

T: Allah’tan ki kirada oturmuyoruz.

Evimiz kendi evimiz. Yoksa bu yapýlacak bir iþ deðil. Para gelmiyor fazla.

N.B: Eviniz hangi semtte?

D.Gültepe’de. Çok iyi bir semt orasý.

T: Annem, babam 18 senedir burada olduklarý için, buralarý çok iyi biliyorlar Biz de onun için bu köþe baþýný seçtik.

N.B: Evinizde karý koca ve iki çocuk olarak mý oturuyorsunuz? Ailenizin büyükleri yanýnýzda deðiller mi?

D: Yememiz içmemiz ayný ama ayrý evlerde yatýyoruz.

N.B: Kalabalýk aileler içinde sürekli yaþamakla, bu þekilde yaþamak arasýndaki fark sizce belirgin mi?

D: Dediðim gibi bizde yeme içme ayný. Hep birada biz 11 kiþiyiz. Yani sofraya 11 kiþi oturuyoruz.

T: Beraber yaþamak da güzel ama evliliklerde eðer imkân olursa ayrý yaþamak en güzelidir.

N.B: Peki bireysel yaþamakla ilgili düþünceleriniz neler? Yani insanlarýn özgür yaþamalarý, bireyselliklerine sahip çýkmalarý, kalabalýk yaþadýklarý zaman mý, yoksa tek baþlarýna yaþadýklarý zaman mý geliþiyor?

T: Bence ayrý yaþamakta daha iyi

(23)

geliþiyor. Hayata daha farklý bakýp, daha farklý öðrenebiliyorsun.

D: Hiç olmazsa çalýþmaya çabalýyorsun. Sýrtýný dayamýyorsun. Bu da seni güçlü yapýyor.

N.B: Para biriktirme konusunda kalabalýk aileler daha þanssýz oluyor.

Örneðin ihtiyacý olanlar hemen birbirinden bulabiliyor. Sende varsa bana, bende varsa sana metodu kullanýlýyor. Böylelikle bütçeniz planladýðýnýzdan farklý olabiliyor. Sizde de böyle durumlar yaþanýyor mu?

D. Zaten gelir az, gider çok oluyor.

Þu parayý koyayým da þunu yapayým diye planlýyorsun ama ertesi gün o para gidiyor.

N.B: Kalabalýk yaþamýnýzda aranýzda hak hukuk var mýdýr? Yani saygý açýsýndan, sizin onlarýn, onlarýn da sizin hukukunuza gösterecekleri saygý açýsýndan demek istiyorum.

T: Evde büyük olarak annemin ve babamýn sözü geçer. Ama yeri geldiði zaman benim de sözüm geçer. Ama hanýmýmýn da sözü geçer. Bizde illâki bir kiþinin sözü geçecek diye bir kaide yoktur.

N.B: Gerçekten böyleyse güzel tabii ki.D: Bu düþünceye göre deðiþiyor.

Herkesin düþüncesi ayrý ayrý oluyor.

Biz ortaya koyuyoruz. Akla yatan hangisi ise onu uyguluyoruz.

N.B: Demek ki sizde kalabalýðýn içinde dahi özgürlüðe uygun bir sistem de var gibi gözüküyor.

D: Doðru.

N.B: Peki sosyalleþme konusunda biraz konuþalým. Ne derece sosyalleþtiðinize inanýyorsunuz böyle bir yaþantýnýn içinde.

T: Valla biz her gün iþe gelmek zorundayýz. Doðru mu yanýtlýyorum

sizi?

N.B: Evet devam et.

T: Burasýný bir gün bile kapalý tuttuðun zaman müþterilerimiz azalýr.

Haftada bir gün iznimiz oluyor. Sosyal yaþantýmýz pek iyi deðil diyebilirim.

N.B: Merak ettiðiniz bir sinema filmi var mý? TV ne kadar seyrediyorsunuz?

D: Ýþten eve döndüðümüz zaman seyrediyoruz.

T: Ben sinema sevmem. Haným da sevmez. Ben bu yaþýma geldim. Doðru dürüst bir film seyrettiðimi hatýrlamam.

N.B: Gazete okur musunuz?

Hangisi?

T: Her gün gazete okurum. Gözcü okuruz biz.

N.B: O zaman genel olarak takip ediyorsunuz dýþ dünyayý.

T: Evet öyle de denilebilir.

N.B: Peki gazeteyi okurken, “Aa þöyle de bir film varmýþ. Keþke þuna gitsek” dediðiniz oluyor mu hiç?

D: Eðer çok merak edersem VCD’sini alýp evde seyrediyorum. Ama korsan VCD ama deðil, eðer merak ediyorsam mutlaka alýrým.

N.B: En beðendiðin film hangisi oldu?

T: Neydi o geçen gün seyrettiðimiz Derya?

D: Yabancý bir filmdi galiba. Komik bir þeydi.

T: Adý aklýma gelmiyor valla.

N.B: Genelde komedi filmi seviyorsunuz o halde?

D. Evet.

N.B: Müzik dinleme alýþkanlýklarýnýz var mý? Ne tarz seviyorsunuz?

D: Eþim yabancý müzik sever.

T: Genelde slow müzik severim.

(24)

Beni dinlendiriyor ve rahatlatýyor.

D: Aynýsý diyebilirim.

N.B: Peki, “Hadi þöyle bir dans edelim” deyip ediyor musunuz, karý koca?

D: Yapmadýðýmýz þey mi ablacýðým?

Tabii eþimle birlikte yapýyoruz.

T: Ev bizim olduðu için, o fýrsatlarý yaþýyoruz tabii ki. Gel haným diyorum.

Dans ettiðimiz oluyor.

N.B: Türkiye’deki politika ile genel olarak ilginiz nasýl acaba?

T: Hiç ilgilenmiyorum. Samimi söylüyorum öyle. Ýnsanlar artýk bir lokma ekmeðin peþinde.

D. Ben de öyleyim.

T: Seçimlere yakýn izliyorum tabi ki. Hangisinin neler vaat ettikleriyle elbet ki ilgileniyorum.

N.B: Dýþ dünya ile ilgili ne düþünüyorsunuz? Amerika Irak’a müdahale etti. Ýzlediniz mi? Neler düþündünüz? Dünyanýn geleceði ile ilgili ne düþünüyorsunuz?

T: Valla o savaþta en çok ölen sivil halka çocuklar ve kadýnlara üzüldük.

D: Amerikanýn maksadý orayý almaktý ve sonunda da yaptý bunu.

Günah deðil mi onlara?

N.B: Peki Derya bir kadýn olarak geleceðe bakýþýn nedir? Ümitli misin?

Duygularýn neler?

D: Çok deðiþik þeyler istiyorum.

Mesela bu çiçekçiliði yapmak istemiyorum. Fazla para kalmýyor bu iþten. Ýleride piyango çýkarsa, güzel bir yazlýk ev, güzel bir araba almak istiyorum. O zaman eþim de bir iþ kurar kendine. Çok deðiþik þeyler bekliyorum gelecekten. Ýnþallah olur.

T: Bu çiçekçiliðin bir sonu yok.

Benim de taksicilikten baþka bir mesleðim yok. Ýleride param olursa

yeniden taksi kiralarým. O iþi çok seviyorum. Allah’a þükür evimiz var.

Ama herkesin olduðu gibi bizim de bir yazlýðýmýzýn olmasýný çok istiyorum.

Bir de arabamýz olursa iyi olur.

Gördüðünüz gibi hayattan çok fazla bir þey istemiyoruz. Zenginlerin baþý dertte.

Ben onlar gibi olmak istemiyorum.

N.B: Yazlýk evin nerede olsun?

T: Amcamýn yazlýðý var Bodrumda.

Benim de orada olsun isterim. Ben oraya hayran kaldým.

N.B: Peki yaþamýnýzda bir felsefeniz var mý? Yani her insanýn bir felsefesi, inandýðý þeyler vardýr, onlardan vazgeçmez, ilkeleri vardýr, hayatýnýzýn dalgalarýnda her zaman sizi götürebilecek inançlarýnýz var mýdýr?

T: Kusura bakmayýn bu soruyu anýmsayamadým.

N.B: Mesela insan der ki “insanýn dürüst, iyi olmasý gerekir” ve hep buna göre davranýr. Ya da tersini söyler ve buna göre davranýr. Her insanýn inandýðý ilkeler vardýr. Bunlar onun hayat felsefesidir.

D: Daima dürüstlükten yana olmak gerekir. Biz de daima dürüstüz.

N.B: Bazen böyle olmaya çalýþýrken bir sürü darbe de yiyebilir.

T: Bu insanýn karakterine göre deðiþir. Bize aile büyüklerimiz yalan söylememeyi, haram yememeyi öðrettiler. 100 lira dahi olsa haram yememeyi öðrettiler bize. Özellikle annem. Bizim bakýþ açýmýz budur. Sevgi dolu yaþamayý, kötülükten uzak yaþamayý seviyoruz biz.

N.B: inançlarýnýz nasýl? Batýl inanç veya Allah’a inanç konusunda.

D: Allaha inancýmýz zaten sonsuzdur.

T: Allah’tan baþka ilâh yoktur. Ezan da buna þahittir. Batýl inancým falan yoktur benim. Beþ vakit namaz

(25)

kýlmasam da Cuma namazlarýný kaçýrmýyorum. Allah izin verirse onlar da olur.

N. B Sizce insanlarýn geliþmesi, tekâmül etmesi için neler yapmasý lâzým?

T: Algýlayamadým.

N.B: Manevi olarak geliþmeleri ve yükselmeleri için insanlarýn neler yapmasý gerekir?

T: Ülkemizde kimse doðru düzgün bir þey yapmýyor. Çok maddiyatçýlar.

Kolay para kazanmak için dolap çeviriyorlar. Fakirlerin paralarýný yiyorlar. Allah hepimizi ayný ama düþüncelerimizi farklý yaratmýþ.

N.B: Derya’cýðým sence iyilik nedir?

D: Ýyilik güzelliktir, eþimin dediði gibi.

T: Ýyi þeyler yaþamak, güzel þeyler yapmaktýr.

N.B: Peki sevgi nedir?

D: Birisini çok sevmek ve ona göstermektir. Ben eþimi çok sevdiðim zaman içimden geliyor, sarýlýyorum ona.T: Ben sevgimi belli etmem.

N.B: Belli etmemen gerektiðine inandýðýn için mi?

T: Hayýr, karakterim öyle zannediyorum. Sevdiðim insana iyi þeyler yapmak isterim. Ama kalbimden severim. Gerekeni de hissettiririm.

Cicim bicim yapmam ama karþýmdaki anlar.

N.B: Kavgalarýnýz olunca nasýl çözümlüyorsunuz? Hiç küs kalmayý seviyor musunuz? Bazý karý kocalar uzun süre konuþmazlar. Sonunda bir tanesi mecbur olur konuþmaya.

D: Biz pek kavga etmiyoruz.

T: Ettiðimiz zamanlar da oluyor tabii.

D: Yine de kýsa sürer. Konuþur ve uzatmayýz.

T: Genelde ben bir olay yapsam, Derya’nýn kalbini nasýl kazanýrým diye plan kurarým. Kinci bir insan deðilimdir.

O bana gülümser, ben ona, birbirimize tebessüm eder, sinirlerimizi yatýþtýrýrýz.

N.B Çocuklarýnýzý yetiþtirirken aileden gelen kurallarý mý yoksa o k u d u ð u n u z k u r a l l a r ý m ý uyguluyorsunuz?

T: Ben Lise 2 ye kadar okudum. Ben de onlara elimden gelen desteði yapacaðým. Özellikle oðlumun üniversiteyi bitirmesini istiyorum.

Kýzým için de ayný þey. Benim kýz kardeþim orta sonda ve devam ediyor.

Biz eski kafa deðiliz. Çocuklarýmý yetiþtirme tarzýna gelince genelde büyüklerimden her gördüðüm þeyi yapmýyorum. Önce kendi kafamda ölçüyorum.

N.B: Peki büyüklerinden gördüklerin neler ki onlarý yapmýyorum diyorsun?

T: Aile büyükleri “Kýzlar okumaz”

derlerdi. “Çocuðu aðlatmayýn”. Biz saygýyý öðretmeye çalýþýyoruz öncelikle.

Yýlýþýk, güçsüz çocuklar olmalarýný istemiyorum onlarýn. Þýmarýk olmalarýný hiç istemiyorum.

D: Ben biraz þýmartýyorum galiba.

Her dediklerini yapmaya çalýþýyorum.

T: Ben biraz gaddarým. Disiplin gerekir. Eðer olmazsa büyüyünce onlarýn her þeylerine yansýr.

Kýzýn kýz gibi, erkeðin de erkek gibi yetiþmesi lazým.

N.B: Sizlere bu güzel röportaj için çok teþekkür ediyorum.

Derya ve Tahsin: Biz de size. Dergi çýkýnca bize verirsiniz deðil mi?

(26)

ÂLÝM ile DEVE SÜRÜCÜSÜ Çölü geçen bir kervanda çok iyi eðitim almýþ bir âlim varmýþ. Bu kiþi öyle bilgeymiþ ki, yanýnda her biri aðýr sandýklarla yüklü yetmiþ deve götürüyormuþ. Sandýklarda sadece geçmiþin ve bugünün bilgilerini içeren kitaplar varmýþ. Bu kitap yükü ise vaizin kafasýnda taþýdýðý bilgiye oranla havadaki bir damlaya benzemekteymiþ.

Bir de kervana eþlik eden ve son peygamberin geldiðine inandýðý bilinen zavallý bir deve sürücüsü varmýþ.

Beklendiði gibi âlim bir gün deve sürücüsünü çaðýrmýþ ve “benim ülkedeki ve tüm dünyadaki âlimler arasýnda ne kadar ünlü olduðumu biliyorsun. Gördüðün gibi, yetmiþ deve bilgilerimin sadece bir kýsmýný taþýyor.

Nasýl olur da sen yýrtýk pýrtýk elbiseler

içindeki basit deve sürücüsü, akademi bitirmek bir tarafa, okuma yazmayý bile öðrenmemiþ, okula bile gitmemiþ birisi, hangi cesaretle son peygamberin geldiðine inanabiliyorsun?” demiþ.

Deve sürücüsü âlimin önünde tevazuyla durmuþ, hürmetle eðilmiþ ve þöyle söylemiþ. “Efendim, huzurunuza gelip yetersiz sözcüklerimi size söylemeye hiçbir zaman cesaret edemezdim. Fakat siz istediniz. Ne düþündüðümü size küçük bir örnek vererek göstermeye çalýþacaðým.

Efendim, ancak denizdeki en þahane inciyle kýyaslayabileceðim eþsiz bir bilgi hazinesinin sahibisiniz. Bu inciler o kadar deðerli ki, çok güzel düzenlenmiþ kutu içinde, yumuþak kadife kumaþlara sarýlý olarak saklanmalý. Bunun yanýnda, benim

ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER

Referanslar

Benzer Belgeler

-Paraziti dik tutar (Hemolenf adlı yüksek basınçlı sıvı), hücreler arası materyal geçişi sağlar..

Alyanslar da söz yüzükleri gibi taşsız olarak üretilir, fakat söz yüzüklerine göre daha gösterişli, ağırdırlar.. 3-Tek Taş Yüzükler: Kıymetli

• Süt dişlenme döneminde, aktif çürük şüphesi olan çocuklarda dişler arasında kontak oluşmuş ise radyografi alınır. Kontak oluşmamış

Gelintepe için daha önce verilen yürütmenin durdurulmasına madenci şirketin itirazı reddedilirken, Yerlitahtacı altın madeni için verilen bilirkişi raporunda da

Önceki gün "İstikbal derinliklerdedir" diyerek yer altı zenginliklerini özelleştireceklerini ifade eden Bakan Güler, bu kez ''Su akarken biz bakmayaca ğız.. 'Su akar

Üstün sertlik ve tokluğu bir araya getiren Hardox ® aşınma plakası, en zorlu ortamlarda her türlü ekipman, parça ve yapının servis ömrünü uzatmak için tercih

1986 Kompakt floresan (Twin-2 floresan) lambalı aydınlatma armatürünün satışına başlanması.. Dünyanın ilk filament içermeyen, elektrotsuz

1986 Kompakt floresan (Twin-2 floresan) lambalı aydınlatma armatürünün satışına başlanması.. Dünyanın ilk filament içermeyen, elektrotsuz