• Sonuç bulunamadı

Önümüzdeki seneler içerisinde daha s

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Önümüzdeki seneler içerisinde daha s"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Önümüzdeki seneler içerisinde daha sık M | duymaya başlayacağımız terimlerden bir tanesi 'Ekolojik ayakizi' (ecological footprint).

Şüphesiz semantik açıdan kavramın Türkçeye "ekolojik kullanım" olarak girmesi daha uygun düşerdi. Aslı İngilizce olan terimin dilimizde tam anlamını bulamaması anlaşılır bir nedenden: Son 20 sene içerisinde milletçe küresel kapitalizme doğru tam gaz akma uğruna hiçbir küresel meseleye akıl düşürme fırsatımız olamadı. Aynı nedenden tarımdaki nüfusu yüzde ıo'un altında kalan birinci dünya uzunca bir süredir insanın yerküre üzerindeki ayak izini tartışırken, nüfusunun üçte biri tarımdan geçinen ülkemizde çevreciliğin ötesinde bir ekolojik farkındalık henüz ete kemiğe bürünemedi.

Küresel demokrasi, küresel felaket gibi bu yüzyılın ana meselelerinin bir ölçüde referans kaynağı ekolojik ayakizi. Tekno-endüstriyel insanoğlunun yerküre üzerinde kalan günlerinin sayısını hesaplamak üzere çalışan University of British Co-lombia'lı bilim insanları tarafından ortaya konan bir kavram. Esas olarak insanın atıklarını yok etmek ve gereksinimlerini karşılamak için yerküreden ne kadar bir biyolojik alanı kullandığını açıklamak amacını taşıyor. Ekolojik ayakizi, bireyin, toplumun yahut tüm insanlığın, tükettiği kaynakların yeniden üretimi, bu arada ürettiği atıklarının yeniden tüketimi için ne kadar kara ve sığ su alanına ihtiyaç duyduğunu ortaya koyan önemli bir ölçü olarak da tanımlanabilir. Önemli, çünkü normalde biz insanoğlu kürenin kaynaklarını ne şiddette kullandığımızı ne merak ediyor, ne de umursuyoruz.

Gelgeldim bu ölçü bazı şeyleri bu umarsızlığın alnına yazıp geçebilecek kadar kışkırtıcı. Sözgelimi 2050 yılında şimdiki hızla artan insanlık talebini karşılamak için bir değil iki dünya gerekeceğini yerküre tarihine dipnot olarak düşebiliyor. Böyle kuru nümerik sonuçlar insanoğlunun anlayacağı dil olagelmiştir hep. Aksi halde bizleri

köleleştirmenin dışında bir işe yaramayan bu göz-bağcı üretim ve tüketim sistemini tartışamayız; küresel demokrasi kavramına, evrensel haklarımıza akıl erdiremeyiz; en fenası, insanlık tarihindeki akıl yükselmelerinin hep insan nüfusun yarısından çoğunun kaybına yol açan felaketler sonrasında gerçekleştiğini bilmezden gelmeyi tercih ederiz. MADALYAMIZ

Son otuz senede yeryüzünde yaşayan canlı türlerinin üçte biri yok oldu. Bu arada nüfusunu üçte bir oranında artıran insanoğlu teknoloji ve bilim alanında önemli mesafeler kaydedip yerküre üzerinde jeofiziksel bir güce dönüştü. Küresel ısınmayı, örneğin, bu marifetimizin madalyası olarak boynumuza asmış durumdayız. Ancak yerkürenin kaynaklarının artması konusunda bir başarımız henüz yok, tam tersi kaynakların yitimini hızlandırıp küresel ekolojik ayakizimizi geçen zamanda hayli genişlettik. Bu tekno-endüstriyel haksızlık aslında sadece insan ve diğer türler arasında sürüp gitmedi. İnsanoğlu kendi içinde de gurur duyacağı bir adaletsizlik inşa etmeyi başardı: Eğer her ülke ABD kadar yeryüzü kaynaklarından istifade etse, yetinmek için dünya gibi dört tane daha gezegene ihtiyacımız olacak.

Kürede halihazırda kişi başına düşen ortalama ekolojik ayakizi alanı 1,8 hektar. Yani aşağı yukarı bizim Türkiye'de kullandığımız kadar. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri, ABD gibi ülkelerin vatandaşları dünyayı bu oranın tam 5 katı üzerinde kullanıyor. Fas, Sudan, Peru gibi ülkelerin vatandaşları ise tam 5 katı altında. Başka bir deyişle, bizleri bekleyen felakette "geri kalmış" Fas, Sudan ve Peru gibi ülkelerin hiçbir etkisi olmamasına karşın, birinci dünyalı, gelişmiş, tekno-endüstriyel Amerika, Kanada, Norveç gibi ülkelerin birinci derecede sorumluluğu var.

O halde ilerleme, teknolojik gelişme, endüstrileşme, üretim ekonomileri, tüketim ekonomileri içinde bulunduğumuz bu kesit içerisinde ne gibi bir anlam ifade ediyor? İnsanoğlunun kendini bildi bileli en temel meselesi olan açlıkta bir azalma var mı mesela? Yok! İnsan nüfusunun beşte biri halen açlıkla boğuşuyor. Üstelik bu oran azalmayıp artıyor. O halde bunca emek, haksızlık ve acı ile ne kotarıldı şimdiye kadar ve halen nerede duruyoruz?

YOK OLMA TEHLİKESİ

Ekolojik ayakizi kavramı bu soruyu cevaplamamızı da hayli kolaylaştırıyor: İnsanoğlunun endüstriyalizmin açgözlü derebeylerine tutsak düşmesi ile beraber yerkürenin eko-sisteminin çökmesi ve milyonlarca senelik türlerin yok oluşu tam bir paralellik arzediyor. İş öyle bir hale geldi ki, artık insan nüfusun da büyük bir kısmı yok olma tehlikesi ile karşı

(2)

karşıya.

Elde kalan ekosistemin devamı için tek yapılacak olan yeni bir akıl ve kültüre geçmek olacaktır. Sürekliliği

hedefleyen bir ekonomik anlayış üzerine yaşam yeniden kurgulanacaktır. Bunun için yepyeni ve küresel bir devrim gerekecek. Görünen o ki bunu, bizi tokatlayacak ilk küresel felakete borçlu olacağız.

Kaan BENLİ Birgün 19.03.2007

Referanslar

Benzer Belgeler

Küresel İklim Değişikliği ve Etkileri, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları No: 191, Ankara. SOMUNCU, M., ÇABUK KAYA, N., AKPINAR, N., KURUM, E., ÖZELÇİ

Trafik, kirli sokaklar ve gürültü… Her ne kadar büyük şehirlerde yaşamak stresli olsa da, birçok insan daha iyi para kazanabilme ve daha iyi koşullarda yaşama hayali ile

‹çinde bu kadar çok say›da zararl› maddeyi içe- ren sigaran›n içimi sadece içen kifliyi de¤il; sigara içmeyen ancak sigara duman› olan ortamlarda olan bireyleri

Thoreau yürümenin önemini flu sat›r- larla çok güzel belirtir: "Sa¤l›¤›m› koru- yabilmem için, her gün en az 4 saat, çok kez daha uzun, koruluklarda,

bir aş evi olduğu muhakkaktır. Fakat yukarıda- kinden farkı, sırf saray adamlarının yiyeceği bu- radan çıkarmış. Saray kışlasının sağ tarafındadır. Küçük terasalı

Erken Kambriyen’de (543-520 milyon yıl önce) karmaşık yapılı, kabuklu çok sayıda yeni canlı türleri, jeolojik olarak kısa sayılabilecek bir za- man

Ancak GD Anadolu bölgesinde yüzeye kadar ulaşan kıvrımlı ve kırıklı yapıların fazla olması, ve bu yapıların petrol ve doğalgaz gibi akışkanları bünyelerinde

Gebze’nin yoğun olarak göç almasında; İstanbul’a yakın olması, sanayi bölgesi oluşu, deniz, kara, demir ve hava ulaşım imkanları açısından kavşak bir noktada